demek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
demek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2017 Pazartesi

"Kur'an Yeter" Demek Muhammed (a.s) a Düşmanlık mıdır?

Türkiye genelinde Kur'an'ın son yıllarda daha fazla gündeme gelmesi, rivayetlerin hakim olduğu geleneksel din algısına sahip olan kimselerde bir takım rahatsızlıkların doğmasına neden olmuştur.Kur'an'ın daha fazla gündeme gelmesinden rahatsız olanlar, bu rahatsızlıklarını sesli olarak dışarıya vurarak, Kur'an'ın dinde belirleyici olmasını isteyenlere bir takım yaftalar yapıştırmak sureti ile göstermektedirler. Herkesin malumu olduğu üzere, Kur'an'ın gündeme gelmesi ile rivayet merkezli din anlayışındaki bazı düşünceler yeniden sorgulanmaya başlanmış, bu sorgulamanın başında ise rivayetler tarafından oluşturulmuş olan aşırı yüceltmeci peygamber anlayışı gelmektedir.

Kur'an Yeter söylemi ile yola çıkan kimseler, başta aşırı yüceltmeci peygamber anlayışının doğurduğu yanlış anlayışların, Kur'an merkezli bir ıslahata tabi tutulması isteyerek, mevcut din algısının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini dile getirmeleri, bu söyleme karşı çıkanlar tarafından peygamber düşmanlığı şeklinde yorumlanmış, ve bu kimselerin ortaya attığı söylemin peygamberi hayattan dışlamaya yönelik olduğu şeklinde iddialar ortaya sürülmek sureti ile bu söylem mahkum edilmek istenmektedir. 

Yazımızın konusu, Kur'an yeter söyleminin peygamber anlayışı, ve bu söylemin peygambere herhangi bir düşmanlık üretip üretmediği noktasındadır.

Muhammed (a.s) bilindiği üzere, Allah (c.c) nin tarih boyunca gönderdiği elçiler zincirinin son halkasıdır. Onun görevi, Allah'ın kullarına emrettiklerini iletmek olup, onun da beşer bir kul olması dolayısı ile aldığı emirler ile kendisi de muhataptır. Yaşamı boyunca kendisine vahyedileni Nebi Resul olması dolayısı ile muhataplarına tebliğ etmiş, Kul olması dolayısı ile tebliğ ettiklerini kendisi örneklendirerek yaşantısına aktarmıştır.

Vefatı sonrasında gelişen bazı olaylar neticesinde değişen din algıları, onun beşer elçi konumundan çıkarılarak beşer üstü bir konuma çıkarılmasını, söylediklerinin Kur'an ile eşdeğer, kendisinin de Allah ile aynı seviyede görülmesini beraberinde getirmiştir. İlerleyen zamanlarda onun sözlerinin toplandığı hadis kitapları Kur'an'ın önüne geçirilmiş, hadis kitaplarında bulunan bazı rivayetler Kur'an ile çelişmiş olsa da, rivayetler tercih edilmiş, Kur'an ayetleri ise bu rivayetleri tasdik edecek şekilde anlam tahrifine uğratılmış, ya da tevil edilmiştir.

Bugün en geniş anlamda İslam dünyasında, dar anlamı ile Türkiye genelinde yaşayan Müslümanların sahip olduğu din algısını Kur'an değil rivayetler belirlemektedir. Bu belirleyiciliğin yanlış olduğu düşüncesi içinde olanlar, Kur'an'ın dinde belirleyici bir konumda olması gerektiği düşüncesi ortaya atmışlar, fakat bu düşünceye yerleşik İslam algısına sahip olanlar tarafından şiddetle karşı çıkılmaktadır. Bunun sebebi ise Kur'an ile çelişmesine rağmen, rivayetler kanalı ile dinin ana kuralları getirilmiş bir çok konunun Kur'an'ın belirleyiciliği karşısında yanlış duruma düşmesi korkusudur.

Kur'an yeter söylemine karşı çıkanların ortaya attıkları suçlamalardan bir tanesi, bu söylemin peygamberi dışladığı, dolayısı ile bu söylemi savunanların peygamber düşmanı oldukları şeklindedir. 

Öncelikle Kur'an Yeter söyleminin neyi ifade ettiğinin veya neyi ifade etmesi gerektiğinin ortaya konulması gerekmektedir ki, bu söylem gerçekten peygambere düşmanlık mı üretmektedir, yoksa peygamber düşmanlığı iddiasının, bu söylemin önünü kesmek için muhalifler tarafından ortaya atılan bir iftira olup olmadığı anlaşılsın.

Bilindiği üzere yerleşik din algısında vahyin kendisi değil, vahyi getiren elçi ön plandadır. Fakat bu öncelik ona Kur'an tarafından verilmiş değildir, aksine İsa (a.s) a Hristiyanlar tarafından verilmiş olan önceliğe olan bir özentinin sonucu, Müslümanlar tarafından verilen bir önceliktir. Bu özentinin sonucunda Muhammed (a.s), din de hüküm koyucu bir konuma getirilerek Allah (c.c) ile aynı dereceye yükseltilmiştir. Bugün biz Müslümanlar arasındaki ihtilafların kaynağında, Muhammed (a.s) a Kur'an'a rağmen yüklenen bu aşırı yüceltmeci peygamber anlayışı yatmaktadır. Muhammed (a.s) ın konumu Kur'an ölçeğinde belirlenmediği sürece bu ihtilaflar asla bitmeyecek, aksine daha da derinleşecektir.

Kur'an'da geçen Allah'a ve Resulüne itaat ediniz ayetleri, Allah'ın ayrı elçisinin ayrı hüküm koyucu olduğu şeklinde algılanarak iki başlı bir din anlayışı oluşturulmuş, Resule itaat etmenin anlamı, bugün elimizde mevcut bulunan rivayet kitaplarına yüklenerek, rivayet kitaplarının belirleyici olduğu din anlayışı hakim kılınmıştır. 

Kur'an Yeter söyleminin ifade ettiği anlam, dinde çok başlılığın değil, tek başlılığın hakim olması, yani Kur'an'ın dinde belirleyici kaynak olarak görülmesi, din adına gelen bilgilerin bu kitabı süzgecinden geçirilmesi çerçevesindedir veya böyle olması gerekmektedir. Çünkü insanlar üzerinde kanunlar koymak sureti ile tasarruf hakkına sahip olmak, ilahlığın bir gereğidir. Kendisinden başka ilah olmadığını bir çok ayette hatırlatan Allah (c.c) bu hakkı kimseye vermediğini, bu hakkın kendisinden başka kimseye verilmesini Şirk olarak nitelemektedir.

Kur'an'ın dinde belirleyici olması, din adına gelen bilgilerin bu kitabın süzgecinden geçirilmesi demek olan Kur'an Yeter söylemine karşı, rivayetlerin belirleyici olmasını savunarak, din adına gelen bilgilerin rivayet süzgecinden geçirilmesini savunan düşüncenin bir diğer adı ise KUR'AN YETMEZ söylemidir. Bu söylem açık ve net olarak rivayet savunucuları tarafından dile getirilmektedir. Kur'an'ın tek başına belirleyicilikte yetersiz kaldığı, bu yetersizliğin ise rivayet kitapları tarafından doldurulduğu sözleri, rivayetleri savunanların sıkça söylediği sözlerdir.

Kur'an Yeter söylemi peygambere düşman mıdır?.

Bunu anlamak için öncelikle Kur'an Yetmez söylemini savunanların peygamber algılarını yeniden hatırlamakta fayda vardır. Bilindiği üzere bu söylem din anlayışını rivayet kitaplarından almış, ve bu kitaplardaki bir çok bilgi Kur'an ile taban tabana zıtlıklar taşımaktadır. Ayrıca Kur'an bizlere sadece bir tek peygamberi değil, bütün peygamberleri örnek almamızı emretmektedir. 

Kur'an Yetmez söyleminin savunucuları sözde bütün peygamberlere iman iddiasında bulunurken, özde ise Muhammed (a.s) ı yücelten, bu yüceltmede de Kur'an'ın örnek almamızı istediği onun şirk, zulüm ve küfre karşı olan başkaldırısı değil, sakalı, sarığı, yatması, uyuması, misvağı v.s gibi Kur'an'ın bizlere elçilere iman konusunda yüklemediği yükümlülükler bulunmaktadır. Kur'an'ın bütün peygamberleri kavimlerinin şirklerine karşı var güçleri ile karşı çıkarlarken, rivayetlerin peygamberi işi gücü nafile namaz kılmak, nafile oruç tutmak, sakal ve sarık ile uğraşmak olan, etliye sütlüye karışmayan mistik bir hayat süren bir kişilik sahibidir.

Kur'an Yeter demek, bütün peygamberleri birbirinden ayırt etmeden iman etmek, onların şirke, zulme ve tuğyana karşı olan mücadelelerini örnek almak, yaşamlarını bu peygamberlerin örnekliğinde yönlendirmeye çalışmak demektir. Bu söylemin peygamber anlayışında peygamberler uçan kaçan insanüstü kişilikler değil, biz gibi beşer olan örnek alınabilecek şahsiyetlerdir. 

Şimdi sorarız; Kur'an Yeter söylemi gerçekten peygambere düşmanlık mı üretmektedir, yoksa bu düşmanlık iddiası rivayet savunucuları tarafından ortaya atılmış bir iftira mıdır?. 

İllaki bir düşmanlıktan bahsedecek olursak peygambere karşı bu düşmanlığı Kur'an Yeter diyenler değil, Kur'an Yetmez diyenler yapmaktadır. Çünkü peygamber algıları tamamen Kur'an ile taban tabana zıt bir şekilde rivayetler kanalı oluşturulmuş, ve bu peygamber Allah (c.c) ile dinde ortak bir konumdadır.

Kimseyi Müşrik olarak yaftalamak gibi bir düşüncemiz olmamakla birlikte, Kur'an'ın dinde belirleyici olmasını yetersiz görerek, insan eli ile oluşturulmuş olan kaynakları Kur'an'a eşdeğer görmek hatta daha ileri giderek, Kur'an'ı terk ederek bu kaynakları dinde belirleyici kılmanın diğer adı Allah'ın kitabına kullarını kitaplarını ortak koşmak anlamına gelmektedir.

Hristiyanların İsa (a.s) a olan aşırı yüceltmeleri onları Kur'an'ın nazarında Kafir durumuna düşürürken, Müslümanların Muhammed (a.s) a karşı olan aşırı yüceltmeleri onları ne duruma düşüreceği tekrar gözden  geçirilmelidir.

Söylemek istediğimiz o dur ki; Rivayetlerin dinde belirleyici olmasını savunanların, Kur'an'ın belirleyiciliğini savunanlara karşı açtıkları, bu kimselerin peygamber düşmanı oldukları iddiası, kendilerini bu iddia ile karşı karşıya bırakmaktadır. Ortada eğer bir düşmanlık varsa ve birilerine Peygamber Düşmanı takılması gerekiyorsa, bu yaftayı hak eden taraf, Kur'an'ın yetersizliğini savunarak, peygamberi ilah konumuna yükselten düşünce sahipleridir. 

Bir Müslüman olarak birbirimize yapacağımız tavsiyemiz, kimseyi yaftalamadan, din konusunda Kur'an'ı dikkate alan, Kur'an'ın emir ve tavsiyelerini dikkate alan bir düşünce sahibi olmaya çalışmak, ortada eğer bir yanlış varsa, bu yanlışları Kur'an'ın hakemliğinde çözmeye çalışmak olmalıdır. Müslümanlar arasında yüzlerce yıldır bitmeyen ihtilafların kaynağında dinde çok başlılık sorunu olduğu unutulmamalıdır.

Müslümanlar arasındaki kavgaların ne gibi zararlara yol açtığı dikkate alınarak, aramızdaki fikri ihtilafların medenice konuşarak halli yoluna gidilmeye çalışılması, bizleri daha güçlü kılacak, birbirimize takınacağımız düşmanca tavırlar, başkalarının ekmeğine yağ sürecektir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

5 Temmuz 2011 Salı

Hanif Olmak Ne Demektir?ya da Ne Demek Değildir?

Kur'anı kerimdeki "hanif" kavramının son yıllardaki "kur'ana dönüş"hareketiyle daha fazla gündeme geldiğini görmekteyiz. Ancak bu gündeme geliş hanifliğin  kur'an perpektifinden çıkartılarak bazı heva merkezli oluşumlara kalkan edilmek şeklinde olması  acı bir gerçektir. Acaba "hanif" olmak demek kitabın birkiımına inanıp bir kısmına inanmamak  veya resullerin arasını ayrmak şeklinde tezahur eden bir anlıyışamı sahip olmak demektir . Yoksa Allah cc nin ademi yaratması ile başlayıp son insana kadar devam edecek  olan  yaratılıştan gelen ,rab olarak Allahı bilmenin adımıdır?  Bu konuyu bizlere yine en doğru şekilde kur'an ayetleri öğretmektedir.   

7.172 Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.
 7.173 Yahut «Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?» dememeniz için (böyle yaptık. 


Bu ayetlerde Rabbimizin bütün insanlardan kendisini rab olarak bileceğimize dair bir söz aldığından ve bu sözün bizler tarafından doğrulandığından bahsetmektedir.İstisnasız olarak bütün insanlar Allahı rab olarak bilme itiyadında yaratılmışlardır ve ahirette kendisine bir resul veya kitap ulaşmasa bile kişinin rabbi olarak Allah cc yi kabul edip etmediği sorulacaktır. Gelen resul ve kitaplar bu altyapıda olan insanın , Allahın rableri ve ilahları olduğunu unutarak sahte rab ve ilahlara kul olmamalarını, gerçek ilah ve rabbin Allah cc olduğunu bildirmek amaçlıdır. Çünkü Allah cc fıtratında olmayan bir özelliği kullarından istemez."Hanif kavramı olarak kur'anda 10 yerde "hunefa" olarak 2 yerde geçen bu kavramın ayet mealleri şöyledir.  

2.135 Bir de: «yahudi veya hıristiyan olunuz ki, hidayet bulasınız.» dediler. Sen onlara de ki: «Hayır! Hanif olarak hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı.  
3.67 Şüphe yok ki İbrahim ne Yahudi idi, ne de Nasranî idi. Fakat o Hanîf idi, müslim idi; müşriklerden de olmamıştı.  
3.95 De ki: Allah doğru buyurmuştur. O halde Hanif olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.  
4.125 Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü Allah Teâlâ'ya teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim'in milletine tâbi olmuştur. Allah Teâlâ da İbrahim'i bir dost edinmiştir.  
6.79Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. 
6.161 De ki: Şüphesiz Rabbım, beni dosdoğru yola iletti. Hanif olan İbrahim'in dinine. Ve o, müşriklerden olmadı.   
10.105 Ve: «Bir  hanif  olarak yüzünü dine doğru yönelt ve sakın müşriklerden olma.»   
16.120] Muhakkak ki İbrahim; başlı başına bir ümmetti. Allah'a itaat ederdi ve bir Hanif idi. Hiç bir zaman müşriklerden olmamıştır.   
16.123 Sonra sana vahyettik: «Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dinine uy. O müşriklerden değildi.»   
30.30 Öyleyse sen, yüzünü Hanif olarak dine, Allah'ın fıtratına çevir ki O, insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Ama insanların çoğu bilmezler.   
22.031 Allah'ı birleyen (Hanif) ler olarak, O'na (hiç bir) ortak koşmaksızın. Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o gökten düşmüş de onu bir kuş kapıvermiş veya rüzgar onu ıssız bir yere sürükleyip atmış gibidir.  
98.5 Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyetyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekâtı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru (dimdik ve sapasağlam olan) din budur 
 
 
   Ayet meallerindende anlaşılacağı üzere "haniflik" kavramı ibrahim as la beraber zikredilmektedir. Bunun sebebide kur'anın nazil olduğu ortamda muhatap kitle olarak bulunan müşrik arapların, hıristiyanların, yahudilerin kendilerini ibrahim as a uyduklarını beyan etmeleridir. Kur'an bunu böyle olmadığını söyleyerek ibrahim as ın gerçek muvahhid bir kişi olduğunu ve kendilerini ibrahim as a nisbet eden müşrik,yahudi ve hırıitiyanların hiçbirinin ibrahim as ile bir ilgileri bulunmadığını beyan etmektedir.

Müşrik arapların, yahudi ve hıristiyanların nasıl bir inanç üzerinde olduklarını kur'an diğer ayetlerde bizlere bildirmektedir. Kur'an bu gurupları   "sizler madem kendinizi ibrahim as a nisbet ediyorsunuz öyleyse ibrahim as sizler gibi şirk üzere değil fıtratından gelen bir özellik olan " hanif "    idi "diyerek onları  gerçek dine davet etmektedir. enam suresi 74. ayetinden başlayarak ibrahim as fıtratında olan bu özelliği nasıl kullandığını kur'an bize haber vermektedir.  

74- Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum."
75- Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.
76- Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim Rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti.
77- Ardından Ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: "Bu benim Rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum."
78- Sonra Güneş’i (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim Rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım."
79- "Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim."
80- Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?"
81- "Hem siz, O’nun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde 'güvenlik içinde olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz."
82- İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
83- Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. 

 Bu ayetlerde ibrahim as şirk üzere olan kavmine aklını kullanarak taptıkları şeylerin "rab" olamayacaklarını deneme yanılma yöntemiyle göstermek istemiştir. Yani insanın fıtratında olan Allahı rab olarak bilme itiyadının ortaya çıkması için bir yol çizmiştir.
"Haniflik" sadece  fıtratından gelen bir özellik olarak sadece Allahı rab olarak bilmek ve o kadarı ile yetinmek değildir. Allahı gerçek rab ve ilah olarak bilmenin getirmiş olduğu bazı yükümlülükler vardır. Bunu Allah cc  kur'anda "din" kavramı altında bizlere bildirerek bize beğendiği  ve seçtiği dinin adının "islam"  kimliğimizinde " müslüman olduğunu bildirmiştir. 

5.003 Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilenler, -canları çıkmadan önce kesmemişseniz, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları- dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı; bunlar fasıklıktır. Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı beğendim. Açlıktan darda kalan, günaha kaymaksızın yiyebilir. Dorusu allah bağışlayandır, merhametli olandır.  

41.033 Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: «Gerçekten ben müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kimdir?    

Gördüğümüz gibi "haniflik" fıtratında yaratılan insan için seçilen dinin adı "islam" ve kimliği " müslüman" dır. Ancak bize seçilen dinin islam, beğenilen kimliğin müslüman olmasına rağmen bugün "biz hanifiz" diye ortaya çıkarak sadece bu kavramı islamın ve müslümanlığın şiarlarını, ritüel ve sembollerini red etmeye bir kalkan olarak kullanmaya kalkan bazı sesler duymaktayız. Öncelikle bu düşüncenin temelinin samimi kişiler tarafından ortaya atıldığını söyleyemeyiz. Ancak bazı samimi kişilerin bu düşünceyi  kur'an açısından pek değerlendirmeden kabul ettiklerinide üzülerek görmekteyiz. Haricilerin "hüküm Allahındır" sözlerine karşılık olarak hz alinin "doğru bir söz fakat bununla batıl murad ediliyor" sözü gibi " biz hanifiz" sözüde doğru bir söz fakat içi boşaltılmış bir söz olarak karşımıza çıkmaktadır.  

Haniflik iddiası bazı kaçamak düşüncelere payanda yapılacak kadar basit bir kavram değildir. Hanif fıtratında yaratılan insanın Allaha olan  teslimiyetinin, onu gerçek rab ve ilah olarak kabul ettiğinin göstergeleri yani bir dışa vurumu olan bazı şiar, ritüel ve sembolleri güya tevhid adına redetmek haniflik değil ancak ceneflik( 2-182, 5-3) olabilir. Hanif olmak demek kişiyi müslüman yapan emirlerden kaçmak şeklinde anlaşılmamalıdır. Hanif olma demek kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar etmek şeklinde anlaşılmamalıdır.  

Özellikle ibrahim as ıöncelleyip muhammed ası geri plana atma şeklinde tezahurlerine şahid olduğumuz bu düşünce kur'anın gelen resuller arasında hiçbir ayrım yapılmadığı bütün resullerin aynı dini tebliğ için  gönderildikleri düşünülerek  ," resullerin bir kısmına inanıp bir kısımını inkar etme" şeklinde bir ihtara maruz kalanların kimler olduğu kur'andan öğrenilecek olursa bu kavramı iğdiş ederek islamın özellikle müslümanları birleştirici rol oynayan bu şiar ,ritüel ve sembollerin hayattan çıkarılmalarının ,kimlerin işine yarayacağını hesab edersekbu kavram altında  kimlerin oyuncağı olunduğu ortaya çıkacaktır. 

RABBİMİZ BİZLERİ HANİF FITRATI ALTINDAKİ YARATILMIŞLIĞIMIZI BOZMADAN BİZLER İÇİN SEÇTİĞİ VE BEĞENDİĞİ "İSLAM" VE "MÜSLÜMAN" KİMLİĞİ ALTINDA CANIMIZI ALSIN . AMİN   EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.