Kur'an'ın, İlk Muhataplar olarak bildiğimiz, ilk indiği zaman ve mekanda yaşayan insanlara ne dediğinin anlaşılması, bu kitabın biz sonrakilere ne demiş olabileceğinin anlaşılmasında kolaylık sağlayacaktır. Bilindiği üzere Kur'an, Mekke ve Medine'de yaşayan topluluğa inmiş, inen ayetlerin büyük çoğunluğu, bu şehirlerde yaşayan Müşrik, Yahudi, Hristiyan gibi toplulukların bazı yanlışlarını düzeltmek amacına matuftur.
Bu toplumların yaptıkları yanlışlar, Küfür, Şirk, Fısk, Nifak gibi Kur'an'i kavramlar ile ifade edilen yanlışlar olup, bu fiiller sadece o zaman ve mekanda yaşayan insanlar tarafından işlenmemekte, insanın yaşam alanında olduğu tüm zamanlarda yaptığı yanlışlardır. Bu fiillerin ilk muhataplar nezdinde nasıl işlendiğinin anlaşılması, biz sonrakiler için bu fiillerin insan hayatından nasıl hayat bulduğunu, bu fiillerden nasıl sakınmak gerektiğini de öğretecektir.
Kur'an'ın Şeytan kavramı etrafında yaptığı anlatımlar, yaşamış ve yaşayacak bütün insanları ilgilendirmektedir. Bütün insanlar Şeytan tarafından her an iğvaya maruz kalmakta, insanın nasıl yanlışa düşürüldüğü kıssa yollu anlatım ile Kur'an içinde yer bulmuş, Şeytan'ın insana olan düşmanlığı, Adem ve eşinin şahsında canlandırılarak anlatılmıştır.
Adem İblis kıssası, yaratılan ve yaratılacak olan bütün insanları ilgilendirmesi bakımından evrensel mesajlar taşımaktadır. Nisa s. 118-119. ayetlerinde Şeytan insanların ayağını kaydırmak maksadıyla onlara bir takım iğvalarda bulunacağını söylediğini görmekteyiz. Şeytanın insanları yoldan çıkarmak için yapmayı vaad ettiği iğvalara baktığımızda, o iğva ile Mekke'li müşriklerin yaptığı bazı şeylerin örtüştüğünü görmekteyiz.
Şeytanın iğvası sonucunda Mekke müşriklerinin yaptığı şeyin ne anlama geldiğinin anlaşılması, bu ayetin evrensel mesajının anlaşılmasını da sağlayacaktır.
[004.118-9] Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: «Elbette senin kullarından
belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara
sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara
emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler» dedi. Kim Allah'ı bırakıp da
şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
Nisa s. 119. ayetindeki "onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" cümlesinin ne anlama geldiğini anlamak için Maide s. 103. ayetine gitmek gerektiğini düşünmekteyiz.
[005.103] Allah, ne «bahîre»yi, ne «sâibe»yi, ne «vesile»yi ve ne de «hâm»ı
meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların
çoğunun akılları ermez.
[005.104] Onlara: «Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin» denildiğinde,
«Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter» derler. (Peki,) Ya ataları bir
şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?.
Bahire ; 5 defa doğurduktan sonra KULAĞI YARILAN, putların hizmetine verilerek kimsenin binmediği, etinden ve sütünden faydalanmadığı dişi deve veya koyun.
Saibe ; Bir kimsenin hastalandığında veya eve döndüğünde bağışladığı ve hiç kimsenin ondan faydalanmadığı deve.
Vesile ; Hiç doğurmamış dişi devenin arka arkaya ikizler doğurması sonucunda salıverilmesi.
Ham ; Erkek deveden 10 döl alındığında sırtına binilmemesi.
Maide s. 103. ayetinde Allah (c.c) nin Bahire, Saibe, Vesile, Ham olarak bahsettiği isimler, Arap müşriklerinin bazı hayvanlar üzerinde Helal- Haram şeklinde yapmış oldukları tasarruflar ile ilgili isimler olup, Kur'an bunların Allah'a atılmış bir iftira olduğunu beyan etmektedir.
Maide s. 103. ayetinde bahsi geçen isimlerin ne anlama geldiğini ise Enam s. 136-145. ayetlerinden anlamaktayız.
[006.136] Tutup Allah'ın yarattığı ekin ve davar'dan ona bir pay ayırdılar ve
kendi yanlış kanaatlerince: «Bu Allah için, bu da ortaklarımız için.» dediler.
Fakat ortakları için olanlar Allah tarafına geçmez, Allah için yarılmış olan
ise, ortaklarının tarafına geçer. Ne kötü hüküm yürütüyorlar!
[006.137] Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını)
öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini
karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları
uydurdukları ile baş başa bırak!
[006.138] Onlar kendi zanlarınca; bu davarlar, bu ekinler haramdır, onları
dilediğimizden başkası yiyemez. Bir takım hayvanların sırtları haramdır, dediler.
Bir kısım hayvanların üzerine de O'na karşı iftira ederek; Allah'ın adını
anmazlar. Allah; yapmakta oldukları iftiraları yüzünden onları
cezalandıracaktır.
[006.139] Dediler ki: «Şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız
erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. Şayet (yavru) ölü
doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır.» Allah bu
değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hikmet sahibidir,
hakkıyla bilendir.
[006.140] Bilgisizlik ve düşüncesizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını
öldürenler ve Allah’ın kendilerine ihsan ettiği rızkı Allah’a iftira ederek
haram sayanlar, elbette tam hüsrana uğradılar. Saptılar bunlar, doğru yolu da
bulamadılar!
[006.141] Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır. Tatları
çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ve benzemez şekilde
yaratan O'dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin, devşirildiği ve biçildiği gün
hakkını verin; israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.
[006.142] Hayvanları da yük ve kesim için yaratan Allah'tır. Allah'ın size
verdiği rızıktan yiyin, şeytana ayak uydurmayın, o size apaçık bir
düşmandır.
[006.143] Sekiz çift: Koyundan iki ve keçiden iki; de ki: «İki erkeği mi,
yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram
kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin.»
[006.144] Deveden de iki, sığırdan da iki. De ki: İki erkeği mi, iki dişiyi
mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı haram kıldı? Yoksa Allah; size
bunları buyururken, siz orada mı idiniz? İnsanları bilgisizce saptırmak için
Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah; zalimler
güruhunu hidayete erdirmez.
[006.145] De ki: «Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği
(şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da
Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey
bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve
haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir) . Şüphesiz
senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.
Mekke müşrikleri yaşamlarında Allah'ın değil kendilerini belirleyici kılmak sureti ile ŞİRK içine düşmüşler, bu şirklerini ise Allah'ın helal kıldığı hayvanlar üzerine, haram hükümleri koymak sureti ile açığa çıkarmaktadırlar.
Yeniden Nisa s. 119. ayetine dönecek olursak, ayet içindeki "onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" cümlesi, yukarıdaki ayetlerin ışığında daha kolay anlaşılmış olacaktır.
Maide s. 103. ayetinde Bahire adı ile geçen şirk eyleminin, hayvanların kulaklarını yarmak sureti ile gerçekleştirildiğini dikkate aldığımızda, Nisa s. 119. ayetinde Şeytan tarafından söylenen sözün ilk muhataplar nezdinde hayata geçmiş olmasını, ve Mekke müşriklerinin Şeytanın iğvaları sonucunda böyle bir eylemi güzel gördüklerini ifade etmekte olduğunu anlayabiliriz. Mekke müşriklerinin hayvanların kulaklarını yarmak sureti ile yaptıkları şirk eyleminin, onlara Şeytan tarafından güzel gösterildiği ifade edilerek, yapılan eylemin çirkinliği ve yanlışlığı, şirk'in ilk muhatapların hayatında nasıl işlerlik kazandığı Şeytanın dili üzerinden böyle ifade edilmektedir.
Nisa s. 119. ayetinin ilk muhataplara ne dediği anlaşıldıktan sonra, bizlere dair neler söylemiş olabileceğinin anlaşılması kolaylaşacaktır.
Şeytan ve Şirk, birbiri ile iç içe geçmiş iki kavram olup, bir insanın hayatında şirk içine düşmesine sebep olan şey, Şeytan'dır. Şeytan, İblis'in şahsında müşahhaslaştırılmak sureti ile insana karşı olan düşmanlığı bir çok yerde anlatılmış, ondan korunma yolları gösterilmiştir.
Maide s. 103. ayetinde Bahire, Saibe, Vesile, Ham isimleri altında, cahiliye Arapları tarafından yapılan eylemin, Allah'ın hüküm koyma alanına giren konularda, onu devre dışı bırakarak insanların bu konuda kendilerini yetkili görmelerinin bir sonucu olduğu, bu eylemin Enam s. 142. ayetinde beyan edildiği üzere haram helal tayin yetkisinin insanlara verilmek sureti ile Şeytana ayak uydurmak olduğunu dikkate alan bir okuma yaptığımızda, Şirk olgusunun insan ve toplum hayatında nasıl ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
[016.116] Sadece dillerinizin yalan yere nitelemesi ile: «şu helaldır, şu
haramdır.» demeyin ki, yalanı Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphe yok ki,
yalanı Allah'a iftira edenler kurtuluşa eremezler.
Nahl s. 116. ayeti, konumuzu özetlemektedir. Şu helaldir- Şu haramdır demenin Allah (c.c) indinden gelen bir bilgiye dayalı olması gerektiği, böyle bir bilgiye dayanmadan ortaya konan hükümlerin Allah'a iftira olduğu bildirilmektedir.
Sonuç olarak; Şirk'in kadim bir hastalık olduğunu ve kavramın sadece Mekke'li müşriklerle sınırlı olmadığını düşündüğümüzde, Maide s. 103, Enam s. 136 ve 145. ayetler arasında anlatılan durumun, insanların hayatlarında kural koyucu olarak Allah'ı devre dışı bırakarak kendi yanlarından ürettikleri hükümler ile yaşamlarını sürdürmeleri, onların ayaklarını cennetten kaydırarak cehenneme yuvarlanmaları için her fırsatı değerlendireceğine dair söz veren Şeytan'ın iğvası sonucu olduğu görülmektedir.
Hayvanların kulaklarını yarmak şeklinde gerçekleştirilen eylem, Mekke müşriklerinin yaşamlarında Allah'ı kural koyucu olarak tanımamalarının bir yansıması olduğu, bu yansımanın Şeytan iğvası sonucu olduğu Nisa s. 119. ayetinde Şeytan'ın insanlara böyle bir emir vereceğini söylemesinden anlaşılmaktadır.
Nisa s. 119. ayetinde Şeytan tarafından söylenen bu söz sadece Mekke müşriklerinin yaptığı şirk eylemini değil, şirk eyleminin Mekke müşriklerinin yaşantısında nasıl ortaya çıktığının anlaşılması, bu eylemin diğer insanlarda nasıl ortaya çıktığının anlaşılması bakımından önem arz etmektedir.
Şirk'in tarifini, Allah'ın yetki alanına giren konularda onun devre dışı bırakılarak, insanlar tarafından konular hükümlerin hayata geçirilmesi, şeklinde yaptığımız zaman, insan ve toplum hayatında ortaya çıkan evrensel bir cürüm olduğu anlaşılacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.