5 Ağustos 2014 Salı

Yusuf a.s Tağut'un Emri Altındamı Çalıştı?

Kur'an okumalarında yapılan en büyük yanlış , kur'anı içinde bulunduğumuz durumu meşrulaştırmak için kullanılan bir noter kitabı olarak görerek okumaktır. Böyle okumalar sonucunda özellikle yönetim açısından baktığımız zaman, Allah cc nin kanunlarının hakim olmadığı ülkelerdeki bir kısım müslümanların içinde olduğumuz yönetim şeklini meşru göstermek için arayışlara gittiği ve bu arayışlar sonucunda Yusuf as kıssasında tağuti idarelerde görev almanın meşruiyetine dair çıkarımlarda bulunarak o elçi üzerinden yaptıklarını doğru gösterme çabası içinde olduklarını görmekteyiz.

Yazımızın çerçevesini Türkiye olarak sınırlı tutup bu ülkedeki durumun müslümanlar açısından nasıl okunması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaşacağız. Ülkemizde son 12 yıl içinde iktidarda bulunan partinin muhafazakar bir kadro ile ülkede iktidarda bulunmuş olması müslümanlar arasında bir takım farklı yorumlar ve ayrılıklara yol açtığı malumdur. Bu muhafazakar kadronun geçmişine bakacak olursak 1970 yılında kurulan milli nizam partisine kadar gittiği görülecektir. O yıllarda Pakistanlı yazar Mevdudinin eserleri tercüme edilerek müslümanlar tarafından okunmaya ve tanınmaya yeni yeni başlamış idi , Mevdudinin "islamda hükümet" adı altında türkçeye çevrilen eserinde Yusuf as ın kıssasından istidlal ile mevcut yönetim içinde görev almanın meşruiyetinin tartışmaya açıldığını görmekteyiz. 

Milli nizam partisi ve sonra aynı kadro tarafından açılan partilerin islamcı yazar kadroları böyle bir oluşuma, Yusuf as kıssası üzerinden meşruiyetine delil  getirmeye çalıştıklarına o zamandan beri şahid olmaktayız. Yıllar içinde bu kadro en son akp adı altında türkiye siyasi hayatında önemli bir yer tutarak uzun bir iktidar dönemi başlatmıştır. 

Yıllarca müslümanlar tarafından eleştirilen türkiyedeki mevcut sistem, özellikle son 12 yıl içinde akp iktidarının başlaması ile dün sistemi eleştiren bazı müslüman aydınlar tarafından bugün sahiplenilmeye başlanmıştır. Müslüman aydınlar bu sahiplenmeyi dini bir söylem üzerinden yaparak sanki bir mecburiyet arz eden br duruma sokmuşlardır. Yusuf as ın Mısır üzerindeki yönetiminin bu düşüncelerini desteklediği zannına kapılan bir takım kişiler tağuti sistemi sahiplenmeyi Yusuf as üzerinden meşru göstermeye çalışmaktadırlar. Yusuf as gerçekten tağuti bir rejime hizmet ederek bizlere bu konuda bir örneklik sergiledimi acaba ? bu sorunun cevabını kıssa içinde geçen ayetleri okuyarak anlamaktan başka bir çaremiz yoktur. Konuyu ilgilendiren ayetler, Yusuf as ın hapisten çıktıktan sonrakiler olup mealleri şu şekildedir.  

[012.054]  Melik de dedi: getirin bana onu kendime tahsıs edeyim! bunun üzerine  onunla konuştu, dedi: sen bu gün, nezdimizde cidden bir mevkı' sahibisin, eminsin,
[012.055]  Dedi: beni Arz hazineleri üzerine ata, çünkü ben iyi korur, iyi bilirim
[012.056]  Ve işte böylece Yusuf'u o ülkede yerleştirdik; neresinde isterse makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyi davrananların mükafatım zayi etmeyiz.

Hükümdarın nasıl birisi olduğunu anlamak için yine kıssa içinde geçen ayetlerin bize gereki olan bilgiyi verdiğini düşünmekteyiz. Hükümdarın karısının Yusuf as ın nefsinden murad almak istediği zaman yakalandığı an olan sözleri ile Yusuf as ın sözlerinin doğruluğunun bir şahid ile tesbit edilme yolu, hükümdarın astığı astık kestiği kestik zalim bir kişi olmadığını (12/25.29) ,hükümdarın 29. ayette karısına "Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun»." hükümdarın Allah inancına sahip olduğu ve onun hataları bağışladığına iman eden biri olduğunu göstermektedir. Musa as kıssasına baktığımız zaman bir başka mısır hükümdarı olan kişini "ben sizin rabbiniz ve ilahınızım" diyerek ülke halkı üzerinde hegomonya kurduğuna şahid olmaktayız , ancak Yusuf as ın muhatap olduğu hükümdarın böyle bir söylemi yoktur. Surede hükümdar için kullanılan "rab" kelimesinin ıstılahi anlamda bir kullanım değil sözlük anlamda bir kullanım olduğunu hatırlatalım.

Şimdi Yusuf as kıssasındaki hükümdarın sistemi ile içinde bulunduğumuz sistemin ne kadar aynı olabileceğinin bir mukayesesini yapmaya çalışalım. Türkiye cumhuriyeti adı altında yaşadığımız topraklarda hakim olan sistemin kurucusunun adı olan Mustafa Kemal Atatürk kurmuş olduğu devletin özellikle gökten inmiş bir kitap ile yönetilemeyeceğini ifade eden birisi olarak öne çıkması ve sistemi oluşturan kanunların islami olmamasına özellikle dikkat edilerek yapılmış olması bizim nasıl bir sistem içinde yaşadığımız hakkında yeterli bilgiyi verdiğini düşünmekteyiz. Kemalizm adı altında şekillenen bu sistemin kurucusu olan zat kesinlikle dokunulmaz bir kişiliği sahip olup müşrik inancı altında yapılan bütün ritüeller o kişi içinde uygulanmaktadır. İhdas edilen bayram günlerinde anıt kabire gidilerek eda edilen salatın evrensel bir müşrik ritüeli olduğu ve Allah cc den başkalarını ilah edinmenin bir ilanı olduğu kur'an ehli tarafından bilinen bir durumdur. Böyle bir ritüelden kaçmanın halk içinde meydana getirdiği tepki hepimizin malumu olup anıt kabir ve içinde yatan kişi o kadar ilahlaştırılmıştırki kabe ile eşdeğer bir konuma getirildiği yine kur'an ehli tarafından bilinen bir durumdur. 

Böyle bir sistem içinde iktidar olan muhafazakarlar bu ritüelleri aynen eda ederek sistemin ilahına olan bağlılıklarını yerine getirmekte olduklarını anıt özel defterine yazdıkları ile ifade etmektedirler. Bu sistem ile mısır hükümdarını aynı görmenin nasıl mümkün olabileceğinin yeniden düşünülmesi gerektiğini yeniden hatırlatmak yerinde olacaktır. Hükümdar ile şu andaki mevcut sistemin birbirleri ile bir yakınlığı olmadığını gördükten sonra durumu Yusuf as ve hükümet olma açısından değerlendirebiliriz. 

Türkiye cumhuriyetini yöneten mevcut hükümetler , bu sistemi oluşturan kanunlar bütününe tabi olup , anayasaya karşı herhangi bir yanlış karar verdikleri takdirde yapmış oldukları kanunlar ,ya cumhurbaşkanı yada anayasa mahkemesi tarafından red edilerek iptal edilmektedir. Mevcut olan bütün hükümetler tabi oldukları sistem dahilinde hareket etmek mecburiyetinde olup kendi inançları doğrultusunda bir kanuna asla imza atma yetkileri yoktur. 

Türk siyasi hayatında şimdiye kadar iktidar olan muhafazakar partilerin bütünü bu şekilde hareket etmiş olup yanlış hareketleri sonucu kapatılmaları gibi bir tehlike ile karşı karşıya kaldıkları herkesin malumudur. Yusuf suresi ayetlerine baktığımız zaman Yusuf as ın böyle bir yetkisizlik içinde iktidar olmadığı alenen görülmektedir, Yusuf as ın ülke yönetimini eline aldıktan sonra hükümdarın sahneden çekilmesi bunun açık bir delilidir. Bugün mevcut hükümet sistemin bütün kurallarını yıkarak islami bir kural içinde ülkeyi yönetmeye kalktığı zaman başına neler gelebileceğini sanırım yazmaya dahi gerek yoktur.

Yusuf as şartları ile mevcut sistemin şartlarının aynı olmadığı gün gibi aşikar iken bir kısım müslümanların olayı islami bir çerçeve içinden bakma gayreti sonucu kur'anın alet edilmesi diyebileceğimiz bu zorlama okumanın doğru bir okuma olmadığı açıktır. Kur'an kimsenin hatasını örtmek için kullanılabilecek olan bir noter kitabı asla değildir, eğer kur'an okunacak ve ondan hayat için örnek çıkarılacaksa , mevcut hataları örtmek için kılıf aramak şeklinde değil , hayatımıza Allah cc nin emri doğrultusunda nasıl yön verebiliriz ? gibi bir sorunun cevabını aramak metodu ile okuyabiliriz. 

Şimdide ortaya yeni bir soru çıktığının farkında olarak kendimize şunu soralım; peki bugün müslümanlar olarak sisteme karşı nasıl bir tavır içinde olmalıyızki eğilmeden bükülmeden dik bir duruş sergilemiş olalım?. Bu soruyu kur'anı kendisine rehber edinen , ve bu kitabın bir yerlere veya sisteme karşı kul  köle olmak gibi bir okuyuşla yamultulmaması gerektiğini düşünen birisinin sormuş olduğunu hesap ederek cevabıda ona göre vermeye çalışalım. 

Allah cc bizlerin kendisini alemlerin yegane rabbi ve ilahı olarak kabul etmemizi ve sadece ona kul olmamızı emrederek bir çok elçi ile bu emirleri hatırlatmıştır. Gelen elçiler bu gerçeği en küçük bir taviz vermeden kavimlerine tebliğ etmişlerdir, son elçi Muhammed as aynı şekilde kendisinden önceki elçiler gibi bu gerçeği en küçük bir taviz vermeden haykırmıştır. Taviz vermeden tebliğ yapma metodu ona Allah cc nin emri olup özellikle ilk inen sureler bunu açık bir biçimde vurgular. 

Allah cc hakimiyet alanını hayatın her alanı içinde olduğunu beyan ederek onu dışlayarak kendi hakimiyetlerini kurmak isteyenlere karşı mücadele edilmesini istemiş ve bu mücadelenin en güzel örnekleri elçiler ile örneklenmiştir. Atamız İbrahim as kavminin tapmış olduğu heykelleri kırarak bu heykellerin şirk olduğunu bizlere öğretmiş ve bizlerinde bu tür şirke karşı nasıl bir tavır almamız gerektiğini göstermiştir. 

Gelgelelim, türkiye müslümanlarının bir kısmına baktığımızda her yerde bu sistemin kurucusunun heykeli ve resimleri ile dolu olduğu bir ülke yönetimine gelmenin cevazını yine o putları kıran atamızın anlatıldığı kitabtan arama yoluna gitmeleri geldğimiz noktanın nasıl bir yer olduğunu göstermektedir. 

Bizlerin ana hedefi bir ülkenin iktidarına gelmek olsaydı , rabbimiz ,makyavelizmin ana kuralı olan "amaca ulaşmak için her kuralın mübah olduğunu" şeklinde bir kural ile çalışmamızı bildirir, bizde ülke iktidarını ele geçirmek için bugün pensilvanyada ikamet eden kişinin yapmış olduğu şekilde bir yol tutabilirdik.   

Ama rabbimiz bizlere böyle bildirmedi , şirki ortadan kaldırmak için yine kendisinin belirlediği kurallar dahilinde hareket etmemizi ve bundan asla taviz vermememizi emretmiştir. Geldiğimiz noktaya baktığımızda ülkede muhafazakar bir iktidar hükümet etmekte ve bu hükümeti destekleyen bir çok müslüman bulunmaktadır.

Hükümet icraatlarına bakıldığında özgürlük adına başörtüsü serbestiyeti gibi toplumun gazını alıcı icraatlar dışında ülke kanunlarını islamileştirme adına yapabildiği bir şeyin olmadığınıda görmekteyiz. Böyle bir şey beklemenin mevcut iktidarın söylemlerine ters olduğu zaten açıktır, iktadara gelirken islami bile diyemeyeceğimiz bir gömleği dahi çıkarttıklarını ifade ederek iktidar olmuş olmaları onların neleri feda ederek iktidar olduklarını göstermektedir.

Bizler kur'anı hayatımızın her anında yol gösteren bir kitab olduğuna iman ederek mevcut sistemi desteklemenin islami açıdan en ufak bir gerekliliği ve zorunluluğu olmadığını düşünerek o sistemi besleyecek olan eylemlere katılmamayı elçilerin örnekliğinden hareketle onların bir sünneti olarak görmek ve sisteme destek adına muhafazakar söylemlere sahip olanların bile sistemi ayakta tutmak çalışmaktan başka bir çıkar yolları olmadığını görmek zorundayız.

İktidarda olan kişilerin namaz , oruç , hacc gibi ritüelleri yapmaları onların Allah cc yi tek ilah olarak gördüklerini anlamına gelmemelidir. Allah cc kendi ilahlığını sadece belirli ritüellere hapsedilmesini değil hayatın her anında kabul edilmesini istemiştir. Bugün bir çok müslümanın kafir ve müşrik diyerek tekfir ettiği tasavvuf erbabının tamamı namaz,oruç,hacc gibi ritüelleri eda etmiş olmaları onların şirkten kurtulmuş olmaları anlamına gelmediğini bilen bir çok akp destekleyicisi müslüman , aynı durumun parti yöneticileri içinde geçerli olduğunun üstünü kapatmaları veya görmezlikten gelmelerini nasıl izah edebiliriz. Mekke müşriklerinin tamamı Allaha inanıyor fakat onun hayat içinde kural koymasını kabul etmiyordu, la ilahe illallah demenin bu anlama geldiğini bilen mekke kodamanları ellerindeki gücün gitmemesi için var güçleri ile çaba sarfetmeleri bu sebebten idi. 

Kendisini kur'ana nisbet ederek muvahhid söylemlerde olanların bir kısmının hadis ve tasavvuf ehline müşrik oldukları gerekçesi ile veryansın etmeleri , Allah cc nin kanunlarının sadece hadis ve tasavvuf konuları ile sınırlı olmadığını bilerek her konuda şirkin geçerli olduğunu ve bu şirkin yönetim mekanızmasında olan kişileride kapsadığının şuuruna vakıf olmaları ve hadis ve tasavvuf tekfir ederken yönetimdekileri unutmaları üstüne üstlük onları desteklemeleri kuranın ne kadar içselleştirdiklerini!! göstermektedir.

Sonuç olarak; kur'an eğer bir hidayet ve rehber olarak değilde yapılan yanlışlara kılıf uydurulabilecek bir kitap olarak okunduğu zaman örnek elçilerden olan Yusuf as ın tağuti bir sisteme yandaşlık ederek ona destek olduğu ve bu desteğin bizler için bugüne aktarılarak tağuti sisteme yandaşlık etmemizi gerektiren bir örnek olarak okunma gafletine düşürmesi içten değildir. Kur'an hiçbir şekilde Allah cc nin dışında konulmuş kurallar ile yönetime destek verilmesini istemez , bu yönetim içinde namaz kılan oruç tutan ve kendisine müslüman diyen insanlar olmuş olsada bu insanların tağuti kanunlar ile hükmetmiş olmaları gerçeğini örtmez. Cumhurbaşkanlığı seçimleri arefesinde olduğumuz bu hafta mevcut başbakanın aday olması sanki onun bir kurtarıcı pozisyonunda olduğu gibi görülerek müslümanlar tarafından aşırı bir ilgi görmesi ülke müslümanları açısından yeniden düşünülmesi gereken bir durumdur. Bu aşırı ilginin pohpohlayıcısı  bir kısım yazar çizer müslüman tarafından yapılmış olması onların bunun kur'anı baz alarak yaptıkları anlamına gelmemelidir.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder