Kendisini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kendisini etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ekim 2016 Pazartesi

Kur'an'da Namazın Kendisini ve Şeklini Aramak

"Kur'an'da namazı aramak" şeklindeki söylem , son yıllarda Kur'an'ın halk arasında daha fazla yaygınlaşması sonucunda ortaya çıkan "Kur'an Merkezli Din" anlayışının ortaya çıkardığı , rivayetlerin örttüğü din algısından kurtulmak isteyenlerin dilinde gezen bir söylemdir. 

Bu söylem ağırlıklı olarak Kur'an merkezli din anlayışına sahip olan 2 farklı gurubun söylemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 

1- Kur'ana iman ettiğini söyleyen fakat namazın, bu kitap içinde abdestin tarif edildiği gibi edilmediğini delil olarak sunarak, böyle bir ibadetin olmadığını, hatta eda etmenin dahi , şirk olduğunu söyleyenler.
2- Namazın Kur'an'da olduğunu kabul eden , fakat şekli olarak bu ibadetin Kur'ana göre yeniden şekillenmesi gerektiğini düşünerek, namazların vakit ve rekatları konusunda düzenleme yapmaya çalışanlar.

Salat kavramının namazı da içine alan geniş bir anlamı olduğunu unutmamakla beraber , yazının çerçevesi salat kavramı değil , namaz hakkında farkı düşüncelere sahip olan 2 gurubun düşüncelerini değerlendirmek ile sınırlı olacaktır. 

Kur'an'da namazın kendisini arayan , fakat bulamadıklarını söyledikleri için bu ibadeti eda etmediklerini , hatta bu ibadeti eda etmenin şirk , eda edenlerin ise müşrik olduğunu iddia edenlerin hataya düştükleri nokta  şurasıdır: 

Bir kimseye yapması gereken bir işin tarifi , eğer o işi daha önce hiç yapmamış , o iş ile ilgili olarak hiç bir şey görmemiş , okumamış , duymamış ise yapılır. Daha önce o konuda ön bilgisi olan bir kimseye , yapacağı işi yeniden tarif etmenin bir gereği yoktur. Bu kişi eğer bildiği işte bir eksikliği veya yanlışlığı varsa o eksiklik veya yanlışlık nerede yapılıyor ise, hatırlatılarak o yanlışı ve eksiği giderilmeye çalışılır.

Kur'an'da "Salat" adı ile , bizim dilimizde ise "Namaz" olarak bilinen şekilsel ibadet, ilk defa Kur'an ile hayat sahasına çıkarılmış ve emredilmiş bir ibadet değildir. Bu ibadet ne sadece Arapların , ne de sadece belirli bir ırk'ın ibadeti değil , binlerce yıllık insanlık tarihinin kadim bir ibadetidir. 

Namaz kelimesinin Türkçe değil , farsça olduğu ve bu kelimenin "Ateş önünde eğilmek" anlamından dolayı, yapılan eylemin şirk olduğu , Kur'an'da namazı bulamadıklarını iddia edenlerin bir iddiasıdır. "Şöför" kelimesi , dilimize Fransızcadan geçmiş olduğu halde bu kelimeyi kimse inkar etmemekte , daha bir çok kelime yabancı dillerden dilimize geçmiş olduğu halde kullanmaya devam etmekteyiz. Kelimelerin nereden geldiği değil , duyulduğu anda zihinde neyi çağrıştırdığı önemlidir.

Namaz kelimesinin farsçadan dilimize geçmiş olması , bu ibadetin aslında kadim bir ibadet olduğunun göstergesidir. Farsların ateş önünde yaptıkları ritüelin adına "Namaste" demiş olmaları bu ibadetin insanlığın ortak hafızasının bir ürünü olduğunu göstermektedir. Bir ibadetin ateş önünde yapılmasından , o ibadetin ilk ihdas edildiği andan beri ateş önünde yapıldığını anlamak değil, sonradan aslı bozularak ateşin önünde yapılmaya başlanmış bir ibadet olarak anlamak gerektiğini düşünüyoruz. 

Namaz ibadetin kadimliği , namazı şirk olarak görenlerin sundukları delillerden bir tanesi de, binlerce yıl öncesi yapılmış olan, namaz kılan insan heykel ve figürlerinin olduğu arkeolojik bulgulardır. Namaz ibadetini ret edenlerin , bu redlerinin kaynağı olarak gösterdiği arkeolojik bulgular , aslında namazın kadim bir ibadet olduğunun en büyük delilidir. Bu kimseler, arkeolojik bulguları delil olarak göstermek sureti ile namazı yok saymakla büyük bir hata yaparak, kendi delilleri ile kendileri kapana sıkışmakta ve, kurşunu karşı tarafa değil , kendi ayaklarına sıkmaktadırlar.

Kadim bir ibadet olması nedeniyle namaz, Kur'an öncesi bilinen ve uygulanan bir ibadet şekli olarak Mekke müşriklerinin de uyguladıkları bir ibadet şekli idi. Kur'an bundan dolayı bu ibadetin şeklini şemalini tarif etmek yerine , uygulamadaki yanlışların üzerinde durmuştur. 

Uygulamadaki yanlışlıklar elbette şekli yanlışlıklar değil , bu namazın ifade ettiği yerine getirilmesi gerekli olan kulluk görevi anlamındaki yanlışlıklar idi . Kıyam - Rüku - Secde'den ibaret olan ve insanların "İlah" olarak tanımladıkları, her ne veya kim olursa olsun , onu ilah olarak kabullerinin şekli bir ifadesinin bir gösterisi olan Arapça ismi salat , dilimizdeki ismi namaz olarak bilinen ibadet , Mekkelilerin ilah olarak bildikleri Allah c.c dışındaki putlara has kılındığı için doğru bir şekil, fakat yanlış bir uygulama olarak ifa edilmekte idi.

Kur'an , doğru bir şekil, fakat yanlış bir uygulaması olan bu ibadeti, asli boyutuna çekmek amacı ile gelmiş, ve bir çok ayet , müşriklerin salat hakkındaki yanlış uygulamalarını eleştirmek ve doğruyu ikame etmek üzere inmiştir. Namaz, elbette sadece şekillerini uygulamak ile ifa edilen bir ibadet değildir. Namaz ,kulluğun kime yapıldığının bir dışa vurumu olan sonuçtur. İlah olarak tanınanlara karşı yapılan bu tazim gösterisi maalesef Müslüman hayatında sadece şekle indirilerek asli boyutundan uzaklaşmış bir hale , yani Mekke dönemi Kur'an öncesi durumuna düşmüştür. 

Günümüzde bir çok Müslüman, namazı sadece şekli olarak eda etmekte , gerçekte ise Allah c.c dışında bir çok ilahlar edinerek , Allah c.c nin hayat içinde yaşam kuralı koyma yetkisini başkalarına vermiştir.

Yani namaz, ilah olarak kim tanınıyor ise , o tanımanın bir sonucu olarak yapılan bir ibadet  şekli olup , namazın Kur'anda olmadığını iddia edenlerin delil olarak sundukları, binlerce yıl öncesi yapılmış olan heykel ve figürlerdeki rüku veya secde eden insanların putlara secde veya rüku etmelerine dayanarak , "Namaz bir müşrik ibadetidir"şeklindeki söylem çok yanlış olup , o heykel ve figürler , zaman içinde salatın asli boyutu olan, sadece Allah'a has kılınmasını bırakarak , tıpkı Mekke müşriklerinde olduğu gibi putları ilah olarak tanıyarak , salatlarını onlara has kılan insanların yaptıkları heykel ve figürlerdir.  

Bu heykel ve figürler veya farsların ateş önündeki tapınmaları ,aslında namazın, insanlığın kadim bir ibadeti olduğuna dair  bir delil olarak görülmesi ve asıl olan, namazın Allah c.c yi ilah olarak tanımak, ve ona has kılınması olduğunun bilincinde bir düşünceye sahip olunması gerektirirken , Kur'anın insanlık geçmişini dikkate alan bir arka planı olduğunun unutularak okunması sonucu , geçmişteki harici zihniyeti yeniden hortlamış , kendisini "Kur'an Müslümanı" olarak tanımlayan bazı gurupların içinde yeniden neşvünema bularak , doğruları yanlış , yanlışları doğru görmek sureti ile kendileri gibi düşünmeyenleri tekfir etmekten çekinmeyen bir cahil cesareti içine düşmüşlerdir. 

Bu kimseler Kur'anı bir ilmihal kitabı olarak görerek , kılacakları namazın en ince ayrıntılarına kadar içinde yazması gerektiği gibi istek içindedirler. Bunları Kur'an içinde bulamadıkları için "Madem yazmıyor öyleyse yoktur" şeklinde bir mantıkla yaklaşarak binlerce yıllık gerçeği bir kalemde silebilmektedirler. 

Kur'an namazın bilinmediği değil , yanlış olarak icra edildiği bir topluma inmiş olması nedeniyle , doğrulara dokunmadan yanlış olanı düzeltmek gibi bir amaca sahiptir. Bugün tartışılması gereken şey , bu ibadetin olup olmadığı değil , içinin yeniden nasıl Kur'ani bir biçimde doldurulması gerektiği olmalıdır. 

Kur'an'ın isimlerinden bir tanesi de "Ezzikr" (hatırlatma) dır. Bu isim insanların bildiği, fakat zaman içinde bir şekilde unutularak yanlışa düşülen noktaları hatırlatarak , doğruları bildiren bir kitap anlamındadır. 

Bu guruptaki insanların en başta gelen argümanı "Bir şey Kur'an'da yazmıyor ise demek ki yoktur" şeklindedir. Hatta konu ile alakası olmayan Enam s. 38. ayetini sadece o ayet içinde "Kitap" geçiyor diye , o kitabı Kur'an zannederek , "Bak Kur'anda hiç bir şey eksik değilmiş" diyerek delil olarak getirmektedirler. Enam s. 38. ayetinde geçen "Kitap" kelimesi , Kur'an anlamında değil , Allah c.c nin varlıklar üzerine koyduğu yasa anlamındadır. Yani her şeyin üzerine konul bir yasası vardır anlamındadır. 

2. gurup ise , namazı kabul etmekte , fakat namazın yaygın olan rekat , vakit ve şekli konusunda yeniden bir takım düzenlemelerin içine girenlerdir.

Öncelikle şu noktayı itiraf etmekte yarar görmekteyiz. Namaz olarak bildiğimiz ibadet , bugün için asli boyutu terk edilmiş , sadece şekle indirgenmiş , ilmihal kitapları ile ayrıntıya boğulmuş bir vaziyettedir. Hiç bir kitap, namazın Kur'ani boyutunu öne çıkarmadan , elin , parmağın, belin , başın , ayağın alması gereken şeklin milimetrik hesapları ile uğraşarak , bir çok Müslümanın "Acaba doğru mu yapıyorum" , "Acaba namazım kabul oldu mu" şeklinde kuruntulara düşerek, onların psikiyatrik hastalıklar boğuşmasına sebep olmaktadır.

2. guruba mensup olanların, bu geleneksel yanlışlara karşı tepki olarak , namazı yeniden tarif etmeye çalışmak gibi bir düşünce içinde "Kur'an'da namazın şekli" başlığı altında bazı çalışmalara girdiklerine şahit olmaktayız. 

Bu çalışmalarda yanlış olarak gördüğümüz nokta şu dur : Namazın vakti ve rekat adedi konusunda bir takım düşünceler içine girerek , vakit ve rekatların yeniden Kur'ana göre belirlenmesi konusu , bu guruptaki insanların en fazla ilgilendikleri konudur. 

"Kur'an'da namaz vakitleri" başlığı altında yapılan çalışmalara baktığımızda Kur'ana göre  çıkarılan namaz vakitlerinin 1-2-3-5-7 olarak yapıldığını görmekteyiz. Bu çıkarımları yapanların hepsi de , bu vakitleri Kur'an'dan çıkardıklarını iddia etmektedirler. Ortada bir tek Kur'an vardır, fakat bir çok farklı namaz vakti çıkarımı yapılmaktadır. 

Kur'an hakkında bir ayet ile ilgili olarak kişiler tarafından farklı yorumlar yapılabilir. Bu yorumlar, kişilerin bilgi ve bakış açılarına göre değişkenlik arz edebilir. Bu yorumların yanlış ve doğru olma ihtimalleri her zaman bulunmaktadır. Ancak namaz vakti gibi belirli vakitlerde farz olarak yazılmış bir ibadetin (Nisa s. 103) kesin olarak bilinmesi ve örneğin domuz etinin haramlığı gibi hiç bir şekilde farklı bir görüşün çıkmaması gereken bir konuda , kişiler farklı çıkarımlarda bulunmaktadırlar. 


Kur'anı en doğru anlayan kişi Muhammed a.s olduğuna , hayatta olduğu zamanda bu ibadetin şu anda vakit ve rekat sayısı ile aynı yapıldığını düşündüğümüz zaman , eğer bu konularda yapılan bir yanlış varsa , vahiy ile uyarılması gerektiğinden yola çıkarak, vakit ve rekat konusunda yapılan farklı çıkarım çalışmalarının vakit kaybı ve abesle iştigal olduğunu söyleyebiliriz.

Birisi kalkıp , "Namazın rekat ve vakit sayısı olarak bugün olduğu gibi Muhammed a.s dan beri aynen geldiğine dair kesin bilginiz nedir ?" şeklinde sorduğunda , şimdiye kadar her konuda ihtilaf halinde olan Müslümanların, ittifak ettikleri konuların başında namaz rekat ve vakitlerinin geldiğini , dolayısı ile bu ittifakın ameli tevatür olarak bizlere bu konuda bilgi verebileceğini söyleyebiliriz.

Namaz rekatları konusu  , 2. guruptaki kimselerin ilgi alanı dahilinde olan konudur. Kur'an'da ".....namazı ....rekattır" şeklinde herhangi bir bilgi bulunmadığını söylemekle birlikte , Nisa s. 102. ayetini delil alarak , bütün namazların 2 rekat olması gerektiğini iddia etmenin tarafında da olmadığımızı söylemek istiyoruz. 

İlmihal kitaplarında namazın rekatlarının farz olduğu konusuna katılmamakla birlikte , namazın birleştirici yönünün dikkate alınarak , şu ana kadar ameli tevatür şeklinde gelen rekat sayılarının Kur'ana zıt olan bir yönünün bulunmaması nedeniyle, bugün farz olarak halk arasında bilinen rekat sayılarının aynen korunarak namazın bu rekat adetleri ile eda edilmesinin daha doğru olacağını düşünmekteyiz.

Vakit konusu da aynı şekilde düşünülebilir. Kur'an'dan namaz vakitleri çıkarma çalışmalarının bu kadar farklı çıkarımlara yol açmasının bu konuda çalışma yapılan ayetlerin net bir çıkarıma izin vermemesidir. Ameli tevatür dediğimiz yüzlerce yıldır süregelen , ve Müslümanların bir çok konularda fikir ayrılığına düşmesi bir tarafa vakit ve rekat konularında ihtilafa düşmemiş olmaları bu konuda ameli tevatürün uygulanabileceğini gösterebilir. 

Bugün Kur'an merkezli din söylemi adına yola çıkanların namaz hakkında yapması gereken çalışma , geleneğin ilmihal çalışmalarına alternatif ilmihal çalışmaları değil, namazın insan için ifade etmesi gereken Kur'ani anlamının ne olduğunun ve namazın toplum üzerinde olması gereken işlevinin öğrenilip anlatılmasıdır.

Çünkü bugün namaz , tıpkı Mekke toplumunun Kur'an öncesi yaptıkları kuru bir ritüele dönüşerek , Allah c.c yi tek olarak bilmenin gösterisi olması işlevini kaybetmiştir. Kur'anı tevhit merkezli bir okuma yöntemine tabi tuttuğumuzda namaz , Allah c.c dışındaki sahte ilahların ret edilerek , sadece onun kurallarının hakim olduğu bir toplumun yaptığı şuurlu bir tevhit gösterisi haline dönüşecektir. 

Sonuç olarak : Kur'an'da namazın olmadığı iddia edilerek, bu ibadetin bir müşrik eylemi olduğuna dair getirilen deliller , aslında namazın kadim bir ibadet olduğunun açık bir delilidir. Namaz olarak bildiğimiz ibadet , kişinin ilah olarak kabul ettiği bir varlığa karşı yaptığı tazim gösterisidir. Bu tazimin asıl olması gereken mercii Allah c.c olması gerekir iken , tarih içinde gelişen olaylar , bu ibadetin yanlış kişilere has kılınmasını beraberinde getirmiştir. Farsların ateşin önünde secde etmeleri ve buna namaz demeleri , veya heykel ve figür şeklinde binlerce yıl öncesine ait bulunan eserler , bu namazın şirk' e dönüşmüş halinin resimli bir anlatımıdır. 

Kur'an öncesi Mekke toplumu böyle bir arka plan dahilinde Kur'an ile tanışarak , yaptıklarının şirk olduğu kendilerine hatırlatılmış , olması gereken tevhidi boyutu Muhammed a.s örnekliğinde öğretilmiştir. 

Namazın ilmihal boyutundan çok, bu ibadetin tevhidi yönüne dikkat çeken Kur'anın bu yönü , zaman içinde unutularak , namaz şekli bir ibadet haline getirilerek ciltler dolusu ilmihal bilgileri ile içi boşaltılmıştır. Kur'an merkezli düşünce söylemi etrafında toplanan bir kısım insanın , yeniden namazı keşfederek ilmihal çalışmalarına girmesi , alternatif ilmihal çalışmaları olmaktan başka bir işe yaramayacaktır. 

Bugün namazın bize lazım olan önemli tarafı , bu namazın kişiler ve toplum boyutunda bir tevhit eylemi olduğunun yeniden hatırlanması olmalı ve bu önem etrafında çalışmalar yapılmalıdır.

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.

           

9 Ağustos 2015 Pazar

Ahmet Tekin : Kendisini Kaf Dağında Gören Bir Kur'an Çevirmeni

"Kur'anı Mümince Anlamak" düşüncesi ile çıktığımız yolda aynı adı verdiğimiz blogumuzda, herhangi bir hizbe , kişiye , cemaate , tarikata bağlı olmadan , Kur'anı doğru anlama yolunda yazılar paylaşmaktayız. Bu yazılarda, bazı kimselerin yapmış oldukları Kur'an çevirilerine katılmadığımızı beyan ederek, nerede yanlış yaptıklarını ve doğru olduğunu düşündüğümüz çevirinin nasıl olması gerektiği yönünde fikirlerimizi paylaşmaya çalıştık ve paylaşmaya devam ediyoruz. 

Kişileri eleştirirken, edep ve ahlak dahilinde ve onları rencide etmeden saygı çerçevesinde yapmaya çalıştığımız ilgili yazıları okuyanlar tarafından da takdir edilen bir durumdur. Bu saygı ve edebimiz maalesef kendisini eleştirdiğimiz bir kişi tarafından aynı şekilde karşılık bulmamış ve bizim kendisini eleştirecek ilmi düzeyimiz olmadığı gerekçesi ile hakkında yazdığımız yazıyı kaldırmam aksi takdirde beni mahkemeye vermek ile tehdit etmiştir. 

Olayın başı " http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2012/11/kuran-meali-yapmak-icin-sadece-arapca.html başlıklı bir yazıda sayın kişinin , Kasas s. 46 , Secde s. 3 , Yasin s. 6. Ayetlerine yapmış olduğu çevirinin doğru bir çeviri olmadığını ,doğru olduğunu düşündüğümüz çevirinin nasıl olması gerektiğini Kur'an bütünlüğünü gözeterek ve ilgili ayetleri delil göstererek ifade etmeye çalıştığımız yazının kendisine ulaşması ile başlamıştır. 

Sayın kişi , kendi sitesinde bu konudaki görüşlerini kaleme aldığı bir yazıyı bana da göndererek doğru çevirinin kendisinin yaptığı şekli ile olmasını gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca bana telefon ile ulaşarak doğru çevirinin nasıl olması gerektiği yolundaki düşüncelerini iletmeye çalışmıştır. Bunları söylerken kendisinin Kur'an hakkında konuşmaya yetkili olduğu , benim bu konuda bir yetkim olamayacağı , demir hafız olduğu , küçük yaştan beri Kur'an ile hemhal olduğu gibi sözlerle beni ezmeye çalışarak kendisini kaf dağında zanneden bir Kur'an çevirmeni edasında konuşmuştur. 

Kendisi ayrıca bana mail yolu ile , ilgili ayetlerin başka tefsirciler tarafından yapılmış ve kendi görüşlerini destekleyen tefsirlerini göndererek kendi haklılığını ispat etmeye çalışmıştır. Kendisine bu tefsirlerin kişisel yorumlar olduğunu , yanlış olma ihtimalini göz ardı etmemesini ,sadece kendi görüşünü desteklediği için doğru olması gibi bir düşüncenin doğru olmadığını , ve benim kendi çevirilerinin yanlış olduğunu kişilerin görüşlerini baz alarak değil Kur'an ayetlerini baz alarak yaptığımı defalarca hatırlattığım halde maalesef kendisinin yanlış bir çeviri yaptığını kabul ettiremedim. 

 Ben kendisine edep dahilinde , yaptığı çevirilere katılmadığımı ifade etmeme ve çeviriyi düzeltmesi gereken kişinin ben değil kendisi olduğunu ikaz etmeme rağmen, kendisi bir kaç defa beni telefonla arayarak yazıyı geri çekmemi, aksi takdirde beni mahkemeye vermekle tehdit etmiştir. En son telefon görüşmemizde beni mahkeme ile tehdit edince, kendisine tağut önünde muhakeme edilmek isteyen bir müşrik olduğunu ve yapmış olduğu çeviride bir çok hatalı çeviri olduğunu kendisine hatırlatarak, sadece İsra s. 1. ayetine nasıl böyle bir anlam verdiğini sorduğumda bana cevap olarak Alimleri bu konuda baz aldığını ifade etmiştir. 

Kendi sitesinde bana karşı yazdığı en son yazı şu şekilde olup kendisini kaf dağında gören kibir sahibi birisi olduğunu kendi yazısı ile ifade etmektedir.   

 "http://www.ahmettekin.net/?hz.-muhammed-s.a.-in-atalari-uyarildigi-halde-gafletleri-devam-eden-kavimleri-uyarmasi,160" bu linkte sayın kişinin kendisine yaptığım eleştiriye karşı yazdığı ilk cevap bulunmaktadır. 

Bu yazı sayın kişinin , en son telefon görüşmemizden sonra kaleme alınmış bir cevap yazısıdır.

 “Kur’anı Mü’mince anlamak”  ana başlığı altında, İsmail  Hakkı Başdağ, Ahmet Tekin  ve ilgili ayetleri anlayış konusunda boyundan büyük yanlış laflar etmektedir. Kendisini  telefonla  ikaz ettim ve  36/6, 28/46, 32/3 ayetleriyle ilgi  Kur’anın nahvi tahlilini yapan Halebiden, ilmi tahlilinini yapan Kurtubi, Âlusi,  Ebussuud  merhumlardan ilgili sayfaların fotokopisini çekip maille kendisine gönderdim. Arapça bilmediği için gönderdiğim sayfaların muhtevalarını anlamadığını söyledi. Kur’an meallerine dayalı okuduklarıyla meal veye tefsir tenkidi yapılamayacağı gün gibi aşikarken  bu zat  durmadan tenkit kılıcı sallamaktadır. Ahmettekin.net de kendisine doğru manaların ne olduğunu yazarak cevap verdiğim halde yazdıklarımı da anlamamış. 34/44 ayetinde  Hz. Muhammed s.a. e iman edilmeyeceği ve putlara tapmadıkları takdirde cezalandırılacakları konusunda vahye dayalı bir bilgi olmadığı halde, siz nasıl oluyor da Hz. Muhammedi inkar ediyorsunuz, nasıl oluyor da putlara tapıyorsunuz fikri işleniyor. Bu türlü menfi görevlerle kitaplar, peygamberler gelmedi denilmek isteniyor. Peygamberler ve ilahi kitaplar  hiç gelmedi denilmiyor.

Facebookuma kayıtlı arkadaşlardan biri  yanlışlarla dolu bu tenkidi ortak sayfamıza koymuş. Yapılan iş doğru olsaydı eğer, tenkidi yapanın da, ortak sayfamıza koyanın da ellerinden öper, yanlışımı düzeltirdim. Yanlış anlayışlarını “Kur’anı mü’mince anlamak”  şeklinde takdim edenler, kasten bunu yapıyorlarsa hıyanetlerine, safiyetlerinden bunu yapıyorlarsa ahmaklıklarına, cehaletlerine hükmedilir.Hadlerini bilmeyenlere, Allah ıslah etsin demekten başka bir söz söylemeyeceğim.


İsmail Hakkı Başdağ olarak , blogumda kişiselerin Kur'an ayetlerine verdiği çeviriler ile ilgili  eleştiriler yazılarımı, kişisel haklara saygı ve hesap gününü düşünerek yazdığımı tekrar hatırlatmak isterim. Sayın kişinin yapmış olduğu "Anlam yorum" tarzı meallerin , Kur'an ayetlerinin çevirilerinde kişisel yorumların öne çıkmasını beraberinde getirdiği için doğru bir yöntem olmadığını kendisine de ilettim . 

Sayın yazarın yapmış olduğu Kur'an mealinin nasıl bir meal olduğunuve kendisinin ne kadar Kur'ana vakıf olduğunu !!!! sadece İsra s. 1. ve 60 ayetleriine yaptığı çeviriyi örnek vererek siz sayın okuyucuların takdirine bırakıyorum. 

 Ahmet Tekin :
Bir gece, kulu Muhammedin Mescidi Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya, en yüce makama vuslatını gerçekleştiren, huzurunda secdesini sağlayan Allah’ı tesbih, tenzih ve takdis ederiz. Kudretimizin açık delillerinden olan o evrensel peygamberi ins-ü cinne, bütün kainata tanıtalım; kainat ve ötesinin, geçmişte olanlar ve gelecekte olacakların bir kısmını ona müşahede ettirelim diye bu MİRACI gerçekleştirdik.Şüphesiz Rasulü Muhammedin, kainat ve ötesinin duyduklarını ve gördüklerini duyuran ve gösteren Odur.

Ahmet Tekin
Hani sana:
'Rabbin geçmiş ve gelecek bütün insanları, insanların hayatlarını, davranışlarını ilmiyle kudretiyle çepeçevre kuşatmıştır' demiştik. Mirac gecesi çıplak gözle sana gösterdiğimiz rüya gibi görüntüleri ve Kur’ân’da rahmetten uzak kılınan ağacı, kaktüsü yalnızca insanları imtihan ve deneme vesilesi olarak düzenleyip hazırladık. Biz insanlara korku veren uyarılarda bulunuyoruz, bu onlarda büyük azgınlıklardan, azgınlıklarını artırmaktan başka bir şey sağlamıyor.

 İki satırlık metne,  6 satır meal yapan ve Kur'anın onaylamadığı bir düşünce olan MİRAÇ düşüncesini, Kur'ana onaylatmaya çalışarak kitabı TAHRİF etmeye yeltenen ve , neden böyle bir çeviri yaptığı sorusuna sadece "Eski alimler" in görüşlerini baz aldığını ifade eden bir kişinin yaptığı Kur'an çevirisini ne kadar güvenilir olacağını yine siz okuyucuların takdirine bırakıyorum.

 Sayın Ahmet Tekin'e buradan açık ve net bir şekilde çağrı yapıyorum....

Beni tehdit ettiğiniz mahkeme celbini hala bekliyorum. T.C mahkemelerinde belki beni mahkum ettirebilirsiniz. Ben bu mahkumiyetten para veya hapis cezası ile kurtulurum. Ama siz yaptığınız TAHRİFKAR çeviriyi düzeltmeden ve tevbe etmeden öldüğünüz takdirde ilahi mahkemenin vereceği cezadan ne para ile ne de belirli bir süre yanıp çıkacağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz demektir. Arapçayı benden daha iyi bilmeniz veya demir hafız olmanız sizi hesap gününde kurtarmayacaktır. Hesap gününde sizi kurtaracak olan yanlışlarla dolu olan mealinizi ya toptan piyasadan çekmeniz ya da yanlışlarını düzeltmeye çalışmak olacaktır. Arapçayı iyi bilmenin Kur'an meali yapmak için yeterli olmadığını maalesef yapmış olduğunuz Kur'an çevirinizde bol örneklerini vermişsiniz , sizin falan alimin dediği , filan kitabın yazdığını delil göstermenize karşılık ben size Kur'andan örnekler getirdim . Bu durumda ben CAHİL bir münekkid siz ALİM bir Kur'an çevirmeni oluyorsanız vay yaptığınız Kur'an çevirisinin haline    Vesselam.