6 Kasım 2014 Perşembe

Mü'min s. 23-53. Ayetleri Firavun Sarayındaki Bir Muvahhid



Kur'an kıssaları bizden öncekilerin başlarından geçen olayları aktararak ibret almamızı amaçlayan anlatımlardır. Musa(a.s) kıssası; Kur’an'da hacim itibarı ile en fazla yer kaplayan kıssalardan olup, mesaj değeri açısından ibretli anlatımları içinde barındırmaktadır.

MÜ'MİN 23-53 arası ayetleri; Musa(a.s) kıssasının anlatıldığı ayetlerden olup, bu kıssa içinde öne çıkan bir kişi vardır ki “en büyük cihadın zalim sultana karşı söylenen hak söz" olduğunu pratiğe geçiren bir kişidir. Kur'an kıssaları; özellikle tevhidî duruşun geçmiş örneklerini sergilemesi açısından önemli bilgiler deposu olup, bu bilgiler ve örneklikler ışığında bizlerin yürümesi gerekmektedir.

Parmak, ayı gösterirken, aya değil parmağa bakmayı adet edinmiş olan biz Müslümanlar, ortada duran örnekliği ıskalayarak kıssa içindeki 46. ayete takılıyoruz. Kur'an içinde olmayan bir düşüncenin, Kur’an'a onaylatılması çabası içine düşerek, "kabir azabı" düşüncesini red eden onca ayete rağmen, sadece bu ayeti cımbızlayarak bu konuya delil getirme çabasına düşüyoruz. Konumuz kabir azabı olmadığı için sadece kısa bir hatırlatma olarak esas konumuza geçmek istiyoruz. Ayetlerin meali şu şekildedir;

[040.023] Andolsun biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık yetki ile gönderdik.

[040.024] Firavun'a, Haman'a ve Karün'a; onlar dediler ki: «Bu bir sihirbaz, bir yalancı.»

[040.025] İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.

[040.026] Firavun demişti ki: Bırakın beni de Musa'yı öldüreyim. O ise Rabbına yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde fesad çıkarmasından korkuyorum.

[040.027] Musa dedi ki: «Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.»

[040.028] Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: «Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru söyleyen ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyeni hidayete erdirmez.»

[040.029] «Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde de hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah'tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?» Firavun dedi ki: «Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru olan yoldan da başkasına yöneltmiyorum.»

[040.030] O iman etmiş olan kişi: «Ey kavmim, doğrusu ben sizin hakkınızda Ahzab (eski topluluklar)ın günleri gibi bir günden korkuyorum.

[040.031] «Nuh kavmi, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez.»

[040.032] Ey kavmim; doğrusu ben, sizin için o feryad gününden endişe ediyorum.

[040.033] «Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz.»

[040.034] «Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki: «Allah, ondan sonra kesin olarak bir resul göndermez.» İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.»

[040.035] Onlar ki, kendilerine gelmiş hiçbir bürhan olmaksızın Allah'ın âyetlerinde mücadelede bulunurlar. Allah indinde ve imân edenlerin indinde büyük bir gazap (vesilesi) olmuştur. İşte Allah, her mütekebbir, cebbâr olanın kalbini öyle mühürler.

[040.036] Ve Fir'avun dedi ki: «Ey Haman! Benim için bir yüksek köşk yap. Belki, ben yollara ulaşırım.»

[040.037] «Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum. İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.

[040.038] İman eden (adam) dedi ki: «Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim.»

[040.039] Ey kavmım! Bu Dünya hayatı ancak (bir meta') bir kazançtan ıbarettir, Âhıret ise (Dârülkarar) durulacak yurddur

[040.040] «Kim bir kötülük işlerse, sadece o kadar cezalandırılır. Ama, mümin olarak, ister erkek ister kadın, kim makbul ve güzel bir iş yaparsa, işte onlar cennete girer ve orada hesapsız nimetlere nail olurlar.»

[040.041] «Ey Kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırmaktayken, siz beni ateşe çağırmaktasınız.»

[040.042] «Çünkü benim, Allah’ı inkâr etmemi ve O’nun ortağı olduğuna dair hiçbir bilgim olmayan şeyleri, Kendisine şerik yapmamı teklif ediyorsunuz. Ben ise sizi (üstün kudret sahibi ve mağfireti pek bol olan) o azîz ve gaffâr’ın yoluna dâvet ediyorum.»

[040.043] Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir.

[040.044] «Size söylediğim şu sözleri yakında hatırlayacaksınız. Artık ben işimi Allah’a bırakıyorum. Çünkü Allah kullarını pek iyi görmektedir.»

[040.045] Onun için Allah, onu onların kurdukları tuzağın fenalıklarından korudu ve Firavun'un ailesini o kötü azap kuşattı.

[040.046] Ateş; onlar, sabah akşam ona karşı sunulur dururlar. Kıyamet kopacağı gün de: «Tıkın Firavun ailesini en şiddetli azaba!» (denilir).

[040.047] Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir) lere derler ki: «Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?»

[040.048] Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık) .»

[040.049] Ateşte olanlar bu sefer, cehennem bekçilerine: «Ne olur, Rabbinize bizim için yalvarın. Bir gün olsun, azabımızı hafifletsin!» derler.

[040.050] (Bekçiler:) «Size kendi resulleriniz apaçık belgelerle gelmez miydi?» dediler. Onlar: «Evet» dediler. (Bekçiler:) «Şu halde siz dua edin» dediler. Oysa kâfirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.

[040.051] Biz resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem de şahitlerin çağırılıp dinlendiği günde, elbette yardım ederiz.

[040.052] O gün zalimlere mazeretleri fayda sağlamaz. Onlara sadece lânet vardır! Onlara sadece kötü bir yurt vardır!

[040.053] Andolsun biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına da kitabı miras bıraktık.

Ayetleri bütünlük içinde okuduğumuzda; dünya hayatını şirk ve müstekbirlikle geçirmiş olanların ahiret hayatındaki durumları anlatılmakta olup, "ayağınızı denk alın" mesajı verilmektedir. Ayetlerin teker teker üzerinde durmaktan çok, anlatılan kıssa içindeki şahsın örnekliği üzerinde durarak bizlere düşen hisseyi anlamaya çalışacağız.

Firavun - Haman - Karun-Bel'am  sembol isimler olarak her devirde yaşayan ve yaşayacak olan, vahiy karşıtlarının en tepede olanları ve halkı yönlendirenleridir. Firavunlar; emri altında yaşayanlara kendi ilah ve Rablıklarını empoze ederek, Allah’tan rol çalmaya soyunmaktadırlar. Hamanlar ise; bu Firavunların en büyük yardımcıları olup, onlara yol gösterenlerdir. Karunlar ise bunların para kaynaklarıdır. Bu şeytan üçgeni; her zaman dilimi içinde yaşayan ve yaşayacak olan tipler olup, emri altındakileri Allah yolundan çevirip kendilerine kul etmek için çabalamaktadırlar.

25. ayetteki soykırım; ikinci bir soykırım başlangıcı olup, ilki Musa(a.s) doğmadan önce başlamış ve annesinin onu öldürülmekten kurtarmak için nehre bırakması ve sarayda büyütülmesi ile devam eden bir süreçti. İkinci soykırım; sihirbazların imanı sonrası yenilen Firavun’un, bu yenilgiyi örtmek amacı ile başlattığı bir intikam soykırımı olması, bizce daha makul görünmektedir.

Bu olaylar akabinde o zamana kadar Mü'min olduğunu saklayan Firavun ailesinden olan birisi ortaya çıkar ve bu zulme karşı başkaldırır. Bu ayetlerde öne çıkması gereken şeyin; bu kişi ve onun mücadele örnekliği olması gerektiğini düşünmekteyiz.

Firavun; konum itibarı ile kendisini ilah ve rab ilan ederek, elinin altındakiler üzerinde büyük bir baskı ve zulüm hegemonyası kurmuş bir vaziyette idi. Bu durum altında, hem de onun ailesinden olan birisinin böyle bir kıyama kalkmasının önemli bir mesajı vardır. Firavun’un bu baskısı YUNUS 83 ayetinde şu şekilde dile getirilmektedir.

[010.083] Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.

Kıssada bahsedilen kişinin "Firavun ailesinden" şeklinde bahsedilmesi; onun sıradan bir insan olmadığını göstermektedir. İnsanların dünya hayatına olan rağbetleri, hele bu insan servet ve ihtişam içinde bir hayat sürdürüyor ise, ahireti umursamayacak bir duruma götürür.

Böyle müreffeh bir hayat süren insanların; bu hayatlarını bırakarak bunun tersi bir durumda hayat sürmeleri, nefslerin kaldırabileceği bir durum değildir. Firavun'un sihirbazlarının, onun kendilerine vaat ettiği dünyalıkları red ederek ölümü seçmeleri; imanını saklayan kişiye de örnek olduğunu düşünmekteyiz. Bu yiğit adamın ortaya çıkışı, sihirbazların mağlup olarak iman etmeleri ve sonucunda öldürülmelerine varan olayların sonrası olması bu tezimizi güçlendirmektedir.

[003.014] Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.

[009.024] De ki: «Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez.»

Bu yiğit Muvahhit'in örnekliği okunmalı ve hayata yansıtılmalıdır. İnsanların kendilerinden mal, servet ve güç bakımından daha üstün olan birisine tâbi olmaları şeklindeki yönelimleri bir realitedir. Allah(c.c) bu yönelimin kendisine olması gerektiğini çünkü yeryüzünde kendisinin malını, servetini, gücünü geçebilecek veya kırabilecek hiç bir gücün olmadığını bizlere bildirmektedir.

Kendilerine yeryüzünde emanet olarak verilen mal, güç ve serveti bunları verenin emri doğrultusunda değil, bunları vereni unutarak, kendisinin kazandığını zannederek ilahlığa ve Rablığa soyunanlar her devirde var olmuştur ve olacaktır. Firavun bu vasıflara uygun bir yönetici tipi olarak bizlere anlatılmaktadır.

Firavunlar; çevresinde olan insanları, kendi iktidarlarını sağlama almak için kullanmakta ve onlara nefslerin hoşlandığı şeyler olan geçici dünya metaından faydalandırarak yanlarına almaktadır. Bu şekil hayat tarzı ile yaşayan insanlar, Firavunların sağladıkları geçici mal ve servetten ayrılmak asla istemezler ve bu hayatlarının devamı için Firavunlara yaltaklanmayı sürdürürler.

Allah(c.c); Musa(a.s) ve kardeşi Harun(a.s)’ı Firavun’a göndererek bu zulme son vermesini istemiş, Firavun ise bu çağrıyı red ederek ilah ve Rablığın kendisine ait olduğunu ileri sürmüştür. İşte böyle bir ortam içinde hayat süren bir kişi, kalkıyor ve Firavun’un ilahlığını ve Rablığını red eden bir konuşmayı onun yüzüne karşı yaparak içinde bulunduğu imkanları tepmeye cesaret edebiliyor. Bu yiğit Muvahhit, maalesef Kur'an sayfaları içinde görülmeyen bir kişi olarak her gün defalarca okunup geçilmektedir.

Bugün bu yiğit Muvahhit'in örnekliği Kur'an sayfalarının içinden çıkarılarak nasıl hayata geçirilebilir?
Günümüzdeki Firavunvâri yönetimler; iktidarlarını sağlama almak için kendilerine müdahene eden, yani yağcılık eden bir tabaka oluşturmak zorundadırlar. Bunu da içinde bulundukları yönetim nimetlerinden o insanları faydalandırarak, vazgeçilmesi zor bir servet, güç ve ihtişama boğarak, göbeklerinden kendilerine bağlayarak yapmaktadırlar.

Bu durumu Türkiye genelinde düşündüğümüz zaman; bugünkü iktidarın, ayakta kalmak için bir kısım Müslümanlar ile karşılıklı müdahene, yani tavizkâr bir tutum içine girdiğini ve bir kısım "Din Âlimi" etiketi taşıyan insanlara, bir takım tavizler vererek ve onları göbeklerinden bağlayarak, iktidarlarını sağlamlaştırma yoluna gittiği görülmektedir.

Burada Firavun’un sihirbazları ile Firavun ailesinden olan insanın örnekliğinin devreye girmesi gerekmektedir. Bu yiğitler ölümü göze alarak Firavun’un kendilerine sunduğu dünyalıkları red edip, onun ilah ve rab olmadığını, gerçek İlah ve Rabb’ın alemleri yaratan olduğunu haykırmışlardır.

Bugün Türkiye’de "Din Âlimi" veya "Kanaat Önderi" pozisyonunda olarak insanların fikirlerini etkileyen insanların, dini kullanarak iktidara karşı yamulmaları acı bir tablodur. İktidar nimetlerinden faydalanma karşılığında, onların iktidar lehine olan "söylem"leri veya "söylememe”leri, onlara vebal olarak yeter.

Daha acı olan taraf şudur ki; bugün bu yiğit muvahhidin yapmış olduğu kıyam, suistimale uğratılmaya çalışılarak içinde bulunduğumuz tağûdî sistem içinde görev almak ile o yiğit Muvahhit arasında bir benzerlik kurulmaya ve sistem bir şekilde meşru gösterilmeye çalışılmaktadır. Firavun ailesinden olan o yiğit Muvahhit’in belli bir zaman kendini saklaması ile bugün siyasi mücadele içinde olan muhafazakar partiler, kendileri ile o yiğit arasında bir benzerlik kurarak yaptıklarına meşruiyet arama gayretindedirler.

Bu düşüncede olup da ayetlere takla attıran muhafazakarlara sözümüz şudur; hadi Kitap’ı doğru düzgün okumuyor, içindeki örneklikleri kaale almıyorsunuz, hiç olmazsa ayetlere takla attırarak yamultmayın ve bu Kitap'ı kendi hatalarınızı meşru gösteren bir noter kitabı haline getirmeyin.

Müslüman olarak sadece Allah’a teslim olmak demenin ne demek olduğunu veya ne demek olması gerektiğini avamdan daha iyi bilen bu âlimler, avama sadece Allah'a kul olmaları gerektiğini anlatacakları yerde; iktidara kul olmalarını anlatmaları en hafif deyimle yakışık alan bir durum değildir.

Vakıf ve derneklerinde "Kur'an tefsiri" çalışmalarına önayak olan bu alimlerin, özellikle zulme karşı tevhidî duruş sergileyen yiğit Muvahhitlerin kıssalarını hiç kimseden korkmadan, çekinmeden, başımız derde girer korkusu olmadan anlatmaları, özellikle de kıssayı yaşamaları gerekirken; bunun tersini anlatmaları akıl alacak bir şey değildir.

Geleneksel din inancı içinde olanlardan böyle bir şey beklemek bile abesle iştigal olduğu için, o kesim âlimlerine en ufak bir serzenişte bile bulunmuyoruz. Serzenişimiz; Kur’an'ın Türkiye’de gündem olmasına vesile olup da bir şekilde iktidardan yana tavır almak zorunda kalan, dünün tevhidî söylem alimlerinedir.

Geleneksel din inancı içinde olanlar koskoca kıssada verilmek istenen mesajın peşine düşmek şöyle dursun, Kur’an’da olmayan bir inancı Kur’an’a onaylatmak için sadece 46. ayeti görüp "bak işte burada kabir azabından bahsediliyor" diyerek trajikomik bir okuma sergilemişlerdir.

Sonuç olarak; Kur’an’ın en temel çağrısı olan "sadece ve sadece Allah(c.c)'nin İlah ve Rabb olarak bilinmesi ve ona uygun bir hayat sürülmesi" tarihin her devrinde ortaya çıkan sahte ilah ve rablar tarafından sekteye uğratılmaya çalışılmıştır. Firavun bu bağlamda prototip bir yönetici olup evrensel bir karakterdir. Bu Firavunlara karşılık her devirde hakkı haykıran, zalim sultana karşı çıkan yiğitler de var olmuş ve olacaklardır.

MÜ'MİN 23-53 ayetleri arasında okuduğumuz kıssa içinde yiğit Muvahhit maalesef Kur’an sayfaları arasında gömülü kalmış ve onun bu yiğitlik örnekliği sadece sevap almak için okunan bir pasaj haline düşürülmüştür. Bizlere düşen; bu tür örneklikleri okumak, ibret ve örnek vesikaları olarak hayata aktarmak olmalıdır. Kur'an kıssalarını "eskilerin masalları" olarak okumak yerine, bize dönük ibretli mesajlar şeklinde okuduğumuz zaman; Kitap’ın içinde capcanlı duran bu tevhid eri bugün yaşayacak, mevcut iktidara müdahene edenlere karşı sıcak bir tavır takınmayıp ve kendisi hakkı ne pahasına olursa olsun haykıracaktı.

EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder