Aişe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Aişe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Aralık 2016 Pazartesi

Aişe Validemize Atılan İftira İle İlgili Ayetlerin Bize Yönelik Mesajları

İslam tarihinde "İfk hadisesi" olarak bilinen , Aişe validemize yapılan zina isnadı üzerine inmiş olan ayetler Nur suresi içinde yer almaktadır. Bu olay ile alakalı siyer kaynaklarında bolca bilgi bulunmakta olup , yaşandığı zaman içinde geçen olay ve şahıslar hakkında bilgiler bu kitaplarda bulunmaktadır. Biz bu olayın yaşandığı zaman içinde geçenleri değil , konu ile alakalı ayetlerin bize dönük olarak neler söylemiş olabileceği üzerinde düşünmeye çalışacağız.

Konu ile alakalı ayet mealleri şu şekildedir ;

[024.011] Doğrusu uydurulmuş bir yalanla gelenler, içinizden bir zümredir. Bunu kendiniz için kötü sanmayın. O, sizin için hayırlı olmuştur. O kimselerden her birine kazandığı günaha karşılık ceza vardır. En büyük azab da içlerinden elebaşılık yapanındır.
[024.012] Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: «Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür» demeleri gerekmez miydi?
[024.013] Dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? İşte bunlar, şahit getirmedikçe Allah katında yalancı olanlardır.
[024.014]  Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azab dokunurdu.
[024.015] Onu dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu önemsiz bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi büyüktü.
[024.016]  Onu işittiğiniz zaman: «Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. Seni bundan tenzih ederiz; bu, büyük bir iftiradır» demeniz gerekmez miydi?
[024.017] Eğer mü'min kişilerdenseniz; buna benzer bir şeye bir daha dönmemeniz için Allah, size öğüt veriyor.
[024.018] Allah size ayetleri açıkça bildirir. Allah bilendir, Hakim'dir.
[024.019]  Mü'minler arasında kötülüğün ve hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve ahirette elim bir azab vardır ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
[024.020]  Ya üzerinizde Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı; bir de Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı!..
[024.021] Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa, bilsin ki, o, hayasızlığı ve fenalığı emreder. Allah'ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir.
[024.022]  İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır.
[024.023]  İffet sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır.
[024.024] O gün ki aleyhlerinde dilleri ve elleri ve ayakları yaptıklarına şehâdet edecektir
[024.025] O gün, Allah onlara hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir.
[024.026]  Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara yakışırlar. İyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara yakışırlar. Bunlar, onların söylediklerinden uzaktırlar. İşte bunlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızık vardır.

Toplum içinde yaşayan fertlerin huzur ve düzenlerinin bozulma yollarından birisi , o toplum içinde yalan haberler yayılmak sureti ile fertlerinin birbirine düşürülmek sureti ile fesada yol açılmasıdır. Yalan ve aslı astarı olmayan haberler vasıtası ile birbirlerine düşman olan toplumun , bu zaafından en fazla o toplumun düşmanları fayda görmektedirler. 

[049.006] Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.

Hucurat s. 6. ayeti , bizlere bu konuda önemli bir yol göstericilik yapmakta , ve bize ulaşan haberlerin doğruluğunu araştırmamızı emretmektedir. Kitle iletişim araçlarının her geçen gün daha da yaygınlaşması , ve bu araçlar vasıtası ile insanlar üzerinde bir takım algı operasyonları yapılarak , zihinlerin istenilen doğrultuda yönlendirilme çalışmalarının, kasıtlı ve yalan haberler çıkartılarak yapılmakta olduğu herkesçe malumdur. 

Yaşadığımız bu şartlar altında, konu ile ilgili ayetlerin içselleştirilmesi, daha fazla önem kazanmaktadır. Aişe validemize atılan iftira ve bu iftiranın o günkü toplumdaki yansımalarını konu alan ayetler , sadece o güne has olarak değil , benzer durumlarda bizlerin nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini öğreten ayetlerdir.

Ayetleri sadece Aişe validemize atılmış bir iftira olarak değil , kadın veya erkek kim olursa olsun , yapmadığı , söylemediği , işlemediği bir şeyden ötürü , onlara atılan iftiranın , onlar üzerinde yaptığı olumsuz etkileri , ve mensup oldukları toplum içinde düşecekleri durumlar göz önüne alınarak okunması gerektiğini söyleyebiliriz.

Her toplum içinde "Münafık" olarak bildiğimiz insan tipleri bulunmakta ve bu kimseler , içinde bulundukları toplumu ifsat etmeyi kendilerine görev sayma bilinci içinde hareket etmektedirler. Bu kimseler ellerine geçirdikleri her fırsatı değerlendirerek , toplum içinde fitne ve fesadı yaymaya çalışmaktadırlar.

"Bunu kendiniz için kötü sanmayın. O, sizin için hayırlı olmuştur." 11. ayet . 

Ancak bu kimselerin yaptıkları ifsat hareketi, ilk başta başarılı olmuş görünse de , bu türden olaylar, Mü'min bir topluluk içinde gerçeğin görülmesi, bu iftirayı atanların o toplum içinde belirlenerek , bundan sonra bu kimselerin attıkları adımların izlenmesi ve bir daha bu gibi işlere tevessül edememeleri ile sonuçlanacaktır. Çünkü gerçek er veya ortaya çıktığında, asıl suçlunun iftiraya kurban gidenler değil , iftirayı atanlar ve bu iftiraya inananlar olduğu görülecek , böylelikle toplumdaki safraların atılmasına sebep olarak , daha temiz bir toplumun oluşması  sağlanacaktır. 

[024.012] Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: «Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür» demeleri gerekmez miydi?

Nur s. 12. ayeti , iftira mahiyetinde bir olayın duyulduğu ilk anda , nasıl bir duruş sergilenmesi gerektiğini öğretmektedir. Bu gibi haberlerin doğru olma ihtimalinden önce, yalan olma ihtimali göz önüne alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu tür olaylarda, hakkında haber çıkarılan kişiye değil , haberi çıkaran kişiye bakılarak karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bu tür haberleri ortaya atan kişiler , sağlıklı bir düşünce ve iman sahibi olmaktan yoksun kişilerdir.

Toplumun nefretini kazandıracak bir konuda, bazı şahıslar hakkında çıkarılan haberlerin , o kişi fiili işlemiş veya sözü söylemiş olsa bile , o kişiyi yıpratma amaçlı olarak çıkarılmakta olduğu göz önünde  tutulmalıdır. İyi niyetli olan bir kimse , eğer başka bir kimse de, toplumun nefretini kazanacak bir söz veya fiile şahit olmuşsa , bu kişinin yaptıklarının toplumu huzursuz edeceğini bilir , onu yaymak yerine örtmeye, ve o şahsı bu konuda doğrultmaya çalışır.

Toplumda çıkarılacak bir haberin, toplumun huzurunu bozacağını çok iyi bilen toplum mühendisleri , bırakın yapılan bir işi veya söylenmiş olan bir sözü yaymaya çalışarak dedikoduculuk yapmayı , yapılmamış , işlenmemiş , söylenmemiş şeyleri ortaya atarak, iftira suçunu işlemekte ve bu yolla toplum nezdinde sivrilmiş bazı kimseleri yıpratma kampanyalarına imza atmaktadırlar. Bunları önlemenin yolu , Hucurat s. 6. ayetini hayata aktarmak , ve bize gelen haberin doğruluğunu araştırmak olmalıdır. 

[005.008]  Ey İnananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahidler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah'tan sakının, doğrusu Allah işlediklerinizden Haberdar'dır.

Hakkında haber yapılan , dedikodu veya iftira çıkarılan kimseler , velev ki sevmediğimiz, düşüncelerini paylaşmadığımız kimseler olsa dahi , adaletin bir gün hepimize lazım olabileceğini akıldan çıkarmadan , herkes hakkında kim olursa olsun adaleti gözeterek hüküm vermek mecburiyetinde olduğumuzu unutmamalıyız.

Ortaya atılan bir suçun, şahitli delilli ispatı gereklidir (Nur s. 13). Delil ve şahit olmadan ortaya atılan suç isnadına, ceza uygulanması mümkün değildir. Delili veya şahidi olmayan bir kimsenin, bir başka kimse hakkında herhangi bir iddiada bulunması, havada kalan bir iddia olacaktır. Nur suresi ilk ayetlerinde , şahidi olmayan zina isnadına uygulanacak yönteme dikkat ettiğimizde bunu görebiliriz. Eşinin zina ettiğine tek başına şahit olan kimse , şayet eşi bu fiili işlemediğine dair gerekli olan yemini ettiği takdirde, cezadan muaf tutulmaktadır.

Bir kimse hakkında yürütülen iftira kampanyası , belki o kampanyayı açanlara bir takım getiriler sağlayabilir. Fakat bu kimseler, sadece kendi çıkarları için yaptıkları bu hatanın ne kadar büyük bir cürüm olduğunu, iftira atılan kimsenin kişilik haklarına saygı duyulması gerektiğini, attıkları iftiranın o kimse üzerinde oluşturabilecek olan tahribatı maalesef hesap etmemektedirler. (Nur s. 14-15)

Bir kimseye iftira atmanın dünyevi cezası, 80 değnek ve bir daha şahitliğinin kabul edilmemesidir (Nur s. 4). Fakat bu suç sadece dünyada ödenen bir ceza ile insanın yanına kar kalmamaktadır. Allah (c.c) iftira atmanın uhrevi cezası da olduğunu beyan ederek , insanların bu konuda daha dikkatli davranmasını , yaptıkları hatanın , hesap gününde büyük bir pişmanlık olarak onlara geri döneceğini hatırlatmaktadır. (Nur s. 17-18-19-23-24-25)

Sure içinde bir çok yerde "üzerinizde Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı" şeklinde buyurulmuş olması , yapılan bir hatadan geri dönüşün tevbe ile af edilme imkanı olduğu , yol yakın iken dönülmesinin kişiye fayda sağlayacağı , hesap gününde son pişmanlığın fayda etmeyeceği hatırlatmalarıdır.

Allah (c.c), kullarının yapacak olduğu bazı hataların hesap gününde kendilerine ateş azabı olarak geri döneceğini hatırlatarak , dünya hayatı içinde bazı hatalar yapmalarını engellemektedir.Ahirete inancı olan bir kimse , dünya hayatı içinde yapabilecek olduğu bazı yanlışların, kendisine hesap gününde geri döneceği bilincine sahip olduğu için kendisini frenleyebilir. Allah (c.c) dünya hayatında yapılan bütün amellerin , eksiltilmeden , unutulmadan , haksızlık yapılmadan karşılığının verileceğini beyan ederek , kullarının vicdanlarının harekete geçmesini , bu şekilde insanların kendilerinin polisi olmalarını sağlamaktadır.

Bir toplum içinde münafık karakterli kişilerin bozgunculuğa sebep olmalarının önlenme yollarından birisi , onların toplum içinden tecrit edilmeden , düzeltilmeye çalışılması olduğunu , sure içindeki 22. ayetten anlamaktayız. O kişiyi geri kazanmak , tamamen toplum dışına itmek sureti ile onun düşmanlığını kazanmaktan daha iyi ve toplum menfaatine daha uygun olandır. 

Kişinin söylemiş olduğu bir sözün içinden bazı kelimeleri cımbızlayarak , veya söylediği sözü işine gelecek şekilde yorumlayarak "Bak falan kimse böyle dedi" şeklindeki ifadelerle , kişinin kast etmediği bazı sözleri ona isnat etmek , iftiranın bir başka türüdür. Bu yeni tür iftira metodu , sıkça kullanılmakta ve kişiler bu yolla yıpratılmaya çalışılmaktadır. Bu yöntem birbirleri ile aralarında düşünce farkı bulunan Müslümanlar arasında hayli yaygındır.

Kim olursa olsun adaleti gözetmek sorumluluğumuz , bu gibi söylentileri bırakın yaymayı , yaymaya çalışanları dahi engellemeyi gerektirmektedir. Fakat hakkında söylenti yayılan bir kimse, eğer bizim gibi düşünmeyen bir kimse ise , mal bulmuş mağribi misali o söylenti yayılmaya çalışılmaktadır. 

Dünya hayatı içinde yaptığımız ve bazı kimselerin yıpranmasına sebep olduğunu düşündüğümüz dedikodu ve iftiralar , en fazla dedikodu yapanlara zarar vermektedir. Bu kimseler bu tür yanlışları yapmakla asıl karakterlerin ortaya koyarak , toplum içinde güvenilmez bir kimse olduklarını kendi elleri ile tescil ettirmektedirler. 

Yapılan bu yanlışların elbette uhrevi cezası da bulunmaktadır. Ahirete iman ettiğini iddia eden bir Müslüman , eğer gerçek bir iman sahibi ise , böyle bir yola başvurmak konusunda daha dikkatli davranması gerekmektedir. Yaptığımız bu yıpratma kampanyaları , suçu bizim gibi düşünmemek olan birisine karşı asla meşru bir mazeret olamaz. 

Düşündüklerinin doğru olduğunu savunmak, elbette herkesin hakkıdır. Bu savunmayı yaparken , kendisi gibi düşünmeyenlere karşı nasıl davranışlar sergilemesi gerektiğini , bize Kur'an beyan etmektedir. Bu beyanları terk ederek , hevamıza uygun davranışlar sergilemek , ahlaki ve Müslümana yakışan bir davranış değildir. Meşruiyetini Kur'an'dan almayan her türlü davranış yöntemi , bizlere dünya ve ahirette zarar olarak geri dönecektir. 

Sonuç olarak : İftira , bir kimsenin sevmediği kimseleri yıpratmak amacı ile kullandığı , dünya ve ahirette cezayı gerektiren gayri ahlaki bir yöntemdir. Bir insanın ne kadar çirkef bir hale gelebileceği , bir peygamber hanımı olan Aişe validemize yapılan iftira üzerinden bizlere anlatılmaktadır. 

Kendisini Müslüman olarak tanımlayan bir kimsenin , bu tür bir yola başvurması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu tür yola başvuranlar geçmişte İslam toplumu içinde "Münafık" olarak tanımlanan kimseler olup , bugün Müslümanlar hakkında bu tür yola başvuranlar , münafıkların bu iğrenç yöntemini izlemektedirler.

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması , sahip olunan düşüncenin bu yolla propagandasının yapılmasını kolay hale getirmiştir. Aynı araçlar maalesef yanlış yolda kullanım alanına da sahip olmakta , karşı düşünceyi mahkum etmek amacı ile de kullanılmaktadır. 

Herkesin kendi düşüncesinin reklamını yapmaya , karşı düşüncenin yanlışlarını ortaya koymaya hakları vardır. Ancak bu işlemler yapılırken ahlaki kurallara riayet etmek gereği bulunmaktadır. "Başarıya giden yolda her yöntem mübahtır" sloganı üzerinden , iftira türü yöntemlere başvurmak , iftira yapan ve uğrayanlara zarar veren bir davranıştır. Adaletin er veya geç ortaya çıktığında iftiraya uğrayan kişi temize çıkarken , iftira atan kimse toplum nezdinde ahlaksız , güvenilmez bir kimse olarak kar listeye alınacak ve bu listeden çıkması pek te mümkün olmayacaktır.

İftira kampanyaları kendimiz için yapıldığında bize ne kadar çirkin ve ahlaksızca geliyor ise , karşımızdaki insanlar için yapıldığında da aynı şekilde çirkin ve ahlaksız gelmediği müddetçe kamil bir insan olmak mümkün değildir. Erdemli bir insan olmanın öncelikli şartı , kendisi için istemediğini bakası için de istememektir.

                               EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


17 Haziran 2014 Salı

Aişe Validemizin Evlilik Yaşı Üzerine Bir Değerlendirme

Aişe r.a Muhammed as ın eşlerinden birisi olup evlilik yaşı konusunda özellikle ateist kesimden olmak üzere bir takım hakaretamiz ifadelerle Muhammed as ın ahlakı konusunda sözler edilmektedir. Bu yazımız Muhammed as ın üstün ahlakı konusunu ispat etmekten ziyade bu hakaretleri ezilmişlik psikolojisi altında ele alıp göğüs germe çalışmalarını hakkında olacaktır.

Rivayet kitaplarına baktığımız zaman Aişe r.a Muhammed as ile 6 veya 7 yaşında nişanlanmış , 9 veya 10 yaşında evlenmiştir. Bu yaş bakıldığı zaman çocuk bir yaş olup , Muhammed as ın nasıl olurda çocuk yaşta biriyle evlenebildiği konusunda onun ahlaki yönden bozuk bir yapıya sahip olduğu konusunda sözler işitilir olmuştur.

Ateist kesimin Allah cc ve elçisine iman etmeme sebebleri sadece bu olmadığı için Muhammed as ın ahlaksız olmadığını ispatlarsak ateistlerde belki müslüman olur diye bir düşünceye kapılırsak yanılmış oluruz. Yazımızda yaş konusu ile ilgili değerlendirmeler üzerinde durmaya gayret edeceğiz , ancak  çocuk yaşta evliliği müdafaa etme durumunda olmadan konuyla alakalı yaklaşımların yanlışlığı üzerinde duracağız.

Öncelikle olayın yaşandığı zaman 1500 yıla yakın biz zaman önce arabistan yarımadasının bir şehrindedir. Bölgenin sıcak bir iklime sahip olduğu herkesin malumu olup sıcak iklime sahip olan bölgede yaşayan insanlarla , soğuk iklime sahip olan bölgede yaşayan insanlar arasında anatomik farklar bulunmaktadır. Sıcak iklim insanları soğuk iklim insanlarına göre daha erken gelişmekte olup bu gerçeği göz ardı etmemek gerekmektedir. Bu yazının sahibi 40 sene öncesi ortaokula gittiği dönemde sakal traşı olmak zorunda kalan talebelere şahit olmuş ,  bugün 6. veya 7. sınıflarda bırakın öğrencinin traş olmasını daha bu çocuk bu sınıfa nasıl gidebilir düşüneceğimiz küçük çocuklar mevcuttur. Bunu hatırlatmaktaki amacımız insan fizyolojsinin bu kadar kısa zamanda gösterdiği değişikliği hatırlatarak, bugünkü değerler ile 1500 sene öncesini değerlendirmenin vereceği bilginin doğruluğu hakkında biraz düşündürmektir.

Biz evlilik yaşının erken olduğunu bu günkü örf ve gelenekler üzerinden değerlendirip 1500 yıl öncesi örf ve gelenekleri bilmeden o günü yargılamaktayız. Muhammed as ın örf ve geleneklerin hakim olduğu bir toplum içinde yaşayan bir insan olduğu öncelikle hesaba katılarak yapmış olduğu herhangi bir yanlış hareket toplumun yaşayan dinamikleri ile çatıştığı takdirde tepki toplayacağını bilmektedir. 

Mesela o günkü toplumda evlatlıkların boşamış olduğu eş ile evlenmek ahlaksızlık olarak görülmekte olup , Zeyd'in boşamış olduğu eşi ile evlendirilerek bu tabu Allah cc tarafından yıkılmış ve bu tür bir evlenmenin ahlaksızlık olarak algılanamayacağı onun üzerinde pratik olarak uygulanarak gösterilmiştir , ahzab s. 37-38-39. ayetleri bu uygulama konusu ile alakalı olup aynı surenin 4. ve 5. ayetleri alt yapıyı hazırlayan ayetlerdir. Allah cc çocuk yaşta evliliğin  tabu olarak görüldüğü medine toplumunda, onu çocuk yaşta olan Aişe r.a ile evlendirerek böyle yanlış bir uygulamaya son verdirmek gibi durum içinde olsaydı bu kur'an ayetiyle belirtilirdi, ama böyle bir durum asla olmamıştır. 

Muhammed as o günkü toplum içinde astığı astık kestiği kestik zalim bir kral değil , alemlere rahmet olarak gönderilen "üsvetün hasene" olan bir kişidir. Herhangi bir konuda fikir yürüttüğü zaman sahabe tarafından "bu vahiymi yoksa kendi düşüncenmi?" şeklinde sorular sorulmuş uhud harbi örneğinde sahabenin öngördüğü savaş stratejisi uygulanmıştır. Aykırı olarak yaptığı bir iş bu günkü bir takım müslümanların alim zat olarak kabul ettiği zatlardan sadır olan hataları "yapıyorsa bir hikmeti vardır" şeklinde asla kabul görmez, aksine red edilirdi. 

Muhammed as bile o günkü örf ve geleneklerin hakim olduğu bir toplumda yaşayan, kendisinide o örf doğrultusunda hareket etme zorunda gören bir kişi olup, zeyd'in boşadığı eşi ile ilgili ayetlerde bunu çok açık bir biçimde görmekteyiz. Aişe r.a nın çocuk çağda olduğu gerekçesi ile evlenmeye engel olacak bir durumu olsaydı bu evlilik toplum dinamiklerine aykırı olduğu gerekçesi ile asla gerçekleşmezdi. Toplumun örf olarak kabul ettiği , kur'anın bunu açıkça red etmediği herhangi bir hareketi topluma aykırı düşecek şekilde uygulaması diye bir durumu asla söz konusu olamaz. 

Aişe r. a nın yaşının küçük olduğunu rivayet kitaplarından öğrenmekteyiz. Aynı rivayet kitaplarında yaşının büyük olduğu yolunda kayıtlarda mevcut olup, tarihte geçen herhangi bir konunun aktarılış biçiminin ne kadar kaypak bir zemine dayandığının görülmesi açısından dikkat çekicidir. Olayın yaşandığı zaman çerçevesi içinde doğan bir kişinin bugünkü kimlik kayıtları çıkarılıp eline kimlik kartı verilmediğine bu kayıtlarda aynen bu güne kadar gelmediğine göre yaş konusu herkes için kesinlik kazanmış bir durum değildir. Aişe r. a nın yaşının büyük olduğunu o rivayet kitaplarını delil göstererek yaptığımız takdirde , yaşının küçük olduğunu ifade eden rivayet kitaplarındaki deliller ile bir başkası karşımıza çıkacak olup "sendeki rivayetlerden bendede var seninkinin doğruluğuna dair vahiymi var" der , bizde ona herhengi bir ceavp veremeyiz.

Müslümanlar olarak eziklik psikoljisi altında kalarak birilerinin Muhammed as için ahlaksızca ifadeler kullanmasından yola çıkarak onu aklama çabası bizlerinde ne kadar çelişkili bilgiler ile haiz olduğumuzun bir göstergesidir. Ateistler Allah cc nin indirmiş olduğu kitap ta "onun üstün bir ahlaka sahip olduğu" beyan edilen ayete inanmazlarken insanların tuttukları kayıtlar ile oluşturulmuş rivayet kitablarındaki bilgilerden yola çıkarak Muhammed as ı ahlaksızlıkla suçlamaları onların başka bir çelişkisidir. 

Sonuç olarak; Muhammed as ın çocuk yaşta olan Aişe r.a ile evlenerek ahlaksızca bir şey yaptığını iddia edenlere karşılık bizlerin , onun ahlaksız olmadığını ispat etmek için başka rivayetleri öne sürerek, Aişe r. a nın yaşının daha büyük olduğu yolundaki rivayetler , aynı şekilde onun küçük olduğunu iddia eden rivayetlerin güvenilirliliği kadardır. 1500 yıla yakın bir zaman önce yaşanmış olayın zaman , mekan ve o toplumun örflerini bilmeden bugünkü paradigmalarla eleştiriye tabi tutulması doğru bir sonuç çıkarmayacağı açıktır. Açık ve net olan şey şudurki; Allah cc nin bir elçisi olması hasebiyle "üsvetün hasenetün"(en güzel örnek) , "sen üstün bir ahlaka sahipsin" sözleriyle taltif edilmiş olan bir kişinin ahlaka aykırı olarak herhangi bir şey yapmayacağıdır. Eğer Aişe r.a evlenemeyecek kadar küçük biri olsaydı önce bu evliliği 1-Muhammed as talep etmez , 2-sonra babası kabul etmez, 3-sonra da o toplumun örf ve gelenekleri kabul etmezdi. Bizim kimseye Muhammed as ın küçük bir kızla evlenmediğini ispat etmek sureti ile zanni bilgilerle yola çıkarak çelişkili rivayetleri ortaya koyarak ayrı bir hataya düşmemize gerek olmayıp kur'anın ve yaşadığı toplumun böyle bir evliliğe karşı çıkmaması Aişe r. a evlenmek için gerekli olan reşidliğe ulaştığı için evlendiği yeterli görülmelidir. 

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.