Şeytanın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şeytanın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Nisan 2017 Pazar

Nisa s. 119. Ayetindeki Şeytanın Vaadini Maide s. 103 ve Enam s. 136-145. Ayetlerinden Anlamak

Kur'an'ın, İlk Muhataplar olarak bildiğimiz, ilk indiği zaman ve mekanda yaşayan insanlara ne dediğinin anlaşılması, bu kitabın biz sonrakilere ne demiş olabileceğinin anlaşılmasında kolaylık sağlayacaktır. Bilindiği üzere Kur'an, Mekke ve Medine'de yaşayan topluluğa inmiş, inen ayetlerin büyük çoğunluğu, bu şehirlerde yaşayan Müşrik, Yahudi, Hristiyan gibi toplulukların bazı yanlışlarını düzeltmek amacına matuftur. 

Bu toplumların yaptıkları yanlışlar, Küfür, Şirk, Fısk, Nifak gibi Kur'an'i kavramlar ile ifade edilen yanlışlar olup, bu fiiller sadece o zaman ve mekanda yaşayan insanlar tarafından işlenmemekte, insanın yaşam alanında olduğu tüm zamanlarda yaptığı yanlışlardır. Bu fiillerin ilk muhataplar nezdinde nasıl işlendiğinin anlaşılması, biz sonrakiler için bu fiillerin insan hayatından nasıl hayat bulduğunu, bu fiillerden nasıl sakınmak gerektiğini de öğretecektir.

Kur'an'ın Şeytan kavramı etrafında yaptığı anlatımlar, yaşamış ve yaşayacak bütün insanları ilgilendirmektedir. Bütün insanlar Şeytan tarafından her an iğvaya maruz kalmakta, insanın nasıl yanlışa düşürüldüğü kıssa yollu anlatım ile Kur'an içinde yer bulmuş, Şeytan'ın insana olan düşmanlığı, Adem ve eşinin şahsında canlandırılarak anlatılmıştır.

Adem İblis kıssası, yaratılan ve yaratılacak olan bütün insanları ilgilendirmesi bakımından evrensel mesajlar taşımaktadır. Nisa s. 118-119. ayetlerinde Şeytan insanların ayağını kaydırmak maksadıyla onlara bir takım iğvalarda bulunacağını söylediğini görmekteyiz. Şeytanın insanları yoldan çıkarmak için yapmayı vaad ettiği iğvalara baktığımızda, o iğva ile Mekke'li müşriklerin yaptığı bazı şeylerin örtüştüğünü görmekteyiz. 

Şeytanın iğvası sonucunda Mekke müşriklerinin yaptığı şeyin ne anlama geldiğinin anlaşılması, bu ayetin evrensel mesajının anlaşılmasını da sağlayacaktır.

[004.118-9] Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: «Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler» dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.

Nisa s. 119. ayetindeki "onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" cümlesinin ne anlama geldiğini anlamak için Maide s. 103. ayetine gitmek gerektiğini düşünmekteyiz. 

[005.103] Allah, ne «bahîre»yi, ne «sâibe»yi, ne «vesile»yi ve ne de «hâm»ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez.
[005.104] Onlara: «Allah'ın indirdiğine ve peygambere gelin» denildiğinde, «Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter» derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse?.

Bahire ; 5 defa doğurduktan sonra KULAĞI YARILAN, putların hizmetine verilerek kimsenin binmediği, etinden ve sütünden faydalanmadığı dişi deve veya koyun. 

Saibe ; Bir kimsenin hastalandığında veya eve döndüğünde bağışladığı ve hiç kimsenin ondan faydalanmadığı deve. 

Vesile ; Hiç doğurmamış dişi devenin arka arkaya ikizler doğurması sonucunda salıverilmesi.

Ham ; Erkek deveden 10 döl alındığında sırtına binilmemesi.

Maide s. 103. ayetinde Allah (c.c) nin Bahire, Saibe, Vesile, Ham olarak bahsettiği isimler, Arap müşriklerinin bazı hayvanlar üzerinde Helal- Haram şeklinde yapmış oldukları tasarruflar ile ilgili isimler olup, Kur'an bunların Allah'a atılmış bir iftira olduğunu beyan etmektedir.

Maide s. 103. ayetinde bahsi geçen isimlerin ne anlama geldiğini ise Enam s. 136-145. ayetlerinden anlamaktayız.

[006.136]  Tutup Allah'ın yarattığı ekin ve davar'dan ona bir pay ayırdılar ve kendi yanlış kanaatlerince: «Bu Allah için, bu da ortaklarımız için.» dediler. Fakat ortakları için olanlar Allah tarafına geçmez, Allah için yarılmış olan ise, ortaklarının tarafına geçer. Ne kötü hüküm yürütüyorlar!
[006.137] Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını) öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile baş başa bırak!
[006.138] Onlar kendi zanlarınca; bu davarlar, bu ekinler haramdır, onları dilediğimizden başkası yiyemez. Bir takım hayvanların sırtları haramdır, dediler. Bir kısım hayvanların üzerine de O'na karşı iftira ederek; Allah'ın adını anmazlar. Allah; yapmakta oldukları iftiraları yüzünden onları cezalandıracaktır.
[006.139] Dediler ki: «Şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. Şayet (yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır.» Allah bu değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
[006.140] Bilgisizlik ve düşüncesizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine ihsan ettiği rızkı Allah’a iftira ederek haram sayanlar, elbette tam hüsrana uğradılar. Saptılar bunlar, doğru yolu da bulamadılar!
[006.141] Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır. Tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratan O'dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin, devşirildiği ve biçildiği gün hakkını verin; israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.
[006.142] Hayvanları da yük ve kesim için yaratan Allah'tır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytana ayak uydurmayın, o size apaçık bir düşmandır.
[006.143] Sekiz çift: Koyundan iki ve keçiden iki; de ki: «İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Doğru sözlü iseniz bana bilgiye dayanarak cevap verin.»
[006.144] Deveden de iki, sığırdan da iki. De ki: İki erkeği mi, iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı haram kıldı? Yoksa Allah; size bunları buyururken, siz orada mı idiniz? İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah; zalimler güruhunu hidayete erdirmez.
[006.145] De ki: «Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği (şeyler) için, ölü eti, dökülen kan, domuz eti -ki bu gerçekten murdardır- ya da Allah'tan başkası adına kesilmiş bir fısk dışında, haram kılınmış bir şey bulmuyorum. Kim kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalırsa, -saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla- (bu sayılanlardan ölmeyecek kadar yiyebilir) . Şüphesiz senin Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.

Mekke müşrikleri yaşamlarında Allah'ın değil kendilerini belirleyici kılmak sureti ile ŞİRK içine düşmüşler, bu şirklerini ise Allah'ın helal kıldığı hayvanlar üzerine, haram hükümleri koymak sureti ile açığa çıkarmaktadırlar. 

Yeniden Nisa s. 119. ayetine dönecek olursak, ayet içindeki "onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler" cümlesi, yukarıdaki ayetlerin ışığında daha kolay anlaşılmış olacaktır.

Maide s. 103. ayetinde Bahire  adı ile geçen şirk eyleminin, hayvanların kulaklarını yarmak sureti ile gerçekleştirildiğini dikkate aldığımızda, Nisa s. 119. ayetinde Şeytan tarafından söylenen sözün ilk muhataplar nezdinde hayata geçmiş olmasını, ve Mekke müşriklerinin Şeytanın iğvaları sonucunda böyle bir eylemi güzel gördüklerini ifade etmekte olduğunu anlayabiliriz. Mekke müşriklerinin hayvanların kulaklarını yarmak sureti ile yaptıkları şirk eyleminin, onlara Şeytan tarafından güzel gösterildiği ifade edilerek, yapılan eylemin çirkinliği ve yanlışlığı, şirk'in ilk muhatapların hayatında nasıl işlerlik kazandığı Şeytanın dili üzerinden böyle ifade edilmektedir.

Nisa s. 119. ayetinin ilk muhataplara ne dediği anlaşıldıktan sonra, bizlere dair neler söylemiş olabileceğinin anlaşılması kolaylaşacaktır. 

Şeytan ve Şirk, birbiri ile iç içe geçmiş iki kavram olup, bir insanın hayatında şirk içine düşmesine sebep olan şey, Şeytan'dır. Şeytan, İblis'in şahsında müşahhaslaştırılmak sureti ile insana karşı olan düşmanlığı bir çok yerde anlatılmış, ondan korunma yolları gösterilmiştir.

Maide s. 103. ayetinde Bahire, Saibe, Vesile, Ham isimleri altında, cahiliye Arapları tarafından yapılan eylemin, Allah'ın hüküm koyma alanına giren konularda, onu devre dışı bırakarak insanların bu konuda kendilerini yetkili görmelerinin bir sonucu olduğu, bu eylemin Enam s. 142. ayetinde beyan edildiği üzere haram helal tayin yetkisinin insanlara verilmek sureti ile Şeytana ayak uydurmak olduğunu dikkate alan bir okuma yaptığımızda, Şirk olgusunun insan ve toplum hayatında nasıl ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. 

[016.116] Sadece dillerinizin yalan yere nitelemesi ile: «şu helaldır, şu haramdır.» demeyin ki, yalanı Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphe yok ki, yalanı Allah'a iftira edenler kurtuluşa eremezler.

Nahl s. 116. ayeti, konumuzu özetlemektedir. Şu helaldir- Şu haramdır demenin Allah (c.c) indinden gelen bir bilgiye dayalı olması gerektiği, böyle bir bilgiye dayanmadan ortaya konan hükümlerin Allah'a iftira olduğu bildirilmektedir.

Sonuç olarak; Şirk'in kadim bir hastalık olduğunu ve kavramın sadece Mekke'li müşriklerle sınırlı olmadığını düşündüğümüzde, Maide s. 103, Enam s. 136 ve 145. ayetler arasında anlatılan durumun, insanların hayatlarında kural koyucu olarak Allah'ı devre dışı bırakarak kendi yanlarından ürettikleri hükümler ile yaşamlarını sürdürmeleri, onların ayaklarını cennetten kaydırarak cehenneme yuvarlanmaları için her fırsatı değerlendireceğine dair söz veren Şeytan'ın iğvası sonucu olduğu görülmektedir.

Hayvanların kulaklarını yarmak şeklinde gerçekleştirilen eylem, Mekke müşriklerinin yaşamlarında Allah'ı kural koyucu olarak tanımamalarının bir yansıması olduğu, bu yansımanın Şeytan iğvası sonucu olduğu Nisa s. 119. ayetinde Şeytan'ın insanlara böyle bir emir vereceğini söylemesinden anlaşılmaktadır. 

Nisa s. 119. ayetinde Şeytan tarafından söylenen bu söz sadece Mekke müşriklerinin yaptığı şirk eylemini değil, şirk eyleminin Mekke müşriklerinin yaşantısında nasıl ortaya çıktığının anlaşılması, bu eylemin diğer insanlarda nasıl ortaya çıktığının anlaşılması bakımından önem arz etmektedir.

Şirk'in tarifini, Allah'ın yetki alanına giren konularda onun devre dışı bırakılarak, insanlar tarafından konular hükümlerin hayata geçirilmesi, şeklinde yaptığımız zaman, insan ve toplum hayatında ortaya çıkan evrensel bir cürüm olduğu anlaşılacaktır. 

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

21 Mart 2016 Pazartesi

Şeytanın Kardeşler Arasını Ayırma Yolunu Yusuf Kıssasından Okumak

Kur'anın "Ahsen-El Kasas" (Kıssaların en güzeli) olarak beyan ettiği Yusuf kıssası, bizlere diğer kıssalar gibi bir çok yönden mesajlar vermektedir. Bu kıssa içinde okuduğumuz ayetlerin bir kısmında, Yusuf'un kardeşlerinin ona olan düşmanlıkları ve neticesi anlatılmakta olup , her kıssa gibi bu anlatımlarda da bize dönük mesajlar olduğunu düşünerek , bu mesajların ne olabileceği yönünde bir okuma yapmaya çalışacağız.

"Kardeş Kavgası" deyimi , maalesef biz Müslümanların gündeminden yüzyıllardır düşmemektedir. Bizleri böyle bir deyimi kullanmaya sevk eden amiller , ve bu amilleri önleme yolları , bu kavgaların önlenmediği takdirde başımıza neler geleceği, Kur'an içindeki bir çok ayette haber verildiği halde , şeytan bizlere galip gelerek kardeşlerimiz ile aramızı bozmuş, ve bizleri güçsüz bırakarak ,  kafirlerin elinde oyuncak durumuna düşen bir topluluk haline getirmiştir.

Yusuf suresi 4. ayetinden öğrendiğimize göre , Yakub (a.s) ın 12 oğlu bulunmaktadır , bu oğulların 2 si ayrı , 10 u ise ayrı eşlerden doğan çocuklardır. Bu iddiamızı rivayetler kanalı ile değil , surenin 59. ayetinde Yusuf'un kardeşlerine "Babanızdan olan  kardeşinizi bana getirin" sözlerinden anlamaktayız. Bu söz bize o kardeşin annesi ile diğer kardeşlerin annelerinin aynı olmadığını göstermektedir.

[012.008] Hani demişlerdi ki: Biz, güçlü bir topluluk olduğumuz halde Yusuf ve kardeşi, babamızın yanında daha sevgilidirler. Doğrusu babamız apaçık bir sapıklık içindedir.

Bu ayet ise bizlere yine , Yusuf ve kardeşi ile diğer kardeşlerin annelerinin ayrı olduğunu göstermektedir. Kardeşler arasındaki anne ayrılığı, kardeşler arasında bir guruplaşma meydana getirerek , Yusuf ile kardeşine karşı , diğer kardeşlerin husumet beslemelerine sebep olmaktadır. "Yusuf ve kardeşi" ifadesi bile , diğer 10 kardeşin , 2 kardeşe nasıl baktıklarını göstermektedir.

Kendilerini "Güçlü bir topluluk" olarak gören 10 kardeş , bu güçlülüğü babalarının nezdinde diğer 2 kardeşten daha fazla sevilmeleri gerektiğine dair bir gerekçe olarak kullanmaktadırlar. 

[012.005]  Babası şunları söyledi: «Oğulcuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar; zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır».

Yusuf'un gördüğü rüyayı babasına anlattıktan sonra babasının ona söylediği sözler , bu ayrışmanın babaları tarafından bile fark edildiğini göstermektedir. Yusuf'un babasının, oğluna söylediği "şeytan insanın apaçık düşmanıdır" sözünün, burada anahtar bir cümle, ve anlatımın mesaj içerikli olarak okunmasında önemli bir nokta olduğunu düşünmekteyiz. 

Şeytanı , "İnsanın ayağını cennetten kaydırarak , onu cehenneme götüren her kişi , kuruluş , düşünce v.s" olarak anladığımızda "Şeytan" kelimesi ile ifade edilenin ne veya neler olduğu, hayat içinde anlamını daha kolay bulacaktır. 

Şeytan, kardeşler arasını bozarak onları birbirine düşman etmekte, ve bu kardeşler şeytanın kendileri için en başta gelen düşman olduğunu unutarak , kendilerine asıl düşman olanın diğer kardeşleri olduğunu  zannederek, kendi kardeşlerine saldırmakta ve kardeşlerin birbirini kırması neticesinde, sadece şeytan bu işten karlı çıkmaktadır.

Şeytanın, Yusuf'un kardeşlerini kullanarak , insana olan açık düşmanlığını, yaşandığı tarihsel zaman ve mekandan çıkararak , günümüze dönük mesajlar olarak okumaya çalıştığımızda şunları söyleyebiliriz ;  

Yusuf ve kardeşine diğer kardeşlerin düşman olmasını , günümüzün bir deyimi olan "Alt Kimlik - Üst Kimlik" deyimlerinin ifade ettiği anlamlar üzerinden okuduğumuzda , anlatılan olayın güncel mesajını kavrayabileceğimizi düşünmekteyiz. 

Yakub (a.s) ın 12 oğlunun 10 tanesinin ayrı , diğer 2 tanesinin ise ayrı annelerden olmasını "Alt Kimlik" , 12 oğlun tamamının aynı babadan olmasını ise "Üst Kimlik" olarak değerlendirdiğimizde , onların kıssasının bize dönük mesajını okumak kolaylaşacaktır. 

Yakub (a.s) ın 10 oğlu, alt kimlikleri olan aynı anneden olmuş olmalarını dikkate alarak gruplaşmışlar , diğer 2 kardeşleri kendi annelerinden olmadıkları için, onlara karşı bir husumet beslemektedirler. Halbuki onlar üst kimlikleri olan , 12 kardeşin de aynı babadan olmalarını dikkate almış  olsalardı , diğer 2 kardeşe herhangi bir husumet duymaları için sebep olmayacaktı.

Şeytan işte bu noktada devreye girerek , kardeşlerin arasındaki bu durumu kendi lehine çevirerek insana olan düşmanlığını göstermek için, elinden geleni yapmaya çalışacaktır.

Kendi annelerinden doğmamış olmalarını onların aralarını bozmak için koz olarak kullanan şeytan , insanlık tarihi boyunca bu kozu her zaman kullanmış ve kullanacaktır. "Alt kimlik - Üst Kimlik" olarak ifade edebileceğimiz bu tür ayrışmalar, her toplumda meydana gelebilecek olan, ve şeytanların her an insanlar arasında düşmanlık yaratma vesilesi olarak kullanabilecekleri ayrışmalardır örneğin ; 

Olayı Türkiye üzerinden değerlendirecek olursak , bu topraklar üzerinde yaşayan farklı kavimlere mensup insanlar bulunmaktadır. Bu farklılıklar insanların alt kimliğini oluşturmaktadır. Türk , Kürt , Laz , Arap , Çerkez, Gürcü , Abaza v.s gibi kavimlere mensup olarak Türkiye topraklarında yaşayan insanların, birde üst kimlikleri bulunmaktadır.

Farklı kavimlere mensup olarak "Alt Kimlik" oluşturmuş olan insanların ortak olan "Üst Kimlik" leri, AYNI İNANCA SAHİP OLMAK ve AYNI TOPRAKLAR ÜZERİNDE YAŞAMAKTA OLMALARIDIR. İşte bu ortak payda, farklı kavimlere mensup olsalar dahi , aynı halkanın içinde olmaları,  insanların bu ortak değerler üzerinde birliktelik oluşturmalarını gerektirmektedir. 

Şeytan, dün nasıl Yakub (a.s) ın oğulları üzerinde, onların sahip olduğu alt kimliği öne çıkartmaları yönünde vesvese vererek, diğer kardeşlerine düşman olmalarını sağladı ise , aynı şeytan Türkiye üzerinde farklı kavimlere mensup olarak alt kimlik oluşturmuş olanlar üzerinde de oyunlar oynayarak, onların birbirlerine düşman olmaları için elinden geleni yapmaktadır. 


Toplumlar, içlerindeki farklılıkları körüklemek üzerine kurulu, fikir ve ideolojileri öne çıkardıkları takdirde, aynı toprak üzerinde ve aynı inanca mensup olan insanların kamplara bölünmeleri sonucunda yıkıma uğrarlar. Bu yıkım dün bu tür sebeplerle gerçekleşmiş , toplumların yıkılması bu gün ve yarın da böyle olacaktır. Öyleyse yıkıma uğramamın yollarından birisi, bir toplumu birbirine bağlayan üst kimliği dikkate alan fikrin oluşturduğu bir yönetim içinde, üst kimliği öne çıkaran bir anlayışla, insanların birbirine düşman olmaMAsı üzerine kurulmuş sistem ile yönetilmesidir.. 

Türkiye nin bu gün geldiği noktada, alt kimliği dikkate alarak , Türk kavmini öne çıkaran , nüfusun büyük çoğunluğunu teşkil eden Kürt kavmine mensup insanları yok sayan bir yönetim anlayışının etkisinin büyük olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Şeytani güçler işte bu durumu kendi lehlerine kullanarak , Türk - Kürt kavgası çıkarmaya, bu yolla Türkiyenin gücünü kırmaya, ve bu yolla Türkiye üzerinde yaşayan insanları kendi kontrolü altına almayı amaçlayan planlarını yıllardır sahneye koymaktadırlar. 

Kürt kavmine mensup olanların, mevcut yönetim tarafından yıllardır asimilasyona uğratılma çalışmaları , şeytani güçlerin Türkiye üzerindeki kirli emellerini gerçekleştirmek için ellerinde önemli bir koz olmuştur. Kürt kavmine mensup olanların bir kısmı ise bu oyuna gelerek , kendilerini özgürleştireceğini sandıkları bu şeytanların oyunlarına alet olmaya devam etmektedirler. Halbuki etrafımıza baktığımızda şeytani güçlerin bir ülkeye nasıl özgürlük ve mutluluk !! getirmek iste(me)diği gözümüzün önünde acı örnekleri ile yıllardır ortadadır. 

Müstekbir şeytanların bu oyunları, bizlerin alt kimliklerimizi öne çıkaran kavmiyetçi düşünce ve yönetim anlayışlarımızda inat ettiğimiz sürece devam edecek ve bu şeytanlar amaçlarına er geç kavuşacaklardır.

[012.100]  Ana-babasını tahtın üzerine çıkarıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: Babacığım; işte bu; vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Doğrusu Rabbım, onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti de; şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkardı ve sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbım, dilediğine lütufkardır. Muhakkak ki O'dur O, Hakim, Alim.

Yusuf'un kardeşleri , ona yaptığından pişman olup tevbe ettikten sonra, yukarıdaki ayette insanların birbirleri ile olan bağlarını oluşturan "Üst Kimlik" etrafında nasıl toplandıklarını gösterilmektedir.

İnsanların birbirleri ile olan bağlarını oluşturmasında dikkate alınması gerekli olan nokta "Alt Kimlik" değil , "Üst Kimlik" olmalıdır. Yusuf (a.s), kardeşlerinin kendisine yaptığı kötülüğü unutup onları bağışlayarak ,  üst kimlik olan Allah (c.c) ye iman eden bir yönetim anlayışı etrafında kardeşlerini topladıktan sonra, Mısır ülkesinde yaşamaya başlamışlardır. Bizler kendi ülkemizde eğer mutlu ve barış içinde yaşamak istiyorsak , şeytanların vesvesesi olan alt kimliği değil , Allah (c.c) nin önerdiği üst kimliği dikkate alan inanç ve bu inanç üzerine bina edilmiş yönetim anlayışı ile hayata devam etmek zorundayız. 

[049.013] Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için siz halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Hiç şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Hiç şüphe yok Allah, bilendir, haber alandır.

Hucurat s. 13. ayeti , alt kimlik gerçeğini hatırlatan , fakat asıl olması gereken "Takva" yani Allah (c.c) den sakınmak temelli bir hayatın kişi ve toplum hayatında öne çıkması gerektiğini beyan etmektedir.

Takva, yani Allah (c.c) den sakınmaya dayalı yaşantı, kişi ve toplumların yaşantısında egemen olmadığı müddetçe , insanlar arasını bozmaya çalışan şeytanların eline hazır bir fırsat  verilmiş olacaktır. Bu fırsatın verilip verilmemesi bizlere bağlı olup , şeytanların alt kimlik üzerinden insanlar arasında hiç bir zaman ayrılık yaratmasına fırsat verilmemelidir. 

 İnsanların birbirleri ile olan birlik ve beraberliğini sağlayan en önemli unsur olarak gördüğümüz üst kimliğin , mensup olduğumuz "İslam Dini" olarak görülmesi gerektiğine rağmen, şeytan tarafından her zaman istismar edilmeye müsait bir alan olan alt kimlik meselesi, maalesef bu noktada da ortaya çıkarak , birlik ve beraberliğin sağlanmasında en önemli unsur olan din bağı, maalesef olması gereken bağlılığı insanlara sağlayamamaktadır. 

Bunun kabahatlisi elbette dinin kendisi değildir. 

Bu dine mensup olanların büyük çoğunluğunun üst kimlikleri olan, ve Allah (c.c) nin kendilerine verdiği verdiği "Müslüman" ismini arkaya koyarak , alt kimlik olarak ifade edebileceğimiz , ve Kur'anın onay vermediği fırka isimleri ile kendilerini ifade etmeye çalışmaları, yine şeytanın kardeşler arasını bozma çalışmalarının bir ürünüdür. "Sünni Müslüman" - "Şii Müslüman" şeklinde, birleşmesi neredeyse imkansız olan iki büyük guruba ayrılmış olan Müslümanlar , bu iki gurubun içinde de binlerce fırkaya bölünerek , mensup oldukları fırka adı ile kendilerini tanıtmakta ve birleşmeyi imkansız hale getirerek , şeytanların ekmeğine yağ, hatta bal kaymak sürmektedirler.  


Şeytanın arzusu olan böyle bir bölünmenin getirdiği sonuçların acı neticelerini her an yaşamakta olmamıza rağmen , fırkalara bölünmüş olanların hiçbiri bu fırkaları terk ederek , üst kimliğimizi oluşturması gereken "Kur'an" etrafında buluşmayı bırakın istemek  , böyle düşünce içinde olanları "Sapık" olarak ilan  etmekten çekinmemeleri, içinde bulunduğumuz durumun vahametini göstermektedir.

Sonuç olarak ; "Şeytan size apaçık bir düşmandır" şeklinde bir çok ayette beyan edilen gerçeğin , insan ve toplum hayatında ortaya çıkması , kardeşler arasına nifak sokarak onları birbirine düşman etmek şeklinde de kendisini göstermektedir. 

Kıssa yollu anlatımlar bizlere , geçmiş yaşantılardan örnekler sunarak , ibretler almamızı isteyen anlatımlar olup , bu kıssalardan olan ve "En güzel kıssa" olarak belirtilen Yusuf kıssasındaki mesajlardan bir tanesi de , şeytanın kardeşler arasını bozma yolunun canlı ve yaşanmış bir örnek olarak gösterilmesidir. 

Kardeş kavgasından kurtulma yolu , kardeşliğimizi sağlayan en geniş halka olan inanç bağı ile birbirimize bağlanmak ve bu inancın bize önermiş olduğu kişisel ve toplumsal yükümlülükleri yerine getirmek ile mümkün olacaktır. Şeytan her an bizlerdeki açıkları kollayarak , kardeşlerimiz ile aramızı açmaya , aramızda düşmanlık çıkarmaya ve bu yolla ayağımız cennetten kaydırarak , bizleri cehennem yaranı yapmak için gayret etmektedir. Bize düşen ise şeytanın bu tür oyunlarına fırsat vermemek olmalıdır. 

                           EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.