Meryem s. 16. ve 17. ayetlere tebyin sahibinin verdiği meal şu şekildedir.
Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o, [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi.
Parantez içne aldığı ruhu getiren elçiden kastı zekeriya as dır. Öncelikle meryemin isa as a hamile kalması sahnesinde zekeriya as ın bir rolu olamayacağını düşünmekteyiz şöyleki, Ali imran suresi 37. ayetinde meryemin ,doğumundan sonra zekeriya as ın himayesine verildiğini görüyoruz. Bu himayesine verilmesinin içinde onun yetiştirilmesi ve güvenliğide bulunmaktadır. Meryem s.16. ayetinde "ehlinden doğu tarafına çekilmesinin" arkaplanına baktığımız zaman kendisinin güvenliğini sağlayan birinden mahrum olmasını görmekteyiz. 17. ayette "perde çekmesi" tabirinden bildiğimiz, gece olunca evlerimizde çektiğimiz perde değildir. Zekeriya as ın ölümü ile himayesiz kalan meryem as kavminin şirk bataklığına bir tepki olarak o kavimden ayrılmasını kur'an bize" perde çekme" tabiri ile anlatmaktadır. Kehf suresinde bir örneğini gördüğümüz bu şirk toplumundan uzaklaşma hareketi biz müminler için bir örnek teşkil etmektedir, ilerleyen ayetlerde gördüğümüz gibi isa as ın doğumunu müteakip kavmine getirmesinden ve kavmi ile onu müdafaa edecek isa as harici başka birini görmemekteyiz. Şayet zekeriya as hayatta olsaydı meryemi kavmine karşı müdafaa etmesi gerekirdi. Ancak buna cevapta bulmak mümkündür zekeriya as ın meryemin hamile kalması esnasında hayatta olduğu , isa asın doğduğu zaman ölmüş olabileceği söylenebilir. Ancak 17. ayetteki gelen kimsenin zekeriya as olması zaten mümkün değildir. "ona düzgün bir beşer şeklinde göründü" şeklindeki ayeti ancak tahrif ederek ön kabule uygun olarak işe yarar bir hale getirip oraya zekeriya ası kondurmak mümkün olabilir.
Sayın yazarın ucundan yakaladığı kendiside şu şekilde anlatmaktadır.
17. Âyetteki ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir.
Sayın yazar meryemin ailesinden neden uzaklaştığını biraz düşünse ailesi içinde onu koruyacak bir kimse kalmadığı için ayrılmış olabileceğini anlayabilirdi. Ancak meryeme gelen "ruhu" sadece "vahiy " olarak anladığı için o vahyi getiren birine ihtiyaç duyduğu için zekeriya as a orada yer vermiştir.
Sayın yazar konuya şu şekilde devam etmektedir.
MERYEM'E GÖNDERİLEN RÛH:
Kadr Sûresi’nin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, rûh sözcüğü Kur’ân'da hep "vahiy, ilâhî bilgi" anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. Âyetteki ona rûhumuzu gönderdik ifadesi de "Meryem'e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği" anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem'e vahye dilmemiş, bir Elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu Elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriya peygamberden başkası değildir.Çünkü Kur’ân'dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyyâ peygamberin himayesindedir.
Bu Âyette ruhumuzu gönderdik sözleri ile ifade edilen Meryem'e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka Âyetlerde ruhumuzu üfledik sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr Sûresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, ruh üfleme tabiri "az bir bilgi ile bilgilendirmek" demektir. Buna göre, Allah'ın Meryem'e ruhunu göndermesi, Elçisi Zekeriyyâ vasıtasıyla Meryem'e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem'e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahyâ peygamberdir. Çünkü Yahyâ peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyyâ peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir.
Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhi bilgiyi Meryem'e iletmekle görevlendirilen Zekeriyyâ peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem'e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya'yı göstermiştir. Âl-i İmrân Sûresi’nin 42–43. Âyetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyyâ peygamber ile Meryem'e gönderilen Âyetlerdir.
Kur'andaki "ruh" kavramı ile ilgili olarak sadece "vahiy ve ilahi biligi" anlamına kullanıldığını iddia ederek , 17. ayette meryeme gelen "ruhun" ilahi bilgiler olduğunu iddia etmekte, haliylede bu ilahi bilgileri getiren kişinin zekeriya as olduğunu söylemektedir. "fetemessela" kelimesini ise "örnek beşer "olarak çevirmiş ve bu örnek beşerde yahya as olmuştur!!. Yazar "çünkü kur'andan öğrendiğimize göre ,meryem o dönemde zekeriye peygamberin himayesindedir" derken meryemin ailesinden ayrı bir yere çekilmesini zekeriya as varken neden gerek gördüğü üzerinde hiç düşünmemektedir. Halbuki ayetleri arkaplanını düşünerek anlama gayretinde olsaydı zekeriya ve yahya as ların hayatta olmadıklarını anlardı. Ve "fetemessela" kelimesini şu şekilde açıklık getirmektedir.
تمثّل - TEMESSÜL:
Temessül sözcüğünün esas anlamı "örnek vermek" demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak "insan şekline girmek" manasında da kullanılmıştır. [44–24] (Lîsânü'l-Arab c. 8, s. 200, 201. msl, temessül mad.)
Kur’ân ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem'e haberci olarak Cebrail'in geldiği, korkmasın diye de Cebrail'in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.
Biz temessül sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir
Lisanul araptan yaptığı alıntıyla "temessül" kelimesinin anlamının "örnek vermek" olarak alınmasının incilden aldığı bir ayetle destekleyip uzak anlamı ile alanların oradaki "fetemessela" kelimesini cebrail olarak anladıklarını söyleyerek bu anlayışı red etmektedir. Ragıp el isfahani "el müfredat" adlı eserinde "temessela" kelimesine şu anlamları vermektedir.s 1360. "(ETTEMESSELA): Musavver , biçimlendirilmiş,belirli bir şekil verilmiş, tasvir edilmiş,şekillendirilmiş,hakedilmiş yada resmedilmiş şey. (TEMESSELE KEZA): Şöyle birşeyin biçimini,şeklini yada suretini aldı,suretine girdi. "DÜZGÜN BİR BEŞER HALİNDE ONA TEMESSÜL EDİVERDİ . meryem 17)" El müfredatta da bu kelime ile ilgili olarak bunlar yazmaktadır.
Görülüyorki sayın yazar daha önceki bazı yazılarında örneklerini verdiğimiz gibi bir kelime ile birkaç olabilirlilikten bahsedip işine gelen tarafı almaktadır. Bazı yazılarında örneklerini gördüğümüz gibi bazen uzak manayı hiç çekinmeden tercih ederek kendine uyugn bir hale getirmektedir. Bunu ilerleyen satırlarımızda göreceğiz. 17. ayette"ONA DÜZGÜN BİR BEŞER ŞEKLİNDE GÖRÜNMÜŞTÜ" şeklinde olması gerekn meal cebrailin bir varlık olmadığı önkabulu ile ayeti tahrif ederek "Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o, [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi. " şekline parantezler yardımıyla dönüştürmüştür. "debelendikçe batmak " tabirine uygun olarak yazar devam etmektedir. 18. ayetin mealini şu şekilde vermektedir.
O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi.
O gelen kişi şayet zekeriya as ise neden meryem ondan korkma ihtiyacı duyar ?.Zekeriya as ın himayesi altında olan meryem ona neden tanımadık bir insan muamelesi yaparak ondan korkar ve onu takvaya çağırır? bunun izahını yapmamaktadır. Ve başkalarının yapmadığı bir yoruma giderek "takva " kelimesi hakkında şöyle demektedir.
Bu Âyette Allah'tan mesaj getiren Elçiye Meryem'in verdiği tepki dile getirilmiştir.
Buradaki - تقىّ - takiyy sözcüğü "takva sahibi biri" anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem'in bulunduğu kentte "Takiyy" adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem'in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak "Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen" demiş olması mümkündür.
Meryem'in Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy]isen sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen Âyette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü "Bana dokunma!" veya "Bana zarar verme!" şekillerinde takdir edilebilir.
"Debelendikçe batmanın" eseri olarak "takıy" adında bir şahıstan bahsederek meryemin gelen kişiyi okişi sanarak taciz edilmketen korktuğundan bahsetmektedir. Şimdi adama sormazlarmı " ŞAYET GELEN KİMSE "TAKIY" ADINDAKİ KİMSE OLMASI MÜMKÜN İSE , MERYEM YILLARDIR TANIDIĞI ZEKERİYA AS İLE BİR TACİZCİYİ ! NASIL KARıŞTIRIR ?" mümkün olabilir " yada okuyanların takdirine bırakılabilir" şeklinde kıvırmalarla sayın yazar kendi çelişkisinide ortaya koymuştur. Yazarın 19. ayete verdiği parantezli meal şöyledir. " O, [Elçi, Zekeriyyâ] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/ bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi"
Sayın yazarın bir tutarsızlığını ortaya koyma açısından bir örnek olabilecek yazısıda "tebyinül kurandan tahriful kuran örnekleri 2 ( mucize)" başlıklı yazımızda belirttiğimiz meryem suresi 29 ve 36. ayetlerine verdiği meallerdir . Bu ayetlere iki farklı meal veren sayın yazarın bu tutarsızlıklarını göstermek istiyoruz. Meryem suresi tefsirinde verdiği ayet mealleri şöyledir.
29-Bunun üzerine o, [Meryem] ona [çocuğa] işaret etti. Onlar; "Biz beşikte bir sabî olan kimseyle nasıl konuşuruz?" dediler
30-36 " O, [Beşikteki çocuk] dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı. [yaptı] Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana namazı/sosyal desteği ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse. [kıldı] Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba's olacağım [yeniden diriltileceğim] gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.
Sayın yazar "mucize kavramı ve peygamberlerin mucizeleri " isimli makalesinde aynı ayetlere şu şekilde meal vermiştir.
29- Bunun üzerine o [Meryem], ona [çocuğa] işaret etti. Onlar “Biz; yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşuruz/ Yüksek mevkide olan kişiler sabiye nasıl konuşur?” dediler.
30–33, 34, 36- İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı [yaptı]. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salatı ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse [kıldı]. Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım [yeniden diriltileceğim] gün, selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur” diyen Meryem oğlu İsa’dır
Tebyinül kur'an eserinin meryem suresi tefsirinde 29. ayete verdiği meal ile diğer makalesinde 29. ayete verdiği meal değişiktir. Tefsirinde verdiği meal doğrudur. Ancak makalesinde mucizeler konusu ile ilgili görüşleri doğrultusunda makalede ayetleri tahrif etme gereği duymuştur. Bu konuyu daha önceki yazımızda işlediğimiz için uzatmak istemiyoruz. Mucizeler konusu ile yazdığı makalesindeki 30.36. ayetler ile ilgili yazdıklarını aşağıya aktarıyoruz.
"Bu paragrafta açıkça İsa’nın peygamberlik görevi ve hayatı özetlenmiştir. Onun tebliğinde de Sünnetullah’ın dışında herhangi bir ayrıcalık söz konusu değildir. İsa’nın misyonu ile ilgili burada verilen özet şu ayetlerde de verilmiştir: "
Tefsirinde doğru meal vererek konuşturduğu isa as ı," mucizeler "makalesinde ayetleri tahrif ederek susturmuştur.
Sonuç olarak: oluşturduğu ön kabul sonucunda cebrailin ayrı bir varlık değil "vahiy ve ilahi bilgi" olduğunu, tahrif ettiği ayetler yardımıyla ulaşan sayın yazar, bu düşüncesine isa as ın doğumunu konu alan meryem suresi tefsirinde devam ederek meryeme gelen " düzgün beşer şeklindeki" varlığı zekeriya as ve oğlu yahya as olarak değiştirmiştir. "debelendikçe batan" bir hızla devam ederek zekeriya as olduğunu iddia eilen varlığın "takıy" adında bir tacizci olabileceğini söyleyerek , meryemin gelen zekeriya as ise neden onu bir tacizciyle karıştırdığını söylemeyi unutmuştur. Aynı konu ile ilgili ayetleri bir başka makalesinde ayrı bir meal veren sayın yazarın ayaklarının dolaşması dikkat çekicidir.Kişiye yakışan odurki, iddiasında tutarlı olmalı bir dediğini başka yerde kendisi tekzip etmemelidir. RABBMİZ BİZLERİ KUR'ANA TUTARLI OLARAK YAKLAŞAN HALİS KULLARINDAN KILSIN. AMİN EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
SA. Sayın Hocam ; buradaki Tahrif kime ait ?Ali Rıza Borazan ın da böyle bir söylemi var...( benzer )
YanıtlaSila.s Hakkı Yılmaz a ait Uğur kardeşim
Sil