9. Sana Mûsâ'nın haberi de ulaştı mı?
10. Hani o bir ateş görmüştü de ailesine-yakınlarına, "Kesinlikle ben bir ateş gördüm. Ondan size bir kor parçası getirmem yahut ateş üzerinde bir kılavuz bulmam için siz bekleyin!" demişti.
11–16. Sonra onun yanına geldiğinde seslenildi: "Mûsâ! Ben, senin Rabbin olan Benim. Hemen yakınlarını ve mallarını burada bırak, şüphesiz sen temizlenmiş vadîde, Tuva'dasın/iki kere temizlenmiş bir vadîdesin. Ve Ben, seni seçtim; O hâlde vahye dilecek olan şeye; "Hiç şüphesiz ki Ben, Allah'ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikâme et. Şüphesiz ki o Sâ'at [kıyâmet] gelecektir. Onu Ben, herkes emeğinin karşılığını alsın diye neredeyse gizleyeceğim. O nedenle ona [kıyâmete] inanmayan ve kendi hevasına uyan kimse seni, ondan [kıyâmete iman etmekten] alıkoymasın; sonra helâk olursuna kulak ver.
17. Sağ elindeki de nedir ey Mûsâ?
18. O [Mûsâ], "O, benim asâmdır, ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve onda benim için başka yararlar da var" dedi.
19–24. O [Allah], "Ey Mûsâ! Onu bırak/çobanlığı bırakıp yerleşik hayata geç! Firavun'a git, şüphesiz o azdı" dedi.
20. O da onu hemen bıraktı/yerleşik hayata geçti, bir de ne görürsün! O [sağ elindeki], koşan bir candır.
25–35. O [Mûsâ], "Rabbim! Seni çok arındırmamız ve Seni çok çok anmamız için göğsümü aç, işimi bana kolaylaştır. Dilimden de düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar. Ve ehlimden; kardeşim Hârûn'u benim için bir vezir kıl, onunla arkamı kuvvetlendir. İşimde onu bana ortak et. Şüphe yok ki Sen bizi görüp duruyorsun" dedi.
36. O [Allah] dedi: "Ey Mûsâ! İstediğin sana verildi."
21–23. O [Allah], "Sana en büyük Âyetlerimizden göstermemiz için tut onu, korkma! Biz onu ilk durumuna çevireceğiz. Diğer bir Âyet olmak üzere de gücünü/kanadına ekle, çirkinlik olmadan hiç kusûrsuz, mükemmelce çıkacaksın" dedi.
Ayetlerin meallerinde görüldüğü üzere, 19.ve 35. ayetler suredeki dizilişe göre değil sayın yazarın oluşturmak istediği düşünce doğrultusunda bir diziliş yapılarak bir çeşit sihir yapılmak sureti ile ayetlerin yeri karştırılmış ve meallerde tahrifat yapılarak maalesef çorba edilmiştir. Ayetlerin suredeki diziliş sırası konu ile tam bir uyum sağladığı için sayın yazarın işini güçleştireceğinden böyle bir karıştırmaya tabi tutmuştur.
Burada sayın yazarın "asa" kelimesi üzerindeki yaptığı göz bağcılığı ile kapama usulünun Arapça kuralları açısından uyum sağlayıp sağlamadığı üzerinde biraz durmak istiyoruz. 17. ayette " sağ elindeki nedir ? ey musa " sorusuna verdiği cevabı 18. ayette "hiye" müennes zamiri ile cevapladığını görmekteyiz " O" şeklinde meallendirilen kelimenin arapça metindeki " hiye " müennes (dişil) zamiridir. 19. ayetteki " onu bırak" emrinin arapça metni "elgahe" dir yine burada da " he" müennes zamiri kullanıldığını görmekteyiz. Sayın yazar " asa " kelimesi için müennes zamiri kullanıldığını bilmeyecek kadar arapça cahili olmadığına göre birden 24. ayete atlayarak "dişil" zamiri musa as a nasıl raci ettiğini nasıl izah edebilir. Başka yazılarımızda örneğini gördüğümz üzere "arapça dil kuralları yeniden tanzim edilecekse onuda ben ederim" mi diyor acaba?.
Burada sayın yazarın "asa" kelimesi üzerindeki yaptığı göz bağcılığı ile kapama usulünun Arapça kuralları açısından uyum sağlayıp sağlamadığı üzerinde biraz durmak istiyoruz. 17. ayette " sağ elindeki nedir ? ey musa " sorusuna verdiği cevabı 18. ayette "hiye" müennes zamiri ile cevapladığını görmekteyiz " O" şeklinde meallendirilen kelimenin arapça metindeki " hiye " müennes (dişil) zamiridir. 19. ayetteki " onu bırak" emrinin arapça metni "elgahe" dir yine burada da " he" müennes zamiri kullanıldığını görmekteyiz. Sayın yazar " asa " kelimesi için müennes zamiri kullanıldığını bilmeyecek kadar arapça cahili olmadığına göre birden 24. ayete atlayarak "dişil" zamiri musa as a nasıl raci ettiğini nasıl izah edebilir. Başka yazılarımızda örneğini gördüğümz üzere "arapça dil kuralları yeniden tanzim edilecekse onuda ben ederim" mi diyor acaba?.
17-18-19.ayetlerden sonra birden 25. ayete atlayıp daha önceki araf suresi tashihinde "asa" üzerinde yaptığı tashihlerini!! burada da uygulama yoluna gidip, "onu at" emrini "çobanlığı bırakıp yerleşik hayata geç" şeklinde tashih ! etmiştir.20. ayette ise atılan asanın metinde "hayyetün" olarak ifade edilen yılan olma anlamını kabul etmeyen sayın yazar onuda harun as olduğunu iddia eder. Biz bunları yine eserden alıntı yaparak görmeye devam edelim.
"20–23. Âyetlerde, Mûsâ peygambere verilen iki Âyetten bahsedilmektedir. Bunlardan ilki, sağ eline çoban asâsının yerine verilen vahiy/kitap/Tevrât; ikincisi ise gücüne güç katacak olan Hârûn'dur. Aşağıdaki Âyetlerde Mûsâ peygamberin ifade yeteneğinin yeterli olmadığı, meramını iyi anlatması için kardeşi Hârûn'un kendisine yardımcı yapılmasını istediği ve bu isteğinin de verildiği görülecektir."
Sayın yazara göre musa as "asa" sını tuva da bırakıyor ve eline tevratı alıyor, musa ası asasız yola çıkaran yazar kur'anda bu olayın devamındaki "asa" ile ilgili geçen bölümleri de "birikim" olarak çevirmek zorunda kalmıştır.
Firavun ve kavmine karşı isra s.101. ayetinde 9 tane ayet verildiği ve neml 12 ayetinde ise verilen 2 ayetin bu 9 ayet içinde olduğu zikredilir. Sayın yazar verilen bu iki ayetten birinin tevrat olduğunu iddia etmektedir. Ancak araf s. 142-147. ayetleri arasında musa as ın tur dağına çıktığı zaman ona levhaların verildiğini hatırlayacak olursak tuva vadisinde tevratın verildiğini iddia etmesi kendisini gülünç bir duruma düşürmektedir. Sayın yazarın iddia ettiği musa as a verilen harun as olduğu iddiasına gelince surenin normal dizilişine göre okuduğumuz zaman verilen 9 ayetten ikisinin verilmesinden sonra harun as ın musa as a yardımcı olarak verildiğini görürüz,ayetlerin normal tertibine göre bu iddiasındada gülünç duruma düşeceğini bilen sayın yazar tam bir sihirbaz mandreke ustalığı ile ayetlerin dizilişini karıştırıp metnide ona uygun olarak tashih! (tahrif demek daha uygun düşer) ettikten sonra bizlere sunmaktadır
Daha önceki araf suresi tashihinde "asa" ve "yed" kelimelerini nasıl tashih! ettiğini gördüğümüz sayın yazarın "hayye " kelimesi üzerindeki tashihinde bu kelimenin lugat anlamalarını verdikten vardığı nihai kararı şu şekilde açıklar.
"Özetlersek, bu sözcüğün anlamı, "hayat ve canlılık"tır. Dolayısıyla hayye sözcüğü, "yılan" demek olmayıp, "varlığın uzun ömürlü oluşu"nu nitelemektedir. Tâ-Hâ Sûresindeki حية تسعى - hayyetun tes'â = koşup duran tes'â ifadesinin, Türkçedeki tam karşılığı, "yedi canlı" deyimi olup bu da, "defalarca ölüm tehlikesiyle karşılaşmasına rağmen her seferinde sağ kurtulmak" anlamına gelir. Bu sözcük, birçok hastalıktan, bela ve felaketten kurtulan kişiler için kullanıldığı gibi, kedi ve yılan için de kullanılır."
Sayın yazarın tashih yaparken gözden kaçırdığını zannettiğimiz bir noktayı hatırlatmak yerinde olacaktır. üstte eserinden yaptığımız alıntıda " hayyetun tes'â = koşup duran tes'â " deyimindeki "tes'a" kelimesinin "koşup duran" anlamında olduğu malumdur "hayyetun" kelimesine de koşup duran şeklinde bir mana veren yazara göre olması gereken anlam " koşup duran, koşup duran" gibi bir anlama gelecek şekilde anlaşılmaz bir mana vermesini anlamakta güçlük çektiğimizi belirtelim. Bunu belki bir yazım hatası olabileceğini tahmin edip düzeltilmesi gereken bir yanlış olabileceğini umuyoruz. Musa as ın asası ile ilgili olarak geçen 3 kelimenin (hayye, sü'ban , cannun) ortak anlamlarının bir çeşit yılan cinsi olduğu bilgisinin bir tarafa atılarak sahibini nerdeyse fıtık edebilecek olan zorlamalarla anlamlarını değiştirmeye çalışıp hevaya göre bir sonuca varmak ancak ayetlerin mecaz olduğunu iddia etmek ve yerlerini değiştirip göz aldatmacası yapmak sureti ile olabileceğini adı geçen eserden yaptığımız alıntılar ile görmekteyiz. Sıradan bir ağaç parçasının bir anda yılan olması karşısında normal bir insan gibi korkan musa as ın bu tepkiside sayın yazar tarafından şu şekilde yorumlanmaktadır.
"20. Âyetteki hayye sözcüğü, "yılan" olarak anlaşılınca, doğal olarak 21. Âyetteki korkmak sözcüğü de "yılandan korkmak" olarak anlaşılmıştır. Hâlbuki buradaki korku, bu Sûrenin 45–46. Âyetleri ile Şu'arâ Sûresi'nin 10–15; Neml Sûresinin 10. ve Kasâs Sûresinin 30. Âyetlerde konu edilen Mûsâ peygamberin görevden korkması, kaçmasıdır."
Sayın yazar yine buradada kıssadaki anlatım sıralaması konusunda bir şaşıtmaca içine girerek konu ile ilgili üstte verdiği ayetlerin hangi olaydan sonra geçtiği konusunda bir yanılgı içine düşerek maalesef debelendikçe batan bir duruma düşmüştür şöyleki;
-Şuara suresinde musa as ın kıssasında "asa"nın yılana dönüşme sahnesi zaten yoktur.
-Neml s 10-11. ayetlerine verdiği mealde "asa" kelimesini "birikim" olarak vermesi sayın yazarın yine bir çelişkisini ortaya çıkarmaktadır. Musa as ın tuva vadisindeki anlatılan kıssası sayın yazarın yukarda taha suresi ile ilgili yaptığı tashihinde 18. ayette anlatıldığı gibi elindeki "asa"nın koyunlarına yaprak silkelemek için kullandığı bir araç olduğu kendisinin verdiği mealdede aynıdır. Bu olayda "asa"yı gerçek anlamında bir meal vermesine rağmen aynı olayın anlatıldığı neml suresinde "asa"yı "birikim" olarak meallendirmesi bizde tashihde unutulmuş bir yer olduğu hüsnü zannı oluşturmaktadır .
-Kasas s. 30 ayetine gelince neml s ayetlerinde düştüğü çelişkiye buradada düştüğünü görmekteyiz.Aynı olay anlatılmasına rağmen taha 18 de "asa" olan kelime buradada "birikim" şeklinde çevrilmiştir. Sayın yazara birileri kıssada anlatılan aynı olaydaki bir objenin bir ayette "asa" diğer iki ayette "birikim" olarak çevirmenin yaman bir çelişki olduğunu söylemesi lazımdır. Sayın yazarın musa as ın "asa"nın yılan haline dönüştüğündeki korkusu ile "firavuna gidin" emri verilmesi ile duyduğu korku arasındaki farkı görememesi kendisine maalesef yakışmamaktadır.
22. ayetteki "elin beyazlaması" olayını harun as ın ona yardımcı olarak verilmesi şeklinde te'vil eden yazar bu te'vilinide şu şekilde delillendirmektedir.
"22. Âyetteki, tahrücü [çıkacak] filinin öznesi "el" değil, "sen"dir. Bu ifade, fiil kalıbının "ikinci eril tekil şahıs" kalıbı ile "üçüncü dişil tekil şahıs" kalıplarının aynı kalıp olmasından karıştırılmıştır. Burada kastedilen de kendisine yedek güç olarak verilmiş olan vezir Hârûn'u devreye sokması, o'nun sayesinde ifadeleri kusûrsuz, lekesiz ve eksiksiz olarak tebliğ etmesidir."
Ayetin arapça metninde "tahruc" şeklinde geçmesine rağmen metni tahrif etmekten çekinmeyen sayın yazar kelimeyi "tahrücü" şeklinde ifade ederek "kul" vasfında olma durumundaki birinin eserine dahi yapılamayacak tahrifi Allahın kitabına reva görmekten haya etmez tahrif ettiği "tahrüc" kelimesini "tahrücü" şeklinde olduğunu söyleyerek o kelimenin tahlilini yaparak yavuz hırsız misali fiil kalıplarının karıştırıldığını iddia ederek kendi tahrifini örtmek istemektedir.
Neml suresi 10-11-12. ayetlerinin, firavun ve kavmine verilen dokuz ayetten ikisinin tuva vadisinde verildiği yolundaki açık beyanına rağmen ve araf s142-147. ayetler arasında musa as ın tur dağına çıkıp oradan levhalar halinde kitabı aldığı beyanına rağmen, furkan suresi 35 ve 36 da "Ve andolsun ki Mûsâ'ya Kitab'ı verdik, kardeşi Hârûn'u da onunla birlikte vezir kıldık. Sonra da, "Haydi Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!" dedik. Sonunda da parçalayıp yok ettik."mealindeki ayetleri destek alarak musa as a verilen 2 ayetin tevrat ve harun olduğunu bu ayetlerden çıkarmak istemektedir. Furkan 35.36 ayetleri musa as kıssası ile ilgili tek bir ayetmiş gibi onlara can simidi gibi sarılan yazar diğer ayetleri kendi düşüncesine uygun düşmediği gerekçesi ile tahrif edebilmektedir.
Tashihlerinin!! devamında sayın yazar taha s 37-67. ayetlerinin mealini verir. Ancak sayın yazarın, musa as a verilen ayetlerden biri olduğunu iddia ettiği harun as orada ayet olarak değil firavuna musa as ile beraber gönderilen bir resul olarak karşımıza çıkmaktadır ""Sen ve kardeşin Âyetlerim ile gidin ve Beni anmakta gevşeklik etmeyin" mealindeki ayetle birlikte şu soruyu sormak gerekir. " Sayın tebyin sahibi harun eğer ayet ise neden musa as ile birlikte ayetlerim ile birlikte gidin denilip harun as o ayetlerin dışında tutuluyor?" . İlgili ayetlerden anlaşıldığı üzere musa as a" tuva" da firavun ve kavmine gönderilen iki ayetten bahsediliyor eğer harun ayet olsa geriye bir ayet kalırdı o zaman ayette ,"sen ve kardeşin ayetimle gidin" denilirdi . Şimdi bize şunu demek düşüyor " sayın yazar ya siz matematik bilmiyorsunuz,yada hiç dayak yemediniz ,yada kur'anı hiç bilmiyorsunuz".
68-79. ayetlerin mealini verdikten sonra çağdaş israiliyata örnek olmak üzere şunları yazmaktadır.
"20–23. Âyetlerde, Mûsâ peygambere verilen iki Âyetten bahsedilmektedir. Bunlardan ilki, sağ eline çoban asâsının yerine verilen vahiy/kitap/Tevrât; ikincisi ise gücüne güç katacak olan Hârûn'dur. Aşağıdaki Âyetlerde Mûsâ peygamberin ifade yeteneğinin yeterli olmadığı, meramını iyi anlatması için kardeşi Hârûn'un kendisine yardımcı yapılmasını istediği ve bu isteğinin de verildiği görülecektir."
Sayın yazara göre musa as "asa" sını tuva da bırakıyor ve eline tevratı alıyor, musa ası asasız yola çıkaran yazar kur'anda bu olayın devamındaki "asa" ile ilgili geçen bölümleri de "birikim" olarak çevirmek zorunda kalmıştır.
Firavun ve kavmine karşı isra s.101. ayetinde 9 tane ayet verildiği ve neml 12 ayetinde ise verilen 2 ayetin bu 9 ayet içinde olduğu zikredilir. Sayın yazar verilen bu iki ayetten birinin tevrat olduğunu iddia etmektedir. Ancak araf s. 142-147. ayetleri arasında musa as ın tur dağına çıktığı zaman ona levhaların verildiğini hatırlayacak olursak tuva vadisinde tevratın verildiğini iddia etmesi kendisini gülünç bir duruma düşürmektedir. Sayın yazarın iddia ettiği musa as a verilen harun as olduğu iddiasına gelince surenin normal dizilişine göre okuduğumuz zaman verilen 9 ayetten ikisinin verilmesinden sonra harun as ın musa as a yardımcı olarak verildiğini görürüz,ayetlerin normal tertibine göre bu iddiasındada gülünç duruma düşeceğini bilen sayın yazar tam bir sihirbaz mandreke ustalığı ile ayetlerin dizilişini karıştırıp metnide ona uygun olarak tashih! (tahrif demek daha uygun düşer) ettikten sonra bizlere sunmaktadır
Daha önceki araf suresi tashihinde "asa" ve "yed" kelimelerini nasıl tashih! ettiğini gördüğümüz sayın yazarın "hayye " kelimesi üzerindeki tashihinde bu kelimenin lugat anlamalarını verdikten vardığı nihai kararı şu şekilde açıklar.
"Özetlersek, bu sözcüğün anlamı, "hayat ve canlılık"tır. Dolayısıyla hayye sözcüğü, "yılan" demek olmayıp, "varlığın uzun ömürlü oluşu"nu nitelemektedir. Tâ-Hâ Sûresindeki حية تسعى - hayyetun tes'â = koşup duran tes'â ifadesinin, Türkçedeki tam karşılığı, "yedi canlı" deyimi olup bu da, "defalarca ölüm tehlikesiyle karşılaşmasına rağmen her seferinde sağ kurtulmak" anlamına gelir. Bu sözcük, birçok hastalıktan, bela ve felaketten kurtulan kişiler için kullanıldığı gibi, kedi ve yılan için de kullanılır."
Sayın yazarın tashih yaparken gözden kaçırdığını zannettiğimiz bir noktayı hatırlatmak yerinde olacaktır. üstte eserinden yaptığımız alıntıda " hayyetun tes'â = koşup duran tes'â " deyimindeki "tes'a" kelimesinin "koşup duran" anlamında olduğu malumdur "hayyetun" kelimesine de koşup duran şeklinde bir mana veren yazara göre olması gereken anlam " koşup duran, koşup duran" gibi bir anlama gelecek şekilde anlaşılmaz bir mana vermesini anlamakta güçlük çektiğimizi belirtelim. Bunu belki bir yazım hatası olabileceğini tahmin edip düzeltilmesi gereken bir yanlış olabileceğini umuyoruz. Musa as ın asası ile ilgili olarak geçen 3 kelimenin (hayye, sü'ban , cannun) ortak anlamlarının bir çeşit yılan cinsi olduğu bilgisinin bir tarafa atılarak sahibini nerdeyse fıtık edebilecek olan zorlamalarla anlamlarını değiştirmeye çalışıp hevaya göre bir sonuca varmak ancak ayetlerin mecaz olduğunu iddia etmek ve yerlerini değiştirip göz aldatmacası yapmak sureti ile olabileceğini adı geçen eserden yaptığımız alıntılar ile görmekteyiz. Sıradan bir ağaç parçasının bir anda yılan olması karşısında normal bir insan gibi korkan musa as ın bu tepkiside sayın yazar tarafından şu şekilde yorumlanmaktadır.
"20. Âyetteki hayye sözcüğü, "yılan" olarak anlaşılınca, doğal olarak 21. Âyetteki korkmak sözcüğü de "yılandan korkmak" olarak anlaşılmıştır. Hâlbuki buradaki korku, bu Sûrenin 45–46. Âyetleri ile Şu'arâ Sûresi'nin 10–15; Neml Sûresinin 10. ve Kasâs Sûresinin 30. Âyetlerde konu edilen Mûsâ peygamberin görevden korkması, kaçmasıdır."
Sayın yazar yine buradada kıssadaki anlatım sıralaması konusunda bir şaşıtmaca içine girerek konu ile ilgili üstte verdiği ayetlerin hangi olaydan sonra geçtiği konusunda bir yanılgı içine düşerek maalesef debelendikçe batan bir duruma düşmüştür şöyleki;
-Şuara suresinde musa as ın kıssasında "asa"nın yılana dönüşme sahnesi zaten yoktur.
-Neml s 10-11. ayetlerine verdiği mealde "asa" kelimesini "birikim" olarak vermesi sayın yazarın yine bir çelişkisini ortaya çıkarmaktadır. Musa as ın tuva vadisindeki anlatılan kıssası sayın yazarın yukarda taha suresi ile ilgili yaptığı tashihinde 18. ayette anlatıldığı gibi elindeki "asa"nın koyunlarına yaprak silkelemek için kullandığı bir araç olduğu kendisinin verdiği mealdede aynıdır. Bu olayda "asa"yı gerçek anlamında bir meal vermesine rağmen aynı olayın anlatıldığı neml suresinde "asa"yı "birikim" olarak meallendirmesi bizde tashihde unutulmuş bir yer olduğu hüsnü zannı oluşturmaktadır .
-Kasas s. 30 ayetine gelince neml s ayetlerinde düştüğü çelişkiye buradada düştüğünü görmekteyiz.Aynı olay anlatılmasına rağmen taha 18 de "asa" olan kelime buradada "birikim" şeklinde çevrilmiştir. Sayın yazara birileri kıssada anlatılan aynı olaydaki bir objenin bir ayette "asa" diğer iki ayette "birikim" olarak çevirmenin yaman bir çelişki olduğunu söylemesi lazımdır. Sayın yazarın musa as ın "asa"nın yılan haline dönüştüğündeki korkusu ile "firavuna gidin" emri verilmesi ile duyduğu korku arasındaki farkı görememesi kendisine maalesef yakışmamaktadır.
22. ayetteki "elin beyazlaması" olayını harun as ın ona yardımcı olarak verilmesi şeklinde te'vil eden yazar bu te'vilinide şu şekilde delillendirmektedir.
"22. Âyetteki, tahrücü [çıkacak] filinin öznesi "el" değil, "sen"dir. Bu ifade, fiil kalıbının "ikinci eril tekil şahıs" kalıbı ile "üçüncü dişil tekil şahıs" kalıplarının aynı kalıp olmasından karıştırılmıştır. Burada kastedilen de kendisine yedek güç olarak verilmiş olan vezir Hârûn'u devreye sokması, o'nun sayesinde ifadeleri kusûrsuz, lekesiz ve eksiksiz olarak tebliğ etmesidir."
Ayetin arapça metninde "tahruc" şeklinde geçmesine rağmen metni tahrif etmekten çekinmeyen sayın yazar kelimeyi "tahrücü" şeklinde ifade ederek "kul" vasfında olma durumundaki birinin eserine dahi yapılamayacak tahrifi Allahın kitabına reva görmekten haya etmez tahrif ettiği "tahrüc" kelimesini "tahrücü" şeklinde olduğunu söyleyerek o kelimenin tahlilini yaparak yavuz hırsız misali fiil kalıplarının karıştırıldığını iddia ederek kendi tahrifini örtmek istemektedir.
Neml suresi 10-11-12. ayetlerinin, firavun ve kavmine verilen dokuz ayetten ikisinin tuva vadisinde verildiği yolundaki açık beyanına rağmen ve araf s142-147. ayetler arasında musa as ın tur dağına çıkıp oradan levhalar halinde kitabı aldığı beyanına rağmen, furkan suresi 35 ve 36 da "Ve andolsun ki Mûsâ'ya Kitab'ı verdik, kardeşi Hârûn'u da onunla birlikte vezir kıldık. Sonra da, "Haydi Âyetlerimizi yalanlayan o kavme gidin!" dedik. Sonunda da parçalayıp yok ettik."mealindeki ayetleri destek alarak musa as a verilen 2 ayetin tevrat ve harun olduğunu bu ayetlerden çıkarmak istemektedir. Furkan 35.36 ayetleri musa as kıssası ile ilgili tek bir ayetmiş gibi onlara can simidi gibi sarılan yazar diğer ayetleri kendi düşüncesine uygun düşmediği gerekçesi ile tahrif edebilmektedir.
Tashihlerinin!! devamında sayın yazar taha s 37-67. ayetlerinin mealini verir. Ancak sayın yazarın, musa as a verilen ayetlerden biri olduğunu iddia ettiği harun as orada ayet olarak değil firavuna musa as ile beraber gönderilen bir resul olarak karşımıza çıkmaktadır ""Sen ve kardeşin Âyetlerim ile gidin ve Beni anmakta gevşeklik etmeyin" mealindeki ayetle birlikte şu soruyu sormak gerekir. " Sayın tebyin sahibi harun eğer ayet ise neden musa as ile birlikte ayetlerim ile birlikte gidin denilip harun as o ayetlerin dışında tutuluyor?" . İlgili ayetlerden anlaşıldığı üzere musa as a" tuva" da firavun ve kavmine gönderilen iki ayetten bahsediliyor eğer harun ayet olsa geriye bir ayet kalırdı o zaman ayette ,"sen ve kardeşin ayetimle gidin" denilirdi . Şimdi bize şunu demek düşüyor " sayın yazar ya siz matematik bilmiyorsunuz,yada hiç dayak yemediniz ,yada kur'anı hiç bilmiyorsunuz".
68-79. ayetlerin mealini verdikten sonra çağdaş israiliyata örnek olmak üzere şunları yazmaktadır.
"Bu Âyetlerde, Mûsâ peygambere, kavmini geceleri çalıştırarak suda/Nil nehrinde –haşyet duymadan ve yakalanma korkusu olmadan– kuru yollar oluşturmasının vahye dildiği, sonra da onları izleyen Firavun'un ordusuyla birlikte o nehirde boğulduğu nakledilmektedir.
Burada dikkat çeken nokta, bol suda/nehirde açılacak yolun gece yürüyüşü sayesinde gerçekleşeceğidir. Bununla Mûsâ peygambere, "İnsanları geceleri çalıştırmak sûretiyle kimseye sezdirmeden, göze batmadan bu işi yavaş yavaş hallet" denmiş olmaktadır.
Kur'ân'daki ifadelerden anlaşıldığına göre bu olaylar, birkaç dakika veya saatte değil, uzun bir süreçte gerçekleşmiştir. Mûsâ peygamber Mısır'a döndüğünde toplumu içerisinde yıllarca faaliyet göstermiştir."
Sayın yazarın bundan önceki araf s. tashihinde!! "bahr" ve "yemm" kelimeleri hakkındaki çelişkilerini ortaya koymaya gayret etmiştik. Bu suredeki tashihinde!! 77. ayette geçen "bahr" kelimesini "nehir" olarak çevirip israiloğullarını geceleri nehirde amelelik yaptırarak kuru yollar açtırmakta, ancak burada gece açılan kuruyolun gündüz neden su ile dolmadığını ve israiloğullarının gece açtıkları kuruyolları gündüzleyin firavun ve kavminin nasıl göremediğini izah etmemektedir. Ayrıca "bahr"kelimesini "nehir " olarak çevirirken şura s.32 de ve rahman s 24 de, kehf 109 da, geçen "bahr" kelimelerini "deniz" olarak çevirip olağan çelişkilerine devam etmiştir.
Kasas s. 14 ve ahkaf. 15. ayetlerine dayanarak musa as ın peygamberlik yaşınıda bulan sayın yazar kasas 14. ayetindeki "ve lemma beleğa eşeddehu" (ergenlik çağına ulaştığında) cümlesi ile ahkaf suresindeki "ergenlik çağına ulaşınca ve kırk yaşına varınca" cümlesindeki "ve" harfinin insan hayatındaki iki evre olan ergenlik ve olgunluğu birbirinden ayırıp "her iki evresindede" şeklinde bir anlam olmasına rağmen musa as ı 40 yaşında peygamber yapmıştır. "Eşüddehu" kelimesinin geçtiği bazı ayetlere baktığımız zaman görürüzki "yetimin malına ergenlik çağına kadar yaklaşmayın " şeklinde emirler verilir eğer "eşüddehu" kelimesini 40 yaş olarak almak gerekiyorsa yetimler 40 yaşına gelen kadarmı malına yaklaşılmayacak?. Musa as ın hayatını muharref tevrattan değilde kur'andan öğrenmeye kalktığımız zaman musa as ın daha erken bir yaşta peygamber olduğu ortaya çıkacaktır. Bu yaş meselesinin pek önemi olmadığı halde sayın yazarın düştüğü yanlışlardan bir yanlış olduğu için bizde konu ile ilgili düşüncemizi serdetmek istedik.
Kur'an kıssalarının günümüze vermek istediği mesaj konusunda hiç bir kaygısı olmadan sadece ön kabuller doğrultusunda kıssaları anlama amaçlı olarak tebyin!! çalışması yapan sayın yazar bu tebyin! çalışmasında tashih !! edilmesi gereken yerler olduğunu söyleyip böyle tashihler!! yapmaktadır. İnsan sormadan edemiyor "tashih edilmiş hali böyle ise tashih edilmeden nasıldı acaba bu ayetlerle ilgili yapılan tebyin çalışmaları?"
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder