sınırı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sınırı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2015 Pazar

Muhammed (a.s) ın Gayb Bilgisinin Kaynağı ve Sınırı

Müslümanlar arasındaki ihtilaflı düşüncelerin kaynağını oluşturan en başta gelen sebeb, yanlış peygamber anlayışıdır. Klasik İslam düşüncesi içindeki peygamber anlayışı , onun söylediği iddia edilen sözlerin vahiy ile eşdeğer ,ve onun sözlerinin toplandığı kitapların Kur'ana muadil kitaplar olduğu düşüncesinin yerleşmesi sonucunda Kur'an ile uyuşmayan düşünceler ortaya çıkmış ve bu düşünceleri savunanlar ile red edenler arasındaki tartışmalar sürüp gitmektedir. 

Konumuzu  Muhammed (a.s) ın gayb bilgisinin kaynağı ve sınırı olarak belirlediğimiz için, bu konudaki oluşturulmuş olan yanlış düşünceleri irdelemeye çalışarak ve  bu konudaki Kur'ani düşüncenin nasıl olması gerektiği yönünde düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız. 

"Ğayb" kelimesi ; Algıdan ve insan bilgisine saklı kalan şeyler ile ilgili olarak kullanılan bir kelimedir. 

Kur'an içindeki bir çok ayette , gayb bilgisinin sadece Allah (c.c) nin elinde olduğu yönünde bilgiler mevcuttur. 

[006.059]  Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.
[027.065]  De ki: «Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur.» Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
[068.047] Yoksa, gaybın bilgisi kendilerinin katında da onlar mı yazıyorlar?

 Gayb bilgisine sahip olmak İlah olmanın bir gereği olduğu için, böyle bilgiler hiç bir beşerin uhdesinde olmayıp bu durum Muhammed (a.s) için de geçerlidir. Kendisine Kur'an indirilen elçi Muhammed (a.s) , kendisinin beşer bir elçi olma durumunu ve insan üstünlükten herhangi bir payı olmadığının bilinmesi için, gayb bilgisine sahip olmadığını beyan etmektedir.

[006.050]  De ki: «Size Allah'ın hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.» De ki: «Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?»
[007.188]  De ki: «Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıp-korkutucu ve bir müjde vericiden başkası değilim.»

Allah (c.c) bu bilgileri kime , ne kadar ve nasıl açacağını şu şekilde beyan etmektedir. 

 [072.026-8]  O bütün gaybı bilir. Fakat gaybına kimseyi vakıf etmez. Ancak, bildirmeyi dilediği bir elçiye bildirir. Bu durumda o elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler yerleştirir, ta ki o elçiler Rab’lerinin mesajlarını, o gözetleyicilerin kendilerine hakkıyle tebliğ ettiklerini kesin olarak bilsinler. Doğrusu Allah, kullarının nezdinde ne var, ne yoksa herşeyi ilmiyle ihata etmiş, her şeyi bir bir kaydetmiştir.

Bu ayetlerde istisna edilen gayb bilgisinin elçilere bildirilmesinin , Muhammed (a.s) ın elçiliği bazındaki keyfiyeti ona vahyedilen kitap içindeki bilgiler ile olup bunun dışında herhangi bir bilgi kaynağından ona bu tür bilgiler verilmemiştir. 

Muhammed (a.s) a gayb bilgisi , kendisinden önce geçmiş kavim ve elçilerin başlarından geçenlerin haberleri olarak bildirilmiş olup , kendisine vahy edilmeden önce böyle bir bilgiye sahip olmadığı , vahy edilenin haricinde de herhangi bir bilgiye sahip olmayacağı bildirilmektedir. 

 [003.044]  Bu Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, çekişirlerken de orada bulunmadın.
[011.049]  İşte bunlar, sana vahyile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, iyi sonuç Allah'tan korkanlarındır.
[012.003]  Biz sana bu Kuran'ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Doğrusu, senin bundan önce hiç haberin yoktu.
[012.102]  İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında değildin.
[018.022]  Ashab- ı Kehf'in sayılarında ihtilaf edenlerden bazıları: Onlar, üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir» diyecekler. Diğer bazıları da «Onlar, beş kişidir, altıncıları köpekleridir « diyecekler. Her ikisi de bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (kimileri de:) «Onlar, yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir» derler. De ki: «Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir.» Onları ancak pek azı bilir, Bu sebeple onlar hakkında bu bildirilenler dışında bir münakaşaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye de bir şey sorma!
[028.044]  Musa'ya o emri vahyettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun, olayı görenlerden de değildin.
[028.045]  Bilakis biz nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin;  (onları sana) gönderen biziz.
[028.046]  Sen, Musa'ya hitap ettiğimiz zaman Tur'un yanında da değildin. Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir toplumu uyarman için, Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin; belki düşünürler.
[038.069-70]  Mele-i Âla sakinleri tartışırlarken kendi aralarında neler konuştuklarına dair bilgim yoktur. Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyolunuyor.

Verdiğimiz ayet meallerinin genel çerçevesi , Muhammed (a.s) ın sahip olduğu bilgilerin onun daha önce bilmediği şeyler olduğu , bu bilgileri vahy ile öğrendiğidir. 

Bu bilgiler çerçevesinde, özellikle Kur'an kıssaları ile ilgili ayetlerin tefsirlerinde "Hadis" adı altında o kıssalar ile ilgili olarak gelen bilgilerin sıhhat derecesi nedir ?

Muhammed (a.s) ın gayb ile ilgili bilgileri sadece Kur'an ile sınırlı olup , Kur'an harici olarak onun adına rivayet edilen gelecek veya geçmiş ile ilgili bilgiler eğer Kur'an tarafından onay almıyorsa , bu rivayet ve bilgilerin içinde bulunduğu ktapların adı üzerinde her ne kadar dokunulmazlık gibi özel durumlar yüklenerek , eleştirilemez , sorgulanamaz konuma yükseltilmiş olsa dahi bu bilgilerin adı "İFTİRA" ve "UYDURMA" bilgiler olup yeri sadece çöp tenekesidir.

Muhammed (a.s) a bu tür gaybi bilgilerin "Öğretildiği" şeklinde iddialara gelince ; Muhammed (a.s) a öğretilen bilgi sadece ve sadece bu gün elimizde iki kapak arasında korunmuş olan kitap içinde olup , ona bu kitap harici olarak herhangi bir bilgi indirilmemiştir. Cibril ona geldiği zaman, "Bu okuduklarım ayettir bunu mushafa yazdır , bu okuduklarım ayet değildir mushafa yazdırma bunların adı hadisi kutsi olsun" şeklinde bir beyanda bulunmamıştır.

"Vahyi gayri metluv" adı altında ihdas edilen teori , hadisleri ayet kategorisine koymak için üretilmiş bir teori olup , temelinde İsa (a.s) a yapılan ilahlaştırma ameliyesi yatmaktadır. Bu gib düşünceler , Muhammed (a.s) ın elçilik görevini hakkı ile yapamadığı ve kendisine vahy edilenlerin tamamını bir kitap içinde toplayamadığı gibi bir iddiayı beraberinde getirmesi açısından tehlikeli sonuçlara gebedir. 

 [069.044-7] Eğer o, Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.Sizden kimse de buna mani olamazdı.

Muhammed (a.s) ın yapmadığı Allah (c.c) nin sözüne karşı bazı sözler katma işini , ondan sonra gelenler bazı Kur'an ayetlerini hevalarına göre te'vil ederek  (Necm s. ilk ayetlerin buna örnektir), onun Kur'an harici söylediklerinin de "Vahy" olduğunu iddiaları ile birlikte Kur'ana hadisleri de ilave ederek, Yahudilerin Tevrat'a yaptıkları gibi Kur'ana da aynı muameleyi uygulamışlardır.

Bu kitaplar içindeki yanlış bilgiler şayet Kur'ana aykırı olduğu gerekçesi ile red edilmeye kalkışıldığında karşımıza şiddetli bir biçimde, bu kitapların içindeki bilgilerin sağlam olduğu asla hata barındıramayacağı gibi itirazlar çıkmaktadır. Bu kitaplar üzerinde öyle bir mahalle baskısı kurulmuş ki itiraz edince sanki o kitabın yazarı o kimseyi çarpacak korkusu hakim olmuştur. 
 
Sonuç olarak ; Gayb'ı bilmek ilah olmanın bir gereği olduğu için, bu bilginin anahtarı sadece Allah (c.c) nin elindedir. Bu bilgiden dilediğini elçilerine açmasının keyfiyetini ayetlerin yardımı ile öğrenmekteyiz. Muhammed (a.s) ın gayb bilgisinin kaynağı sadece Kur'an olup , gayb bilgisinin sınırı da sadece Kur'an içindeki bilgiler ile sınırlıdır. Kur'an kıssaları ile ilgili geçmiş kavim ve elçilerin anlatıldığı ayetlerin tefsirlerinin yapıldığı kitaplarda "Hadis" adı altında gelen bilgilerin tümü "İsrailiyyat" adı verilen bilgiler olup kaynağı Yahudi ve Hıristiyanların aktardığı bilgilerdir. Özellikle tasavvuf kesiminde yaygın olan , kerametleri müritlerinden menkul tarikat baronlarının gaybı bildikleri iddiaları tamamen uydurma ve iftira ve yalan dan başka bir şeye dayanması mümkün değildir. Hadis usulunde bile özellikle güvenilmez hadisler kategorisine dahil olan hadis gurupları gaybe dair haber veren hadisler olduğuna göre bu uydurma ve yalanlar bir kısım hadisçiler tarafından bile kabul edilmeyerek red edilmektedir. 

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

10 Ekim 2014 Cuma

İbrahim(a.s) Örnekliğinde Anne ve Babaya İtaatın Sınırı

Alemlerin Rabbi olan Allah(c.c)’ın kulu ve elçisi Muhammed(a.s)'a indirmiş olduğu Kitap; anne ve babaya iyiliği emreden ayetler içermektedir;

[2.83] İsrailoğullarından, «Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekatı verin» diye söz almıştık. Sonra siz pek azınız müstesna, döndünüz; hala da yüz çevirip duruyorsunuz.

[2.215]  Sana, ne sarfedeceklerini sorarlar, de ki: «Sarfedeceğiniz mal, ana baba, yakınlar, yetimler, düşkünler, yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah şüphesiz bilir».

[4.36]  Allah'a kulluk edin, O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.

[6.151]  De ki: «Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren Biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır.»

[17.23]  Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, «öff!» bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle.

[46.17] Ana ve babasına: «Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir.» diyen kimseye ana ve babası Allah'a sığınarak «Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi gerçektir.» dediklerinde o: «Bu Kur'ân öncekilerin masallarından başka bir şey değildir» diyordu.

[31.14]  Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı. Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır.

[19.12-4]  «Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl» dedik ve henüz çocuk iken ona hikmet verdik. Tarafımızdan bir merhamet, arı duru bir gönül de ihsan ettik. O haramlardan çok sakınan bir insandı. Anne ve babasına iyi davranan hayırlı bir evlattı, asla zorba ve isyankâr biri değildi.

[19.00-3]  (Çocuk): «Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun» dedi.

[46.15] Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım.

Anne ve babaya itaat ve iyilik emreden Rabbimiz, itaatı kayıtsız şartsız olarak emretmeyip bir sınır dahilinde emretmiştir;

[29.8] Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

[31.15]  Şayet onlar seni körü körüne Bana şirk koşman için zorlarsa; onlara itaat etme ve dünya işlerinde onlarla iyi geçin Bana dönenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz yine Bana'dır. O zaman Ben, size yaptıklarınızı bildiririm.

Allah(c.c) anne ve babaya itaati; eğer onlar kendisine şirk koşmayı çocuklarına emrederlerse, bu şekil bir itaatın olamayacağını ve onlara itaat edilmemesini emretmektedir. 

Lokman(a.s)'ın oğluna yaptığı ilk tavsiye, örnek ebeveyn olmanın bir tezahürünü göstermesi bakımından dikkate değerdir;

[31.13] Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: «Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür.»

Anne ve babanın ilk vazifesi; çocuğun mü'min bir kul olarak yetişmesini sağlayacak olan bilgileri vermektir. Ancak çocuk bu bilgileri red etmek isterse, anne ve babanın yapacağı bir şey maalesef yoktur;

[46.17] Ana ve babasına: «Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir.» diyen kimseye ana ve babası Allah'a sığınarak «Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi gerçektir.»

[11.42]  Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.

[11.43]  O: « Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.» dedi. Nuh: « Bugün Allah'ın emrinden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!» dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu.»

Yukarda verdiğimiz AHKAF ve HUD Sureleri ayetlerinde; mü'min olan ebeveynine karşı çıkan bir çocuğu ve babası Elçi olduğu halde babasına iman etmeyen bir çocuğu görmekteyiz. Anne ve baba; Allah(c.c)'nin kendilerine yüklemiş olduğu görev çerçevesinde çocuklarına gerekli eğitimi vermek zorundadırlar fakat çocukları bu eğitimi red ederek küfrü seçtiği takdirde, zorlayarak çocuklarını imana döndürmek gibi bir vazifeleri de yoktur.

Elçilerin yaşadıkları zaman içinde yapmış oldukları tebliğ görevleri, bizlere birer örneklik olarak Kur’an’da anlatılmaktadır. MÜMTEHİNE 4 ayetinde "İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için örnekler vardır” buyurulması; onun müşrik olan babasına karşı olan tavrının bile bize örnek olması gerektiği anlatmaktadır. Anne ve babaya itaati; şirki istisna ederek emreden Rabbimizin, Elçisi İbrahim(a.s)'ın babası ile olan diyalogları bu istisnanın nasıl olması gerektiğini beyan etmektedir.

[006.074]  Ve bir vakit ki, İbrahim babası Azer'e demişti ki: «Sen putları ilâhlar mı ittihaz ediyorsun! Ben şüphe yok seni ve kavmini apaçık bir dalâlet içinde görüyorum»

[19.41-47]  Kitabda İbrahimi de an, çünki o bir sıddık, bir Nebi idi. Babasına şöyle demişti: «Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?»«Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim.»Ey babacığım, sakın şeytana kul olma; çünkü o, rahmeti bol olan Allah'a baş kaldırmıştır.«Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak kalırsın.»Babası: «Sen benim ilahlarımdan geçmek mi istiyorsun ey İbrahim? Yemin ederim ki, eğer vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım; beni sen uzun bir süre bırak git!» dedi.(İbrahim:) «Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O bana pek lütufkârdır» dedi.

[21.52-54]  Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?»«Babalarımızı onlara tapar bulduk» demişlerdi.Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi.

[26.69-74]  Onlara İbrahim'in haberini oku. Hani, babasına ve kavmine: «Siz neye kulluk ediyorsunuz?» demişti. Demişlerdi ki: «Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.» «Peki» dedi, «Siz kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar mı? Hayır, biz atalarımızı böyle yaparken bulduk. dediler.

[37.85-87]  Babasına ve halkına şöyle dedi: «Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah’tan başka mâbud arıyorsunuz! Siz Rabbülâlemin’i ne zannediyorsunuz?

[43.26-27]  Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: «Bilin ki ben sizin taptıklarınızla her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet ederim. O bana yol gösterecektir.»

Müşriklikte ısrar eden babası ile olan ilişkisinin nasıl olduğunu ayetlerden öğrendiğimiz İbrahim(a.s), müşrik babasına karşı "öff" bile demeden yolunun yanlışlığını ona ve kavmine anlatmış ancak İbrahim(a.s)'ın bu tebliği babası tarafından şiddetli bir biçimde red edilmiştir. Babasına karşı en ufak incitici bir söz etmeyen İbrahim(a.s), babasına "Sana selam olsun. Senin için Rabbim'den mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkardır." diyerek ondan ayrılmıştır. 

Lokman(a.s) örneğinde, bir babanın çocuğuna karşı olan vazifesinin; onu sadece Allah'a kul olan bir fert olarak yetiştirmek olduğunu görmekteyiz. İbrahim(a.s)'ın örneğinde müşriklikte ısrar eden babaya karşı çocuğun nasıl davranması gerektiğini görmekteyiz.

Sonuç olarak; hayata dokunan bir kitap olan Kur’an, bizlere hayat içinde karşılaşacağımız sorunlara karşı nasıl bir yol izlememiz gerektiğini öğretmektedir. Bu öğretim çerçevesi içinde anne ve babaya iyilikle davranmak, onlara "öff" bile dememek ve onlara itaat etmek bizlere emredilmiştir. Rabbimiz itaate sınır koyarak; çocuklarına şirk baskısı yapması sonucunda onlara itaat edilmemesi gerektiğini atamız İbrahim(a.s) örneğinde bizlere öğretmektedir. Şirk veya tevhidi tercih etmek noktasında kalan bir kişi için, bu şirki ona empoze etmeye çalışan anne ve babası olsa dahi onlara itaat edilmemesi gerektiğini, anne ve babanın çocuğu üzerinde haklarını bir çok ayetinde beyan ederek onlara itaat edilmesini gerektiğini bizlere emreden Rabbimiz, ortada şirk baskısı olduğu zaman sadece kendisine itaat edilmesi gerektiğini bizlere emretmektedir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.