Müslümanlar arasındaki ihtilaflı düşüncelerin kaynağını oluşturan en başta gelen sebeb, yanlış peygamber anlayışıdır. Klasik İslam düşüncesi içindeki peygamber anlayışı , onun söylediği iddia edilen sözlerin vahiy ile eşdeğer ,ve onun sözlerinin toplandığı kitapların Kur'ana muadil kitaplar olduğu düşüncesinin yerleşmesi sonucunda Kur'an ile uyuşmayan düşünceler ortaya çıkmış ve bu düşünceleri savunanlar ile red edenler arasındaki tartışmalar sürüp gitmektedir.
Konumuzu Muhammed (a.s) ın gayb bilgisinin kaynağı ve sınırı olarak belirlediğimiz için, bu konudaki oluşturulmuş olan yanlış düşünceleri irdelemeye çalışarak ve bu konudaki Kur'ani düşüncenin nasıl olması gerektiği yönünde düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
"Ğayb" kelimesi ; Algıdan ve insan bilgisine saklı kalan şeyler ile ilgili olarak kullanılan bir kelimedir.
Kur'an içindeki bir çok ayette , gayb bilgisinin sadece Allah (c.c) nin elinde olduğu yönünde bilgiler mevcuttur.
[006.059] Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları ancak O bilir. Karada
ve denizde olanı bilir. Düşen yaprağı, yerin karanlıklarında olan taneyi, yaşı
kuruyu ki apaçık Kitap'tadır ancak O bilir.
[027.065] De ki: «Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur.» Ne
zaman diriltileceklerini de bilmezler.
[068.047] Yoksa, gaybın bilgisi kendilerinin katında da onlar mı
yazıyorlar?
Gayb bilgisine sahip olmak İlah olmanın bir gereği olduğu için, böyle bilgiler hiç bir beşerin uhdesinde olmayıp bu durum Muhammed (a.s) için de geçerlidir. Kendisine Kur'an indirilen elçi Muhammed (a.s) , kendisinin beşer bir elçi olma durumunu ve insan üstünlükten herhangi bir payı olmadığının bilinmesi için, gayb bilgisine sahip olmadığını beyan etmektedir.
[006.050] De ki: «Size Allah'ın hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da
bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.»
De ki: «Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?»
[007.188] De ki: «Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve
zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak
hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden
bir topluluk için, bir uyarıp-korkutucu ve bir müjde vericiden başkası
değilim.»
Allah (c.c) bu bilgileri kime , ne kadar ve nasıl açacağını şu şekilde beyan etmektedir.
[072.026-8] O bütün gaybı bilir. Fakat gaybına kimseyi vakıf etmez.
Ancak, bildirmeyi dilediği bir elçiye bildirir. Bu durumda o elçisinin önüne ve
arkasına gözetleyiciler yerleştirir, ta ki o elçiler Rab’lerinin mesajlarını, o
gözetleyicilerin kendilerine hakkıyle tebliğ ettiklerini kesin olarak bilsinler.
Doğrusu Allah, kullarının nezdinde ne var, ne yoksa herşeyi ilmiyle ihata etmiş,
her şeyi bir bir kaydetmiştir.
Bu ayetlerde istisna edilen gayb bilgisinin elçilere bildirilmesinin , Muhammed (a.s) ın elçiliği bazındaki keyfiyeti ona vahyedilen kitap içindeki bilgiler ile olup bunun dışında herhangi bir bilgi kaynağından ona bu tür bilgiler verilmemiştir.
Muhammed (a.s) a gayb bilgisi , kendisinden önce geçmiş kavim ve elçilerin başlarından geçenlerin haberleri olarak bildirilmiş olup , kendisine vahy edilmeden önce böyle bir bilgiye sahip olmadığı , vahy edilenin haricinde de herhangi bir bilgiye sahip olmayacağı bildirilmektedir.
[003.044] Bu Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi
kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, çekişirlerken
de orada bulunmadın.
[011.049] İşte bunlar, sana vahyile bildirdiğimiz gayb haberlerindendir.
Bundan önce onları ne sen bilirdin, ne de kavmin. O halde sabret, iyi sonuç
Allah'tan korkanlarındır.
[012.003] Biz sana bu Kuran'ı vahyetmekle kıssaların en güzelini
anlatıyoruz. Doğrusu, senin bundan önce hiç haberin yoktu.
[012.102] İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa
onlar yapacaklarına karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında
değildin.
[018.022] Ashab- ı Kehf'in sayılarında ihtilaf edenlerden bazıları: Onlar,
üç kişidir, dördüncüleri köpekleridir» diyecekler. Diğer bazıları da «Onlar, beş
kişidir, altıncıları köpekleridir « diyecekler. Her ikisi de bilinmeyen hakkında
tahmin yürütmektir. (kimileri de:) «Onlar, yedi kişidir; sekizincisi
köpekleridir» derler. De ki: «Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir.» Onları
ancak pek azı bilir, Bu sebeple onlar hakkında bu bildirilenler dışında bir
münakaşaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye de bir şey sorma!
[028.044] Musa'ya o emri vahyettiğimiz sırada sen batı yönünde
bulunmuyordun, olayı görenlerden de değildin.
[028.045] Bilakis biz nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun
zamanlar geçti. Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak öğrenmek üzere Medyen
halkı arasında oturmuş da değilsin; (onları sana) gönderen biziz.
[028.046] Sen, Musa'ya hitap ettiğimiz zaman Tur'un yanında da değildin.
Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir toplumu uyarman için, Rabbinden bir
rahmet olarak gönderildin; belki düşünürler.
[038.069-70] Mele-i Âla sakinleri tartışırlarken kendi aralarında neler
konuştuklarına dair bilgim yoktur. Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için bana vahyolunuyor.
Verdiğimiz ayet meallerinin genel çerçevesi , Muhammed (a.s) ın sahip olduğu bilgilerin onun daha önce bilmediği şeyler olduğu , bu bilgileri vahy ile öğrendiğidir.
Bu bilgiler çerçevesinde, özellikle Kur'an kıssaları ile ilgili ayetlerin tefsirlerinde "Hadis" adı altında o kıssalar ile ilgili olarak gelen bilgilerin sıhhat derecesi nedir ?
Muhammed (a.s) ın gayb ile ilgili bilgileri sadece Kur'an ile sınırlı olup , Kur'an harici olarak onun adına rivayet edilen gelecek veya geçmiş ile ilgili bilgiler eğer Kur'an tarafından onay almıyorsa , bu rivayet ve bilgilerin içinde bulunduğu ktapların adı üzerinde her ne kadar dokunulmazlık gibi özel durumlar yüklenerek , eleştirilemez , sorgulanamaz konuma yükseltilmiş olsa dahi bu bilgilerin adı "İFTİRA" ve "UYDURMA" bilgiler olup yeri sadece çöp tenekesidir.
Muhammed (a.s) a bu tür gaybi bilgilerin "Öğretildiği" şeklinde iddialara gelince ; Muhammed (a.s) a öğretilen bilgi sadece ve sadece bu gün elimizde iki kapak arasında korunmuş olan kitap içinde olup , ona bu kitap harici olarak herhangi bir bilgi indirilmemiştir. Cibril ona geldiği zaman, "Bu okuduklarım ayettir bunu mushafa yazdır , bu okuduklarım ayet değildir mushafa yazdırma bunların adı hadisi kutsi olsun" şeklinde bir beyanda bulunmamıştır.
"Vahyi gayri metluv" adı altında ihdas edilen teori , hadisleri ayet kategorisine koymak için üretilmiş bir teori olup , temelinde İsa (a.s) a yapılan ilahlaştırma ameliyesi yatmaktadır. Bu gib düşünceler , Muhammed (a.s) ın elçilik görevini hakkı ile yapamadığı ve kendisine vahy edilenlerin tamamını bir kitap içinde toplayamadığı gibi bir iddiayı beraberinde getirmesi açısından tehlikeli sonuçlara gebedir.
[069.044-7] Eğer o, Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı,
Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.Sizden kimse de buna mani olamazdı.
Muhammed (a.s) ın yapmadığı Allah (c.c) nin sözüne karşı bazı sözler katma işini , ondan sonra gelenler bazı Kur'an ayetlerini hevalarına göre te'vil ederek (Necm s. ilk ayetlerin buna örnektir), onun Kur'an harici söylediklerinin de "Vahy" olduğunu iddiaları ile birlikte Kur'ana hadisleri de ilave ederek, Yahudilerin Tevrat'a yaptıkları gibi Kur'ana da aynı muameleyi uygulamışlardır.
Bu kitaplar içindeki yanlış bilgiler şayet Kur'ana aykırı olduğu gerekçesi ile red edilmeye kalkışıldığında karşımıza şiddetli bir biçimde, bu kitapların içindeki bilgilerin sağlam olduğu asla hata barındıramayacağı gibi itirazlar çıkmaktadır. Bu kitaplar üzerinde öyle bir mahalle baskısı kurulmuş ki itiraz edince sanki o kitabın yazarı o kimseyi çarpacak korkusu hakim olmuştur.
Sonuç olarak ; Gayb'ı bilmek ilah olmanın bir gereği olduğu için, bu bilginin anahtarı sadece Allah (c.c) nin elindedir. Bu bilgiden dilediğini elçilerine açmasının keyfiyetini ayetlerin yardımı ile öğrenmekteyiz. Muhammed (a.s) ın gayb bilgisinin kaynağı sadece Kur'an olup , gayb bilgisinin sınırı da sadece Kur'an içindeki bilgiler ile sınırlıdır. Kur'an kıssaları ile ilgili geçmiş kavim ve elçilerin anlatıldığı ayetlerin tefsirlerinin yapıldığı kitaplarda "Hadis" adı altında gelen bilgilerin tümü "İsrailiyyat" adı verilen bilgiler olup kaynağı Yahudi ve Hıristiyanların aktardığı bilgilerdir. Özellikle tasavvuf kesiminde yaygın olan , kerametleri müritlerinden menkul tarikat baronlarının gaybı bildikleri iddiaları tamamen uydurma ve iftira ve yalan dan başka bir şeye dayanması mümkün değildir. Hadis usulunde bile özellikle güvenilmez hadisler kategorisine dahil olan hadis gurupları gaybe dair haber veren hadisler olduğuna göre bu uydurma ve yalanlar bir kısım hadisçiler tarafından bile kabul edilmeyerek red edilmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
sınırı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sınırı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Ağustos 2015 Pazar
10 Ekim 2014 Cuma
İbrahim(a.s) Örnekliğinde Anne ve Babaya İtaatın Sınırı
Alemlerin
Rabbi olan Allah(c.c)’ın kulu ve elçisi Muhammed(a.s)'a indirmiş olduğu
Kitap; anne ve babaya iyiliği emreden ayetler içermektedir;
[2.83]
İsrailoğullarından, «Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya,
yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel
konuşun, namazı kılın, zekatı verin» diye söz almıştık. Sonra siz pek
azınız müstesna, döndünüz; hala da yüz çevirip duruyorsunuz.
[2.215]
Sana, ne sarfedeceklerini sorarlar, de ki: «Sarfedeceğiniz mal, ana
baba, yakınlar, yetimler, düşkünler, yolcular içindir. Yaptığınız her
iyiliği Allah şüphesiz bilir».
[4.36]
Allah'a kulluk edin, O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya,
yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere
iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.
[6.151]
De ki: «Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na
hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren
Biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı
cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye
buyurmaktadır.»
[17.23]
Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve
babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi
yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten
yüksünme, «öff!» bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı
sözler söyle.
[46.17]
Ana ve babasına: «Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip
kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice
nesiller gelip geçmiştir.» diyen kimseye ana ve babası Allah'a sığınarak
«Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi
gerçektir.» dediklerinde o: «Bu Kur'ân öncekilerin masallarından başka
bir şey değildir» diyordu.
[31.14]
Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir.
Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı.
Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret
diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır.
[19.12-4]
«Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl» dedik ve henüz çocuk iken ona
hikmet verdik. Tarafımızdan bir merhamet, arı duru bir gönül de ihsan
ettik. O haramlardan çok sakınan bir insandı. Anne ve babasına iyi
davranan hayırlı bir evlattı, asla zorba ve isyankâr biri değildi.
[19.00-3]
(Çocuk): «Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni
peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım
müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti.
Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde,
dirileceğim günde bana selam olsun» dedi.
[46.15]
Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu
zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi,
otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der
ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı
olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de
iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben
müslümanlardanım.
Anne ve babaya itaat ve iyilik emreden Rabbimiz, itaatı kayıtsız şartsız olarak emretmeyip bir sınır dahilinde emretmiştir;
[29.8]
Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer
onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak
koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O
zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
[31.15]
Şayet onlar seni körü körüne Bana şirk koşman için zorlarsa; onlara
itaat etme ve dünya işlerinde onlarla iyi geçin Bana dönenlerin yoluna
uy. Sonra dönüşünüz yine Bana'dır. O zaman Ben, size yaptıklarınızı
bildiririm.
Allah(c.c)
anne ve babaya itaati; eğer onlar kendisine şirk koşmayı çocuklarına
emrederlerse, bu şekil bir itaatın olamayacağını ve onlara itaat
edilmemesini emretmektedir.
Lokman(a.s)'ın oğluna yaptığı ilk tavsiye, örnek ebeveyn olmanın bir tezahürünü göstermesi bakımından dikkate değerdir;
[31.13]
Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: «Yavrucuğum!
Allah'a ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük
bir zulümdür.»
Anne
ve babanın ilk vazifesi; çocuğun mü'min bir kul olarak yetişmesini
sağlayacak olan bilgileri vermektir. Ancak çocuk bu bilgileri red etmek
isterse, anne ve babanın yapacağı bir şey maalesef yoktur;
[46.17]
Ana ve babasına: «Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip
kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice
nesiller gelip geçmiştir.» diyen kimseye ana ve babası Allah'a sığınarak
«Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi
gerçektir.»
[11.42]
Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden
uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin,
kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.
[11.43]
O: « Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.» dedi. Nuh: «
Bugün Allah'ın emrinden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!» dedi,
derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu.»
Yukarda
verdiğimiz AHKAF ve HUD Sureleri ayetlerinde; mü'min olan ebeveynine
karşı çıkan bir çocuğu ve babası Elçi olduğu halde babasına iman etmeyen
bir çocuğu görmekteyiz. Anne ve baba; Allah(c.c)'nin kendilerine
yüklemiş olduğu görev çerçevesinde çocuklarına gerekli eğitimi vermek
zorundadırlar fakat çocukları bu eğitimi red ederek küfrü seçtiği
takdirde, zorlayarak çocuklarını imana döndürmek gibi bir vazifeleri de
yoktur.
Elçilerin
yaşadıkları zaman içinde yapmış oldukları tebliğ görevleri, bizlere
birer örneklik olarak Kur’an’da anlatılmaktadır. MÜMTEHİNE 4 ayetinde "İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için örnekler vardır”
buyurulması; onun müşrik olan babasına karşı olan tavrının bile bize
örnek olması gerektiği anlatmaktadır. Anne ve babaya itaati; şirki
istisna ederek emreden Rabbimizin, Elçisi İbrahim(a.s)'ın babası ile
olan diyalogları bu istisnanın nasıl olması gerektiğini beyan
etmektedir.
[006.074]
Ve bir vakit ki, İbrahim babası Azer'e demişti ki: «Sen putları
ilâhlar mı ittihaz ediyorsun! Ben şüphe yok seni ve kavmini apaçık bir
dalâlet içinde görüyorum»
[19.41-47]
Kitabda İbrahimi de an, çünki o bir sıddık, bir Nebi idi. Babasına
şöyle demişti: «Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası
olmayan şeylere niçin tapıyorsun?»«Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir
ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim.»Ey babacığım,
sakın şeytana kul olma; çünkü o, rahmeti bol olan Allah'a baş
kaldırmıştır.«Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın
gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak
kalırsın.»Babası: «Sen benim ilahlarımdan geçmek mi istiyorsun ey
İbrahim? Yemin ederim ki, eğer vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım;
beni sen uzun bir süre bırak git!» dedi.(İbrahim:) «Selam üzerine olsun,
senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O bana pek
lütufkârdır» dedi.
[21.52-54]
Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizin, karşılarında bel büküp
eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?»«Babalarımızı onlara
tapar bulduk» demişlerdi.Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir
sapıklık içindesiniz, dedi.
[26.69-74]
Onlara İbrahim'in haberini oku. Hani, babasına ve kavmine: «Siz neye
kulluk ediyorsunuz?» demişti. Demişlerdi ki: «Putlara tapıyoruz, bunun
için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.» «Peki» dedi, «Siz
kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut
taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar
mı? Hayır, biz atalarımızı böyle yaparken bulduk. dediler.
[37.85-87]
Babasına ve halkına şöyle dedi: «Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle
de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah’tan başka mâbud
arıyorsunuz! Siz Rabbülâlemin’i ne zannediyorsunuz?
[43.26-27]
Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: «Bilin ki ben sizin
taptıklarınızla her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet
ederim. O bana yol gösterecektir.»
Müşriklikte ısrar eden babası ile olan ilişkisinin nasıl olduğunu ayetlerden öğrendiğimiz İbrahim(a.s), müşrik babasına karşı "öff"
bile demeden yolunun yanlışlığını ona ve kavmine anlatmış ancak
İbrahim(a.s)'ın bu tebliği babası tarafından şiddetli bir biçimde red
edilmiştir. Babasına karşı en ufak incitici bir söz etmeyen
İbrahim(a.s), babasına "Sana selam olsun. Senin için Rabbim'den mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkardır." diyerek ondan ayrılmıştır.
Lokman(a.s)
örneğinde, bir babanın çocuğuna karşı olan vazifesinin; onu sadece
Allah'a kul olan bir fert olarak yetiştirmek olduğunu görmekteyiz.
İbrahim(a.s)'ın örneğinde müşriklikte ısrar eden babaya karşı çocuğun
nasıl davranması gerektiğini görmekteyiz.
Sonuç
olarak; hayata dokunan bir kitap olan Kur’an, bizlere hayat içinde
karşılaşacağımız sorunlara karşı nasıl bir yol izlememiz gerektiğini
öğretmektedir. Bu öğretim çerçevesi içinde anne ve babaya iyilikle
davranmak, onlara "öff" bile dememek ve onlara itaat etmek
bizlere emredilmiştir. Rabbimiz itaate sınır koyarak; çocuklarına şirk
baskısı yapması sonucunda onlara itaat edilmemesi gerektiğini atamız
İbrahim(a.s) örneğinde bizlere öğretmektedir. Şirk veya tevhidi tercih
etmek noktasında kalan bir kişi için, bu şirki ona empoze etmeye çalışan
anne ve babası olsa dahi onlara itaat edilmemesi gerektiğini, anne ve
babanın çocuğu üzerinde haklarını bir çok ayetinde beyan ederek onlara
itaat edilmesini gerektiğini bizlere emreden Rabbimiz, ortada şirk
baskısı olduğu zaman sadece kendisine itaat edilmesi gerektiğini bizlere
emretmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)