"Ruh" kavramı , önemli kavramlardan birisi olarak Kur'an da yerini almıştır. Bu kelime , nuzül öncesi arap dilindeki kullanımı ile birlikte , anlam genişlemesine uğrayan kelimelerden olup, günlük dilde kullanılan anlamına ilave olarak izafi bir anlam kazanmıştır. Kur'anın nazil olması ile teknik bir anlam yüklenmiş olan kelimelerin anlaşılabilmesi , bu kelimenin nuzül öncesi arap insanının dilindeki anlamı ile yakından alakalıdır. "Ruh" kelimesinin anlaşılabilmesi , bu kelimenin arap insanının dilindeki anlamı ile yakından alakalı olup , Kur'anın sıkça kullandığı "Teşbih" yani benzetme metodu, bu kelimenin ifade ettiği anlamın anlaşılmasında da kullanılmıştır.
Yazımızda bu, kelimenin Kur'anda geçişlerinin, önce günlük dilde kullanıldığı anlam ile ilgili olan ayetlerini sonra , bu kelimeye Kur'an tarafından katılan anlam üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
"Rihu" kelimesi , etkisi hissedilen fakat gözle görülemeyen kuvvet , rüzgar , esinti , koku gibi anlamlara gelmektedir. Rüzgara bu adın verilmesi , gözle görülmediği , fakat insan üzerinde etkisi hissedildiği ve bir şeyin hareketlenmesine sebeb olduğu içindir. Ruh kelimesini bu anlam üzerinden değerlendirmek gerekmektedir. Önce bu kelimenin hakiki anlamda kullanıldığı ayetleri görerek , konumuz olan kavramın anlaşılmasını kolaylaştıralım.
[016.005-6] Allah davarları da yarattı. Bunlarda sizi soğuktan koruyan (deri,
yün, kıl gibi) maddeler ve birçok faydalar vardır. Hem onların etlerini ve
ürünlerini de yersiniz. Akşam getirir (turihune), sabah salarken onlarda sizin içîn bir cemal de vardır.
Ayet içinde geçen "Turihune" kelimesi , serinlik ve rüzgarın daha etkin olduğu akşam vaktini ifade etmek için kullanılmıştır.
[034.012] Süleymana da rüzgâr (errihe): sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü (revahuha)bir ay,
erimiş bakır menbaını da ona seyl gibi akıttık, hem rabbının iznile elinin
altında Cinnîlerden de çalışan vardı, onlardan da her kim emrimizden inhiraf
ederse ona Saîr azâbını tattırırız.
[012.087] Ey oğullarım haydi gidiniz de Yusüfle kardeşinden bir tahassüste
bulununuz ve Allahın revhınden (ravhillahi) ye'se düşmeyiniz, çünkü Allâhın revhınden ye'se
düşen Ancak kâfirler güruhudur
[056.089] Ferahlık (fe ravhun), hoş kokular (reyhanun) ve bol nimetli cennet onu
bekliyor
Vakıa suresinin bu geçen "reyhan" kelimesi , etkisi hisedilen fakat kendisi gözle görülmeyen temel anlamından hareketle "hoş koku" anlamındadır.
[003.117] Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların
durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden
kavurucu bir rüzgârın (rihin) durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar
kendilerine zulmediyorlar.
[007.057] Rüzgârları (erriyahe)rahmetinin önünde müjde olarak gönderen O'dur. Sonunda
onlar (o rüzgârlar), ağır bulutları yüklenince onu ölü bir memlekete sevkederiz.
Orada suyu indirir ve onunla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de
böyle çıkaracağız. Her halde bundan ibret alırsınız.
[008.046] Allah’a ve Resulüne itaat edin, sakın birbirinizle ihtilaf
etmeyin; sonra korkuya kapılıp za’fa düşersiniz, rüzgârınız (rihukum) gider.
Bir de tam mânasıyla sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
[010.022] Sizi karada ve denizde yürüten Allah'tır. Bulunduğunuz gemi,
içindekileri güzel bir rüzgarla (rihin tayyibetin) götürürken yolcular neşelenirler; bir fırtına
çıkıp da onları her taraftan dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını
sandıkları anda ise Allah'ın dinine sarılarak, «Bizi bu tehlikeden kurtarırsan
and olsun ki şükredenlerden oluruz» diye O'na yalvarırlar.
[012.094] Kafile daha Mısır’dan ayrılır ayrılmaz, öteden babaları: «Şayet
‘Bunadı’ demezseniz, doğrusu, ben Yusuf’un kokusunu(rihi yusufe) alıyorum!» dedi.
[002.164] Göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde süzülen gemilerde,
Allah'ın gökten indirip yeri ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı
orada yaymasında, rüzgarları (erriyahi)ve yerle gök arasında emre amade duran bulutları
döndürmesinde, düşünen kimseler için deliller vardır.
[014.018] Rabblerini inkâr edenlerin durumu tıpkı fırtınalı bir günde
rüzgarın(errihu) şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde
edemezler. İşte asıl uzak sapıklık budur.
[015.022] Rüzgarları (erriyahe)aşılayıcı olarak gönderdik; yukarıdan su indirdik de
sizi onunla suladık. Yoksa siz onu toplayamazdınız.
[017.069] Yoksa sizi tekrar oraya iade etmesinden, sonra da üzerinize
şiddetli bir rüzgar (qasıfen min errihi) gönderip de sizi küfrettiğinizden dolayı garkedeceğinden
emin mi oldunuz? Sonra kendiniz için Bize karşı intikam alacak da
bulamazsınız.
[018.045] Onlara dünya hayatinin misalini şöyle ver (Dünya hayatı) gökten
indirdiğimiz bir suya benzer ki. onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karışmış,
nihayet rüzgarların(erriyahu) savurup götürdüğü bir çöp kırıntısı olmuştur. Allah herşeye
muktedirdir.
[021.081] Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen
şiddetli rüzgarı (errihi asıfeten), onun buyruğuna verdik. Biz herşeyi biliyorduk.
[022.031] Allah'ın birliğini onaylayan kimseler olunuz, O'na ortak
koşmayınız. Kim Allah'a ortak koşarsa sanki gökten yere düşmüş de kuşlara yem
olmuş ya da rüzgâr (errihu) tarafından sürüklenerek ıssız bir köşeye atılmış gibi
olur.
[025.048] Rüzgarları (erriyahe)rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten
tertemiz bir su indiren O'dur.
[027.063] Yoksa, karanın ve denizin karanlıklarında size yol bolduran ve
rahmetinin önünde rüzgarları(erriyahe) müjdeci olarak gönderen mi? Allah'ın yanında başka
bir ilah mı? Allah; onların koştukları ortaklardan münezzehtir.
[030.046] Rahmetinden size tattırmak, emriyle gemiler aksın, lütfundan
arayıp kazanmanız için ve belki, şükredersiniz diye, rüzgarları (erriyahe) müjdeleyiciler
olarak göndermesi de O'nun ayetlerindendir.
[030.048] Allah O'dur ki, rüzgârları (erriyahe) gönderir, bunlar da bulutu kaldırır.
Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet
arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah dilediği kullarına yağmuru nasip
edince, onlar seviniverirler.
[030.051] Bir rüzgar (rihen)göndersek de yeşilliklerin sarardığını görseler hemen
nankörlüğe başlarlar.
[033.009] Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular
gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar(rihen) ve göremediğiniz ordular göndermiştik.
Allah, yaptıklarınızı görüyordu.
[035.009] Rüzgarları (erriyahe) gönderip de bulutları yürüten Allah'tır. Biz bulutları
ölü bir yere sürüp, onunla toprağı ölümünden sonra diriltiriz. İnsanları
diriltmek de böyledir.
[038.036] Bunun üzerine ona rüzgârı (errihe) müsahhar ettik, emriyle istediği yere
yumuşacık cereyan ederdi
Rüzgarın Süleyman (a.s) emrine müsahhar kılınması ile ilgili ayetlerin ne anlama ayrı bir konu başlığı altında değerlendirilebilecek ayetler olup , bu kelime mecaz anlamda " güç kuvvet" anlamında kullanılmış ve Süleyman (a.s) ın hakimiyet alanının genişliği vurgulanmaktadır.
[041.016] Bundan dolayı biz de onlara dünya hayatında zillet azâbını
tattırmak için o uğursuz günlerde dondurucu bir rüzgâr (rihen sarsaren)gönderdik. Ahiret azabı
elbette daha çok rüsvay edicidir. Onlara yardım da edilmez.
[042.033] Eğer dileyecek olsa rüzgarı (erriha) durdurur. Artık onun (denizin)sırtı üzerine
durakalırlar. Şüphe yok ki, bunda elbette âyetler vardır, her ziyâde sabreden,
ziyâde şükreden kimse için.
[045.005] Gece ile gündüzün birbiri ardından gelmesinde, gökten, Allah'ın
rızık vermek için yağmur indirip, yeri onunla, ölümünden sonra diriltmesinde,
rüzgarları (erriyahe) yönetmesinde, akleden kimseler için dersler vardır.
[046.024] Nihayet onu, vâdilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde görünce:
Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur, dediler. Hayır! O, sizin acele
gelmesini istediğiniz şeydir. İçinde acı azap bulunan bir rüzgârdır!(rihun)
[051.041] Âd kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı
(rihel aqıme)göndermiştik.
[054.019] Biz onların üstüne, uğursuzluğu devamlı bir günde dondurucu bir
rüzgâr(rihen sarsaren) gönderdik.
[055.012] Yapraklı daneler ve hoş kokulu (erreyhanu) bitkiler vardır.
[069.006] Ad'a gelince; onlar da uğultulu, azgın bir fırtına(rihin sarsarin atiyetin) ile helak
edildiler.
Yukarıda verdiğimiz ayet mealleri "Rih" kelimesinin ,etkisi hissedilen fakat göz ile görülmeyen , rüzgar , esinti , harekete geçirmek , koku anlamında kullanıldığı ayetlerdir. "Ruh" kelimesini de , etkisi hissedilen fakat göz ile müşahede edilemeyen , hareket ve canlılık kazandıran şey olarak bir anlam etrafında düşünebiliriz.
"Ruh" kelimesinin geçtiği ayetleri okumaya , Adem , İsa ve Meryem'e ruh üflendiğini beyan eden ayetler ile başlayabiliriz.
[032.007-9] Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan
yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu
şekillendirip ruhundan ona üfleyen (ve nefeha fihi min ruhihi) Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalbler
verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
[015.028-9] Rabbin meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan
bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde(ve nefahtü fihi min ruhii) ona secdeye kapanın»
demişti.
[038.071-2] Rabbin meleklere şöyle demişti: «Ben çamurdan bir insan
yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman (ve nefahtü fihi min ruhii) ona secdeye kapanın.»
[021.091] Mahrem yerini koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş (fenefahna fihe min ruhina), onu ve oğlunu,
alemler için bir ayet kılmıştık.
[066.012] Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona
ruhumuzdan üflemiştik(fenefahna fihi min ruhina; Rabbinin sözlerini ve kitablarını tasdik etmişti; o, Bize
gönülden itaat edenlerdendi.
[004.171] Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında
ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi,
Meryem'e atmış olduğu kelimesi ve O'ndan bir ruhtur.(ve ruhun minhu) Allah'a ve peygamberlerine
inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki
Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki
ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.
Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinde, Allah (c.c) Adem ve İsa Meryem'e "ruh" üflediğini beyan etmektedir. "Rih" kelimesinin , "bir şeyin harekete geçmesi , canlılık kazanması" anlamını dikkate aldığımızda , Allah (c.c) yaratıcı gücü ile biz insanlara hayatiyet kazandırdığını beyan etmektedir. Adem 'in şahsında biz bütün insanlara hayat kazandıranın kendisi olduğunu beyan ederek , gerçek İlah olmanın gücünü , İsa ve Meryem'in ondan bir ruh olması ise , onlarında aynı Adem gibi onun yarattıklarından iki insan olduğu , dolayısı ile ilahlıktan herhangi bir payları olmadığını beyan etmektedir.
Bir şeyin üflenerek yerinden oynatılması hareketlikve canlılık kazanmasını düşündüğümüzde , Allah (c.c) benzetme metodunu kullanarak , "ruh üfledim" demesi insana kazandırdığı canlılığın anlatılmasıdır.
[017.085] Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki: ruh rabbımın emrindendir ve
size ılimden ancak az bir şey verilmiştir
[040.015] O, dereceleri yükselten, arş sahibi olan Allah, o büyük buluşma
gününün dehşetini haber vermek için, kullarından dilediğine emrini tebliğ için
rûhu indirir.
[042.052] İşte böylece Biz; sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitab
nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz; onu, kullarımızdan dilediğimizi hidayete
eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yolu
göstermektesin.
[016.002] O, kullarından dilediği üzerine kendi emrinde Ruh ile melekleri
indirir ki, korkutunuz. Şüphe yok ki, Benden başka ilâh yoktur. Artık Benden
korkunuz.
Bu ayetlerde "Ruh" kelimesinin ,iman edildiği takdirde , ölü insanı canlandıran , ona hayatiyet kazandıran "vahiy" anlamında kullanıldığını görmekteyiz. Kur'anda bir çok ayette , ölü ile diri nin bir olmadığı , vahye iman etmeyenlerin ölüler ile bir tutulduğu ayetleri göz önüne aldığımızda "Ruh" kelimesinin vahiy anlamında kullanılmasının hikmeti daha kolay anlaşılacaktır.
[002.087] Andolsun, biz Musa'ya Kitap verdik ve ardından peşpeşe
peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu
Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Demek, size ne zaman bir peygamber nefsinizin
hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu
yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?
[002.253] İşte bu peygamberler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık.
Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır.
Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudûs'le destekledik.
Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların
peşinden gelen (ümmet) ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler;
onlardan kimi inandı, kimi de küfretti. Allah dileseydi birbirlerini
öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.
[005.110] Allah, «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an»
demişti, «Seni Ruhul Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken
insanlarla konuşuyordun; sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim.
Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle kuş
olmuştu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle
diriltiyordun. İsrailoğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkar edenler,
'Bu apaçık bir büyüdür' demişlerdi de Ben onların sana zarar vermelerini
önlemiştim.»
Bakara ve Maide surelerindeki ayetlerde , İsa (a.s) ın "Ruhul Kudus" ile desteklenmiş olduğu beyan edilmektedir. Bu desteklemeden bahsedilme sebebi , onun Hıristiyanların iddia ettiği gibi ilahlıktan bir payı olmadığını vurgulamak amacına dayalı olup , onun kul ve elçi olduğu , Allah (c.c) nin beşer içinde seçtiği elçilere , yine meleklerden seçtiğini beyan ettiği elçiler vasıtası ile vahyetmesinin bir sonucu olarak ona da bu yolla vahyedilerek elçi seçildiği beyan edilmektedir.
"Ruhul kudus" terkibi , Nahl s. 102. ayetinde yine karşımıza çıkmakta ve kim veya ne olduğu bir tarafa , Muhammed (a.s) a Kur'anın Ruhul kudus tarafından indirildiği bildirilmektedir. Dolayısı ile İsa (a.s) ile Muhammed (a.s) ın durumları , aynı görevi yüklenen kul ve elçiler olmaları nedeniyle bu noktada aynilik kazanmaktadır.
[016.102] De ki: «İnananları sağlamlaştırmak ve müslümanlara yol gösterici
ve müjde olmak üzere onu Ruh'ül Kudüs, Rabbinden hak gereğince
indirdi.»
[026.192-93] Muhakkak ki o âlemlerin Rabbinin indirmesidir.Onu Ruhu'l-Emin indirdi.
Şuara s. 193. ayetinde , Kur'anın "Ruhu'l Emin"in indirdiği beyan edilmektedir. Allah (c.c) nin seçtiği beşer elçiye , keyfiyetini ve mahiyetini bilmediğimiz "melek elçi" ile mesajını iletmesi ile ilgili bilgileri göz önünde tutarak bu ayeti okuduğumuzda "emin" (güvenilir) ibaresini, Kur'anın indirilmesi ile bilgileri içeren tekvir s. 21. ayetinde görmekteyiz. Tekvir s. 19. ayetinde "Kerim elçi" olarak bahsedilen kişiden , 21. ayette "Eminin" (güvenilir) olarak bahsedilmektedir.
Allah (c.c) nin beşer elçiye vahyi iletmekle görevlendirdiği melek elçi den "emin" olarak bahsedilmesinin , Şuara s. 193. ayette ki "Ruhu'l emin" terkibi ile ve Meryem s.17. ayetinde Meryem'e gönderilen elçiden "Ruh" olarak bahsedilmesinin ilişkisini kuracak olursak , Tekvir s. 19. ayetinde bahsedilen "Kerim elçi" ile aynı kişi olduğu anlaşılacaktır.
[019.017] Onlardan öte bir perde çekti derken kendisine ruhumuzu gönderdik
de düzgün bir beşer halinde ona temessül ediverdi
Meryem s. 17. ayetinde , Allah (c.c) nin Meryem'e "ruh" gönderdiğini ve bu ruh'un Meryem'e "düzgün beşer" şeklinde temessül ettiği beyan edilmektedir. Allah (c.c) Meryem'e erkek bir çocuğunun olacağını haber vermek için, seçmiş olduğu elçiyi insan kılığında birisi olarak Meryem'e göndermiştir. Şuara s. 193. ayetinde , Kur'anı Muhammed (a.s) a indiren den "Ruh" olarak bahsedilmesini dikkate aldığımızda , Meryem'e gelen beşer kılığındaki elçi Allah (c.c) nin elçilere gönderdiği vahiy elçisidir.
[058.022] Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları,
kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla
dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından
bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere
sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da
Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi
bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.
Mücadele s. 22. ayetinde , Allah (c.c) nin iman edenleri "ruh" ile desteklediği beyan edilmektedir.Bu desteğin ne olduğu Fussilet s. 30-31. ayetlerinde anlatılmaktadır.
[041.030-1] Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda
yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan
cennetle sevinin! derler.Biz dünya hayatında da ahiret hayatında da sizin dostlarınızız. Orada
canlarınızın çektiği ve istediğiniz her şey sizindir.
Allah (c.c) nin iman edenlere olan desteği , elle tutulur gözle görülür bir şey olmayıp soyut bir şeydir . Allah (c.c) soyut olan bir şeyi bizim zihnimizde somutlaştırmak için "melek" ile bizleri desteklediğini bildirmektedir. Melekler ile desteklemek demek , Allah (c.c) nin iman edenler üzerinde olan gözetim ve kollamasının somutlaştırılmış bir tezahürü olup , Mücadele s. 22. ayeti bu durumu beyan etmektedir. "Rih" kelimesinin sıcak bir iklimde serinliğe hasret olarak yaşayan insanlar nezdindeki değerini düşündüğümüz zaman , "ruh" kelimesi ile ifade edilen kelimenin anlamının , Allah (c.c) nin iman edenlere verdiği ferahlık ve rahatlama daha kolay anlaşılacaktır.
[070.004] Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona
çıkar.
[078.038] O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin
verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler.
[097.004] Melekler ve Ruh, o gece Rabblarının izniyle her iş için iner de
iner.
Bu ayetlerde ki "melek ve ruh" u anlamak için, Kur'anda geçen "Mele i Ala" terkibi ile kast edilmek istenileni anlamak gerekmektedir.
[037.008] Onlar, artık mele-i a'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler.
Her taraftan taşlanırlar.
[038.069] «Mele-i A'lâ (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir
bilgim yoktur.»
Kur'an'a baktığımızda , Allah (c.c) nin aşkın bir varlık olması nedeniyle bize kendisi ile ilgili olan bilgiyi , zihni kapatisitemizin sahip olduklarına benzeterek anlattığını görürüz. Allah (c.c) kendisini bizlere tanıtmak için "Hükümdar" tasvirini kullanmaktadır. Bizler "Hükümdar" denildiği zaman , tahtı , hazinesi , elçileri , orduları , mele yani yakın çevresi gibi kendisine has olguları zihnimizde canlandırırız.
Allah (c.c) kendisini "Hükümdar" olarak tanıtması çerçevesinde, etrafında "melei ala" (yüce topluluk) olduğunu bildirmektedir. Bizler bu topluluğun nasıllığı hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. "Melek" kelimesi ile bahsedilen varlıklar , böyle bir teşbih sonucu Allah (c.c) nin hükümdarlığının bir uzantısı olarak , bizlere bazı şeyleri anlatmak için kullanığı bir anlatım uslubunun somutlaştırılmış halidir.
"Melek" denilince bizler onların ontolojik olarak nasıllığını değil , Allah (c.c) nin yüce bir hükümdar olması hasebiyle , onun mülkü altında yaşayan kulları olduğumuzu hatırlarız. Bu hükümdar, mesajını bildirmek için yeryüzünde yaşayan hükümdarler nasıl elçi kullanırsa kendi hükümdarlığını hatırlatmak için "elçi" kullandığını beyan eder.
Allah (c.c) bu elçileri "İnsan ve Melek" lerden seçtiğini bildirir. İnsan elçiler gözümüzün gördüğü nesneler olup, beşer elçilere mesaj ulaştıran "Melek elçi" lerin mahiyeti hakkında herhangi bir şey söylemek mümkün değildir. Bizlerin "Melek" kavramını , sadece soyut bir şeyi bizim gözümüzde somutlaştırmak için kullanılan bir isim olarak bilmemizin yeterli olduğunu düşünmekteyiz.
Kur'anın "Ruh" kavramı etrafında bizlere vermek istediği mesajı , öncelikle bu kelimenin "Etkisi hissedilen fakat gözle görülmeyen şey" temel anlamından hareketle rüzgar , koku gibi anlamı olan "Rih" kelimesi ile aynı kökten olduğunu gördük. Rüzgar estiği zaman , esintisi gözle görülmez fakat etraftaki nesnelerin hareketlenmesinden , veya bizleri ferahlatmasından bu olayı anlarız.
Kur'anın ilk muhataplarının sıcak bir bölgede yaşayan insanlar olduğunu düşünecek olursak , tatlı bir esintinin onlar için ne kadar faydalı ve ne kadar rahatlatıcı olmasından hareketle inen vahiy, "Ruh" kelimesi üzerinden tasvir edilerek, o bölgede yaşayan insanlar için , onları rahatlatan , canlılık kazandıran bir rüzgara benzetilmiştir.
Bereketli yağmurların gökten inerek, ölü bir beldeyi canlandırması ile ilgili ayetleri dikkate alarak , yağmurun ölü beldeyi canlandırması ile ilgili yapılan anlatımları , vahyin ölüleri canlandırmış olması ile birlikte düşündüğümüz zaman , yağmurların müjdecisi olarak , yağmurdan önce esen rüzgarlar yani "Riyah" , nasıl yağmuru taşıyorsa , vahyin taşıyıcılığını yapanların yani beşer elçiye ulaştıranın da "Ruh" olarak tanımlanmasının ne demek olduğu daha kolay anlaşılacaktır.
Sonuç olarak ; Kur'an , "Ruh" kavramının ne olduğunu anlatmak için, bir çok yerde kullandığı "Teşbih" yani benzetme uslubunu kullanmaktadır. Etkisi hissedilen fakat kendisi gözle müşahede edilmeyen bir şey olan rüzgar'ın, arapçada ki karşılığı olan "Rih" kelimesinin hakiki anlamda kullanıldığı ayetleri dikkate alarak, bu kavramın bizler için ne ifade ettiğini anlamak kolaylaşacaktır.
Bu kelime , 1- Allah (c.c) nin yarattığı insana "Ruh" üflemesinden bahsettiği ayetler bağlamında , "Rih" kelimesinin insan zihninde hatırlattığı anlama uygun olarak , insana hayatiyet kazandırılması , canlılık verilmesi , Allah (c.c) nin yaratıcı gücünün bir tezahürü olarak , 2- rüzgarın esmesi ile durağan bir şeyin hareket eder hale gelmesi gibi , vahyin inmesi ile ölülerin canlılık kazanması hayatı canlandırmasına benzetilerek "vahiy" olarak , 3- yağmur öncesi rüzgarlar nasıl taşıyıcılık yapıyor ve yağmur vahiy gibi ölü beldeyi diriltiyor ise vahyin taşıyıcılığını yaparak beşer elçiye getirilmesi de "Ruh" kelimesi ile ifade edilmiştir.
Vahyin taşıyıcılığını yaptığı ifade edilen "Ruhu'l kudus" , "Ruhu'l emin" gibi terimlerin ifade ettiği anlamlar bizlere soyut olan şeyleri somutlaştırmak amacı ile kullanılmış terimlerdir. Melek kavramı ile bütünleşen bu terimler bizlerin şahid olamadığı bir alan ile ilgili bilgileri , şahid olduğumuz alana ait bilgilere benzetilerek anlatılmasından ibaret olup , ne veya nasıl oldukları konusunda gaybı taşlamak diyebileceğimiz yorumlardan uzak durmak gerektiğini düşünmekteyiz. Bu anlatımların asıl amacı , vahyin Allah (c.c) katından olduğunun beyan edilmesi olup , bize düşen onu getirenlerin nasıllığı veya ne liği değil , gelen vahyin okunup , hayata pratize edilmesidir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ruh etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19 Ekim 2015 Pazartesi
14 Ekim 2015 Çarşamba
Meryem'e Gelen Ruh Zekeriyya (a.s) mı idi ?
Kur'an okumalarında yapılan yanlışlardan birisi , okunan ayetin kişisel , mezhepsel , düşünsel önyargılar ışığında okunarak , ön yargıları tasdikleyen bir ayet haline getirilmesi çalışmalarıdır. Bu duruma örnek vermeye çalışacağımız yazımızda , İsa (a.s) ın doğumunu anlatan Meryem suresi içindeki ayetlerde , Meryem'e gelen elçinin kimliği konusunda yapılan bir takım spekülatif yorumların ne kadar doğru olabileceği ve ön yargılı bir okumanın kişiyi nasıl trajikomik bir duruma düşürebileceği üzerinde düşüncelerimizi paylaşacağız.
Konumuz ile ilgili ayetlerin metni ve meali şöyledir.
Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).
[019.016] Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).
[019.017] Onlardan öte bir perde çekti derken kendisine ruhumuzu gönderdik de düzgün bir beşer halinde ona temessül ediverdi
Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte tekıyyâ(tekıyyen).
[019.018] Rahman'a sığınırım senden, dedi. Eğer takva sahibi isen.
Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).
[019.019] Demişti ki: «Ben, yalnızca Rabbinden bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için.»
Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ(bagıyyen).
[019.020] O: «Benim nasıl bir erkek-çocuğum olabilir? Bana hiç bir beşer dokunmamışken ve ben azgın-utanmaz değilken» dedi.
Kâle kezâlik(kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin(heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ(makdıyyen).
[019.021] «İşte böyle» dedi. «Rabbin, dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için .» Ve iş de olup bitmiştir.
Meryem'in ,kendisine gönderilmiş olan Ruh ile olan konuşmasını anlatan bu ayetler , farklı bakış açıları doğrultusunda yorumlanarak , "Ruh" olarak bahsedilen kişinin, Zekeriyya (a.s) olduğu iddia edilmektedir.
Bu iddiayı dile getirenlerden birisi de sayın Hakkı Yılmaz 'dır , "Tebyin'ül Kur'an" adlı eserinde , Meryem suresinin bu konu ile ilgili ayetlerini şu şekilde yorumlamaktadır
Sayın Yılmaz , "Meryem'e gönderilen ruh" başlığı altında şunları söyleyerek gelen ruh'un Zekeriyya (a.s) olduğunu iddia etmektedir.
"Kadr suresinin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh” sözcüğü Kur’an’da hep “vahiy, ilâhî bilgi” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. ayetteki “ona ruhumuzu gönderdik” ifadesi de “Meryem’e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği” anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem’e vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriyya peygamberden başkası değildir. Çünkü Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyya peygamberin himayesindedir."
Meryem'in , Zekeriyya (a.s) ın himayesine verildiği konusunda sayın Yılmaz'a katılmakla birlikte , Meryem bu olayla karşılaşmadan önce Zekeriyya (a.s) ın vefat etmiş olduğunu düşünüyoruz. Meryem'in bulunduğu toprakları terkedip başka bir yere gitme sebebi büyük ihtimal , Zekeriyya (a.s) ölümü sonucu onu himaye eden birisinin olmama sebebidir.
Zekeriyya (a.s) velev ki hayatta olmuş olsa bile , ondan "Ruh" olarak bahsedilmesi mümkün değildir. Sayın Yılmaz "Ruh" kelimesine verdiği anlam ile , Zekeriyya (a.s) ın ruh olduğunu iddia etmesinin doğru bir tesbit olmadığını düşünüyoruz şöyle ki ;
"Ruh" kelimesini , sayın Yılmaz'ın tarifi üzerinde giderek "vahiy" anlamında olduğunu düşünürsek , Meryem'e gelen "Ruh", vahy'in kendisi olması gerekmektedir. Sayın Yılmaz bu durumu kurtarmak için mecburen araya metin harici bir ilave yaparak " mesajlarımızı getiren elçi" yazmak zorunda kalmıştır.
Sayın Yılmaz , Meryem'in evden ayrılma sebebi olarak onun "erselik" yani erkek ve dişi üreme organları bir arada bulunan birisi olduğu ve bu durumun onda açtığı psikolojik sıkıntı olduğunu söylemektedir. Meryem'in erselik bir yapıda olduğu düşüncesini doğrulatmak için bazı ayetleri delil göstererek düşüncesini destekleme yoluna gitmektedir , bu ayetler şunlardır.
"Diğer taraftan Âl-i Imran suresinin 37. ayetindeki “Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi” ifadesi de, Meryem’in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir.
Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir:
17Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. (Nuh/ 17) "
Bu iddiaların sayın Yılmaz'ın ön yargılarını onaylatmak amacına dayalı olduğunu düşündüğümüzü ifade etmeke isteriz , Al-i imran s. 37. ayetinde Meryem'in doğumu değil doğduktan sonraki durumu ile ilgili olarak ayetteki ifadeler kullanılmaktadır , dolayısı ile onun erselik bir yaratılışta olduğunu bu ayeti delil göstererek iddia etmek doğru değildir.
"Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır."
Sayın Yılmaz'ın delil olarak sunduğu ayetlerden birisi de Al-i imran s. 42. ayetidir. Meryem'in erselik olduğunun bu ayette ifade edildiğini onun bu farkının öne çıkarıldığını iddia etmektedir. Sayın Yılmaz'ın burada gözden kaçırdığı bir nokta vardır , onun iddiasına göre ayet içinde geçen "ve tahharake" (seni temizledi) ifadesinin , erselik olmanın utandırıcı bir durum olduğunu , bunun için ona bu şekilde bir hitapta bulunulduğunu düşünmek gerekmektedir. Halbuki erselik olarak yaratılmak utandırıcı bir durum değildir , sayın Yılmaz farkında olmadan diğer erselik yarartılışta olanların durumlarının utandırıcı olduğunu iddia etmek durumuna düştüğünün farkında değildir.
Sayın Yılmaz işine geldiği yerde gördüğü müzekker zamiri kendi iddiasına delil göstermeye çalışırken, Meryem'e yapılan hitapta kullanılan müennes yani dişil sigasını görmezlikten gelmesi onun bu konuda nasıl bir ön yargı içinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
"Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır."
Sayın Yılmaz "Beşer" kelimesini dikkate alarak , Meryem'in erselik olduğu iddiasını dile getirmeye çalışırken , resuller ile ilgili olarak onların "beşer" oldukları şeklindeki ifadeler için, resullerin hem kadın hem erkekler den gönderilebileceğini acaba iddia edebilir mi ?. Cevap olarak "evet" diyecek olursa, biz de ona Nahl s. 43 ve Enbiya s. 7. ayetlerine bakmasını tavsiye ederiz.
"Enbiya/91’de Meryem’e raci zamir müennes kullanılırken, Tahrim/ 12’de müzekker kullanılmıştır"
Sayın Yılmaz'ın , Meryem'in erselik olduğu iddiasının ne kadar önyargılı ve zorlama olduğu bu ifadelerinden de anlaşılmaktadır. Meryem ile ilgili ayetlerde geçen bütün ifadelerin dişil olmasına dikkat etmemiş veya göz ardı etmiş iken, sadece Tahrim s. 12.ayette geçen kelimenin eril olduğunu görebilmiş ve Meryem'in erselik olduğunu bu ayete dayanarak iddia etmektedir. Sayın Yılmaz burada "tağlib" sanatının kullanıldığını maalesef unutmuş görünmektedir.
Sayın Yılmaz'a eğer ,Kuran' da "ey iman edenler" şeklindeki hitapların eril hitaplar olduğu için bu hitapların kadınları muhatap alıp almadığını soracak olursak buna cevabı mutlaka "evet" olacaktır , çünkü "tağlib sanatı kullanılmıştır" diyecektir , peki bu sanatın Tahrim 12 de kullanıldığını neden unutmuş veya görememiştir. Bu ayete baktığımız zaman , Meryem'e yapılan hitapların tamamı dişil sigası ile yapılmış olup, önyargıların kör ettiği göz bunları görebilmekten maalesef mahrum kalmıştır.
Sayın Yılmaz , "Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir" diyerek , Kur'an ayetlerine nasıl dayan(ma)dığını !! göstermiştir.
Sayın Yılmaz , "MERYEM’E GÖNDERİLEN RUH" başlığı altında , Meryem'a gönderilen ruh'un Zekeriyya (a.s) olduğu iddiasını dile getirdikten sonra , "Bu ayette “ruhumuzu gönderdik” sözleri ile ifade edilen Meryem’e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka ayetlerde “ruhumuzu üfledik” sözleri ile ifade edilmiştir." demektedir.
Sayın Yılmaz'ın bu tesbitinin isabetli olmadığını düşünüyoruz şöyle ki ; Meryem'e ruh üflenmesi , onun yaratılışı ile ilgili bir durum olup , aynı durumu Adem'e ruh üflenmesi ile ilişiklendirilmesi gerekmektedir. Adem'e ruh üflenmesi , insana hayatiyet verilerek duyu organları ile donatılması anlamında düşünülmesi gerekmektedir.
İlk düğmeyi yanlış ilikleyen sayın Yılmaz, ardından gelen düğmeleri de haliyle yanlış iliklemeye devam etmektedir. Sayın Yılmaz'a göre , Meryem'e gelen elçi Zekeriyya (a.s) olunca , onun gösterdiği örnek te Yahya (a.s) olmaktadır.
Meryem'e gelen elçinin Zekeriyya (a.s) olduğunu kanıtlamak için , "TEMESSÜL" başlığı altında şunları söylemektedir.
“ تمثّلTemessül” sözcüğünün esas anlamı “örnek vermek” demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak “insan şekline girmek” manasında da kullanılmıştır. Kur’an ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem’e haberci olarak Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de Cebrail’in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.
Biz “temessül” sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir:
36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır."
Sayın Yılmaz burada , kelimeleri yerinden kaydırmanın örneğini vererek , ön yargılarına uygun ayet okumanın, kişiyi incilden bile medet uman bir hale sokabileceğinin acı bir bir örneğini vermektedir.
Bu kelime "ayağa kalkıp dikilmek" anlamına gelen , "mesulun" kelimesinden türemiştir.
"Elmümesselu" : "Bir başkasının misali üzerine biçimlendirilmiş , belirli şekil verilmiş , tasvir edilmiş , şekillendirilmiş veya resmedilmiş olan" . Türkçe de kullandığımız "mümessil" kelimesinin anlamını , " bir başkasını temsil etmek , başkası adına davranmak" olarak düşündüğümüz zaman sözcük daha doğru anlaşılacaktır.
"Ettemesselü" kelimesi , biçimlendirilmiş , belirli bir şekil verilmiş , tasvir edilmiş , şekillendirilmiş , resmedilmiş şey.
"Temesselü keza" : bir şeyin biçimini aldı , suretine girdi.
Bu sözcüğün farklı sözlüklerdeki anlamı şöyledir .
Kitabul ayn : bir başkasının yaratılışı üzerine tasvir edilmiş , biçimlendirilmiş , belirli şekil verilmiş şeyin adı.
Tehzibu'l-luga , Lisanu'l Arab , Tacul'l -Arus: Allah'ın mahlukatından herhangi birine benzetilerek yapılmış şeyin adı.
El-Misbahu'l -Munir: Musavver ,biçimlendirilmiş ,belirli bir şekil verilmiş , tasvir edilmiş, resmedilmiş bir suret.
Sayın Yılmaz , kendisinden alıntı yaptığımız paragrafta görüldüğü üzere , Cebrail veya başka adlarla bilinen elçinin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak , yolda gördüğü ne varsa deviren frenleri patlamış kamyon misali, önüne geleni devirerek bir yerlere toslamış ve sonunda Meryem'e gelen elçiyi Zekeriyya (a.s) olarak ilan etmiştir.
Sayın Yılmaz , Meryem'e gelen elçinin Zekeriyya (a.s) olduğunu iddia etmekle birlikte , 18. ayet ile ilgili olarak kaynağı Kur'an olmayan başka ihtimalleri de sıralayarak şunları söylemektedir.
" Buradaki “ تقىّtakiyy” sözcüğü “takva sahibi biri” anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem’in bulunduğu kentte “Takiyy” adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem’in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak “Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen” demiş olması mümkündür."
Sayın Yılmaz'ın buraya kadar olan iddialarını toparlarsak şunları söyleyebiliriz ; Şayet Meryem, kendisine gelen elçiyi daha önceden tanıyor ve bu kişi Zekeriyya (a.s) ise , Meryem neden bu kişiden korkarak kendisine kötülük yapabileceğini düşünmüştür ?. Kendisini yıllarca himaye eden bir kişiye karşı neden böyle bir hitapta bulunmuştur ?. Kaynağının nereden olduğu bilinmeyen "Takiyy" diye adı kötüye çıkmış birinden bahsedildiği , onun bir başkası olabileceği ihtimalini mümkün görüdükten sonra neden ayetlerin mealinde gelen elçinin ismini Zekeriyya olarak vermiştir ?.
Görülüyor ki sayın Yılmaz'ın iddiası olan , Meryem'e gelen elçinin Zekeriyya (a.s) olduğu iddiası neresinden tutsanız dökülmektedir.
Meryem'e gelen elçi kimdir?
MERYEM'E GELEN ELÇİ ALLAH (C.C) NİN "RUH" ADINI VERDİĞİ , KENDİSİ GERÇEK BİR İNSAN OLMAYIP , İNSAN SURETİ İÇİNDE MERYEM'E GÖRÜNEN BİR ELÇİ OLUP, ADININ CEBRAİL OLUP OLMADIĞI AYET İÇİNDE BİLDİRİLMEMİŞ VE KİMLİĞİ KONUMUZ HARİCİNDEDİR.
Surenin İsa (a.s) ın doğumunun anlatıldığı ayetlerde Zekeriyya ve Takıyy isimleri arasında kararsız kalan sayın Yılmaz , ilgili ayetlere yine Zekeriyya ismini ilave ederek ayetleri tahrif etmekten çekinmez.
24-26Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; ZEKERİYYA seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı yaptı. Hurma kütüğünü kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân’a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
27-28Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.”
29Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; ZEKERİYYA’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. ZEKERİYYA, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
Sayın Yılmaz'ın Meryem s.24-29 ayetler arasına verdiği anlam bu şekil olup büyük harflerle yazdığımız isim orjinal metin içinde yer almamaktadır.
Bu ayetlerin çevirisi ile arapça orjinal metin ile karşılaştırarak yapılan tahrifi göstermek istiyoruz.
27. ve 28. ayetlerde , Meryem'in doğruduğu çocuk ile toplumuna geldğini görmekteyiz. Yanında Zekeriyya olduğuna dair herhangi bir bilgi ayet içinde yoktur. 29. ayette Zekeriyya (a.s) ın sahnede olması için önceki ayetlerde buna dair herhangi bir bilgi bulunması gerekirdi.
29. ayetin arapça metnindeki " fe eşaret ileyhi" ( o na işaret etti) ibaresi, 28. ayetteki Meryem tarafında getirilen çocuğa raci olması gerekirken , orjinal metin içinde ne ismen ne cismen esamesi bile olmayan Zekeriyya (a.s) ortaya çıkarak "ZEKERİYYA, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi."şeklinde bir cümle ilave edilerek , tamamen kurgu ve uydurma bir anlam ayet içine sokulmuştur.
Sonuç olarak ; Önyargılı Kur'an okumalarının kişiyi ne hallere düşürebileceğine dair güzel bir örnek diyebileceğimiz "Tebyin'ül Kur'an" adlı eserin , Meryem suresi içindeki İsa (a.s) ın doğumu ile ilgili ayetleri ele alarak , kitaba değil kitabına uydurmanın nasıl olabileceğini göstermeye çalıştık. Meryem'e gelen Ruh'un Zekeriyya (a.s) olduğu ön kabulunden yola çıkıp ilk düğmeyi yanlış ilikleyerek sonraki iliklerinde yanlış düğmelenmesine sebeb olan yorumları ile ayetleri tahrif etmekten çekinmeyen birisi olduğunu maalesef göstermiştir.
Meryem'e gelen ve "Ruh" insan şekline girmiş bir elçi olup onun adının Cibril olup olmadığı konumuz değildir , aslı konumuz ön yargılı bir okuma örneği göstermek , ve bu tür okumaların kişileri nasıl bir duruma düşürdüğünü göstererek bundan kaçınılmasını sağlamaya yöneliktir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Konumuz ile ilgili ayetlerin metni ve meali şöyledir.
Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).
[019.016] Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).
[019.017] Onlardan öte bir perde çekti derken kendisine ruhumuzu gönderdik de düzgün bir beşer halinde ona temessül ediverdi
Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte tekıyyâ(tekıyyen).
[019.018] Rahman'a sığınırım senden, dedi. Eğer takva sahibi isen.
Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).
[019.019] Demişti ki: «Ben, yalnızca Rabbinden bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için.»
Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ(bagıyyen).
[019.020] O: «Benim nasıl bir erkek-çocuğum olabilir? Bana hiç bir beşer dokunmamışken ve ben azgın-utanmaz değilken» dedi.
Kâle kezâlik(kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin(heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ(makdıyyen).
[019.021] «İşte böyle» dedi. «Rabbin, dedi ki: -Bu benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve bizden bir rahmet kılmak için .» Ve iş de olup bitmiştir.
Meryem'in ,kendisine gönderilmiş olan Ruh ile olan konuşmasını anlatan bu ayetler , farklı bakış açıları doğrultusunda yorumlanarak , "Ruh" olarak bahsedilen kişinin, Zekeriyya (a.s) olduğu iddia edilmektedir.
Bu iddiayı dile getirenlerden birisi de sayın Hakkı Yılmaz 'dır , "Tebyin'ül Kur'an" adlı eserinde , Meryem suresinin bu konu ile ilgili ayetlerini şu şekilde yorumlamaktadır
Sayın Yılmaz , "Meryem'e gönderilen ruh" başlığı altında şunları söyleyerek gelen ruh'un Zekeriyya (a.s) olduğunu iddia etmektedir.
"Kadr suresinin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh” sözcüğü Kur’an’da hep “vahiy, ilâhî bilgi” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. ayetteki “ona ruhumuzu gönderdik” ifadesi de “Meryem’e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği” anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem’e vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriyya peygamberden başkası değildir. Çünkü Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyya peygamberin himayesindedir."
Meryem'in , Zekeriyya (a.s) ın himayesine verildiği konusunda sayın Yılmaz'a katılmakla birlikte , Meryem bu olayla karşılaşmadan önce Zekeriyya (a.s) ın vefat etmiş olduğunu düşünüyoruz. Meryem'in bulunduğu toprakları terkedip başka bir yere gitme sebebi büyük ihtimal , Zekeriyya (a.s) ölümü sonucu onu himaye eden birisinin olmama sebebidir.
Zekeriyya (a.s) velev ki hayatta olmuş olsa bile , ondan "Ruh" olarak bahsedilmesi mümkün değildir. Sayın Yılmaz "Ruh" kelimesine verdiği anlam ile , Zekeriyya (a.s) ın ruh olduğunu iddia etmesinin doğru bir tesbit olmadığını düşünüyoruz şöyle ki ;
"Ruh" kelimesini , sayın Yılmaz'ın tarifi üzerinde giderek "vahiy" anlamında olduğunu düşünürsek , Meryem'e gelen "Ruh", vahy'in kendisi olması gerekmektedir. Sayın Yılmaz bu durumu kurtarmak için mecburen araya metin harici bir ilave yaparak " mesajlarımızı getiren elçi" yazmak zorunda kalmıştır.
Sayın Yılmaz , Meryem'in evden ayrılma sebebi olarak onun "erselik" yani erkek ve dişi üreme organları bir arada bulunan birisi olduğu ve bu durumun onda açtığı psikolojik sıkıntı olduğunu söylemektedir. Meryem'in erselik bir yapıda olduğu düşüncesini doğrulatmak için bazı ayetleri delil göstererek düşüncesini destekleme yoluna gitmektedir , bu ayetler şunlardır.
"Diğer taraftan Âl-i Imran suresinin 37. ayetindeki “Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi” ifadesi de, Meryem’in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir.
Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir:
17Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. (Nuh/ 17) "
Bu iddiaların sayın Yılmaz'ın ön yargılarını onaylatmak amacına dayalı olduğunu düşündüğümüzü ifade etmeke isteriz , Al-i imran s. 37. ayetinde Meryem'in doğumu değil doğduktan sonraki durumu ile ilgili olarak ayetteki ifadeler kullanılmaktadır , dolayısı ile onun erselik bir yaratılışta olduğunu bu ayeti delil göstererek iddia etmek doğru değildir.
"Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır."
Sayın Yılmaz'ın delil olarak sunduğu ayetlerden birisi de Al-i imran s. 42. ayetidir. Meryem'in erselik olduğunun bu ayette ifade edildiğini onun bu farkının öne çıkarıldığını iddia etmektedir. Sayın Yılmaz'ın burada gözden kaçırdığı bir nokta vardır , onun iddiasına göre ayet içinde geçen "ve tahharake" (seni temizledi) ifadesinin , erselik olmanın utandırıcı bir durum olduğunu , bunun için ona bu şekilde bir hitapta bulunulduğunu düşünmek gerekmektedir. Halbuki erselik olarak yaratılmak utandırıcı bir durum değildir , sayın Yılmaz farkında olmadan diğer erselik yarartılışta olanların durumlarının utandırıcı olduğunu iddia etmek durumuna düştüğünün farkında değildir.
Sayın Yılmaz işine geldiği yerde gördüğü müzekker zamiri kendi iddiasına delil göstermeye çalışırken, Meryem'e yapılan hitapta kullanılan müennes yani dişil sigasını görmezlikten gelmesi onun bu konuda nasıl bir ön yargı içinde olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
"Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır."
Sayın Yılmaz "Beşer" kelimesini dikkate alarak , Meryem'in erselik olduğu iddiasını dile getirmeye çalışırken , resuller ile ilgili olarak onların "beşer" oldukları şeklindeki ifadeler için, resullerin hem kadın hem erkekler den gönderilebileceğini acaba iddia edebilir mi ?. Cevap olarak "evet" diyecek olursa, biz de ona Nahl s. 43 ve Enbiya s. 7. ayetlerine bakmasını tavsiye ederiz.
"Enbiya/91’de Meryem’e raci zamir müennes kullanılırken, Tahrim/ 12’de müzekker kullanılmıştır"
Sayın Yılmaz'ın , Meryem'in erselik olduğu iddiasının ne kadar önyargılı ve zorlama olduğu bu ifadelerinden de anlaşılmaktadır. Meryem ile ilgili ayetlerde geçen bütün ifadelerin dişil olmasına dikkat etmemiş veya göz ardı etmiş iken, sadece Tahrim s. 12.ayette geçen kelimenin eril olduğunu görebilmiş ve Meryem'in erselik olduğunu bu ayete dayanarak iddia etmektedir. Sayın Yılmaz burada "tağlib" sanatının kullanıldığını maalesef unutmuş görünmektedir.
Sayın Yılmaz'a eğer ,Kuran' da "ey iman edenler" şeklindeki hitapların eril hitaplar olduğu için bu hitapların kadınları muhatap alıp almadığını soracak olursak buna cevabı mutlaka "evet" olacaktır , çünkü "tağlib sanatı kullanılmıştır" diyecektir , peki bu sanatın Tahrim 12 de kullanıldığını neden unutmuş veya görememiştir. Bu ayete baktığımız zaman , Meryem'e yapılan hitapların tamamı dişil sigası ile yapılmış olup, önyargıların kör ettiği göz bunları görebilmekten maalesef mahrum kalmıştır.
Sayın Yılmaz , "Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir" diyerek , Kur'an ayetlerine nasıl dayan(ma)dığını !! göstermiştir.
Sayın Yılmaz , "MERYEM’E GÖNDERİLEN RUH" başlığı altında , Meryem'a gönderilen ruh'un Zekeriyya (a.s) olduğu iddiasını dile getirdikten sonra , "Bu ayette “ruhumuzu gönderdik” sözleri ile ifade edilen Meryem’e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka ayetlerde “ruhumuzu üfledik” sözleri ile ifade edilmiştir." demektedir.
Sayın Yılmaz'ın bu tesbitinin isabetli olmadığını düşünüyoruz şöyle ki ; Meryem'e ruh üflenmesi , onun yaratılışı ile ilgili bir durum olup , aynı durumu Adem'e ruh üflenmesi ile ilişiklendirilmesi gerekmektedir. Adem'e ruh üflenmesi , insana hayatiyet verilerek duyu organları ile donatılması anlamında düşünülmesi gerekmektedir.
İlk düğmeyi yanlış ilikleyen sayın Yılmaz, ardından gelen düğmeleri de haliyle yanlış iliklemeye devam etmektedir. Sayın Yılmaz'a göre , Meryem'e gelen elçi Zekeriyya (a.s) olunca , onun gösterdiği örnek te Yahya (a.s) olmaktadır.
Meryem'e gelen elçinin Zekeriyya (a.s) olduğunu kanıtlamak için , "TEMESSÜL" başlığı altında şunları söylemektedir.
“ تمثّلTemessül” sözcüğünün esas anlamı “örnek vermek” demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak “insan şekline girmek” manasında da kullanılmıştır. Kur’an ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem’e haberci olarak Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de Cebrail’in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.
Biz “temessül” sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir:
36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır."
Sayın Yılmaz burada , kelimeleri yerinden kaydırmanın örneğini vererek , ön yargılarına uygun ayet okumanın, kişiyi incilden bile medet uman bir hale sokabileceğinin acı bir bir örneğini vermektedir.
Bu kelime "ayağa kalkıp dikilmek" anlamına gelen , "mesulun" kelimesinden türemiştir.
"Elmümesselu" : "Bir başkasının misali üzerine biçimlendirilmiş , belirli şekil verilmiş , tasvir edilmiş , şekillendirilmiş veya resmedilmiş olan" . Türkçe de kullandığımız "mümessil" kelimesinin anlamını , " bir başkasını temsil etmek , başkası adına davranmak" olarak düşündüğümüz zaman sözcük daha doğru anlaşılacaktır.
"Ettemesselü" kelimesi , biçimlendirilmiş , belirli bir şekil verilmiş , tasvir edilmiş , şekillendirilmiş , resmedilmiş şey.
"Temesselü keza" : bir şeyin biçimini aldı , suretine girdi.
Bu sözcüğün farklı sözlüklerdeki anlamı şöyledir .
Kitabul ayn : bir başkasının yaratılışı üzerine tasvir edilmiş , biçimlendirilmiş , belirli şekil verilmiş şeyin adı.
Tehzibu'l-luga , Lisanu'l Arab , Tacul'l -Arus: Allah'ın mahlukatından herhangi birine benzetilerek yapılmış şeyin adı.
El-Misbahu'l -Munir: Musavver ,biçimlendirilmiş ,belirli bir şekil verilmiş , tasvir edilmiş, resmedilmiş bir suret.
Sayın Yılmaz , kendisinden alıntı yaptığımız paragrafta görüldüğü üzere , Cebrail veya başka adlarla bilinen elçinin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak , yolda gördüğü ne varsa deviren frenleri patlamış kamyon misali, önüne geleni devirerek bir yerlere toslamış ve sonunda Meryem'e gelen elçiyi Zekeriyya (a.s) olarak ilan etmiştir.
Sayın Yılmaz , Meryem'e gelen elçinin Zekeriyya (a.s) olduğunu iddia etmekle birlikte , 18. ayet ile ilgili olarak kaynağı Kur'an olmayan başka ihtimalleri de sıralayarak şunları söylemektedir.
" Buradaki “ تقىّtakiyy” sözcüğü “takva sahibi biri” anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem’in bulunduğu kentte “Takiyy” adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem’in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak “Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen” demiş olması mümkündür."
Sayın Yılmaz'ın buraya kadar olan iddialarını toparlarsak şunları söyleyebiliriz ; Şayet Meryem, kendisine gelen elçiyi daha önceden tanıyor ve bu kişi Zekeriyya (a.s) ise , Meryem neden bu kişiden korkarak kendisine kötülük yapabileceğini düşünmüştür ?. Kendisini yıllarca himaye eden bir kişiye karşı neden böyle bir hitapta bulunmuştur ?. Kaynağının nereden olduğu bilinmeyen "Takiyy" diye adı kötüye çıkmış birinden bahsedildiği , onun bir başkası olabileceği ihtimalini mümkün görüdükten sonra neden ayetlerin mealinde gelen elçinin ismini Zekeriyya olarak vermiştir ?.
Görülüyor ki sayın Yılmaz'ın iddiası olan , Meryem'e gelen elçinin Zekeriyya (a.s) olduğu iddiası neresinden tutsanız dökülmektedir.
Meryem'e gelen elçi kimdir?
MERYEM'E GELEN ELÇİ ALLAH (C.C) NİN "RUH" ADINI VERDİĞİ , KENDİSİ GERÇEK BİR İNSAN OLMAYIP , İNSAN SURETİ İÇİNDE MERYEM'E GÖRÜNEN BİR ELÇİ OLUP, ADININ CEBRAİL OLUP OLMADIĞI AYET İÇİNDE BİLDİRİLMEMİŞ VE KİMLİĞİ KONUMUZ HARİCİNDEDİR.
Surenin İsa (a.s) ın doğumunun anlatıldığı ayetlerde Zekeriyya ve Takıyy isimleri arasında kararsız kalan sayın Yılmaz , ilgili ayetlere yine Zekeriyya ismini ilave ederek ayetleri tahrif etmekten çekinmez.
24-26Sonra ona; Meryem’e aşağısındaki kişi; ZEKERİYYA seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı yaptı. Hurma kütüğünü kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân’a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
27-28Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.”
29Bunun üzerine Meryem ona; doğum anında aşağısında bulunan kişiye; ZEKERİYYA’ya işaret etti, ondan gelişmeleri açıklamasını istedi. ZEKERİYYA, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
Sayın Yılmaz'ın Meryem s.24-29 ayetler arasına verdiği anlam bu şekil olup büyük harflerle yazdığımız isim orjinal metin içinde yer almamaktadır.
Bu ayetlerin çevirisi ile arapça orjinal metin ile karşılaştırarak yapılan tahrifi göstermek istiyoruz.
27. ve 28. ayetlerde , Meryem'in doğruduğu çocuk ile toplumuna geldğini görmekteyiz. Yanında Zekeriyya olduğuna dair herhangi bir bilgi ayet içinde yoktur. 29. ayette Zekeriyya (a.s) ın sahnede olması için önceki ayetlerde buna dair herhangi bir bilgi bulunması gerekirdi.
29. ayetin arapça metnindeki " fe eşaret ileyhi" ( o na işaret etti) ibaresi, 28. ayetteki Meryem tarafında getirilen çocuğa raci olması gerekirken , orjinal metin içinde ne ismen ne cismen esamesi bile olmayan Zekeriyya (a.s) ortaya çıkarak "ZEKERİYYA, Meryem’in zina etmeden çocuğu doğurduğuna kefil olup çocuğun ma’bedde yetiştirilmesini istedi."şeklinde bir cümle ilave edilerek , tamamen kurgu ve uydurma bir anlam ayet içine sokulmuştur.
Sonuç olarak ; Önyargılı Kur'an okumalarının kişiyi ne hallere düşürebileceğine dair güzel bir örnek diyebileceğimiz "Tebyin'ül Kur'an" adlı eserin , Meryem suresi içindeki İsa (a.s) ın doğumu ile ilgili ayetleri ele alarak , kitaba değil kitabına uydurmanın nasıl olabileceğini göstermeye çalıştık. Meryem'e gelen Ruh'un Zekeriyya (a.s) olduğu ön kabulunden yola çıkıp ilk düğmeyi yanlış ilikleyerek sonraki iliklerinde yanlış düğmelenmesine sebeb olan yorumları ile ayetleri tahrif etmekten çekinmeyen birisi olduğunu maalesef göstermiştir.
Meryem'e gelen ve "Ruh" insan şekline girmiş bir elçi olup onun adının Cibril olup olmadığı konumuz değildir , aslı konumuz ön yargılı bir okuma örneği göstermek , ve bu tür okumaların kişileri nasıl bir duruma düşürdüğünü göstererek bundan kaçınılmasını sağlamaya yöneliktir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)