Kur'an içinde geçmiştekilerin başlarından geçenlerin anlatıldığı "Kıssa" denilen anlatımlar, önemli bir yer tutmaktadır. Geniş bir hacme sahip olan bu anlatımlar, sadece geçmişte yaşananları anlatmak amacına dönük değil , geçmişte yaşanan hayatlardan, sonraki gelecek olanların ibretler çıkarmasına yöneliktir.
[011.120] Sana resullerin haberlerinden -kalbini kendisiyle
sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda da sana hak ve mü'minlere
bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
Ne yazıktır ki , Kur'an içinde yapılan bu anlatımların , bize dair söylediklerinin ne olabileceği konusunda , tefsir kitaplarında doğru bir yaklaşım görebilmek neredeyse mümkün olmamaktadır. Geçmiş tefsirlere bakıldığında kıssalar konusunda ağırlıklı yaklaşımın , kıssanın sadece yaşandığı zaman ve mekanı dikkate alan , "İsrailiyat" denilen hurafe yığınları ile örülmüş , "Laf olsun sayfa dolsun" kabilinden anlatımlar olduğunu görmekteyiz.
Klasik tefsirlerde genel durumun bu olmasına karşın , bu tefsirlerdeki anlatımlara tepki olarak çıkan modernist yaklaşımların, eski tefsirlerdeki kıssa anlayışından pek farklı olmadığını görmekteyiz. Modernist yaklaşımın kıssa anlayışı , "Mucize" ve "Helak" olarak nitelenen bazı olayların gerçekte olmadığını öne sürerek , bunları tevil etme yoluna gitmesi şeklinde kendisini göstermektedir.
Klasik ve modernist tefsir çalışmalarının birleştiği ortak nokta, kıssayı sadece yaşanmışlığı dahilinde okumaya , "Kıssa içinde dönüp dolaşmak" şeklinde tabir edebileceğimiz bu okumalar sonucundaki çıkarımları sonucunda yorum yapmaya çalışmaları olduğunu söyleyebiliriz. Bu yöntem, kıssadan bize dönük mesajlar çıkarılmasına engel olan bir okumadır
Kıssaları nasıl bir okuma yöntemi takip ederek okumalı ki , Kur'anın o kıssa ile anlatmak istedikleri anlaşılabilsin ?.
Öncelikle okuduğumuz kıssanın, bize dair bir mesajı olduğu yönünde bir bakış açısı ile kıssaya yaklaşılmasının gerektiğini düşünmekteyiz. Kıssa içinde anlatılan olay ve kişilerin sadece , anlatıldığı zaman ve mekan içine hapsedilmemesi , olay ve kişiler üzerinden verilmek istenilen bir mesajın olması gerektiği düşünülerek okunmalıdır.
Kıssalardaki anlatımların en önemli yanı , kavimlerin helak edilmesi ile biten bir sonuca sahip olmasıdır. Bizler, kavimlerin helak olmasına sebep olan nedenlere dikkat eden bir okuma yaparak kıssaları okuduğumuzda , dün o kavimlerin yıkımına sebep olan nedenlerin , yaşadığımız zaman ve mekan dahilinde olup olmadığına dikkat ederek , aynı yıkımın bizler içinde gerçekleşebileceğini okuyup , onların işledikleri hataları düşmekten kendimizi koruyabiliriz.
"Sünnetullah" (Allah (c.c) nin izlediği yol) , Kur'anın anahtar kavramlarından birisi olarak , kıssaları okumada dikkat etmemiz gereken en önemli bir kavramdır. "Sünnetullah" , Allah (c.c) nin yeryüzüne koyduğu yasaların işlemesi anlamında bir kavram olup , kavimlerin helak olması , bu yasanın işlemesi sonucunda gerçekleşmektedir.
Kavimlerin helak edilmesini , "Allah'ın sünnetinde değişme yoktur" mealindeki ayetler çerçevesinde okumaya çalıştığımız , ve bu değişmemenin bir yasa ve kıyamete kadar geçerli olduğunu düşündüğümüzde , kavimlerin helak olmasına SEBEP olan fiillerin işlenmesi , aynı helakın, bugün , yarın , ta ki kıyamete kadar gerçekleşmesi SONUCUNU doğuracağı unutulmamalıdır.
Allah (c.c) nin kullarına yardım etmesi yine ,"Sünnetullah" adı verilen yasalar dahilinde gerçekleşmektedir. Müşrik olan kavimlerin halklarının helak olması , o kavimleri terk eden elçi ve beraberindeki iman edenlerin kurtulması anlamına gelmektedir.
Allah (c.c) kullarına yardım etmenin, kendisine ait bir görev olduğunu beyan etmektedir. Ancak bu görevin yerine gelmesi , kendisi tarafından belirlenen bir takım kuralların kulları yerine getirilmesi ile gerçekleşeceğini de beyan etmektedir. Kullara yardım sözünün yerine getirilmesi , onların bu yardımı hak edecek fiilleri yapmasının sonunda, yani yardımı hak etmesinin sonunda gelmektedir.
Kur'an kıssaları, Allah (c.c) nin "Helak" ve "Yardım" yasalarının, helak olmayı veya yardımı hak edecek amelleri işlemeleri neticesinde gerçekleştiğinin, canlı ve yaşanmış örnekleri ile gösterilmesi bakımından önemli bir yere sahiptir.
İnsanların , özellikle bugünkü Müslümanların hazırcı ve kolaya talip olmaları nedeniyle, Allah (c.c) nin yardım etmesi konusunu yanlış anlayarak, "Armut piş ağzıma düş" misali bir yardım talebinde bulunduklarını görmekteyiz. Hak ediş yasalarına tabi olmadan bu yardımın asla gelmeyeceği , bir çok Kur'an ayeti , yaşanmış örnekleri ile canlı olarak sunulmuş olmasına karşın , Kur'anı masal kitabı olarak okuma hatasına düşen biz Müslümanlar , hala Bedirdeki melekleri bekleyerek , bizim yerimize Allah (c.c) nin kafirleri yok etmesini beklemekteyiz.
Kıssalar içinde geçen ve "Mucize" olarak adlandırılan , denizin yarılması , ateşin İbrahim (a.s) ı yakmaması , balığın Yunus (a.s) ı yutması gibi anlatımlar , geçmişte hurafeler ile örtülmüş masallara çevrilmesine karşın , modernist okumalarda bu olayların gerçek olarak olmasının "Sünnetullah" yasalarına göre imkansız olduğu iddiası dile getirilmektedir.
Kıssalarda anlatılan bu olayların "Sünnetullah" a aykırı olduğu gerekçesi ile , gerçek olmadığını iddia etmenin , aslında Sünnetullah ın ne olduğunu bilmemekten kaynaklandığını söylemek istiyoruz.
Kur'an kıssalarında anlatılan bu olayların ortak tarafı , Allah (c.c) nin sünneti olan hak eden kullarına yardım vaadinin yerine gelmiş olduğunu göstermektir. Bu yardımın yerine gelmesinin anlatım şekli, eğer olması mümkün olmayan imkansız şeyler olduğu düşünülür ise , Allah (c.c) nin bu sözü tutmadığı gibi bir iddianın ortaya atılması anlamına gelecektir.
Kıssalarda anlatılan bu olaylara bakış açımızın olayın NASILLIĞININ yani sonucunun değil , NEDENLİĞİNİN yani sebebinin üzerinde yoğunlaşmak şeklinde olması gerektiğini düşünmekteyiz. Allah (c.c) nin zor durumda kalan kuluna bu şekil bir yardım etmesi , o kulun böyle bir yardımı hak edecek sebepleri yerine getirdiğini göstermektedir.
Allah (c.c) elçilerine olan yardım vaadini yerine getirirken NEDEN bizim için imkansız görülen , aklımızın hafsalamızın almadığı , anlamakta zorlanacağımız bir yol kullandı?.
Bu sorunun cevabını, kulların artık ellerinden geleni yaptıktan sonra , yapacak bir şeyleri kalmaması ve "Allah'ın yardımı ne zaman?" (2.214) diyecek hale gelmelerinin ardından, yardımın geldiğini düşündüğümüzde bulabiliriz. Artık kendisine Allah (c.c) den başkasının yardım edemeyeceğine inananlar , hak etmeleri sonucunda gelen bu yardımın , Allah (c.c) dışında kimseden gelmesinin imkansız olduğunu görerek , ondan yardım istemekte ne kadar haklı olduklarını gerçek bir şekilde görmüşlerdir.
Kıssalarda anlatılan yardım vaadinin , Allah (c.c) dışında kimsenin gücünün yetmediği bir noktada gelmiş olduğunu gösteren denizin yarılması , ateşin söndürülmesi , balığın karnından kurtarılması gibi anlatımları , herhangi bir kul için imkan dahilinde olmayan bir gücün , sadece Allah (c.c) nin elinde olduğunun anlatılarak , ondan başka bir yardımcının olmadığının gösterilmesi açısından okumak , anlatımların yaşanmışlığını ret etmeden , bize dönük mesajlar olarak okumayı sağlayacaktır.
Kur'an kıssalarının baş aktörleri olan elçiler , bizler için "Üsvetün Hasenetün" (En güzel örnek) rol model kimselerdir.
Hadis - Sünnet tartışmalarının her zaman gündemde olduğu İslam düşüncesinde , bu tartışmaların önünün alınarak , doğru bir dün anlayışına sahip olmanın yolu , Kur'an içinde geçen elçilerin mücadelelerinin okunmasından geçecektir.
"Sünnet" (İzlenen yol) kavramının , Muhammed (a.s) ile ilişiklendirilmesi , yani onun örnekliğinin hayata aktarılması , sakal , sarık , misvak ile değil , şirke karşı olan mücadelesinin okunması sonucunda öğrenilebilir.
Kur'anın ilk muhataplarının Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olanlar olduğunu düşündüğümüzde , Muhammed (a.s) a okunan kıssalar , onun kafirler ile olan mücadelesinin yolunu aydınlatmıştır. Kendisinden önceki elçilerin başlarından geçenlerin anlatılması , onun bu yolda yalnız olmadığını , kendi başına gelenlerin öncekilerin başına da gelmiş olduğu anlatılarak , o elçilerin dik duruşları ona örnek olmuştur. Yani Muhammed (a.s) , kendisinden önceki elçilerin sünnetini izleyerek , o izleri takip eden bir yol üzerinde yürümüştür.
"Sünnet" kavramını "Muhammed (a.s) ın sünneti" şeklinde bir terkip ile kullanacak ve bu terkibin en doğru halini nereden öğrenebiliriz diyecek olursak , bu adres sadece Kur'an olacaktır. Muhammed (a.s) ın tek sünneti vardır o sünnette ŞİRK İLE OLAN MÜCADELESİ olup , onun elçilik hayatı bu mücadele etrafında yapıp ettiklerinden ibarettir. Bizler eğer onun sünnetine tabi olmaktan bahsedecek olursak , bu sünnete tabi olmak , onun sakalı , sarığı , misvağı , uyuma şekli değil, onun MÜŞRİKLER İLE OLAN MÜCADELEDE İZLEDİĞİ YÖNTEM olmalıdır.
Kur'an kıssaları bizlere hayatın anlamını ve bu anlam çerçevesinde yapılmış olan mücadeleleri anlatarak , bizlere yol haritası çizen anlatımlardır.
Kendisinden başkasının kurallarının hayata hakim kılınmaması isteyen Rabbimizin, bu emrine karşı çıkan sahte ilah ve rablerin karşısına çıkan elçiler, tarih boyunca bu gerçeği haykırarak , örnek bir yaşam sergilemiş , ve bizlere yol gösteren EN GÜZEL ÖRNEK ler olmuşlardır.
Kıssalar ile anlatılan bu mücadelenin bizlere örnek olması gerektiğine inananlar , kıssaları "Geçmişlerin masalları" olma anlayışından çıkararak , yaşanan hayatlara , yaşanmış hayatlardan örnekler olarak okuyarak DİRİ BİR KUR'AN ortaya çıkarabilirler.
Kur'an kıssalarının mesaj içerikli okunması , Kur'anı ÖLÜLERE OKUNAN BİR KİTAP olmaktan çıkararak , DİRİLERE ÖĞÜTLERİ OLAN BİR KİTAP haline gelmesini sağlayacaktır.
Kur'an kıssaları , yaşanan hayatlardaki aksaklıkları vahyin doğrultusunda düzeltmeye çalışanların verdiği mücadelelerden kesitler sunmaktadır. Bu demek oluyor ki ; Vahiy hayata müdahil olan , hayatlardaki yanlışları düzelten , yanlışlar yerine doğru teklifler sunan bir bilgi kaynağıdır.
Eğer Kur'an bu doğrultuda okunmuş olsaydı , yaşanan hayatların yanlışlığını düzeltmeye çalışmanın ve bozuk gidişe "Dur" demek ile görevli olduğumuzu anlar , bozuk gidişin içinde rol alan veya o gidişi devam ettirmeye çalışan insanlar olmazdık.
Kıssaları anlatılan elçilere baktığımızda , o elçilerin kavimlerine sağ ayakla tuvalete girmeyi , sağ elle yemek yemeyi , sakalı , sarığı , misvağı v.s yi tebliğ için gönderilmediklerini , Kur'an literatüründe "ŞİRK" olarak genellenmiş olan , yaşanan hayatlardaki ekonomik , sosyal ve ahlaki sapmalara karşı seslerini yükselten ve bu yolda canları ve malları ile çalışmaya örnek olmak için gönderilmiş insanlar olduğunu görürüz.
Bu insanları örnek alan Muhammed (a.s) a atfedilen ve "Tabi olana 100 şehit sevabı" olduğunu vaat ettiği !!! sünnetlerinde Mekkelilerin yaşadığı hayatlardaki yanlışlarına dair yapıp ettikleri yani ŞİRKE KARŞI MÜCADELESİ asla yoktur.
Sonuç olarak ; Kur'an kıssaları , geçmişteki yaşantılardan , bize ibret olması ve örnek alınması gereken anlatımlar olarak anlaşılmaya çalışılmadan okundukça "Eskilerin masalları" olarak kalacak ve Kur'anın önemli bir bölümünü kaplayan bu ayetler, otomatikman neshedilmiş olacaktır.
"Kıssa içinde dönüp dolaşmak" yöntemi olarak ifade edebileceğimiz kıssa okumalarında , sadece yaşanan zaman ve mekana dair yorumlar yapılarak , bizlere dönük mesajlarının olup olmaması tarafı pek gündeme getirilmemektedir. Bu yöntemin klasik ve klasik tefsirlere karşı olmak adına ortaya çıkan modernist tefsir anlayışlarında da geçerli olduğu görülmektedir.
Kıssalar , vahyi teorik bilgiler manzumesi olmaktan çıkararak , pratik hayata dair çözümler üreten bilgiler olduğunu gösteren en önemli delillerdendir. Vahyin hayata dair olan söylemleri evrensel söylemler olup , kıssalarda yaşanan ekonomik , sosyal ve ahlaki sorunların tamamı aynen bugün de yaşanmaktadır.
Bizler bugün yaşanan bu sorunlara vahyin rehberliğinde üretilmiş olan çözümleri insanlara önererek , "Çaresiz değiliz" mesajını vermek durumundayız. Bu mesajı verebilmek ise , önce bizlerin elinde olan bu kitabın bu çareleri sunmuş olduğu gerçeğini görüp anlamaktan geçecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.