Kur'an'ın kıssa yollu anlatımlarına bakıldığında o kıssalarda öne çıkan olay, adı geçen kavmin kendilerine gelen elçiyi ret etmeleri yüzünden helak edilmiş olmasıdır. Helak kavramı gündeme geldiğinde ise, bu helak edilişin sadece o kavimler ile mi sınırlı olduğu, yoksa helakın devam eden bir süreç olup olmadığı tartışma konusudur.
Kavimlerin helak edilişinin toplumsal bir yasa olduğunu, Allah (c.c) nin tarih boyunca bu yasayı hak eden kişi ve toplumlara gerektiği zaman işlettiğini hesaba kattığımızda, helak dediğimiz olay kıyamete dek sürecek olan bir toplumsal yasadır ve bu yasa hak eden herkes için eşit şekilde işlemeye devam edecektir. Bu yasanın literatürdeki adı bilindiği üzere SÜNNETULLAH tır ve bu yasada asla değişme olmayacağını, yani kıyamete değin süreceğini Rabbimiz bizlere haber vermektedir.
Helak dediğimiz şey sadece gökten insanların başına taş düşmesi gibi olaylarla gerçekleşmez. Bu anlatım Kur'an'ın din dilinin gereği olarak kullandığı bir üsluptur. Bizim için helak olaylarının asıl bakmamız gereken yönü nasıl ve ne şekilde olduğu değil, NEDEN gerçekleştiği yönü olmalıdır. Böyle bir bakış açısı, nedenler üzerinde yoğunlaşacağı için, bir toplum ve kişilerin sahip oldukları işleyen düzenlerinin artık işlemez olması, onlar için bir nevi helak olarak görülmelidir.
Tarihte bu değişmez yasanın uygulandığı kişilerden bir tanesi de bilindiği üzere KARUN dur. Bu kişinin öne çıkan özelliği ise akıl almaz zenginliği olup, onun bu serveti kendisini yıkımdan kurtaramamıştır. Karun'un helakına sebep olan en önemli şey ise, servetini yanlış yolda kullanmış olmasıdır. Onun kıssasının anlatıldığı Kasas s. 76-83. ayetlerde bu konu detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
Karun kıssası bize neden anlatılmaktadır?.
Bu soruya verilecek en kısa cevap, "Onun arkasından gelecek olan ve servetini doğru yolda kullanmak yerine, yanlış yolda kullanmak sureti ile yeni bir Karun olmak hevesi güdenlere ibret olması için anlatılmaktadır" şeklinde olacaktır. Dünyanın kuruluşundan beri sahip oldukları mal ve serveti yanlış yolsa kullanan nice Karun'lar helak olmuş, ve bu helak oluş kıyamete değin sürecektir.
Bu günlerde Türkiye gündeminde konuşulan önemli olaylardan bir tanesi Doğan Medya Gurubu adı bildiğimiz, Aydın Doğan adlı kişinin medya sektöründe sahip olduğu bütün yayın organlarını satma kararı almasıdır. Bu sadece normal bir satış kararı değil, bir kuruluşun artık helak olduğunun göstergesidir.
Peki bu olayın helak oluş ile ilgisi nedir?.
Aydın Doğan, Türkiye'nin medya sektörü denildiğinde akla gelen ilk ve tek isimdir. Bu isim kısaca ifade etmek gerekirse, Türkiye'nin yıllarca kaderini elinde tutmuş, siyasal iktidarın ve ekonomik hayatın belirlenmesinde önemli rol oynamış, sahip olduğu medya sektörünü silah gibi kullanarak istediğini vezir, isteğini ise rezil etmiş bir isimdir. Bu isim sahip olduğu gazete, dergi ve tv kanallarında yaptığı yayınlar ile kendisini Türkiye'nin yönlendiricisi olarak görmüş, elindeki gücü bu yönde kullanan bir nevi ÇAĞDAŞ BİR KARUN'DUR.
Şimdi bu çağdaş Karun, yeni aldığı bir kararla, yaşlandığını ileri sürerek elindeki bütün medya gücünü satacağını bildirmektedir. Onun böyle bir satış karar alması ne anlama gelmektedir?.
Dünyanın hiç bir ülkesinde böylesine güçlü bir kuruluş, ani bir kararla asla varını yoğunu satmak sureti ile kendisinin tarih sahnesinden çekmez. Bu tür kuruluşlar kendilerinin devamını sağlayacak bir veliaht mutlaka yetiştirir ve babadan oğula geçiş ile dünya sahnesindeki varlıklarını uzun yıllar sürdürmeye çalışırlar.
Bugün dünyanın kaderi üzerinde etkili olan ve istediklerini yapabilme gücüne sahip olan kuruluşlara baktığımızda, bu kuruluşların uzun yıllar bir nesilden nesile devam ettiklerini görebiliriz. Doğan Medya adındaki kuruluşun böyle bir karar alması büyük şaşkınlığa neden olmuş, Aydın Doğan gibi bir ismin neden nesilden nesile sürebilecek bir kuruluşu satma kararı alarak Türkiye'nin kaderi ile oynama sevdasından vazgeçtiği merak konusu olmuştur. Çünkü artık belirli bir zamandan sonra bu gibi kuruluşların para kazanma sevdası ikinci plana düşerek, birinci plana kazandıkları bu paralar ile ülkeleri istedikleri gibi dizayn etmek ve o ülkelerde kalıcı olabilmek sevdaları öne çıkar.
Bu gibi kuruluşların başlarında olan kişiler, isimlerinin ilelebet yaşamasını arzu etmelerine rağmen, Aydın Doğan isminin artık bundan sonra sadece öldüğü zaman duyulacak olması, onlar için büyük bir yıkım ve helak olmaktan başka bir şey değildir.
Yıllar öncesine geri döndüğümüzde, Türkiye'de şu anda mevcut siyasi iktidarın yerinde başka bir siyasi iktidar olduğunu, bu siyasi iktidarı istediği gibi yönlendiren en önemli kuruluşların başında ise Aydın Doğan isminin geldiğini görebiliriz. Dün siyasal iktidar tarafından hor görülen ve zulme ve baskıya maruz kalan insanların ise, bugün iktidar olduğunu ve dün kendilerine zulüm ve baskı yapanlara hesap sormaya başladığını da görmekteyiz.
Yani keser dönmüş sap dönmüş bir gün gelmiş hesap dönmüş, dün iktidar olanların bugün ellerindeki güç gitmiş, bu güç ise dün zulme maruz kalanların eline iktidar gücü geçmiştir.
Bugün mevcut iktidarın yaptığı icraatlardan bir tanesi, dün kendilerini bazı sıkıntılı durumlara maruz bırakanlardan hesap sormaya başlamak olmuş, hesap sorulanlardan bir tanesi de Aydın Doğan adlı kişidir. Mevcut iktidar bu kişinin elini kolunu öyle bir bağlamıştır ki çareyi bir şekilde kaçmak yolunda bulduğu, varını yoğunu satma kararı almasından anlaşılmaktadır.
Meselemiz sadece bu kişinin varını yoğunu satarak helakının gerçekleşmiş olması değildir. Bu durumun bir diğer yönü ise bu kişinin sattığı medya gurubunu, bir başka kişinin yani bir başka Karun'un alacak olmasıdır. Yani bir Karun yerin dibine batacak ama, başka bir Karun sahnede yerini alacaktır.
Burada kısaca Türkiye'de mevcut olan gazete, dergi, tv gibi yayın organlarının genel durumuna dikkat çekmek gerekmektedir.
Türkiye'de mevcut olan gazete, dergi, tv kanalı gibi yayın organlarının sadece o işi yapan kişi ve kuruluşlara ait olmadığı, holding çatısı altında toplanan şirket kuruluşların sahip oldukları şirketler arasında basın yayın alanı da bulunduğu bilinmektedir.
Bu holdingler sahip oldukları basın yayın kuruluşları ile halkı haber ve olaylar konusunda tarafsız olarak bilgilendirmeyi değil, Algı Operasyonu olarak bildiğimiz yöntem ile insanların olaylara kendilerinin baktığı perspektiften bakmalarını sağlamak amacı güttüğü de bilinmektedir.
Türkiye'de çıkan adı sanı duyulmamış bir kaç dergi gazete haricinde bütün yayın organları böyle bir amaç güderek insanları kendi amaçları doğrultusunda sürü haline sokmayı hedeflemektedir.
Türkiye genelindeki gazete, dergi, tv kanallarına baktığımızda bunların 1- İktidar yanlısı, 2- İktidar karşıtı olmak üzere 2 ana guruba ayrıldığı görülmektedir. İktidar yanlısı yayın organları ne olursa bütün yapılanları doğru ve güzel göstermek sureti ile insanların mevcut iktidara olan desteğini sağlamak, iktidar karşıtı yayın organları ise ne olursa olsun bütün yapılanları yanlış ve çirkin göstermek sureti ile insanların mevcut iktidarı desteklememelerini sağlamayı amaçlamaktadırlar.
Hasılı Türkiye'de objektif ve sadece hak ve haklıdan yana olan bir yayın organı bulmak imkansızdır. Hak ve haklı olmaktan anladıkları şey, sadece borusunu öttürdükleri kişi, holding ve siyasi partinin mevcut olan görüşleridir.
Dün Aydın Doğan adlı kişi tarafından kendi dünyevi menfaatleri doğrultusunda kullanılan basın yayın organları, bugün onları satın alan bir başka kişi tarafından kendi dünyevi menfaatleri doğrultusunda kullanılmak sureti ile Türkiye'nin kaderini elinde tutma mücadelesine devam edeceklerdir. Değişen şey sadece isimler olacak ama Karunluk aynı şekilde devam edecektir.
Ama unutulan bir şey var ki o da Allah'ın sünnetinde yani toplum ve kişilere uyguladığı toplumsal yasada asla değişiklik olmayacağıdır.
Dün Türkiye'nin siyasal, ekonomik ve iktisadi hayatına yön verecek kadar kuvvetli olan, fakat bugün artık o gücünü yitirmiş olan birisinin yerini, ondan satın aldığı basın yayın kuruluşlarını aynı amaçlar doğrultusunda kullanacak olan bir başkası alacaktır. Fakat bu kişinin akıbeti de Aydın Doğan'dan farklı olmayacak, ilerleyen zamanlarda Türkiye'nin değişecek olan siyasi şartları gereği, bu holding de gücünün elinden gitmesine Aydın Doğan gibi helak olmasına sebep olacaktır.
Sonuç olarak: Kur'an'da geçen helak kavramını Allah (c.c) nin toplum ve kişilere uyguladığı değişmez toplumsal yasalar çerçevesinde düşündüğümüzde, bu helakın kıyamete kadar süreceği ortaya çıkmaktadır.
Kur'an'da anlatılan Karun kıssasının ana mesajı, onun sahip olduğu konumda olanların dünyanın hangi zaman dilimi ve mekanında yaşarlarsa yaşasınlar, aynı şartları yerine getirdiği zaman, helak edilmeyi hak ettiğidir.
Türkiye'de basın yayın alanında sahip olduğu güç ile çağdaş bir Karun olduğunu söyleyebileceğimiz Aydın Doğan'ın, sahip olduğu kuruluşları satmak zorunda kalması, onun bir nevi helak oluşu anlamındadır. Onun bu şekilde helak olması, aynı yolu izleyen diğer Karun'lar için bir ibret vesikasıdır.
Dün iktidara dayanarak elde ettiği gücün bugün elinden gitmiş olması, bugün iktidara dayanarak onun sahip olduğu güce özenenlere ibret olmalı, iktidar gücü ellerinden gittiği zaman Aydın Doğan'ın düştüğü duruma düşeceklerini asla hatırdan çıkarmamalıdırlar.
Mal ve servetin dünya hayatının geçici bir menfaati olduğunu, bunlara sahip olanların bu serveti doğru yolda harcamaları gerektiği, aksi yolda hareket edenlerin başına neler geleceği Karun örneğinde haber verildiği asla hatırdan çıkarılmamalıdır.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
KARUN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KARUN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24 Mart 2018 Cumartesi
1 Ocak 2017 Pazar
Kasas s. 76-84. Ayetleri : Karun Örneğinde Mal ve Servet Sahiplerine Hatırlatmalar
Kur'an , kıssa yollu anlatımlar ile, yaşadığımız arz üzerinde cari olan toplumsal yasaların ne şekilde işlediğini, canlı örnekler ile göstererek , bu yasaların değişmezliği üzerinden , gelecek olan sonraki nesillere öğütler vermektedir. Karun kıssası , mal ve servet sahiplerinin aynı yolu izlediği takdirde, başlarına gelecek olan değişmez yasayı hatırlatan bir kıssa olarak Kur'an'da yerini almıştır.
[028.076] Şüphe yok ki Karun, Mûsa'nın kavminden di. Fakat onlara karşı haddi tecavüz etti ve ona hazinelerden öylesini vermiş idik ki, onun anahtarları muhakkak kuvvetli, büyük bir cemaate ağır geliyordu. O vakit kavmi ona dedi ki: «Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarık olanları sevmez.
[028.077] [Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan da bulun. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Doğrusu Allah; bozguncuları sevmez.
[028.078] Dedi ki: «Bu, ancak bende olan ilim sebebiyle bana verilmiştir. O bilmedi mi ki, Allah ondan evvelki nesillerden daha kuvvetli ve daha ziyâde cemiyetli kimseleri helâk etmiştir ve mücrimler günahlarından sorulmaz.
[028.079] Derken kavminin karşısına ziynetiyle çıkıverdi. Dünya hayatını isteyenler dedi ki: «Keşke Karun'a verilmiş olan şeyin misli, bizim için de verilmiş olsa. Şüphe yok ki, o pek büyük bir baht sahibidir.»
[028.080] Kendilerine bilgi verilmiş olanlar da şöyle demişti: Yazıklar olsun size Allah'ın mükafatı, iman edip salih amel işleyenler için daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.
[028.081] Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
[028.082] Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: Vay demek ki Allah; kullarından dilediğinin rızkını genişletip daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lutfetmemiş olsaydı; bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki kafirler, asla felah bulmazlar, demeye başladılar.
[028.083] İşte ahiret yurdu, Biz onu yeryüzünde ne ululanmak ve ne de fesat çıkarmak istemeyen kimselere veririz ve akibet muttakîler içindir.
[028.084] Kim bir iyilik getirirse, ona daha iyisi verilir. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.
Karun , İsrailoğullarına mensup olan mal ve servet sahibi bir kimsedir. Mal ve servet sahibi olması , bu serveti kendisine verene şükür etmesini gerektirirken , onu küfreden yani nankör bir kimse durumuna getirmiştir. Onun malı ve serveti üzerinde yaptığı yanlış tasarruflar ve haddi aşarak tuğyan etmesi , toplumsal yasalar gereği onun helak olmasını da beraberinde getirmiştir.
78. ayette Karun tarafından söylenen "Bu, ancak bende olan ilim sebebiyle bana verilmiştir" şeklindeki sözler , mal ve servet sahibi olan bir çok kimsenin yaşam tarzının temelini oluşturmaktadır. Allah'ı devre dışı bırakan, elinde olan nimetin geçici ve emanet olduğunu unutan her türlü yaşam tarzının, dünya da helak olmak ile sonuçlanacağını , bu durumun "Sünnetullah" dediğimiz değişmez bir yasa olduğunu , bu kıssa üzerinden bir kez daha görmekteyiz.
Toplumun zengin kişilerinin , sahip oldukları mal ve servete güvenerek , Allah'a kafa tutma cüretlerinin onları nasıl bir sona götüreceğini , yaşanmış bir hayat olan Karun kıssasından okuyarak ibret almaları gerekmektedir. Bu kıssa içindeki bazı anlatımlar , mal ve servet sahibi olma konusundaki bir takım yanlış anlamalara da açıklık kazandırmaktadır şöyle ki ;
Bakara s. 219. ayetinde , ihtiyaçtan arta kalanın infak edilmesi emrinden hareketle , mal ve servet sahibi olmanın yasak olduğu yönünde bir takım düşüncelerin ortaya atılmış olduğunu görmekteyiz. Karun kıssası , meşru yoldan olmak kaydı ile mal ve servet sahibi olmanın yanlış olmadığını, yanlış olanın mal servetin şükrünün ifa edilmeyerek nankörlük yapılması olduğunu göstermektedir.
Surenin 76. ve 77. ayetlerinde kavminin ona nasihat sadedinde söylediği "Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarık olanları sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan da bulun. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Doğrusu Allah; bozguncuları sevmez. " şeklindeki sözler , elinde mal ve servet bulunduran herkes için geçerli ve uyulması gereken sözlerdir. Bu sözler aynı zamanda , mal ve servet sahibi olmanın yanlış olmadığını , yanlış olanın malı ve serveti fesat yolunda kullanmanın olduğunu göstermektedir.
Zenginlik , insanın dünya malına olan arzusu gereği (3. 14), herkesin ulaşmak istediği bir şey olmasına rağmen , toplum içinde herkese nasip olmayan , ve sayılı kimselerin ulaşabildiği bir nimettir. Her an için toplumun gözünün önünde bulunan zengin kimselere , zengin olmayan bazı kimseler tarafından imrenilebilir ve onlar gibi olmak ve yaşamak gibi bir hevese sokabilir (Kasas s. 79).
Zengin kimselerin bu zenginliklerini , kendileri gibi olmayanların gözlerinin içine sokarak, ultra lüks bir hayat yaşamaları , bazı kimselerin onlara karşı düşmanlıklarını celbederek , toplum içinde fesadın yayılmasına sebep olabilir. Dünya üzerindeki zenginlere düşmanlık esası üzerine ihdas edilmiş olan bazı ideolojilerin ortaya çıkmasına sebep olan en büyük etken , zenginlerin fakirleri kollayan ve onlarla aralarında derin uçurumlar olduğunu göstermeyen bir hayat sürmeleri yerine , fakiri ezen , onları kollamayan , onlara fakir olduklarını her an hatırlatan bir yaşamı yeğlemiş olmalarıdır. Karun , böyle bir yaşamı yeğleyen kimse olarak , bu tür insanların sonunu hatırlatan canlı bir örnek olarak karşımızdadır.
Karun , Firavun gibi evrensel sembol haline gelmiş bir isim olarak, çağlar boyu hayat süren mal ve servet sahibi mütref tabakanın ismi haline gelmiştir. Ellerindeki servet ile her şeyi yapabilme yetkisinin ve gücünün kendilerinde olduğunu zanneden Karunlar , yaşadığımız dünyadaki fesadın baş müsebbibi olarak hayat sürmekte ve mazlumların kanlarını dökerek , onların üzerinden servetlerine servet katmaya devam etmektedirler.
Karun'un sarayı ile yerin dibine geçirilmesi sadece ona has bir durum değil , tüm Karunlar için değişmeyecek toplumsal bir yasadır. Kıssası anlatılan Karun , yaşadığı hayat içinde yapmış olduğu yanlış tasarruflar ile helakı hak ederek , toplumsal yasaların işlemesine sebep olmuştur.
Geçmişte yaşayan Karun'un yolundan giden günümüzdeki uzantıları olan çağdaş Karunlar da aynı sona uğramaktan kurtulamayacaktır.
Kur'an'ın "Firavun - Haman - Karun" şeklinde 3 ismi bir arada kullanması (Ankebut s. 39 -Mü'min s. 24) iktidar ve servet sahiplerinin birbirlerine arka çıkan ve birbirlerini tamamlayan güçler olduğunu ortaya koymaktadır. Firavunlar, Hamanlar ve Karunlar ile ayakta kalırken , Karunlar ise, Firavunların ve Hamanların yardımı ile ayakta kalmaktadırlar. Bu durum, dün nasıl ise bu günde aynı şekilde işleyişini sürdürmektedir.
Karunlaşmanın günümüzdeki yansımaları nasıl ortaya çıkmaktadır?.
Dikkat edilirse Karun'un yaşadığı toplumda 2 farklı insan gurubu gözümüze çarpmaktadır.
1- Karun'un ihtişamlı hayatına karşı ona nasihat ederek ona "Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarık olanları sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan da bulun. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Doğrusu Allah; bozguncuları sevmez." diyenler.
2- Karun'un yaşadığı hayata imrenerek "Keşke Karun'a verilmiş olan şeyin misli, bizim için de verilmiş olsa. Şüphe yok ki, o pek büyük bir baht sahibidir." diyerek Karun gibi olmak için iç geçirenler.
Karun'u sadece mal ve servet sahibi bir kimse olarak değil , elinde yönetim ve iktidar gücü olan bir kimse olarak düşünecek olursak , yaşadığımız hayat içinde Karun'u ve Karun olmak isteyenler ile , Karunlara karşı olmayı daha kolay anlayabiliriz. Karun haline gelmenin yollarından birisi de , bazı imkanları basamak olarak kullanmak ve fırsatları değerlendirmek sureti ile gerçekleşmektedir.
Bir ülke içinde iktidar ve yönetici konumunda olmak, veya bu konumda olanlara yakın olmak, bazı kimselere maddi refahın yollarını , yani Karun olmanın yolunu da açmaktadır. Bugün yaşayan Karunlar sahip oldukları konumu , ülke yönetimini ve iktidar gücünü kullanarak elde ederek kazanmış, veya bu güç ile el ele vermek sureti ile kazanmaktadırlar.
Karun kıssası içinde bulunan 2 gurup insan , bugün de hayatiyetini sürdürerek toplumların içinde yaşamaktadır. İktidar olmanın verdiği güce talip olarak , bu güç sayesinde Karun olmaya heves edenler ile , iktidar sayesinde Karun olanlara karşı olanların mücadelesi halen sürmektedir.
Bu mücadele yaşadığımız ülke içinde geçmişte yapıldığı gibi , halen yapılmaktadır. Geçmişte iktidar imkanlarından mahrum olan ve kendilerini "İslamcı" olarak tanıdığımız insanlar , ellerinde iktidar gücü yok iken , iktidar gücünü Karun olma yolunda kullananlara karşı İslami argümanları kullanmak sureti ile mücadele etmişlerdir.
Ancak bu mücadele "İslamcı" olarak tanınan insanların iktidar imkanlarına sahip olarak , belediyeler ve ülke yönetiminde söz sahibi olmaları ile farklı bir boyut kazanmıştır. Dün Karunları yıkmak adına söylem üreten bir çok kimse , iktidar sahibi olunca , bırakın Karunları yıkmayı , kendileri Karun hale gelerek yıkımı bekleyen insanlar haline gelmişlerdir.
Dün küçük bir memur , sıradan bir yazar , kendi halinde bir esnaf olan bir çok kimse , iktidar nimetlerinden faydalanarak mal ve servet sahibi olmuşlar, Karunlar ile savaşmayı bir kenara bırakarak, Karun olmayı savunur hale gelmişlerdir.
Dünya hayatının geçici bir yer , bu dünyada sahip olduğumuz her şeyin geçici ve emanet olduğunu en iyi bilmesi gereken bizler , iktidar nimetleri ile tanışmanın verdiği sarhoşluk ile , her şeyi unutarak , maalesef yeni Karunlar olma yolunda emin adımlarla ilerlemekteyiz.
Müslüman kimliğimiz ile yaşadığımız ülkede İslamı hakim kılmak için verdiğimiz mücadele, siyasi iktidar olmak ile sonuçlanınca işin rengi değişerek , geçmişte söylenenler unutulmuş , siyasi iktidar ile kol kola olan bir çok eski mücahit , su akarken testiyi doldurmanın derdine düşer olmuştur.
Bu devran elbette böyle gitmeyecektir. Bugün iktidar olmanın imkanlarını kullanarak Karun olanların elbette düşmanları da olacaktır. Onların iktidar nimetlerini kullanarak elde ettikleri nimetlere "Ah keşke bizde bu nimetlere ulaşsak" diyen bir çok insan bulunmakta ve bu nimetlere sahip olmak için onlar da var güçleri ile iktidara sahip olmak için mücadele etmektedirler.
Mahkeme kadıya mülk değildir.
Bazı imkanları basamak olarak kullanmak sureti ile elde edilen güç ve servet , o imkanların elden çıkması ile kaybolabilir. Bu kayboluş güç ve servet sahiplerinin yıkımını da beraberinde getirerek , toplumsal bir yasanın bu yolla işlemesinin yolunu açacaktır. Hiç bir ülkede mevcut olan siyasi iktidarlar ilelebet payidar kalamaz. Mevcut siyasi iktidarın çökmesi ise, bu iktidar üzerinden nemalananların da çökmesi anlamına gelecektir.
Karun'un sonu konağının ve servetinin yerin dibine geçirilmesi ile gerçekleşirken , iktidar olmanın verdiği imkanlar ile Karun haline gelenlerin sonu ise , iktidarlarının elden gitmesi ile gerçekleşecektir.
Bir Müslüman için asıl olan , 80. ayet içindeki kimselerden olmaktır. Bu ayet içindeki kimseler , dünya malının geçici bir meta olduğunu bilen kimselerden olup , zenginlik içinde olan kimselere imrenerek , onlar gibi olmak için her türlü yol meşru gören kimselerden olarak ahiretini satmayan örnek Müslümanlardır.
Sonuç olarak ; Kur'an içinde kıssası anlatılan Karun , belirli bir zaman ve mekanda yaşamış ve ölmüş bir kimse olarak kalmayarak , elinde bulunan güç ve serveti yanlış şekilde kullananların sembol bir ismi haline gelmiştir. Bugünün Karunları , aynı yolda giderek , Allah'ı devre dışı bırakan bir hayat sürmekte , servetlerine servet katmak için mazlumların kanlarını dökmekten çekinmemektedirler.
Karun kıssası elinde güç ve servet bulunduranlara bu gücü yanlış yollarda kullanmamalarını öğütleyen , yanlış yolda kullandıkları takdirde başlarına neler geleceğini hatırlatmaktadır.
Karunlar , servetlerine servet katmak için yine zalim yöneticilerin sembol isim olan Firavunlarla ortak bir şekilde çalışmaktadırlar. İktidar gücünün verdiği imkanlar ile servet sahibi olmak yanlışı , dün Karunları yıkmak adına söylem üreten bir kısım Müslümana da sirayet ederek onların da Karunlaşmasını beraberinde getirmiştir.
Kıssasının okuduğumuz Karun'un helakının Sünnetullah dediğimiz değişmez yasaların gereğince gerçekleştiğini düşündüğümüz de , aynı yasa geçerliliğini korumakta olup , dünyanın kanını emen Karunlarında helakı er veya geç gerçekleşecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
[028.076] Şüphe yok ki Karun, Mûsa'nın kavminden di. Fakat onlara karşı haddi tecavüz etti ve ona hazinelerden öylesini vermiş idik ki, onun anahtarları muhakkak kuvvetli, büyük bir cemaate ağır geliyordu. O vakit kavmi ona dedi ki: «Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarık olanları sevmez.
[028.077] [Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan da bulun. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Doğrusu Allah; bozguncuları sevmez.
[028.078] Dedi ki: «Bu, ancak bende olan ilim sebebiyle bana verilmiştir. O bilmedi mi ki, Allah ondan evvelki nesillerden daha kuvvetli ve daha ziyâde cemiyetli kimseleri helâk etmiştir ve mücrimler günahlarından sorulmaz.
[028.079] Derken kavminin karşısına ziynetiyle çıkıverdi. Dünya hayatını isteyenler dedi ki: «Keşke Karun'a verilmiş olan şeyin misli, bizim için de verilmiş olsa. Şüphe yok ki, o pek büyük bir baht sahibidir.»
[028.080] Kendilerine bilgi verilmiş olanlar da şöyle demişti: Yazıklar olsun size Allah'ın mükafatı, iman edip salih amel işleyenler için daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.
[028.081] Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
[028.082] Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: Vay demek ki Allah; kullarından dilediğinin rızkını genişletip daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lutfetmemiş olsaydı; bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay, demek ki kafirler, asla felah bulmazlar, demeye başladılar.
[028.083] İşte ahiret yurdu, Biz onu yeryüzünde ne ululanmak ve ne de fesat çıkarmak istemeyen kimselere veririz ve akibet muttakîler içindir.
[028.084] Kim bir iyilik getirirse, ona daha iyisi verilir. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.
Karun , İsrailoğullarına mensup olan mal ve servet sahibi bir kimsedir. Mal ve servet sahibi olması , bu serveti kendisine verene şükür etmesini gerektirirken , onu küfreden yani nankör bir kimse durumuna getirmiştir. Onun malı ve serveti üzerinde yaptığı yanlış tasarruflar ve haddi aşarak tuğyan etmesi , toplumsal yasalar gereği onun helak olmasını da beraberinde getirmiştir.
78. ayette Karun tarafından söylenen "Bu, ancak bende olan ilim sebebiyle bana verilmiştir" şeklindeki sözler , mal ve servet sahibi olan bir çok kimsenin yaşam tarzının temelini oluşturmaktadır. Allah'ı devre dışı bırakan, elinde olan nimetin geçici ve emanet olduğunu unutan her türlü yaşam tarzının, dünya da helak olmak ile sonuçlanacağını , bu durumun "Sünnetullah" dediğimiz değişmez bir yasa olduğunu , bu kıssa üzerinden bir kez daha görmekteyiz.
Toplumun zengin kişilerinin , sahip oldukları mal ve servete güvenerek , Allah'a kafa tutma cüretlerinin onları nasıl bir sona götüreceğini , yaşanmış bir hayat olan Karun kıssasından okuyarak ibret almaları gerekmektedir. Bu kıssa içindeki bazı anlatımlar , mal ve servet sahibi olma konusundaki bir takım yanlış anlamalara da açıklık kazandırmaktadır şöyle ki ;
Bakara s. 219. ayetinde , ihtiyaçtan arta kalanın infak edilmesi emrinden hareketle , mal ve servet sahibi olmanın yasak olduğu yönünde bir takım düşüncelerin ortaya atılmış olduğunu görmekteyiz. Karun kıssası , meşru yoldan olmak kaydı ile mal ve servet sahibi olmanın yanlış olmadığını, yanlış olanın mal servetin şükrünün ifa edilmeyerek nankörlük yapılması olduğunu göstermektedir.
Surenin 76. ve 77. ayetlerinde kavminin ona nasihat sadedinde söylediği "Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarık olanları sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan da bulun. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Doğrusu Allah; bozguncuları sevmez. " şeklindeki sözler , elinde mal ve servet bulunduran herkes için geçerli ve uyulması gereken sözlerdir. Bu sözler aynı zamanda , mal ve servet sahibi olmanın yanlış olmadığını , yanlış olanın malı ve serveti fesat yolunda kullanmanın olduğunu göstermektedir.
Zenginlik , insanın dünya malına olan arzusu gereği (3. 14), herkesin ulaşmak istediği bir şey olmasına rağmen , toplum içinde herkese nasip olmayan , ve sayılı kimselerin ulaşabildiği bir nimettir. Her an için toplumun gözünün önünde bulunan zengin kimselere , zengin olmayan bazı kimseler tarafından imrenilebilir ve onlar gibi olmak ve yaşamak gibi bir hevese sokabilir (Kasas s. 79).
Zengin kimselerin bu zenginliklerini , kendileri gibi olmayanların gözlerinin içine sokarak, ultra lüks bir hayat yaşamaları , bazı kimselerin onlara karşı düşmanlıklarını celbederek , toplum içinde fesadın yayılmasına sebep olabilir. Dünya üzerindeki zenginlere düşmanlık esası üzerine ihdas edilmiş olan bazı ideolojilerin ortaya çıkmasına sebep olan en büyük etken , zenginlerin fakirleri kollayan ve onlarla aralarında derin uçurumlar olduğunu göstermeyen bir hayat sürmeleri yerine , fakiri ezen , onları kollamayan , onlara fakir olduklarını her an hatırlatan bir yaşamı yeğlemiş olmalarıdır. Karun , böyle bir yaşamı yeğleyen kimse olarak , bu tür insanların sonunu hatırlatan canlı bir örnek olarak karşımızdadır.
Karun , Firavun gibi evrensel sembol haline gelmiş bir isim olarak, çağlar boyu hayat süren mal ve servet sahibi mütref tabakanın ismi haline gelmiştir. Ellerindeki servet ile her şeyi yapabilme yetkisinin ve gücünün kendilerinde olduğunu zanneden Karunlar , yaşadığımız dünyadaki fesadın baş müsebbibi olarak hayat sürmekte ve mazlumların kanlarını dökerek , onların üzerinden servetlerine servet katmaya devam etmektedirler.
Karun'un sarayı ile yerin dibine geçirilmesi sadece ona has bir durum değil , tüm Karunlar için değişmeyecek toplumsal bir yasadır. Kıssası anlatılan Karun , yaşadığı hayat içinde yapmış olduğu yanlış tasarruflar ile helakı hak ederek , toplumsal yasaların işlemesine sebep olmuştur.
Geçmişte yaşayan Karun'un yolundan giden günümüzdeki uzantıları olan çağdaş Karunlar da aynı sona uğramaktan kurtulamayacaktır.
Kur'an'ın "Firavun - Haman - Karun" şeklinde 3 ismi bir arada kullanması (Ankebut s. 39 -Mü'min s. 24) iktidar ve servet sahiplerinin birbirlerine arka çıkan ve birbirlerini tamamlayan güçler olduğunu ortaya koymaktadır. Firavunlar, Hamanlar ve Karunlar ile ayakta kalırken , Karunlar ise, Firavunların ve Hamanların yardımı ile ayakta kalmaktadırlar. Bu durum, dün nasıl ise bu günde aynı şekilde işleyişini sürdürmektedir.
Karunlaşmanın günümüzdeki yansımaları nasıl ortaya çıkmaktadır?.
Dikkat edilirse Karun'un yaşadığı toplumda 2 farklı insan gurubu gözümüze çarpmaktadır.
1- Karun'un ihtişamlı hayatına karşı ona nasihat ederek ona "Şımarma! Şüphe yok ki Allah şımarık olanları sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsan da bulun. Yeryüzünde bozgunculuk arama. Doğrusu Allah; bozguncuları sevmez." diyenler.
2- Karun'un yaşadığı hayata imrenerek "Keşke Karun'a verilmiş olan şeyin misli, bizim için de verilmiş olsa. Şüphe yok ki, o pek büyük bir baht sahibidir." diyerek Karun gibi olmak için iç geçirenler.
Karun'u sadece mal ve servet sahibi bir kimse olarak değil , elinde yönetim ve iktidar gücü olan bir kimse olarak düşünecek olursak , yaşadığımız hayat içinde Karun'u ve Karun olmak isteyenler ile , Karunlara karşı olmayı daha kolay anlayabiliriz. Karun haline gelmenin yollarından birisi de , bazı imkanları basamak olarak kullanmak ve fırsatları değerlendirmek sureti ile gerçekleşmektedir.
Bir ülke içinde iktidar ve yönetici konumunda olmak, veya bu konumda olanlara yakın olmak, bazı kimselere maddi refahın yollarını , yani Karun olmanın yolunu da açmaktadır. Bugün yaşayan Karunlar sahip oldukları konumu , ülke yönetimini ve iktidar gücünü kullanarak elde ederek kazanmış, veya bu güç ile el ele vermek sureti ile kazanmaktadırlar.
Karun kıssası içinde bulunan 2 gurup insan , bugün de hayatiyetini sürdürerek toplumların içinde yaşamaktadır. İktidar olmanın verdiği güce talip olarak , bu güç sayesinde Karun olmaya heves edenler ile , iktidar sayesinde Karun olanlara karşı olanların mücadelesi halen sürmektedir.
Bu mücadele yaşadığımız ülke içinde geçmişte yapıldığı gibi , halen yapılmaktadır. Geçmişte iktidar imkanlarından mahrum olan ve kendilerini "İslamcı" olarak tanıdığımız insanlar , ellerinde iktidar gücü yok iken , iktidar gücünü Karun olma yolunda kullananlara karşı İslami argümanları kullanmak sureti ile mücadele etmişlerdir.
Ancak bu mücadele "İslamcı" olarak tanınan insanların iktidar imkanlarına sahip olarak , belediyeler ve ülke yönetiminde söz sahibi olmaları ile farklı bir boyut kazanmıştır. Dün Karunları yıkmak adına söylem üreten bir çok kimse , iktidar sahibi olunca , bırakın Karunları yıkmayı , kendileri Karun hale gelerek yıkımı bekleyen insanlar haline gelmişlerdir.
Dün küçük bir memur , sıradan bir yazar , kendi halinde bir esnaf olan bir çok kimse , iktidar nimetlerinden faydalanarak mal ve servet sahibi olmuşlar, Karunlar ile savaşmayı bir kenara bırakarak, Karun olmayı savunur hale gelmişlerdir.
Dünya hayatının geçici bir yer , bu dünyada sahip olduğumuz her şeyin geçici ve emanet olduğunu en iyi bilmesi gereken bizler , iktidar nimetleri ile tanışmanın verdiği sarhoşluk ile , her şeyi unutarak , maalesef yeni Karunlar olma yolunda emin adımlarla ilerlemekteyiz.
Müslüman kimliğimiz ile yaşadığımız ülkede İslamı hakim kılmak için verdiğimiz mücadele, siyasi iktidar olmak ile sonuçlanınca işin rengi değişerek , geçmişte söylenenler unutulmuş , siyasi iktidar ile kol kola olan bir çok eski mücahit , su akarken testiyi doldurmanın derdine düşer olmuştur.
Bu devran elbette böyle gitmeyecektir. Bugün iktidar olmanın imkanlarını kullanarak Karun olanların elbette düşmanları da olacaktır. Onların iktidar nimetlerini kullanarak elde ettikleri nimetlere "Ah keşke bizde bu nimetlere ulaşsak" diyen bir çok insan bulunmakta ve bu nimetlere sahip olmak için onlar da var güçleri ile iktidara sahip olmak için mücadele etmektedirler.
Mahkeme kadıya mülk değildir.
Bazı imkanları basamak olarak kullanmak sureti ile elde edilen güç ve servet , o imkanların elden çıkması ile kaybolabilir. Bu kayboluş güç ve servet sahiplerinin yıkımını da beraberinde getirerek , toplumsal bir yasanın bu yolla işlemesinin yolunu açacaktır. Hiç bir ülkede mevcut olan siyasi iktidarlar ilelebet payidar kalamaz. Mevcut siyasi iktidarın çökmesi ise, bu iktidar üzerinden nemalananların da çökmesi anlamına gelecektir.
Karun'un sonu konağının ve servetinin yerin dibine geçirilmesi ile gerçekleşirken , iktidar olmanın verdiği imkanlar ile Karun haline gelenlerin sonu ise , iktidarlarının elden gitmesi ile gerçekleşecektir.
Bir Müslüman için asıl olan , 80. ayet içindeki kimselerden olmaktır. Bu ayet içindeki kimseler , dünya malının geçici bir meta olduğunu bilen kimselerden olup , zenginlik içinde olan kimselere imrenerek , onlar gibi olmak için her türlü yol meşru gören kimselerden olarak ahiretini satmayan örnek Müslümanlardır.
Sonuç olarak ; Kur'an içinde kıssası anlatılan Karun , belirli bir zaman ve mekanda yaşamış ve ölmüş bir kimse olarak kalmayarak , elinde bulunan güç ve serveti yanlış şekilde kullananların sembol bir ismi haline gelmiştir. Bugünün Karunları , aynı yolda giderek , Allah'ı devre dışı bırakan bir hayat sürmekte , servetlerine servet katmak için mazlumların kanlarını dökmekten çekinmemektedirler.
Karun kıssası elinde güç ve servet bulunduranlara bu gücü yanlış yollarda kullanmamalarını öğütleyen , yanlış yolda kullandıkları takdirde başlarına neler geleceğini hatırlatmaktadır.
Karunlar , servetlerine servet katmak için yine zalim yöneticilerin sembol isim olan Firavunlarla ortak bir şekilde çalışmaktadırlar. İktidar gücünün verdiği imkanlar ile servet sahibi olmak yanlışı , dün Karunları yıkmak adına söylem üreten bir kısım Müslümana da sirayet ederek onların da Karunlaşmasını beraberinde getirmiştir.
Kıssasının okuduğumuz Karun'un helakının Sünnetullah dediğimiz değişmez yasaların gereğince gerçekleştiğini düşündüğümüz de , aynı yasa geçerliliğini korumakta olup , dünyanın kanını emen Karunlarında helakı er veya geç gerçekleşecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
28 Eylül 2011 Çarşamba
BAHÇE SAHİPLERİ ve KARUN ÖLMEDİ YAŞIYOR
Kur'anda "kehf" ve "kalem" surelerinde bizlere "bahçe sahipleri" adı altında ve kasas suresinde "karun" la ilgili 3 tane kıssa anlatılır. Bu kıssalar, tarihin herhangi bir döneminde yaşamış geçmiş olan bir takım insanların hikayesi değildir. Aksine kıyamete kadar yaşayacak olan insanoğlunun açgözlülüğünün , cimriliğinin, inkarcılığınınve bencilliğinin canlı olarak anlatımıdır. "bahçe sahipleri" deyimi ile sadece bahçeleri olan insanlar anlatılmak istenmez. Bu deyimin sembolize ettiği her türlü maddi zenginliğin sahipleri gözler önüne serilerek dünyadaki maddi zenginliğin kaynağının sadece onların kendi gayretlerinin ürünü olmadığı ve ellerinde servetin o insanlara, Allah cc nin bir imtihan olarak verdiği , ancak kıssalardaki anlatılan kişilerin bu imtihana karşı nankörlük ettiği ve buna karşılık olarak servetlerinin helak bildirilir. Kıssaların meallerini vererek devam edelim.
KEHF SURESİNDEKİ BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI
32- Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. 33- İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık.
34- (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.”
35- Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi.
36- "Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım."
37- Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?"
38- "Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam."
39- "Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan."
40- "Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir."
41- "Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin."
42- (Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
43- Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi.
44- İşte burada (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah'a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır.
Kıssada sahneye iki kişi çıkarılmaktadır. Bu ikiside bahçe sahibi olmasına rağmen servetleri eşit değildir. Serveti az olan kişi mümin , serveti çok olan kişi inkarcıdır. Bu iki kişininde bahçelerinde her türlü ürün bulunmasına rağmen serveti çok olan kişi dünya malının geçiciliğini unutarak ötekini küçümsemeye kalkar. Ancak bu kişi karun kıssasında karşımıza çıktığı gibi "keşke ondaki servet kadar bendede olsa" diye bir hevese kapılmadan ona bu düşüncesinin yanlış olduğu tebliğini yapar. Çünkü kur'anda ve ondan önceki kitaplarda dünya malının geçici olduğu baki olanın ahiret hayatı olduğu , ahiretteki mutluluğun dünyadaki yapılan salih ameller neticesinde olduğu insanlara bildirilmiştir.Kıssada dikkatimizi çeken bir hususta şudur;İnkarcı bahçe sahibi gücünü yanındaki kendisinden güçzüz olan arkadaşı ile mukayese ederek haşa Allaha karşı efelenmeye kalkmaktadır.Halbuki arkadaşının hatırlattığı gibi bütün güç ve kudretin Allaha ait olduğunu kabul edip arakadaşının ona dediğini söylemesi gerekirdi.
003.014- Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.
[057.020- Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.
Bu ve buna benzer birçok ayetler bulunan kur'ana rağmen servetlerinin çok olması o kişilere iman etmelerini sağlamaları gerekirken aksine çoğu kimsenin küfrüne sebeb olmaktadır. Burada inkarcı bahçe sahibinin arkadaşınıda unutmamak gerekir. Çünkü o kişi arkadaşı kadar servete sahip olmamasına rağmen o kişiye bu yaptığının yanlışlığını hatırlatmaktadır.Araf suresi 163- 166 . ayetleri arasında anlatılan " deniz kenarındaki kasaba" kıssasında 3 tip insan karşımıza çıkmaktadır. 1-kötülüğü işleyenler,2-kötülüğe mani olmaya çalışanlar, 3- kötülüğe mani olanları engellemeye kalkanlar. Anlatılan kıssada bu üç guruptan ikisinin helak edildiğini sadece kötülüğe engel olanların helaka uğramadıklarını görüyoruz. Göreceğimiz her 3 kıssadada azgın servet sahiplerine karşı onları uyaran insanların bulunmaktadır. Buradan çıkarmamız gereken sonuç , her devirde ortaya çıkan müstekbirlere karşın onlara hakkı tebliğ edenlerin olacağı ve olması gerektiğidir. Bu kıssada dikkatimizi çeken bir başka hususta o kişinin kıyametin kopmayacağını iddia etmesi , kopsa bile orada bu serveti sayesinde güzel bir yere sahip olacağını iddia etmesidir .Bu kişilerin ahiretteki akıbetleri hakkında kur'anda şu ayetleri görmekteyiz.
[003.010] - İnkar edenlerin malları ve çocukları, Allah'a karşı onlara bir şey sağlamaz. İşte onlar ateşin yakıtlarıdır.
[003.116] - İnkar eden kimselerin malları ve çocukları, Allah'tan yana, onlara bir fayda vermeyecektir. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temellidirler.
058.017] - Malları ve çocukları, onlara, Allah katında bir fayda sağlamaz. Onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
[009.055] - Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azabetmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister.
[009.085] - Malları ve çocukları seni hayrete düşürmesin; Allah bunlarla onlara dünyada azabetmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister
KALEM SURESİ BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI
17- Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
18- (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.
19- Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela' onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
20- Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.
21- Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
22- "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın."
23- Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
24- "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın."
25- (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
26- Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler.
27- "Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."
28- (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"
29-Dediler ki: "Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."
30- Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
31- "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.
32- "Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz'e rağbet eden kimseleriz."
33- İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.
Kalem suresindeki bu kıssanın önceki ayetlerinde kendisine gelen vahye karşı tekebbür edenlerden bahsedilerek onlar bahçe sahiplerinin uğradığı bir belaya uğratılabilecekleri tehdidinde bulunulmaktadır.17 ve18. ayetteki "sabah ürünü mutlaka devşireceklerine dair hiç istisna yapmamaları" ve buna karşılık hayal kırıklığına uğramalarına karşın rabbimizin şu ayeti bizim için önemli bir ikazdır.
[018.023-4]- Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (inşâallah demedikçe) hiçbir şey için «Bunu yarın yapacağım» deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı an ve: «Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir» de.
Ürünlerini sabahleyin mutlaka devşireceklerini uman bahçe sahipleri , fakir fukara hakkınıda hesap edip onlarında hakkını vermeme hesapları yapar halde bahçelerine geldikleri vakit yollarını şaşrıdıklarını sanarak bahçelerinin helak olmalarına bir anda ihtimal verememişlerdir.Ancak akılları başlarına gelince yaptıkları hatayı anlayarak içlerindeki birinin uyarmalarını kulak ardı ettikleri ve neticede ellerinin bomboş kaldığını görmekteyiz.
Her iki kıssada bizler için nasıl bir mesaj olabilir diye düşündüğümüz zaman, rabbimiz bizlere helak olan bahçeler ile dünya hayatını aynı bağlamda düşünmemizi, Bahçe sahiplerinin verilen bu servet karşılığında servetlerinin karşılığı olan şükür ve infakı düşünmeden sadece dünyevi hesaplar peşinde koşmalarına karşılık bahçelerinin servetlerinin helak olması ile gelen pişmanlığı bize örnek göstererek son pişmanlığın fayda vermeyeceğini ,ölmeden önce kişinin ahiret hayatını garanti altına alacak salih ameller yapması gerektiği ,aksi takdirde helak olan bahçeler gibi kişininde ahiretinin berbat olacağnın canlı bir mesajı verilmektedir.
KARUN KISSASI
76- Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez."
77- "Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez."
78- Dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.
79- Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler.
80- Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler.
81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
82- Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar.
83- İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.
Musa as ın kavminden olmasına rağmen Allahın kendisine verdiği malı kendisinin kazandığını sanıp azan karun kıssasındada karşımıza ayrı iki insan tipi çıkmaktadır. 1- karunun zenginliği karşısında azmamasını hatırlatanlar, 2- bu zenginliğe heves edip keşke bizdede olsa diyenler. Kur'anda müteaddit ayetlerde karşımıza çıktığı üzere, rabbimizin rızkı dilediğine yayıp dilediğine kıstığı ve başkasına verilen servete kimsenin göz dikmemesi gerektiği bütün bunların bir imtihan vesilesi olduğu hatırlatılmasına rağmen çoğumuzda hakim olan düşünce, serveti bizden çok olanlara özenmemizdir. Kıssa bu özenmenin sonunun pişmanlık olacağını dikkat çekmektedir. Karun, yeryüzünde kendisine ölçüsüz servet verilerek imtihan edilen , ancak bu imtihanı kaybeden sembol bir tiptir.
Sonuç olarak bu kıssalar, Rabbimizin, kur'anda birçok ayette belirtmiş olduğu, dünya hayatının geçici olduğu ve bu hayat içinde insanın kendisine verilen servet ile imtihan edileceği, kişiye verilen zenginliğin doğru yolda harcanması gerektiği , kıssadaki kişilerin bahçelerinin bir nevi dünya hayatı ile özdeşleştirilerek bu hayatın doğru bir yolda harcanmamasının kişiyi ahirette helak edeceği ve son pişmanlığın fayda vermeyip kişinin dünya hayatında iken ahirete hazırlanması gerektiğini bizlere görsel olarak hatırlatmaktadır. Bahçe sahipleri ve karun kıssası yaşanmış bitmiş ve bir daha yaşanmayacak olan bir kıssa değil , aksine halen yaşanan ve kıyamete kadar yaşanacak olan kıssalardır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
KEHF SURESİNDEKİ BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI
32- Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. 33- İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık.
34- (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: “Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm.”
35- Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi.
36- "Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım."
37- Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?"
38- "Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam."
39- "Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan."
40- "Belki Rabbim senin bağından daha hayırlısını bana verir, (seninkinin) üstüne gökten 'yakıp-yıkan bir afet' gönderir de kaygan bir toprak kesiliverir."
41- "Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp-bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin."
42- (Derken) Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: "Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım."
43- Allah'ın dışında ona yardım edecek bir topluluk yoktu, kendi kendine de yardım edemedi.
44- İşte burada (bu durumda) velayet (yardımcılık, dostluk) hak olan Allah'a aittir. O, sevap bakımından hayırlı, sonuç bakımından hayırlıdır.
Kıssada sahneye iki kişi çıkarılmaktadır. Bu ikiside bahçe sahibi olmasına rağmen servetleri eşit değildir. Serveti az olan kişi mümin , serveti çok olan kişi inkarcıdır. Bu iki kişininde bahçelerinde her türlü ürün bulunmasına rağmen serveti çok olan kişi dünya malının geçiciliğini unutarak ötekini küçümsemeye kalkar. Ancak bu kişi karun kıssasında karşımıza çıktığı gibi "keşke ondaki servet kadar bendede olsa" diye bir hevese kapılmadan ona bu düşüncesinin yanlış olduğu tebliğini yapar. Çünkü kur'anda ve ondan önceki kitaplarda dünya malının geçici olduğu baki olanın ahiret hayatı olduğu , ahiretteki mutluluğun dünyadaki yapılan salih ameller neticesinde olduğu insanlara bildirilmiştir.Kıssada dikkatimizi çeken bir hususta şudur;İnkarcı bahçe sahibi gücünü yanındaki kendisinden güçzüz olan arkadaşı ile mukayese ederek haşa Allaha karşı efelenmeye kalkmaktadır.Halbuki arkadaşının hatırlattığı gibi bütün güç ve kudretin Allaha ait olduğunu kabul edip arakadaşının ona dediğini söylemesi gerekirdi.
003.014- Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.
[057.020- Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.
Bu ve buna benzer birçok ayetler bulunan kur'ana rağmen servetlerinin çok olması o kişilere iman etmelerini sağlamaları gerekirken aksine çoğu kimsenin küfrüne sebeb olmaktadır. Burada inkarcı bahçe sahibinin arkadaşınıda unutmamak gerekir. Çünkü o kişi arkadaşı kadar servete sahip olmamasına rağmen o kişiye bu yaptığının yanlışlığını hatırlatmaktadır.Araf suresi 163- 166 . ayetleri arasında anlatılan " deniz kenarındaki kasaba" kıssasında 3 tip insan karşımıza çıkmaktadır. 1-kötülüğü işleyenler,2-kötülüğe mani olmaya çalışanlar, 3- kötülüğe mani olanları engellemeye kalkanlar. Anlatılan kıssada bu üç guruptan ikisinin helak edildiğini sadece kötülüğe engel olanların helaka uğramadıklarını görüyoruz. Göreceğimiz her 3 kıssadada azgın servet sahiplerine karşı onları uyaran insanların bulunmaktadır. Buradan çıkarmamız gereken sonuç , her devirde ortaya çıkan müstekbirlere karşın onlara hakkı tebliğ edenlerin olacağı ve olması gerektiğidir. Bu kıssada dikkatimizi çeken bir başka hususta o kişinin kıyametin kopmayacağını iddia etmesi , kopsa bile orada bu serveti sayesinde güzel bir yere sahip olacağını iddia etmesidir .Bu kişilerin ahiretteki akıbetleri hakkında kur'anda şu ayetleri görmekteyiz.
[003.010] - İnkar edenlerin malları ve çocukları, Allah'a karşı onlara bir şey sağlamaz. İşte onlar ateşin yakıtlarıdır.
[003.116] - İnkar eden kimselerin malları ve çocukları, Allah'tan yana, onlara bir fayda vermeyecektir. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temellidirler.
058.017] - Malları ve çocukları, onlara, Allah katında bir fayda sağlamaz. Onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
[009.055] - Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azabetmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister.
[009.085] - Malları ve çocukları seni hayrete düşürmesin; Allah bunlarla onlara dünyada azabetmek ve canlarının inkarcı olarak çıkmasını ister
KALEM SURESİ BAHÇE SAHİPLERİ KISSASI
17- Gerçek şu ki, Biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi.
18- (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı.
19- Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp-gelen bir bela' onun üstünü sarıp-kuşatıverdi.
20- Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup-kapkara kesildi.
21- Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler.
22- "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp-çıkın."
23- Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp-gittiler:
24- "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın."
25- (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler.
26- Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler.
27- "Hayır, biz (herşeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık."
28- (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?"
29-Dediler ki: "Rabbimiz Seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz."
30- Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar.
31- "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler.
32- "Belki Rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca Rabbimiz'e rağbet eden kimseleriz."
33- İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler.
Kalem suresindeki bu kıssanın önceki ayetlerinde kendisine gelen vahye karşı tekebbür edenlerden bahsedilerek onlar bahçe sahiplerinin uğradığı bir belaya uğratılabilecekleri tehdidinde bulunulmaktadır.17 ve18. ayetteki "sabah ürünü mutlaka devşireceklerine dair hiç istisna yapmamaları" ve buna karşılık hayal kırıklığına uğramalarına karşın rabbimizin şu ayeti bizim için önemli bir ikazdır.
[018.023-4]- Allah'ın dilemesine bağlamadıkça (inşâallah demedikçe) hiçbir şey için «Bunu yarın yapacağım» deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı an ve: «Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir» de.
Ürünlerini sabahleyin mutlaka devşireceklerini uman bahçe sahipleri , fakir fukara hakkınıda hesap edip onlarında hakkını vermeme hesapları yapar halde bahçelerine geldikleri vakit yollarını şaşrıdıklarını sanarak bahçelerinin helak olmalarına bir anda ihtimal verememişlerdir.Ancak akılları başlarına gelince yaptıkları hatayı anlayarak içlerindeki birinin uyarmalarını kulak ardı ettikleri ve neticede ellerinin bomboş kaldığını görmekteyiz.
Her iki kıssada bizler için nasıl bir mesaj olabilir diye düşündüğümüz zaman, rabbimiz bizlere helak olan bahçeler ile dünya hayatını aynı bağlamda düşünmemizi, Bahçe sahiplerinin verilen bu servet karşılığında servetlerinin karşılığı olan şükür ve infakı düşünmeden sadece dünyevi hesaplar peşinde koşmalarına karşılık bahçelerinin servetlerinin helak olması ile gelen pişmanlığı bize örnek göstererek son pişmanlığın fayda vermeyeceğini ,ölmeden önce kişinin ahiret hayatını garanti altına alacak salih ameller yapması gerektiği ,aksi takdirde helak olan bahçeler gibi kişininde ahiretinin berbat olacağnın canlı bir mesajı verilmektedir.
KARUN KISSASI
76- Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez."
77- "Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez."
78- Dedi ki: "Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz.
79- Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler.
80- Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler.
81- Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
82- Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz" demeye başladılar.
83- İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir.
Musa as ın kavminden olmasına rağmen Allahın kendisine verdiği malı kendisinin kazandığını sanıp azan karun kıssasındada karşımıza ayrı iki insan tipi çıkmaktadır. 1- karunun zenginliği karşısında azmamasını hatırlatanlar, 2- bu zenginliğe heves edip keşke bizdede olsa diyenler. Kur'anda müteaddit ayetlerde karşımıza çıktığı üzere, rabbimizin rızkı dilediğine yayıp dilediğine kıstığı ve başkasına verilen servete kimsenin göz dikmemesi gerektiği bütün bunların bir imtihan vesilesi olduğu hatırlatılmasına rağmen çoğumuzda hakim olan düşünce, serveti bizden çok olanlara özenmemizdir. Kıssa bu özenmenin sonunun pişmanlık olacağını dikkat çekmektedir. Karun, yeryüzünde kendisine ölçüsüz servet verilerek imtihan edilen , ancak bu imtihanı kaybeden sembol bir tiptir.
Sonuç olarak bu kıssalar, Rabbimizin, kur'anda birçok ayette belirtmiş olduğu, dünya hayatının geçici olduğu ve bu hayat içinde insanın kendisine verilen servet ile imtihan edileceği, kişiye verilen zenginliğin doğru yolda harcanması gerektiği , kıssadaki kişilerin bahçelerinin bir nevi dünya hayatı ile özdeşleştirilerek bu hayatın doğru bir yolda harcanmamasının kişiyi ahirette helak edeceği ve son pişmanlığın fayda vermeyip kişinin dünya hayatında iken ahirete hazırlanması gerektiğini bizlere görsel olarak hatırlatmaktadır. Bahçe sahipleri ve karun kıssası yaşanmış bitmiş ve bir daha yaşanmayacak olan bir kıssa değil , aksine halen yaşanan ve kıyamete kadar yaşanacak olan kıssalardır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)