"Allah'ı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
"Allah'ı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2015 Perşembe

Al-i İmran s. 79-80.Ayetleri: "Allah'ı Bırakıp Bana Kul Olun" Demeyen Nebiler

Müslümanlar arasında bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalardan bir tanesi de , Muhammed (a.s) ın haram helal koyma yetkisinin olup olmadığı konusundadır. Yüzyıllardır "Ehli hadis" ekolünün İslam düşüncesinin şekillenmesinde etken bir rol oynaması neticesinde yazılan eserler çerçevesinde çizilen peygamber portresi, Kur'an ile uyum arz eden bir portre değildir. Bu portrenin şekillenmesi için yapılan çalışmalarda öne çıkan taraf, ön yargılı bir bakış ve bazı Kur'an ayetlerinin sadece bu portrenin oluşmasını sağlamak amacına yönelik bir okumaya tabi tutulması olduğunu söyleyebiliriz. 

Muhammed (a.s) a biçilen bu misyonun kaynağı , Hıristiyanların İsa (a.s) a biçtikleri misyondan devşirilmiş bir düşüncedir. Kur'anın İsa (a.s) ile ilgili ayetlerinin tamamının , onun için uydurulan misyonun yalan ve iftira olduğu , onun Rab ve İlahlıktan herhangi bir payı olmadığı , onun sadece beşer bir elçi olduğuna dair bilgiler olduğunu düşündüğümüzde, elçi olsa dahi kimseye böyle bir yakıştırma yapılmaması ve bu düşünce etrafında bir akide oluşturulmamasın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. 

Kur'an ayetlerinin sadece hitap ettiği kesim ile sınırlı tutularak okunması sonucunda , "Ey ehli kitap" şeklindeki hitapların ,bizleri ilgilendirmediği zannı uyandırmış ve ilgili ayetlerin sadece Yahudi ve Hıristiyanlara hitap ettiği düşünülerek , bizlere dair mesajları olabileceği akla dahi getirilmemiştir. Fakat İsa (a.s) a Hıristiyanlar tarafından yapılan muamelenin bir benzeri , Müslümanlar tarafından Muhammed (a.s) a da yapılmakta olup , İsa (a.s) ile ilgili olan ayetler ile bizlerin de muhatap olabileceği maalesef düşünülmemektedir. 

Hıristiyanların İsa (a.s) a yaptıkları muamelenin özünde , onu beşer bir elçi olmaktan daha yukarılara taşıma gayreti olduğunu söyleyebiliriz. Biz Müslümanlar tarafından , Muhammed (a.s) a yapılan muamelenin özünde de aynı gayret olup , her ne kadar söz ile onun "Kul ve Elçi" olduğunu söylüyorsak ta , fiiliyatta onu daha yukarılara taşıma düşüncesinin bir ürünü olan, haram ve helal koyma yetkisi olduğunu söyleyerek İsa, (a.s) ile aynı konuma oturtmaktayız. 

Allah (c.c) nin bu insanlar için koyduğu vazife sınırı olan "Elçilik" görevinin ne anlama geldiği anlaşıldığı takdirde , Muhammed (a.s) a biçilen ve görevinin sınırlarını aşan bir yetkilendirme olan haram ve helal koyma yetkisinin ne kadar yanlış olduğu , hatta bu düşünce içinde olanların akidelerinde derin yaralar açıldığı görülecektir. 

"Elçi" kelimesi , bir hükümdarın mesajını iletmekle görevli kimseler için kullanılmaktadır. Elçiler iletmekle görevli oldukları mesajın muhteviyatına hiç bir şekilde hiç bir şekilde müdahale etmeden muhataplarına iletmekle görevli kimselerdir.

Bu kelimeyi Allah (c.c) nin mesajını kullarına iletmekle görevli insanlar bazında düşündüğümüzde , bu insanlar aldıkları mesajın muhatapları arasında kendilerinin de olması nedeniyle , o mesajları muhataplarına iletirler , ilettikleri mesajın kendilerini de bağlayıcı olması nedeniyle , aynı mesajın gereklerinin nasıl hayata pratize edileceğini canlı ve en güzel örnek olarak gösterirler. Allah (c.c) nin elçileri sadece gelen mesajı okumakla görevli değil , aynı zamanda okudukları mesajın hayata nasıl yansıması gerektiğini kendileri yaşayarak öğretirler , yani görevleri sadece "Postacılık" değildir. 

[069.044-7]  Eğer o Resul bizim adımıza birtakım sözler uydursaydı, onu elimizle yakalar, sonra da onun şah damarını keserdik.Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.

Bu görevlerini yerine getirirken sadece kendilerine vahyedilene uymakla görevli olan bu elçiler, Allah (c.c) nin "Din" (Yaşam kuralları) olarak vaaz ettiği kurallara herhangi bir ilave hükümde bulunAmazlar. "İlah" ve "Rab" olmanın hakkı olan "Din" vaaz etmek yetkisini , Allah (c.c) kendisinden başka kimseye tanımamıştır. 

Kendisinin dışında "Din" vaaz etmeye kalkanları veya kendisinin dışında din vaaz edenlere tabi olanları , "Allah'ın dunun dan rabler ve ilahlar edinmek" olarak tanımlayan Rabbimiz, bu yetkiyi kendi elçilerine dahi vermemiş olmasına rağmen , İslam düşüncesine hakim olan genel geçer düşünce "Muhammed (a.s) ın da helal ve haram koyma yetkisine sahip olduğu yönündedir.

Bu noktada Al-i İmran s. 79. ve 80. ayetleri çok önemli hatırlatmalarda bulunmaktadır.

[003.079]  Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve nübüvvet vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.
[003.080] Ve size, «Melekleri, nebileri rabler ittihaz ediniz,» diye emretmez. Siz müslüman olduktan sonra size küfr ile hiç emreder mi?

Bu ayetler bizlere Muhammed (a.s) ı nasıl bir yere oturtmak gerektiğine dair bilgileri ihtiva eden çok önemli ayetlerdir. 

Helaller ve haramlar , insanların yaşamları içinde tabi olacakları kurallar bakımından önemli bir yer tutmakta olup , yaşamın sınırlarını tayin eden önemli kavramlardır. Allah (c.c) bu konuda kendisini tek yetkili olarak ilan ederek , insanlar için koyduğu sınırlara tabi olunması gerektiği , bu konuda kimsenin helal haram tayin etme yetkisi olmadığını açıklamıştır. 

"Rab" ve "İlah" olmanın gereği olan bu tür sınırlar koyma yetkisini kendi elçilerine dahi vermeyen Allah (c.c) , son elçi olan Muhammed (a.s) a böyle bir yetki tanıyarak elçiler arasında ona ayrı bir konum tayin etMEmiştir.

Muhammed (a.s) ın yaşadığı zaman içinde yapmış olduğu bazı yasaklayıcı sözleri , o yasakların aynen Kur'an yasağı gibi sayılmış , ve bu yasaklamaların alt yapısı rivayetler !! ile desteklenerek (Erike hadisi örneği) yalan ve iftiralar üzerine kurulmuş bir peygamber portresi ortaya çıkmıştır. 

[009.031]  (Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

Bu gün eğer bu ayet yeniden inecek olsa idi , "Muhammed'i de rabler edindiler" ilavesi mutlaka olurdu, neden mi ? ; 

"Rab edinmek" şeklindeki anlamı bu ayetin tefsirlerinde geçen bir rivayet olan , Adiyy Bin Hatem adlı önceden Hıristiyan olan bir sahabenin , " Biz onlara kulluk etmiyorduk" şeklindeki sözleri üzerine Muhammed (a.s) ın "Onlar Allah'ın haram kıldığı bir şeyi helal , helal kıldığı bi şeyi haram kıldıklarında onlara itaat etmiyor muydunuz?" sorusuna verdiği "Evet" cevabı, rab ve ilah edinmenin ne demek olduğunun güzel bir cevabıdır. 

Buradan hareketle , Muhammed (a.s) a yüklenmiş olan fakat kendisinin böyle bir iddiada bulunmadığı onun haram ve helal koyma yetkisi olduğunu iddia etmek , onu rab ve ilah edinmek anlamına gelir.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış. 

Yalan ve iftiralar üzerine kurulmuş peygamber algısı öyle bir hale getirilmiştir ki , böyle bir peygamber inancı olmayan veya böyle bir inanca karşı çıkanlar , zındık , hadis sünnet inkarcısı , kafir v.s gibi yaftalarla anılarak büyük bir baskı kurulmuştur. Eğer yafta takılmak gerekiyorsa , bu yaftalar peygamber a.s ın helal ve haram koymasının aynen Kur'anın koyduğu yasaklara eşdeğer olduğunu söyleyenlere takılması gerekmektedir. 


Muhammed (a.s) Allah (c.c) nin vermediği bir yetkiyi , verilmiş gibi göstermek onu İsa (a.s) gibi ilah ve rab konumunu yükseltmek anlamına gelmektedir. 

Maide s. 116-117. ayetlerinde gördüğümüz , İsa (a.s) ın sorgulanma sahnesindeki kendisine sorulan soruya verdiği cevap çok manidardır.

[005.116] Hani Allah «Ey Meryemoğlu İsa sen mi, Allah dışında beni ve Anneni ilah edindin» dedi. İsa şöyle dedi; «Haşa seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim, gerçek olmadığı bildiğim bir sözü söylemek bana yakışmaz, eğer böyle birşey söyleseydim sen bunu bilirdin, Sen benim içimdekini bilirsin, fakat ben Senin özündekini bilemem, hiç kuşkusuz Sen gaybleri bilensin.
[005.117]  Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.

Şayet bu gün yeni bir elçi ile yeni bir kitap gelse aynı sahne , Muhammed (a.s) ın sorgulanması şeklinde anlatılarak , Müslümanların onu haşa rab yerine koyması kendi ağzından red edilerek , yaşadığı hayat zarfında kendisine Allah (c.c) tarafından verilen görevi eksiksiz yerine getirdiğini , kendisinden sonra insanlar tarafından kendisi için yakıştırılan iftiraları red edecektir.
Bu gün Müslümanların , Hıristiyanlar gibi İsa (a.s) a yüklediği ilahlık ve rablik yakıştırmalarını direk olarak yapmıyor olmaları bizleri aldatmamalıdır. İsa ve Muhammed (a.s) için yapılan ortak yanlış , onların "ELÇİ ve "KUL" oldukları bir tarafa konularak , özel bir konum yüklenmiş olmalarıdır. 

Allah (c.c) Al-i İmran 79. ve 80. ayetlerinde İsa (a.s) için yapılan yanlışı hatırlatarak , bizlere de önemli mesajlar vermektedir. Bizler ilgili ayetleri sadece hitap ettiği kişiler bazında okuduğumuz zaman , bizlere dönük bir hatırlatması olduğunu ıskalamış oluruz. 
"Allah'a ve elçisine itaat edin" mealinde bir çok ayetin olduğu unutularak, bu yazının yazılmış olduğu düşünülmesin.

Kur'anda bir çok yerde geçen bu tür ayetlerin , "Allah'a itaat edin " emrini Kur'ana , "Elçisine itaat edin" emrini hadislere bağladığımızda büyük bir sorun ortaya çıkmaktadır.

Elçiye itaat ile ilgili ayetlerin , bu gün aramızda Muhammed (a.s) ın olmaması nedeniyle, "ondan gelen rivayetlere itaat" şeklinde anlaşılması gerektiğini iddia etmek büyük bir sorunu ortaya çıkarması açısından çok yanlış bir söylemdir. 

Bu gün elimizde olan hadis külliyatı içindeki rivayetlerin "Sahih" olup olmadığı kişilerin belirlediği kıstaslar üzerinden yapılmış olması sebebi ile , A hadisçisinin belirlediği kıstaslar açısından bakıldığında "Sahih" damgası vurulan bir rivayete , B hadisçisinin belirlediği kıstaslar açısından bakıldığında "Sahih değildir" damgası vurulabilmektedir. 

Eğer "Elçiye itaat edin" emrine, "Hadislere itaat edin"şeklinde bir anlam yüklediğimizde , A hadisçisinin sahih olarak gördüğü rivayeti red eden B hadisçisi , A hadisçisine göre "Hadis inkarcısı" veya "Elçiye itaat edin" ayetini red etmiş durumuna düşmektedir.

Sonuç olarak ; "İlah" ve "Rab" liği kendisinden başkası için kimseye layık görmeyen Allah (c.c) , bu liyakati peygamberlerine de vermediğini beyan ederek , kul olmayı sadece kendisine layık görerek , kendisinden başkalarına kulluk yapanlara "Müşrik" demektedir. Kur'an içindeki bir çok ayet , Hıristiyan düşüncesinde geçerli olan İsa (a.s) ı Allah (c.c) dışında rab ve ilah olarak kabul etme düşüncesini "Küfr" olarak nitelemiş  , ve böyle bir küfürden vazgeçilerek ortak söz olan Allah (c.c) nin Rab ve İlah olarak bilinmesi temeline dayanan bir sisteme göre yaşanmasını emretmektedir.

Hıristiyanların İsa (a.s) ı , elçi ve kul olmasının dışında bir görev yükleme ameliyesine paralel bir düşünce , biz Müslümanların büyük çoğunluğu tarafından Muhammed (a.s) içinde geçerlidir. Muhammed (a.s) ın elçi kul olduğu söz ile ikrar edilmesine rağmen , fiiliyatta ona helal ve haram yetkisi tayin edilmesi düşüncesi onu rab ve ilah konumuna yükseltmek anlamına gelmektedir. 

Kur'andaki elçiye itaat edilmesi ile ilgili ayetler , elçinin helal ve haram koyma yetkisine sahip olduğu düşüncesinin ışığı altında okunarak zorlama yorumlarla bu sonuca varılmaya çalışılmış , Araf s. 157. ayeti , İsrailoğullarına daha önce yapmış oldukları hatalar nedeni ile ceza olarak haram kılınan bazı yiyeceklerin artık helal kılındığını beyan etmiş olmasına rağmen , ön yargılı bir okuma sonucu , elçinin haram helal kılma yetkisi olduğunu beyan eden ayetler olduğu zannı hakim olmuştur.

Bizler eğer Hıristiyanların düştüğü duruma düşmek istemiyor isek yapacağımız şey , Muhammed (a.s) Kur'an harici bir misyon yükleme düşüncesinden vazgeçerek , onun elçi ve kul olduğunu sadece dil ile değil , itikadi anlamda da hatırlayarak itikadımızı Kur'an ışığında yeniden düzenlememiz gerekmektedir. Esas olan Allah (c.c) nin dışında kimseye onun yetki alanına giren konularda yetki tanımamak olup , böyle bir yetkiyi Allah ve elçisine rağmen tanımak , bu yetkinin tanınmadığını iddia edenlere yakıştırılan "Küfr" damgası , elçiye  böyle bir yetki tanıyan düşünce sahiplerine daha çok yakışacaktır.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

24 Aralık 2013 Salı

Ehli Sünnet'in Mücessimeliği "Allah'ı Görme" Hastalığı

"Allahım bizi cennette cemalinle şerefyab eyleeeee", bilindiği üzere bu dua ehli sünnet vel cemaat akidesi mensuplarının dualarında aşk ile şevk ile tekrarladıkları bir duadır, ancak "bu duanın kur'ani karşılığı nedir?" şeklinde geçmişten beri süren bir tartışma mevcut olup, Allah cc nin görülemeyeceğini iddia edenler mutezile,sapık,hadis inkarcısı vs gibi sözlerle yaftalandıkları için ehli sünnet dışında !! kalmak korkusuyla çoğu kimse bu sözlerin arkasında yatan itikadi yanlışlığı sorgulama cesaretini gösterememektedir.     

Kur'ana baktığımız zaman ,Allahı görme isteği israiloğullarının musa as dan isteklerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. 

[002.055]  Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı. 

[004.153]  Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, «Bize Allah'ı apaçık göster» demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik.   

Musa as ın tur'a çıktığı zaman Allah cc nin ona kendisini göstermesi isteiğini bu isteği karşısında aldığı cevabı araf s. 143. ayetinde görmekteyiz. 

[007.143]  Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca «Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!» dedi. (Rabbi): «Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!» buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim.  

Bu ayeti dikkatli bir şekilde okuyacak olursak, sadece"sen beni asla göremezsin" buyurulmaktadır. Eğer Allah cc yi cennette görmek mümkün olsaydı "asla" şeklinde buyurmayıp'ta bir istisna koyarak "ancak cennet hariç" demezmiydi?.   

Kur'anın Allah cc yi görme isteklerine karşı israiloğulları ve musa as a verdiği cevap bunlardır. Ancak iş kur'an dışı bilgiler ile durumu anlamaya gelince, Allah cc mü'min kullarına cennette cemalini gösterecektir. Bu düşünce ehli sünnet vel cemaat! adı altında oluşturlmuş bir itikadın ! jokerlerinden olup inkarı kesinlikle mümkün değildir ve inkar eden ehli sünnet dairesinin dışına çıkar ve haliyle cemali görmekten mahrum kalır!!.  

Bizim saf müslüman kardeşlerimiz, "aman bundan mahrum kalmayalım", " aman ....... vs itikadından olmayalım" diyerek bu düşünceye yapışmışlar fakaaat bu düşünce kur'ana arz edildiği takdirde daha beter bir durum ortaya çıkmaktadır , rivayetlerin gölgesi altında kur'anı anlamaya ayarlı düşünce sahipleri maalesef bu durumu göz ardı etmektedirler şöyleki;   

Öncelikle kur'anın bir kaidesi haline gelmiş bir anlatım metodunu hatırlayıp bu metod üzerinden Allah cc nin kendisini kur'anda nasıl bir metod ile anlattığını hatırlayalım.  

KUR'ANDA ALLAH CC İLE BÜTÜN ANLATIMLAR MÜTEŞABİH YANİ BENZEŞMELİDİR. ALLAH CC NİN ELİ,YÜZÜ,ARŞA OTURMASI,GELMESİ ,İPİ,YÜZÜ,GÖZÜ ŞEKLİNDE GELEN BÜTÜN ANLATIMLARI HAKİKİ ANLAMDA ANLAMAK BİZİ BİRÇOK YANLIŞA GÖTÜRÜR. 

[006.103]  Gözler O'nu görmez, O bütün gözleri görür. O Latif'tir, haberdardır.   

Enam s 103. ayetinde gözlerin onu idrak edemeyeceğinin bildirilmesine rağmen ehli sünnet buna bir istisna koyarak bunun cennette değişeceğini ve gözlerin onu görebileceği şekle dönüşeceğini iddia etmiştir. Kur'andaki yeniden diriliş ile ilgili ayetlere baktığımız zaman kişinin parmak uçlarına kadar aynı şekilde dirileceğinin haberinin verilişi cennet ve cehennemdeki hayatının dünyadaki bedeni ile aynen devam edeceği beyan edilir. Ayrıca bir çok ayette cennette mü'minlerin görecekleri nimetler anlatılmasına karşılık Allah cc yi görmek hiç bir ayette anlatılmaz sadece kıyamet suresi 22.23. ayetten bu düşünceye bir karine teşkil edebilecek bir ayet bulunmaktadır. şimdi bu ayet üzerinde biraz durmak gerekmektedir.  

[075.022-3] [DI] O gün bir takım yüzler Rablerine bakıp parlayacaktır.  

Ehli sünnet, bu ayetten cennette Allah cc nin mü'minler tarafından görüleceğinin delilini çıkarmıştır. Bu düşünce ehli sünnet'in aynı zamanda büyük bir çelişkisidir şöyleki;  Kur'anda bilindiği gib Allah cc ile ilgili anlatımlarda eli ,yüzü, gözü,gelmesi, arkadan kuşatması,arşa oturması vs gibi benzetmeli anlatımlar mecvuttur.İslam düşünce tarihindeki bazı guruplar bu anlatımları hakiki anlamda yorumlayarak Allah cc yi insana benzetmek gibi bir hataya düşmüşlerdir, bu guruplara mücessime ve haşeviyye gibi isimler verilmiş olup ehli sünnet mensupları bu düşünce mensuplarını sapkın olarak addetmişlerdir.   

Fakat aynı ehli sünnet Allah cc ye "cemal" sıfatını layık görüp cennette Allah cc nin cemalinin görüleceği iddiasında bulunmuştur. Araf s. 143. ayetinde "len" "asla) edatı ile te'kid edilen görememe durumu cennete nasıl gerçekleşecektir? asla kelimesinin cennette olabilecek bir istisnayı kapsadığına dair delili acaba nasıl bulabildiler diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Delil olarak ancak rivayetler gösterilebilirki bu rivayetlerin doğruluğuda kur'an ile sağlaması yapılmadan kabul edilemez.   

 [003.077]  Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin, işte onların, ahirette bir payları yoktur. Allah onlara kıyamet günü hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir.

Al-i imran suresi 77. ayetine baktığımız zaman ahirette Allah cc nin "bakmaması" şeklinde bir tabir kullanılmaktadır. Kıyamet s. 23. ayetinde cennet ehlinin Allah cc ye bakması ile Allah cc nin suçlulara bakmaması arasında bir bağ kurmak gerekmektedirki kıyamet s 23. ayeti daha iyi anlaşılsın. Bugün kullandığımız dilde dahi herhangi birimiz başka bir kişiye karşı hatalı bir davranışta bulunduğumuz zaman, "onun yüzüne nasıl bakacağım" şeklinde bir deyim kullanırız. Yada birine kızdığımız zaman "git gözüme görünme" şeklinde bir kızgınlık ifadesi kullanırız. Al-i imran s 77. ayeti ve kıyamet s. 23. ayetinde kullanılan "bakmamak" ve bakmak" ifadeleri böyle bir durumun tezahürü olup cennet ehli olan insanların yüzlerinin ak olması sebebiyle Allah cc ye bakmaları yani mecaz olarak ifade edilmektedir.

Peygamberleri yarıştırma düşüncesinin bir ürünü olarakta bu konuyu anlamak mümkündür. Bilindiği gibi muhammed as ın diğer bütün elçilerden üstün olduğu düşüncesi ehli sünnet itikadının baş düşüncelerinden biri olup diğer elçilere verilipte muhammed as a verilmeyen "mucize " dediğimiz şeyler biz müslümanlarda bir eziklik psikolojisi!! meydana getirmiş ve "sizin peygamberinizde ne varsa bizim peygamberimizde fazlası var" denilerek bir nevi elçilerin arasını açma yolunada gidilmiştir. Bu konu sanki yahudilere nazire olsun diye ortaya atılmış musa as ve yahudilere gösterilmeyen cemallullah! cennette bizlere gösterilecek denilerek elçileri yarıştırma projesinin bir ürünü olarak düşünce piyasasına sunulmaya çalışılmıştır.

Sonuç olarak; Cennette Allah cc nin görüleceğine dair ortaya atılan iddiaların kaynağının israiloğullarının musa as a karşı yaptıkları yanlışların içinde olarak bizlere gösterilmesine ve musa as ın bu isteğine rağmen "asla" şeklinde bir kelime ile bunun mümkün olamayacağının bildirilmesine dair olan ayetler ve kur'anda Allah cc ile ilgili bütün anlatımların müteşebih yani benzetmeli olması, Allah cc ile ilgili kur'anda geçen bazı anlatımların ehli sünnet tarafından te'vil edilerek bunların mecaz olduğuna karşın aynı ehli sünnet kıyamet suresi 23. ayetini hakiki olarak anlayarak kendi içinde çelişkiye düşmüştür. Allah cc için el , yüz göz isnad edenleri mücessime olarak vasıflayıp kendisi Allaha cemal isnad edipte bu cemalin mü'minler tarafından görüleceği düşüncesi ehli sünnetin mücessime ile aynı yolda olduğunun bir kanıtıdır.  Allah cc nin asla görülemeyeceğine dair olan düşünce kur'an referanslı olup bunun aksi düşünceler sapkın düşünceler olup maalesef bu düşünceler çeşitli fırkaların görüşleri olarak lanse edilerek , "aman haaa sakın böyle düşünmeyin ....... olursunuz" denilerek müslümanlar baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Yanlışı doğru , doğruyu yanlış olarak gösterip rivayetleri bu konuda baz alarak kur'anı arkaya atanların hesabı elbette çetin olacaktır.  

                                                EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.