Kur'an'ın kıssa yollu anlatımlarına bakıldığında o kıssalarda öne çıkan olay, adı geçen kavmin kendilerine gelen elçiyi ret etmeleri yüzünden helak edilmiş olmasıdır. Helak kavramı gündeme geldiğinde ise, bu helak edilişin sadece o kavimler ile mi sınırlı olduğu, yoksa helakın devam eden bir süreç olup olmadığı tartışma konusudur.
Kavimlerin helak edilişinin toplumsal bir yasa olduğunu, Allah (c.c) nin tarih boyunca bu yasayı hak eden kişi ve toplumlara gerektiği zaman işlettiğini hesaba kattığımızda, helak dediğimiz olay kıyamete dek sürecek olan bir toplumsal yasadır ve bu yasa hak eden herkes için eşit şekilde işlemeye devam edecektir. Bu yasanın literatürdeki adı bilindiği üzere SÜNNETULLAH tır ve bu yasada asla değişme olmayacağını, yani kıyamete değin süreceğini Rabbimiz bizlere haber vermektedir.
Helak dediğimiz şey sadece gökten insanların başına taş düşmesi gibi olaylarla gerçekleşmez. Bu anlatım Kur'an'ın din dilinin gereği olarak kullandığı bir üsluptur. Bizim için helak olaylarının asıl bakmamız gereken yönü nasıl ve ne şekilde olduğu değil, NEDEN gerçekleştiği yönü olmalıdır. Böyle bir bakış açısı, nedenler üzerinde yoğunlaşacağı için, bir toplum ve kişilerin sahip oldukları işleyen düzenlerinin artık işlemez olması, onlar için bir nevi helak olarak görülmelidir.
Tarihte bu değişmez yasanın uygulandığı kişilerden bir tanesi de bilindiği üzere KARUN dur. Bu kişinin öne çıkan özelliği ise akıl almaz zenginliği olup, onun bu serveti kendisini yıkımdan kurtaramamıştır. Karun'un helakına sebep olan en önemli şey ise, servetini yanlış yolda kullanmış olmasıdır. Onun kıssasının anlatıldığı Kasas s. 76-83. ayetlerde bu konu detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
Karun kıssası bize neden anlatılmaktadır?.
Bu soruya verilecek en kısa cevap, "Onun arkasından gelecek olan ve servetini doğru yolda kullanmak yerine, yanlış yolda kullanmak sureti ile yeni bir Karun olmak hevesi güdenlere ibret olması için anlatılmaktadır" şeklinde olacaktır. Dünyanın kuruluşundan beri sahip oldukları mal ve serveti yanlış yolsa kullanan nice Karun'lar helak olmuş, ve bu helak oluş kıyamete değin sürecektir.
Bu günlerde Türkiye gündeminde konuşulan önemli olaylardan bir tanesi Doğan Medya Gurubu adı bildiğimiz, Aydın Doğan adlı kişinin medya sektöründe sahip olduğu bütün yayın organlarını satma kararı almasıdır. Bu sadece normal bir satış kararı değil, bir kuruluşun artık helak olduğunun göstergesidir.
Peki bu olayın helak oluş ile ilgisi nedir?.
Aydın Doğan, Türkiye'nin medya sektörü denildiğinde akla gelen ilk ve tek isimdir. Bu isim kısaca ifade etmek gerekirse, Türkiye'nin yıllarca kaderini elinde tutmuş, siyasal iktidarın ve ekonomik hayatın belirlenmesinde önemli rol oynamış, sahip olduğu medya sektörünü silah gibi kullanarak istediğini vezir, isteğini ise rezil etmiş bir isimdir. Bu isim sahip olduğu gazete, dergi ve tv kanallarında yaptığı yayınlar ile kendisini Türkiye'nin yönlendiricisi olarak görmüş, elindeki gücü bu yönde kullanan bir nevi ÇAĞDAŞ BİR KARUN'DUR.
Şimdi bu çağdaş Karun, yeni aldığı bir kararla, yaşlandığını ileri sürerek elindeki bütün medya gücünü satacağını bildirmektedir. Onun böyle bir satış karar alması ne anlama gelmektedir?.
Dünyanın hiç bir ülkesinde böylesine güçlü bir kuruluş, ani bir kararla asla varını yoğunu satmak sureti ile kendisinin tarih sahnesinden çekmez. Bu tür kuruluşlar kendilerinin devamını sağlayacak bir veliaht mutlaka yetiştirir ve babadan oğula geçiş ile dünya sahnesindeki varlıklarını uzun yıllar sürdürmeye çalışırlar.
Bugün dünyanın kaderi üzerinde etkili olan ve istediklerini yapabilme gücüne sahip olan kuruluşlara baktığımızda, bu kuruluşların uzun yıllar bir nesilden nesile devam ettiklerini görebiliriz. Doğan Medya adındaki kuruluşun böyle bir karar alması büyük şaşkınlığa neden olmuş, Aydın Doğan gibi bir ismin neden nesilden nesile sürebilecek bir kuruluşu satma kararı alarak Türkiye'nin kaderi ile oynama sevdasından vazgeçtiği merak konusu olmuştur. Çünkü artık belirli bir zamandan sonra bu gibi kuruluşların para kazanma sevdası ikinci plana düşerek, birinci plana kazandıkları bu paralar ile ülkeleri istedikleri gibi dizayn etmek ve o ülkelerde kalıcı olabilmek sevdaları öne çıkar.
Bu gibi kuruluşların başlarında olan kişiler, isimlerinin ilelebet yaşamasını arzu etmelerine rağmen, Aydın Doğan isminin artık bundan sonra sadece öldüğü zaman duyulacak olması, onlar için büyük bir yıkım ve helak olmaktan başka bir şey değildir.
Yıllar öncesine geri döndüğümüzde, Türkiye'de şu anda mevcut siyasi iktidarın yerinde başka bir siyasi iktidar olduğunu, bu siyasi iktidarı istediği gibi yönlendiren en önemli kuruluşların başında ise Aydın Doğan isminin geldiğini görebiliriz. Dün siyasal iktidar tarafından hor görülen ve zulme ve baskıya maruz kalan insanların ise, bugün iktidar olduğunu ve dün kendilerine zulüm ve baskı yapanlara hesap sormaya başladığını da görmekteyiz.
Yani keser dönmüş sap dönmüş bir gün gelmiş hesap dönmüş, dün iktidar olanların bugün ellerindeki güç gitmiş, bu güç ise dün zulme maruz kalanların eline iktidar gücü geçmiştir.
Bugün mevcut iktidarın yaptığı icraatlardan bir tanesi, dün kendilerini bazı sıkıntılı durumlara maruz bırakanlardan hesap sormaya başlamak olmuş, hesap sorulanlardan bir tanesi de Aydın Doğan adlı kişidir. Mevcut iktidar bu kişinin elini kolunu öyle bir bağlamıştır ki çareyi bir şekilde kaçmak yolunda bulduğu, varını yoğunu satma kararı almasından anlaşılmaktadır.
Meselemiz sadece bu kişinin varını yoğunu satarak helakının gerçekleşmiş olması değildir. Bu durumun bir diğer yönü ise bu kişinin sattığı medya gurubunu, bir başka kişinin yani bir başka Karun'un alacak olmasıdır. Yani bir Karun yerin dibine batacak ama, başka bir Karun sahnede yerini alacaktır.
Burada kısaca Türkiye'de mevcut olan gazete, dergi, tv gibi yayın organlarının genel durumuna dikkat çekmek gerekmektedir.
Türkiye'de mevcut olan gazete, dergi, tv kanalı gibi yayın organlarının sadece o işi yapan kişi ve kuruluşlara ait olmadığı, holding çatısı altında toplanan şirket kuruluşların sahip oldukları şirketler arasında basın yayın alanı da bulunduğu bilinmektedir.
Bu holdingler sahip oldukları basın yayın kuruluşları ile halkı haber ve olaylar konusunda tarafsız olarak bilgilendirmeyi değil, Algı Operasyonu olarak bildiğimiz yöntem ile insanların olaylara kendilerinin baktığı perspektiften bakmalarını sağlamak amacı güttüğü de bilinmektedir.
Türkiye'de çıkan adı sanı duyulmamış bir kaç dergi gazete haricinde bütün yayın organları böyle bir amaç güderek insanları kendi amaçları doğrultusunda sürü haline sokmayı hedeflemektedir.
Türkiye genelindeki gazete, dergi, tv kanallarına baktığımızda bunların 1- İktidar yanlısı, 2- İktidar karşıtı olmak üzere 2 ana guruba ayrıldığı görülmektedir. İktidar yanlısı yayın organları ne olursa bütün yapılanları doğru ve güzel göstermek sureti ile insanların mevcut iktidara olan desteğini sağlamak, iktidar karşıtı yayın organları ise ne olursa olsun bütün yapılanları yanlış ve çirkin göstermek sureti ile insanların mevcut iktidarı desteklememelerini sağlamayı amaçlamaktadırlar.
Hasılı Türkiye'de objektif ve sadece hak ve haklıdan yana olan bir yayın organı bulmak imkansızdır. Hak ve haklı olmaktan anladıkları şey, sadece borusunu öttürdükleri kişi, holding ve siyasi partinin mevcut olan görüşleridir.
Dün Aydın Doğan adlı kişi tarafından kendi dünyevi menfaatleri doğrultusunda kullanılan basın yayın organları, bugün onları satın alan bir başka kişi tarafından kendi dünyevi menfaatleri doğrultusunda kullanılmak sureti ile Türkiye'nin kaderini elinde tutma mücadelesine devam edeceklerdir. Değişen şey sadece isimler olacak ama Karunluk aynı şekilde devam edecektir.
Ama unutulan bir şey var ki o da Allah'ın sünnetinde yani toplum ve kişilere uyguladığı toplumsal yasada asla değişiklik olmayacağıdır.
Dün Türkiye'nin siyasal, ekonomik ve iktisadi hayatına yön verecek kadar kuvvetli olan, fakat bugün artık o gücünü yitirmiş olan birisinin yerini, ondan satın aldığı basın yayın kuruluşlarını aynı amaçlar doğrultusunda kullanacak olan bir başkası alacaktır. Fakat bu kişinin akıbeti de Aydın Doğan'dan farklı olmayacak, ilerleyen zamanlarda Türkiye'nin değişecek olan siyasi şartları gereği, bu holding de gücünün elinden gitmesine Aydın Doğan gibi helak olmasına sebep olacaktır.
Sonuç olarak: Kur'an'da geçen helak kavramını Allah (c.c) nin toplum ve kişilere uyguladığı değişmez toplumsal yasalar çerçevesinde düşündüğümüzde, bu helakın kıyamete kadar süreceği ortaya çıkmaktadır.
Kur'an'da anlatılan Karun kıssasının ana mesajı, onun sahip olduğu konumda olanların dünyanın hangi zaman dilimi ve mekanında yaşarlarsa yaşasınlar, aynı şartları yerine getirdiği zaman, helak edilmeyi hak ettiğidir.
Türkiye'de basın yayın alanında sahip olduğu güç ile çağdaş bir Karun olduğunu söyleyebileceğimiz Aydın Doğan'ın, sahip olduğu kuruluşları satmak zorunda kalması, onun bir nevi helak oluşu anlamındadır. Onun bu şekilde helak olması, aynı yolu izleyen diğer Karun'lar için bir ibret vesikasıdır.
Dün iktidara dayanarak elde ettiği gücün bugün elinden gitmiş olması, bugün iktidara dayanarak onun sahip olduğu güce özenenlere ibret olmalı, iktidar gücü ellerinden gittiği zaman Aydın Doğan'ın düştüğü duruma düşeceklerini asla hatırdan çıkarmamalıdırlar.
Mal ve servetin dünya hayatının geçici bir menfaati olduğunu, bunlara sahip olanların bu serveti doğru yolda harcamaları gerektiği, aksi yolda hareket edenlerin başına neler geleceği Karun örneğinde haber verildiği asla hatırdan çıkarılmamalıdır.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Helakının etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Helakının etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
24 Mart 2018 Cumartesi
16 Nisan 2015 Perşembe
Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği
Kur'anda bir çok sure içinde gördüğümüz kıssa yollu anlatımların amacı , "Sünnetullah"ın arz üzerinde nasıl işlediği ve bu işlemenin sadece adı geçen kavimlere özgü değil , aynı fiilleri işleyen topluluklarında bu işleyiş çerçevesinde helak olacaklarının bilinmesi amacına dayanmaktadır.
Salih (a.s) ın kavmi olan Semud , helak edilmiş olanlar listesinde yer almakta olan kavimlerden birisi olarak öne çıkmaktadır. Semud kavmine ayet olarak gönderilen "Dişi Deve" ile ilgili olarak klasik tefsirlerde onun kayadan çıkması , kılı , tüyü ile meşgul olunmuş , mesaj içerikli bir okumaya maalesef tabi tutulmamıştır. Kavimlerin helak edilmesi konusu gündeme geldiği zaman yapılan tartışma konusu , helakın devam eden bir süreç olup olmadığı çerçevesinde olup , bu tartışmanın yapılması bile "Sünnetullah" olgusunun tam anlaşılamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Kavimlerin helakı ile ilgili ayetler şayet "Sünnetullah" olgusu hesaba katılarak okunmuş olsaydı , bu tür tartışmaların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılır , klasik tefsirlerde bu konu ile ilgili yapılan yorumlar ,masal tadında bir anlatım olarak okunup İsrailiyyat masalları ile güzelleştirilmeye !!! çalışılmaz , helak ile ilgili ayetlerin "Sünnetullah" olgusunun bir gereği olarak , kıssalardaki anlatımlarda öne çıkan özellikleri taşıyan toplulukların, er veya geç helak edileceklerinin değişmez bir yasa gereği olduğu anlaşılırdı.
Bu noktada , Şuayb (a.s) kavminin öne çıkan özelliği olan ,ölçü ve tartıyı noksan tutmaları yani ekonomik hayatta adaleti gözetmemiş olmaları , Lut (a.s) ın kavminin homoseksüellik yolu ile ahlaki alanda bozulma göstermeleri onları helake götüren sebeblerdir. Bu gün bu Elçilerin kavimlerindeki yanlışların yapılmaya devam ediliyor olması, bu toplulukların er geç yıkılacağının bir habercisidir. Onların yıkımı başlarına taş yağarak gerçekleşmesini beklemek gibi bir durumdan ziyade, bu toplulukların yaptıklarının karşılığını yaşadıkları hayat içinde görmeleri gibi bir helak olma durumuna düşmeleri olarak anlamak gerektiğini düşünüyoruz.
Helak edilen kavimlerin tamamında öne çıkan ortak nokta, o toplulukların yaşamlarını belirleyici olan Rab ve İlah'ın Allah (c.c) değil başka İlah ve Rabler olmasıdır. Allah(c.c) nin dışında belirleyiciler edinen bu kavimler , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan uyarıcı Elçileri red ederek başka belirleyicilere kulluk etmeye devam edeceklerini beyan etmişlerdir. Salih (a.s) ın kavmi olan Semud bu kavimlerden birisidir.
[011.061] Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. «Ey benim halkım!» dedi, «Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tövbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve dualarını kabul edendir.»
[026.141-52] Semud halkı da resulleri yalancı saydı. Kardeşleri Salih onlara: «Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
Verdiğimiz örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere , Semud kavmi müreffeh bir hayat sürmelerine rağmen şirk esasına dayalı bir sistemi seçmişler , Arz üzerinde ıslaha değil fesada koşan bir topluluk olmuşlardır. Elçileri Salih, onlara yaptıklarının yanlış olduğunu haber vermek üzere gönderilmiş ve kavmi tarafından tekzip edilmiştir. Bunun üzerine Allah (c.c) Semud kavmine Ayet olarak dişi bir Deve göndermiş fakat kavmi onu öldürmüştür.
[007.073] Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
[007.077] Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.
[054.027] Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
[091.011-5] Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah'ın Resûlü onlara: «Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!» dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!
Salih (a.s) ın kavminin kıssası kısaca bu şekildedir , bu kıssa bize geçmişlerin masalları olarak anlatılmadığına göre , bu kıssadan bir hisse çıkarmak ve onu yaşadığımız hayat ile nasıl bir bağlantısını kurabiliriz şeklinde bir soruya şu cevabı vermek mümkündür.
Ayetlerden anlaşıldığına göre , Ayet olarak gönderilen Devenin "Allahın Arzı" olarak belirtilen yerlerde yemesine içmesine kimsenin karışmaması ve rahatlıkla otlamasına izin verilmesi istenmektedir. "Allahın Arzı" olarak özellikle vurgulanan topraklarda EMANETÇİ olduklarını unutan Semud kavmi'nin müşrik ileri gelenleri , üzerinde bulundukları topraklarda tasarruf hakkını sahiplik olgusu içinde yani ASALETEN yerine getirmeye kalkarak sadece kendilerinin hayat hakkı olduğunu iddia etmişler ve "Allahın Devesi"ni kesmişler ve helak edilmişlerdir.
Şimdi bu kıssa bize neden anlatılmıştır ?.
Klasik tefsir anlayışında olduğu gibi sadece masal tadında köy kahvelerinde okunması veya modernist tefsir anlayışında olduğu gibi mecazi anlatımlar olup böyle bir helakın vaki olmadığı yani bir nevi ütopik bir masal olsun diye mi anlatılmıştır ?.
İki yaklaşıma verilecek cevap , Hayır olacaktır.
"Allahın Arzı" ve "Allahın Devesi", bu iki terim kıssanın evrensel bir mesajı olduğuna dair iki önemli terimdir.
Bu iki terim, yaşadığımız Dünya'nın üzerinde olan ve İnsanın emrine müsahhar kılınan , Dağ , Orman , Nehir , Hayvanlar v.s gib unsurların asıl sahibinin kim olduğuna vurgu yapmaktadır. Ahzab s. 72. Ayetinde vurgulandığı üzere , "Emanetçi" vasfına sahip olarak yaratılan İnsan , yaşamı boyunca kullandığı her ne varsa onun üzerinde asla onun asıl sahibiymiş gibi bir tasarrufta bulunmaya hakkı yoktur.
Allah (c.c) nin , bir çok Ayette bizim emrimize amade kıldığı şeyleri yine onun gösterdiği kullanma klavuzu dahilinde kullanmak zorunda olduğunu unutan İnsanlar , kendi hevaları doğrultusunda edindikleri kullanma klavuzları doğrultusunda , kendilerine emanet edilen bu şeyleri kendi malları zannederek , istedikleri gibi kullanmışlar ve neticede büyük bir fesada sebebiyet vermişlerdir.
Bu gün üzerinde yaşadığımız Arz üzerinde her ne varsa bunları bizden sonraki kuşaklarda kullanacak ve onlardan yararlanacaktır. Ancak Arz üzerinde kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olan İnsan , bunları unutarak sadece kendisini ve bu günü düşünerek Arz üzerindeki dengeyi bozmaktadır.
[030.041] İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
Rum s. 41. Ayetine baktığımız zaman , Sünnetullah dediğimiz değişmez yasalardan bir tanesi karşımıza çıkmaktadır. Deniz'de ve Kara'da fesadın yani bozulmanın meydana gelmiş olmasının müsebbibi olarak İnsan gösterilmektedir , Ayetin devamında insanların yaptıklarının karşılığı olarak bu fesadın kendilerine geri döndürülerek belki bu yolu terketmelerinin beklendiği beyan edilmektedir.
Burada bir hatırlatma yapmanın yerinde olacağını düşünmekteyiz; Kur'anda zikri geçen kavimlerin helak edilme süreci, düşündüğümüz gibi kısa bir süreç içinde olmamıştır. Elçilerin kıssalarını okuduğumuz zaman sanki böyle bir anlatım varmış zannı hakim olabilir , ancak helak edilen kavimlerin helak edildiği zaman adı geçen Elçi o kavme gönderilmiş tek Elçi değildir , adı geçen kavimlere o Elçilerden önce bir çok Elçiler gelip geçmiştir. Nuh (a.s) kıssasını hatırlayacak olursak onun 950 sene tebliğde bulunmuş olması sonucunda kavminin helak edilmiş olması sürecin ne kadar uzun olduğu konusunda fikir verebilir.
Bu gün Dünyamıza bir bakalım; adına "Çevre Felaketi" dediğimiz bir çok sıkıntılı durum biz İnsanları tehdit etmektedir. Bu tehdidin sebebi olarak , İnsanların daha rahat ve müreffeh yaşama adına geliştirmeye çalıştıkları sanayi ve teknoloji'nin, çevreye atılan atıkları ve bu atıkların ekolojik dengeyi alt üst ederek insanların yaşamını tehdit ettikleri gerçeği bu gün Dünyanın en önemli gündemini teşkil etmekte olmasına rağmen , aynı İnsan üretim adına bu fesadı devam ettirmekten kendini alamamaktadır.
Helak dediğimiz olayı ,Kur'anda anlatıldığı şekli ile sadece gökten taş yağması gibi algılamak , bu olayın Sünnetullah'ın bir neticesi olmasına ve evrenselliğine gölge düşürecektir. Helak dediğimiz felaketler dün nasıl meydana geldiyse bu gün de yaşanmakta bu gidişle kıyamete kadar yaşanacaktır.
Örnek verecek olursak ; Geçtiğimiz yıllar içinde , Amerikanın Japonya ya atmış olduğu atom bombası , o ülke insanlarını yıllarca etkilemiş ve hala etkilemektedir , Çernobil atom santralı'nın patlaması ile meydana gelen olaylar , körfez savaşında Kuveyt'te ateşe verilen petrol kuyularından çıkan alev ve dumanlar , daha buraya yazamayacağımız binlerce felaket bir nevi helak edilme anlamına gelmekte olup bu felaketlerden etkilenen milyonlarca insan , ekonomik , sosyal ,siyasal , sağlık yönünden sıkıntı içinde bulunmaktadır.
Çevreye salınan zararlı gazlar neticesinde iklimler değişmekte , ve bu değişim İnsan üzerinde bir çok sorunlar meydana getirmektedir. Bu tür fesadlar devam ettiği müddetçe , ilerleyen yıllarda daha büyük felaketlerin geleceği yolunda bir çok uyarılar yapılmasına rağmen bunlar kulak arkası edilerek bir kaç kişinin mutluluğu için binlerce kişinin hayatı tehlikeye atılmaktadır.
Semud kavminin helakı üzerinden verilmek istenen mesajı okuduğumuzda , dün Semud kavminin yaptığı fesad olan , "Allahın Arzı" nı ve "Allahın Devesi" ni sadece kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak , Arz üzerinde kendilerinden başkalarının da yaşam hakları olduğunu unutmaları sadece günü kurtarma hevesine dalarak yaptıkları fesad , sonuç olarak kendilerine helak olarak geri dönmüştür. Bizler aynı şekilde kendimizden başkasının yaşam hakkına saygı duymayarak yaptığımız çevre katliamlarının cezasını ekolojik dengenin bozulması neticesinde çevre felaketi olarak ödemekteyiz.
Bu gün bilim insanlarının Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre felaketlerinin ileride daha büyük facialara yol açacağı uyarısı, bazılarımız için "Komplo Teorisi" olarak görülmektedir fakat , Kur'an da bahsi geçen helak olaylarının Nuh (a.s) kavmi örneğine baklacak olursak bu kavmin helakı 950 sene süren bir sürecin sonucu olduğu hatırlanacak olursa , ilerleyen yıllarda başımıza gelecek olan felaketler önlem alınmadığı takdirde bizim helakımıza sebeb olacaktır.
Dünyanın sıcaklığının artarak kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi neticesinde , deniz seviyesinin altında bir ülke olan Hollanda'nın , gelecek yıllarda sular altında kalarak , Nuh tufanına benzer bir helak ile yok olmayacağı ne malumdur. Hollanda'ya baktığımız zaman ,Lut (a.s) kavminin ahlaksızlığının zirve yapmış olduğu , Kadınlar veya Erkeklerin birbirleri ile olan evlilikleri artık resmiyet kazanmış ve Devlet tarafından karı koca belgesi verilir hale gelmiştir. Bu ülkenin zaman içinde helak olması değişmez bir yasa olup bu yasanın su baskını halinde gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir ?.
"Benden sonrası tufan" diyerek kendisinden başkalarının yaşam hakkına saygı duymayan Semud kavmi Deveyi öldürerek bu hareketinin bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olması bizler içinde örnek olmalı , bizler sadece kendimizi merkeze alan bir hayat yerine , Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıları yani "Ekolojik Denge" yi gözeterek yaşamalı ve bizden sonra gelecek olanlara daha güzel bir Dünya bırakmaya çalışmalıyız aksi takdirde bunun cezasının Dünya ve Ahirette çok pahalı bir şekilde ödemek zorunda kalacağız.
Kavimlerin helakı ile ilgili Ayetleri sadece o kavim ile sınırlı tutmayarak , mesaj içerikli bir okuma yöntemi ile okuduğumuzda karşımıza böyle bir durum çıkmaktadır. Ellerimiz ile yaptığımız fesadın cezasını hem kendimiz , hem de gelecek nesiller çekecektir.
Sonuç olarak ; Kavimleri helak edilmesi ile ilgili Ayetleri onların helak edilme sebebi olan başta şirk olmak üzere , Şuayb (a.s) ın kavmi örneğinde ölçü ve tartıda haksızlık , Lut (a.s) ın kavmi örneğinde cinsel sapmalar , Salih (a.s) ın kavmi örneğinde ekolojik dengeye zarar vermek şeklinde okuduğumuzda aynı hataların bu gün de tekrarlanıyor olması helakın kaçınılmaz bir son olduğunu göstermektedir. Helak edilme denildiği zaman aklımıza sadece Kur'anda zikri geçen kavimler gelmemeli , helak edilen kavimlerin işlemiş oldukları fiiler akla gelmeli , Sünnetullah gereği bu fiillerin toplulukları zaman içinde helaka sürüklediği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile zikri geçen kavimlerin yapmış oldukları hataları öne çıkararak , sonraki gelenlerin bu fiileri işlememelerini öğütlemekte , aksi takdirde başlarına neler geleceğini göstermektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Salih (a.s) ın kavmi olan Semud , helak edilmiş olanlar listesinde yer almakta olan kavimlerden birisi olarak öne çıkmaktadır. Semud kavmine ayet olarak gönderilen "Dişi Deve" ile ilgili olarak klasik tefsirlerde onun kayadan çıkması , kılı , tüyü ile meşgul olunmuş , mesaj içerikli bir okumaya maalesef tabi tutulmamıştır. Kavimlerin helak edilmesi konusu gündeme geldiği zaman yapılan tartışma konusu , helakın devam eden bir süreç olup olmadığı çerçevesinde olup , bu tartışmanın yapılması bile "Sünnetullah" olgusunun tam anlaşılamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Kavimlerin helakı ile ilgili ayetler şayet "Sünnetullah" olgusu hesaba katılarak okunmuş olsaydı , bu tür tartışmaların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılır , klasik tefsirlerde bu konu ile ilgili yapılan yorumlar ,masal tadında bir anlatım olarak okunup İsrailiyyat masalları ile güzelleştirilmeye !!! çalışılmaz , helak ile ilgili ayetlerin "Sünnetullah" olgusunun bir gereği olarak , kıssalardaki anlatımlarda öne çıkan özellikleri taşıyan toplulukların, er veya geç helak edileceklerinin değişmez bir yasa gereği olduğu anlaşılırdı.
Bu noktada , Şuayb (a.s) kavminin öne çıkan özelliği olan ,ölçü ve tartıyı noksan tutmaları yani ekonomik hayatta adaleti gözetmemiş olmaları , Lut (a.s) ın kavminin homoseksüellik yolu ile ahlaki alanda bozulma göstermeleri onları helake götüren sebeblerdir. Bu gün bu Elçilerin kavimlerindeki yanlışların yapılmaya devam ediliyor olması, bu toplulukların er geç yıkılacağının bir habercisidir. Onların yıkımı başlarına taş yağarak gerçekleşmesini beklemek gibi bir durumdan ziyade, bu toplulukların yaptıklarının karşılığını yaşadıkları hayat içinde görmeleri gibi bir helak olma durumuna düşmeleri olarak anlamak gerektiğini düşünüyoruz.
Helak edilen kavimlerin tamamında öne çıkan ortak nokta, o toplulukların yaşamlarını belirleyici olan Rab ve İlah'ın Allah (c.c) değil başka İlah ve Rabler olmasıdır. Allah(c.c) nin dışında belirleyiciler edinen bu kavimler , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan uyarıcı Elçileri red ederek başka belirleyicilere kulluk etmeye devam edeceklerini beyan etmişlerdir. Salih (a.s) ın kavmi olan Semud bu kavimlerden birisidir.
[011.061] Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. «Ey benim halkım!» dedi, «Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tövbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve dualarını kabul edendir.»
[026.141-52] Semud halkı da resulleri yalancı saydı. Kardeşleri Salih onlara: «Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
Verdiğimiz örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere , Semud kavmi müreffeh bir hayat sürmelerine rağmen şirk esasına dayalı bir sistemi seçmişler , Arz üzerinde ıslaha değil fesada koşan bir topluluk olmuşlardır. Elçileri Salih, onlara yaptıklarının yanlış olduğunu haber vermek üzere gönderilmiş ve kavmi tarafından tekzip edilmiştir. Bunun üzerine Allah (c.c) Semud kavmine Ayet olarak dişi bir Deve göndermiş fakat kavmi onu öldürmüştür.
[007.073] Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
[007.077] Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.
[054.027] Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
[091.011-5] Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah'ın Resûlü onlara: «Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!» dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!
Salih (a.s) ın kavminin kıssası kısaca bu şekildedir , bu kıssa bize geçmişlerin masalları olarak anlatılmadığına göre , bu kıssadan bir hisse çıkarmak ve onu yaşadığımız hayat ile nasıl bir bağlantısını kurabiliriz şeklinde bir soruya şu cevabı vermek mümkündür.
Ayetlerden anlaşıldığına göre , Ayet olarak gönderilen Devenin "Allahın Arzı" olarak belirtilen yerlerde yemesine içmesine kimsenin karışmaması ve rahatlıkla otlamasına izin verilmesi istenmektedir. "Allahın Arzı" olarak özellikle vurgulanan topraklarda EMANETÇİ olduklarını unutan Semud kavmi'nin müşrik ileri gelenleri , üzerinde bulundukları topraklarda tasarruf hakkını sahiplik olgusu içinde yani ASALETEN yerine getirmeye kalkarak sadece kendilerinin hayat hakkı olduğunu iddia etmişler ve "Allahın Devesi"ni kesmişler ve helak edilmişlerdir.
Şimdi bu kıssa bize neden anlatılmıştır ?.
Klasik tefsir anlayışında olduğu gibi sadece masal tadında köy kahvelerinde okunması veya modernist tefsir anlayışında olduğu gibi mecazi anlatımlar olup böyle bir helakın vaki olmadığı yani bir nevi ütopik bir masal olsun diye mi anlatılmıştır ?.
İki yaklaşıma verilecek cevap , Hayır olacaktır.
"Allahın Arzı" ve "Allahın Devesi", bu iki terim kıssanın evrensel bir mesajı olduğuna dair iki önemli terimdir.
Bu iki terim, yaşadığımız Dünya'nın üzerinde olan ve İnsanın emrine müsahhar kılınan , Dağ , Orman , Nehir , Hayvanlar v.s gib unsurların asıl sahibinin kim olduğuna vurgu yapmaktadır. Ahzab s. 72. Ayetinde vurgulandığı üzere , "Emanetçi" vasfına sahip olarak yaratılan İnsan , yaşamı boyunca kullandığı her ne varsa onun üzerinde asla onun asıl sahibiymiş gibi bir tasarrufta bulunmaya hakkı yoktur.
Allah (c.c) nin , bir çok Ayette bizim emrimize amade kıldığı şeyleri yine onun gösterdiği kullanma klavuzu dahilinde kullanmak zorunda olduğunu unutan İnsanlar , kendi hevaları doğrultusunda edindikleri kullanma klavuzları doğrultusunda , kendilerine emanet edilen bu şeyleri kendi malları zannederek , istedikleri gibi kullanmışlar ve neticede büyük bir fesada sebebiyet vermişlerdir.
Bu gün üzerinde yaşadığımız Arz üzerinde her ne varsa bunları bizden sonraki kuşaklarda kullanacak ve onlardan yararlanacaktır. Ancak Arz üzerinde kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olan İnsan , bunları unutarak sadece kendisini ve bu günü düşünerek Arz üzerindeki dengeyi bozmaktadır.
[030.041] İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
Rum s. 41. Ayetine baktığımız zaman , Sünnetullah dediğimiz değişmez yasalardan bir tanesi karşımıza çıkmaktadır. Deniz'de ve Kara'da fesadın yani bozulmanın meydana gelmiş olmasının müsebbibi olarak İnsan gösterilmektedir , Ayetin devamında insanların yaptıklarının karşılığı olarak bu fesadın kendilerine geri döndürülerek belki bu yolu terketmelerinin beklendiği beyan edilmektedir.
Burada bir hatırlatma yapmanın yerinde olacağını düşünmekteyiz; Kur'anda zikri geçen kavimlerin helak edilme süreci, düşündüğümüz gibi kısa bir süreç içinde olmamıştır. Elçilerin kıssalarını okuduğumuz zaman sanki böyle bir anlatım varmış zannı hakim olabilir , ancak helak edilen kavimlerin helak edildiği zaman adı geçen Elçi o kavme gönderilmiş tek Elçi değildir , adı geçen kavimlere o Elçilerden önce bir çok Elçiler gelip geçmiştir. Nuh (a.s) kıssasını hatırlayacak olursak onun 950 sene tebliğde bulunmuş olması sonucunda kavminin helak edilmiş olması sürecin ne kadar uzun olduğu konusunda fikir verebilir.
Bu gün Dünyamıza bir bakalım; adına "Çevre Felaketi" dediğimiz bir çok sıkıntılı durum biz İnsanları tehdit etmektedir. Bu tehdidin sebebi olarak , İnsanların daha rahat ve müreffeh yaşama adına geliştirmeye çalıştıkları sanayi ve teknoloji'nin, çevreye atılan atıkları ve bu atıkların ekolojik dengeyi alt üst ederek insanların yaşamını tehdit ettikleri gerçeği bu gün Dünyanın en önemli gündemini teşkil etmekte olmasına rağmen , aynı İnsan üretim adına bu fesadı devam ettirmekten kendini alamamaktadır.
Helak dediğimiz olayı ,Kur'anda anlatıldığı şekli ile sadece gökten taş yağması gibi algılamak , bu olayın Sünnetullah'ın bir neticesi olmasına ve evrenselliğine gölge düşürecektir. Helak dediğimiz felaketler dün nasıl meydana geldiyse bu gün de yaşanmakta bu gidişle kıyamete kadar yaşanacaktır.
Örnek verecek olursak ; Geçtiğimiz yıllar içinde , Amerikanın Japonya ya atmış olduğu atom bombası , o ülke insanlarını yıllarca etkilemiş ve hala etkilemektedir , Çernobil atom santralı'nın patlaması ile meydana gelen olaylar , körfez savaşında Kuveyt'te ateşe verilen petrol kuyularından çıkan alev ve dumanlar , daha buraya yazamayacağımız binlerce felaket bir nevi helak edilme anlamına gelmekte olup bu felaketlerden etkilenen milyonlarca insan , ekonomik , sosyal ,siyasal , sağlık yönünden sıkıntı içinde bulunmaktadır.
Çevreye salınan zararlı gazlar neticesinde iklimler değişmekte , ve bu değişim İnsan üzerinde bir çok sorunlar meydana getirmektedir. Bu tür fesadlar devam ettiği müddetçe , ilerleyen yıllarda daha büyük felaketlerin geleceği yolunda bir çok uyarılar yapılmasına rağmen bunlar kulak arkası edilerek bir kaç kişinin mutluluğu için binlerce kişinin hayatı tehlikeye atılmaktadır.
Semud kavminin helakı üzerinden verilmek istenen mesajı okuduğumuzda , dün Semud kavminin yaptığı fesad olan , "Allahın Arzı" nı ve "Allahın Devesi" ni sadece kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak , Arz üzerinde kendilerinden başkalarının da yaşam hakları olduğunu unutmaları sadece günü kurtarma hevesine dalarak yaptıkları fesad , sonuç olarak kendilerine helak olarak geri dönmüştür. Bizler aynı şekilde kendimizden başkasının yaşam hakkına saygı duymayarak yaptığımız çevre katliamlarının cezasını ekolojik dengenin bozulması neticesinde çevre felaketi olarak ödemekteyiz.
Bu gün bilim insanlarının Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre felaketlerinin ileride daha büyük facialara yol açacağı uyarısı, bazılarımız için "Komplo Teorisi" olarak görülmektedir fakat , Kur'an da bahsi geçen helak olaylarının Nuh (a.s) kavmi örneğine baklacak olursak bu kavmin helakı 950 sene süren bir sürecin sonucu olduğu hatırlanacak olursa , ilerleyen yıllarda başımıza gelecek olan felaketler önlem alınmadığı takdirde bizim helakımıza sebeb olacaktır.
Dünyanın sıcaklığının artarak kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi neticesinde , deniz seviyesinin altında bir ülke olan Hollanda'nın , gelecek yıllarda sular altında kalarak , Nuh tufanına benzer bir helak ile yok olmayacağı ne malumdur. Hollanda'ya baktığımız zaman ,Lut (a.s) kavminin ahlaksızlığının zirve yapmış olduğu , Kadınlar veya Erkeklerin birbirleri ile olan evlilikleri artık resmiyet kazanmış ve Devlet tarafından karı koca belgesi verilir hale gelmiştir. Bu ülkenin zaman içinde helak olması değişmez bir yasa olup bu yasanın su baskını halinde gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir ?.
"Benden sonrası tufan" diyerek kendisinden başkalarının yaşam hakkına saygı duymayan Semud kavmi Deveyi öldürerek bu hareketinin bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olması bizler içinde örnek olmalı , bizler sadece kendimizi merkeze alan bir hayat yerine , Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıları yani "Ekolojik Denge" yi gözeterek yaşamalı ve bizden sonra gelecek olanlara daha güzel bir Dünya bırakmaya çalışmalıyız aksi takdirde bunun cezasının Dünya ve Ahirette çok pahalı bir şekilde ödemek zorunda kalacağız.
Kavimlerin helakı ile ilgili Ayetleri sadece o kavim ile sınırlı tutmayarak , mesaj içerikli bir okuma yöntemi ile okuduğumuzda karşımıza böyle bir durum çıkmaktadır. Ellerimiz ile yaptığımız fesadın cezasını hem kendimiz , hem de gelecek nesiller çekecektir.
Sonuç olarak ; Kavimleri helak edilmesi ile ilgili Ayetleri onların helak edilme sebebi olan başta şirk olmak üzere , Şuayb (a.s) ın kavmi örneğinde ölçü ve tartıda haksızlık , Lut (a.s) ın kavmi örneğinde cinsel sapmalar , Salih (a.s) ın kavmi örneğinde ekolojik dengeye zarar vermek şeklinde okuduğumuzda aynı hataların bu gün de tekrarlanıyor olması helakın kaçınılmaz bir son olduğunu göstermektedir. Helak edilme denildiği zaman aklımıza sadece Kur'anda zikri geçen kavimler gelmemeli , helak edilen kavimlerin işlemiş oldukları fiiler akla gelmeli , Sünnetullah gereği bu fiillerin toplulukları zaman içinde helaka sürüklediği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile zikri geçen kavimlerin yapmış oldukları hataları öne çıkararak , sonraki gelenlerin bu fiileri işlememelerini öğütlemekte , aksi takdirde başlarına neler geleceğini göstermektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)