Kur'anın temel çağrısı , sadece Allah (c.c) yi Rab , İlah ve Melik olarak kabul etmek üzerine kurulmuş bir çağrı olup , gönderilmiş bütün Elçilerin amacı, bu bilgilerin yeniden onlar aracılığı ile yeniden hatırlatılmasıdır. Muhammmed (a.s) ve Kur'an bu çağrıyı tekrarlayan en son hatırlatıcılar olmasına rağmen , Kur'an hakkındaki yanlış okumalar bu iki sure ile ilgili tekrarlanmış olup, üfürükçülere karşı bir alternatif üfürükçülük suresi olarak tefsirlerimizde yapılan ağırlık yorumlarda bu merkezli bir okumaya tabi tutulmuştur.
"Muavvizeteyn" yani iki sığınma suresi olarak adlandırılan bu iki sure maalesef bu isme uygun bir okuma yerine büyü ve sihirden korunmak için okunan ve anlamı üzerinde pek düşünülme gereği duyulmayan iki suredir.
Tefsirlere baktığımızda , surelerin iniş mekanı olarak "Mekke" veya "Medine" olduğu yönünde görüşlere rastlamaktayız. Surelerin uslubunun Mekke de inen surelerin benzeri olması , Mekke de inmiş olması düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Medine de indiğini iddia eden düşüncenin, bu surelerin Muhammed (a.s) a sihir yapılması üzerine indiği yönündeki düşünceleri göz önüne alarak iddia etmiş olması düşüncesine katılmadığımızı söylemek isteriz. Muhammed (a.s) büyü yapıldığı iddiaları , karizmatik bir yapıya büründürülmüş olan "Müslim" in sahihi gibi hadis kitaplarında yer almasına rağmen , büyü ile ilgili rivayetler ilk dönem hadisçiler tarafından dahi red edilerek Müslim de yer alan bu rivayetin doğru olmadığı ifade edilmiştir.
Her iki sure "Qul euzu" (De ki sığınırım) diye başlamakta ve devam eden Ayetlerinde sığınmanın kime ve kimden olması gerektiği beyan edilmektedir. Burada ortaya çıkan önemli bir nokta , insanın sığınmaya muhtaç bir fıtrat üzerine yaratılmış olduğu vurgusu olup bu sığınma ihtiyacının yanlış adreslerde giderilme arzusu "Şirk" dediğimiz olguyu ortaya çıkarmıştır. Bir çok Ayette olduğu gibi , bu iki sure içindeki Ayetler sığınılması gereken doğru adresi göstermektedir.
Mekke toplumunun düşünce ve inanç arka planına baktığımızda adına "Şirk" denilen ve Allah (c.c) nin dışında sığınılacak merciler arandığını görmekteyiz.Mekke toplumundaki bu yanlış adres , Cin s. 6. Ayetinde şu şekilde anlatılarak konumuz olan surelerin çağrısının muhatapları olanların düşünce arka planı göz önüne serilmektedir.
[072.006] «Gerçekten, bir takım insanlar, cinlerin bir takımına
sığınırlardı da onların azgınlıklarını artırırlardı.»
Surelerde, Kur'anın temel kavramları olan Rab , Melik , İlah kelimelerinin anlam alanları üzerinde biraz düşündüğümüzde , bu kelimeler ile ifade edilen anlamların Allah (c.c) ye hasredilme sebebi anlaşılacaktır.
"Rab" kelimesi ; "Bir nesneyi kemal ve olgunluk sınırına ulaşıncaya kadar , aşama aşama tedricen inşa etmek , besleyip büyütmek , yetiştirmek" anlamına gelir.
"Melik" kelimesi ; "İnsanlar arasında emrederek , buyurarak , ve nehyederek , yasaklayarak tasarrufta bulunmak" anlamında olup , özellikle akıl sahiplerinin yönetilmesi ile ilgili olarak kullanılır.
"İlah" kelimesi ;"Kulluk edilen şey" anlamındadır.
"Alemlerin Rabbi" terkibi şeklinde kullanımın Kur'anın bir çok yerinde tekrar edilmiş olması, yarattığı her şeyin üzerinde besleyip , büyütmesi onların üzerinde belirlenmiş bir ecele kadar hüküm sahibi olması anlamına gelir.
İnsanların Rabbi , Meliki , İlahı olması demek onlar ile ilgili olan herşeyi sadece onun vaaz yetkisinin olması ve yegane sığınılacak mercinin sadece o olması gerektiği anlamına gelmektedir.
İnsanlar fıtri olarak , kendilerinden daha üstün bir güç karşısında boyun eğmek itiyadında yaratılmış olan varlıklardır. Allah (c.c) bu üstünlüğün sadece kendisinde olduğunu beyan ederek , kendisinden başkasına yapılan üstün görme şeklindeki tazim'in "Şirk" olduğunu ve cezasının ebedi Cehennem olduğun beyan etmiştir.
Allah (c.c) insanlar üzerinde hükmetmek yetkisine sahip olmak için , onları ve onların dışındaki her şeyi yaratmak gibi bir vasfa sahip olunması gerektiğini bir çok Ayette vurgulayarak , bu vasıflara sahip olanın sadece kendisi olduğu , dolayısı ile kulları üzerinde hüküm sahibi olmak yetksinin sadece kendisinde olması gerektiğini haber vermektedir.
Ancak insanlar Allah (c.c) nin Rabliği ve İlahlığını red ederek , kendileri gibi yaratılmış olanları Rab ve İlah olarak benimseme yoluna giderek sapmışlar ve bun sapkınlıkları düzeltmek için , bir çok Elçi göndererek gerçek İlah ve Rabbın kendisi olduğunu bizlere bildirmiştir.
"Karanlığın şerrinden" sığınılması gerekenin kendisi olduğunu Felak suresi içinde beyan eden rabbimiz , "Karanlık" kelimesini Kur'anın bir çok yerinde mecaz anlamda kullanarak , bu karanlıktan kurtulmanın adresini "Nur" olarak ifade ettiği Kur'an olarak göstermiştir. Karanlığı doğru yolu bulamamak , yolda kaybolmak , doğru yoldan sapmak olarak tarif eden Rabbimiz , Aydınlığı yani Nur'u doğru yolu bulmanın bir aracı olarak beyan etmiştir.
Felak s. 4. Ayeti olan " Ve min şerrinneffesati fil ukadi" cümlesini , "Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden" şeklinde meallendirildiğini görmekteyiz. Bu şekil bir mealin anlamı tam olarak ifade edemediğini söyleyebiliriz. Sureleri alternatif bir karşı üfürükçülük olarak okumanın bir yansıması olduğunu düşündüğümüz bu tür çeviriler, anlamı daraltarak verilmek istenen mesajın yansıtılamamasına sebeb olmaktadır. Ayet içinde geçen kelimeleri tahlil ettiğimiz zaman verilmek istenen mesajın daha doğru anlaşılacağını düşünmekteyiz.
"El akdü" kelimesi ; "Bir şeyin uçlarını bir araya toplamak" anlamındadır. "Ukad" kelimesi , "Ukdetün" kelimesinin çoğuludur. Bu kelime Bakara s. 235. ve 237. Ayetlerde "Ukdetünnikahi" (Nikah bağı sözleşmesi) şeklinde geçmektedir . Bu kelimeye "Sözleşme" anlamı vermenin yanlış olmayacağını düşünüyoruz. "Akide" kelimesi dilimizde inanç kuralları olarak bilinen bir kelimedir.
"Neffasat" kelimesinin türediği "Ennefsü ( S harfi "sin" değil peltek s dir) ; "Tükürmek" anlamındadır , yılanın zehir atması bu kelime ile ifade edilmektedir.
Bu anlamları toparlayacak olursak "Sözleşmelere tükürenlerin şerrinden" olarak anlamlandırabileceğimiz 4. Ayet'te , Allah (c.c) ile olan iman sözleşmemizi yani akidemizi bozarak bizi "Şirk" bataklığına sürükleyen her şeyin şerrinden , Rabbimiz olan Allah (c.c) ye sığınmak gerektiği hatırlatılmaktadır.
Bu sığınma onun Muhammed (a.s) ile indirmiş olduğu Kitabın muhteviyatına tabi olmak ile gerçekleşeceği muhakkaktır. Bu sığınmanın, sureleri sağımıza solumuza üfleyerek gerçekleşeceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Rabbimiz bizlere "De ki" şeklinde bir emir buyurmuş olması bu demenin sadece lafzi bir tekrar ile değil bu lafızlardaki Ayetlerin hayat içinde pratize edilmesi ile anlamını bulur.
Felak s. 1 - De ki yaran Rabbe sığınırım.
Peki Rabbimiz neyi yarar ?
[026.063] Bunun üzerine Musa'ya vahyettik ki: Asanı denize vur. O, hemen
yarıldı ve her parçası yüce bir dağ gibi oldu.
[006.095] Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır; ölüyü çıkarır. İşte
Allah budur, nasıl yüz çevirirsiniz?
[006.096] Karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran O’dur. Geceyi dinlenmeniz,
güneş ve ayı da vakitlerinizi hesaplamak için O yarattı. İşte bütün bunlar, azîz
ve alîm (mutlak galip ve her şeyi hakkıyla bilen) Allah’ın takdiridir.
Denizi , taneyi , çekirdeği , karanlığı yarmak Allah (c.c) den başkasının asla güç yetiremeyeceği şeyler olupböyle bir kudrete ondan başkasının sahip olmayacağı vurgusu yapılarak sığınılması gereken tek merci nin Allah (c.c) olduğu beyan edilmektedir.
Yaran Rabbe nelerden ve kimlerden sığınacağız ? .
2- Yarattıklarının şerrinden.
3- Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden.
Burada "Şer" olarak ifade edilen şey gecenin kendisi değil gece yapılan işlerden ve "Gece" ve "Karanlık" olarak ifade edilen mecazi bir terim olarak insanların yollarını kaybederek küfür ve isyan karanlığına düşmesi olarak anlamak mümkündür.
4- Sözleşmelere tükürenlerin şerrinden.
Rabbimiz ile yaptığımız "İman" sözleşmesini bozmaya çalışarak onun yerine "Şirk" i ikame etmeye çalışanların şerrinden.Allah (c.c) ile yaptığımız iman sözleşmeşmesini bozmaya çalışanlar , bizler de onun yaratmış olduklarına kul olmak ve onlara sığınmak şeklinde bir akide ve inanç yerleştirmeye çalışarak bizleri "Şirk" e davet edenlerdir. Bu davetin özellikle "İslam" kisvesi altındaki kişilerden gelmiş olması bizler için en büyük tehlike olup bu tür kişilerden gelecek olan şirk davetlerine karşı uyanık olmak gerekmektedir.
5- Hased ettiği zaman hasedçinin şerrinden.
"Hased" kelimesi ; "Bir nimeti onu hak eden kimsenin elinden gitmesini arzulamak , o nimeti kaldırmaya yönelik bir çaba içinde olmak" anlamındadır.
Hasedçinin hased ettiği nimet nedir ?.
[002.109] Ehl-i kitaptan birçokları kendilerine hak tebeyyün ettikten sonra
nefislerindeki hasetten dolayı sizi imânınızdan sonra kâfirler haline döndürmeyi
temenni etmiştir. İmdi siz Allah'ın emri gelinceye kadar affediniz, serzenişte
bulunmayınız. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeye kemaliyle kâdirdir.
İman nimetine nail olmamız nedeni ile bu imanımızı çekemeyerek bizleri kendileri gibi olmamız için ellerinden geleni yapmaya çalışanların bu amaçlarını boşa çıkarmak için iman var gücümüzle sarılmak hasedçinin şerrinden Rabbe sığınmak anlamına gelecektir.
Nas suresi 1- De ki İnsanların Rabbine sığınırım.
2- İnsanların Melikine.
3-İnsanların İlahına .
Sığınılması istenen varlık öyle bir varlıktır ki , kendisi İnsanların Rabbi , Meliki , İlahı olup onun üzerinde hiç bir şekilde güç sahibi yoktur. Bunun dışında olan herhangi bir varlığa veya nesneye yapılacak sığınmanın adı "Şirk" olacaktır.
4- Vesvese veren Hannas ın şerrinden.
"Vesvese" kelimesi ; " Gizli ve alçak sesle fısıldayarak akla bozuk ve kötü fikirler getirmek" anlamındadır.
"Hanese" kelimesi ; "gizlenen , saklanan" anlamındadır.
5- O (hannas) ki İnsanların suduruna gizlice fısıldar .
6- (O hannas) Cin den ve İnsan dan olur.
De ki , "Cin veya İnsan olup gizlice fısıldayarak , İnsanların aklına şirk ve tuğyan düşüncelerini sokarak onların ayağını Cennet ten kaydırıarak , Cehenneme girmelerini sağlayan şeytanların şerrinden İnsanların Rab , Melik , İlahı olan Allah (c.c) ye sığınırım".
Sonuç olarak ; Kur'anın temel çağrısı olan "Tevhid" in Felak ve Nas surelerinde , bizlerin şirk bataklığından bu iki surenin muhteviyatını hayata pratize ederek nasıl kurtulabileceğimiz öğretilmektedir. "De ki" diye başlaması, Ayetlerin sadece dil ile tekrarlanması anlamında değil hayat içinde uygulama alanına geçirilmesi neticesinde doğru yolun bulunacağı bilinmesi gerekmektedir.
Bu sureler maalesef akideyi belirleyen sureler olarak okunmaktan ziyade üfürükçülük gayesi ile okunarak hayata pratize edilmesi hatıra bile gelmeden okunan sureler veya kısa olduğu için alelacele namazlarda okunan sureler olarak hayatımızda pratize edilmiş olması düşündürücüdür.
Allah (c.c) den başkasını Rab , Melik , İlah olarak tanımanın ve bu tanımayı hayata aktarmanın adının "Şirk" olduğu maalesef biz Müslümanlarda ki en büyük bilgi eksikliğidir. Müslüman kisvesi altında bizleri başka Rab ve İlahlara boyun eğmeyi empoze eden sahtekarlar maalesef içimizde dolaşmakta olup bunların sahtekarlıklarının ortaya çıkması sadece Kur'anın rehber olduğu bir belirleyici ile mümkün olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.