4 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2011 Salı

Tebyinül Kur'andan Tahrifül Kur'an Örnekleri 4 (Meryem s.)

"Tebyünül kur'andan tahrifül kur'an örnekleri "başlığı altında yazmaya başladığımız seri yazıların 4. üncü kısmında meryem suresinde isa as  doğumu ile ilgili  17. ayetteki gönderilen "ruhun" zekeriya as ın meryeme getirdiği vahiy iddiası  üzerinde durarak gelen varlığın kim  olduğunu kur'an btünlüğünde anlamaya gayret edeceğiz. Daha önceki yazılarımızın 3. bölümünde "tebyin "sahibinin cebrailin varlığı konusunda getirdiği deliller ile ilgili olarak  yazılarından örnekler getirerek , cebrail diye bir varlığın olmadığı ayetlerdeki "ruh" kavramının vahiy anlamına alınması gerektiğini , bu düşüncesini pekiştirmek için bazı ayetler üzerinde tahrif cüretini gösterdiğini örnekleri ile açıklamaya çalışmıştık. Meryem suresinde ise hz meryeme gelen "ruhun" cebrail değil zekeriya as ın getirdiği vahiy olduğunu iddia etmektedir. Bunu yaparken tenakuz içinde bir yazdığı diğer yazdığının tutmayan bir uslup ile tabiri caizse "debelendikçe batan" bir yöntemle sonuca ulaşmaya çalışmıştır. Ön kabuller eşliğinde kur'ana bakmanın ne derece tehlikeli bir durum  olduğunu gözler önüne sermesi açısından dikkate değer bir eser olan "tebyinül kuran" daki bu gibi ön kabuller neticesinde oluşturulmuş tahrif örneklerini sunmaya devam edeceğiz.    

Meryem s. 16. ve 17. ayetlere tebyin sahibinin verdiği meal şu şekildedir.    


Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o, [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi. 
    


Parantez içne aldığı ruhu getiren elçiden kastı zekeriya as dır. Öncelikle  meryemin isa as a hamile kalması sahnesinde zekeriya as ın bir rolu olamayacağını düşünmekteyiz şöyleki, Ali imran suresi 37. ayetinde meryemin ,doğumundan sonra zekeriya as ın himayesine verildiğini görüyoruz. Bu himayesine verilmesinin içinde onun yetiştirilmesi ve güvenliğide bulunmaktadır. Meryem s.16. ayetinde "ehlinden doğu tarafına çekilmesinin" arkaplanına baktığımız zaman kendisinin güvenliğini sağlayan birinden mahrum olmasını  görmekteyiz. 17. ayette "perde çekmesi" tabirinden bildiğimiz, gece olunca evlerimizde çektiğimiz perde değildir. Zekeriya as ın ölümü ile himayesiz kalan meryem as kavminin şirk bataklığına bir tepki olarak o kavimden ayrılmasını  kur'an bize" perde çekme" tabiri ile anlatmaktadır. Kehf suresinde bir örneğini gördüğümüz bu şirk toplumundan uzaklaşma hareketi biz müminler için bir örnek teşkil etmektedir, ilerleyen ayetlerde gördüğümüz gibi isa as ın doğumunu müteakip kavmine getirmesinden ve kavmi ile onu müdafaa edecek isa as harici başka birini görmemekteyiz. Şayet zekeriya as hayatta olsaydı meryemi kavmine karşı müdafaa etmesi gerekirdi. Ancak buna cevapta bulmak mümkündür zekeriya as ın meryemin hamile kalması esnasında hayatta olduğu , isa asın doğduğu zaman ölmüş olabileceği söylenebilir. Ancak 17. ayetteki gelen kimsenin zekeriya as olması zaten mümkün değildir. "ona düzgün bir beşer şeklinde göründü" şeklindeki  ayeti ancak tahrif ederek ön kabule uygun olarak işe yarar bir hale getirip oraya zekeriya ası kondurmak mümkün olabilir.  

Sayın yazarın ucundan yakaladığı kendiside şu şekilde anlatmaktadır.  


17. Âyetteki ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir.    

Sayın yazar meryemin ailesinden neden uzaklaştığını biraz düşünse ailesi içinde onu koruyacak bir kimse kalmadığı için ayrılmış olabileceğini anlayabilirdi. Ancak meryeme gelen "ruhu" sadece "vahiy " olarak anladığı için o vahyi getiren birine ihtiyaç duyduğu için zekeriya as a orada yer vermiştir. 


Sayın yazar  konuya şu şekilde devam etmektedir.   

MERYEM'E GÖNDERİLEN RÛH:

Kadr Sûresi’nin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, rûh sözcüğü Kur’ân'da hep "vahiy, ilâhî bilgi" anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. Âyetteki ona rûhumuzu gönderdik ifadesi de "Meryem'e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği" anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem'e vahye dilmemiş, bir Elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu Elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriya peygamberden başkası değildir.
Çünkü Kur’ân'dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyyâ peygamberin himayesindedir.
Bu Âyette ruhumuzu gönderdik sözleri ile ifade edilen Meryem'e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka Âyetlerde ruhumuzu üfledik sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr Sûresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, ruh üfleme tabiri "az bir bilgi ile bilgilendirmek" demektir. Buna göre, Allah'ın Meryem'e ruhunu göndermesi, Elçisi Zekeriyyâ vasıtasıyla Meryem'e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem'e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahyâ peygamberdir. Çünkü Yahyâ peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyyâ peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir.
Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhi bilgiyi Meryem'e iletmekle görevlendirilen Zekeriyyâ peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem'e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya'yı göstermiştir. Âl-i İmrân Sûresi’nin 42–43. Âyetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyyâ peygamber ile Meryem'e gönderilen Âyetlerdir. 


Kur'andaki "ruh" kavramı ile ilgili olarak sadece "vahiy ve ilahi biligi" anlamına kullanıldığını iddia ederek , 17. ayette meryeme gelen "ruhun"  ilahi bilgiler olduğunu iddia etmekte, haliylede bu ilahi bilgileri getiren kişinin zekeriya as olduğunu söylemektedir. "fetemessela" kelimesini ise "örnek beşer "olarak çevirmiş  ve bu örnek beşerde yahya as olmuştur!!. Yazar "çünkü kur'andan öğrendiğimize göre ,meryem o dönemde zekeriye peygamberin himayesindedir" derken meryemin ailesinden ayrı bir yere çekilmesini zekeriya as varken neden gerek gördüğü üzerinde hiç düşünmemektedir. Halbuki ayetleri arkaplanını düşünerek anlama gayretinde olsaydı zekeriya ve yahya as ların hayatta olmadıklarını anlardı. Ve "fetemessela" kelimesini şu şekilde açıklık getirmektedir.  

تمثّل - TEMESSÜL:
Temessül sözcüğünün esas anlamı "örnek vermek" demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak "insan şekline girmek" manasında da kullanılmıştır. [44–24] (Lîsânü'l-Arab c. 8, s. 200, 201. msl, temessül mad.)
       Kur’ân ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem'e haberci olarak Cebrail'in geldiği, korkmasın diye de Cebrail'in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.
Biz temessül sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir 


Lisanul araptan yaptığı alıntıyla "temessül" kelimesinin anlamının "örnek vermek" olarak alınmasının incilden aldığı bir ayetle destekleyip uzak anlamı ile alanların oradaki "fetemessela" kelimesini cebrail olarak anladıklarını söyleyerek bu anlayışı red etmektedir. Ragıp el isfahani "el müfredat" adlı eserinde "temessela" kelimesine şu anlamları vermektedir.s 1360.  "(ETTEMESSELA): Musavver , biçimlendirilmiş,belirli bir şekil verilmiş, tasvir edilmiş,şekillendirilmiş,hakedilmiş yada resmedilmiş şey.  (TEMESSELE KEZA): Şöyle birşeyin biçimini,şeklini yada suretini aldı,suretine girdi.  "DÜZGÜN BİR BEŞER HALİNDE ONA TEMESSÜL EDİVERDİ . meryem 17)"   El müfredatta da bu kelime ile ilgili olarak bunlar yazmaktadır.   


Görülüyorki sayın yazar daha önceki bazı yazılarında örneklerini verdiğimiz gibi bir kelime ile birkaç olabilirlilikten bahsedip işine gelen tarafı almaktadır. Bazı yazılarında örneklerini gördüğümüz gibi bazen uzak manayı hiç çekinmeden tercih ederek kendine uyugn bir hale getirmektedir. Bunu ilerleyen satırlarımızda göreceğiz. 17. ayette"ONA DÜZGÜN BİR BEŞER  ŞEKLİNDE GÖRÜNMÜŞTÜ" şeklinde olması gerekn meal cebrailin bir varlık olmadığı önkabulu ile ayeti tahrif ederek "Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o, [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi. " şekline parantezler yardımıyla dönüştürmüştür. "debelendikçe batmak " tabirine uygun olarak yazar devam etmektedir. 18. ayetin mealini şu şekilde vermektedir. 

 O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi.



 bun
 O gelen kişi şayet zekeriya as ise neden meryem ondan korkma ihtiyacı duyar ?.Zekeriya as ın himayesi altında olan meryem ona neden tanımadık bir insan muamelesi yaparak ondan korkar ve onu takvaya çağırır? bunun izahını yapmamaktadır. Ve başkalarının yapmadığı bir yoruma giderek "takva " kelimesi hakkında şöyle demektedir.  

Bu Âyette Allah'tan mesaj getiren Elçiye Meryem'in verdiği tepki dile getirilmiştir.
Buradaki - تقىّ - takiyy sözcüğü "takva sahibi biri" anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem'in bulunduğu kentte "Takiyy" adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem'in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak "Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen" demiş olması mümkündür.
Meryem'in Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy]isen sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen Âyette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü "Bana dokunma!" veya "Bana zarar verme!" şekillerinde takdir edilebilir. 


"Debelendikçe batmanın" eseri olarak "takıy" adında bir şahıstan bahsederek meryemin gelen kişiyi  okişi sanarak taciz edilmketen korktuğundan bahsetmektedir. Şimdi adama sormazlarmı " ŞAYET GELEN KİMSE "TAKIY" ADINDAKİ KİMSE OLMASI MÜMKÜN İSE , MERYEM YILLARDIR TANIDIĞI ZEKERİYA AS İLE BİR TACİZCİYİ !  NASIL KARıŞTIRIR ?" mümkün olabilir " yada okuyanların takdirine bırakılabilir" şeklinde kıvırmalarla sayın yazar kendi çelişkisinide ortaya koymuştur. Yazarın 19. ayete verdiği parantezli meal şöyledir.  " O, [Elçi, Zekeriyyâ] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/ bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi"  
 
Sayın yazarın bir tutarsızlığını ortaya koyma açısından bir örnek olabilecek yazısıda "tebyinül kurandan tahriful kuran örnekleri 2 ( mucize)" başlıklı yazımızda belirttiğimiz meryem suresi 29 ve 36. ayetlerine verdiği meallerdir . Bu ayetlere iki farklı meal veren sayın yazarın bu tutarsızlıklarını göstermek istiyoruz.    Meryem suresi tefsirinde verdiği ayet mealleri şöyledir. 

29-Bunun üzerine o, [Meryem] ona [çocuğa] işaret etti. Onlar; "Biz beşikte bir sabî olan kimseyle nasıl konuşuruz?" dediler 
 30-36 " O, [Beşikteki çocuk] dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı. [yaptı] Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana namazı/sosyal desteği ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse. [kıldı] Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba's olacağım [yeniden diriltileceğim] gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.

Sayın yazar "mucize kavramı ve peygamberlerin mucizeleri " isimli makalesinde aynı ayetlere şu şekilde meal vermiştir. 

29- Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti. Onlar “Biz; yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşuruz/ Yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşur?” dediler.
30–33, 34, 36- İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salatı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün, selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur” diyen Meryem oğlu İsa’dır  

Tebyinül kur'an eserinin meryem suresi tefsirinde 29. ayete verdiği meal ile diğer makalesinde 29. ayete verdiği meal değişiktir. Tefsirinde verdiği meal doğrudur. Ancak makalesinde mucizeler konusu ile ilgili görüşleri doğrultusunda makalede ayetleri tahrif etme gereği duymuştur. Bu konuyu daha önceki yazımızda işlediğimiz için uzatmak istemiyoruz. Mucizeler konusu ile yazdığı makalesindeki 30.36. ayetler ile ilgili yazdıklarını aşağıya aktarıyoruz.

"Bu paragrafta açıkça İsa’nın peygamberlik görevi ve hayatı özetlenmiştir. Onun tebliğinde de Sünnetullah’ın dışında herhangi bir ayrıcalık söz konusu değildir. İsa’nın misyonu ile ilgili burada verilen özet şu ayetlerde de verilmiştir: "


 Tefsirinde doğru meal vererek konuşturduğu isa as ı," mucizeler "makalesinde ayetleri tahrif ederek susturmuştur.  

Sonuç olarak: oluşturduğu ön kabul sonucunda cebrailin ayrı  bir varlık değil "vahiy ve ilahi bilgi" olduğunu, tahrif ettiği ayetler yardımıyla ulaşan sayın yazar, bu düşüncesine isa as ın doğumunu konu alan meryem suresi tefsirinde devam ederek meryeme gelen " düzgün beşer şeklindeki" varlığı zekeriya as ve oğlu yahya as olarak değiştirmiştir. "debelendikçe batan" bir hızla devam ederek zekeriya as olduğunu iddia eilen varlığın "takıy" adında bir tacizci olabileceğini söyleyerek , meryemin gelen zekeriya as ise neden onu bir tacizciyle karıştırdığını  söylemeyi unutmuştur. Aynı konu ile ilgili ayetleri bir başka makalesinde ayrı bir meal veren sayın yazarın ayaklarının dolaşması dikkat çekicidir.Kişiye yakışan odurki, iddiasında tutarlı olmalı bir dediğini başka yerde kendisi tekzip etmemelidir. RABBMİZ BİZLERİ KUR'ANA TUTARLI OLARAK YAKLAŞAN HALİS KULLARINDAN KILSIN. AMİN   EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Adem a.s ve İblis Kıssası 4 (İsra s.)

Adem as ile iblis kıssası 4. olarak isra suresinde geçmektedir. konu ile iligli ayet mealleri şöyledir.  

61- Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"
62- Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım.
63- Demişti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza."
64- "Onlardan güç yetirdiklerini sesinle yerinden oynat atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez.
65- "Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur." Vekil olarak Rabbin yeter.            
                                                                                                                    
Kıssanın bu suredeki bölümünde meleklere ademe secde edin emri yine bu emre iblisin itaat etmemesini görüyoruz. Kıssanın araf suresindeki bölümünde emre itaat etmeme gerekçesini ademin yaratılış özü ile karşılaştırararak kendi yaratılış özünün daha değerli olduğunu ifade etmesi , hicr suresindeki bölümde secde etmeme gerekçesini kendisinin yaratılış gayesinin bu olmadığı isra suresindeki bölümde ise ademin yaratılış özünü aşağılık bir şey olarak görmesi karşımıza çıkmaktadır. Bu gerekçelerin bizler için ifade edeceği değer karşımızdaki bir kişiye vereceğimiz değerin ölçüsünü kendi hevamızdan değil vahiy doğrultusunda koyma zorunluluğumuzun olmasıdır.  İsra s. 70. ayette"andolsun biz ademoğullarını yücelttik yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık " buyurulmasından anlaşılacağı üzere ademe secde edilmesi onun bu üstünlüğünün   ortaya konmasıdır. Şeytan bu üstünlüğü kabul etmeyerek  ademi aşağı bir varlık olarak görür ve bu iddiasının doğruluğunu ispat etmek için kıyamet gününe kadar mühlet ister ve pek az kişi dışında hepsini kendine bağlayacağını söyler . Ancak şeytana uyacak olanlara verilecek olan karşılık ebedi cehennem olarak ifade ediliyor.  

64. ayette şeytanın insanları hangi yollarla saptıracağı gösteriliyor "sesinle yerinden oynat" vereceğin vesvese ile onları yolllarından çıkar .Bu şekildeki saptırmasını adem ve eşi üzerinde göstermiş ve başarılı olmuştur. Bugün her türlü sesli ve yazılı ve görüntülü yayın organları ile  şeytanın yandaşları bu "yerinden oynatma " işini son derece başarılı bir şekilde yerine getirmektedirler . "atlıların ve yayalarınla" tabirinden bir ordu benzetmesi yapılarak insanın şeytanla olacak olan mücadelesinin ne kadar zorlu olduğu ortaya çıkmaktadır . "mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol" Allah cc mal ve çocukalrın bizler için bir imtihan vesilesi olduğunu şeytanın bu şekildeki saptırmalarına uymamamız için kur'anda müteakip ayetlerde ikazlarda  bulunmuştur.  
                                                                   
  -----002.155 Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.                                                                                                                                                                -----57.20Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir  .                                  

--18.34 Onun gelirleri de vardı. Bu yüzden, arkadaşiyle konuşurken: «Ben malca senden zengin, nüfusça da senden daha itibarlıyım» dedi. 
 -----19.77 Ayetlerimizi inkar eden ve «bana elbette mal ve çocuk verilecektir» diyeni gördün mü     
-----104.2-3 Öyle kimse ki, bir malı toplamış ve onu tekrar tekrar saymakta bulunmuştur. Sanırki onu, malı daima yaşatacaktır. 
 -----71.21Nuh dedi ki: «Ey Rabbim! biliyorsun onlar, bana isyan ettiler, malı ve çocuğu kendisine hasardan başka birşey arttırmayan kimsenin ardınca gittiler. 
    ---- 92.11 O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez   
    ----104.003 Malının kendisini ölümsüz kılacağını sanır   
    ---- 8.28 Mallarınızın ve çocuklarınızın, aslında bir sınama olduğunu ve büyük ecrin Allah katında bulunduğunu bilin.       
----47.36 Doğrusu dünya hayatı oyun ve oyalanmadır. Eğer inanır ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size ecirlerinizi verir; O, sizin mallarınızı tamamen sarfetmenizi istemez.   
 -----63.9 Ey inananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır.   
  ----64.15 Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir imtihandır. Büyük ecir ise Allah katındadır. 
----- 2.268 Şeytan sizi fakirlikle korkutarak cimriliği ve hayasızlığı emreder; Allah ise kendisinden mağfiret ve bol nimet vadeder. Allah'ın lütfü boldur, O her şeyi bilir 
 
-----4.38 Mallarını insanlara gösteriş için sarfedip, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanları da Allah sevmez. Şeytanın arkadaş olduğu kimsenin ne fena arkadaşı vardır   

    ----- 4.119 «Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler» (dedi). Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.     -----24.21 Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o, hayasızlığı ve fenalığı emreder. Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir     
----- 35.6Şeytan şüphesiz sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tutun; o, kendi taraftarlarını, çılgın alevli cehennem yaranı olmaya çağırır.  

"Onlara vaadlerde bulun" şeytan insanı aldatmak politikacılar misalı boyna insana boş vaadlerde bulunur.
  

 
-----8.48  Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve «Bugün insanlardan sizi yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım» dedi. İki ordu karşılaşınca da, geri dönüp, «Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin görmediğinizi ben görüyorum ve şüphesiz Allah'tan korkuyorum, Allah'ın azabı şiddetlidir» dedi 
 

 
----35.5 Ey insanlar! Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir; dünya hayatı sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.
 
 
-----31.33 Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın 

 
-----57.14 (Münafıklar) onlara şöyle bağrışırlar: «Bizler sizinle beraber değil miydik?» (Mü'minler): «Evet, ama siz kendilerinizi fitneye soktunuz, gözettiniz, şüpheye düştünüz ve Allah'ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O aldatıcı şeytan sizi (günahın zararı yoktur diye) Allah'a güvendirdi

-----14.22 İş olup bitince, şeytan: «Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama, sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah'a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim.
-----34.21 Oysa İblis'in onlar üzerinde bir nüfuzu yoktu; ama Biz ahirete inanan kimselerle ondan şüphede olanları, işte böylece ortaya koyarız. Rabbin her şeyi gözetip koruyandır ce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır» der

 
 
     Kıssada   Allaha hakkıyla kul olanların üstünde onun hiçbir gücü olamayacağı güvencesi yi ne verilmektedir. 


 ----017.065 Doğrusu Benim mümin kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil olarak yeter.
 ----016.099  Doğrusu şeytanın, inananlar ve yalnız Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfuzu yoktur.  
 
                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH     CC   BİLİR.