Davud as etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Davud as etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2014 Çarşamba

Zülkarneyn ve Davud a.s Örneğinde Demirin Gücün Elinde Yön Bulması

Kur'an kıssalarını eskilerin masalları şeklinde değilde, yaşanmış hayattan örnekler olarak ibret almak kastı ile okuduğumuz takdirde, bizden öncekilerin yaşanmışlıklarından kendimiz için bir çok örneklikler çıkarmamız mümkündür. Bu yazımızda Zülkarneyn ve Davud as kıssalarındaki anlatımları esas alarak, gücün insan elinde şekillenmesi ve bu gücün kullanımı hakkında örneklikler çıkarmaya çalışacağız. 

Demir , Allah cc nin insanlara lutfetmiş olduğu güç kaynağı olup bu durum hadid s. 25. ayetinde şu şekilde beyan edilmektedir. 

  [057.025]  Celâlim hakkı için biz Resullerimizi beyyinelerle gönderdik ve beraberlerinde kitab ve miyzân indirdik ki insanlar adaletle tutunsunlar, bir de demiri indirdik, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için bir çok menfeatler vardır, ve çünki Allah kendisine ve resullerine gıyabında yardım edenleri belli edecek, şübhe yokki Allah kavîdir azîzdir.

Hadid s. 25. ayetinde dikkati çeken 3 unsur olan, kitab-mizan-demir üçlüsünü bir araya getirerek insanların menfaatine kullanan elçilerin örneklerini kur'anda bulmaktayız. Süleyman , Davud , Zülkarneyn as lar bu üçlüyü doğru okuyup ve elde ettikleri gücü Allah cc nin kendilerine öğretmiş olduğu doğru biçimde kullanıma bir örnektir. Bu örnekliğin bu şahıslarda nasıl gerçekleştiğini kur'andan okuyup, günümüze bir mesaj olarak okumak ve aktarmak, kur'anı güncelleştirerek olarak okumanın bir gereği olduğunu düşünmekteyiz.

Davud as israiloğullarına mensub olan bir kişidir, Talut'un ordusunda bir asker olarak calut'u öldürme başarısını göstermiş ve bu başarısı neticesinde Alllah cc tarafından elçi olarak seçilmiştir. 

 [002.251]  Allah'ın izniyle onları hemen hezimete uğrattılar. Davud da Calut'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte olduğunu da ona öğretti. Şayet Allah'ın insanları birbiriyle def'edip savması olmasaydı yeryüzü muhakkak fesada uğrardı. Ancak Allah, alemler üzerinde lutuf sahibidir.

[034.010-11]  Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. «Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin» dedik. Ona demiri yumuşattık. Geniş zırhlar yap ve dokumasını sağlam tut, diye. Ve salih ameller işleyin. Muhakkak ki Ben; yapmakta olduğunuz şeyi görenim.

Davud as, savaş sanatını çok iyi bilen biri olarak calut'u öldürme başarısını göstermiş ve bu sanatını elçi iken de konuşturmuştur. Allah cc nin ona demiri yumuşatmasını öğretmesi ona cibril'i göndererek öğretmesi şeklinde  olmayıp kendinden önce var olan bilgi birikimini kullanarak üzerine kendi bilgisini ekleyerek  en iyi bildiği bir işi dahada ileri götürme başarısını göstermesidir.Bizlerin bugün eksikliğini duyduğumuz en önemli konu, bu olup önceki bilgilerin üzerine yeni bilgi ilave edecek insanlar yetiştirememizdir. Davud as israiloğullarına gökten inen bir kişi değil onların içinde yetişmiş bir insandır. Allah cc nin kainat kitabını iyi okuyan israiloğulları kendi içlerinden bir Talut ve Davud çıkartarak calut ordusunu perişan etmişlerdir. Bu orduyu perişen ederlerken Allah onlara gökten melek indirmemiş olup oyunun kurallarına göre hareket ederek başarıyı yakalamışlardır. Bugün müslümanlarında aynı şekil bir çalışma ile bir Talut ve Davuda her zamandan daha fazla ihtiyacı bulunmaktadır.

Kur'an da Davud ve Zülkarneyn, ikiside mülk ve güç sahibi olarak gördüğümüz şahsiyetler olup onlar ile ilgili ayetler sadece yaşadıkları zaman ve mekan çerçevesi dahilinde okunduğunda mesajı ıskalamış oluruz. Zülkarneyn'in kehf suresinde anlatılan kıssasında ye'cüc ve me'cüc fesadına karşı engel yapması için kullandığı madde demir ve bakır olduğu görülmektedir.

[018.096] «Bana, demir kütleleri getirin.» Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): «Üfleyin (körükleyin)!» dedi. Artık onu kor haline sokunca: «Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim» dedi.

Hadid s. 25. ayetine dönecek olursak, orada demirin güç sembolu olarak insanların hizmetine sunulduğu beyan edilmektedir. Bu gücün, elinde bulunan kişiye göre şekil aldığı unutulmamalıdır, Allah cc yaratmış olduğu insanın kafir veya mü'min olduğuna bakmaksızın kainat kitabı dediğimiz evrensel yasaları okuyanlar bu gücü eline geçireceklerdir. Tarihte bir çok örnek demiri işlemek sureti ile güç kazananların, bu güçlerini kötüye kullanmak sureti ile dünyayı nasıl fesada boğdukları herkesin malumudur.

Allah cc nin kainata koymuş olduğu ayetleri okuyarak ellerine bu gücü geçirenler sadece dünya hayatının geçici menfaatlerini düşünerek milyonlarca insanı katletmekten geri durmamışlardır. Bizler müslümanlar olarak kainat ayetlerini okuduğumuz müddetçe ilim ve teknikte gelişme sürecimiz devam etmiş , bu okumaları kafirler yapmaya başladığı zaman müslümanlar geriye kalmış ve bugüne kadar süregelen zulüm ve baskılara maruz kalmışlardır. 

Allah cc nin ayetleri sadece elçileri vasıtası ile göndermiş olduğu vahiyler olmayıp kevni ayetler dediğimiz ve o ayetleri okuyan herkesin mü'min veya kafir olduğuna bakılmaksızın çalışmalarının karşılığını vermesi onun "Errahman" isminin bir tecellisidir. Rahman olan Allah indirmiş olduğu kevni ayetleri doğru okuyarak o yolda çalışan kullarını çalışmalarında başarılı kılmaktadır. 

Bizler imanın sadece elçiler ile inen kitablara olacağını zannettiğimiz için diğer kitabı okumayı bırakıp, elimizdeki mushafı sesi güzel hafızlar vasıtası ile okuduğumuzu zanneder olmuşuz , halbuki müslüman önce kainat kitabını okuyacak ve bu okuma sonucu hakettiği imkanları nasıl kullanacağını eldeki mushaf tan öğrenecektir. Kainat kitabını okumadan sadece mushaftan okunan ayetler bizleri bu günkü durumumuzdan kurtarmadığına göre bir yerlerde yanlış yapıyoruz demektir. "Kur'an mekke de indi , kahire de okundu , istanbulda yazıldı" sözleri hepimizin bildiği bir söz olup, kur'anın güzel bir yazı ve güzel bir okumadan ibaret olduğunu bizlere anlatıp bunu yaptığımızda dört dörtlük bir imana sahip olacağımız maalesef inandırıldı.

Bugün kainat kitabını doğru okuyarak Errahman isminin tecellisine nail olan müstekbirler bu gücü nasıl kullanacaklarını, elçiler vasıtası ile inmiş olan kitab'lara iman etmedikleri için elde ettikleri bu gücü Allah cc nin istediği noktada kullanmayıp onlarda bir yerlerde yanlış yaparak insanlara zulmektedirler.

İşte kur'an kıssalarının önemi burada ortaya çıkmaktadır, insanlık tarihini kur'an gözü ile okuyacak olursak, zalim ve mazlumların savaşı olarak ifade edebileceğimiz bir durum ortaya çıkar. Allah cc göndermiş olduğu elçilere ve ona inananlara zulmedenleri helak ettiğini bir çok ayetinde beyan etmektedir.Bir çok ayet kendilerine güç , servet, evlat verilenlerin bu gücü Allah cc nin istediği doğrultuda kullanmayanların helak edildiğini ve bu durumu tekrar edenlerin kıyamet günü ebedi, olarak cehennnem ile cezalanadırılacaklarını beyan etmektedir.

Kendilerine verilen güç, servet, evlat gibi imkanların nasıl kullanılacağını yine elçilerin rol modelliği şeklinde onların böyle bir güç kazanımını nasıl kullandıkları anlatılarak bu durumda olanların nasıl hareket etmeleri gerektiği  öğretilmiştir. Davud as kıssası bu gözle okunması gereken bir kıssadır. Elçilerin klasik anlmada "sünnet" dediğimiz örneklikleri bu kıssaları anlamamızda ve hayata geçirme noktasında

Davud as askeri dehası sayesinde güç sahibi olmuş kul olarak güç sahiplerinin örnek alması gereken bir elçidir. Güç sembolu olan demiri kainat yasalarına uygun olarak işleyip başka insanlar üzerinde hakimiyet sağlayan Davud as bu gücü Allah cc nin kendisine vermiş olduğu vahiy ile birlikte okumuş ve hayata geçirmiştir. Davud as kıssasını okuayacak olursak elinde olan bu gücü insanlara zulüm için asla kullanmamış , aksine bu gücü verene karşı sorumlu olduğunu bir an bile unutmamıştır.

Elinde güç bulunduran insanların ekolojik dengeyi bozmaları sadece bir kaç yüzyıllık sorun olmayıp insanlık tarihinin bir sorunu olarak kur'anda yerini bulmuştur.

 [030.041]  İnsanların elleriyle işlediklerinden dolayı karada ve denizde Fesad belirdi. Ki yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Belki dönerler.
[002.205]  O, (Allahın emirlerine) sırt çevirdimi yeryüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, fesadı (bozgunculuğu ve kışkırtıcılığı) sevmez.

Eline fırsat geçtimi fesada meyyal olan insanın bu fesadı, sadece insanları değil bütün arz'ı etkilemektedir. Amerikanın japonyaya attığı iki tane atom bombasının izleri hala silinememiş olması bu fesadın boyutunun ne derece korkunç olduğunu gözler önüne sermektedir. Dağların ve kuşların Davud as ile birlikte tesbih ettiğini beyan eden ayetler burada anlamını bulmaktadır.

[034.010-11]  Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. «Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin» dedik. Ona demiri yumuşattık. Geniş zırhlar yap ve dokumasını sağlam tut, diye. Ve salih ameller işleyin. Muhakkak ki Ben; yapmakta olduğunuz şeyi görenim.
[021.079]  Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman'a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud'a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız.

Üstteki ayetlerde Dağlar ve kuşların Davud as ile birlikte tesbih ettiği , kuşların ve dağların onun emrine musahhar kılındığı beyan edilmektedir, peki bu ayetlerden nasıl bir mesaj çıkarabiliriz?.

Tesbih kelimesinin anlamına , " varlıklar üzerinde Allah cc nin koymuş olduğu yasalar" diyebiliriz. Dağların ve kuşların Davud ile birlikte tesbih etmesi demek , Davud as ın elinde bulunan güç ile ekolojik dengeye herhangi bir fesada uğratmadan yani yaratılmışların tesbihlerini bozmadan bu gücü kullanmasını ifade eder. Dağların ve kuşların Davud as a musahhar kılınmaları bu konuyla alakalı olup , onun kendi kullanımına verilen bu nesneleri doğru biçimde kullanması ve arz üzerindeki dengeyi bozmaması olarak anlaşılabilir.

Bu gün dünyanın içinde bulunduğu en büyük sorunlardan biri olan çevre sorunlarının baş sebebi gücü elinde bulunduran müstekbirlerin dünyayı babalarının çiftlikleri zannedip , orada her istediklerini yapabileceklerini zannetmeleridir. Aynı müstekbirler çevreye verdikleri felaketin farkında olarak hem önlemler almaya alışmakta , hemde bu fesadı olanca güçleri ile devam ettirerek ekolojik dengeyi bozmaktadırlar. Dünya üzerinde sadece kendilerinin yaşama hakları olduğunu zannedenler , yaydıkları fesadın kendilerinede çarptığını görmekle beraber bu azgınlıklarından vaz geçip dünyada kendilerinden başka insanların , bitkilerin hayvanların v.s ninde yaşama hakları olduğunu görmezlikten gelmektedirler.

Zülkarneynin'de aynı şekilde ordusu ile çok geniş bir coğrafya'ya hakim olan birisi olduğu kehf suresinde anlatılan kıssasından anlaşılmaktadır. Ye'cüc ve me'cüc ün fesadına karşı yardım isteyen kavme demiri kullanarak set yapmış ve bu set yapam karşılığında onlardan herhangi bir ücret istememiştir. 

Bugün ulusların birbirleri ile olan ilişkisine baktığımızda tam bir kurt kuzu ilişkisinin hakim  olduğu görülmektedir. Müstekbirler karşılarında olanı ezmek için her türlü yola başvurmakta olup onların güçsüzlüklerini fırsat bilerek olanca güçleri ile onları ezmektedirler. Yardıma muhtaç olan bir ülkeye hiç bir ülke babasının hayrına yardım etmemekte , kısa ve uzun vadede onu sömürmek için bu yardımı yapmaktadır. 

Sonuç olarak; kur'an kıssalarını geçmişte yaşanmış hayat içinden geçmişlerin örnekleri olarak, yaşanan hayat içindeki sorunlara çare olacak mesajlar olarak okumak,kur'anın evrensel mesajını okumak anlamına gelecektir. Davud ve Zülkarneyn kıssası da böyle bir mesaja sahip olup, anlaşılması ve hayat içinde tatbiki gereken mesajlar içermektedir. Demirin güç sembolu olarak elinde bulundurana göre şekil kazanması, günümüzde bu gücün müstekbirlerin elinde olmasından dolayı dünya büyük bir fesad hareketi içinde olup insanlar ve ekolojik denge tehdit altındadır. Allah cc kainat yasalarına koymuş olduğu ölçü içersinde bu ölçülere göre çalışanı Rahman ismi gereğince muvaffak kılar , ancak bu muvaffak kılması o insanların istedikleri gibi hareket etmelerini gerektirmez. Allah cc nin elçiler ile indirmiş olduğu hatırlatmalar içinde olan ayetler , güç sahiplerinin nasıl hareket edeceğini düzenler. Kıssa yollu anlatım uslubu içinde geçmişte kendisine güç verilenlerin bu gücü yanlış ve doğru biçimde kullanmaları neticesinde uğradıkları ve uğrayacakları akıbet aynı vahiy içinde beyan edilmiştir. Davud ve Zülkarneyn örneği bu gücü doğru kullananlara bir örneklik teşkil etmekte olup, bugün bizlerin böyle insanlar çıkaramamış olması Allah cc nin kitabını, sadece elçilere göndermiş olduğu kitaplar zannedip  onlaraa iman ettiğimizi dil ile söylemekle cennete gideceğimizi zannederek vebalini dünya ve ahirette ödemek durumunda olduğumuz bir hal içinde bırakmıştır. 

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

16 Şubat 2012 Perşembe

Davud a.s Kıssası

Davud as kur'anda kıssası anlatılan melik elçilerdendir. İsrailoğullarından olan davud as ın kıssası "talut" un ordusunda asker  iken "calut" u öldürmesi ile başlar.

-----2.251- Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u öldürdü, Allah Davud'a mülk ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır.

Bakara suresi 251. ayetinde Allah cc nin davud as a "mülk" vermesini kıssanın kur'an bütünlüğü ile olan  bağlantısını anlamak açısından biraz açmak gerekmektedir. Kıssalardan alınması gereken hisseler olduğu için davud as a verilen mülk ile kur'anda zikri geçen bazı kişilere verilen mülke karşı olan tavırları dünyadaki mülk sahipleri için bir örneklik teşkil etmektedir.   


"MÜLK" kelimesi , elmüfredatta, " Cumhur içinde emrederek buyurarak,ve nehyederek buyurarak tasarrufta bulunmak. Özellikle akıl sahiplerinin yönetilmesi ve idare edilmesiyle ilgili kullanılır. Bnndan dolayı "insanların meliki" denir ama "eşyanın meliki denmez" şeklinde açıklanmaktadır.  


Mülkü dilediğine verip dilediğinden alma kudretine  sahip olan (3.26) rabbimiz verdiği bu mülkü insanlara zulum etmek için kullanan firavun ve nemrudu bizlere örnek vererek mülk verilen bir kişinin bu mülke ne şekilde karşılık vermesi gerektiğini yusuf,süleyman ve davud as ların şahsında bizlere bildirmektedir.  


-----2.258 Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.

 -----43.051 Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?»

 Kendilerine verilen bu mülkü  zulüm için kullanan firavun ve nemrut mülkün gerçek sahibi olan Allah cc tarafından helak edilerek cezalarını bulmuşlardır. Allah cc davud as kıssası üzerinden , bir kulun kendisine verilen mülkün şükrünü ne şekilde ifa etmesi gerektiğini kullarına bildirmektedir. 


-----4.163 Nuh'a, ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettiğimiz gibi şüphesiz sana da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik.

-----6.084 Biz O'na İshak ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nuh'u ve O'nun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u doğru yola iletmiştik; Biz iyi davrananları işte böyle mükâfatlandırırız.

-----17.055 Göklerde ve yerde olan kimseleri Rabbin daha iyi bilir. And olsun ki nebileri birbirinden üstün kılmış ve Davud'a Zebur vermişizdir.

Yukarda okuduğumuz ayet meallerinde davud as ın kur'anda zikri geçen diğer resullerin yolunun takipçilerinden olduğu, Allh cc nin nebilerin bazılarını bazılarına üstün kıldığını ve davuda zebur verildiğini görmekteyiz. 


----- 27.015 And olsun ki, Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. İkisi «Bizi mümin kullarının çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun» dediler.

-----34.010 Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. «Ey dağlar ve kuşlar! Onunla bana yönelin dedik. Ona demiri yumuşattık.
 ----34.011 Bol bol zırhlar yap ve biçimlemede ölçüyü gözet dedik. Siz de iyi işler yapın, çünkü ben her yapacağınızı gözetiyorum.

Yukarda mealini okuduğumuz ayetlerde birbirlerinden üstün kılınan bazı nebilerden davud ve as süleyman as a bu üstünlüğün verildiği ve davud as a verilen üstünlüğün, dağların ve kuşların hiçbir şekilde Allah cc nin onlara yüklediği görevlere itiraz ve isyan etmiyorlar ise davud as ın da aynı onlar gibi Allah cc ye yönelen biri olduğu ve demirin yumuşatılması ve zırh yapma sanatının öğretilmesidir.

21-78 - Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik.
21-79 - Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları ona musahhar kıldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.
21-80 - Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?


Enbiya suresindeki bu ayetlerde davud ve süleyman as ların bir konuda hüküm vermesi ve Allah cc nin onların verdiği hükme şahid olduğunu bildirdiğini görüyoruz. Burada verilmek istenen mesaj hüküm verme durumunda olan kişilerin verdiği hükümleri gözetleyen en üst merci hakimlerin hakimi Allah cc nin olduğunun unutulmaması , verilen her hükme Allahın şahid (gözetleyici) olduğunun bilinmesi ve ona göre hüküm verilmesi gereğidir." Davudla beraber tesbih etsinler diye dağları ve kuşları ona musahhar kıldık" ayetinde geçen "tesbih etme" nin ne olduğunu anlamak için kur'andaki "tesbih" kavramını anlamak gerekmektedir.  
"Tesbih " kelimesinin kökü "se-be-ha" olup sözlükte, yüzmek,  uzaklaşmak, yıldızın hareket etmesi,atların hareketi,suyun yayılması gibi anlamlara gelmektedir.es-Sebhu’ suda ve havada hızlı yayılışı ifade eder. Mecazen yıldızların uzaydaki hareketleri için kullanılır: "ve kullün fi felekin yesbehûn" (Hepsi bir yörüngede akıp/yüzüp gitmektedir) (21/Enbiya, 33; 36/Yasin, 40). Atların hızlı koşması ‘sebh’ (sebhan) fiili ile ifade edilir. İşlerdeki süratli koşuşturma için de aynı kelime kullanılır: "Senin için gündüz uzunca bir koşuşturma vardır." (73/Müzzemmil, 7).Se-be-ha’ fiilinden türeyen tesbih, Allahu Teala’yı tenzih etmektir. Söz, fiil ve niyet olarak ibadetlerin geneli için kullanılır. (Rağıb). Kelimenin kök anlamı göz önüne alındığında, Allah’ı iman ve amelle tenzih edişte sürekliliği, sağa sola sapmamayı ve tezliği ifade ettiği düşünülebilir. Elmalılı Hamdi Yazır, ‘tesbih’i, "Allah Teala’yı Cenabı akdesine layık olmayan şaibelerden gerek itikaden, gerek kavlen ve gerek kalben tenzih etmek ve uzak tutmaktır" diye tanımlamaktadır.  


Bu kavram kur'anın pek çok ayetinde geçmektedir. 
----- 17.044 Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O'nu tesbih eder; O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur; fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O Halim olandır, Bağışlayan'dır.
-----24.041 Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir.
----59.024 O, vareden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel adlar kendisinin olan Allah'tır. Göklerde ve yerde olanlar O'nu tesbih ederler. O güçlüdür, Hakim'dir.
-----64.001 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. O her şeye kadirdir. 

Yukarda mealini verdiğimiz ayetlerde, yer ve gök arasındaki her şeyin Allah cc yi tesbih ettiğini görüyoruz, ancak insan tesbih etme emrine isyan etme itiyadında yaratılmış bir varlıktır. Kalem suresinde kıssaları anlatılan bahçe sahiplerinin bahçeleri helak olduktan sonra evsatlarının onlara dediği " ben size tesbih etmeniz gerekirdi demedimmi" sözünden dünyada kendisine mal ve mülk verilen çoğu insanın verilen bu mülke karşılık şükür yerine küfürle karşılık verdiğini görmekteyiz. Davud as ın şahsında, değil birkaç dönümlük bahçe sahibi olmak,emrine dağlar ve kuşlar müsahhar kılınarak büyük bir mülk verilen kişinin verilen bu mülke nasıl bir şükür ile karşılık verdiğini görmekteyiz. Davud ve süleyman as kendisinden sonra kimseye verilmeyen bir mülk  sahibi olarak ve bu mülk sahibi olmanın dağların, rüzgarın ve kuşaların ve cinlerin emirlerine müsahhar kılınması ve bu büyük servetin karşılığında onlar Allahı tesbih etmeyi hiçbir zaman unutmamışlardır.

Davud as kıssası sad suresi 17-26. ayetleri arasında mealen şöyle anlatılır. 

17- Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud'u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.
18- Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam-sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.
19- Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.
20- Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.
21- Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.
22- Davud'un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona "Korkma!" dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.
23- Biri: "İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi" diye anlattı.
24- Davud dedi ki: "Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az." Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah'a yöneldi.
25- Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır.
26- Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.

Sad suresinin ilk ayetlerine baktığımız zaman vahye karşı inkarcı bir tavır takınan müşriklerin sözlerini ve buna karşılık kendilerinden önce geçen müşriklerin akıbetlerini görmekteyiz. İlk inen, alak ,kalem gibi surelere baktığımız zaman inkarcıların inkar etme güçlerini maddi varlıklarından aldıklarını görmekteyiz ve edinmiş oldukLArı mal ve servetin kendilerini kurtaracağını sanmaktadırlar ve bu mal mülk ve serveti inkarları yolunda harcamaktadırlar. Davud as ın kıssası  muhammed sav e, mü'minlere ve vahiy karşıtlarına seslenmektedir. Mal ve servetlerini insanları Allah yolundan alıkoyma vesilesi yapan müşriklere karşılık onların hayallerinin bile ulaşamayacağı servete ve mülke sahip olan davud as örnek verilerek onun ,dağlarınve  kuşların itiraz etmeden tesbih ettiği gibi tesbih edenlerden olduğu vurgulanmaktadır. Burada dağların ve kuşların davudla beraber tesbih etmeleri hepsinin koro halinde bizdeki namaz sonrasi tesbihat yapmaları şeklinde anlaşılmamalıdır. Tesbih etmek demek Allahın yaratıklarına verdiği bir görevi eksiksiz olarak yapmalarıdır ,bu yaratıklarının içinde mükellef olan varlıklardan (insan ve cinler) tesbih etmeyi reddedenlerde vardır ,tesbih etmeyi reddetmeleri kalem suresindeki bahçe sahipleri kıssasında gördüğümüz gibi kendilerinin sahip oldukları mal ve servete güvenmeleridir.    


20. ayette "onun mülkünü güçlendirmiştik" denilerek dünyada kendisine mülk verilenlerin o mülke nasıl karşılk vermeleri gerektiği öğretilmektedir. Özellikle insanları yönetme şeklinde mülk sahibi olanların ve hüküm verme durumunda olan kişilerin bu hükmü adil bir şekilde nasıl verebilecekleri öğretilmektedir. 


Kendisine gelen iki kişinin, aralarında hak ile hüküm istemelerine karşılık davud as sadece mazlum olduğunu iddia eden tarafı dinleyip zalim olduğunu düşündüğü taraf aleyhine tek taraflı bir hüküm verir. Hak ile hüküm vermek durumunda olan bir hakim zalim olsun mazlum olsun her iki tarafıda dinlemeden karar veremez. kendisinin bir koyunu olduğunu iddia eden taraf belkide o koyunu 99 koyunu olduğunu iddia eden taraftan çaldı , onun 100 koyunu vardı birini çalarak 99 koyun oldu ve kendisinin hiç koyunu olmadığı halde çaldığı koyunu kendi koyunu olduğunu iddia ederek yalan söylemediğini kim bilebilir. Davud as bu olayın bir imtihan olduğunu ve yaptığı hatayı anlayarak tevbe ediyor ve karşılığında bağışlanıyor . Allah cc davud as a "insanlar arasında hak ile hükmet hevalara uyma seni Allhın yolundan saptırır" buyurarak hüküm verme makamında olanların ölçü almaları gereken noktayı bildirmektedir. Kıssada koyun olarak verilen dava malzemesi başka hakimin karşısına değişik bir konu olarak gelebilir burada önemli olan hak ile hükmetmektir.


Burada yeri gelmişken ihsan eliaçığın bu kıssa ile ilgili yazmış olduğu bir makaleye değinmek istiyıruz. "ölü kur'an anlatıcıları" olarak tabir ettiği kesimin rivayetlerini sıraladıktan sonra ( bu rivayetlere bizimde katılmadığımızı belirtelim) kıssa ile ilgili düşüncelerine geçer ve şöyle der.
"Oysa kıssa “bahçe sahiplerinin” bir benzeri… İki adam var. Birinin 99, diğerinin 1 koyunu var. 99 koyunu olan, elindeki yetmiyormuş gibi 1 koyunu olanın elindekine de göz dikiyor ve onu da alıyor. Ve Davud ‘bu zulümdür’ diy

Surenin bağlamından baktığımızda anlatılmak istenen gayet açık: 99 koyun sahibi Mekke’deki servet sahibi kişi oluyor (ör. Velid bin Muğire, Ebu Cehil, Ebu Leheb). 1 koyunu olan da mahrum ve yoksul kişi. Servet sahibi 99 koyunuyla yetinmeyip, 1 koyuna da el koyup alıyor. Davud ona zulmetmişsin diyor. Daha sonra da Davud’un pişmanlık duyduğu ve affedildiği söyleniyor. Bu durumda Davud’un pişmanlığı işin gereğini yapmayışı, yönettiği ülkede böyle zengin-yoksul uçurumunun nasıl olabildiğini düşünmesine ve görevinde ihmal gördüğüne işarettir.

Demek ki kıssa nüzül ortamı bağlamında, Mekke’nin servet ve iktidar sahiplerinin durumuna işarettir. Onların da böyle koyunları, develeri, bahçeleri vardı. Elinde bir koyunu, devesi, bahçesi, evi olanı da almak, doymak bilmeyen bir servet tekeliyle (kenz) hükmetmek istiyorlardı."

Kanaatimizce ihsan hoca davud as ın düştüğü aynı hataya düşmekte ve sırf 99 tane koyunu var diye davalı kişiyi mekkedeki servet sahipleri ile özdeşleştirmektedir. Kıssa üzerinden yaptığı zengin fakir arasındaki uçuruma katılmakla beraber helal yoldan edinilmiş ve hakkı ödenen servete kimsenin yan gözle bakamaya hakkı olmadığını düşünüyoruz. İhsan hoca davud as gibi hemen tek taraflı bir yoruma giderek 99 koyunu olduğu iddia edilen kişiyi suçlamakta, ama bir koyununda belki o kişiden çalınmış olabileceğini hesap etmemiş ve iki tarafı dinlemeden karar veren davud as ın durumuna düşmekten kurtulamamıştır. Ancak davud as ın yanlışını anlayıp tevbe etmesi gibi ihsan hocanında yanlışını anlayıp geri dönmüş olduğunu umud ediyoruz. Çünkü kıssada verilmek istenen mesaj hüküm verme makamında olan kişileredir ve tek taraflı karar vermenin yanlışlığını öğretmektedir.  

                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.