22 Ekim 2014 Çarşamba

AHZAB 28-34 Ayetleri ile İlgili Tarihsellikten Evrenselliğe Bir Okuma


AHZAB 28-34 ayetleri arasında Muhammed(a.s)'ın eşlerine olan hitabı görmekteyiz. Bu ayetler nuzül itibarı ile o eşler hayatta iken nazil olmuş fakat bugün ne Elçi ne de Eşleri hayattadır. Bu bağlamda şöyle bir soru akla gelmektedir; "günümüzde bu ayetlerin herhangi bir geçerliliği varmıdır? Tarihsel bir düşünce ile bu ayetleri o gün için geçerli sayıp bu güne bir mesajı olmadığını mı söyleyeceğiz? Eğer varsa, bu ayetlerin mesajını nasıl okuyabiliriz?”. Bu ayetler evet o gün yaşayan insanlara hitap etmektedir ancak "hükmün özel olması, genel olmasına mani değildir" prensibince o kişilere yapılan hitapları günümüzde de geçerli mesajlar olarak okumak mümkündür. Bu yazımızın konusu; bu ayetlerin günümüze dair olması muhtemel mesajları üzerinde olacaktır.

[033.028] Ey Nebi, eşlerine şöyle söyle: «Eğer dünya hayatını ve zinetini istiyorsanız, haydi geliniz sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim.

[033.029] «Eğer Allah'ı, Resulunu, ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır.»

[033.030] Ey Nebinin kadınları! Sizlerden biri açık bir hayasızlık yapacak olursa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır.

[033.031] Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.

[033.032] Ey Nebinin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin.

[033.033] Evlerinizde vakarla oturun, ilk cahiliye dönemi kadınlarının açılıp- saçılması gibi açılıp- saçılmayın. Namaz kılın, zekat verin, Allah'a ve Resulune itaat edin. Ey ehl-i beyt (Ey Peygamberin ev halkı) şüphesiz Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister.

[033.034] Ve hanelerinizde Allah'ın âyetlerinden ve hikmetten tilâvet olunanları hatırlayınız. Şüphe yok ki, Allah latîf, habîr bulunmaktadır.

Ayetlerin tarihsel bağlamı Nebi(a.s)'ın eşlerine hitab etmekte olup, onların dünya veya Ahiret hayatını tercih etmeleri neticesinde ellerine geçecek olanları anlatmaktadır (28-29. ayetler).

Nebi(a.s); Allah(c.c) tarafından kendisine yüklenen bir görev sahibi olup, beşer cinsinden olması nedeniyle eşleri ve çocukları vardır. Ayetleri tarihsel bağlamından alıp evrensel bağlamda okuyabilmek için; Nebi(a.s)’ın yüklenmiş olduğu görevi bu güne taşıyarak, o görevi yüklenen insanların ve onların ailelerinin o görev ile ilgili olarak nasıl bir tutum içinde olmaları gerektiğini öğreten ayetler olarak okumak mümkündür. Bu gün kendisine Nebi veya Resul diyebileceğimiz herhangi bir insan yoktur ve olmayacağına göre bu ayetler bize nasıl bir mesaj verebilir?

Kendisine “ben Müslümanlardanım" diyen herhangi bir kişi bu söylemini; sadece söz ile değil, fiil ile de göstermek zorundadır. Müslüman olmak demek; o kişiye Allah(c.c)'ın yüklemiş olduğu bir takım sorumlulukları yerine getirmek mecburiyetinde bırakmaktadır.
İnsan olmamız nedeniyle beşeri ihtiyaçlarımız olan eşler ve çocukların dünya hayatının süsü olduğu konusu ile ilgili olarak bir çok ayet mevcut olup; Ahiret günü dünyada sahip olduğumuz eşler, çocuklar, mal ve servetin bizlere herhangi bir faydası olmayacağını da bir çok ayet haber vermektedir. 

Kişi yaşadığı hayat içinde Müslüman olmanın yükümlülüklerini yerine getirme noktasında bir takım engeller ile karşılaşabilir. Bu engeller belki en sevdikleri olan aile bireyleri tarafından gelebilir. İşte burada kişi bir yeri tercih etmek durumunda kalabilir. Nebi(a.s), bizler gibi bir beşer olduğu için eşleri tarafından bir takım sıkıntılara sokulmak gibi bir duruma düşürebilirdi, düşürülmüştür de. Bu durumu TAHRİM Suresi ayetlerinde görmekteyiz.

Birçok ayetinde, bizlerin tercih etme noktasında kaldığımız zaman, tercihimize göre karşılık alacağımızı bildiren Rabbimiz, Nebi(a.s)’ın eşlerinin şahsında bizlere de tercihimize göre alacağımız karşılığı bildirmiştir. 

Eğer Nebi(a.s)’ın eşleri dünyayı tercih etmeyi seçerlerse, Nebi(a.s) tarafından onlara verilecek dünyalıkları alıp gidecekler ama bu sefer Ahiret’ten nasipleri olmayacak. Eğer Ahiret’i seçecek olurlarsa; büyük bir ihtimal dünya hayatının bir çok nimetinden mahrum kalacaklar ama bu özverinin karşılığını Ahiret’te kat kat alacaklardır.

[009.024] De ki: «Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez.»

Allah - Resul’u ve O’nun yolunda cihad; bu üç şey bizlere yukardaki ayetlerde sayılan şeylerin hiçbirinden daha sevimli gelmemelidir.

[020.132] Ailene salatı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.

[019.055] Ailesine salat ve zekat emrederdi ve Rabbi katında hoşnutluğa ermişti.

[026.214] Ve en yakınların olan aşiretini korkut.

Yukarıda verdiğimiz ayet mealleri eğitim konusunda önceliğin neresi olması gerektiğini hatırlatmaktadır. Aile içindeki bireylerin aynı inancı paylaşmış olması, aile içinde birlik beraberlik ve sevgiyi artıracak olup, kişilerin aile dışındaki tebliğ faaliyetlerinde gereken özveriyi göstermelerini sağlayacaktır. Bunun tersi bir durum; huzursuzluk kaynağı olacak, aile bireylerinin herhangi birisi tarafından sekteye uğratılmaya çalışılacaktır. Böyle bir durum ise kişiyi tercih noktasında bırakarak, dünya ve Ahiret’i seçmesini gerektirecek bir seçim yapmasını gerektirecektir.

AHZAB 28-29 ayetleri, bu seçimi Nebi(a.s)’ın ailesi üzerinden örnekleyerek tüm Müslümanlara göstermiş; Nebi(a.s)’ın böyle bir seçim yapmak zorunda kaldığında onları değil Allah’ı seçeceğini, onların da bu seçimi yaptığı takdirde alacakları karşılığı bildirmiştir. Müslümanlar arasında öne çıkmış, elini diğerlerine göre taşın altına daha fazla sokmuş olan kişilerin yakınları, özellikle ailesi, diğerlerine göre daha fazla özveride bulunmak durumundadır. İşte böyle bir konumda olan insanın (kadın veya erkek farkı gözetmeden) ailesi ecir bakımından daha fazla ecir alacağı gibi, ayak bağı olmak noktasında azap bakımından diğerlerine göre daha fazla azaba hak kazanacaktır. AHZAB 30-31 ayetleri, bu duruma işaret etmektedir.

Ayetlerin tarihsel bağlamı ile ilgili olarak yanlış olduğunu düşündüğümüz bir noktaya kısaca temas etmek istiyoruz. Nebi(a.s)’ın eşlerinin TAHRİM 30 ayeti içinde "bifahişetin mübeyyinetin" (açık bir hayasızlık) şeklinde geçen kelime ile ilgili olarak yapılan bazı yorumlarda; Nebi(a.s)’ın eşlerinin, had cezasını gerektiren bir suç işledikleri takdirde (mesela zina gibi), bu cezanın onlara iki kat olarak, yani iki yüz celde olarak vurulması şeklinde olacağının anlaşılması gerektiğini düşünenlere rastlamaktayız.

Bu şekil bir yoruma sebep; zina cezasının klasik İslam hukukunda evli-bekar ayrımı yapılarak, evli olanın taşlanarak öldürülmesi şeklinde olan düşüncenin yanlışlığına vurgu yapmak içindir. Biz de tabi ki Kur’an’da evli-bekar şeklinde bir ayrımın yapıldığını söylemiyoruz, ancak bunu delillendirmek için AHZAB 30 ayetini delil getirmenin yanlış olduğunu söylemekteyiz. AHZAB 31 ayetine baktığımız zaman, itaat edenin mükafatının nerede verileceği (yani Ahirette verileceği) belli olup, isyan edenin cezası da Ahiret’te verilecektir şeklinde bir anlayış bizde daha doğru gözükmektedir.

AHZAB 30-31 ayetlerinin evrensel mesajına gelecek olursak şunları söylemek mümkündür; kadın veya erkek olsun, Müslümanlara önderlik yapma konumunda olan bir kişinin aile bireyi, diğer insanlara göre daha fazla özveride bulunmak durumundadır. Yapmaktan kaçınacağı bir özveri veya yaptığı bir özverinin karşılığı, diğer insanlara göre daha katlamalı olarak Ahiret’te kendisine ödenecek olup, bu konumda olanların yakınları bu noktaya dikkat etmek zorundadırlar.

AHZAB 32 ayeti; tarihsel bağlamda Nebi(a.s)’ın eşlerinin, diğer erkekler ile olması gereken münasebetlerini düzenlemektedir. Bu ayetin bize dönük mesajının nasıl olabileceği sorusuna şöyle bir cevap verebiliriz. Kadın ve erkeğin yaratılış itibarı ile birbirlerine ilgi duymakta olduğu gerçeğinden yola çıkarak, sadece belli bir konuma sahip olanların eşleri değil bütün kadın ve erkeklerin karşı cins ile olan münasebetleri bir kurala bağlanmıştır.

Belirli bir konumda olan insanların ve onların yakınlarının, diğer insanlara göre daha göz önünde olmaları, bazı insanların hasedine sebeb olabilir. Olayı Müslümanlar çerçevesinde değerlendirdiğimiz zaman, onların imamı derecesinde olan insanların, münafık kesim tarafından çeşitli iftiralar ile karalanarak gözden düşürülmeye çalışılması, yaşanmış ve yaşanacak bir durumdur.

Toplumun en hassas olduğu konu olan kadın ve erkek arasındaki uygunsuz bir durumu, toplumun affetmesi çok zordur. Bunu bilen münafık kesim, fitne ateşini buradan körüklemek için kadın veya erkeğin karşı cinse karşı hatalı bir davranışını ortaya koyarak, araya fitne sokmak isteyebilir. Bunun en açık örneğini; NUR Suresi ayetlerinde, Aişe validemize karşı olan iftirada görebiliriz (Aişe validemizin hatalı olduğunu söylemek istemiyoruz). Bu sebepten ötürü, özellikle göz önünde olan insanların bu tür hatalar yapmaktan kaçınmaları ve bu tür hataya düşmelerine veya fitneye sebep olacak şeyler yapmamaya dikkat etmeleri gerekmektedir.

AHZAB 33 ayeti; kadınların evden çıkmamalarına dair herhangi bir emir olmayıp, evlerinde nasıl davranmaları gerektiğini beyan etmektedir. AHZAB 59 ayeti, Nebi(a.s)’ın ve diğer Mü'minlerin eşlerinin, kızlarının ve kadınlarının dışarıya çıkarken, evdeki kıyafetlerine ek olarak dış kıyafetlerini almalarını emretmesi, kadınların sosyal hayat içinde yer almış olmalarını göstermektedir.

Bu ayet; ayetleri ön kabullu ve tahrifkar okumanın şampiyonu sayabileceğimiz Şia’nın istismar ettiği ayetlerden bir tanesidir. “Ehl-i beyt" kültürü altında oluşturdukları inanca, adına "Tathir ayeti" dedikleri bu ayet içinde geçen müzekker zamirlerini delil göstererek, Nebi(a.s)’ın ev halkına Ali, Hasan ve Hüseyin’in de dahil olduğunu iddia etmelerine rağmen, kadınlardan sadece kızı Fatımay’ı ehl-i beyt’e dahil ederek, diğer kadınların hiçbirini dahil etmemeleri çelişkisini burada kısaca hatırlatmak istiyoruz.

AHZAB 34 ayeti ise; bir önceki ayetin Şia tarafından istismar edilmesine karşılık, "ehl-i hadis" tayfası tarafından istismara uğratılmıştır. Bu tayfanın oluşturmuş olduğu “Sünnet ve Hadisin vahiy" olduğu inancı, bu ayetten delillendirlmeye çalışılmıştır. Konumuz Şia ve Ehl-i hadisin bu düşüncelerini tahili etmek olmadığı için burada bunlara değinmeyeceğiz.

Kitap ve hikmet şeklinde ayrım, Kur’an’ın diğer ayetlerinde de geçtiği için; hikmetin ne olduğu Müslümanlar arasında tartışılan bir konudur. Hikmeti "her insana verilen eşyayı okuma kabiliyeti" olarak kısaca tarif edersek, eşyayı okuma Kitap’ın ayetlerinin verdiği koordinatlar ile olması gerektiği, Nebi(a.s)’ın bu usul ile bir yöntem takip ettiği hatırlatılarak, bizlerin de başta evlerimiz olmak üzere en yakınımızı uyarma vazifesine uygun bir şekilde uyarmaya ev halkından başlayarak halkayı genişletmemiz gerektiği hatırlatılmaktadır. Allah(c.c)'ın Kitap’ı içindeki emirler ve yasaklar; önce kişilerin en küçük halkası olan aile içinde okunmaya yani hayata geçirilmeye başlanarak örnek olunacak, daha sonra halka genişleyerek kitlelere yayılacaktır.

Musa(a.s)'ın kıssasının anlatıldığı YUNUS 87 ayetinde, mücadele yöntemi olarak “evler hazırlanması" istenmiş olması; mücadelenin önce ev halkı ile birlikte fikir birliği içine girmekle başlayabileceği, bu doğrultuda olan bir ev halkının mücadelede daha başarılı olabileceği hatırlatılmaktadır. Ancak Lût(a.s) ve Nuh(a.s) örneğinde olduğu gibi, mücadeleye katılmak istemeyen ev halkından bazı fertler olabilir.

Lider pozisyonunda olan kişilerin söylemlerinin, önce en yakınları üzerinde kabul görmüş olması; onların çağrılarının diğer insanlar üzerinde daha kolay kabul görmesi anlamına geleceği için, Rabbimiz Nebi(a.s)’ın eşlerinin şahsında bizlere de hatırlatma yapmaktadır. Burada Nuh(a.s) ve Lût(a.s)’ın davetlerinin en yakınları tarafından kabul görmemiş olmasından hareketle; bir kişinin en yakınının onun davetini kabul etmemiş olması, o kişi için ayıplanacak bir durum asla olamaz.

Sonuç olarak; AHZAB 28-34 ayetleri; tarihsel bağlamı olan fakat güncel mesajlar çıkabilecek ayetlerdendir. Müslümanlar olarak üzerimize yüklenen vazifeyi yerine getirirken; öncelikle en yakınlarımız olan ev halkının bizim bu vazife bilinci içinde yapmış olduğumuz şeyler konusunda ayak bağı değil, destek olması, özveride bulunması gerektiğini Nebi(a.s)’ın eşlerinin şahsında ültimatom mahiyetindeki ayetler olarak beyan edilmektedir. Özellikle önder konumunda olan kişilerin eşlerinin ve aile bireylerinin, bu önderlikte o kişini konumuna laf ve dedikodu üretebilecek şeylerden kaçınmaları gerektiği, bu özverilerinin karşılığında veya yaptıkları yanlışların karşılığında, diğer kişilere göre daha fazla bir karşılık alacakları haber verilerek, ayakların ona göre denk atılması istenmektedir. Ev halkı ile birlikte yapılan bir mücadele diğer insanlar tarafından daha kolay kabul görecek olup, bütün ev halkı ile birlikte diğer insanlara örnek olması bakımından önemli bir katkı sağlayacaktır.


EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder