Yusuf as etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yusuf as etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ağustos 2014 Cuma

Yusuf a.s Örneğinde İktisat Yönetimi

Kur'an kıssalarının anlatım amacının önceki yaşanmışlıklardan ibret alınarak doğruların alınması , yanlışların tekrarlanmaması amacına matuf anlatımlar olduğunu kıssalar ile ilgili yazılarımızda vurgulamaya çalışmıştık. Yusuf as kıssası da "ahsenel qasas" (en güzel kıssa) olarak vasıflandırılarak bizlere okunmuş ve okuyanların ibret alarak hayatlarında yer bulması amaçlanmıştır. Yusuf as ın Mısır yönetimine geçmesinden sonra yapmış olduğu kıtlık ekonomisi yönetimi evrensel bir mesaj taşımakta olup her zaman için muhtemel olan darlıkta kaynakların nasıl kullanılacağı bizlere öğretilmiştir.

İktisat ,mal ve hizmetlerin üretimi , dağıtımı ve bölüşümü ile ilgili bir alan olup , sınırsız insan ihtiyaçlarının karşılanmasında kıt kaynakların kullanılmasını adil bir biçimde kullanılmasını sağlayan bir bilim dalıdır. İktisadi hayat insanlığın vazgeçilmez bir unsuru olup, kur'anın insan hayatı ile ilgili düzenlemeleri bu alan içinde geçerlidir ve Yusuf as örnekliğinde bu yönetimin devlet bazında nasıl olması gerektiğinin ipuçları verilmiştir. 

Araf s. 31. ayetinde "yiyiniz içiniz israf etmeyiniz çünkü Allah israf edenleri sevmez" cümlesi kişisel bazdan taa devlet bazına kadar genişleyebilecek halkaya hitab eden bir cümle olarak kişilerin ve devletlerin uyması gereken kuralı beyan etmektedir. 

İktisat yönetiminin örnekliğini gördüğümüz ayetler şu şekildedir. 

[012.043]  Bir gün melik (hükümdar) dedi ki: «Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz rüya tabir edebiliyorsanız benim bu rüyamın tabirini bana bildirin.»
[012.044] Dediler ki: «Karmakarışık bir rüya ve biz karışık rüyaları yormaya bilgi sahipleri değiliz.»
[012.045]  (Zindandaki) iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman sonra (Yusuf'u) hatırlayarak dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen (zindana) gönderin.
[012.046] Hapishaneye varıp: «Ey doğru sözlü Yusuf! Rüyada görülen yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi; yedi yeşil başak ve bir o kadar kuru başak nedir? Bize yorumla, ben de insanlara ulaştırayım da bilsinler» dedi.
[012.047]  Dedi ki: Yedi sene alıştığınız biçimde ekin. Yediğiniz bir mikdar dışında biçtiklerinizi başağında bırakın.
[012.048]  Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelir. Saklayacağınız az bir mikdar dışında biriktirdiklerinizi yer, götürür.
[012.049]  Sonra onun arkasından hakin sıkıntıdan kurtulacağı, sıkıp sağacağı bir yıl gelecek.»

Bu ayetleri sadece Yusuf as zamanı ile sınırlı olarak değilde, dünyada geçerli olan evrensel yasalar bazında okuduğumuz zaman tüm zamanlara mesajı olduğu görülecektir. Olayı meliğin gördüğü rüyanın tevilinin gerçekçi bir bir biçimde yapılması olarak görüp rüyaların gizemleri ile vakit geçirmeyi medyumlara bırakarak kıssayı mesaj içerikli olarak okumaya çalışalım. 

 [013.026]  Allah dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. Dünya hayatıyla övünenler bilsinler ki dünyadaki hayat ahiret yanında sadece bir geçimlikten ibarettir.

Yukarda mealini vermiş olduğumuz rad s. 26. ayeti gibi ayetler kur'anın diğer surelerinde pek çok defa zikredilmiştir. Allah cc nin rızkı bir ölçüye göre vermek demesi keyfilik olarak değil koymuş olduğu evrensel yasalar dahilinde işlemekte olan kuralları hatırlatmaktadır. Rızkı elde etmek için çalışan mü'min veya kafir olsun bunlar arasında hiç bir şekilde ayrım yapmadan Errahman isminin tecellisi gereğince çalışana çalıştığı kadar karşılığını verir.

[015.021]  Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz.
[023.018]  Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk. Şüphesiz onu gidermeye de kadiriz.
[042.027]  Eğer Allah rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama O, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır, onları görendir.
[043.011]  O, suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz. İşte siz de böyle diriltileceksiniz.
[042.028]  O’dur ki insanlar artık ümitlerini kestikten sonra yağmur indirir, rahmetini her tarafa yayar. O, gerçek dost ve hâmidir, bütün övgülere ve hamdlere lâyıktır.
[002.155]  Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.

Yukarda verdiğimiz ayet örneklerini dünyada geçerli olan evrensel kurallar olarak okuyarak kıt kaynakların her zaman aynı seviyede bol olarak insanlara verilmediği , bolluk zamanında gelebilecek olan darlığa karşı hazırlıklı olmak üzere birikim yapılması gerektiği şeklinde okumak gerekmektedir. Olayı en küçük birim olan kişiden en büyük birim olan devlet bazında düşünürsek bu olgu değişmez. 

Hiç bir insan hayatı boyunca tek düze olarak sadece darlık veya bolluk içinde ,hiç bir devlette tek düze olarak sadece darlık veya bolluk içinde bir hayat idame ettirmez, kişilerin ve devletlerin hayatlarında inişler ve çıkışlar her zaman olmuş ve olacak olup bu evrensel bir kuraldır. Önemli olan bu inişler ve çıkışları doğru okumak ve doğru yönetmektir, kur'an bu iniş ve çıkışları Yusuf as örneğinde nasıl okunacağını ve nasıl yönetileceğini bizlere öğretmektedir.

Kur'an bu olaylarıda imtihan kelimesi çerçevesinde değerlendirmekte ve kişilerin başına gelen olmulu veya olumsuz olarak görülen ne varsa imtihan olduğu ve bu olayları bu şekil okuyarak isyan etmeyip sabredenlerin mükafatlanacaklarını beyan eder. İmtihan denilen olgu sadece darlık ile sınırlı olmayıp bollukta bir imtihandır. Kişilerin darlıkta sabretmeleri demek yan gelip yatmaları anlamında değil darlığı meydana getiren sebebleri ortadan kaldırmaya çalışmak şeklinde algılanmalıdır. Bolluk ile imtihan ise o bolluğu saçıp savurmak değil , verilen bolluğu doğru şekilde kullanmak şeklinde olur, bu doğru kullanımın nasıl olması gerektiği kur'anda bir çok ayette beyan edilmiştir.

Kişisel bazda iktisat yönetimi kişinin kazandığı kadar harcaması ve bu kazandığından belli bir miktarıda sıkıntılı anlarda harcamak için saklaması şeklinde olur. Bu saklama tevbe s. 35. ayetinde anlatılan şekli ile asla olmamalı , kişinin sahip olduğu birikimin bir kısmı zekat,sadaka,infak ayetleri doğrultusunda harcanmalıdır. 

 [009.034-35] Ey inananlar! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak, «Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir; biriktirdiğinizi tadın» denecek.

[017.026]  Akrabaya hakkını ver; yoksula, yolda kalmış olana da; bununla beraber saçıp savurma!
[017.027]  Saçıp savuranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.

Verdiğimiz örnek ayet mealleri vermenin ne şekilde olmasını öğütlemektedir,ne infaktan geri duracak şekilde birikim yapılmalı, nede elindekinin tamamını saçıp savurarak başkasına muhtaç kalacak şekilde israf edilmelidir.

Kişiler kendi iktisadı hayatlarını bu şekilde düzenledikleri zaman toplumdada iktisadi yönden herhangi bir kriz durumu yaşanması şeklindeki olaylar zuhur etmez. Devlet yönetimi kişilerin iktisadi hayatını yönetmektende sorumlu olmaları gerektiğini düşünmekteyiz, günümüzdeki liberal ekonomi veya pazar ekonomisi deyimlerine pek uygun düşmesede, kişilerin harcamalarını teşvik ederek onları iktisadi yönden sıkıntıya sokabilecek durumlara düşmelerini engellemek devletin görevleri arasında olması gerekmektedir.

Yeniden kıssaya dönecek olursak,Yusuf as örneğindeki iktisad yönetiminde ekonomi yönetiminin tek elden yürütüldüğünü görmekteyiz. Meliğin rüyasını yorumlamak konusunda aciz kalan melesi rüyada belkide bir takım esrarlı hakikatler!! olabileceğini düşünerek altından kalkamamışlar , aynı rüyayı Yusuf as ın tevil etme yöntemi bizler için bir örneklik teşkil etmesi gerekmektedir. Hayatın gerçeklerini okumayı bilen Yusuf as ülkelerin kaderi şeklinde tarif edebileceğimiz iktisadi hayattati iniş ve çıkışların sünnetullah gereği olarak Mısır içinde geçerli olduğunu bilen birisi olarak rüyayı gerçekçi bir biçimde yorumlamış ve bu doğrultuda bir yönetim sergilemek için Melikten kendisini ülke yönetiminin başına geçirmesini istemiştir.

[012.047]  Yusuf: «Devamlı yedi sene ekin ekip, biçtiğiniz ekinin yediğinizden artanını başağında bırakın.»
[012.048] «Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelir, bütün biriktirdiğinizi yer, yalnız az bir miktar saklarsınız.»

Yusuf as ın tevili sadece yerel bazda değil dün , bugün ve yarın kişilerin ve devletlerin uyması gereken evrensel yasaları ifade etmektedir. Hangi kişi veya hangi devlet olursa olsun bolluk anında , yarın meydana gelebilecek olan darlığa karşı önlem almadan bugün kazandıklarını bugün yedikleri takdirde ağustos böceği misali kışın aç kalmaya mahkumdurlar. Varlık anında yarını düşünerek yapılan yatırımlar darlık anında devreye sokularak darlık geçene kadar kişileri ve devletleri ele güne muhtaç olmaktan koruyacaktır.

[012.059]  Onların yüklerini hazırlatınca şöyle dedi: «Baba bir kardeşinizi bana getirin. Sizlere ölçüyü bol tuttuğumu ve benim misafir konuklayanların en iyisi olduğumu görmüyor musunuz?»

59. ayetteki " ölçüyü bol tutmak ve misafirperverlik" şeklinde karşımıza çıkan durum darlık ekonomisini yönetmenin bir kuralı olarak yöneticilerin işi sıkı tutması ve muhtaç olanlara karşı nasıl davanmaları gerektiğinin ipuçlarını vermektedir.

[012.060]  «Eğer onu bana getirmezseniz bundan böyle benden bir ölçek bile alamazsınız ve bana artık yaklaşmayın da.»

60. ayeti mesaj içerikli okuduğumuz takdirde , cömert , misafirperver , muhtaç olana karşı müşfik davranan Yusuf as ın ipleri elinde sıkı skıya tuttuğu karşısındaki insandan ibr isteği karşısında tavizkar davranmadığını anlayabiliriz,insanları yönetmek demek onların başlarına vurarak yönetmek değil , onlara müşfik davranmamın yanısıra konulan kurallarada riayet etmelerini sağlamaktır, yöneticeler tarafından verilebilecek en küçük bir taviz iğne deliği kadar olsa , bu delik büyütülerek onarılması güç yıkımlara sebebiyet verebilir.

Hayatın inişli ve çıkışlı olmsı sadece Mısıra ve Yusuf as dönemine has bir durum değil evrensel bir yasa olduğunu daha önce hatırlatmıştık , bu yasaların işleyişini başka ayetlerdede görmekteyiz.

[007.094-96]  Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz. Sonra kötülüğün yerine iyiliği koyduk, öyle ki, çoğalıp, «babalarımız da darlığa uğramış, bolluğa kavuşmuşlardı» dediler. Bu yüzden onları haberleri olmadan, ansızın yakalayıverdik.Eğer kentlerin halkı inanmış ve Bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik.

[006.042-45]  Şüphesiz ki, senden önce ümmetlere peygamberler göndermiştik; onları yalvarsınlar diye darlık ve sıkıntıya sokmuştuk. Hiç olmazsa, onlara bu şekilde azabımız geldiği zaman boyun eğselerdi! Fakat kalpleri iyice katılaştı ve şeytan da onlara yaptıklarını câzip gösterdi.Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladık da umutsuz kalıverdiler. Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.

Bu ayetleri yerel bazda değilde arz üzerinde geçerli olan evrensel kuralların işlemesinin örneği olurak okursak karşımıza şöyle bir manzara çıkacaktır. Darlık ve sıkıntılar insanların ve ülkelerin her zaman karşılaşabilecekleri olağan durumlardır. Kişiler ve uluslar darlık ile ilgili olarak Allah cc nin kendilerine öğütlediği amelleri yapmayıp aksi davranışlarda bulundukları ve ,  belli bir zaman sonra bolluğa kavuştukları takdirde eski darlıktan ders çıkarmadıkları takdirde aynı durum başlarına gelerek helake uğramaları evrensel bir kuraldır yani Allah cc nin sünnetidir. Bu durumu, en yakın örnek olarak ülkemiz üzerinde nasıl olabileceğini görelim.

Türkiyede hatırı sayılır bir kriz olarak "ecevit krizi" dediğimiz bir kriz yaşadık , bundan önce aynı şekilde bir çok krizler yaşadığımızı unutmadan yakın bir örnek olduğu için bu krizi örnek gösteriyorum. Hiç birimiz krizin oluşumundaki payını görmek istemeden bir yerleri suçlamaya ve kendisini bu krizin sorumlusu olarak görmek istemedi , halbuki ülkelerin krize girmesinde en önemli faktör o ülkeyi oluşturan halkın harcama konusundaki israflı tutumudur. İstisnaları olmakla birlikte bir çok insan krizden etkilendi ve bu durum harcamaların etkileyerek alışmış oldukları hayat tarzlarına bir süreliğine ara vermelerini gerektirdi. Bu ara vermede yine istisnaları olmakla birlikte bir çok insan bunun sebeblerini araştırarak başlarına gelenden ders çıkarmak ve bir daha böyle bir duruma düşmemek için gerekli olan önlemleri almayı hatırına getirmedi.

Ecevit krizinin etkileri belli zaman sonra kayboldu ve halk eski yaşadıklarını unutarak aynı şeyin başlarına gelebileceği tehlikesini hatıra getirmeden alışmış oldukları hayat tarzına dönmeye başladılar. Tv lerin ekonomi haberlerine baktığımız zaman ekonomistlerin ülkemizin kredi kartı borcu olanların veya tüketici kredisi alanların oranlarının tehlikeli boyutlara geldiğini her fırsatta dile getirmeleri yeni bir krizin kapıda olduğunu göstermektedir.

Arabalarının modelini her sene yükseltmek için kredi ile araba alanlar , yazın sahil kenarlarına tatile gitmek için tatil kredisi alanlar, bayramlarda eşten dosttan kaçmak için geleneksel bayram kredisi alarak hayatlarını bilmem kaç senesini bankalara ipotek edenlerin sayısı binler değil milyonlarla ifade edilen bir ülkenin helakı başımıza gökten taş yağması şeklinde değil yeniden bir ekonomik krize girerek halkın sıkıntıya düşmesi ülkemizin zengin ülkelerden borç alarak onların hegomonyası altına girmesi şeklinde olacaktır.

Yusuf as örneğinde görüldüğü gibi bir ülke kendi öz kaynaklarını kullanarak yarınlar için yatırım yapması sıkıntıya düştüğü zaman o özkaynakları kullanması şeklinde tezahür eden ekonomi, yönetimi bugün ülkemize baktığımızda dışa bağımlı ithalat ve ihracak dengesi ithalat lehinde bir dengesizlik gösteren bir halde olması özellikle ithal edilen malların ekonomiyi güçlendiren maddeler değil lüks tüketim maddeleri olması kriz çanlarının çalmasına vesile olan bir durumdur. Bankaların böyle bir tüketim tarzını körüklemesi özellikle tv reklamları yolu ile  , kredi almayan veya kredi kartı olmayanların sanki çok büyük bir hata yaptıklarını empoze etmeleri ve bunlara kanarak ağlarına düşenlerin feryatları kulaklarımızdan hala gitmedi. 

Özkaynakları kullanarak üretim yapmak ve dışa bağımlı olmadan bir hayat sürdürmek kişileri ve o kişilerin oluşturduğu ulusların iktisadi hayatları için önemli bir unsurdur. Dışardan ithal ettiğimiz lüks tüketim mallarını almak için , sahipleri yabancı olan bankalardan kredi alarak bunlara sahip olmamız için kurulan tezgahların altında ülkeleri köleleştirme planları yatmaktadır. 

Sonuç olarak; kıssaları mesaj içerikli olarak okuma metodu içinde , Yusuf as ın Mısır ülkesinin iktisadi hayatını yönetmesi ve bu yönetim tarzının bizler için örneklik teşkil etmesi gerektiğini vurgulamaya çalıştık. Sünnetullah yasaları gereği kişilerin ve ülkelerin hayatları iniş ve çıkışlar göstererek bu iniş ve çıkışlara verdikleri cevaplar bizlere geçmişlerin örnekleri verilerek anlatılmakta ve o anlatımlardan örnekler alınarak olumlu ve olumsuz tarafları görmemiz istenmektedir. Geçim araçlarının her daim insanlar için aynı şekilde olmadıkları gerçeğinden yola çıkılarak "bollukta biriktirip darlıkta harcamak" diyebileceğimiz bir tutum ile darlık ekonomisinin idare edilebileceği Yusuf as örneğinde bizlere öğretilmiştir. Yusuf as örneği özellikle iktisadi hayatın devlet yöneticilerinin elinde olmasının tek sesli bir yönetimin daha kolay ve daha sonuç verici olduğunu göstermektedir. Bu tekelciliği devlet kademelerindeki kişilerin Allah cc nin kendilerine kıyamet günü yaptıklarının hesabını tek tek soracağını bilen kişiler olması gerektiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Ahiret bilincinden yoksun insanların elindeki bir devlet yönetiminin ne hale gelebileceğini sanırım söylememize bile gerek yoktur.

                                                EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

5 Ağustos 2014 Salı

Yusuf a.s Tağut'un Emri Altındamı Çalıştı?

Kur'an okumalarında yapılan en büyük yanlış , kur'anı içinde bulunduğumuz durumu meşrulaştırmak için kullanılan bir noter kitabı olarak görerek okumaktır. Böyle okumalar sonucunda özellikle yönetim açısından baktığımız zaman, Allah cc nin kanunlarının hakim olmadığı ülkelerdeki bir kısım müslümanların içinde olduğumuz yönetim şeklini meşru göstermek için arayışlara gittiği ve bu arayışlar sonucunda Yusuf as kıssasında tağuti idarelerde görev almanın meşruiyetine dair çıkarımlarda bulunarak o elçi üzerinden yaptıklarını doğru gösterme çabası içinde olduklarını görmekteyiz.

Yazımızın çerçevesini Türkiye olarak sınırlı tutup bu ülkedeki durumun müslümanlar açısından nasıl okunması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaşacağız. Ülkemizde son 12 yıl içinde iktidarda bulunan partinin muhafazakar bir kadro ile ülkede iktidarda bulunmuş olması müslümanlar arasında bir takım farklı yorumlar ve ayrılıklara yol açtığı malumdur. Bu muhafazakar kadronun geçmişine bakacak olursak 1970 yılında kurulan milli nizam partisine kadar gittiği görülecektir. O yıllarda Pakistanlı yazar Mevdudinin eserleri tercüme edilerek müslümanlar tarafından okunmaya ve tanınmaya yeni yeni başlamış idi , Mevdudinin "islamda hükümet" adı altında türkçeye çevrilen eserinde Yusuf as ın kıssasından istidlal ile mevcut yönetim içinde görev almanın meşruiyetinin tartışmaya açıldığını görmekteyiz. 

Milli nizam partisi ve sonra aynı kadro tarafından açılan partilerin islamcı yazar kadroları böyle bir oluşuma, Yusuf as kıssası üzerinden meşruiyetine delil  getirmeye çalıştıklarına o zamandan beri şahid olmaktayız. Yıllar içinde bu kadro en son akp adı altında türkiye siyasi hayatında önemli bir yer tutarak uzun bir iktidar dönemi başlatmıştır. 

Yıllarca müslümanlar tarafından eleştirilen türkiyedeki mevcut sistem, özellikle son 12 yıl içinde akp iktidarının başlaması ile dün sistemi eleştiren bazı müslüman aydınlar tarafından bugün sahiplenilmeye başlanmıştır. Müslüman aydınlar bu sahiplenmeyi dini bir söylem üzerinden yaparak sanki bir mecburiyet arz eden br duruma sokmuşlardır. Yusuf as ın Mısır üzerindeki yönetiminin bu düşüncelerini desteklediği zannına kapılan bir takım kişiler tağuti sistemi sahiplenmeyi Yusuf as üzerinden meşru göstermeye çalışmaktadırlar. Yusuf as gerçekten tağuti bir rejime hizmet ederek bizlere bu konuda bir örneklik sergiledimi acaba ? bu sorunun cevabını kıssa içinde geçen ayetleri okuyarak anlamaktan başka bir çaremiz yoktur. Konuyu ilgilendiren ayetler, Yusuf as ın hapisten çıktıktan sonrakiler olup mealleri şu şekildedir.  

[012.054]  Melik de dedi: getirin bana onu kendime tahsıs edeyim! bunun üzerine  onunla konuştu, dedi: sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevkı' sahibisin, eminsin,
[012.055]  Dedi: beni Arz hazineleri üzerine ata, çünkü ben iyi korur, iyi bilirim
[012.056]  Ve işte böylece Yusuf'u o ülkede yerleştirdik; neresinde isterse makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyi davrananların mükafatım zayi etmeyiz.

Hükümdarın nasıl birisi olduğunu anlamak için yine kıssa içinde geçen ayetlerin bize gereki olan bilgiyi verdiğini düşünmekteyiz. Hükümdarın karısının Yusuf as ın nefsinden murad almak istediği zaman yakalandığı an olan sözleri ile Yusuf as ın sözlerinin doğruluğunun bir şahid ile tesbit edilme yolu, hükümdarın astığı astık kestiği kestik zalim bir kişi olmadığını (12/25.29) ,hükümdarın 29. ayette karısına "Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun»." hükümdarın Allah inancına sahip olduğu ve onun hataları bağışladığına iman eden biri olduğunu göstermektedir. Musa as kıssasına baktığımız zaman bir başka mısır hükümdarı olan kişini "ben sizin rabbiniz ve ilahınızım" diyerek ülke halkı üzerinde hegomonya kurduğuna şahid olmaktayız , ancak Yusuf as ın muhatap olduğu hükümdarın böyle bir söylemi yoktur. Surede hükümdar için kullanılan "rab" kelimesinin ıstılahi anlamda bir kullanım değil sözlük anlamda bir kullanım olduğunu hatırlatalım.

Şimdi Yusuf as kıssasındaki hükümdarın sistemi ile içinde bulunduğumuz sistemin ne kadar aynı olabileceğinin bir mukayesesini yapmaya çalışalım. Türkiye cumhuriyeti adı altında yaşadığımız topraklarda hakim olan sistemin kurucusunun adı olan Mustafa Kemal Atatürk kurmuş olduğu devletin özellikle gökten inmiş bir kitap ile yönetilemeyeceğini ifade eden birisi olarak öne çıkması ve sistemi oluşturan kanunların islami olmamasına özellikle dikkat edilerek yapılmış olması bizim nasıl bir sistem içinde yaşadığımız hakkında yeterli bilgiyi verdiğini düşünmekteyiz. Kemalizm adı altında şekillenen bu sistemin kurucusu olan zat kesinlikle dokunulmaz bir kişiliği sahip olup müşrik inancı altında yapılan bütün ritüeller o kişi içinde uygulanmaktadır. İhdas edilen bayram günlerinde anıt kabire gidilerek eda edilen salatın evrensel bir müşrik ritüeli olduğu ve Allah cc den başkalarını ilah edinmenin bir ilanı olduğu kur'an ehli tarafından bilinen bir durumdur. Böyle bir ritüelden kaçmanın halk içinde meydana getirdiği tepki hepimizin malumu olup anıt kabir ve içinde yatan kişi o kadar ilahlaştırılmıştırki kabe ile eşdeğer bir konuma getirildiği yine kur'an ehli tarafından bilinen bir durumdur. 

Böyle bir sistem içinde iktidar olan muhafazakarlar bu ritüelleri aynen eda ederek sistemin ilahına olan bağlılıklarını yerine getirmekte olduklarını anıt özel defterine yazdıkları ile ifade etmektedirler. Bu sistem ile mısır hükümdarını aynı görmenin nasıl mümkün olabileceğinin yeniden düşünülmesi gerektiğini yeniden hatırlatmak yerinde olacaktır. Hükümdar ile şu andaki mevcut sistemin birbirleri ile bir yakınlığı olmadığını gördükten sonra durumu Yusuf as ve hükümet olma açısından değerlendirebiliriz. 

Türkiye cumhuriyetini yöneten mevcut hükümetler , bu sistemi oluşturan kanunlar bütününe tabi olup , anayasaya karşı herhangi bir yanlış karar verdikleri takdirde yapmış oldukları kanunlar ,ya cumhurbaşkanı yada anayasa mahkemesi tarafından red edilerek iptal edilmektedir. Mevcut olan bütün hükümetler tabi oldukları sistem dahilinde hareket etmek mecburiyetinde olup kendi inançları doğrultusunda bir kanuna asla imza atma yetkileri yoktur. 

Türk siyasi hayatında şimdiye kadar iktidar olan muhafazakar partilerin bütünü bu şekilde hareket etmiş olup yanlış hareketleri sonucu kapatılmaları gibi bir tehlike ile karşı karşıya kaldıkları herkesin malumudur. Yusuf suresi ayetlerine baktığımız zaman Yusuf as ın böyle bir yetkisizlik içinde iktidar olmadığı alenen görülmektedir, Yusuf as ın ülke yönetimini eline aldıktan sonra hükümdarın sahneden çekilmesi bunun açık bir delilidir. Bugün mevcut hükümet sistemin bütün kurallarını yıkarak islami bir kural içinde ülkeyi yönetmeye kalktığı zaman başına neler gelebileceğini sanırım yazmaya dahi gerek yoktur.

Yusuf as şartları ile mevcut sistemin şartlarının aynı olmadığı gün gibi aşikar iken bir kısım müslümanların olayı islami bir çerçeve içinden bakma gayreti sonucu kur'anın alet edilmesi diyebileceğimiz bu zorlama okumanın doğru bir okuma olmadığı açıktır. Kur'an kimsenin hatasını örtmek için kullanılabilecek olan bir noter kitabı asla değildir, eğer kur'an okunacak ve ondan hayat için örnek çıkarılacaksa , mevcut hataları örtmek için kılıf aramak şeklinde değil , hayatımıza Allah cc nin emri doğrultusunda nasıl yön verebiliriz ? gibi bir sorunun cevabını aramak metodu ile okuyabiliriz. 

Şimdide ortaya yeni bir soru çıktığının farkında olarak kendimize şunu soralım; peki bugün müslümanlar olarak sisteme karşı nasıl bir tavır içinde olmalıyızki eğilmeden bükülmeden dik bir duruş sergilemiş olalım?. Bu soruyu kur'anı kendisine rehber edinen , ve bu kitabın bir yerlere veya sisteme karşı kul  köle olmak gibi bir okuyuşla yamultulmaması gerektiğini düşünen birisinin sormuş olduğunu hesap ederek cevabıda ona göre vermeye çalışalım. 

Allah cc bizlerin kendisini alemlerin yegane rabbi ve ilahı olarak kabul etmemizi ve sadece ona kul olmamızı emrederek bir çok elçi ile bu emirleri hatırlatmıştır. Gelen elçiler bu gerçeği en küçük bir taviz vermeden kavimlerine tebliğ etmişlerdir, son elçi Muhammed as aynı şekilde kendisinden önceki elçiler gibi bu gerçeği en küçük bir taviz vermeden haykırmıştır. Taviz vermeden tebliğ yapma metodu ona Allah cc nin emri olup özellikle ilk inen sureler bunu açık bir biçimde vurgular. 

Allah cc hakimiyet alanını hayatın her alanı içinde olduğunu beyan ederek onu dışlayarak kendi hakimiyetlerini kurmak isteyenlere karşı mücadele edilmesini istemiş ve bu mücadelenin en güzel örnekleri elçiler ile örneklenmiştir. Atamız İbrahim as kavminin tapmış olduğu heykelleri kırarak bu heykellerin şirk olduğunu bizlere öğretmiş ve bizlerinde bu tür şirke karşı nasıl bir tavır almamız gerektiğini göstermiştir. 

Gelgelelim, türkiye müslümanlarının bir kısmına baktığımızda her yerde bu sistemin kurucusunun heykeli ve resimleri ile dolu olduğu bir ülke yönetimine gelmenin cevazını yine o putları kıran atamızın anlatıldığı kitabtan arama yoluna gitmeleri geldğimiz noktanın nasıl bir yer olduğunu göstermektedir. 

Bizlerin ana hedefi bir ülkenin iktidarına gelmek olsaydı , rabbimiz ,makyavelizmin ana kuralı olan "amaca ulaşmak için her kuralın mübah olduğunu" şeklinde bir kural ile çalışmamızı bildirir, bizde ülke iktidarını ele geçirmek için bugün pensilvanyada ikamet eden kişinin yapmış olduğu şekilde bir yol tutabilirdik.   

Ama rabbimiz bizlere böyle bildirmedi , şirki ortadan kaldırmak için yine kendisinin belirlediği kurallar dahilinde hareket etmemizi ve bundan asla taviz vermememizi emretmiştir. Geldiğimiz noktaya baktığımızda ülkede muhafazakar bir iktidar hükümet etmekte ve bu hükümeti destekleyen bir çok müslüman bulunmaktadır.

Hükümet icraatlarına bakıldığında özgürlük adına başörtüsü serbestiyeti gibi toplumun gazını alıcı icraatlar dışında ülke kanunlarını islamileştirme adına yapabildiği bir şeyin olmadığınıda görmekteyiz. Böyle bir şey beklemenin mevcut iktidarın söylemlerine ters olduğu zaten açıktır, iktadara gelirken islami bile diyemeyeceğimiz bir gömleği dahi çıkarttıklarını ifade ederek iktidar olmuş olmaları onların neleri feda ederek iktidar olduklarını göstermektedir.

Bizler kur'anı hayatımızın her anında yol gösteren bir kitab olduğuna iman ederek mevcut sistemi desteklemenin islami açıdan en ufak bir gerekliliği ve zorunluluğu olmadığını düşünerek o sistemi besleyecek olan eylemlere katılmamayı elçilerin örnekliğinden hareketle onların bir sünneti olarak görmek ve sisteme destek adına muhafazakar söylemlere sahip olanların bile sistemi ayakta tutmak çalışmaktan başka bir çıkar yolları olmadığını görmek zorundayız.

İktidarda olan kişilerin namaz , oruç , hacc gibi ritüelleri yapmaları onların Allah cc yi tek ilah olarak gördüklerini anlamına gelmemelidir. Allah cc kendi ilahlığını sadece belirli ritüellere hapsedilmesini değil hayatın her anında kabul edilmesini istemiştir. Bugün bir çok müslümanın kafir ve müşrik diyerek tekfir ettiği tasavvuf erbabının tamamı namaz,oruç,hacc gibi ritüelleri eda etmiş olmaları onların şirkten kurtulmuş olmaları anlamına gelmediğini bilen bir çok akp destekleyicisi müslüman , aynı durumun parti yöneticileri içinde geçerli olduğunun üstünü kapatmaları veya görmezlikten gelmelerini nasıl izah edebiliriz. Mekke müşriklerinin tamamı Allaha inanıyor fakat onun hayat içinde kural koymasını kabul etmiyordu, la ilahe illallah demenin bu anlama geldiğini bilen mekke kodamanları ellerindeki gücün gitmemesi için var güçleri ile çaba sarfetmeleri bu sebebten idi. 

Kendisini kur'ana nisbet ederek muvahhid söylemlerde olanların bir kısmının hadis ve tasavvuf ehline müşrik oldukları gerekçesi ile veryansın etmeleri , Allah cc nin kanunlarının sadece hadis ve tasavvuf konuları ile sınırlı olmadığını bilerek her konuda şirkin geçerli olduğunu ve bu şirkin yönetim mekanızmasında olan kişileride kapsadığının şuuruna vakıf olmaları ve hadis ve tasavvuf tekfir ederken yönetimdekileri unutmaları üstüne üstlük onları desteklemeleri kuranın ne kadar içselleştirdiklerini!! göstermektedir.

Sonuç olarak; kur'an eğer bir hidayet ve rehber olarak değilde yapılan yanlışlara kılıf uydurulabilecek bir kitap olarak okunduğu zaman örnek elçilerden olan Yusuf as ın tağuti bir sisteme yandaşlık ederek ona destek olduğu ve bu desteğin bizler için bugüne aktarılarak tağuti sisteme yandaşlık etmemizi gerektiren bir örnek olarak okunma gafletine düşürmesi içten değildir. Kur'an hiçbir şekilde Allah cc nin dışında konulmuş kurallar ile yönetime destek verilmesini istemez , bu yönetim içinde namaz kılan oruç tutan ve kendisine müslüman diyen insanlar olmuş olsada bu insanların tağuti kanunlar ile hükmetmiş olmaları gerçeğini örtmez. Cumhurbaşkanlığı seçimleri arefesinde olduğumuz bu hafta mevcut başbakanın aday olması sanki onun bir kurtarıcı pozisyonunda olduğu gibi görülerek müslümanlar tarafından aşırı bir ilgi görmesi ülke müslümanları açısından yeniden düşünülmesi gereken bir durumdur. Bu aşırı ilginin pohpohlayıcısı  bir kısım yazar çizer müslüman tarafından yapılmış olması onların bunun kur'anı baz alarak yaptıkları anlamına gelmemelidir.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.