salih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
salih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Nisan 2015 Pazar

Enbiya s. 105. Ayeti: Arz'a Salih Kulların Varis Olması İsrailoğulları Örneği

Kur'an kıssaları , geçmişlerin yaşantılarından kesitler sunarak , onların olumlu veya olumsuz örnekliklerinden kendimize pay çıkararak yolumuzu belirlememizi amaçlayan anlatımlardır. Bu bağlamda İsrailoğulları üzerinden verilen örnekler onların yaşantılarındaki olumlu veya olumsuz örnekleri okuyarak, bizlerin de ona göre bir yol tayin etmemizi amaçlayan anlatımlardır.  

Kur'an kıssaları içinde en fazla yer alan kavim olan İsrailoğulları nın Musa (a.s) önderliğinde Firavun zulmüne karşı baş kaldırışı ve sonucu , Allah (c.c) nin arz üzerinde geçerli kanunları olarak nitelendirdiği "Sünnetullah"ın bir tecellisidir. Bu tecellinin anlatıldığı Ayetler şayet doğru  biçimde okunarak hayata pratize edildiği takdirde , çağdaş firavunların aynı şekilde alt edilmesi yani Sünnetullah'ın tecelli etmesi kaçınılmazdır. Kur'an Ayetlerin'de bu anlatımlar, "Laf olsun sayfa dolsun" kabilinden bir amaca matuf olarak anlatılmamış , aksine hayatın ve yaşamın amacı olan tek bir İlaha kulluk etmek yolundaki mücadelede oluşan zorluklarının nasıl bertaraf edileceğinin yaşanmış örnekleri olarak bizlere sunulmuştur.

"Sünnetullah" terimi'ni , "Allah (c.c) nin Arz üzerinde cari olan kanunları" şeklinde kısaca özetlemek mümkündür. Kur'an kıssaları , Sünnetullah'ın nasıl gerçekleştiğini anlatması açısından önemli bilgi kaynakları olup , bizlerinde o kıssalar üzerinden yapılan anlatımların kıyamete kadar geçerli olacağı bilinci ile bunları okumak ve yaşanan hayat içinde pratize etmemiz gerekmektedir. 

Sünnetullah teriminin doğru anlaşılamamış olması , özellikle biz Müslümanların bu gün içinde bulunduğumuz durumu doğru okuyamamasına sebeb olmakta , kendimizi seçilmiş kullar olarak görmemiz nedeniyle , Allah (c.c) nin bizlere yardım etme zorunluluğu varmış gibi bir düşünce içine girerek , bu yardımı hak etmenin belli kuralları olduğunu aklımıza getirilmemektedir. 

Musa (a.s) önderliğinde ki İsrailoğullarının uğramış olduğu soykırımın Firavun ve ordusunun denizde boğulması ile neticelenmesine kadar gelen süreç içinde Allah (c.c) nin kendi üzerine yazmış olduğu inananlara yardım sözünün nasıl gerçekleştiğini görmekteyiz.

 
[021.105]  Andolsun ki, Zebur'da Zikir'den sonra yazmıştık ki, muhakkak yere Benim sâlih kullarım vâris olacaklardır.

 Enbiya s. 105. Ayetinde , Allah (c.c) bir yazgısından bahsetmektedir. "Arz üzerine salih kulların varis olması" bu varisliğin belirli bir kurala yani Sünetullah'a bağlanmış olması anlamına gelmektedir. Bu Ayeti bazılarının diline dolayarak , "Allah böyle diyor ama bakın sizler hala geri ve ezilmiş bir halde yaşıyorsunuz" diyerek , sanki Allah (c.c) nin yalan söylediğini iddia etmektedirler. Allah hiç bir zaman yalan söylemez ancak bizlere ettiği vaadin yerine gelmesi için belirli şartlar koymuştur ve bunları bizlere yerine getirmeden o vaadini yerine getirmez. 

 [010.103] Sonra Biz, resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Böylece müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir borçtur.
 
[030.047] Andolsun ki, biz senden önce de elçileri kavimlerine gönderdik, onlar belgeler getirdiler; dinleyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştur.

Enbiya s. 105 ve yukarıda meallerini verdiğimiz Ayetler Sünnetullah'ın gerçekleşmesi ile ilgili Ayetler olup, bu gerçekleşmenin İsrailoğulları üzerinde nasıl tecelli ettiğinin ilgili Ayetler örneğinde okumaya çalıştığımızda Allah (c.c) nin kimseye yattığı yerden yardım etmediği anlaşılacaktır. 

 [028.004]  Firavun ülkesinde ululandı ve zorbalığa kalktı, halkını çeşitli sınıflara böldü. Onlardan bir topluluğu (İsrailoğulları'nı) zayıflatıyor, oğullarını kesiyor, kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi.
[028.005]  Biz de istiyorduk ki o yerde ezilmekte olanlara lûtfedelim, onları öncül imamlar yapalım, hem onları vârisler kılalım
 [028.006]  Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.

 Kasas s. 4. ve 6. Ayetlerin'de Allah (c.c), Firavun'un İsrailoğullarına uyguladıkları zulmün son bulmasını ve zulme uğrayanların öne geçmesini ve zalimlerin helak olmasını irade ettiğini belirtmektedir. Ancak onun bu iradesinin gerçekleşmesi , ezilenlerin zulme karşı başkaldırması neticesinde olacağını , İsrailoğullarının verdikleri mücadele örneğinde anlamaktayız. 

Musa (a.s) ın doğumu öncesinde başlayan İsrailoğullarına uygulanan soykırım , Musa ve Kardeşi Harun (a.s) ların , Firavuna Elçi olarak gönderilmeleri ile farklı bir ivme kazanır. Bu ivme , Firavunun sihirbazlarının mağlubiyeti ve onların iman etmesi ile birlikte daha hızlanarak yeniden bir soykırımın başlamasına sebeb olur. İsrailoğulları için bundan sonra daha zor bir mücadele süreci başlamıştır , bu süreci Araf s. Ayetlerinde şöyle okumaktayız.

 [007.127]  Firavun'un kavminin ileri gelenleri: Musa'yı ve kavmini yeryüzünde fesadçılık etsinler, seni de, tanrılarını da terketsinler diye mi bırakıyorsun? dediler. Dedi ki: Oğullarını öldürtürüz, kadınlarını sağ bırakırız. Elbette biz, onları ezicileriz.
 
[007.128]  Musa kavmine dedi ki; Allah'tan yardım isteyiniz ve sabrediniz. Yeryüzü Allah'ındır. Orayı dilediği kullarına miras kılar. Mutlu sonuç, günahlardan sakınanlarındır.»

Musa (a.s) kavmine , 128. Ayet'te görüldüğü üzere, mücadele stratejisinin ana temellerini öğütlemekte ve bu şekil bir mücadelenin nasıl sonuçlanacağını haber vermektedir. Ancak her topluluk içinde olduğu gibi İsrailoğulları içinde de zorluğa ve sıkıntıya sabredemeyen insanlar vardır. 

 [007.129] Dediler ki: «Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık.» (Musa:) «Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde halifeler (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek» dedi.

Yunus s. 87. Ayetinde , Firavunlar ile evrensel mücadele yöntemi olarak niteleyebileceğimiz emirler verilerek bu doğrultuda bir metod izlenmesi vahyedilmiş ve bu metod İsrailoğullarını başarıya ulaştırmıştır. 

 [012:087] Mûsa'ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır'da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın/karşılıklı yapın ve salatı ikame edin. İnananlara müjde ver.

Yunus s. 87. Ayetinde emredilen metodun uygulanarak başarıya ulaşılması, uzun yıllar süren bir zaman içinde gerçekleşmiş , bu sürecin uzunluğunu Araf s. 130-136 . Ayetler arasında görmekteyiz , bu süreç sonunda başlarına gelen felaketlerin hiçbirinden ders çıkarmayan Firavun ve ordusunun akıbeti suda boğularak helak edilmek ile sonuçlanmıştır. 

 [007.137] Horlanan, ezilen milleti de, bereketlerle donattığımız o ülkenin doğularına ve batılarına (yani tamamına) vâris kıldık. Böylece sabretmelerine mükâfat olarak İsrail oğullarına, senin Rabbinin yaptığı güzel vaad tamamen gerçekleşti. Firavun ile kavminin yaptıkları binaları ve yetiştirdikleri bahçeleri ise imha ettik.
[026.057-9]Ama biz Firavun ve adamlarını bahçelerden, pınar başlarından, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. Böylece oralara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
[044.025-8]  Geride neler bırakmadılar neler!... Ne bağlar, bahçeler, ne pınarlar, ne çiftlikler... Ne güzel güzel konaklar, ne makamlar, içinde zevk-u safa sürdükleri ne nimetler!...İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

Enbiya s. 105 ve diğer Ayetlerde , Allah (c.c) nin vaadi olan , "Arza salih kulların varis edilmesi" Sünneti, Musa (a.s) ın Firavun ile olan mücadelesinin anlatıldığı Ayetlerde canlı örnek olarak bizlere sunulmaktadır. Sünnetullah'ın Firavun ve ordusu üzerinde "Helak edilmek" , İsrailoğulları üzerinde "Kurtarılmak" şeklinde tecelli etmiş olması örneği sadece onlara has bir durum değil , aynı mücadele yönetimini uygulayan bütün müstaz'aflar için bir örnektir. 

Bu mücadele örnekliğini , Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olan Ashabı da uygulayarak , çıkarıldıkları Mekke ye geri dönmüşlerdir. Sünnetulah'ın , Mekkeli müşrikler üzerinde "Helak edilmek" şeklindeki tecellisi onların mağlubiyeti şeklinde gerçekleşmiş , Müslümanlar üzerinde "Kurtarılmak" şeklindeki tecellisi onların Mekkelilere galebe çalması şeklinde gerçekleşmiştir. 

Sünnetullah'ın gerçekleşmesi dün nasıl tecelli ettiyse bu gün ve yarın aynı şekilde gerçekleşecektir bu Allahın inanan kullarına vaadi dir ve Allah vaadinden asla caymaz , ancak bu vaadin gerçekleşmesi için onun önerdiği yöntemin takip edilme şartı vardır. İlahi metodun hayata pratize edilmesi , Elçilerin örnekliğinde kıssa yollu anlatımlar şeklinde canlı ve diri bir şekilde önümüzde durmaktadır. 

Muhammed (a.s) kendisine vahyedilen mücadele metodunun kendisinden önceki Elçilere vahyedilen ile aynı olduğunu bilerek, bu mücadelenin nasıl icra edildiğini kendisine vahyedilen Kitap'ta görmüş ve bu anlatımların bir amaca matuf olduğunu bilerek bu amaç doğrultusunda bir mücadele yöntemine uyarak şirk ile mücadelesine devam etmiştir. Bu mücadelede öne çıkan en önemli unsur , sabır , kararlılık, ve taviz vermemek olmuştur. 

Bizler Elçilerin ve onlarla birlikte olanların yolları üzerinde yürüyen Mü'minler olarak , onların bu yolları bizler için birer yol gösterici işaret taşları mesabesindedir. Sünnetullah'ta asla değişiklik olmayacağına göre bizler , yaşamın tek gayesi olan sadece Allaha kulluk etmek yolunda önümüzdeki şirk engellerini aşma yolunda onların yolunu izlediğimiz takdirde  Sünnetullah, aynı onlar için tecelli ettiği gibi bizler içinde tecelli edecek ve bizler Arz'a varis olacağız, eğer böyle bir varisliğimiz şimdi olamıyorsa bu  bizlerin böyle bir gaye içerisinde olmadığımız içindir. 

Kendisini Kur'anı öncelleyenler olarak takdim edenlerin bir kısmı bile bu örnekliğin ne anlama geldiğinden habersiz olarak , Elçi denildiği zaman saçları diken diken olmakta ve bu örnekliklerin ne anlama geldiği noktasında en ufak bir fikre sahip olmayı aklına bile getirmemektedir. Kur'anı sadece sevap makinası gören diğerleri için zaten böyle bir örneklik diye bir şey sözkonusu bile değildir, kısacası bizler daha yolun başında bile değil yolun ne olduğunu dahi bilmeden maalesef "Müslümancılık" oynamakla vakit geçirmekteyiz. 

Sonuç olarak ; Yaratılış gayemiz olan sadece bizi yaratana kulluk görevi, ilk insandan son insana kadar devam edecek bir mücadeleyi beraberinde getirmesi bakımından kolay bir görev değildir. Bu görevi kendileri gibi yaratılmışlara tevdi etmek isteyen , veya kendisi yaratılmış olduğu halde yaratıcıdan rol kapmak isteyen bedbahtlar , tarih boyunca olduğu gibi bu gün de Arz üzerinde kol gezmektedirler. Kur'an, kıssa yollu anlatımlar ile geçmişte bu mücadelenin "Tevhid" ve "Şirk" kanatların yer alanların birbirleri ile olan mücadele örneklerini vererek onların bu yolda başlarına gelenleri bizlere anlatarak , örneklikler vermiş ve "Tevhid" kanadında yer alan bizlerin , "Şirk" kanadında yer alanlara karşı nasıl bir yöntem izlememiz gerektiğini beyan etmiştir. Geçmiştekiler için geçerli olan kanunlar bizler içinde geçerli olup , o kanunların yani Sünnetullah'ın işlemesi , gerekli olan şartların bizler tarafından yerine getirilmeye başlanmasından sonra işleyecektir , Allah (c.c) asla vaadinden dönmez. 

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Musa a.s ve Salih Kul Kıssası

İnsanlığın varoluşundan beri  din maskesi altında bazı insanların, diğer bazı insanlar üzerinde baskılarını devam ettirmek için,  kendi düşüncelerinin ürünü insanüstü varlıklar türetip bu varlıklarla iletişim halinde bulundukları iddasını sürdüregelmektedirler. Bu tip  iddalardan  maalesef islam kültürü ve müslümanlarda kurtulamamışlardır. Kehf suresinde anlatılan musa as ve salih kul kıssasından yola çıkılarak "hızır" mitolojisi yaratılmış "her nefis ölümü tadacaktır" ayetine ters bir anlayış geliştirilerek bunun ölümsüz bir kişi olduğu her zaman ve her yerde hazır bulunduğu gibi bir çok şirk düşüncelerine alet edilerek onun üzerinden birçok hurafe meydana getirlmiştir. Yazımızın amacı bu hurafeleri burada zikretmek değil kehf suresinde anlatılan bu kıssayı en kolay biçimde batıni  anlayışlara dalmadan kur'anın kolay bir anlatma uslubu olduğunu unutmadan nasıl anlayabiliriz. sorusuna bir cevap mahiyetinde olacaktır. Tabiki bunu derken "bu kıssadan sadece bu anlayış çıkar " gibi bir iddiada bulunmak niyetinde değiliz. Amacımız kur'anın "ÖĞÜT ALMAK İÇİN KOLAYLAŞTIRILMIŞ BİR KİTAP "  olduğunu bilerek bu kıssayı dağdaki bir çobanın dahi kolayca anlayabileceği bir kıssa olarak anlamaya çalışmaktır. 

Daha önce yazdığımız"kuran kıssaları" isimli yazımızda, kuran kıssalarında anlatım uslübu olarak görsel yönün daha ağır bastığı, tabiri caizse kıssaları bir tiyatro veya sinema eseri izler gibi, kendimizi anlatılan kıssadan ibret alması gereken bir kişi yerine koyarak okumamız  gerektiği ,kıssada anlatılan şahısların kendilerinin  değil anlatılmak istenilenin ön planda olduğu, kıssanın yaşandığı günün değil , o kıssanın bu güne anlatmak istediğinin önemli olduğu , kıssaları  sadece  yaşandığı devir içinde düşündüğümüz takdirde o kıssadan alınması gereken hissenin alınamayacağını belirtmiştik. Musa as ve salih kul kıssasınıda bu anlayış içinde değerlendirdiğimiz takdirde karşımıza şöyle bir anlayış çıkmaktadır.Yine tekrarlıyorum bu kıssadan sadece bu anlayış çıkar iddiasında değiliz çünkü kıssaların anlatılış gayesi  bizlere birçok yönden anlayış zenginliği sağlamaktadır. "Bu  kıssa sadece bunu anlatıyor" demek kimsenin haddi değilidr. denmesi gereken " ben bu kıssadan bunu anladım " şeklinde bir sözdür. bizimde sözümüz şudurki "bu kıssayı kur'anın anlatım uslubu içinde okuduğumuz zaman anladığımız şunlardır. 

Musa as ile salih kul kıssasını iki bölümde değerlendirmek gerekmektedir. İlk bölümde o kul ile karşılaşmak için yardımcısı ile yola çıkışı anlatılmaktadır. konu ile ilgili ayet mealleri şöyledir. 

60- Hani Musa genç yardımcısına demişti: "İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim."
61- Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
62- (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa) genç-yardımcısına dedi ki: "Yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız-yolculuktan gerçekten yorulduk."
63- (Genç-yardımcısı) Dedi ki: "Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu."
64- (Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.
65- Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.  

   60. ayet mealinden anlaşıldığı üzere Musa as ın kararlılık içinde bir işe girdiğini görüyoruz . Ve bu amacını gerçekleştirmek için sonuna kadar çalışacağını bildiriyor. Bizlerede hisse olarak almamız gereken şudurki bir iş ne kadar zor olsa bile yarıda bırakılmamalıdır.  Burada dikkatimizi çeken musa as ın yalnız olmadığı yanında genç bir yardımcısı olduğudur. Zuhruf s. 32. ayetinde rabbimiz "birbirlerine iş gördürmeleri için kimine kimine derecelerle üstün kıldık" buyurmaktadır . Yani rabbimizinin sünneti gereği işçilik ve işverenlik müessesi başlangıçtan kıyamete kadar sürüp gidecektir.  bu kıssadada  bir işverenin işçisine davranış örneği sergilenmiştir. şöyleki "azığımızı çıkar" demesinden anlıyoruzki ikisininde yediği şey aynıdır . musa as işveren olması hasebiyle değişik bir şey yememektedir. yardımcısına yediğinden yedirmektedir. Ve yardımcısına, balığı unuttuğu zaman "niye dikkat etmediği, o kadar yolu bize boşuna yürüttün , sende hiç akıl fikir yokmu ?" şeklinde bir azarlama ile    karşılık vermediğini görmekteyiz. Bir  kişinin  çalıştırdığı kişilerin hataları karşısında  onlara nasıl davanmak gerektiğini yine bu bölümden öğrenmekteyiz. Ve sonunda amaçlarına ulaşıp buluşmak istedikleri kişi ile buluşurlar. ilgili ayetlerinde meali şöyledir . 

66- Musa ona dedi ki: "Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?"
67- Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."
68- (Böyleyken) "Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?"
69- (Musa:) "İnşaAllah, beni sabreden (biri olarak) bulacaksın. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim" dedi.
70- Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan, hiçbir şey hakkında bana soru sorma, ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar."
71- Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın."
72- Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
73- (Musa:) "Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma" dedi.
74- Böylece ikisi (yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (Musa) Dedi ki: "Bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın."
75- Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"
76- (Musa:) "Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme. Benden yana bir özre ulaşmış olursun" dedi.
77- (Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."
78- Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.
79- "Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı."
80- "Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk."
81- Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı, merhamet bakımından da daha yakın olanını vermesini diledik."
82- "Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu." 

Kıssanın bu kısmı ile ilgili düşülen hatalardan birisi salih kulun kimliği meselesidir . insanmı melekmi olduğu yönünde görüşler mevcuttur.Biz o tartışmalara girmeden yine kıssaları anlama uslubumuza uygun olarak bu kıssanın bizim için alınması gereken hissesi üzerinde durmaya gayret edeceğiz. 

Kıssanın her iki bölümünde bir ortak nokta şudurki,  olayların yolda geçmesidir . ilk bölümünde kıssanın işçi işveren ilişkisi , ikinci bölümünde ise yöneten ve yönetilen ilişkisi açısından baktığımız zaman herkesin çıktığı hayat yolunda ister istemez üstlenmek olduğu görevler karşımıza çıkmaktadır. çünkü insan bu hayat yolunda, ya işçidir, yada işverendir , ya yönetendir , yada yönetilendir, Bu 4 gurup içinde olan insanlar birbirleri ile Allahın belirlediği kurallar dahilinde ilişkilerini sürdürmek durumundadırlar . ve bu kıssa bu ilişkinin ne şekilde olması gerektiğini bize yaşanmış bir şekilde anlatmaktadır .ilk bölümde işiçi ve işveren ilişkisinin ne şekilde olması gerektiğini gördük. ikinci bölümde ise yöneten ve yönetilen ilişkisinin ne şekilde olması gerektiği anlatılmaktadır . Ancak burada ağırlıkta olan konu bir yöneticinin ileri  görüşlü ve hakka uygun davranması ve o davranışının sebebini bilmeden ona yöneltilen itirazlara göğüs germesidir  . Önce kıssanın bir  yönetici açısından anlaşılması gereken yönünü görelim.          

 Kıssada,  salih kul tarafından yapılan ve   musa as ın ilk başta anlamadığı  işlerin hepsinin ortak bir yönü bulunmaktadır . Gemiyi delme sebebinin yolda karşılarına çıkacak korsanları görmesi .çocuğu öldürme sebebinin o çocuğun ilerde kafir olup anne ve babasını  şirke zorlaması, düzelttiği duvarın küçük çocuklara ait bir evin duvarı olup büyüdüklerinde duvarın altındaki hazineyi çıkarmalarını istemesindeki ortak yön salih kulun  bir yöneticide olması gereken ileri görüşlülük ve kararlılık ifadesidir . Musa as ın yönetilen rolünde olduğu kişi açısından bakıldığında  o gün için bir sorun bulunmamasına rağmen feraseti sayesinde,o gün için müdahale etmediği bir olayın daha sonraki günler için getirebileceği tehlikeleri sezip önlemini almıştır . Kıssanın bu bölümünden ve salih kulun şahsında bir yöneticinin nasıl ve ne şekilde hareket etmesi gerektiğini görmekteyiz. 

Gelelim musa as ın şahsında bize anlatılan yönetilenlerin yönetici ile olan ilişkilerine . İnsan fıtratı gereği kendi açısından baktığında haksızlık olarak gördüğü şeylere muhalafet eder. musa as dada bunu görmekteyiz. Her ne kadar" sana itiraz etmeyeceğim " dese bile neden ve nasıl sorularının cevabını alamadımı rahatsızlığını dile getirir ve getirmelidirde . Ve bu rahatsızlığını meşru sebebler üzerinden ortaya koymalıdır. 71. ayette sorduğu gibi "gemiyi içindekileri batırmak içinmi" 74. ayette sorduğu gibi "bir cana karşılık olmadanmı tertemiz bir canı öldürdün" gibi kendi meşru doğrularını ortaya koyup bu  meşru doğrular üzerinden  sesini yükseltmelidir . 

Burada yönetici açısından baktığımız zaman verdiği kararın zamanının önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Gemiyi delmesinin korsanlar geldiği zaman onlarla mücadele etmeye gerek duymadan önce bu önlemi almış olması , çocuğun büyüyüpte asi bir önder olup toplumu fesada vermesinden önce onu öldürmesinden.kendilerine soğuk davranan kasaba halkına karşı orada onlar iyilik yapmasından  anlayoruzki ferasetli ve kararlı bir yönetici ilk bakışta yaptığı anlaşılmasa bile hak yolda olduğunu bildikten sonra ve  vicdanı rahat olduktan sonra bazıları tarafıından sonra anlaşılacağını bildiği bir kararını uygulamaktan asla vazgeçmemelidir. Onun haklılığı ileride neticelerini gördükleri zaman  kişiler tarafından görülecektir. Yönetici pozisyonunda olan bir kişi için günü birlik kaygılarla ne şiş yansın nede kebap mantığı içinde  günü kurtarma amaçlı uygulamaları ilerisi için kendisi ve mesul olduğu kişiler açısından büyük sıkıntılar getireceği muhakkaktır. 

Sonuç olarak , batıni anlamlar çıkararak kur'an kıssalarını asıl vermek istediği mesajları arkaya atarak tasavvuf düşüncesinde hakim olan, kişileri yüceltme amaçlı kur'an dışı düşüncelere maalesef kur'an alet edilerek ve özellikle kehf suresindeki musa as ile salih  kul kıssasından ,kaynağı  mitolojik hurafeler  olan ölümsüz bir hızır hurafesi ve gayba muttali olduğunu iddia eden" kerameti kendinden menkul "din baronları çıkarılmıştır. Kur'an kıssalarını sadece o gün yaşanmış bitmiş olaylar olarak anlamak  yada kıssadaki şahıslardan  örnekle  kendilerini  gaybın anahtarları verilmiş şahsiyetler olarak göstermek doğru bir anlayış ürünü değildir. Kıssaları ogünkü yaşanmışlığı içinde bugün bizler için hisse alınması gereken yönleri olduğunu düşünerek okumaya çalışmak daha doğru bir anlayış olsa gerektir . EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR .