Kur'an
kıssaları bizden öncekilerin başlarından geçen olayları aktararak ibret
almamızı amaçlayan anlatımlardır. Musa(a.s) kıssası; Kur’an'da hacim
itibarı ile en fazla yer kaplayan kıssalardan olup, mesaj değeri
açısından ibretli anlatımları içinde barındırmaktadır.
MÜ'MİN 23-53 arası ayetleri; Musa(a.s) kıssasının anlatıldığı ayetlerden olup, bu kıssa içinde öne çıkan bir kişi vardır ki “en büyük cihadın zalim sultana karşı söylenen hak söz"
olduğunu pratiğe geçiren bir kişidir. Kur'an kıssaları; özellikle
tevhidî duruşun geçmiş örneklerini sergilemesi açısından önemli bilgiler
deposu olup, bu bilgiler ve örneklikler ışığında bizlerin yürümesi
gerekmektedir.
Parmak,
ayı gösterirken, aya değil parmağa bakmayı adet edinmiş olan biz
Müslümanlar, ortada duran örnekliği ıskalayarak kıssa içindeki 46. ayete
takılıyoruz. Kur'an içinde olmayan bir düşüncenin, Kur’an'a
onaylatılması çabası içine düşerek, "kabir azabı" düşüncesini red
eden onca ayete rağmen, sadece bu ayeti cımbızlayarak bu konuya delil
getirme çabasına düşüyoruz. Konumuz kabir azabı olmadığı için sadece
kısa bir hatırlatma olarak esas konumuza geçmek istiyoruz. Ayetlerin
meali şu şekildedir;
[040.023] Andolsun biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık yetki ile gönderdik.
[040.024] Firavun'a, Haman'a ve Karün'a; onlar dediler ki: «Bu bir sihirbaz, bir yalancı.»
[040.025] İşte
o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman
edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama
kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.
[040.026]
Firavun demişti ki: Bırakın beni de Musa'yı öldüreyim. O ise Rabbına
yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde
fesad çıkarmasından korkuyorum.
[040.027] Musa dedi ki: «Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.»
[040.028]
Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki:
«Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o,
size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen o
eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru söyleyen
ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir bölümü size isabet eder.
Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyeni hidayete erdirmez.»
[040.029]
«Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde de hüküm sahibi
kimselersiniz. Fakat bize Allah'tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa
bize kim yardımcı olabilecek?» Firavun dedi ki: «Ben, size yalnızca
gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru olan yoldan da
başkasına yöneltmiyorum.»
[040.030] O iman etmiş olan kişi: «Ey kavmim, doğrusu ben sizin hakkınızda Ahzab (eski topluluklar)ın günleri gibi bir günden korkuyorum.
[040.031] «Nuh kavmi, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez.»
[040.032] Ey kavmim; doğrusu ben, sizin için o feryad gününden endişe ediyorum.
[040.033]
«Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur.
Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz.»
[040.034]
«Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman
size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat
edince, demiştiniz ki: «Allah, ondan sonra kesin olarak bir resul
göndermez.» İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.»
[040.035]
Onlar ki, kendilerine gelmiş hiçbir bürhan olmaksızın Allah'ın
âyetlerinde mücadelede bulunurlar. Allah indinde ve imân edenlerin
indinde büyük bir gazap (vesilesi) olmuştur. İşte Allah, her mütekebbir,
cebbâr olanın kalbini öyle mühürler.
[040.036] Ve Fir'avun dedi ki: «Ey Haman! Benim için bir yüksek köşk yap. Belki, ben yollara ulaşırım.»
[040.037]
«Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü
ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum. İşte Firavun'a, kötü ameli böyle
çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve
kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
[040.038] İman eden (adam) dedi ki: «Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim.»
[040.039] Ey kavmım! Bu Dünya hayatı ancak (bir meta') bir kazançtan ıbarettir, Âhıret ise (Dârülkarar) durulacak yurddur
[040.040]
«Kim bir kötülük işlerse, sadece o kadar cezalandırılır. Ama, mümin
olarak, ister erkek ister kadın, kim makbul ve güzel bir iş yaparsa,
işte onlar cennete girer ve orada hesapsız nimetlere nail olurlar.»
[040.041] «Ey Kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırmaktayken, siz beni ateşe çağırmaktasınız.»
[040.042]
«Çünkü benim, Allah’ı inkâr etmemi ve O’nun ortağı olduğuna dair hiçbir
bilgim olmayan şeyleri, Kendisine şerik yapmamı teklif ediyorsunuz. Ben
ise sizi (üstün kudret sahibi ve mağfireti pek bol olan) o azîz ve
gaffâr’ın yoluna dâvet ediyorum.»
[040.043]
Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de
davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de
ateş ehlinin kendileridir.
[040.044]
«Size söylediğim şu sözleri yakında hatırlayacaksınız. Artık ben işimi
Allah’a bırakıyorum. Çünkü Allah kullarını pek iyi görmektedir.»
[040.045] Onun için Allah, onu onların kurdukları tuzağın fenalıklarından korudu ve Firavun'un ailesini o kötü azap kuşattı.
[040.046]
Ateş; onlar, sabah akşam ona karşı sunulur dururlar. Kıyamet kopacağı
gün de: «Tıkın Firavun ailesini en şiddetli azaba!» (denilir).
[040.047] Ateşin
içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar,
büyüklenen (müstekbir) lere derler ki: «Gerçekten biz, size uymuş
(teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun,
bizden uzaklaştırabilir misiniz?»
[040.048]
Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz;
gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık) .»
[040.049] Ateşte
olanlar bu sefer, cehennem bekçilerine: «Ne olur, Rabbinize bizim için
yalvarın. Bir gün olsun, azabımızı hafifletsin!» derler.
[040.050]
(Bekçiler:) «Size kendi resulleriniz apaçık belgelerle gelmez miydi?»
dediler. Onlar: «Evet» dediler. (Bekçiler:) «Şu halde siz dua edin»
dediler. Oysa kâfirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
[040.051] Biz resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem de şahitlerin çağırılıp dinlendiği günde, elbette yardım ederiz.
[040.052] O gün zalimlere mazeretleri fayda sağlamaz. Onlara sadece lânet vardır! Onlara sadece kötü bir yurt vardır!
[040.053] Andolsun biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına da kitabı miras bıraktık.
Ayetleri
bütünlük içinde okuduğumuzda; dünya hayatını şirk ve müstekbirlikle
geçirmiş olanların ahiret hayatındaki durumları anlatılmakta olup, "ayağınızı denk alın"
mesajı verilmektedir. Ayetlerin teker teker üzerinde durmaktan çok,
anlatılan kıssa içindeki şahsın örnekliği üzerinde durarak bizlere düşen
hisseyi anlamaya çalışacağız.
Firavun
- Haman - Karun-Bel'am sembol isimler olarak her devirde yaşayan ve
yaşayacak olan, vahiy karşıtlarının en tepede olanları ve halkı
yönlendirenleridir. Firavunlar; emri altında yaşayanlara kendi ilah ve
Rablıklarını empoze ederek, Allah’tan rol çalmaya soyunmaktadırlar.
Hamanlar ise; bu Firavunların en büyük yardımcıları olup, onlara yol
gösterenlerdir. Karunlar ise bunların para kaynaklarıdır. Bu şeytan
üçgeni; her zaman dilimi içinde yaşayan ve yaşayacak olan tipler olup,
emri altındakileri Allah yolundan çevirip kendilerine kul etmek için
çabalamaktadırlar.
25.
ayetteki soykırım; ikinci bir soykırım başlangıcı olup, ilki Musa(a.s)
doğmadan önce başlamış ve annesinin onu öldürülmekten kurtarmak için
nehre bırakması ve sarayda büyütülmesi ile devam eden bir süreçti.
İkinci soykırım; sihirbazların imanı sonrası yenilen Firavun’un, bu
yenilgiyi örtmek amacı ile başlattığı bir intikam soykırımı olması,
bizce daha makul görünmektedir.
Bu
olaylar akabinde o zamana kadar Mü'min olduğunu saklayan Firavun
ailesinden olan birisi ortaya çıkar ve bu zulme karşı başkaldırır. Bu
ayetlerde öne çıkması gereken şeyin; bu kişi ve onun mücadele örnekliği
olması gerektiğini düşünmekteyiz.
Firavun;
konum itibarı ile kendisini ilah ve rab ilan ederek, elinin
altındakiler üzerinde büyük bir baskı ve zulüm hegemonyası kurmuş bir
vaziyette idi. Bu durum altında, hem de onun ailesinden olan birisinin
böyle bir kıyama kalkmasının önemli bir mesajı vardır. Firavun’un bu
baskısı YUNUS 83 ayetinde şu şekilde dile getirilmektedir.
[010.083] Sonunda
Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun
ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla-
iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir
zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
Kıssada
bahsedilen kişinin "Firavun ailesinden" şeklinde bahsedilmesi; onun
sıradan bir insan olmadığını göstermektedir. İnsanların dünya hayatına
olan rağbetleri, hele bu insan servet ve ihtişam içinde bir hayat
sürdürüyor ise, ahireti umursamayacak bir duruma götürür.
Böyle
müreffeh bir hayat süren insanların; bu hayatlarını bırakarak bunun
tersi bir durumda hayat sürmeleri, nefslerin kaldırabileceği bir durum
değildir. Firavun'un sihirbazlarının, onun kendilerine vaat ettiği
dünyalıkları red ederek ölümü seçmeleri; imanını saklayan kişiye de
örnek olduğunu düşünmekteyiz. Bu yiğit adamın ortaya çıkışı,
sihirbazların mağlup olarak iman etmeleri ve sonucunda öldürülmelerine
varan olayların sonrası olması bu tezimizi güçlendirmektedir.
[003.014] Kadınlara,
oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere,
ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir.
Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah
katındadır.
[009.024] De
ki: «Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız,
elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza
giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan
daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık
kimseleri doğru yola eriştirmez.»
Bu
yiğit Muvahhit'in örnekliği okunmalı ve hayata yansıtılmalıdır.
İnsanların kendilerinden mal, servet ve güç bakımından daha üstün olan
birisine tâbi olmaları şeklindeki yönelimleri bir realitedir. Allah(c.c)
bu yönelimin kendisine olması gerektiğini çünkü yeryüzünde kendisinin
malını, servetini, gücünü geçebilecek veya kırabilecek hiç bir gücün
olmadığını bizlere bildirmektedir.
Kendilerine
yeryüzünde emanet olarak verilen mal, güç ve serveti bunları verenin
emri doğrultusunda değil, bunları vereni unutarak, kendisinin
kazandığını zannederek ilahlığa ve Rablığa soyunanlar her devirde var
olmuştur ve olacaktır. Firavun bu vasıflara uygun bir yönetici tipi
olarak bizlere anlatılmaktadır.
Firavunlar;
çevresinde olan insanları, kendi iktidarlarını sağlama almak için
kullanmakta ve onlara nefslerin hoşlandığı şeyler olan geçici dünya
metaından faydalandırarak yanlarına almaktadır. Bu şekil hayat tarzı ile
yaşayan insanlar, Firavunların sağladıkları geçici mal ve servetten
ayrılmak asla istemezler ve bu hayatlarının devamı için Firavunlara
yaltaklanmayı sürdürürler.
Allah(c.c);
Musa(a.s) ve kardeşi Harun(a.s)’ı Firavun’a göndererek bu zulme son
vermesini istemiş, Firavun ise bu çağrıyı red ederek ilah ve Rablığın
kendisine ait olduğunu ileri sürmüştür. İşte böyle bir ortam içinde
hayat süren bir kişi, kalkıyor ve Firavun’un ilahlığını ve Rablığını red
eden bir konuşmayı onun yüzüne karşı yaparak içinde bulunduğu imkanları
tepmeye cesaret edebiliyor. Bu yiğit Muvahhit, maalesef Kur'an
sayfaları içinde görülmeyen bir kişi olarak her gün defalarca okunup
geçilmektedir.
Bugün bu yiğit Muvahhit'in örnekliği Kur'an sayfalarının içinden çıkarılarak nasıl hayata geçirilebilir?
Günümüzdeki
Firavunvâri yönetimler; iktidarlarını sağlama almak için kendilerine
müdahene eden, yani yağcılık eden bir tabaka oluşturmak zorundadırlar.
Bunu da içinde bulundukları yönetim nimetlerinden o insanları
faydalandırarak, vazgeçilmesi zor bir servet, güç ve ihtişama boğarak,
göbeklerinden kendilerine bağlayarak yapmaktadırlar.
Bu
durumu Türkiye genelinde düşündüğümüz zaman; bugünkü iktidarın, ayakta
kalmak için bir kısım Müslümanlar ile karşılıklı müdahene, yani tavizkâr
bir tutum içine girdiğini ve bir kısım "Din Âlimi" etiketi taşıyan
insanlara, bir takım tavizler vererek ve onları göbeklerinden
bağlayarak, iktidarlarını sağlamlaştırma yoluna gittiği görülmektedir.
Burada
Firavun’un sihirbazları ile Firavun ailesinden olan insanın
örnekliğinin devreye girmesi gerekmektedir. Bu yiğitler ölümü göze
alarak Firavun’un kendilerine sunduğu dünyalıkları red edip, onun ilah
ve rab olmadığını, gerçek İlah ve Rabb’ın alemleri yaratan olduğunu
haykırmışlardır.
Bugün
Türkiye’de "Din Âlimi" veya "Kanaat Önderi" pozisyonunda olarak
insanların fikirlerini etkileyen insanların, dini kullanarak iktidara
karşı yamulmaları acı bir tablodur. İktidar nimetlerinden faydalanma
karşılığında, onların iktidar lehine olan "söylem"leri veya
"söylememe”leri, onlara vebal olarak yeter.
Daha
acı olan taraf şudur ki; bugün bu yiğit muvahhidin yapmış olduğu kıyam,
suistimale uğratılmaya çalışılarak içinde bulunduğumuz tağûdî sistem
içinde görev almak ile o yiğit Muvahhit arasında bir benzerlik kurulmaya
ve sistem bir şekilde meşru gösterilmeye çalışılmaktadır. Firavun
ailesinden olan o yiğit Muvahhit’in belli bir zaman kendini saklaması
ile bugün siyasi mücadele içinde olan muhafazakar partiler, kendileri
ile o yiğit arasında bir benzerlik kurarak yaptıklarına meşruiyet arama
gayretindedirler.
Bu
düşüncede olup da ayetlere takla attıran muhafazakarlara sözümüz şudur;
hadi Kitap’ı doğru düzgün okumuyor, içindeki örneklikleri kaale
almıyorsunuz, hiç olmazsa ayetlere takla attırarak yamultmayın ve bu
Kitap'ı kendi hatalarınızı meşru gösteren bir noter kitabı haline
getirmeyin.
Müslüman
olarak sadece Allah’a teslim olmak demenin ne demek olduğunu veya ne
demek olması gerektiğini avamdan daha iyi bilen bu âlimler, avama sadece
Allah'a kul olmaları gerektiğini anlatacakları yerde; iktidara kul
olmalarını anlatmaları en hafif deyimle yakışık alan bir durum değildir.
Vakıf ve derneklerinde "Kur'an
tefsiri" çalışmalarına önayak olan bu alimlerin, özellikle zulme karşı
tevhidî duruş sergileyen yiğit Muvahhitlerin kıssalarını hiç kimseden
korkmadan, çekinmeden, başımız derde girer korkusu olmadan anlatmaları,
özellikle de kıssayı yaşamaları gerekirken; bunun tersini anlatmaları
akıl alacak bir şey değildir.
Geleneksel
din inancı içinde olanlardan böyle bir şey beklemek bile abesle iştigal
olduğu için, o kesim âlimlerine en ufak bir serzenişte bile
bulunmuyoruz. Serzenişimiz; Kur’an'ın Türkiye’de gündem olmasına vesile
olup da bir şekilde iktidardan yana tavır almak zorunda kalan, dünün
tevhidî söylem alimlerinedir.
Geleneksel
din inancı içinde olanlar koskoca kıssada verilmek istenen mesajın
peşine düşmek şöyle dursun, Kur’an’da olmayan bir inancı Kur’an’a
onaylatmak için sadece 46. ayeti görüp "bak işte burada kabir azabından bahsediliyor" diyerek trajikomik bir okuma sergilemişlerdir.
Sonuç olarak; Kur’an’ın en temel çağrısı olan "sadece ve sadece Allah(c.c)'nin İlah ve Rabb olarak bilinmesi ve ona uygun bir hayat sürülmesi"
tarihin her devrinde ortaya çıkan sahte ilah ve rablar tarafından
sekteye uğratılmaya çalışılmıştır. Firavun bu bağlamda prototip bir
yönetici olup evrensel bir karakterdir. Bu Firavunlara karşılık her
devirde hakkı haykıran, zalim sultana karşı çıkan yiğitler de var olmuş
ve olacaklardır.
MÜ'MİN
23-53 ayetleri arasında okuduğumuz kıssa içinde yiğit Muvahhit maalesef
Kur’an sayfaları arasında gömülü kalmış ve onun bu yiğitlik örnekliği
sadece sevap almak için okunan bir pasaj haline düşürülmüştür. Bizlere
düşen; bu tür örneklikleri okumak, ibret ve örnek vesikaları olarak
hayata aktarmak olmalıdır. Kur'an kıssalarını "eskilerin masalları"
olarak okumak yerine, bize dönük ibretli mesajlar şeklinde okuduğumuz
zaman; Kitap’ın içinde capcanlı duran bu tevhid eri bugün yaşayacak,
mevcut iktidara müdahene edenlere karşı sıcak bir tavır takınmayıp ve
kendisi hakkı ne pahasına olursa olsun haykıracaktı.
EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C) BİLİR.