arkaplan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arkaplan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Eylül 2014 Pazartesi

Muhsanat Kelimesi Üzerinde Tarihi Arkaplan Çalışması

Kur’an; Arap dilini konuşan ve her kavim gibi örf, âdet ve gelenekleri olan bir topluluğa nazil
olmuştur. O’nu anlamak için; "nuzül öncesi tarihi arka plan" diyebileceğimiz, Kitap’a ilk muhatap
olan topluluğun kullandığı kelimeleri ve bu kelimelerin ürettiği kültürü bilmek gerekmektedir. Şayet
bu tarihi arka plan bilgisini hiç düşünmeden, sadece bugün inmiş gibi okuyacak olursak, bazı
kelimelerin kullanılışının tarihi arka plan ile alakalı olmasından dolayı anlama hatalarına düşmek
mümkündür.

Tarihi arka plan bilinmeden, sanki şimdi inmiş gibi okunan bir Kur’an; bizlerin kafasında bir çok
soru işaretinin oluşmasına neden olacak ve bu soruların cevaplarının bulunmamasına sebep
olacaktır. Kur’an’ın nuzül öncesi Arap toplumunun bazı bilindiklerini kullanması, o dönemin göz
ardı edilmeden okunmasını gerektirmektedir ki bu önemli bir noktadır. Salat, hac, kurban gibi
ritüellerin anlaşılmasında, bu tarihi arka planın göz ardı edilerek okunması sonucunda bazı Kur’an
okurlarının trajikomik diyebileceğimiz çıkarımlarda bulunduğunu görmemiz, tarihi arka plan
bilgisinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

"Muhsanat" kelimesi, yukarda belirtmeye çalıştığımız düşünceler içinde anlaşılmaya çalışılmadığı
takdirde, kişilerin zihninde; Kur'an’da sanki çelişkili ifadeler varmış gibi bir düşünce oluşturabilir.
Bu kelimenin; bir ayette "evli kadın", başka bir ayette "bekar kadın" anlamına gelmesi, bu arka
planı bilmeden yapılan okumalarda kafaların karışmasına sebep olmaktadır.

“Muhsanat” kelimesi; kale anlamına gelen "elhısnü" kelimesinden türemiştir. Mecaz olarak; her
türlü korunmayla ya da hazırlıklı olmayla ilgili kullanılmaktadır. Buradan hareketle; beden için
sağlam bir kale mesabesinde olduğundan dolayı zırh'a (dır'ün hasinetün), binicisi için bir koruma
olması nedeniyle erkek at’a (feresün hisanun) denmiştir. "Hasenün" kelimesi; ya iffeti, namusu
aracılığı ile ya evliliği ile ya da benimsediği şeriatı ve hürriyeti gibi bir maniden dolayı koruma
altında olan kadın anlamına gelir (el müfredat).

Bu kelimeye geçmeden önce HaSaNe(ortadaki harf sad iledir) kelimesinin Kur’an’da geçtiği
diğer ayetlerin meallerini verelim;

[021.091] Mahrem yerini koruyan (ahsenet) Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve
oğlunu, alemler için bir ayet kılmıştık.

[066.012] Mahrem yerini korumuş (ahsenet) olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona
ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin sözlerini ve kitablarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden
itaat edenlerdendi.

[021.080] Ve sizin için ona, zorlusavaşınızda sizi korusun diye (lituhsineküm), '(madeni)
giyimsanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?

[012.048] Sonra onun arkasından yedi kurak yıl gelecek, koruyacağınız (tuhsinune) az bir
miktar hariç, önce biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek.

[059.002] Kitap ehlinden inkarcı olanları ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Oysa ey
inananlar! Çıkacaklarını sanmamıştınız, onlar da, kalelerinin (husunuhüm) kendilerini
Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah'ın azabı onlara beklemedikleri yerden geldi,
kalblerine korku saldı; evlerini kendi elleriyle ve inananların elleriyle yıkıyorlardı. Ey akıl
sahipleri! Ders alın.

[059.014] Onlar müstahkem şehirlerde (muhassenetün) veya siperler arkasında
bulunmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise çetindir.
Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını
kullanmayan bir topluluktur.

Konumuz ile ilgili olan ayetler de şunlardır;

[004.024] Evli kadınlarla (elmuhsanat) evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz
cariyeler müstesna, bunlar, Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunlardan başkasını, zinadan kaçınıp, iffetli olarak, mallarınızla istemeniz size helal kılındı. Onlardan faydalandığınıza mukabil, kararlaştırılmış olan mehirlerini verin; kararlaştırılandan başka, karşılıklı hoşnud olduğunuz hususda size bir sorumluluk yoktur. Allah Bilen'dir, Hakim'dir.

[004.025] Sizden, hür mümin (elmuhsanat) kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimse ellerinizdeki mümin cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı çok iyi bilir. Birbirinizdensiniz, aynı soydansınız. Onlarla, zinadan kaçınmaları, iffetli olmaları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde, velilerinin izniyle evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara edilen azabın yarısı edilir. Cariye ile evlenmedeki bu izin içinizden, günaha girme korkusu olanlaradır. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlar ve merhamet eder.

[005.005] Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin
(yahudi, hıristiyan vb. nin) yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir.
Mümin kadınlardan iffetli olanlar (velmuhsanat) ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, (velmuhsanat) mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.

[024.004] İffetli kadınlara (elmuhsanati) zina isnat edip de, sonra dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun; ebediyen onların şahidliğini kabul etmeyin. İşte onlar yoldan çıkmış kimselerdir.

[024.004023] İffetli, (elmuhsanati) habersiz, mümin kadınlara zina isnat edenler dünya
ve ahirette lanetlenmişlerdir. Kendi dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarına şahidlik
ettikleri gün onlar büyük azaba uğrayacaklardır.

[024.033] Evlenme imkânını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya
kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden)
mükâtebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik)
görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara
verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak
(tehassûnen) isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa,
bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

NİSA 24 ayetine baktığımızda; 22 ve 23. ayetten gelen bir bağlamı olup, evlenilmesi haram olanlar
beyan edilmektedir. Evlenilmesi haram olanlara "elmuhsanat" da ilave edilerek "meleket eymanukum" ibaresi ile bir istisna getirilmiştir; yani “meleket eymanukum” statüsüne tâbi olan
savaş esirleri olan kadınlar, evli olsalar dahi otomatikman nikahları düşüyor ve boşanmış hale
gelerek onlarla evlenme helal ediliyor. Bu ayet içinde geçen "muhsanat" kelimesi; evlenerek
kocası tarafından koruma altına girmiş olan kadınlar için kullanılarak, boşanma işlemi
gerçekleşmeden onların başka biri ile evlenmelerinin haram olduğu beyan edilmektedir.

"Meleket eymanukum" kelimesi ile ifade edilen terimin, savaş esiri olarak kullanılmasının Kur'an’î
dayanağını; AHZAB 50 ayeti için Nebi’ye helal kılınan eşler beyan edilirken "ve mâ meleket
yeminuke mimme efe e Allahu (Allah’ın sana ganimet olarak verdiği elinin altındakiler)"
ibaresinden öğrenmekteyiz.

NİSA 25 ayetindeki "muhsanat" kelimesinin; bekar ve hür mü'min kadınlar için kullanılmakta
olduğunu görmekteyiz. “Eğer ‘muhsanat’ statüsüne tâbi olanlar ile evlenmeye gücünüz
yetmiyorsa, ‘meleket eymanukum’ statüsüne tâbi olanlar ile evlenin” buyurulmaktadır. Bu
cümleyi anlamak için; nuzül dönemi yaşantısı önemli bir unusur olup, o zamanki durumu
bilmediğimiz takdirde NİSA 24 ve 25. ayetlerde kullanılan kelimeleri anlamak zorlaşacaktır.

NİSA 24 ve 25. ayetlerde geçen kelimeleri, sadece "bekar kadın" olarak anlamlandırdığımız
takdirde; “bekar kadınlarla evlenmek neden haram?” sorusu akla gelecektir. Sadece "evli kadın"
olarak anlamlandırdığımız takdirde; bu sefer de “evli kadınlarla evlenmek neden helal?” sorusu
akla gelecektir ve içinden çıkılmaz bir hale gelecektir. Kelimeyi, “korunaklı olmak” anlamı
üzerinden okuduğumuz takdirde; o kadınların evli veya bekar olma durumları ayet içindeki
bütünlükten anlaşılacaktır.

Nuzül dönemi yaşantısı içinde; kadınların hür yani "muhsanat", esir olmuş yani "meleket
eymanukum" statüsüne tabi iki ayrı kadın gurubunun olduğu yine Kur’an içindeki ayetlerden
öğrenilmektedir. Savaş esirliği sebebi ile kölelik dediğimiz olgu Kur’an’ın nazil olması ile gündeme
gelmiş bir durum değil; Allah(cc)’ın savaş ile ilgili olarak koymuş olduğu evrensel yasalardandır.
Bazılarının kölelik müessesi yüzünden İslam’a karşı bir takım hakaretlerde bulunmalarına karşın
"islam köleliği kaldırmıştır" şeklinde bir müdafâ çok gereksiz ve yanlış bir durumdur. Yanlış olan
durum; savaş esiri olarak müslümanların eline geçmiş olan kadınların nikahsız olarak alınması
durumudur. Ayetler nikahsız bir ilişkiye zaten cevaz vermemektedir.

Allah(cc)’ın savaş ile ilgili koyduğu evrensel yasalardan birisi; yenilen tarafta savaşanların, yenen
tarafın eline sağ olarak düşmesi sonucunda esir hükmüne tâbi olmalarıdır. Kur’an’ın nâzil olduğu
Arap toplumunda da bu yasa geçerli olup, düşman tarafın kadın ve erkekleri savaşta ganimet
olarak galiplere paylaştırılmaktaydı. Kur’an nâzil olunca, bu statüdekilerin durumlarını iyileştirme
adına bir takım düzenlemeler getirmiş olup, içki ve kumar örneğinde olduğu gibi tamamen
kaldırılmamıştır. Konumuz kölelik ve cariyelik olmadığı için konumuza açıklık getirecek kadarı ile
yetiniyoruz.

NUR 4 ve 23. ayetlerinde geçen "muhsanat" kelimesi; nuzül sebebi olarak Aişe validemiz ile ilgili
olsa bile, bu ayetlerde evli ve bekar ayrımı yapılmamakta ve suçsuz kadınlara yapılan zinâ
iftirasının cezası ile ilgilidir.

Burada hatırlanması gereken bir durum da şudur; Kur’an’da geçen kelimeler cümle içinde
kullanımına uygun olarak anlam kazanırlar. Bu durum "çok anlamlılık" olarak izah edilen Arap
dilinin bir özelliğidir. “Muhsanat” kelimesini sadece "evli kadın" veya "bekar kadın" anlamı
etrafında düşünürsek, ayetler arasındaki olan uyumu ters anlayıp uyumsuzluk olarak görmek
mümkündür. Bu kelimenin esas anlamı “korunmak” olmasından yola çıkılarak, ona göre bir
okuma yapmak gerekmektedir.

Bugün bir kısım Kur’an okuyucusunda gözlemlediğimiz sorun bu olup, "Kur’an’dan bir yerde
geçen kelime, bütün ayetlerde aynı anlamda kullanılması gerekir" şeklinde bir iddia içinde
oldukları görülmektedir. Böyle bir dil kuralı; bırakın Arapça’yı, kullandığımız Türk dilinde bile yoktur.

Misalen; "yüzdüm" kelimesini tek başına kullandığımız zaman; birisi kalkıp "denizde mi yüzdün?"
yoksa "deriyi mi yüzdün?" diye soracaktır. Bunun gibi bir çok örnek mevcuttur. Bu düşünce ile
Kur’an’ı okumaya çalışanların içine düştükleri çelişki ve çıkmazlara şahit olduğumuz için böyle bir
hatırlatmayı uygun gördük.

Sonuç olarak; “muhsanat” kelimesini baz alarak, Kur’an’daki kullanılan bazı kelimelerin anlamını
tarihi arkaplan bilgisi gerektirdiği düşüncesini dile getirmeye çalıştık. Bunu söylerken Kur’an’ın
hadise muhtaç olduğu vurgusunu yapmak istemediğimizi de beyan edelim ki; bazı
yazılarımızdaki anlatmak istediğimizi anlamakta zorlananlar böyle bir iddia içinde olduğumuzu
zannetmektedirler. Kur’an’ın, yaşanan bir kültür ve dil mensuplarına hitap ederek nazil olması;
bizlerin önce o kültürün ve dilin yapısını bilmemizi gerektirir. Arap’a dilini öğretmek adına yapılan
çalışmalar; aynı Kitap tarafından geri çevrilerek, yapılan yanlışlar yapanın aynen yüzünde
patlamaya mahkumdur. Kur’an kendi içinde öyle uyumlu bir kitaptır ki; bir kelime üzerinde yapılan
oynama, aynı kelime ve türevlerinin geçtiği ayetlerde kelime üzerinde oynayanın yüzünde patlar.
Bu tür kelime oynamaları ile tahrif edilen ayetlere örnekler, blogumuzda bazı yazılarda mevcuttur.

                               EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.