Kur'an'ın, muhatabına vermek istediği mesajı iletme yollarından birisi de, kıssa yollu anlatım yöntemidir. Kur'an içinde geçen çeşitli kıssalar içinde anlatılan olaylar, muhatabına bazı mesajlar vermeyi amaçlamaktadır. Okuyucu, şayet bu olay ile nasıl bir mesaj verildiğini öğrenmeyi amaçlamak yerine, kıssa içinde geçen bazı aktör veya objelere takılı kalacak olursa, verilmek istenilen mesaj anlaşılamayacak, kıssa buharlaşacaktır. Süleyman (a.s) kıssası içinde geçen Hüdhüd ile olan konuşma ile ilgili yapılan bazı yorumları bu söylediklerimize örnek olarak göstermek mümkündür.
Bu konuda yapılan bazı yorumlara bakıldığında, Hüdhüd'ün kuş değil, bir insan olduğu şeklinde olup, onun insan olduğu şeklinde varılan bir sonuçla, kıssadan hasıl olması gereken payın çıkarıldığı zannı bazı kimselerde hakim olmaktadır. Halbuki böyle bir haberin bir insan tarafından da getirilebileceğini, ama bu haberi bir kuşun getirdiğinden neden bahsedilme ihtiyacı duyulduğu üzerinde bir tefekkür çalışması yapılabilseydi, kıssa daha doğru anlaşılmış olabilirdi.
Neml suresindeki Süleyman (a.s) kıssası içinde geçen Hüdhüd ile yapılan konuşma, verilmek istenilen mesaja değil, Hüdhüd'ün kimliği, yani kuş mu yoksa bir insan mı olduğu noktasında yoğunlaşmış olmasından ötürü kanaatimizce bu olay üzerinden verilmek istenilen mesaj anlaşılamamıştır.
Bazı yazılarımızda özellikle vurgulamaya çalıştığımız, Kur'an'ın ilk muhataplarına olan mesajının anlaşılması, bizim bu kitabı daha kolay anlamamızı sağlayacağına dair olan hatırlatmayı tekrar yaparak, Süleyman (a.s) ile Hüdhüd arasında geçen konuşmanın, önce ilk muhataplara olan mesajı, sonra ise bizlere ne gibi mesajları olabileceğine dair düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
Bilindiği üzere Kur'an, yaklaşık 1500 sene önce Mekke ve Medine şehirlerinde yaşayan bir topluma inmiştir. Bu kitabın ayetlerinin büyük çoğunluğu ise, bu iki şehirde yaşayan inanan ve inanmayan insanların bazı söz ve eylemleri üzerine inmiştir. Yani Kur'an ayetlerinin büyük çoğunluğunun inişinde arka plan sebebi bulunmaktadır. Süleyman (a.s) kıssasında geçen Hüdhüd ile olan konuşmasını konu alan ayetleri, bu durumu dikkate alarak okumaya çalışmak, bizleri daha sağlıklı sonuçlara götüreceğini düşünmekteyiz.
Mekke müşrikleri tarafından Muhammed (a.s) ın elçiliğine getirilen itirazları hatırlayacak olursak, neden onun gibi birisinin elçiliğe seçilmiş olduğu, onun bir beşer olduğu, veya neden yanında bir melek bulunmadığıdır.
[043.031] Ve dediler ki: «Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına
indirilmeli değil miydi?»
[038.008] (Müşrikler) "Biz bu kadar eşraf dururken, kitap gönderilecek bir o mu kalmış!" (dediler) Hayır, hayır! Onlar Benim buyruklarım hakkında tam bir şüphe içindedirler,
doğrusu onlar azabımı henüz tatmadılar.
[011.012] Belki de sen (müşriklerin:) «Ona (gökten) bir hazine indirilseydi
veya onunla beraber bir melek gelseydi!» demelerinden ötürü sana vahyolunan
âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun
daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye
vekîldir.
[025.007] Ve dediler ki: Bu peygambere ne oluyor ki; yemek yiyor,
sokaklarda geziyor? Onun beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilmeli değil
miydi?
[017.093] «Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize,
okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.»
De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.
Bu ve benzeri ayetler bizlere, asıl öne çıkması ve dikkate alınması gereken Muhammed (a.s) a inen vahyin dikkate alınmayarak, onun kişiliğinin öne çıkarıldığını, ve bir takım sudan bahaneler ile vahyin ret edildiğini göstermektedir. Mekke'li müşriklerin Muhammed (a.s) ın elçiliği konusundaki bu tür çekincelerini dikkate alarak okuyacağımız Süleyman (a.s) ve Hüdhüd arasında geçen konuşmanın, ilk muhataplar açısından içerdiği mesajı şöyle okuyabiliriz.
Kanaatimizce Hüdhüd isminin kıssa içinde bir insan olarak değil, kuş olarak geçmiş olması, Mekke müşriklerinin elçinin kim veya ne olduğuna değil, onun getirdiği mesaja yoğunlaşmaları gerektiğini hatırlatmaktadır. Kur'an okuyucusu da aynı şekilde bu kıssayı okurken, "Kuş nasıl konuşabilir, Süleyman (a.s) verdiği haber ile ilgili bilgileri bir kuş nasıl bilebilir?" gibi soruları bir kenara bırakarak, kıssada geçen sözleri kimin söylediğine değil, neden söylendiğine dikkatlerini yoğunlaştırmalıdır.
[027.020] (Süleyman) kuşları gözden geçirdi ve şöyle dedi: Hüdhüd'ü niçin
göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?
[027.021] Ya bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek ya da
onun canını iyice yakacağım yahut onu boğazlayacağım!
[027.022] Çok geçmeden (Hüdhüd) gelip: Ben, dedi, senin bilmediğin bir şeyi
öğrendim. Sebe'den sana çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim.
[027.023] Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, kendisine her
şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım.
[027.024] Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini
gördüm. Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan
alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.
[027.025] Allah'a secde etmemeleri için (böyle yapmış). O Allah'a ki,
göklerdeki ve yerdeki her gizliyi (meydana) çıkarır ve neyi gizlediğinizi ve
neyi de âşikâre yaptığınızı bilir.
[027.026] Halbuki o en geniş hükümranlığın ve o en büyük arşın Rabbi olan
Allah’tan başka ilah yoktur.
[027.027] (Süleyman:) «Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa
yalancılardan mı oldun?» dedi.
[027.028] «Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak, sonra onlardan (biraz)
uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?»
[027.029] Kadın dedi ki: «Ey ileri gelenler bana çok önemli ve saygıdeğer
bir mektup bırakıldı.
[027.030] Gerçekten o; Süleyman'dandır ve gerçekten o; Rahman, Rahim olan
Allah'ın adıyladır.
[027.031] «Bana baş kaldırmayın, teslimiyet gösterip bana gelin, diye
(yazmaktadır)».
Bu ayetleri bütüncül olarak okuduğumuzda, anlatımda öne çıkması gereken tarafın Hüdhüd isminin kuş olup olmadığı meselesi değil, onun Sebe hükümdarına elçi olarak gönderilmiş olmasıdır. Hüdhüd ile ilgili ayetleri, onun kuş olup olmadığı üzerinden değil, elçi olarak gönderilmek ile ilgisini kurarak okuduğumuz zaman şöyle bir durum karşımıza çıkmaktadır.
Daha önce verdiğimiz ayet meallerine dikkat edecek olursak, Mekke'li müşriklerin Muhammed (a.s) ın elçiliği konusunda onun kişiliğini öne çıkarmak sureti ile, bir takım itirazlarda bulunduğunu görmekteyiz. Süleyman (a.s) ile Hüdhüd arasında geçen konuşmanın anlatıldığı ayetlerde ana mesaj, elçilerin kimliklerine değil, onlar tarafından gelen mesajın içeriğine dikkatlerin çevrilmesi gerektiğidir. Şöyle ki:
Süleyman (a.s) Hüdhüd'e, haber getirdiği Sebe ülkesinin Hükümdarına bir mesaj götürmesini emreder, Hüdhüd bu mesajı Sebe hükümdarına götürür, ve gelen mesaja Sebe hükümdarının tepkisi dikkat çekicidir. Hüdhüd ile ilgili ayetlerin asıl mesajı da işte buradadır.
Sebe hükümdarı kendisine gelen mesajın kimin tarafından bırakıldığı tarafına hiç takılmadan, direk mesajı okumuş MESAJI KİMİN GETİRDİĞİNE DEĞİL, KİMİN GÖNDERDİĞİNE BAKMIŞTIR. Neml s. 30. ayetindeki sözleri, onun bu durumunu işaret etmektedir. Hükümdarın, "Ey ileri gelenler bana kuşun biri mesaj bıraktı" şeklinde bir ifade kullanmamış olması, dikkat çekmesi gereken bir yöndür.
Bu noktayı dikkate aldığımızda konu ile ilgili ayetlerin ilk muhataplara olan mesajı zımnen şu şöyledir: Ey Mekke'liler, size gönderdiğim elçinin kim olup olmadığına bakmayın. Bakmanız gereken taraf o elçi ile size gönderdiğim vahiydir. Sebe hükümdarı kendisine gönderilen mektubu nasıl kimin getirdiğine bakmadan, önce kimin gönderdiğine baktı ise, siz de aynı şekilde size gelen mesajı önce kimin getirdiğine bakmadan, kimin gönderdiğine bakın.
Konu ile ilgili ayetlerin ilk muhataplara olan mesajını bu şekilde okuduktan sonra, bu ayetlerin bizlere dönük olarak nasıl bir mesaj içermiş olabileceği sorusu daha kolay cevap bulacaktır.
Yeniden hatırlayacak olursak, konu ile ilgili ayetlerin ana mesajı, dikkatlerin gelen vahye yönelmesi gerektiği, getirenin değil gönderenin merkeze alınmasıdır. Bu düşünceyi ortaya atarken, elçinin yok sayılması gerektiği gibi bir düşünce olduğumuzu dile getirmeye çalıştığımız anlaşılmamalıdır.
Bugün İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanların çoğunluğunda hakim olan din anlayışına baktığımızda, sahip olunan din anlayışının vahiy merkezli değil, elçi merkezli olduğu görülmektedir. Halbuki o elçinin getirdiği kitabın ana mesajı muhatapların vahyi merkeze almaları gerektiği olmasına rağmen bu böyle olmamakta, vahiy ötelenmekte hatta rivayetler ile eşdeğer görülerek ayağa düşürülmektedir.
İsa (a.s) ile ilgili ayetlerin ana mesajının bir elçinin kendisinin değil, onun ilettiği vahyin öne çıkarılması olduğu, tersi bir durumun kişileri ne gibi durumları düşüreceği olduğu halde, bu mesaj maalesef kale alınmamakta, İsa (a.s) a yapılan yanlış muamelenin aynısı hatta daha beteri, Muhammed (a.s) için uygulanmaktadır.
Bugün İslam coğrafyasının büyük çoğunluğunda hakim olan din algısına Kur'an bir çok yerde itiraz etmekte, itiraz ettiği yerlerden bir tanesi de Süleyman (a.s) kıssası içinde geçen Hüdhüd ile olan konuşmanın geçtiği ayetlerdir.
Bu ayetler bizlere zımnen şöyle bir mesaj içermektedir: Ey Müslümanlar size gelen elçinin kimliğini onun getirdiği vahyin önüne geçirmek sureti ile büyük bir hata yapmaktasınız. Elçilerin vazifesi sadece getirdikleri vahyi iletmek ve örnek olmaktır. Vahyi kimin getirdiğine değil, kimin gönderdiğine bakın.
Sonuç olarak: Kıssa yollu anlatımlarda asıl olan, o kıssa ile muhataba bir takım mesajlar vermeyi amaçlamak olmasına rağmen, mesajın içeriğini anlamaya yönelik olmayan kıssa okumaları bekleneni vermekten uzak okuma örnekleri olacaktır.
Süleyman (a.s) kıssası içinde geçen Hüdhüd ile ilgili ayetleri okuma yöntemi bu şekilde yapılmak yerine Hüdhüd'ün ne veya kim olduğu yönünde yoğunlaştığında verilmek istenilen mesaj anlaşılamayacaktır.
Kur'an bütünlüğünü dikkate alan bir yöntem ile Hüdhüd ile ilgili ayetleri okumaya çalıştığımızda, bizlere bir mesaj verildiğini ve bu mesajın merkezinde ise, elçilerin kim olduklarının önemi olmaması gerektiği, asıl önemli olanın onlar aracılığı ile gelen vahiy olması gerektiği hatırlatmasının yapıldığı anlaşılabilir.
Fabl olarak bilinen insan haricindeki canlıları konuşturan edebiyat sanatı örneklerini okuduğumuz zaman nasıl ki Hayvan nasıl konuşur? meselesine takılmadan verilmek istenilen mesaj odaklanıyor isek, bu konuya da bu şekilde bakmak daha doğru sonuçlar verecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Hüdhüd etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hüdhüd etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
29 Mart 2018 Perşembe
27 Mart 2014 Perşembe
Hüdhüd ve Elçilerin Kimliği
Hüdhüd ismini neml suresinde Süleyman as ın kıssasının anlatıldığı ayetlerde, kuşların denetimi sırasında onun orada olmaması neticesinde Süleyman as ın onu sorması sonucunda kur'anda görmekteyiz. Hüdhüd'ün bir kuş olması ve ayetlerde geçen konuşmalarının bir kuş'un bunları konuşmasının mümkün olmadığı düşüncesinden yola çıkılarak , Hüdhüd'ün olsa olsa kuş flamalı orduların başı olduğu yani neticede insan olduğu sonucuna varılmaya çalışıldığı, konu üzerinde araştırma yapanların rastladığı bir düşüncedir.
Gelenekteki kur'an okuma metodu, bir kısım modernizm taraftarının kur'an okuması , iki tarafında kur'anı mesaj içerikli okumama gibi bir ortak noktada buluşturmuştur. Gelenekteki literal okuma mülk suresinin 16.17. ayetlerinde geçen "semada olanın" şeklindeki ibareden hareketle, mücessime ekolu "Allah semadadır" gibi bir anlam çıkarmış olup bunu kabul etmeyi imanın şartı haline getirmiştir. Aynı şekilde modernizm taraftarı bir kısım insan'da özellikle kıssalarda anlatılan sıra dışı olayları aklileştirerek olayın mesaj içerikli olmasını öteleştirmiş geleneksel yanlışın öteki ucu olarak onları red etme yoluna gitmiştir.
Neml suresinde anlatılan Süleyman as kıssasında Hüdhüd adlı kuş'un konuşmasına takılarak , kuş'un konuşmasının imkansız olduğu bunun olsa olsa insan olabileceği şeklinde itirazlara baktığımızda bu itiraz sahiplerininde bir tür modern mücessime olarak görmek mümkündür. Batı ve doğu edebiyatında örneklerini gördüğümüz adına "fabl" denilen , hayvanların konuşturulması yöntemi ile yazılan hikayeleri okurken hiç kimse "yahu hayvan konuşurmu" diye bir itirazda bulunmadan o hayvanın konuşması üzerinden verilen mesajı anlamaya çalışmasına rağmen , kur'anın bu metodu kullanması bazılarımıza acaip gelmektedir.
Allah cc nin insanlara elçi göndererek mesajını onlara iletme ve o mesaja muhatap olan inkarcı insanların, gelen elçilerin kimliği üzerinden onları red etme girişimleri kuran'ın bir çok ayetinde görülmektedir.
[021.003] Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
[023.024] Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.» [023.033-4] Onun halkından kâfir olup âhiret buluşmasını yalan sayan ve kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz eşraf takımı: «Bu,» dediler, «sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, büyük bir kayba ve hüsrana uğrarsınız.»
[026.154] Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin? Haydi bir âyet getir eğer sadıklardan isen
[026.186] Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
[036.015] Siz, dediler: bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz, hem Rahman hiç bir şey indirmedi, siz sırf yalan söylüyorsunuz
[064.006] (O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar: Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş? dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.
[011.027] Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.»[023.047] Onun için biz, dediler, bizim gibi iki beşere iyman mı ederiz? Halbuki onların kavmi bize kulluk ediyor
[011.012] Şimdi belki de sen, onların: «Ona bir hazine indirilse veya beraberinde bir melek gelse ya!» demeleri yüzünden için sıkılarak, sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise herşeye vekildir.
[025.007] Ve dediler ki: «Bu Resûl için ne var ki, yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor ona bir melek indirilmeli değil mi idi ki, artık O'nunla beraber bir korkutucu olsa idi!»
Bu konu ile ilgili olarak kur'anda bir çok ayet daha mevcut olmasına rağmen, Allah cc nin göndermiş olduğu elçilerin mesajını öteleyerek kimlikleri üzerinde takılı kalınması öteden beri gelen bir durum olup bu duruma müslümanlar'da düşüp geleneksel peygamber algıları bunun örneğidir.
Süleyman as kıssasında Hüdhüd ile ilgili ayetleri önce okuyup sonra nasıl bir mesaj verilmek isteniyor onu görelim.
[027.020] Bir de kuşları denetledi ve: «Bana ne oluyor, Hüdhüd'ü göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?
[027.021] Elbette ona şiddetli bir azâb ederim veya boynunu keserim, yâhud da bana her halde açık, kuvvetli bir bürhan getirir
[027.022] Derken bekledi çok geçmeden geldi, ben, dedi: senin ihata etmediğin bir şey ihata ettim ve sana Sebe'den sağlam bir haber getirdim
[027.023] Çünkü ben bir kadın buldum, onlara meliklik ediyor, kendisine her şeyden verilmiş, azametli bir tahtı da var
[027.024] Onu ve kavmini buldum ki Allaha değil, Güneşe secde ediyorlar, Şeytan onlara amellerini yaldızlamış, bu suretle kendilerini yoldan sapıtmış da doğru gidemiyorlar
[027.025] Allâha secde etmemeleri için o Allaha ki Göklerde ve Yerde gizliyi çıkarır ve neyi saklıyorlar, neyi açıklıyorlarsa bilir
[027.026] Allah, başka ilâh yok ancak o, o azîm Arşın sahibi o
[027.027] Bakalım, dedi: sadık mısın yoksa yalancılardan mı oldun?
[027.028] Şu mektubumu (kitabımı)götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar
Buraya kadar olan okuduğumuz ayetleri sadece literal ve "kıssa içinde dönüp durma" metodu ile okuyup mesaj içerip içermediği gibi bir düşünce ile okuduğumuz zaman ilk takılacağımız yer haliyle " bu nasıl bir kuş'muş konuşuyor" deyip bunun üzerinde yorumlar yaparak "parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" misali parmak'ta takılır kalırız.
Süleyman as ın kimliğine baktığımız zaman onun hükümdar bir elçi olduğunu görürüz. Onun bu kimliği üzerinden verilmek istenen mesaj ile Allah cc nin kendisini hükümdar benzetmesi üzerinden verdiği mesajı paralel olarak düşünmek gerekmektedir'ki Hüdhüd üzerinden verilmek istenen mesaj doğru olarak kavranabilsin.
Allah cc , kendisinin mesajlarını iletmeleri için insanlar içinden seçmiş olduğu bazı kişileri görevlendirmiş ve onlara "KİTAB" verdiğini bildirmiştir. Kitab kelimesinin Süleyman as ın sebe hükümdarına elçi olarak göndermiş olduğu Hüdhüd'e vermiş olduğu mektup için kullanılması bizlere Allah cc ile Süleyman as ın elçi göndermesini bir paralellik içinde düşünmemizi gerektirir.
Yukarıda örnek olarak verdiğimiz ayet meallerine bakacak olursak, iman etmeyenlerin kendilerine gelen elçileri red etme gerekçelerinden birisi onların " beşer" olduklarıdır. Elçi , "bir hükümdarın mesajını ileten kimse" demek olduğuna göre normal olan durum elçinin getirmiş olduğu mesajın içeriği ile ilgilenmeyi gerektirip elçinin kimliği ile ilgilenmek gibi bir duruma düşülmemesidir.
Hüdhüd'ün getirmiş olduğu mesaja sebe hükümdarının verdiği tepki, bizlere örnek olarak elçinin kimliği ile değil, getirmiş olduğu mesaj ile ilgilenilmesinin gerektiği mesajını vermektedir.
[027.029] Kadın dedi ki: «Ey ileri gelenler bana KERİM BİR KİTAB bırakıldı.
Hükümdar kendisine bırakılan mesajı "KERİM KİTAB" olarak niteleyerek bunu kimin bıraktığı şeklinde bir soru sorma ihtiyacı hissetmeden mesajın içeriği hakkındaki fikirlerini söylemesi, bizlere mesaj içerikli olarak elçilerin kimliğinin ikinci planda olduğu, birinci planda göz önüne alınması gereken şeyin mesajın ihtiva ettiği şeyler olması gerektiğidir.
Neml suresi 28. ayetinde Süleyman as ın Hüdhüd'e , kitabı bıraktıktan sonra ne yapacağına dair olan emri arapça metinde " sümme tevelle anhüm fenzür ma ze yerciune" ( sonra kendilerinden dön bak ne neticeye varacaklar) şeklindeki ibarenin kur'anın değişik yerlerinde "tevelle anhüm" şeklinde geçen ayetleri , Allah cc nin Muhammed as a bir emri şeklinde karşımıza çıkmaktadır.(37.174-178/ 51.54/ 54.6) ayetlerinde tebliğ görevini yerine getirmekle vazifeli olan elçinin kişilerin iman edip etmeme noktasında onlara herhangi bir zorlama yapmaması istenmekte olup bu durumun benzeri ayetler kur'anın bir çok ayetinde " sen ancak müjdeleyici ve korkutucusun" veya, "onların iman edip etmemesi senin üzerine değildir" buyurularak elçinin görevi hatırlatılır, aynı durumu Süleyman as ın Hüdhüd'e verdiği emirdede görmemiz ,Allah cc nin elçilerinin görevi ile Süleyman as ın elçisi arasındaki anlatım benze rliğini görmek açısından bir örnektir.
Elçinin kimliğine takılıp mesajı öteleme geleneksel din algısının en sıkıntılı düşüncelerinden birisi olup, bu düşüncenin tezahürlerini bir çok alanda görmekteyiz. Kur'anı geleneksel algının dışında anlama iddiasında olan bir kısım kişilerin özellikle kur'an kıssalarındaki bu tür anlatımları geleneğin paralelinde okumaları neticesinde bu tür tartışmalar içine düşmesi elçilerin kimliğine takılmanın bir tezahürüdür.
Kur'anı mesaj içermesini öne çıkarıp kıssalardaki bu tür sıradışı anlatımlardaki mesaja yönelenlerin Hüdhüd'un kuş mu insan'mı olduğu gibi kısır tartışmaları bırakarak Hüdhüd adlı kuş üzerinden, onun elçiliğinin öne çıkarılarak getirdiği mesajın önemi ve kimliğinin ikinci planda kalması gerektiğini anlarlar.
Özellikle hadis konusunda hassas davranıp kur'anın dışındaki bilgilerin hepsinin atılması gerektiğini savunup Hüdhüd'ün kimliğini tarihi belgeler üzerinden yorumlamaya çalışarak onun kuş değil insan olduğu, ve kuş flamalı orduların başı olduğu gibi iddiaları'da modernist okuma taraftarlarının bir çelişkisi olarak gördüğümüzü ifade edelim.
Sonuç olarak; Allah cc nin elçi gönderme sünnetine uygun olarak insanların kendi içlerinden seçilen elçilerin beşer olmaları , kendileri gibi beşer olan inkarcı muhatapları tarafından öne çıkarılarak getirdikleri mesaj ötelenmeye çalışılmıştır. Süleyman as kıssası içinde Hüdhüd adlı kuş üzerinden verilmek istenen mesaj , elçilerin kimliği değil getirdikleri mesajın öne çıkarılması olmasına rağmen, modernist okumalar sonucu kimlik tartışmaları içinde kıssanın mesajı es geçilmeye çalışılmaktadır. Kur'anı kiralık okuma metodları ile değilde yine kendi içinden çıkarılan okuma metodu ile anlamaya çalışıldığı takdirde bu tür tartışmaların ne kadar faydasız ve gereksiz olduğu , asıl olanın anlatımlar üzerinden verilmek istenen mesajın olduğu , kıssalardaki şahısların kimliklerinin geçici olduğu ama o şahıslar üzerinden verilmek istenen mesajın evrensel olduğu unutulmamalıdır. Bu mesaj geleneksel islam anlayışındaki peygamber algısının yanlışlığını anlamak bakımından güzel bir örnek arz etmekte olup özellikle Muhammed as ın şahsını öne çıkarıp mesajı ikinci plana atmak şeklinde ortaya çıkan elçi anlayışının değiştirilip yerine mesajı öne çıkaran anlayışın oturtulmasına yardımcı olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR
Gelenekteki kur'an okuma metodu, bir kısım modernizm taraftarının kur'an okuması , iki tarafında kur'anı mesaj içerikli okumama gibi bir ortak noktada buluşturmuştur. Gelenekteki literal okuma mülk suresinin 16.17. ayetlerinde geçen "semada olanın" şeklindeki ibareden hareketle, mücessime ekolu "Allah semadadır" gibi bir anlam çıkarmış olup bunu kabul etmeyi imanın şartı haline getirmiştir. Aynı şekilde modernizm taraftarı bir kısım insan'da özellikle kıssalarda anlatılan sıra dışı olayları aklileştirerek olayın mesaj içerikli olmasını öteleştirmiş geleneksel yanlışın öteki ucu olarak onları red etme yoluna gitmiştir.
Neml suresinde anlatılan Süleyman as kıssasında Hüdhüd adlı kuş'un konuşmasına takılarak , kuş'un konuşmasının imkansız olduğu bunun olsa olsa insan olabileceği şeklinde itirazlara baktığımızda bu itiraz sahiplerininde bir tür modern mücessime olarak görmek mümkündür. Batı ve doğu edebiyatında örneklerini gördüğümüz adına "fabl" denilen , hayvanların konuşturulması yöntemi ile yazılan hikayeleri okurken hiç kimse "yahu hayvan konuşurmu" diye bir itirazda bulunmadan o hayvanın konuşması üzerinden verilen mesajı anlamaya çalışmasına rağmen , kur'anın bu metodu kullanması bazılarımıza acaip gelmektedir.
Allah cc nin insanlara elçi göndererek mesajını onlara iletme ve o mesaja muhatap olan inkarcı insanların, gelen elçilerin kimliği üzerinden onları red etme girişimleri kuran'ın bir çok ayetinde görülmektedir.
[021.003] Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihire mi gidiyorsunuz?
[023.024] Bunun üzerine, kavminin inkarcı ileri gelenleri şöyle dediler: «Bu, sadece sizin gibi bir beşerdir. Size üstün ve hâkim olmak istiyor. Eğer Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi. Biz geçmişteki atalarımızdan böyle bir şey duymadık.» [023.033-4] Onun halkından kâfir olup âhiret buluşmasını yalan sayan ve kendilerine dünya hayatında bol nimet verdiğimiz eşraf takımı: «Bu,» dediler, «sizin gibi bir insandan başka bir şey değil, baksanıza sizin yediklerinizden yiyor, sizin içtiklerinizden içiyor. Eğer siz, sizin gibi bir beşere itaat edecek olursanız, büyük bir kayba ve hüsrana uğrarsınız.»
[026.154] Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin? Haydi bir âyet getir eğer sadıklardan isen
[026.186] Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bil ki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
[036.015] Siz, dediler: bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz, hem Rahman hiç bir şey indirmedi, siz sırf yalan söylüyorsunuz
[064.006] (O azabın sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar: Bir beşer mi bizi doğru yola götürecekmiş? dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye muhtaç olmadığını gösterdi. Allah zengindir, hamde lâyıktır.
[011.027] Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.»[023.047] Onun için biz, dediler, bizim gibi iki beşere iyman mı ederiz? Halbuki onların kavmi bize kulluk ediyor
[011.012] Şimdi belki de sen, onların: «Ona bir hazine indirilse veya beraberinde bir melek gelse ya!» demeleri yüzünden için sıkılarak, sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise herşeye vekildir.
[025.007] Ve dediler ki: «Bu Resûl için ne var ki, yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor ona bir melek indirilmeli değil mi idi ki, artık O'nunla beraber bir korkutucu olsa idi!»
Bu konu ile ilgili olarak kur'anda bir çok ayet daha mevcut olmasına rağmen, Allah cc nin göndermiş olduğu elçilerin mesajını öteleyerek kimlikleri üzerinde takılı kalınması öteden beri gelen bir durum olup bu duruma müslümanlar'da düşüp geleneksel peygamber algıları bunun örneğidir.
Süleyman as kıssasında Hüdhüd ile ilgili ayetleri önce okuyup sonra nasıl bir mesaj verilmek isteniyor onu görelim.
[027.020] Bir de kuşları denetledi ve: «Bana ne oluyor, Hüdhüd'ü göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?
[027.021] Elbette ona şiddetli bir azâb ederim veya boynunu keserim, yâhud da bana her halde açık, kuvvetli bir bürhan getirir
[027.022] Derken bekledi çok geçmeden geldi, ben, dedi: senin ihata etmediğin bir şey ihata ettim ve sana Sebe'den sağlam bir haber getirdim
[027.023] Çünkü ben bir kadın buldum, onlara meliklik ediyor, kendisine her şeyden verilmiş, azametli bir tahtı da var
[027.024] Onu ve kavmini buldum ki Allaha değil, Güneşe secde ediyorlar, Şeytan onlara amellerini yaldızlamış, bu suretle kendilerini yoldan sapıtmış da doğru gidemiyorlar
[027.025] Allâha secde etmemeleri için o Allaha ki Göklerde ve Yerde gizliyi çıkarır ve neyi saklıyorlar, neyi açıklıyorlarsa bilir
[027.026] Allah, başka ilâh yok ancak o, o azîm Arşın sahibi o
[027.027] Bakalım, dedi: sadık mısın yoksa yalancılardan mı oldun?
[027.028] Şu mektubumu (kitabımı)götür bırak onlara, sonra dön kendilerinden de bak ne neticeye varacaklar
Buraya kadar olan okuduğumuz ayetleri sadece literal ve "kıssa içinde dönüp durma" metodu ile okuyup mesaj içerip içermediği gibi bir düşünce ile okuduğumuz zaman ilk takılacağımız yer haliyle " bu nasıl bir kuş'muş konuşuyor" deyip bunun üzerinde yorumlar yaparak "parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" misali parmak'ta takılır kalırız.
Süleyman as ın kimliğine baktığımız zaman onun hükümdar bir elçi olduğunu görürüz. Onun bu kimliği üzerinden verilmek istenen mesaj ile Allah cc nin kendisini hükümdar benzetmesi üzerinden verdiği mesajı paralel olarak düşünmek gerekmektedir'ki Hüdhüd üzerinden verilmek istenen mesaj doğru olarak kavranabilsin.
Allah cc , kendisinin mesajlarını iletmeleri için insanlar içinden seçmiş olduğu bazı kişileri görevlendirmiş ve onlara "KİTAB" verdiğini bildirmiştir. Kitab kelimesinin Süleyman as ın sebe hükümdarına elçi olarak göndermiş olduğu Hüdhüd'e vermiş olduğu mektup için kullanılması bizlere Allah cc ile Süleyman as ın elçi göndermesini bir paralellik içinde düşünmemizi gerektirir.
Yukarıda örnek olarak verdiğimiz ayet meallerine bakacak olursak, iman etmeyenlerin kendilerine gelen elçileri red etme gerekçelerinden birisi onların " beşer" olduklarıdır. Elçi , "bir hükümdarın mesajını ileten kimse" demek olduğuna göre normal olan durum elçinin getirmiş olduğu mesajın içeriği ile ilgilenmeyi gerektirip elçinin kimliği ile ilgilenmek gibi bir duruma düşülmemesidir.
Hüdhüd'ün getirmiş olduğu mesaja sebe hükümdarının verdiği tepki, bizlere örnek olarak elçinin kimliği ile değil, getirmiş olduğu mesaj ile ilgilenilmesinin gerektiği mesajını vermektedir.
[027.029] Kadın dedi ki: «Ey ileri gelenler bana KERİM BİR KİTAB bırakıldı.
Hükümdar kendisine bırakılan mesajı "KERİM KİTAB" olarak niteleyerek bunu kimin bıraktığı şeklinde bir soru sorma ihtiyacı hissetmeden mesajın içeriği hakkındaki fikirlerini söylemesi, bizlere mesaj içerikli olarak elçilerin kimliğinin ikinci planda olduğu, birinci planda göz önüne alınması gereken şeyin mesajın ihtiva ettiği şeyler olması gerektiğidir.
Neml suresi 28. ayetinde Süleyman as ın Hüdhüd'e , kitabı bıraktıktan sonra ne yapacağına dair olan emri arapça metinde " sümme tevelle anhüm fenzür ma ze yerciune" ( sonra kendilerinden dön bak ne neticeye varacaklar) şeklindeki ibarenin kur'anın değişik yerlerinde "tevelle anhüm" şeklinde geçen ayetleri , Allah cc nin Muhammed as a bir emri şeklinde karşımıza çıkmaktadır.(37.174-178/ 51.54/ 54.6) ayetlerinde tebliğ görevini yerine getirmekle vazifeli olan elçinin kişilerin iman edip etmeme noktasında onlara herhangi bir zorlama yapmaması istenmekte olup bu durumun benzeri ayetler kur'anın bir çok ayetinde " sen ancak müjdeleyici ve korkutucusun" veya, "onların iman edip etmemesi senin üzerine değildir" buyurularak elçinin görevi hatırlatılır, aynı durumu Süleyman as ın Hüdhüd'e verdiği emirdede görmemiz ,Allah cc nin elçilerinin görevi ile Süleyman as ın elçisi arasındaki anlatım benze rliğini görmek açısından bir örnektir.
Elçinin kimliğine takılıp mesajı öteleme geleneksel din algısının en sıkıntılı düşüncelerinden birisi olup, bu düşüncenin tezahürlerini bir çok alanda görmekteyiz. Kur'anı geleneksel algının dışında anlama iddiasında olan bir kısım kişilerin özellikle kur'an kıssalarındaki bu tür anlatımları geleneğin paralelinde okumaları neticesinde bu tür tartışmalar içine düşmesi elçilerin kimliğine takılmanın bir tezahürüdür.
Kur'anı mesaj içermesini öne çıkarıp kıssalardaki bu tür sıradışı anlatımlardaki mesaja yönelenlerin Hüdhüd'un kuş mu insan'mı olduğu gibi kısır tartışmaları bırakarak Hüdhüd adlı kuş üzerinden, onun elçiliğinin öne çıkarılarak getirdiği mesajın önemi ve kimliğinin ikinci planda kalması gerektiğini anlarlar.
Özellikle hadis konusunda hassas davranıp kur'anın dışındaki bilgilerin hepsinin atılması gerektiğini savunup Hüdhüd'ün kimliğini tarihi belgeler üzerinden yorumlamaya çalışarak onun kuş değil insan olduğu, ve kuş flamalı orduların başı olduğu gibi iddiaları'da modernist okuma taraftarlarının bir çelişkisi olarak gördüğümüzü ifade edelim.
Sonuç olarak; Allah cc nin elçi gönderme sünnetine uygun olarak insanların kendi içlerinden seçilen elçilerin beşer olmaları , kendileri gibi beşer olan inkarcı muhatapları tarafından öne çıkarılarak getirdikleri mesaj ötelenmeye çalışılmıştır. Süleyman as kıssası içinde Hüdhüd adlı kuş üzerinden verilmek istenen mesaj , elçilerin kimliği değil getirdikleri mesajın öne çıkarılması olmasına rağmen, modernist okumalar sonucu kimlik tartışmaları içinde kıssanın mesajı es geçilmeye çalışılmaktadır. Kur'anı kiralık okuma metodları ile değilde yine kendi içinden çıkarılan okuma metodu ile anlamaya çalışıldığı takdirde bu tür tartışmaların ne kadar faydasız ve gereksiz olduğu , asıl olanın anlatımlar üzerinden verilmek istenen mesajın olduğu , kıssalardaki şahısların kimliklerinin geçici olduğu ama o şahıslar üzerinden verilmek istenen mesajın evrensel olduğu unutulmamalıdır. Bu mesaj geleneksel islam anlayışındaki peygamber algısının yanlışlığını anlamak bakımından güzel bir örnek arz etmekte olup özellikle Muhammed as ın şahsını öne çıkarıp mesajı ikinci plana atmak şeklinde ortaya çıkan elçi anlayışının değiştirilip yerine mesajı öne çıkaran anlayışın oturtulmasına yardımcı olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)