yardımının etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yardımının etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ağustos 2017 Pazartesi

Muhammed s. 7. Ayeti: Allah'ın Kullarına Yardımının Şartı

Allah (c.c) bir çok ayetinde kendisine dua ederek yardım isteyen kullarına yardım edeceğini vaat etmiş, vaadinden asla dönmeyeceğini haber veren Rabbimiz, ancak bu yardım vaadini şarta bağlamıştır. Muhammed s. 7. ayetine baktığımızda, Allah'ın kullarına yardım etmesinin şartını bildirdiğini görebiliriz. 

[047.007] Ey inananlar! Siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.

Muhammed s. 7. ayeti, Allah'ın yardım etmesini ve kullarının ayaklarının sabit kalmasını, onların Allah'a yardım etmesi şartına bağlamaktadır. Peki Allah'a biz nasıl yardım edebiliriz?.

Bu ifade öncelikle, Allah'tan istenilen herhangi bir isteğin onun tarafından yerine getirilmesinin, önce bizler tarafından yerine getirilmesi gereken belirli bir karşılığın sonucu olduğunu bize hatırlatmaktadır. Allah (c.c) nin herhangi bir şeye ihtiyacı olmadığına göre, kendisinden yardım görmeyi önce kendisine yardım edilmesine bağlaması, kendisinin kulları tarafından haşa bir emir eri gibi görülmesini istemediğini, bizlerin bilmesi gereğini öne çıkarmaktadır. 


Dua deyince aklımıza ilk olarak, kulun isteğini Allah'a duyurması için yaptığı sesli bir istek eylemi gelmektedir. Ancak biz Müslümanların bir çoğu tarafından, dua etmenin sadece sesli istek beyanı olduğu zannedilerek, bu isteğimizin gerçekleşmesi için çalışmak ve gayret etmek gerektiği maalesef unutulmaktadır. Duanın Kavli şeklinde olanı biz Müslümanlar tarafından en çok uygulanan kısmı olmasına rağmen, asıl önemli olan duanın Fiili olanını terk etmek sureti ile dualarımızın kabulü beklentisi içine girmek, bizlerin yaptığı en büyük hatalardan birisidir.

Kur'an bir çok yerinde, Allah'ın kullarına vaat ettiği yardımın nasıl gerçekleştiğini, yaşanmış örneklerle sunmasına rağmen, bu örnekler bizler tarafından sanki masal anlatılıyormuş gibi anlaşıldığı için, bu anlatımlardan bize dönük gerekli mesajlar maalesef alınamamaktadır. Dua etmeyi Fiili ve Kavli olarak ikiye ayırdıktan sonra, hangi duanın öncelikli olması gerektiğini bizlere yine Kur'an öğretmektedir.

Düşman karşısında Allah'tan yardım isteyenlerin Rabbimiz Ayaklarımızı sabit kıl şeklinde dua ettiklerini, bu yardımın gerçekleşmesi için gerekli olan şartın ise Allah'a yardım etmek olduğu Muhammed s. 7. tarafından beyan edildiğini görmüştük. Allah'a nasıl yardım edilebileceğini ise yine Kur'an içinden okumak mümkündür.

[002.250] Calut ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: «Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!»

Bakara s. 250. ayetinde Talut'un komutasında Calut ve ordusuna karşı çıkan İsrailoğullarının Allah'a yaptıkları yardım çağrısını görmekteyiz. İsrailoğulları tarafından yapılan bu çağrının ne zaman yapıldığı, Allah'ın yardımını hak etmenin geçmiş topluluklarda nasıl gerçekleştiğini görmek açısından önemlidir. 

Bakara s. 246. ayetinden itibaren anlatılma başlayan Talut kıssasında, İsrailoğullarının yurtlarından çıkarıldığı yani büyük bir sıkıntı içinde oldukları dikkat çekmektedir. Bu sıkıntıdan kurtulmanın yolu ise kendilerini yurtlarından çıkaran düşmanları ile savaşarak, çıkarıldıkları yurtlarına tekrar geri dönmektir. Savaşmak, bu noktada FİİLİ DUA yerine geçmekte, ve KAVLİ DUAdan önce gelmiş olması ayrıca dikkat çekicidir. İsrailoğulları, önce savaşmak için gerekli olan alt yapıyı oluşturmak, yani ordu hazırlamak sureti ile fiili duayı yerine getirmiş, ondan sonra kavli duayı yaparak Allah'ın yardımını istemişler ve yardımı hak etmişlerdir.

[003.146] Nice peygamberlerin yanında Rabbe kul olmuş pek çok kimse savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever.
[003.147] Onların sözleri ancak: «Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sabit kıl, Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!» demekten ibaretti.

Al-i İmran s. 146. ve 147. ayetlerinde de aynı durumu görmekteyiz. Savaşmak sureti ile fiili dua yapanlar, bunun yanında kavli duayı eksik bırakmamışlar, ikisini bir arada yerine getirmek sureti ile, Muhammed s. 7. ayetindeki Allah'a yardım edilmesinin gereğini yerine getirmişler, bu suretle Allah'ın yardımını hak etmişlerdir.

[022.040] Onlar haksız yere ve «Rabbimiz Allah'tır» dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.

Hac s. 40. ayetinde yurtlarında çıkarılanların, çıkarıldıkları yurtlarına geri dönebilmelerinin, kendilerini yurtlarından çıkaranlar ile savaşmak sureti ile mümkün olacağını, bu durumu ise Allah'a yardım etmek olarak beyan etmektedir. Bu ayetleri ilk muhatapların içinde bulunduğu durum dahilinde değerlendirdiğimizde, Mekke'den çıkarılarak Medine'ye hicret etmek zorunda kalanların, çıkarıldıkları yurtlarına geri dönmelerinin ancak onları çıkaranlar ile savaşmak sureti ile mümkün olacağını bildirmektedir. 

Kur'an'ın nuzül sürecine baktığımızda genel olarak müşrik ve kafirlerle çatışma ve savaş ortamı hakim olmasından ötürü, inen ayetler bu durumlarda Müslümanların nasıl davranış sergilemesi gerektiğini, geçmişlerin yaşantılardan örnekler vermek sureti ile, öğretmek yoluna gitmiştir. Sünnetullah dediğimiz toplumsal yasalar tarihin her devrinde kimse için değişmeyeceğine göre, verilen örnekler önce ilk muhataplara, sonra da onlardan sonra gelecek nesillere nasıl davranılması gerektiğini öğreten evrensel mesajlar olarak okunması gerekmektedir.

Toparlayacak olursak, Allah (c.c) kullarına yardım etme şartını önce onların kendisine yardım etmeleri şartına bağlamış, Bakara, Al-i İmran ve Hac surelerinde verdiğimiz ayet örneklerinde ise, Allah'a yardım etmenin nasıl gerçekleşebileceğini geçmişlerden canlı örnekler vermek sureti ile beyan etmiştir. Yani Allah'a yardım etmek demek, önce fiili dua etmek sureti ile sıkıntılardan kurtulmanın yolunu aramak, ondan sonra yine Allah'ı unutmamak sureti ile onun yardımını kavli dua ile talep etmektir.

Peki biz bugün Müslümanlar olarak bu Ayetlerin neresindeyiz?. 




Yukarıdaki resimdeki kitaplar ve bir çok benzerleri, sorumuzun cevabını veren acı bir gerçek olarak, dini kitap satan kitapçıların raflarını süslemektedir. Ayağına diken batsa dahi onu çıkarmak için uğraşmayıp dua ederek dikenin çıkacağına inanabilecek kadar cahil bir topluluğun sırtından para kazanmak için yazılan dua kitapları içinde bulunan çeşitli dualar, bırakın bizleri sıkıntılardan kurtarmak, içinde bulunduğumuz batağa daha fazla gömülmekten başka bir işe yaramamaktadır.

Allah (c.c) nin kullarına yardım vaadi nasıl değişmez bir yasa yani Sünnetullah ise, bu yardımın işlemesi için gerekli olan çalışma ve gayretin gerekliliği de değişmez bir yasa, yani Sünnetullah'tır.

Bugün Dünya üzerinde yaşayan Müslümanların yaşadıkları topraklarda, kendilerini Dünya'nın sahibi zanneden müstekbirlerin yol açtıkları kan, gözyaşı, zulüm, kitlesel katliamları sadece üzülerek seyretmekten başka bir şey yapamadığımız üzücü bir gerçektir. Bugün bizlerin içinde bulunduğumuz durumun bir benzerini yukarıda verdiğimiz Bakara ve Al-i İmran surelerindeki ayetlerde görmekteyiz. O ayetler sadece geçmişlerin başlarından geçenleri anlatmamakta, geçmişte yaşamış toplulukların, içine düştükleri sıkıntılardan nasıl kurtulduklarını anlatarak, Allah'ın kullarına yardım etme yasasının işleyişini gösteren mesajlar içermektedir.

O ayetlerde önce fiili duanın, sonra kavli duanın, akabinde ise, Allah'ın yardımının geldiğini görmekteyiz. Bugün biz Müslümanlar ise, duanın fiili kısmını terk ederek, sadece kavli duaya yönelmek sureti ile Allah'ın yardımını talep ettiğimiz için, beklediğimiz yardım gelmemektedir. Allah (c.c) nin arz üzerine koyduğu yasaları, biz Müslümanlara torpil geçerek değişmeyeceğine göre, Allah'ın kazanmak için Muhammed s. 7. ayeti gereğince, önce bizim ona yardım etmek, yani fiili duanın gereğini yerine getirmek mecburiyetinde olduğumuz unutulmamalıdır.

İçinde bulunduğumuz sıkıntılardan kurtulmak için önce fiili duanın yapılması yardımı hak etmek için şarttır. Hasta isek tedavi imkanlarını araştırmak fiili dua, bu dua ile birlikte Allah'tan şifa istemek kavli duadır. Yazdıkları dua kitapları ile bütün hastalıkların tedavisi için dua icat eden din tüccarlarının ağına düşen umut arayıcıları bu konuda çok dikkatli olmalıdır. Hangi dua kitabı olursa olsun, hangi şahıs yazarsa yazsın hastalıklardan kurtulmak için önce kavli dua değil fiili dua yani tedavi imkanlarını araştırmak şarttır. 

Umutlarını yalan ve iftiralarla bezenmiş olan dua kitaplarında arayanların bu umutları, sadece umut tüccarlarının biraz daha palazlanmasından başka bir işi yaramamaktadır. Özellikle bazı televizyon kanallarında boy gösteren, şeytanlıklarını dini olduğu zannedilen bazı kisveler giyerek örtmeye çalışarak kitap, muska gibi hurafeler pazarlamaya çalışan bu tüccarlara çok dikkat edilmelidir. Duanın kabulünün şartının önce Kur'an'dan öğrenilmesi, bundan sonra kitabın gösterdiği yol gereğince dua edilmesi, bu tür şarlatanların ekmek kapılarının kapanmasını da sağlayacaktır.

Müslümanlar olarak en büyük eksiğimiz, iman iddiasında bulunduğumuz kitabın bizlere yol gösterici olmasını, yaşadığımız hayata pratize edememiş olmamızdır. Kur'an'ı Allah (c.c) nin yeryüzüne koyduğu toplumsal yasaların nasıl işlediğini beyan eden bir kitap olarak, ve bu yasaların değişmezliğini dikkate alarak, geçmişlerin yaşadıkları sıkıntıların yaşadığımız zaman ile ilgisini kurarak okumaya çalıştığımızda, mevcut sorunlarımızdan kurtulmanın yollarını bu kitabın içinde bulmamız mümkündür. 

 Sonuç olarak; Kullarının dualarına icabet edeceğini, onlara yardım edeceğini müteaddit ayetlerde vaat eden Allah (c.c), bu yardımını önce bizlerden gelecek bazı karşılıkların neticesinde gerçekleştireceğini bildirmektedir. Bizlerin dua konusunda yaptığı yanlışlıklar, maalesef duaların kabulüne engel olmaktadır. Fiili dua deyimi biz Müslümanların hayatına pratik olarak girmediği müddetçe, sadece kavli dua ile yetinerek dualarımızın kabul edileceğini beklemek, kurumuş çeşmeden su akmasını beklemekten farklı olmayacaktır. 

Şurası asla hatırdan çıkarılmamalıdır ki fiili dua kavli duadan önce gelmekte, ve fiili dua olmadan yapılan yapılan kavli dualar, dualarımızın kabulü için yeterli gelmemektedir.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

13 Temmuz 2014 Pazar

Enfal s. 12. Ayeti ve Meleklerin Yardımının Nasıllığı

Kur'an yaşanmışlık içinden canlı örnekler sunarak, aynı olaylar başımıza geldiği zaman nasıl davranmamız gerektiği konusunda bizlere hatırlatmalar içeren bir kitaptır. Bakara s. 251 , hacc s. 40. ayetlerine baktığımız zaman "Allah'ın bir kısım insanı diğer insanların eliyle defetmesi" şeklinde bir sünnet koyduğunu görmekteyiz. Bu sünnet zulme uğrayan insanların , bu zulümden kurtulmak için zalimlere güç ile karşı koyması şeklinde yerine gelmektedir. Allah cc nin gücü ve kudreti zalimlerin topunu anında helak etmeye elbette yeter ama yine koymuş olduğu sünnet gereği belirli bir günün vaktine kadar ertelemesi bizlerin o zalimlerin yaptıkları zulmün o zamana kadar ertelememiz anlamına gelmemelidir,aksi takdirde o zalimler meydanı boş bularak bizleri ortadan kaldırmak için ellerinden geleni arkalarına koymayacaklardır, yaşadığımız günlerde olan olaylar bunun en bariz örneğidir.

Bedir ve uhud harbi tarihimizde önemli harplerden ikisi olup bu savaşlar öncesi ve sonrası durum değerlendirmeleri sayılabilecek ayetler al-i imran ve enfal surelerinde mevcuttur. Bu savaşlar ile ilgili anlatılan ayetler bizler için birer örneklik olup , aynı hal ile hallendiğimiz zaman nasıl davranmamız gerektiğini anlatmaktadır. Bu savaşlar ile  ilgili yaklaşımlara baktığımız zaman şahsi kahramanlıkların öne çıkarılıp birer masal mesabesine indirgendiği ve gelecek için herhangi bir örnekliği olup olmadığı akla bile getirilmediği görülecektir.

Bedir ve uhud harbi , kurala bağlanmış olan Allah cc nin yardımının nasıl tezahür edeceğinin gerçek hayat içinde yaşanmış canlı birer örnekleridir. Bedir de galibiyet için gerekli olan kurallara riayet eden taraf müslümanlar , uhud da galibiyet için gerekli olan şartlara riayet eden müşriklerdir. Allah cc nin cari olan sünneti oyunu kuralına göre oynayan üzerinde gerçekleşmiştir.

Zalimlerden kurtulmak için onlara aynı güç ile mukabele emri yine bizlere rabbimizin emri olup(enfal s. 60) bunun dışında bir yol bizleri galibiyete taşımayacaktır. Bedir harbi ile ilgili ayetlere baktığımız zaman meleklerin yardımı ile ilgili ayetlerin tefsirlerinde gelen meleklerin resmen savaştıkları şeklinde yaklaşımlar görmekle birlikte , bu yaklaşımları kabul etmeyenleri de görmekteyiz. 

Meleklerin resmen savaşa dahil olarak müşrik ordusunu yenmiş olması düşüncesi biraz daha ağır basarak kabul görmüş , hala böyle melekler beklenerek düşmanlarımızı yerle bir etmesi beklenir olmuştur. Çanakkale , kıbrıs gibi harplerde bırakın melekleri , evliya adı verilen kişilerin , urfadaki balıkların bile savaştıkları efsaneleri hatırlanacak olursa hali pür melalimiz ortaya çıkacaktır.

[008.009]  Rabbinizin yardımına sığınıyordunuz. O, «Ben size, birbiri peşinden bin melekle yardım ederim» diye cevap vermişti.
[008.010]  Allah bunu ancak bir müjde olması ve kalblerinizin yatışması için yapmıştı. Yardım ancak Allah katındandır. Doğrusu Allah güçlüdür, hakimdir.
[008.011]  O zaman size -tarafından bir güven olmak üzere- bir uyku sardırıyordu ve üzerinize gökten su indiriyordu ki, bununla sizi temizlesin, şeytanın murdarlığını sizden gidersin, kalplerinize güç versin ve bununla ayaklarınızı sağlamlaştırsın! Allah
[008.012]  Rabbin meleklere, «Ben sizinleyim, inananları destekleyin» diye vahyetti. «Ben inkar edenlerin kalblerine korku salacağım, artık vurun onların boyunları üstüne, vurun her parmağına» dedi.

Enfal s. 12. ayetini tek olarak okuduğumuz zaman meleklerin resmen savaşa dahil oldukları gibi bir anlayış hasıl olmaktadır , ancak olaya bütünlük içinde baktığımız zaman meleklerin inerek savaşa dahil olmaları mümkün görülmemekte , aksine mü'minlerin gayreti ile bu savaşta galibiyetin geleceği anlaşılmaktadır.

Al-i imran s. 124-125-126. ayetlerinde uhud harbi ile ilgili olarak melekler ile yardım vaadi görülmektedir , ancak uhud harbi bilindiği gibi yenilgi ile sonuçlanmıştır. Bedir de melekler ile yardım edilipte uhud da melekler ile yardım edilmemesini nasıl izah edebiliriz?. İzahı zor değildir , kur'an geneline bakıp Allah cc nin yardımının nasıl yerine geldiğini görebilirsek bunu da bu şekilde izah edip, meleklerin elinde kılıç ile değil insanların gayreti ile olduğu görülecektir. 

 Enfal s. 11. ayetine baktığımız zaman , gökten su indirilerek mü'minlerin temizlenmesi , şeytanın murdarlığının giderilmesi anlatılmaktadır, bunun ne anlama gelebileceğini anladıktan sonra 12. ayetin anlaşılması kolaylaşacaktır. Coğrafi yapı itibarı ile sıcak bir iklime sahip olan bölgede insanların en büyük ihtiyacı su dur. Allah cc gökten yağmur şeklinde su indirerek müslüman ordusunu bedenen güçlendirmiş , yağmurun havayı serinletmiş olması ve sıcak iklimin insana verdiği rehaveti ortadan kaldırması müslüman ordusu için büyük avantaj olmuş , böyle bir yardımın tesadüfi olmadığını Allah cc den istedikleri yardımın karşılığı olduğunu anlayan müslümanlar düşman ordusuna canla başla saldırmışlar ve sonucunda galip gelmişlerdir. 

Yağan yağmurun müslüman ordusu üzerindeki olumlu etkisi "şeytanın murdarlığını sizden gidersin" şeklinde bir cümle ile ifade edilerek, kötülüğün simgesi olarak kur'anda gördüğümüz şeytanın etkisinin orduya rehavet ,üşengeçlik , bıkkınlık gibi etkilerden yağan yağmur ile kurtulmaları , o yağmurun orduya çeviklik ve dinamiklik kazandırdığı anlatılır.

Kur'an Allah cc nin bir çok ayette vermiş olduğu yardım vaadinin sadece iddia sadedinde değil , ispatlı olarak hak edenlerin üzerine indirildiğini anlatmak için melekler şeklinde bir ifade kullanır. Bedir günü yağan yağmur , galibiyeti arzu eden tarafın bu arzuları rablerine bildirmelerinin karşılığı olarak yardım isteklerinin karşılığı olarak yağmış , ve bu yağmuru avantaja dönüştüren ordu büyük bir moral desteği kazanmış , düşman ordusuna galebe çalmıştır.

Bedirdeki müslüman ordusu , Allah melek indireceğim sözü verdi hani melekler biz yağmuru ne edelim" diyerek gökten kendileri yerine savaşacak bir ordu asla beklememiş olmaları bizlere örnek olmamış , merhum Akif'in deyimiyle " çekip kumandası altında ordu ordu melek , senin hesabına küffarı haksar edecek" beklentisi içine düşer olmuşuz.  

Kur'anın bir hayat rehberi , yaşanmış olayları anlatmasındaki amacın sonrakilere ibret olması gibi bir okuma metodu ile değil masal kitabı okur gibi okumamız sonucu , kişisel kahramanlıklar öne geçmiş , hz alinin cenkleri , kesikbaş hikayeleri ümmeti uyuşturarak böyle efsanevi kahramanlar beklenir olmuş gelmeyincede, "gelene kadar bekleriz" acziyetine düşülmüş ve bu bekleyiş kıyamete kadar sürse de asla gerçekleşmeyecektir. 

Yukardaki ayetler bedir harbi sonrası inmiş olup ,savaş sonrası durum değerlendirmesi olarak okunabilecek ayetlerdir. Allah cc nin meleklere vahyederek "ben sizinleyim inananları destekleyin" şeklindeki emrini hiçbir sahabe "acaba melekler inip bizim yanımızdamı savaştı" diye sormamıştır, savaş öncesi inen yağmur Allah cc nin yardımı olarak görülmüş ve bu yağmurun kendilerine büyük bir avantaj olduğunu iyi anlayarak bu avantajı kullanmışlardır. 

Allah cc nin melek olarak vasfettiği şey müslümanlar üzerine yağan yağmur olup bu yağmurun üzerlerindeki etkisi ile daha dinç hale gelen müslümanlar kafirlerin boyunlarına ve parmak uçlarına vurarak onları mağlub etmişlerdir. Savaş sonrası inen ayetler bu yağmurun yardımın bir karşılığı olduğunu anlatmaktadır, gelelim bugüne;

Allah cc nin , insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile defetme sünneti kıyamete kadar baki kalacak bir sünnettir ve bu sünnet bizlerin bu günkü zulum ve baskılardan kurtulmamız içinde geçerlidir. Allah cc hiç bir zaman savaşmak için kendi ordusunu göndermeyeceğine göre bizler zulüm ve baskıdan kurtulmak için onun tarafından koyulmuş olan kurallara uyarak düşman ordusuna galebe çalmamız gerekmektedir. Düşmanın tankına , topuna , uçağına karşı sadece iman gücü ile savaşmak maalesef para etmeyip bunun örneklerini acı bir şekilde yaşamaktayız.

Sonuç olarak ; enfal s. 12. ayetinin başta rivayetler kanalı ile yanlış anlaşılmasının arkasından rehavete düşen islam dünyası , israiloğullarından örnek alarak kendi yerlerine Allah cc nin gökten melekler indirmesi beklemeye devam etmektedirler. Aynı israiloğullarını bugün örnek almanın daha doğru olduğunu düşünerek, onların müslümanlara galebe çalmak için Allah cc nin savaşmasını beklemeyerek güçlü savaş araçları ile bu işi yapmaları, bugün bize örnek olması gerekirken Musa as a yaptıklarını bugün bizlerin yapar olması onların bu hareketleri karşısında başlarına gelenlerden ibret aldırmamaktadır. Allah cc ne bedir ve uhud ne başka bir yerde melek indirip savaştırmamış , savaşı yarattığı insanlar üzerine farz kılmıştır. İnsanlık içinde bulunduğu fesad ve zulümden kurtulmak için zalimlere baş kaldırıp güç ile savaşmadıkları müddetçe hiç bir zaman kurtuluşun gelmeyeceği bilinmelidir. 

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

30 Haziran 2014 Pazartesi

Rum s. 1-6. Ayetleri ve Allah cc nin Yardımının Kuralı

Kur'an yaşanmış hayatın içinden örnekler vererek , Allah cc nin koymuş olduğu bir kuralın nasıl işlediğini, muhataplarına geçmişten örnekler vererek gösteren bir kitab tır. Allah cc yaratmış olduğu kainata belli yasalar koyarak bu yasaların, yaratmış olduğu her kul için geçerli olduğunu bildirmiştir. Errahman ismini kısaca hatırlayacak , yeryüzünde mü'min ve kafir ayrımı yapmadan koyulan kurallara göre hareket edenlerin karşılığını alacakları bu ismin anlamı olarak bilinir. Rum s. ilk ayetleri insanlığın bir gerçeği olan savaş üzerinden örnek vererek böyle durumda galip gelmek için gerekli olan şartın ne olduğunu bizlere göstermektedir. 

 [030.001]  Elif, Lam, Mim.
[030.002]  Rum mağlûb oldu
[030.003]  yeryüzünün yakınında; ama onlar bu yenilgilerinin arkasından muhakkak üstün geleceklerdir,
[030.004]  Birkaç yıl içinde. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün mü'minler de sevinecekler.
[030.005]  Allah'ın yardımı ile. O dilediğine yardım eder ve O; Aziz'dir, Rahim'dir.
[030.006]  (Bu) Allah'ın vâdettiğidir. Allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.

Rum s. ilk 6 ayeti, rumların savaşta olan yenilgilerinden bahsedip, bu yenilgiden sonraki bir kaç yıl içinde tekrar galip geleceklerini bildirmektedir. Bu ayetleri, 1-Allah cc nin gayb bilgisi açısından değerlendirmek , 2- koyduğu kurala uygun hareket etmenin sonuçları açısından değerlendirmek mümkündür , bu yazımızda 2. şık üzerinden bu ayetlerin mesajını anlamaya çalışacağız.

Errrahman isminin anlamına baktığımız zaman " yeryüzünde mü'min ,kafir ayırt etmeden herkese rızkı eşit dağıtan ,eşit muamele eden" şeklinde bir anlam karşılığı olduğunu görürüz. Ancak bu ismin karşılığını böyle bilmekle beraber , bilmenin o ismin gereğini yerine getirmek için kulunun kafir veya mü'min olduğuna bakmadan koyduğu kurallara riayet edenleri başarıya ulaştıracağını anlamak istemeyiz. Kendimizi seçilmiş kullar zannedip kurallara riayet etmesek bile  yardım geleceğini beklemek islam dünyasını bugün bu hale getirmiştir. Halbuki kur'an açık seçik beyanı ile kimsenin Allah katında bir özelliği olmadığını , koyduğu kainat yasalarına uygun hareket ederek kainat ayetlerini okuyanların kafir de olsa karşılıklarını vereceğini bildirir. 

Rumlar ve karşısındaki ordu kafirlerden oluşmaktadır , Allahın yardım kuralının nasıl işlediğini bize anlatan ayetler açısından okunduğu zaman olayın anlatılma sebebinin daha doğru anlaşılacağını düşünmekteyiz. Rumların karşısındaki ordunun kimlerden oluştuğu ayetlerde bildirilmemesine rağmen rivayetlerde bu ordunun persler olduğu görülmektedir. Rumların karşısındaki ordunun kim olduğu önemli değildir , önemli olan verilmek istenen mesajı doğru okuyabilmektir. 

Rumlar savaşta galib gelmek için gerekli olan şartları yerine getirmeyip , gerekli şartları karşılarındaki ordu yerine getirdiği için yenilmişlerdir. Aynı ordular bir kaç yıl sonra yeniden karşılaşacak olup bu sefer rum ordusu galip gelecektir. 5. ve 6. ayetler bu durumun nasıl ve hangi şartlarda gerçekleşeceğini anlatmaktadır. 

Allah cc nin dilediğine yardım etmesi olarak anlatılan gereklerden birinin altını doldurmakta müslümanlar olarak sıkıntı çekmemiz bugünkü ataletimizin bir sebebidir. Allah cc nin dilemesi demek haşa onun keyfi bir davranışta bulunarak kime isterse yardım edebileceğini asla ifade etmez. Allah cc nin dilemesi şeklinde geçen ayetleri "onun koyduğu kurallara göre hareket edene yardım eder" şeklinde anlamak gerekirki , yattığımız yerden bizim yerimize onun savaşarak düşmanlarımızı helak etmeyeceğini bilelim. Rum ordusunun bu mağlubiyetinin ardından yeniden toparlanarak mağlubiyeti getiren sebebleri iyi okuyup, aynı hataları tekrarlamayacağı için galip gelecekleri ayetlerde haber verilmektedir.
 
Errahman isminin nasıl tecelli edeceğinin  açık bir örneği olan bu ayetlerde , rum ordusunun gerekli hazırlıkları yaparak Allah cc nin koyduğu, savaşta galip gelme kuralına uygun hareket ederek yeniden galip gelecekleri, Allah cc nin yardımının nasıl gerçekleştiğinide anlatmaktadır. 

Bu ayeti nuzül olduğu zaman içinde düşünecek olursak müslümanların gelecekte karşılaşacakları savaşlarda nasıl hareket etmeleri gerektiğini de hatırlatmaktadır. Mekke den Medine ye hicret edildikten sonra meydana gelen bedir,uhud ,huneyn gibi savaşlara baktığımızda bu kuralın işlediği Allah cc nin vaadinden dönmediği görülür.

Bedir de var güçleri ile savaşan müslümanlar tabiri caizse oyunu kuralına göre oynamışlar ve galibiyeti haketmişler , uhud da ise işin içine ganimet sevdası girince mağlubiyet hak edilmiştir. Bu anlatımlardaki olayların hepsi bizler için yol haritası olması gerekirken, bedir harbi destanlaşmış ve meleklerin nasıl savaştıkları sarıkları, elbiseleri tartışılır olmuştur. Bedir harbindeki başarının, Allah cc nin kullarına yardım kuralının işleyişinin nasıl olduğunu bilerek pratize edenler galibiyeti hak etmişler , fakat bu kuralı aynı müslümanlar uhud harbinde unutarak yenilgiyi hak etmişlerdir. Bizler bu savaşları birer masal olarak gördüğümüz için Allah cc nin yardım kuralının işleyişinin yaşanmış örneği olarak okumak aklımıza bile gelmemektedir. Eğer kur'anın muhkem ayetleri ile Allah cc nin kainat ayetleri bir bütünlük içinde okunmuş olsaydı müslümanlar yenilgi diye birşey tatmazlardı. 

Bedir galibiyeti bizlere, kuralı tatbik ettiğimiz zaman gelecek olan yardımın nasıllığını anlatırken, oradaki melekleri  ordu içine girmiş canlı varlıklar olarak düşünmemiz bizleri büyük bir atalet içine düşürmüş ve hala böyle bir yardımı bekler durur olmuşuz, uhud yenilgisi ise oyunu kuralına göre oynayan müşrik te olsa galibiyeti hak etmesinin bizler için ibret taşıyan yönünü unutturmuştur.

Rum suresinde savaşan iki tarafında kafir  olmasına rağmen 5. ayette ki "Allahın yardımıyla" ibaresi yardımı haketmek için müslüman olmak  değil , savaşın gereklerini yerine getirmenin şart olduğunu hatırlatır. Bugün islam dünyasının zelil bir hal içinde olmasından hareketle bir kısım insanın bu durumu anlamamış olması Allah cc nin kainata koyduğu kuralların müslüman kafir ayrımı yapmadan işlediğinden habersiz olmalarındandır.

"Allah'ın dilemesi" ve "Allah'ın yardımı" deyimleri kur'anda bir çok ayette geçmekte olup biz müslümanlar tarafından seçilmiş kullar için geçerli olduğu zannına düşülmüştür. Kur'ana baktığımızda bu seçilmişlik iddiası israiloğulları ve hıristiyanlar da görülmekte olup "bizler Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" şeklindeki sözlerle bu seçilmişliklerini ifade ettikleri haber verilmektedir. Aynı kur'an onların böyle bir seçilmişliği olmadığı Allah cc nin koyduğu kulluk yasalarına uyanların Allah cc katında iyi kullar oldukları beyan edilmiştir (maide s. 18).

Seçilmiş kul iddiası , böyle bir seçilmişliğin olmadığının beyanına rağmen biz müslümanlara sirayet etmiş ve Allah cc nin özel kulları olmamız!! nedeni ile onun tarafından bir takım ikramlara layık olacağımız düşüncesi islam dünyasında yerleşmiştir. Bu seçilmişliğimize!! rağmen ne halde olduğumuzu gören bir kısım insanlar ateizme kayarak haşa Allah cc yi suçlayarak kendilerine yazık etmişlerdir. Dileme ve yardım şartları eğer kur'andan çok iyi okunacak olursa örnekleri ile birlikte anlatılan dileme ve yardım'ın ne şekilde gerçekleştiği görülecektir.

Sonuç olarak; yaşanmış hayat içinden canlı örnekler sunarak, Allah cc dilemesi ve yardımının nasıl gerçekleştiğini haber veren ayetlerden olan rum s. 1-6. ayetleri , Errahman isminin nasıl tecelli ettiğinin canlı bir örneğidir. Bizlerin kur'anı, hayatın dinamiklerini okuyup öğrenmemiz ve pratize etmemiz açısından okumamız gerektiği bu tür örneklerle daha iyi ortaya çıkmaktadır. Kur'anı ütopik bir kitap , sevap makinası , veya önkabullerimizi onaylayacak bir noter gibi görmekten kurtulamadığımız müddetçe bu anlatımlar bizlere hiç bir zaman örnek olmayacak , rumlarla persler bir yerde savaşmış bitmiş deyip , Ebu bekr ra ın iddiaya girip girmediği konusunda tartışmalar ile günümüzü gün ederiz. 

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.