Kur'anda helak edildiği beyan edilen kavimlerin kıssalarının anlatılma sebebi , geçmişte cereyan etmiş bazı olayların masal tadında okunarak geçiştirilmesi değil "Sünnetullah" denilen toplumsal yasaların nasıl işlediği ve bu yasaların değişmezliği üzerinden , adı geçen kavimlerin işlemiş oldukları cürümlerin tekrar edilmesi neticesinde aynı olayların işleyeceğinin haber verilmesidir.
Allah (c.c) Kur'anda, insanı "Kadın" ve "Erkek" olarak iki farklı cinste yarattığını , insan neslinin çoğalmasının bu iki cinsin beraberliği ile gerçekleştiği , bu çoğalmanın hukuki zemini olarak "Nikah" dediğimiz aktin olması gerektiğini , bunun dışında gerçekleşen beraberliklerin "Zina" olduğunu , bu tür beraberliğin Dünya cezası olarak had , uhrevi ceza olarak Cehennem olduğunu beyan ederek insanların bundan kaçınmasını ve koyduğu ölçülere uyulmasını emretmiştir.
[003.014] Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar
ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir.
Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah
katındadır.
[004.001] Ey İnsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden
ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize hürmetsizlikten
sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın
haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp
gözetmektedir.
İnsan, karşı cinse ilgi duyan bir fıtratta yaratılmış ve bu ilgisi sonucunda insan neslinin türemesi sağlanmıştır. Ancak Kadınların Kadınlarla , Erkeklerin Erkeklerle cinsel birlikteliği yasaklanmıştır. Bu yasaklanmayı ve bu tür ilişkilere heves duyanlara karşı nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini Nisa s. 15. ve 16. Ayetleri bizlere beyan etmektedir. Bu konuyu ile daha önce "Nisa s. 15-16. Ayetleri : Fuhuş Suçunun Yaptırımı" başlıklı bir yazımızda ele almaya çalışmıştık.
Lut (a.s) kıssasına baktığımızda onun içinde bulunduğu kavmin böyle bir sapkınlık içinde olduğunu görmekteyiz.
[026.165-6] Neden siz bütün insanlardan sadece erkeklere şehvetle
varıyorsunuz? Neden Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıp da bu işi
yapıyorsunuz? Siz hakikaten iyice azmış bir toplumsunuz!»
[027.055] «Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi
yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz.»
Lut (a.s) ın kıssasını okuduğumuz zaman onun kavminin , başta "ŞİRK" olmak üzere yapmış olduğu fesadlardan bir tanesinin de erkek erkeğe ilişki olduğunu görmekteyiz. Lut (a.s) ın kavminin yıkımını hazırlayan fesadlardan olan bu kötü fiil bu günde tüm hızıyla işlenmektedir.
Araf suresi 163-166. Ayetleri geçen "Cumartesi ashabı" kıssasında orada yaşayan halkın , 1- yasağı çiğneyenler , 2- yasağı çiğnemeMEsine rağmen engel olmayanlar 3- yasağı çiğneyenlere karşı engel olmaya çalışanlar olarak, 3 guruba ayrıldığını görmekteyiz. Kıssada helaka uğrayanların sadece 1. guruba dahil olanlar değil 1. ve 2. guruba dahil olanlar yani engel olmamak sureti ile onların fiiline dolaylı olarak ortak olanların da helak edilmiş olmaları , bir kötülüğü işlememiş olmakla birlikte o kötülüğe engel olmak gerektiği hissesini vermesi açısından ibretlidir.
Türkiye de L.G.B.T adlı örgütün her sene düzenlediği gösteriler bu yıl "Onur Yürüyüşü" !!! adı altında yine düzenlenmiştir. Gösteri ile ilgili yayınlanan fotoları görenler, bu yürüyüşün onur değil onursuzluk yürüyüşü olduğu konusunda hemfikirdirler. Fıtratlarının gereği olarak olması gereken cinselliklerini farklı olarak yaşadıklarını herkese ilan etmek için böyle bir onursuzluk içine girilmesi halk nezdinde infiale sebeb olmuştur.
Burada şu noktayı hatırlatmakta fayda görmekteyiz ; yazımızın konusu bu sapkınlığı ahlaksızlık olarak aleniyete dökmeyen ve tedavi yollarını arayarak bu sapkınlıktan vazgeçmek isteyenler ile ilgili değildir.
Ramazan ayının kutsiyetini hiçe sayarak ve bu ay ile alay ederek açılan pankartlar, yapılan gösterinin hiçte onurlu olmadığını göstermektedir. Olaya hak ve özgürlük açısından bakılması durumu daha vahim bir hale soktuğunu ve bunun bir takım özgürlükçü müslümanlar ! tarafından savunulması bazılarımızın düştükleri bataklığı görmek açısından ibret vericidir.
Son zamanlarda özellikle Kur'anı baz aldığını iddia edenlerin bir kısmında arız olan hastalık şu dur ki ; Etrafımızda olan olaylara karşı bakış açımızı Kur'an değil, bazı kesimlere karşı olan sevgimiz veya kinimiz belirlemektedir. L.G.B.T adlı oluşuma karşı, bir kısmımızda arız olan sevgi ve hoşgörüyü hak ve özgürlüklar açısından bakmamız hak ve özgürlüklerin belirlenmesinde Kur'anın baz alınmadığını göstermektedir.
Batı kaynaklı fikirlerin empoze ettikleri hak ve özgürlük anlayışı ile İslamın öngördüğü hak ve özgürlük anlayışı bir çok konuda çakışmaktadır. İslam Allaha alenen küfür ve hakaret eden hiç bir oluşuma, "Bu senin hakkındır" diyerek hoş görü göstermez. Bizler batı kaynaklı düşüncelerin empoze ettiği düşünceleri Müslüman kimliği altında savunmaya çalıştığımız takdirde ne oradan ne buradan olan bir kimlilğe bürünmüş oluruz ki bunun Literatürdeki adı "Münafık" olmaktır. Bizler kimsenin kınamasına, ayıplamasına, dışlamasına maruz kalmamak için bir yerlere eğilmek durumunda kaldığımızda Allaha karşı başkaldırmak durumuna düşmüş oluruz.
Peki Müslümanlar olarak bu tür durumlar karşısında nasıl bir tavır takınmalıyız ?.
İçinde yaşadığımız sistem açısından bu tür gösterilerin alenen yapılmasını önleyecek bir müeyyide beklemek realist olmayacaktır. Demokratik , özgürlükçü olduğu iddiasında olan sistemin bu tür gösterileri yasaklaması, bu iddiasına gölge düşüreceği için bunu yapamaz. Bu gösterilerde yer alanlara karşı küfür ve hakaret cümleleri kullanılması bu oluşumlar içinde yer alanları caydırmak yerine dahada azdırmak gibi bir duruma düşürebileceği unutulmamalıdır.
Müslümanlar olarak , bu tür gösterileri hak ve özgürlük olarak görmek , desteklemek mümkün değildir. Hak ve özgürlüklerin sınırını bizleri yaratan çizer ve bizler o çizgileri aşmadan yürürüz. Olaya hak ve özgürlük açısından baktığımızda hırsızların , tecavüzcülerin ve bunlar gibi toplumda suç ve ahlaksızlık sayılan fiilleri işlemek hevesinde olanlarında bunları yapmak hakkı olduğunu savunmak zorunda kalırız. L.G.B.T adlı oluşum bayrağı altında toplanan insanların istedikleri hak ve özgürlüğün, bir hırsızın serbestçe çalma hakkı istemesi veya bir tecavüzcünün serbestçe istediğine tecavüz edebilme hakkını istemesinden hiç bir farkı yoktur.
Müslüman olduğunu iddia eden bir toplumda böyle bir gösterinin yapılabilmiş olması içinde bulunduğumuz çöküşü göstermesi açısından önemli bir göstergedir. Toplum tarafından yüz kızartıcı olarak bilinen cürümleri işleyenlerin alenen ortaya çıkıp " Biz bunları işliyoruz" diyebilmiş olması ahlaksızlığın zirve yapmış olduğunu göstermektedir. Ayrıca bunlara karşı halktan bir tepki gelmemiş olması yozlaşmanın geldiği noktayı görmek açısından dikkat çekicidir.
Araf s. içinde anlatılan "Cumartesi Ashabı" kıssasındaki 2. guruba baktığımızda yasağı çiğnemeyen ancak yasağı çiğneyenlere karşı bir tavır takınmayanların da helaka uğrayanlar arasında oldukları hatırdan çıkarılmadan bu tür ahlakszca eylemleri, bırakın hak ve özgürlük açısından desteklemek veya ses çıkarmamak engel olmak Müslümanın görevidir.
Bu engelleme nasıl yapılacaktır?.
Öncelikle bu sapkınlığın bir hastalık olduğundan yola çıkılarak tedavi ile ilgili süreç başlatılacaktır . Bu süreç kişisel çabalar ile değil Devlet gücü ile yapılmasının daha iyi sonuçlar vereceği için içinde yaşadığımız Devletin bunu bir hastalık olarak görerek gerekli tedavi kurumlarını oluşturması gerekmektedir. Kişisel olarak bu tür kişileri saldırgan ve şiddet içeren ifadeler ve hareketlerde bulunmak faydadan çok zarar getireceği için bu yolun seçilmemesine özellikle dikkat edilmelidir.
Bu tür oluşumlar içinde bulunanların bu sapkınlıklarını ortaya dökerek reklamlarını yapmalarına ve "Bizde varız" demelerinin önlerini kapatmak bu fiile yatkın olanların , onlara özenmelerine bir nebze olsada engel olacaktır.
Bu tür sapkınlıklar toplum içinde bir fesad hareketi olup tedavi ile bundan vazgeçmeyen , dahası bu sapkınlığını uluorta yaşamak isteyenlere karşı cezai müeyyideler konulması gerekmektedir. Bu müeyyidelerin içinde yaşadığımız sistem tarafından konulamayacağı bilincinde olduğumuzu hatırlatmak isteriz. Dünyada gittikçe yaygınlaşan hatta bazı ülkelerde kadın kadına veya erkek erkeğe evliliklerin resmi hale getirildiği bir bir zamanda, bazı anlaşmalarla batıya bağlı olan ülkemizin hukuk sisteminin bunu yapamayacağı aşikardır.
Bu tür sapkınlıkların devam ettiği ülke ve toplumların akıbeti ne olur ?.
Bunun cevabını Lut (a.s) kıssası içinde görmekteyiz. Lut (a.s) ın kavminin yapmış olduğu cürüm dün olduğu gibi bu günde yapılmaktadır. Allah (c.c) nin sünnetinde değişiklik olmayacağına göre bu tür toplumların helak edilmesi kaçınılmaz bir sondur.
Dünyada helak edilenlerden , Ahirette ise ebedi azaba çarptırılanlardan olmamak için öncelikle bu tür fiilleri işlemekten uzak bir hayat sürmek zorunda olduğumuz muhakkaktır. Bu fiilden uzak olmak sadece kurtulamamıza vesile olmayacağını da bilmek gerekmektedir. Bu fiili işleyenlerin yaptıklarının yanlış olduğunu uygun bir dil ile anlatmak zorundayız. "Bu kişiler nasıl adam olmaz" deyip bir kenara çekilmek bizleri "Cumartesi Ashabı" kıssası içindeki 2. guruba dahil eder ki bu dahil olma helak edilme sebebidir.
Sonuç olarak ; Etrafımızdaki olaylar ile ilgili olarak tutumumuz Allah (c.c) nin "Bak" dediği yerden olması gerekmektedir. Birilerine şirin görünmek için ahlaksız fiileri işleyenlere karşı hümanist tavırlar içine girmek bizi bazılarının gözünde "Yobaz" sınıfına sokmuş olması , kimsenin kınamasından korkmayanlar için sorun teşkil etmeyecektir. Toplumsal yasaların işleyişi çerçevesinde dün Lut (a.s) ın kavminin başına gelen akıbetin , bu gün veya yarın bu fiilleri işleyen toplumların başına gelmeyeceğinin garantisi varmıdır ?
[010.050] De ki: «Allah'ın azabı size gece veya gündüz gelirse, ne
yaparsınız? Suçlular neye bunda acele ediyorlar?»
Kur'anın bir çok Ayeti azabın ansızın geleceğini , kendisine azab gelenlerin bu azabı beklemedikleri halde ansızın geldiği haber verilerek sonrakilerin böyle bir azaba yine ansızın çarptırılacakları haber verilmektedir. Bu azaptan kurtulmak için içimizdeki bu tür ahlaksız oluşumlara kayıtsız kalmamak ve içinde bulunduğumuz durum neyi yapmamızı gerektiriyor ise onu yapmamız gerektirmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
örnekliğinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
örnekliğinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
30 Haziran 2015 Salı
16 Nisan 2015 Perşembe
Semud Kavminin Helakının Örnekliğinde Helakın Evrenselliği
Kur'anda bir çok sure içinde gördüğümüz kıssa yollu anlatımların amacı , "Sünnetullah"ın arz üzerinde nasıl işlediği ve bu işlemenin sadece adı geçen kavimlere özgü değil , aynı fiilleri işleyen topluluklarında bu işleyiş çerçevesinde helak olacaklarının bilinmesi amacına dayanmaktadır.
Salih (a.s) ın kavmi olan Semud , helak edilmiş olanlar listesinde yer almakta olan kavimlerden birisi olarak öne çıkmaktadır. Semud kavmine ayet olarak gönderilen "Dişi Deve" ile ilgili olarak klasik tefsirlerde onun kayadan çıkması , kılı , tüyü ile meşgul olunmuş , mesaj içerikli bir okumaya maalesef tabi tutulmamıştır. Kavimlerin helak edilmesi konusu gündeme geldiği zaman yapılan tartışma konusu , helakın devam eden bir süreç olup olmadığı çerçevesinde olup , bu tartışmanın yapılması bile "Sünnetullah" olgusunun tam anlaşılamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Kavimlerin helakı ile ilgili ayetler şayet "Sünnetullah" olgusu hesaba katılarak okunmuş olsaydı , bu tür tartışmaların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılır , klasik tefsirlerde bu konu ile ilgili yapılan yorumlar ,masal tadında bir anlatım olarak okunup İsrailiyyat masalları ile güzelleştirilmeye !!! çalışılmaz , helak ile ilgili ayetlerin "Sünnetullah" olgusunun bir gereği olarak , kıssalardaki anlatımlarda öne çıkan özellikleri taşıyan toplulukların, er veya geç helak edileceklerinin değişmez bir yasa gereği olduğu anlaşılırdı.
Bu noktada , Şuayb (a.s) kavminin öne çıkan özelliği olan ,ölçü ve tartıyı noksan tutmaları yani ekonomik hayatta adaleti gözetmemiş olmaları , Lut (a.s) ın kavminin homoseksüellik yolu ile ahlaki alanda bozulma göstermeleri onları helake götüren sebeblerdir. Bu gün bu Elçilerin kavimlerindeki yanlışların yapılmaya devam ediliyor olması, bu toplulukların er geç yıkılacağının bir habercisidir. Onların yıkımı başlarına taş yağarak gerçekleşmesini beklemek gibi bir durumdan ziyade, bu toplulukların yaptıklarının karşılığını yaşadıkları hayat içinde görmeleri gibi bir helak olma durumuna düşmeleri olarak anlamak gerektiğini düşünüyoruz.
Helak edilen kavimlerin tamamında öne çıkan ortak nokta, o toplulukların yaşamlarını belirleyici olan Rab ve İlah'ın Allah (c.c) değil başka İlah ve Rabler olmasıdır. Allah(c.c) nin dışında belirleyiciler edinen bu kavimler , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan uyarıcı Elçileri red ederek başka belirleyicilere kulluk etmeye devam edeceklerini beyan etmişlerdir. Salih (a.s) ın kavmi olan Semud bu kavimlerden birisidir.
[011.061] Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. «Ey benim halkım!» dedi, «Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tövbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve dualarını kabul edendir.»
[026.141-52] Semud halkı da resulleri yalancı saydı. Kardeşleri Salih onlara: «Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
Verdiğimiz örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere , Semud kavmi müreffeh bir hayat sürmelerine rağmen şirk esasına dayalı bir sistemi seçmişler , Arz üzerinde ıslaha değil fesada koşan bir topluluk olmuşlardır. Elçileri Salih, onlara yaptıklarının yanlış olduğunu haber vermek üzere gönderilmiş ve kavmi tarafından tekzip edilmiştir. Bunun üzerine Allah (c.c) Semud kavmine Ayet olarak dişi bir Deve göndermiş fakat kavmi onu öldürmüştür.
[007.073] Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
[007.077] Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.
[054.027] Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
[091.011-5] Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah'ın Resûlü onlara: «Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!» dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!
Salih (a.s) ın kavminin kıssası kısaca bu şekildedir , bu kıssa bize geçmişlerin masalları olarak anlatılmadığına göre , bu kıssadan bir hisse çıkarmak ve onu yaşadığımız hayat ile nasıl bir bağlantısını kurabiliriz şeklinde bir soruya şu cevabı vermek mümkündür.
Ayetlerden anlaşıldığına göre , Ayet olarak gönderilen Devenin "Allahın Arzı" olarak belirtilen yerlerde yemesine içmesine kimsenin karışmaması ve rahatlıkla otlamasına izin verilmesi istenmektedir. "Allahın Arzı" olarak özellikle vurgulanan topraklarda EMANETÇİ olduklarını unutan Semud kavmi'nin müşrik ileri gelenleri , üzerinde bulundukları topraklarda tasarruf hakkını sahiplik olgusu içinde yani ASALETEN yerine getirmeye kalkarak sadece kendilerinin hayat hakkı olduğunu iddia etmişler ve "Allahın Devesi"ni kesmişler ve helak edilmişlerdir.
Şimdi bu kıssa bize neden anlatılmıştır ?.
Klasik tefsir anlayışında olduğu gibi sadece masal tadında köy kahvelerinde okunması veya modernist tefsir anlayışında olduğu gibi mecazi anlatımlar olup böyle bir helakın vaki olmadığı yani bir nevi ütopik bir masal olsun diye mi anlatılmıştır ?.
İki yaklaşıma verilecek cevap , Hayır olacaktır.
"Allahın Arzı" ve "Allahın Devesi", bu iki terim kıssanın evrensel bir mesajı olduğuna dair iki önemli terimdir.
Bu iki terim, yaşadığımız Dünya'nın üzerinde olan ve İnsanın emrine müsahhar kılınan , Dağ , Orman , Nehir , Hayvanlar v.s gib unsurların asıl sahibinin kim olduğuna vurgu yapmaktadır. Ahzab s. 72. Ayetinde vurgulandığı üzere , "Emanetçi" vasfına sahip olarak yaratılan İnsan , yaşamı boyunca kullandığı her ne varsa onun üzerinde asla onun asıl sahibiymiş gibi bir tasarrufta bulunmaya hakkı yoktur.
Allah (c.c) nin , bir çok Ayette bizim emrimize amade kıldığı şeyleri yine onun gösterdiği kullanma klavuzu dahilinde kullanmak zorunda olduğunu unutan İnsanlar , kendi hevaları doğrultusunda edindikleri kullanma klavuzları doğrultusunda , kendilerine emanet edilen bu şeyleri kendi malları zannederek , istedikleri gibi kullanmışlar ve neticede büyük bir fesada sebebiyet vermişlerdir.
Bu gün üzerinde yaşadığımız Arz üzerinde her ne varsa bunları bizden sonraki kuşaklarda kullanacak ve onlardan yararlanacaktır. Ancak Arz üzerinde kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olan İnsan , bunları unutarak sadece kendisini ve bu günü düşünerek Arz üzerindeki dengeyi bozmaktadır.
[030.041] İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
Rum s. 41. Ayetine baktığımız zaman , Sünnetullah dediğimiz değişmez yasalardan bir tanesi karşımıza çıkmaktadır. Deniz'de ve Kara'da fesadın yani bozulmanın meydana gelmiş olmasının müsebbibi olarak İnsan gösterilmektedir , Ayetin devamında insanların yaptıklarının karşılığı olarak bu fesadın kendilerine geri döndürülerek belki bu yolu terketmelerinin beklendiği beyan edilmektedir.
Burada bir hatırlatma yapmanın yerinde olacağını düşünmekteyiz; Kur'anda zikri geçen kavimlerin helak edilme süreci, düşündüğümüz gibi kısa bir süreç içinde olmamıştır. Elçilerin kıssalarını okuduğumuz zaman sanki böyle bir anlatım varmış zannı hakim olabilir , ancak helak edilen kavimlerin helak edildiği zaman adı geçen Elçi o kavme gönderilmiş tek Elçi değildir , adı geçen kavimlere o Elçilerden önce bir çok Elçiler gelip geçmiştir. Nuh (a.s) kıssasını hatırlayacak olursak onun 950 sene tebliğde bulunmuş olması sonucunda kavminin helak edilmiş olması sürecin ne kadar uzun olduğu konusunda fikir verebilir.
Bu gün Dünyamıza bir bakalım; adına "Çevre Felaketi" dediğimiz bir çok sıkıntılı durum biz İnsanları tehdit etmektedir. Bu tehdidin sebebi olarak , İnsanların daha rahat ve müreffeh yaşama adına geliştirmeye çalıştıkları sanayi ve teknoloji'nin, çevreye atılan atıkları ve bu atıkların ekolojik dengeyi alt üst ederek insanların yaşamını tehdit ettikleri gerçeği bu gün Dünyanın en önemli gündemini teşkil etmekte olmasına rağmen , aynı İnsan üretim adına bu fesadı devam ettirmekten kendini alamamaktadır.
Helak dediğimiz olayı ,Kur'anda anlatıldığı şekli ile sadece gökten taş yağması gibi algılamak , bu olayın Sünnetullah'ın bir neticesi olmasına ve evrenselliğine gölge düşürecektir. Helak dediğimiz felaketler dün nasıl meydana geldiyse bu gün de yaşanmakta bu gidişle kıyamete kadar yaşanacaktır.
Örnek verecek olursak ; Geçtiğimiz yıllar içinde , Amerikanın Japonya ya atmış olduğu atom bombası , o ülke insanlarını yıllarca etkilemiş ve hala etkilemektedir , Çernobil atom santralı'nın patlaması ile meydana gelen olaylar , körfez savaşında Kuveyt'te ateşe verilen petrol kuyularından çıkan alev ve dumanlar , daha buraya yazamayacağımız binlerce felaket bir nevi helak edilme anlamına gelmekte olup bu felaketlerden etkilenen milyonlarca insan , ekonomik , sosyal ,siyasal , sağlık yönünden sıkıntı içinde bulunmaktadır.
Çevreye salınan zararlı gazlar neticesinde iklimler değişmekte , ve bu değişim İnsan üzerinde bir çok sorunlar meydana getirmektedir. Bu tür fesadlar devam ettiği müddetçe , ilerleyen yıllarda daha büyük felaketlerin geleceği yolunda bir çok uyarılar yapılmasına rağmen bunlar kulak arkası edilerek bir kaç kişinin mutluluğu için binlerce kişinin hayatı tehlikeye atılmaktadır.
Semud kavminin helakı üzerinden verilmek istenen mesajı okuduğumuzda , dün Semud kavminin yaptığı fesad olan , "Allahın Arzı" nı ve "Allahın Devesi" ni sadece kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak , Arz üzerinde kendilerinden başkalarının da yaşam hakları olduğunu unutmaları sadece günü kurtarma hevesine dalarak yaptıkları fesad , sonuç olarak kendilerine helak olarak geri dönmüştür. Bizler aynı şekilde kendimizden başkasının yaşam hakkına saygı duymayarak yaptığımız çevre katliamlarının cezasını ekolojik dengenin bozulması neticesinde çevre felaketi olarak ödemekteyiz.
Bu gün bilim insanlarının Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre felaketlerinin ileride daha büyük facialara yol açacağı uyarısı, bazılarımız için "Komplo Teorisi" olarak görülmektedir fakat , Kur'an da bahsi geçen helak olaylarının Nuh (a.s) kavmi örneğine baklacak olursak bu kavmin helakı 950 sene süren bir sürecin sonucu olduğu hatırlanacak olursa , ilerleyen yıllarda başımıza gelecek olan felaketler önlem alınmadığı takdirde bizim helakımıza sebeb olacaktır.
Dünyanın sıcaklığının artarak kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi neticesinde , deniz seviyesinin altında bir ülke olan Hollanda'nın , gelecek yıllarda sular altında kalarak , Nuh tufanına benzer bir helak ile yok olmayacağı ne malumdur. Hollanda'ya baktığımız zaman ,Lut (a.s) kavminin ahlaksızlığının zirve yapmış olduğu , Kadınlar veya Erkeklerin birbirleri ile olan evlilikleri artık resmiyet kazanmış ve Devlet tarafından karı koca belgesi verilir hale gelmiştir. Bu ülkenin zaman içinde helak olması değişmez bir yasa olup bu yasanın su baskını halinde gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir ?.
"Benden sonrası tufan" diyerek kendisinden başkalarının yaşam hakkına saygı duymayan Semud kavmi Deveyi öldürerek bu hareketinin bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olması bizler içinde örnek olmalı , bizler sadece kendimizi merkeze alan bir hayat yerine , Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıları yani "Ekolojik Denge" yi gözeterek yaşamalı ve bizden sonra gelecek olanlara daha güzel bir Dünya bırakmaya çalışmalıyız aksi takdirde bunun cezasının Dünya ve Ahirette çok pahalı bir şekilde ödemek zorunda kalacağız.
Kavimlerin helakı ile ilgili Ayetleri sadece o kavim ile sınırlı tutmayarak , mesaj içerikli bir okuma yöntemi ile okuduğumuzda karşımıza böyle bir durum çıkmaktadır. Ellerimiz ile yaptığımız fesadın cezasını hem kendimiz , hem de gelecek nesiller çekecektir.
Sonuç olarak ; Kavimleri helak edilmesi ile ilgili Ayetleri onların helak edilme sebebi olan başta şirk olmak üzere , Şuayb (a.s) ın kavmi örneğinde ölçü ve tartıda haksızlık , Lut (a.s) ın kavmi örneğinde cinsel sapmalar , Salih (a.s) ın kavmi örneğinde ekolojik dengeye zarar vermek şeklinde okuduğumuzda aynı hataların bu gün de tekrarlanıyor olması helakın kaçınılmaz bir son olduğunu göstermektedir. Helak edilme denildiği zaman aklımıza sadece Kur'anda zikri geçen kavimler gelmemeli , helak edilen kavimlerin işlemiş oldukları fiiler akla gelmeli , Sünnetullah gereği bu fiillerin toplulukları zaman içinde helaka sürüklediği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile zikri geçen kavimlerin yapmış oldukları hataları öne çıkararak , sonraki gelenlerin bu fiileri işlememelerini öğütlemekte , aksi takdirde başlarına neler geleceğini göstermektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Salih (a.s) ın kavmi olan Semud , helak edilmiş olanlar listesinde yer almakta olan kavimlerden birisi olarak öne çıkmaktadır. Semud kavmine ayet olarak gönderilen "Dişi Deve" ile ilgili olarak klasik tefsirlerde onun kayadan çıkması , kılı , tüyü ile meşgul olunmuş , mesaj içerikli bir okumaya maalesef tabi tutulmamıştır. Kavimlerin helak edilmesi konusu gündeme geldiği zaman yapılan tartışma konusu , helakın devam eden bir süreç olup olmadığı çerçevesinde olup , bu tartışmanın yapılması bile "Sünnetullah" olgusunun tam anlaşılamamış olmasından kaynaklanmaktadır.
Kavimlerin helakı ile ilgili ayetler şayet "Sünnetullah" olgusu hesaba katılarak okunmuş olsaydı , bu tür tartışmaların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılır , klasik tefsirlerde bu konu ile ilgili yapılan yorumlar ,masal tadında bir anlatım olarak okunup İsrailiyyat masalları ile güzelleştirilmeye !!! çalışılmaz , helak ile ilgili ayetlerin "Sünnetullah" olgusunun bir gereği olarak , kıssalardaki anlatımlarda öne çıkan özellikleri taşıyan toplulukların, er veya geç helak edileceklerinin değişmez bir yasa gereği olduğu anlaşılırdı.
Bu noktada , Şuayb (a.s) kavminin öne çıkan özelliği olan ,ölçü ve tartıyı noksan tutmaları yani ekonomik hayatta adaleti gözetmemiş olmaları , Lut (a.s) ın kavminin homoseksüellik yolu ile ahlaki alanda bozulma göstermeleri onları helake götüren sebeblerdir. Bu gün bu Elçilerin kavimlerindeki yanlışların yapılmaya devam ediliyor olması, bu toplulukların er geç yıkılacağının bir habercisidir. Onların yıkımı başlarına taş yağarak gerçekleşmesini beklemek gibi bir durumdan ziyade, bu toplulukların yaptıklarının karşılığını yaşadıkları hayat içinde görmeleri gibi bir helak olma durumuna düşmeleri olarak anlamak gerektiğini düşünüyoruz.
Helak edilen kavimlerin tamamında öne çıkan ortak nokta, o toplulukların yaşamlarını belirleyici olan Rab ve İlah'ın Allah (c.c) değil başka İlah ve Rabler olmasıdır. Allah(c.c) nin dışında belirleyiciler edinen bu kavimler , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilmiş olan uyarıcı Elçileri red ederek başka belirleyicilere kulluk etmeye devam edeceklerini beyan etmişlerdir. Salih (a.s) ın kavmi olan Semud bu kavimlerden birisidir.
[011.061] Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i elçi olarak gönderdik. «Ey benim halkım!» dedi, «Yalnız Allah’a ibadet edin, çünkü sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Sizi topraktan yetiştirip yaratan, sizi orada yaşatan O’dur. O halde O’ndan mağfiret dileyin, yine O’na dönün, tövbe edin. Çünkü Rabbim kullarına çok yakın ve onların tövbe ve dualarını kabul edendir.»
[026.141-52] Semud halkı da resulleri yalancı saydı. Kardeşleri Salih onlara: «Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir. Burada bahçelerde, pınar başlarında, ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında güven içinde bırakılır mısınız? Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız? Artık Allah'tan sakının, bana itaat edin. Yeryüzünü ıslah etmeyip, bozgunculuk yapan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin» dedi.
Verdiğimiz örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere , Semud kavmi müreffeh bir hayat sürmelerine rağmen şirk esasına dayalı bir sistemi seçmişler , Arz üzerinde ıslaha değil fesada koşan bir topluluk olmuşlardır. Elçileri Salih, onlara yaptıklarının yanlış olduğunu haber vermek üzere gönderilmiş ve kavmi tarafından tekzip edilmiştir. Bunun üzerine Allah (c.c) Semud kavmine Ayet olarak dişi bir Deve göndermiş fakat kavmi onu öldürmüştür.
[007.073] Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki, 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.
[007.077] Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler.
[054.027] Gerçekten onları imtihan etmek için dişi deveyi gönderen biziz. Sen onları gözetle ve sabret.
[091.011-5] Semûd kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında, Allah'ın Resûlü onlara: «Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!» dedi. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!
Salih (a.s) ın kavminin kıssası kısaca bu şekildedir , bu kıssa bize geçmişlerin masalları olarak anlatılmadığına göre , bu kıssadan bir hisse çıkarmak ve onu yaşadığımız hayat ile nasıl bir bağlantısını kurabiliriz şeklinde bir soruya şu cevabı vermek mümkündür.
Ayetlerden anlaşıldığına göre , Ayet olarak gönderilen Devenin "Allahın Arzı" olarak belirtilen yerlerde yemesine içmesine kimsenin karışmaması ve rahatlıkla otlamasına izin verilmesi istenmektedir. "Allahın Arzı" olarak özellikle vurgulanan topraklarda EMANETÇİ olduklarını unutan Semud kavmi'nin müşrik ileri gelenleri , üzerinde bulundukları topraklarda tasarruf hakkını sahiplik olgusu içinde yani ASALETEN yerine getirmeye kalkarak sadece kendilerinin hayat hakkı olduğunu iddia etmişler ve "Allahın Devesi"ni kesmişler ve helak edilmişlerdir.
Şimdi bu kıssa bize neden anlatılmıştır ?.
Klasik tefsir anlayışında olduğu gibi sadece masal tadında köy kahvelerinde okunması veya modernist tefsir anlayışında olduğu gibi mecazi anlatımlar olup böyle bir helakın vaki olmadığı yani bir nevi ütopik bir masal olsun diye mi anlatılmıştır ?.
İki yaklaşıma verilecek cevap , Hayır olacaktır.
"Allahın Arzı" ve "Allahın Devesi", bu iki terim kıssanın evrensel bir mesajı olduğuna dair iki önemli terimdir.
Bu iki terim, yaşadığımız Dünya'nın üzerinde olan ve İnsanın emrine müsahhar kılınan , Dağ , Orman , Nehir , Hayvanlar v.s gib unsurların asıl sahibinin kim olduğuna vurgu yapmaktadır. Ahzab s. 72. Ayetinde vurgulandığı üzere , "Emanetçi" vasfına sahip olarak yaratılan İnsan , yaşamı boyunca kullandığı her ne varsa onun üzerinde asla onun asıl sahibiymiş gibi bir tasarrufta bulunmaya hakkı yoktur.
Allah (c.c) nin , bir çok Ayette bizim emrimize amade kıldığı şeyleri yine onun gösterdiği kullanma klavuzu dahilinde kullanmak zorunda olduğunu unutan İnsanlar , kendi hevaları doğrultusunda edindikleri kullanma klavuzları doğrultusunda , kendilerine emanet edilen bu şeyleri kendi malları zannederek , istedikleri gibi kullanmışlar ve neticede büyük bir fesada sebebiyet vermişlerdir.
Bu gün üzerinde yaşadığımız Arz üzerinde her ne varsa bunları bizden sonraki kuşaklarda kullanacak ve onlardan yararlanacaktır. Ancak Arz üzerinde kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olan İnsan , bunları unutarak sadece kendisini ve bu günü düşünerek Arz üzerindeki dengeyi bozmaktadır.
[030.041] İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.
Rum s. 41. Ayetine baktığımız zaman , Sünnetullah dediğimiz değişmez yasalardan bir tanesi karşımıza çıkmaktadır. Deniz'de ve Kara'da fesadın yani bozulmanın meydana gelmiş olmasının müsebbibi olarak İnsan gösterilmektedir , Ayetin devamında insanların yaptıklarının karşılığı olarak bu fesadın kendilerine geri döndürülerek belki bu yolu terketmelerinin beklendiği beyan edilmektedir.
Burada bir hatırlatma yapmanın yerinde olacağını düşünmekteyiz; Kur'anda zikri geçen kavimlerin helak edilme süreci, düşündüğümüz gibi kısa bir süreç içinde olmamıştır. Elçilerin kıssalarını okuduğumuz zaman sanki böyle bir anlatım varmış zannı hakim olabilir , ancak helak edilen kavimlerin helak edildiği zaman adı geçen Elçi o kavme gönderilmiş tek Elçi değildir , adı geçen kavimlere o Elçilerden önce bir çok Elçiler gelip geçmiştir. Nuh (a.s) kıssasını hatırlayacak olursak onun 950 sene tebliğde bulunmuş olması sonucunda kavminin helak edilmiş olması sürecin ne kadar uzun olduğu konusunda fikir verebilir.
Bu gün Dünyamıza bir bakalım; adına "Çevre Felaketi" dediğimiz bir çok sıkıntılı durum biz İnsanları tehdit etmektedir. Bu tehdidin sebebi olarak , İnsanların daha rahat ve müreffeh yaşama adına geliştirmeye çalıştıkları sanayi ve teknoloji'nin, çevreye atılan atıkları ve bu atıkların ekolojik dengeyi alt üst ederek insanların yaşamını tehdit ettikleri gerçeği bu gün Dünyanın en önemli gündemini teşkil etmekte olmasına rağmen , aynı İnsan üretim adına bu fesadı devam ettirmekten kendini alamamaktadır.
Helak dediğimiz olayı ,Kur'anda anlatıldığı şekli ile sadece gökten taş yağması gibi algılamak , bu olayın Sünnetullah'ın bir neticesi olmasına ve evrenselliğine gölge düşürecektir. Helak dediğimiz felaketler dün nasıl meydana geldiyse bu gün de yaşanmakta bu gidişle kıyamete kadar yaşanacaktır.
Örnek verecek olursak ; Geçtiğimiz yıllar içinde , Amerikanın Japonya ya atmış olduğu atom bombası , o ülke insanlarını yıllarca etkilemiş ve hala etkilemektedir , Çernobil atom santralı'nın patlaması ile meydana gelen olaylar , körfez savaşında Kuveyt'te ateşe verilen petrol kuyularından çıkan alev ve dumanlar , daha buraya yazamayacağımız binlerce felaket bir nevi helak edilme anlamına gelmekte olup bu felaketlerden etkilenen milyonlarca insan , ekonomik , sosyal ,siyasal , sağlık yönünden sıkıntı içinde bulunmaktadır.
Çevreye salınan zararlı gazlar neticesinde iklimler değişmekte , ve bu değişim İnsan üzerinde bir çok sorunlar meydana getirmektedir. Bu tür fesadlar devam ettiği müddetçe , ilerleyen yıllarda daha büyük felaketlerin geleceği yolunda bir çok uyarılar yapılmasına rağmen bunlar kulak arkası edilerek bir kaç kişinin mutluluğu için binlerce kişinin hayatı tehlikeye atılmaktadır.
Semud kavminin helakı üzerinden verilmek istenen mesajı okuduğumuzda , dün Semud kavminin yaptığı fesad olan , "Allahın Arzı" nı ve "Allahın Devesi" ni sadece kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak , Arz üzerinde kendilerinden başkalarının da yaşam hakları olduğunu unutmaları sadece günü kurtarma hevesine dalarak yaptıkları fesad , sonuç olarak kendilerine helak olarak geri dönmüştür. Bizler aynı şekilde kendimizden başkasının yaşam hakkına saygı duymayarak yaptığımız çevre katliamlarının cezasını ekolojik dengenin bozulması neticesinde çevre felaketi olarak ödemekteyiz.
Bu gün bilim insanlarının Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevre felaketlerinin ileride daha büyük facialara yol açacağı uyarısı, bazılarımız için "Komplo Teorisi" olarak görülmektedir fakat , Kur'an da bahsi geçen helak olaylarının Nuh (a.s) kavmi örneğine baklacak olursak bu kavmin helakı 950 sene süren bir sürecin sonucu olduğu hatırlanacak olursa , ilerleyen yıllarda başımıza gelecek olan felaketler önlem alınmadığı takdirde bizim helakımıza sebeb olacaktır.
Dünyanın sıcaklığının artarak kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi neticesinde , deniz seviyesinin altında bir ülke olan Hollanda'nın , gelecek yıllarda sular altında kalarak , Nuh tufanına benzer bir helak ile yok olmayacağı ne malumdur. Hollanda'ya baktığımız zaman ,Lut (a.s) kavminin ahlaksızlığının zirve yapmış olduğu , Kadınlar veya Erkeklerin birbirleri ile olan evlilikleri artık resmiyet kazanmış ve Devlet tarafından karı koca belgesi verilir hale gelmiştir. Bu ülkenin zaman içinde helak olması değişmez bir yasa olup bu yasanın su baskını halinde gerçekleşmeyeceğini kim garanti edebilir ?.
"Benden sonrası tufan" diyerek kendisinden başkalarının yaşam hakkına saygı duymayan Semud kavmi Deveyi öldürerek bu hareketinin bedelini çok ağır bir biçimde ödemiş olması bizler içinde örnek olmalı , bizler sadece kendimizi merkeze alan bir hayat yerine , Dünya üzerinde yaşayan diğer canlıları yani "Ekolojik Denge" yi gözeterek yaşamalı ve bizden sonra gelecek olanlara daha güzel bir Dünya bırakmaya çalışmalıyız aksi takdirde bunun cezasının Dünya ve Ahirette çok pahalı bir şekilde ödemek zorunda kalacağız.
Kavimlerin helakı ile ilgili Ayetleri sadece o kavim ile sınırlı tutmayarak , mesaj içerikli bir okuma yöntemi ile okuduğumuzda karşımıza böyle bir durum çıkmaktadır. Ellerimiz ile yaptığımız fesadın cezasını hem kendimiz , hem de gelecek nesiller çekecektir.
Sonuç olarak ; Kavimleri helak edilmesi ile ilgili Ayetleri onların helak edilme sebebi olan başta şirk olmak üzere , Şuayb (a.s) ın kavmi örneğinde ölçü ve tartıda haksızlık , Lut (a.s) ın kavmi örneğinde cinsel sapmalar , Salih (a.s) ın kavmi örneğinde ekolojik dengeye zarar vermek şeklinde okuduğumuzda aynı hataların bu gün de tekrarlanıyor olması helakın kaçınılmaz bir son olduğunu göstermektedir. Helak edilme denildiği zaman aklımıza sadece Kur'anda zikri geçen kavimler gelmemeli , helak edilen kavimlerin işlemiş oldukları fiiler akla gelmeli , Sünnetullah gereği bu fiillerin toplulukları zaman içinde helaka sürüklediği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile zikri geçen kavimlerin yapmış oldukları hataları öne çıkararak , sonraki gelenlerin bu fiileri işlememelerini öğütlemekte , aksi takdirde başlarına neler geleceğini göstermektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
10 Ekim 2014 Cuma
İbrahim(a.s) Örnekliğinde Anne ve Babaya İtaatın Sınırı
Alemlerin
Rabbi olan Allah(c.c)’ın kulu ve elçisi Muhammed(a.s)'a indirmiş olduğu
Kitap; anne ve babaya iyiliği emreden ayetler içermektedir;
[2.83]
İsrailoğullarından, «Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya,
yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel
konuşun, namazı kılın, zekatı verin» diye söz almıştık. Sonra siz pek
azınız müstesna, döndünüz; hala da yüz çevirip duruyorsunuz.
[2.215]
Sana, ne sarfedeceklerini sorarlar, de ki: «Sarfedeceğiniz mal, ana
baba, yakınlar, yetimler, düşkünler, yolcular içindir. Yaptığınız her
iyiliği Allah şüphesiz bilir».
[4.36]
Allah'a kulluk edin, O'na bir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya,
yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere
iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.
[6.151]
De ki: «Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na
hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın, yoksulluk
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin ve onların rızkını veren
Biziz, gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı
cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye
buyurmaktadır.»
[17.23]
Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve
babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi
yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten
yüksünme, «öff!» bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı
sözler söyle.
[46.17]
Ana ve babasına: «Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip
kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice
nesiller gelip geçmiştir.» diyen kimseye ana ve babası Allah'a sığınarak
«Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi
gerçektir.» dediklerinde o: «Bu Kur'ân öncekilerin masallarından başka
bir şey değildir» diyordu.
[31.14]
Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir.
Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı.
Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret
diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır.
[19.12-4]
«Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl» dedik ve henüz çocuk iken ona
hikmet verdik. Tarafımızdan bir merhamet, arı duru bir gönül de ihsan
ettik. O haramlardan çok sakınan bir insandı. Anne ve babasına iyi
davranan hayırlı bir evlattı, asla zorba ve isyankâr biri değildi.
[19.00-3]
(Çocuk): «Ben şüphesiz Allah'ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni
peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım
müddetçe namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti.
Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde,
dirileceğim günde bana selam olsun» dedi.
[46.15]
Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu
zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi,
otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der
ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı
olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de
iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben
müslümanlardanım.
Anne ve babaya itaat ve iyilik emreden Rabbimiz, itaatı kayıtsız şartsız olarak emretmeyip bir sınır dahilinde emretmiştir;
[29.8]
Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer
onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak
koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O
zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
[31.15]
Şayet onlar seni körü körüne Bana şirk koşman için zorlarsa; onlara
itaat etme ve dünya işlerinde onlarla iyi geçin Bana dönenlerin yoluna
uy. Sonra dönüşünüz yine Bana'dır. O zaman Ben, size yaptıklarınızı
bildiririm.
Allah(c.c)
anne ve babaya itaati; eğer onlar kendisine şirk koşmayı çocuklarına
emrederlerse, bu şekil bir itaatın olamayacağını ve onlara itaat
edilmemesini emretmektedir.
Lokman(a.s)'ın oğluna yaptığı ilk tavsiye, örnek ebeveyn olmanın bir tezahürünü göstermesi bakımından dikkate değerdir;
[31.13]
Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: «Yavrucuğum!
Allah'a ortak koşma, çünkü Allah'a ortak koşmak (şirk), elbette büyük
bir zulümdür.»
Anne
ve babanın ilk vazifesi; çocuğun mü'min bir kul olarak yetişmesini
sağlayacak olan bilgileri vermektir. Ancak çocuk bu bilgileri red etmek
isterse, anne ve babanın yapacağı bir şey maalesef yoktur;
[46.17]
Ana ve babasına: «Öf size! siz bana öldükten sonra tekrar dirilip
kabrimden çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz? Oysa benden önce nice
nesiller gelip geçmiştir.» diyen kimseye ana ve babası Allah'a sığınarak
«Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki, Allah'ın vaadi
gerçektir.»
[11.42]
Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden
uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin,
kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.
[11.43]
O: « Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.» dedi. Nuh: «
Bugün Allah'ın emrinden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!» dedi,
derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu.»
Yukarda
verdiğimiz AHKAF ve HUD Sureleri ayetlerinde; mü'min olan ebeveynine
karşı çıkan bir çocuğu ve babası Elçi olduğu halde babasına iman etmeyen
bir çocuğu görmekteyiz. Anne ve baba; Allah(c.c)'nin kendilerine
yüklemiş olduğu görev çerçevesinde çocuklarına gerekli eğitimi vermek
zorundadırlar fakat çocukları bu eğitimi red ederek küfrü seçtiği
takdirde, zorlayarak çocuklarını imana döndürmek gibi bir vazifeleri de
yoktur.
Elçilerin
yaşadıkları zaman içinde yapmış oldukları tebliğ görevleri, bizlere
birer örneklik olarak Kur’an’da anlatılmaktadır. MÜMTEHİNE 4 ayetinde "İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için örnekler vardır”
buyurulması; onun müşrik olan babasına karşı olan tavrının bile bize
örnek olması gerektiği anlatmaktadır. Anne ve babaya itaati; şirki
istisna ederek emreden Rabbimizin, Elçisi İbrahim(a.s)'ın babası ile
olan diyalogları bu istisnanın nasıl olması gerektiğini beyan
etmektedir.
[006.074]
Ve bir vakit ki, İbrahim babası Azer'e demişti ki: «Sen putları
ilâhlar mı ittihaz ediyorsun! Ben şüphe yok seni ve kavmini apaçık bir
dalâlet içinde görüyorum»
[19.41-47]
Kitabda İbrahimi de an, çünki o bir sıddık, bir Nebi idi. Babasına
şöyle demişti: «Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası
olmayan şeylere niçin tapıyorsun?»«Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir
ilim bana geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim.»Ey babacığım,
sakın şeytana kul olma; çünkü o, rahmeti bol olan Allah'a baş
kaldırmıştır.«Babacığım! Doğrusu sana Rahman katından bir azabın
gelmesinden korkuyorum ki böylece şeytanın dostu olarak
kalırsın.»Babası: «Sen benim ilahlarımdan geçmek mi istiyorsun ey
İbrahim? Yemin ederim ki, eğer vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım;
beni sen uzun bir süre bırak git!» dedi.(İbrahim:) «Selam üzerine olsun,
senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O bana pek
lütufkârdır» dedi.
[21.52-54]
Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizin, karşılarında bel büküp
eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?»«Babalarımızı onlara
tapar bulduk» demişlerdi.Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir
sapıklık içindesiniz, dedi.
[26.69-74]
Onlara İbrahim'in haberini oku. Hani, babasına ve kavmine: «Siz neye
kulluk ediyorsunuz?» demişti. Demişlerdi ki: «Putlara tapıyoruz, bunun
için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.» «Peki» dedi, «Siz
kendilerine dua ettiğinizde onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut
taptığınızda size fayda veya tapmadığınızda size zarar verebiliyorlar
mı? Hayır, biz atalarımızı böyle yaparken bulduk. dediler.
[37.85-87]
Babasına ve halkına şöyle dedi: «Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle
de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah’tan başka mâbud
arıyorsunuz! Siz Rabbülâlemin’i ne zannediyorsunuz?
[43.26-27]
Bir vakit İbrâhim babasına ve halkına şöyle dedi: «Bilin ki ben sizin
taptıklarınızla her türlü ilişiği kestim. Ben ancak beni yaratana ibadet
ederim. O bana yol gösterecektir.»
Müşriklikte ısrar eden babası ile olan ilişkisinin nasıl olduğunu ayetlerden öğrendiğimiz İbrahim(a.s), müşrik babasına karşı "öff"
bile demeden yolunun yanlışlığını ona ve kavmine anlatmış ancak
İbrahim(a.s)'ın bu tebliği babası tarafından şiddetli bir biçimde red
edilmiştir. Babasına karşı en ufak incitici bir söz etmeyen
İbrahim(a.s), babasına "Sana selam olsun. Senin için Rabbim'den mağfiret dileyeceğim, çünkü O, bana karşı çok lütufkardır." diyerek ondan ayrılmıştır.
Lokman(a.s)
örneğinde, bir babanın çocuğuna karşı olan vazifesinin; onu sadece
Allah'a kul olan bir fert olarak yetiştirmek olduğunu görmekteyiz.
İbrahim(a.s)'ın örneğinde müşriklikte ısrar eden babaya karşı çocuğun
nasıl davranması gerektiğini görmekteyiz.
Sonuç
olarak; hayata dokunan bir kitap olan Kur’an, bizlere hayat içinde
karşılaşacağımız sorunlara karşı nasıl bir yol izlememiz gerektiğini
öğretmektedir. Bu öğretim çerçevesi içinde anne ve babaya iyilikle
davranmak, onlara "öff" bile dememek ve onlara itaat etmek
bizlere emredilmiştir. Rabbimiz itaate sınır koyarak; çocuklarına şirk
baskısı yapması sonucunda onlara itaat edilmemesi gerektiğini atamız
İbrahim(a.s) örneğinde bizlere öğretmektedir. Şirk veya tevhidi tercih
etmek noktasında kalan bir kişi için, bu şirki ona empoze etmeye çalışan
anne ve babası olsa dahi onlara itaat edilmemesi gerektiğini, anne ve
babanın çocuğu üzerinde haklarını bir çok ayetinde beyan ederek onlara
itaat edilmesini gerektiğini bizlere emreden Rabbimiz, ortada şirk
baskısı olduğu zaman sadece kendisine itaat edilmesi gerektiğini bizlere
emretmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)