AHZAB
28-34 ayetleri arasında Muhammed(a.s)'ın eşlerine olan hitabı
görmekteyiz. Bu ayetler nuzül itibarı ile o eşler hayatta iken nazil
olmuş fakat bugün ne Elçi ne de Eşleri hayattadır. Bu bağlamda şöyle bir
soru akla gelmektedir; "günümüzde bu ayetlerin herhangi bir
geçerliliği varmıdır? Tarihsel bir düşünce ile bu ayetleri o gün için
geçerli sayıp bu güne bir mesajı olmadığını mı söyleyeceğiz? Eğer varsa,
bu ayetlerin mesajını nasıl okuyabiliriz?”. Bu ayetler evet o gün yaşayan insanlara hitap etmektedir ancak "hükmün özel olması, genel olmasına mani değildir"
prensibince o kişilere yapılan hitapları günümüzde de geçerli mesajlar
olarak okumak mümkündür. Bu yazımızın konusu; bu ayetlerin günümüze dair
olması muhtemel mesajları üzerinde olacaktır.
[033.028] Ey
Nebi, eşlerine şöyle söyle: «Eğer dünya hayatını ve zinetini
istiyorsanız, haydi geliniz sizi donatayım ve güzellikle bırakıp
salıvereyim.
[033.029] «Eğer Allah'ı, Resulunu, ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır.»
[033.030] Ey Nebinin kadınları! Sizlerden biri açık bir hayasızlık yapacak olursa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah'a kolaydır.
[033.031]
Sizden kim, Allah'a ve Resûlüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona
mükâfatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.
[033.032] Ey
Nebinin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz;
eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra
kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda
söyleyin.
[033.033]
Evlerinizde vakarla oturun, ilk cahiliye dönemi kadınlarının açılıp-
saçılması gibi açılıp- saçılmayın. Namaz kılın, zekat verin, Allah'a ve
Resulune itaat edin. Ey ehl-i beyt (Ey Peygamberin ev halkı) şüphesiz
Allah sizden pisliği giderip sizi tertemiz yapmak ister.
[033.034]
Ve hanelerinizde Allah'ın âyetlerinden ve hikmetten tilâvet olunanları
hatırlayınız. Şüphe yok ki, Allah latîf, habîr bulunmaktadır.
Ayetlerin
tarihsel bağlamı Nebi(a.s)'ın eşlerine hitab etmekte olup, onların
dünya veya Ahiret hayatını tercih etmeleri neticesinde ellerine geçecek
olanları anlatmaktadır (28-29. ayetler).
Nebi(a.s);
Allah(c.c) tarafından kendisine yüklenen bir görev sahibi olup, beşer
cinsinden olması nedeniyle eşleri ve çocukları vardır. Ayetleri tarihsel
bağlamından alıp evrensel bağlamda okuyabilmek için; Nebi(a.s)’ın
yüklenmiş olduğu görevi bu güne taşıyarak, o görevi yüklenen insanların
ve onların ailelerinin o görev ile ilgili olarak nasıl bir tutum içinde
olmaları gerektiğini öğreten ayetler olarak okumak mümkündür. Bu gün
kendisine Nebi veya Resul diyebileceğimiz herhangi bir insan yoktur ve
olmayacağına göre bu ayetler bize nasıl bir mesaj verebilir?
Kendisine “ben Müslümanlardanım"
diyen herhangi bir kişi bu söylemini; sadece söz ile değil, fiil ile de
göstermek zorundadır. Müslüman olmak demek; o kişiye Allah(c.c)'ın
yüklemiş olduğu bir takım sorumlulukları yerine getirmek mecburiyetinde
bırakmaktadır.
İnsan
olmamız nedeniyle beşeri ihtiyaçlarımız olan eşler ve çocukların dünya
hayatının süsü olduğu konusu ile ilgili olarak bir çok ayet mevcut olup;
Ahiret günü dünyada sahip olduğumuz eşler, çocuklar, mal ve servetin
bizlere herhangi bir faydası olmayacağını da bir çok ayet haber
vermektedir.
Kişi
yaşadığı hayat içinde Müslüman olmanın yükümlülüklerini yerine getirme
noktasında bir takım engeller ile karşılaşabilir. Bu engeller belki en
sevdikleri olan aile bireyleri tarafından gelebilir. İşte burada kişi
bir yeri tercih etmek durumunda kalabilir. Nebi(a.s), bizler gibi bir
beşer olduğu için eşleri tarafından bir takım sıkıntılara sokulmak gibi
bir duruma düşürebilirdi, düşürülmüştür de. Bu durumu TAHRİM Suresi
ayetlerinde görmekteyiz.
Birçok
ayetinde, bizlerin tercih etme noktasında kaldığımız zaman, tercihimize
göre karşılık alacağımızı bildiren Rabbimiz, Nebi(a.s)’ın eşlerinin
şahsında bizlere de tercihimize göre alacağımız karşılığı bildirmiştir.
Eğer
Nebi(a.s)’ın eşleri dünyayı tercih etmeyi seçerlerse, Nebi(a.s)
tarafından onlara verilecek dünyalıkları alıp gidecekler ama bu sefer
Ahiret’ten nasipleri olmayacak. Eğer Ahiret’i seçecek olurlarsa; büyük
bir ihtimal dünya hayatının bir çok nimetinden mahrum kalacaklar ama bu
özverinin karşılığını Ahiret’te kat kat alacaklardır.
[009.024] De
ki: «Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız,
elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza
giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan
daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık
kimseleri doğru yola eriştirmez.»
Allah
- Resul’u ve O’nun yolunda cihad; bu üç şey bizlere yukardaki ayetlerde
sayılan şeylerin hiçbirinden daha sevimli gelmemelidir.
[020.132]
Ailene salatı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık
istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ
iledir.
[019.055] Ailesine salat ve zekat emrederdi ve Rabbi katında hoşnutluğa ermişti.
[026.214] Ve en yakınların olan aşiretini korkut.
Yukarıda
verdiğimiz ayet mealleri eğitim konusunda önceliğin neresi olması
gerektiğini hatırlatmaktadır. Aile içindeki bireylerin aynı inancı
paylaşmış olması, aile içinde birlik beraberlik ve sevgiyi artıracak
olup, kişilerin aile dışındaki tebliğ faaliyetlerinde gereken özveriyi
göstermelerini sağlayacaktır. Bunun tersi bir durum; huzursuzluk kaynağı
olacak, aile bireylerinin herhangi birisi tarafından sekteye
uğratılmaya çalışılacaktır. Böyle bir durum ise kişiyi tercih noktasında
bırakarak, dünya ve Ahiret’i seçmesini gerektirecek bir seçim yapmasını
gerektirecektir.
AHZAB
28-29 ayetleri, bu seçimi Nebi(a.s)’ın ailesi üzerinden örnekleyerek
tüm Müslümanlara göstermiş; Nebi(a.s)’ın böyle bir seçim yapmak zorunda
kaldığında onları değil Allah’ı seçeceğini, onların da bu seçimi yaptığı
takdirde alacakları karşılığı bildirmiştir. Müslümanlar arasında öne
çıkmış, elini diğerlerine göre taşın altına daha fazla sokmuş olan
kişilerin yakınları, özellikle ailesi, diğerlerine göre daha fazla
özveride bulunmak durumundadır. İşte böyle bir konumda olan insanın
(kadın veya erkek farkı gözetmeden) ailesi ecir bakımından daha fazla
ecir alacağı gibi, ayak bağı olmak noktasında azap bakımından
diğerlerine göre daha fazla azaba hak kazanacaktır. AHZAB 30-31
ayetleri, bu duruma işaret etmektedir.
Ayetlerin
tarihsel bağlamı ile ilgili olarak yanlış olduğunu düşündüğümüz bir
noktaya kısaca temas etmek istiyoruz. Nebi(a.s)’ın eşlerinin TAHRİM 30
ayeti içinde "bifahişetin mübeyyinetin" (açık bir hayasızlık)
şeklinde geçen kelime ile ilgili olarak yapılan bazı yorumlarda;
Nebi(a.s)’ın eşlerinin, had cezasını gerektiren bir suç işledikleri
takdirde (mesela zina gibi), bu cezanın onlara iki kat olarak, yani iki
yüz celde olarak vurulması şeklinde olacağının anlaşılması gerektiğini
düşünenlere rastlamaktayız.
Bu
şekil bir yoruma sebep; zina cezasının klasik İslam hukukunda
evli-bekar ayrımı yapılarak, evli olanın taşlanarak öldürülmesi şeklinde
olan düşüncenin yanlışlığına vurgu yapmak içindir. Biz de tabi ki
Kur’an’da evli-bekar şeklinde bir ayrımın yapıldığını söylemiyoruz,
ancak bunu delillendirmek için AHZAB 30 ayetini delil getirmenin yanlış
olduğunu söylemekteyiz. AHZAB 31 ayetine baktığımız zaman, itaat edenin
mükafatının nerede verileceği (yani Ahirette verileceği) belli olup,
isyan edenin cezası da Ahiret’te verilecektir şeklinde bir anlayış bizde
daha doğru gözükmektedir.
AHZAB
30-31 ayetlerinin evrensel mesajına gelecek olursak şunları söylemek
mümkündür; kadın veya erkek olsun, Müslümanlara önderlik yapma konumunda
olan bir kişinin aile bireyi, diğer insanlara göre daha fazla özveride
bulunmak durumundadır. Yapmaktan kaçınacağı bir özveri veya yaptığı bir
özverinin karşılığı, diğer insanlara göre daha katlamalı olarak
Ahiret’te kendisine ödenecek olup, bu konumda olanların yakınları bu
noktaya dikkat etmek zorundadırlar.
AHZAB
32 ayeti; tarihsel bağlamda Nebi(a.s)’ın eşlerinin, diğer erkekler ile
olması gereken münasebetlerini düzenlemektedir. Bu ayetin bize dönük
mesajının nasıl olabileceği sorusuna şöyle bir cevap verebiliriz. Kadın
ve erkeğin yaratılış itibarı ile birbirlerine ilgi duymakta olduğu
gerçeğinden yola çıkarak, sadece belli bir konuma sahip olanların eşleri
değil bütün kadın ve erkeklerin karşı cins ile olan münasebetleri bir
kurala bağlanmıştır.
Belirli
bir konumda olan insanların ve onların yakınlarının, diğer insanlara
göre daha göz önünde olmaları, bazı insanların hasedine sebeb olabilir.
Olayı Müslümanlar çerçevesinde değerlendirdiğimiz zaman, onların imamı
derecesinde olan insanların, münafık kesim tarafından çeşitli iftiralar
ile karalanarak gözden düşürülmeye çalışılması, yaşanmış ve yaşanacak
bir durumdur.
Toplumun
en hassas olduğu konu olan kadın ve erkek arasındaki uygunsuz bir
durumu, toplumun affetmesi çok zordur. Bunu bilen münafık kesim, fitne
ateşini buradan körüklemek için kadın veya erkeğin karşı cinse karşı
hatalı bir davranışını ortaya koyarak, araya fitne sokmak isteyebilir.
Bunun en açık örneğini; NUR Suresi ayetlerinde, Aişe validemize karşı
olan iftirada görebiliriz (Aişe validemizin hatalı olduğunu söylemek
istemiyoruz). Bu sebepten ötürü, özellikle göz önünde olan insanların bu
tür hatalar yapmaktan kaçınmaları ve bu tür hataya düşmelerine veya
fitneye sebep olacak şeyler yapmamaya dikkat etmeleri gerekmektedir.
AHZAB
33 ayeti; kadınların evden çıkmamalarına dair herhangi bir emir
olmayıp, evlerinde nasıl davranmaları gerektiğini beyan etmektedir.
AHZAB 59 ayeti, Nebi(a.s)’ın ve diğer Mü'minlerin eşlerinin, kızlarının
ve kadınlarının dışarıya çıkarken, evdeki kıyafetlerine ek olarak dış
kıyafetlerini almalarını emretmesi, kadınların sosyal hayat içinde yer
almış olmalarını göstermektedir.
Bu
ayet; ayetleri ön kabullu ve tahrifkar okumanın şampiyonu
sayabileceğimiz Şia’nın istismar ettiği ayetlerden bir tanesidir. “Ehl-i
beyt" kültürü altında oluşturdukları inanca, adına "Tathir ayeti"
dedikleri bu ayet içinde geçen müzekker zamirlerini delil göstererek,
Nebi(a.s)’ın ev halkına Ali, Hasan ve Hüseyin’in de dahil olduğunu iddia
etmelerine rağmen, kadınlardan sadece kızı Fatımay’ı ehl-i beyt’e dahil
ederek, diğer kadınların hiçbirini dahil etmemeleri çelişkisini burada
kısaca hatırlatmak istiyoruz.
AHZAB
34 ayeti ise; bir önceki ayetin Şia tarafından istismar edilmesine
karşılık, "ehl-i hadis" tayfası tarafından istismara uğratılmıştır. Bu
tayfanın oluşturmuş olduğu “Sünnet ve Hadisin vahiy" olduğu
inancı, bu ayetten delillendirlmeye çalışılmıştır. Konumuz Şia ve Ehl-i
hadisin bu düşüncelerini tahili etmek olmadığı için burada bunlara
değinmeyeceğiz.
Kitap
ve hikmet şeklinde ayrım, Kur’an’ın diğer ayetlerinde de geçtiği için;
hikmetin ne olduğu Müslümanlar arasında tartışılan bir konudur. Hikmeti "her insana verilen eşyayı okuma kabiliyeti"
olarak kısaca tarif edersek, eşyayı okuma Kitap’ın ayetlerinin verdiği
koordinatlar ile olması gerektiği, Nebi(a.s)’ın bu usul ile bir yöntem
takip ettiği hatırlatılarak, bizlerin de başta evlerimiz olmak üzere en
yakınımızı uyarma vazifesine uygun bir şekilde uyarmaya ev halkından
başlayarak halkayı genişletmemiz gerektiği hatırlatılmaktadır.
Allah(c.c)'ın Kitap’ı içindeki emirler ve yasaklar; önce kişilerin en
küçük halkası olan aile içinde okunmaya yani hayata geçirilmeye
başlanarak örnek olunacak, daha sonra halka genişleyerek kitlelere
yayılacaktır.
Musa(a.s)'ın kıssasının anlatıldığı YUNUS 87 ayetinde, mücadele yöntemi olarak “evler hazırlanması"
istenmiş olması; mücadelenin önce ev halkı ile birlikte fikir birliği
içine girmekle başlayabileceği, bu doğrultuda olan bir ev halkının
mücadelede daha başarılı olabileceği hatırlatılmaktadır. Ancak Lût(a.s)
ve Nuh(a.s) örneğinde olduğu gibi, mücadeleye katılmak istemeyen ev
halkından bazı fertler olabilir.
Lider
pozisyonunda olan kişilerin söylemlerinin, önce en yakınları üzerinde
kabul görmüş olması; onların çağrılarının diğer insanlar üzerinde daha
kolay kabul görmesi anlamına geleceği için, Rabbimiz Nebi(a.s)’ın
eşlerinin şahsında bizlere de hatırlatma yapmaktadır. Burada Nuh(a.s) ve
Lût(a.s)’ın davetlerinin en yakınları tarafından kabul görmemiş
olmasından hareketle; bir kişinin en yakınının onun davetini kabul
etmemiş olması, o kişi için ayıplanacak bir durum asla olamaz.
Sonuç olarak; AHZAB 28-34
ayetleri; tarihsel bağlamı olan fakat güncel mesajlar çıkabilecek
ayetlerdendir. Müslümanlar olarak üzerimize yüklenen vazifeyi yerine
getirirken; öncelikle en yakınlarımız olan ev halkının bizim bu vazife
bilinci içinde yapmış olduğumuz şeyler konusunda ayak bağı değil, destek
olması, özveride bulunması gerektiğini Nebi(a.s)’ın eşlerinin şahsında
ültimatom mahiyetindeki ayetler olarak beyan edilmektedir. Özellikle
önder konumunda olan kişilerin eşlerinin ve aile bireylerinin, bu
önderlikte o kişini konumuna laf ve dedikodu üretebilecek şeylerden
kaçınmaları gerektiği, bu özverilerinin karşılığında veya yaptıkları
yanlışların karşılığında, diğer kişilere göre daha fazla bir karşılık
alacakları haber verilerek, ayakların ona göre denk atılması
istenmektedir. Ev halkı ile birlikte yapılan bir mücadele diğer insanlar
tarafından daha kolay kabul görecek olup, bütün ev halkı ile birlikte
diğer insanlara örnek olması bakımından önemli bir katkı sağlayacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.