Allah cc nin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Allah cc nin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Haziran 2014 Pazartesi

Rum s. 1-6. Ayetleri ve Allah cc nin Yardımının Kuralı

Kur'an yaşanmış hayatın içinden örnekler vererek , Allah cc nin koymuş olduğu bir kuralın nasıl işlediğini, muhataplarına geçmişten örnekler vererek gösteren bir kitab tır. Allah cc yaratmış olduğu kainata belli yasalar koyarak bu yasaların, yaratmış olduğu her kul için geçerli olduğunu bildirmiştir. Errahman ismini kısaca hatırlayacak , yeryüzünde mü'min ve kafir ayrımı yapmadan koyulan kurallara göre hareket edenlerin karşılığını alacakları bu ismin anlamı olarak bilinir. Rum s. ilk ayetleri insanlığın bir gerçeği olan savaş üzerinden örnek vererek böyle durumda galip gelmek için gerekli olan şartın ne olduğunu bizlere göstermektedir. 

 [030.001]  Elif, Lam, Mim.
[030.002]  Rum mağlûb oldu
[030.003]  yeryüzünün yakınında; ama onlar bu yenilgilerinin arkasından muhakkak üstün geleceklerdir,
[030.004]  Birkaç yıl içinde. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün mü'minler de sevinecekler.
[030.005]  Allah'ın yardımı ile. O dilediğine yardım eder ve O; Aziz'dir, Rahim'dir.
[030.006]  (Bu) Allah'ın vâdettiğidir. Allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler.

Rum s. ilk 6 ayeti, rumların savaşta olan yenilgilerinden bahsedip, bu yenilgiden sonraki bir kaç yıl içinde tekrar galip geleceklerini bildirmektedir. Bu ayetleri, 1-Allah cc nin gayb bilgisi açısından değerlendirmek , 2- koyduğu kurala uygun hareket etmenin sonuçları açısından değerlendirmek mümkündür , bu yazımızda 2. şık üzerinden bu ayetlerin mesajını anlamaya çalışacağız.

Errrahman isminin anlamına baktığımız zaman " yeryüzünde mü'min ,kafir ayırt etmeden herkese rızkı eşit dağıtan ,eşit muamele eden" şeklinde bir anlam karşılığı olduğunu görürüz. Ancak bu ismin karşılığını böyle bilmekle beraber , bilmenin o ismin gereğini yerine getirmek için kulunun kafir veya mü'min olduğuna bakmadan koyduğu kurallara riayet edenleri başarıya ulaştıracağını anlamak istemeyiz. Kendimizi seçilmiş kullar zannedip kurallara riayet etmesek bile  yardım geleceğini beklemek islam dünyasını bugün bu hale getirmiştir. Halbuki kur'an açık seçik beyanı ile kimsenin Allah katında bir özelliği olmadığını , koyduğu kainat yasalarına uygun hareket ederek kainat ayetlerini okuyanların kafir de olsa karşılıklarını vereceğini bildirir. 

Rumlar ve karşısındaki ordu kafirlerden oluşmaktadır , Allahın yardım kuralının nasıl işlediğini bize anlatan ayetler açısından okunduğu zaman olayın anlatılma sebebinin daha doğru anlaşılacağını düşünmekteyiz. Rumların karşısındaki ordunun kimlerden oluştuğu ayetlerde bildirilmemesine rağmen rivayetlerde bu ordunun persler olduğu görülmektedir. Rumların karşısındaki ordunun kim olduğu önemli değildir , önemli olan verilmek istenen mesajı doğru okuyabilmektir. 

Rumlar savaşta galib gelmek için gerekli olan şartları yerine getirmeyip , gerekli şartları karşılarındaki ordu yerine getirdiği için yenilmişlerdir. Aynı ordular bir kaç yıl sonra yeniden karşılaşacak olup bu sefer rum ordusu galip gelecektir. 5. ve 6. ayetler bu durumun nasıl ve hangi şartlarda gerçekleşeceğini anlatmaktadır. 

Allah cc nin dilediğine yardım etmesi olarak anlatılan gereklerden birinin altını doldurmakta müslümanlar olarak sıkıntı çekmemiz bugünkü ataletimizin bir sebebidir. Allah cc nin dilemesi demek haşa onun keyfi bir davranışta bulunarak kime isterse yardım edebileceğini asla ifade etmez. Allah cc nin dilemesi şeklinde geçen ayetleri "onun koyduğu kurallara göre hareket edene yardım eder" şeklinde anlamak gerekirki , yattığımız yerden bizim yerimize onun savaşarak düşmanlarımızı helak etmeyeceğini bilelim. Rum ordusunun bu mağlubiyetinin ardından yeniden toparlanarak mağlubiyeti getiren sebebleri iyi okuyup, aynı hataları tekrarlamayacağı için galip gelecekleri ayetlerde haber verilmektedir.
 
Errahman isminin nasıl tecelli edeceğinin  açık bir örneği olan bu ayetlerde , rum ordusunun gerekli hazırlıkları yaparak Allah cc nin koyduğu, savaşta galip gelme kuralına uygun hareket ederek yeniden galip gelecekleri, Allah cc nin yardımının nasıl gerçekleştiğinide anlatmaktadır. 

Bu ayeti nuzül olduğu zaman içinde düşünecek olursak müslümanların gelecekte karşılaşacakları savaşlarda nasıl hareket etmeleri gerektiğini de hatırlatmaktadır. Mekke den Medine ye hicret edildikten sonra meydana gelen bedir,uhud ,huneyn gibi savaşlara baktığımızda bu kuralın işlediği Allah cc nin vaadinden dönmediği görülür.

Bedir de var güçleri ile savaşan müslümanlar tabiri caizse oyunu kuralına göre oynamışlar ve galibiyeti haketmişler , uhud da ise işin içine ganimet sevdası girince mağlubiyet hak edilmiştir. Bu anlatımlardaki olayların hepsi bizler için yol haritası olması gerekirken, bedir harbi destanlaşmış ve meleklerin nasıl savaştıkları sarıkları, elbiseleri tartışılır olmuştur. Bedir harbindeki başarının, Allah cc nin kullarına yardım kuralının işleyişinin nasıl olduğunu bilerek pratize edenler galibiyeti hak etmişler , fakat bu kuralı aynı müslümanlar uhud harbinde unutarak yenilgiyi hak etmişlerdir. Bizler bu savaşları birer masal olarak gördüğümüz için Allah cc nin yardım kuralının işleyişinin yaşanmış örneği olarak okumak aklımıza bile gelmemektedir. Eğer kur'anın muhkem ayetleri ile Allah cc nin kainat ayetleri bir bütünlük içinde okunmuş olsaydı müslümanlar yenilgi diye birşey tatmazlardı. 

Bedir galibiyeti bizlere, kuralı tatbik ettiğimiz zaman gelecek olan yardımın nasıllığını anlatırken, oradaki melekleri  ordu içine girmiş canlı varlıklar olarak düşünmemiz bizleri büyük bir atalet içine düşürmüş ve hala böyle bir yardımı bekler durur olmuşuz, uhud yenilgisi ise oyunu kuralına göre oynayan müşrik te olsa galibiyeti hak etmesinin bizler için ibret taşıyan yönünü unutturmuştur.

Rum suresinde savaşan iki tarafında kafir  olmasına rağmen 5. ayette ki "Allahın yardımıyla" ibaresi yardımı haketmek için müslüman olmak  değil , savaşın gereklerini yerine getirmenin şart olduğunu hatırlatır. Bugün islam dünyasının zelil bir hal içinde olmasından hareketle bir kısım insanın bu durumu anlamamış olması Allah cc nin kainata koyduğu kuralların müslüman kafir ayrımı yapmadan işlediğinden habersiz olmalarındandır.

"Allah'ın dilemesi" ve "Allah'ın yardımı" deyimleri kur'anda bir çok ayette geçmekte olup biz müslümanlar tarafından seçilmiş kullar için geçerli olduğu zannına düşülmüştür. Kur'ana baktığımızda bu seçilmişlik iddiası israiloğulları ve hıristiyanlar da görülmekte olup "bizler Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" şeklindeki sözlerle bu seçilmişliklerini ifade ettikleri haber verilmektedir. Aynı kur'an onların böyle bir seçilmişliği olmadığı Allah cc nin koyduğu kulluk yasalarına uyanların Allah cc katında iyi kullar oldukları beyan edilmiştir (maide s. 18).

Seçilmiş kul iddiası , böyle bir seçilmişliğin olmadığının beyanına rağmen biz müslümanlara sirayet etmiş ve Allah cc nin özel kulları olmamız!! nedeni ile onun tarafından bir takım ikramlara layık olacağımız düşüncesi islam dünyasında yerleşmiştir. Bu seçilmişliğimize!! rağmen ne halde olduğumuzu gören bir kısım insanlar ateizme kayarak haşa Allah cc yi suçlayarak kendilerine yazık etmişlerdir. Dileme ve yardım şartları eğer kur'andan çok iyi okunacak olursa örnekleri ile birlikte anlatılan dileme ve yardım'ın ne şekilde gerçekleştiği görülecektir.

Sonuç olarak; yaşanmış hayat içinden canlı örnekler sunarak, Allah cc dilemesi ve yardımının nasıl gerçekleştiğini haber veren ayetlerden olan rum s. 1-6. ayetleri , Errahman isminin nasıl tecelli ettiğinin canlı bir örneğidir. Bizlerin kur'anı, hayatın dinamiklerini okuyup öğrenmemiz ve pratize etmemiz açısından okumamız gerektiği bu tür örneklerle daha iyi ortaya çıkmaktadır. Kur'anı ütopik bir kitap , sevap makinası , veya önkabullerimizi onaylayacak bir noter gibi görmekten kurtulamadığımız müddetçe bu anlatımlar bizlere hiç bir zaman örnek olmayacak , rumlarla persler bir yerde savaşmış bitmiş deyip , Ebu bekr ra ın iddiaya girip girmediği konusunda tartışmalar ile günümüzü gün ederiz. 

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

27 Haziran 2014 Cuma

Allah cc nin Ayetleri ve Kitabı Sadece Mushaf İçindekiler mi ?

Ayet ve kitab kelimeleri gündeme geldiğinde hemen elimizde olan kur'an akla gelmektedir. Bu iki kelimenin kur'an içindeki anlamlarına baktığımız zaman sadece kur'anı kapsamadığı hemen görülecektir.Bu iki kelimenin sadece kur'anı kapsadığı şeklinde düşünce ile hareket edildiğinde çok büyük yanlışlar ortaya çıkmakta olup, bu yanlışların ceremesini hem düşünce bazında, hemde okuma hatasına düşmemiz nedeni ile müstekbirlerin elinde sömürge olmak şeklinde ödemekteyiz. Düşünce bazında, kitab ve ayet  kelimelerini mushafa hapsettiğimiz zaman yaptığımız okumalar sathi bir okuma olup, o kitap içindeki anlatımlarda kainat ayetlerinin okunması sonucu elde edilen kazanımların  bizlere örneklik olarak anlatılması ve bizim onlardan bir örnek almamız diye bir şey hatıra dahi gelmemekte , maalesef sadece masal okumaktan başka bir işleve dönüşmemektedir. Bu yazımızda ayet ve kitab kelimelerinin mushaf içindeki ayetler delaleti ile ne anlama geldiğini anlamaya çalışacağız.

"Ayet" kelimesi , açık alamet işaret anlamına gelen bir kelime olup kur'an içinde bu kelimenin geçtiği ayetler , kelimeyi daha doğru anlamamızı sağlayacaktır. 

 [016.011] Onunla size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve türlü türlü ürünler bitirir. Düşünen bir kavim için bunda ayetler vardır.
[016.068-69]  Rabbın bal arısına da şöyle vahyetti: dağlardan ve ağaçlardan ve kuracakları köşklerden göz göz evler edin.Sonra her tür üründen ye. Sonra da Rabbının işlemen için gösterdiği yoldan yürü. Karınlarından insanlara şifa olan, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar. Bunda düşünen bir kavim için şüphesiz bir ayet vardır.
[002.164]  Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişmesinde, insanlara yararlı şeylerle denizde akan gemilerde, Allah'ın gökten indirip, yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgarların değiştirilmesinde, gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutta elbette akleden bir kavim için ayetler vardır.
[006.097]  Karanın ve denizin karanlıkları içinde size yıldızlardan yararlanıp yol bulma imkânı veren O’dur. Gerçekten bilmek, öğrenmek isteyen kimseler için âyetlerimizi açıkça bildirdik.
[006.099]  O'dur; gökten su indirmiş olan. Onunla her bitkiyi çıkardık. Ondan yeşillikler çıkardık. Ondan yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler yapıp çıkarıyoruz. Meyvesine; bir meyve verdikleri zaman, bir de olgunlaştıkları zaman bakın. Şüphesiz ki bunlarda; iman eden bir kavim için ayetler vardır.
[011.001]  Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış,sonra da ayrıntılı olarak açıklanmış bir Kitaptır,

Ayet kelimesi ve türevlerinin geçtiği ayetlerin tamamını bu yazı içine almak yazının hacmini büyülteceği için bir kaç örnekle yetiniyoruz, örnek ayet meallerinden anlaşılacağı üzere, Allah cc nin ayetleri sadece mushaf içindeki surelerin bölümleri olarak anladığımız kısım değildir. Kısaca ayet kelimesini onun yaratmış oldukları olup onun kudretini delalet eden her şey olarak anlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. 

 [018.109]  De ki: «Eğer Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, elbette Rabbimin kelimeleri tükenmeden deniz tükenir biter. Velev ki denizin bir mislini de yardımcı getirecek olsak.»
[031.027]  Muhakkak ki eğer yerde olan herbir ağaçtan kalemler olsa, deniz de (mürekkep olsa da) ona arkasından yedi deniz de yardım eylese yine Allah'ın kelimeleri (yazılmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah azîzdir, hakîmdir.

"Kitap" kelimesi ise , aynı şekilde sadece elçilere inen ayetlerin toplandığı mushaf olmayıp , Allah cc nin bütün ayetlerinin toplandığı daha geniş anlamı olan bir kelimedir. Gözlerimizin şahid olduğu evren ve içindekilerin tamamı ayet olup ve bu ayetlerin toplanmış olduğu alem ise bir kitab'tır. Kehf s. 109. ayeti ,lukman s 27. ayeti bu kelimeyi anlamamızda yardımcı olacak iki ayettir. Yazmakla tükenmeyen rabbimizin kelimelerinin toplandığı bu kainat içindeki her şey kitab'ın içindeki kelimeler mesabesindedir , onları doğru okuyarak dünya hayatımız içinde Allah cc nin istediği gibi bir kul olmak zorundayız.

Esas mesele, elçilere inen sözlü ayetlerin toplandığı mushaf ile kainat ayetlerini bir bütünlük içinde okumak meselesidir, bugün bu ayetlerin farklı insan gurupları tarafından birbirinden ayrılarak okunduğu görülmektedir. Batılılar kitabın bir kısmı olan kainat ayetlerini okuyarak kazançlar elde etmekte, biz müslümanlar ise sadece vahy kısmı olan mushafı okuyarak cenneti elde etme peşinde olmamız her iki tarafın kitabı bütün olarak okumama durumuna düşmesine sebeb olmaktadır. Muhammed as a inen ilk ayet ona "rabbinin adıyla oku" emri olması ve bu ayet ile ilgili yapılan yorumlar ve rivayetler bizim okuma konusunda yaptığımız hataların bir örneğini sergilemektedir.

Alak s. ayetlerinin tefsirlerine baktığımızda, ilk inen ayetler olan "seni alaktan yaratan rabbinin adıyla oku" ayetini getiren Cibril'in ,Muhammed as ı sıkarak bunları söylediği , o da buna karşılık " ben okuma bilmem" cevabını verdiği görülmekte , bu konuya ilaveten Muhammed as ın okuma yazma bilip bilmediği gibi kısır bir tartışma konusu başlatılmıştır. Kitab kelimesini sadece yazılı bir materyali okuma şeklinde anlamak bizleri kainat kitabını okumaktan alıkoymuş olup bu kitabı yazılı vahiy kitabına iman etmeyenler okuduğu için " kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak durumuna düşülmüştür. 

Allah cc Adem as dan Muhammed as kadar sayısını kendisinin bildiği elçilerine sözlü vahiyler indirmiş olup bu sözlü vahiylere FURKAN - ZİKR gibi genel isimler vermiştir. Hakkı batıldan ayırmak , hatırlatmak gibi anlamları olan  kelimeler ile ifade edilen sözlü vahiy kitaplarını, kainat kitabını doğru okuma klavuzu olarak adlandırmak mümkündür. 

Olayı şöyle misalle anlamaya çalışalım; evimize aldığımız herhangi elektronik bir eşyanın kullanma klavuzu olup , bu klavuza göre eşyayı kullanmamız gerekmektedir,bu klavuza uymadan yapılacak bir çalıştırma ameliyesinde doğacak olan kulllanım hatalarından üretici firma sorumluluk kabul etmez. Aleti götürdüğümüz servisçi ,klavuza uygun kullanmadığımız için sorumluluğun bize ait olduğu ve garanti kapsamına dahil olmadığını söyleyerek tamirden doğan maliyeti bizden talep eder.

Yaşadığımız hayat içinde bize yüklenen görevleri evimize aldığımız bir elektronik alet olarak düşünürsek , hayat içindeki görevlerimizi bize hatırlatan yazılı vahiy kitabı yani kur'an bu hayat içindeki olayları nasıl kullanacağımızı bize öğreten bir klavuzdur. Bu klavuza uymadan yürünen yolda doğacak hataların bedeli hesap gününde ağır bir biçimde ödenecektir.

Allah cc nin tarih boyunca göndermiş olduğu elçiler çok önemli görevler yüklenmiş olup insanlığın öğretmenleridir. Elçiler ile ortak yönümüzün beşer olduğu bir çok ayette hatırlatılmış, yine bir çok ayette elçilerin beşer oluşları yadırganmış ve müşrikler tarafından inkara gerekçe olarak gösterilmiştir. Elçiler ile olan ortak yönümüz  önemli ayrıntılara sahiptir elçilerin ve bizlerin , doğuştan gelen kitab bilgisine sahip olmamız nedeniyle ortak bir tarafımız olması bize gönderilmeleri için yetrli bir sebebtir.  

Bakara s. içinde anlatılan Adem kıssasına baktığımız zaman Adem' e isimlerin öğretildiği anlatılmaktadır, bu anlatılmanın ne demek olduğundan yola çıkacak olursak kitap ve elçiler arasındaki bağlantı ortaya çıkacaktır. Ademe isimlerin öğretilmesi, onun yaşamı içinde gerekli olan bilgiler ile donatılması anlamına gelmektedir. Hepimiz Ademoğulları soyundan gelem nesiller olduğumuza göre Allah cc bizlerede yaşam içinde gerekli olan bilgileri fıtratımıza yerleştirmek sureti ile bir çeşit kitab bilgisine haiz kılmıştır. 

Kainat kitabı da diyebileceğimiz bilgi yüklemesi bütün insanların fıtratında mevcut olup, elçilerin bizden farkı onlara ayrıca sözlü vahiyler indirilmiş olmalarıdır. Birçok ayette "ben sizin gibi bir beşerim bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor" şeklindeki ayetler bu durumu izah eden ayetlerdir. Elçiler dahil bütün insanlara verilmiş olan kainat kitabı bilgisine ek olarak, elçiler bu kainat kitabının nasıl kullanılacağını , yani nasıl kulluk yapılacağını öğreten öğretmenler olarak bizlere gönderilmişlerdir.

Kıssa yollu anlatımlar ile, kulluk noktasında hakkı ve batılı birbirinden ayırma konusunda acze düşenlere FURKAN ve ZİKR ler ile bu elçiler gönderilmiş ve kulluk bilinçleri yeniden onlara hatırlatılmış ve ta'lim ettirilmiştir. Elçiler hayat içindeki dinamikleri iyi okuyarak bu dinamikleri vahye uygun olarak kavimlerine tebliğ ederek bir nevi kullanma klavuzlarını onlara sadece okumakla kalmamışlar bunu nasıl kullanacaklarını öğretmişlerdir.

"Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak" tabiri israiloğulları ile ilgili anlatımlarda yer alan bir ifadedir. Bizler kitab kelimesini sadece Allah cc nin elçilerine indirmiş olduğu vahiyler çerçevesinde değerlendirdiğimiz için, amentü içinde geçen şekli ile ifade edildiğinde bütün kitaplara iman ettiğimizi ifade etmiş olduğumuzu zannetmekteyiz.

"Kitab" kelimesinin çerçevesini genişleterek "kainat kitabı" dediğimiz ayetlere de inanmayı kitabın hepsine inanmak şeklinde anlamaya çalıştığımız takdirde kur'an düşüncemizde önemli değişiklikler olacaktır. Son elçi ile inen kur'ana ve öncekilere inandığımız ifade etmek kitabların hepsine iman etmek anlamına gelmemektedir. Çünkü elçiler ile inen vahiy kitapları kainat kitabını okumanın bir klavuzudur. Kainat kitabını okumaktan aciz olanların, sadece mushaf içindeki ayetleri okumaları, hasta olan birisinin gittiği doktordan aldığı reçeteyi uygulamadan sadece ilaç adını okuyarak iyileşeceğini zanneden hastaların durumuna benzer. Böyle bir okumayı sadece gelenekçi dediğimiz insanlar yapmıyor , "sadece kur'an" söylemine sahip olan insanlarında bu tür ayrımcı bir okuma hatasına düştüklerini görmekteyiz.

Elçiler, insanlığın kainat kitabı bilgisini Allah cc nin düzenlemesi konusunda insanlara öğretmenlik yaptıklarını ve bu durumun kıssalar ile bizlere anlatıldığını söylemiştik, Şuayb as kıssası üzerinden onun öğretmenliğinin nasıl gerçekleştiğini görelim. Medyen kavmi sahip oldukları kitab bilgisini kullanarak , ekonomik ve sosyal refahı gerçekleştirmiş , ancak bu ekonomik ve sosyal refahı gerçekleştirecek kitab bilgisi ile ,bu refaha karşı nasıl bir tavır sergileyecekleri konusundaki vahiy kitabı bilgisini arkalarına atarak ölçü ve tartıda yani ticari hayatta sapkınlığa düşmüşlerdir. Allah cc bu durumda olan kavme, kardeşleri Şuayb as ı göndermiş , bu hallerine son vermelerini her iki kitabı yani kainat ve vahiy kitabını birbirinden ayırmadan okuyarak kullanma klavuzuna uymaları, uymadıkları takdirde ağır bir sona uğrayacaklarını tebliğ etmiştir. Kullanma klavuzuna uymayarak atalarının uydurdukları şirk klavuzlarına uymakta direnen kavim bilindiği gibi helak olmuştur. 

Şuayb as ve benzeri elçilerin kavimlerinin ortak noktaları, kendilerindeki kitab bilgisi dahilinde elde ettikleri kazançları ,vahiy kitabı bilgisi ile yoğurmayıp atalarından devraldıkları ve Allah cc nin dışındakilerin hükümleri ile yoğurmayı tercih ettikleri şirke düşmüşler ve helaka uğramışlardır. 

Bugün müslüman dünyasına baktığımız zaman , yüzyıllar önce kainat kitabını okuyarak bilim , teknik , fen , matematik,tıp  gibi bilim dallarında önemli eserler ve kadrolar yetiştirmiş , ne zamanki bu kitabı hakkı ile okumayı terkedip sadece yazılı mushafı okumaya yönelmiş işte o zaman gerileme başlamıştır. yazılı mushafı şayet doğru okusalar kainat Ayetlerininde asla terkedilmeyeceği zaten anlaşılmış olurdu. Sadece mushafı okuyarak cennete gidileceğini zannedenler etraflarında dönen dolaplara kayıtsız kalarak sahayı sadece kainat kitabını okuyarak ilim ve teknikte ilerleyen batıya bırakmışlar , kainat kitabını vahiy kitabı ile birlikte okumayan batını zulmu altında ezilmeye başlamışlar ve bu durum hala devam etmektedir , bu durumdan kurtulmanın yolu nedir?

Önce Allah cc nin ayetlerinin sadece mushaftakiler olmadığı, onun yaratmış olduğu herşeyi bir ayet , bu ayetlerin toplandığı kainatı bir kitap olarak görüp elimide olan kur'anı kainat kitabını okurken bize klavuz olacak bir rehber olarak görmemiz gerekmektedir. Allah cc nin yaratmış olduğu ayetleri kullanarak elde edilen gücün, nerede ve nasıl ve ne şekilde kullanılacağını bize kur'an öğretecektir. Kainat ayetlerinden bağımsız olarak okunan bir kur'anın hiç bir faydası olmayacak olup , günümüzdeki halimizden bellidir.

Müslümanlar olarak Allah cc nin arz üzerindeki ayetlerini okuyarak elde edeceğimiz kazançlar vahiy kitabını okuyarak,bu kazançları nerede, nasıl  ve ne şekilde kullanacağımızı bize öğreten klavuz rehberliğinde bütün insanların emniyet ve faydası için kullanılacaktır. Kainat kitabını okumadan , sadece vahiy kitabını okumak bize canlı bir hayat içinde yaşanmış  kitap olarak değil ,bir ütopya kitabı , ölülere okunan bir kitap gibi bugünkü hurafe inançlara kurban edilmiş bir kitap haline dönüşecektir. Eve aldığınız elektronik aletin kullanma klavuzunu nasıl belli günlerde okumayıp ihtiyaç anında okuyup içindeki bilgileri kullanıyorsak kur'anda aynı işlevi görmesigereken bir kitabtır.

Sonuç olarak; ayet ve kitap kelimelerini dar bir alana hapsedip, sadece kur'an ve içindekiler olarak düşünmemiz bizlerin kainat kitabı diye bir kitabın daha var olduğunu ve elimizde olan bu kitabın, o kitap ile birlikte okunduğunda Allahın kitaplarına tam olarak bir imanın sağlanmış olacağı bilinci bugün terkedilerek, kitap okuması sadece kur'ana indirgenmiş ve sadece bu kitabı okuyarak cennete gidileceği zannına kapılınmıştır. Halbuki kur'an adı verilen kitap, kainat kitabını doğru okuma klavuzu olarak indirilmiş olup tek taraflı bir okumanın "kitabın bir kısmına inanıp diğer kısmına inanmamak" anlmına geldiği unutulmuştur. Batılılar kitabın bir kısmını , müslümanlar kitabın bir kısmını okuyarak , batı refah seviyesi yüksek ancak zalim bir toplum olmuş , müslümanlar ise refah seviyesi düşük ve mazlum bir toplum olarak batının sömürü çarklarında ezilmeye mahkum olmuştur. Müslümanlar bugün Allahın ayetlerini bir bütünlük içinde okuyup batını eriştiği refah seviyesine erişseydi kendilerinden aşağı olan toplumları ezmek değil onlara yardım etmenin yollarını arayacaklardı. Batı bu düşünceden uzak sadece "hep bana" düşüncesi içinde bir litre petrolun bir insanın kanından daha değerli olduğu şiarından hareketle, yıllardır müslüman topraklarında zulum , baskı ve sömürüye devam etmektedir, buna engel olmak bizlerin görevi olup bunun yolu Allah cc nin ayetlerini birbirinden ayırmadan okumaktan geçmektedir.

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

11 Mayıs 2014 Pazar

Allah c.c nin Çamurdan Beşeri ve İsa a.s ın Çamurdan Kuş'u

Yazımıza başlık olarak koyduğumuz, Allah cc nin çamurdan Adem'i yaratması ile , İsa as ın Allah cc nin izni ile çamurdan kuş yaparak ona hayat vermesinin , Kur'anın mesani yani ikişerli anlatım üslubu veya paralel anlatım üslubu diyebileceğimiz bir anlatım üslubunu takib ederek anlamamızı kolaylaştıracağını düşünmekteyiz. İsa as ın çamurdan kuş yapması ile ilgili ayetlerin, ölü birisinin Allah cc den başkası tarafından diriltilemeyeceği düşüncesi üzerinden hareketle mecaz olarak anlaşılması gerektiği şeklinde bir takım yaklaşımların olduğu malumdur, Kur'an ın mesani anlatım üslubunu takip ederek yapılan bir anlama çalışması bizlere konu hakkında doğru bir yaklaşım sergileme imkanı doğuracağı düşüncesi ile, bu çalışmanın bir örneğini yapmaya gayret edeceğiz. 

Öncelikle "Tin" ( çamur) kelimesinin kullanılarak insanın yaratılışını anlatan ayetleri görelim. 

[006.002]  O, sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel tayin edendir. Belirli bir ecel O'nun katındadır; sonra bir de şüphe edersiniz.
[007.012]  (Allah buyurdu): Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
[023.012]  Şanım hakkı için biz insanı çamurdan, bir sülâleden yarattık.
[032.007]  O ki yarattığı her şey'i güzel yarattı ve insanı yaratmağa bir çamurdan başladı.
[037.011]  İmdi onlara soruver. Onlar mı yaradılışca daha kuvvetli, yoksa Bizim (sair) yaratmış olduklarımız mı? Şüphe yok ki, Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.
[038.071] Bir vakit Rabbin meleklere: «Ben,» dedi, «çamurdan bir beşer yaratacağım.»
[038.076]  (İblis) dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım; beni bir ateşten yarattın, onu ise bir çamurdan yarattın.»
017.061]  Meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o ise: «çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?» demişti.

Allah cc yaratmış olduğu insanın, ilk yaratılış aşamasını yukarıdaki ayetlerden başka ayetlerde'de anlatmaktadır , konumuz insanın yaratılışı ile ilgili olmadığı için "tin" kelimesinin kullanıldığı İsa as kıssasındaki ayetler ile bağını kurup çamurdan kuşun nasıl bir mesaj ihtiva ettiğini anlamaya çalışacağız. 

Ayet meallerinden anlaşılacağı üzere, Allah cc, adına Adem dediği ilk insanı çamurdan yaratmış ve ona hayat vermiştir. Allah cc insanın yaratılış hamurunu ve aşamalarını anlatırken biyolojik veya anatomik bir bilgiden ziyade kudretine dikkat çekmiştir. 

Kur'an ayetlerinde şahit olduğumuz şeylerden birisi , Rabbimizin iddia sadedinde bizlere bildirdiği yeniden diriliş , kullarını işitmesi veya görmesi ile ayetlerdeki iddianın ispatı diyebileceğimiz bazı ayetlerdir şöyle ki;

Kur'anda bir çok ayet ölümden sonra yeniden dirilerek, dünya hayatında yapmış olduğumuz amellerin karşılığının ödeneceğini haber verir , bizler bu habere sadece Allah cc ye iman etmiş olmuş kulları olarak onun sözüne güvenerek inanıyoruz, ancak Rabbimiz engin rahmeti ile bizlere kitabında ölümden sonra diriliş haberinin gerçek olduğunu bakara 259 . 260 ayetlerinde veya Bakara kıssası olarak bildiğimiz Musa as kıssası içinde veya ashabı Kehf'in 309 yıl uyutularak diriltildiğini (uyandırıldığı değil) veya İsa as kıssasında ölüleri Allah cc nin izni ile dirilttiği ayetler üzerinden o günkü yaşayan insanların gözlerinin gördüğü bizlere de kur'an ile haber verilerek bizimde iman ettiğimiz açık görsel ispatlar sunulmuştur.

Yine bir çok ayette Rabbimiz "semi" (işiten) "basir" (gören) olduğunu haber vermektedir, Rabbimizin bu iddiasının yani işiten ve gören olmasının ispatı sadedinde bir çok ayet görmekteyiz. 

Rabbimiz elçileri üzerinden kendi kudretini bizlere göstermek için "mucize" olarak adlandırılan görsel ayetleri yine kur'anda haber vermektedir. İsa as kıssası içinde bu tür görsel ayet haberleri de mevcuttur. 


 
[005.110] Allah, «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an» demişti, «Seni Ruhul Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle kuş olmuştu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrailoğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkar edenler, 'Bu apaçık bir büyüdür' demişlerdi de Ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.»
 [003.049]  O, İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir ayet getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.

Yukarıdaki ayet meallerinde İsa as ın çamurdan kuş yapıp ona üflemesi sonucunda çamurdan yapılan kuş'un gerçek bir kuş olduğu haber verilmektedir. Bu olay modernist düşünceler ışığında kur'anı anlama iddiasında bazı kişiler tarafından gerçek olarak değilde mecaz olarak anlaşılması gerektiği şeklinde yoruma tabi tutulmaktadır. Kur'anda mecazi anlatımı ret etmemekle beraber, aklımıza uymayan her anlatımı mecaz olarak görmek doğru değildir. Bu olayı Kur'anın mesani özelliğini dikkate alarak okuduğumuz takdirde İsa as ın üzerinden Allah cc nin insanı yaratma kudretinin gören gözlere hitaben canlı bir ayeti olarak gösterilmekte olduğunu görürüz.

Konuyu Kur'an ışığında anlamayı kolaylaştıracak kelimelerden biriside "nefaha" (üflemek) kelimesidir. Tin (çamur) kelimesi ile ifade edilen insanın yaratılışını birde bu kelimenin geçtiği ayetleri okuyarak görelim.

 
[032.007-9]  O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir.Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfledi ve sizin için işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı. Siz çok az şükrediyorsunuz!
 [015.028-9]  Rabbin meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın» demişti.
 [038.071-72]  Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım.Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secde edin.

Önceki ayetler ile birleştirip okuyacak olursak, rabbimiz insanı çamurdan yaratmış ve ona ruhundan üfleyerek ona hayatiyet kazandırmıştır. Bu olayı mecaz olarak anlamayi sanırım kimse düşünmez, gelelim bu ayetleri düşünerek İsa as ın çamurdan kuş yapıp ona üflemesi sonucunda ortaya çıkan durumun mecazmı yoksa gerçekmi olduğuna , konu ile ilgili ayetleri mesani yani paralel bir biçimde okuduğumuzda doğru bir anlayışın ortaya çıkacağını düşünmekteyiz.  

Ayetlerde Allah cc nin Adem'i çamurdan (tin) yarattığı ve ona ruhundan üfleyerek (nefeha) hayatiyet kazandırdığını görmekteyiz. Bu olay onun kudretine delalet eden ayetlerden birisi olduğu malumdur. Bu olay İsa as ın kavmi olan israiloğullarına, hem onun elçiliğinin bir belgesi olarak hem kendisinin yaratıcı kudretinin bir belgesi olarak sunulmuştur. İsa as çamurdan (tin) kuş yapıp ona üfleyerek (nefeha) Allah cc nin izni ile,  o Ademe nasıl hayatiyet kazandırdı ise onun elçisi olan İsa as, çamurdan insan yapıp ona hayat kazandıran Allah cc nin bu kudretini insanlara onun izni ile çamurdan yaptığı kuşa üfleyip ona hayatiyet kazandırarak göstermiştir.

 Sonuç olarak; mesani yani ikişerli bir anlatım özelliği olan kitabın bazı ayetlerinin anlaşılmasında yardımcı  rol oynadığını düşündüğümüz bu anlatım metodu ile İsa as ın yaptığı kuş ile verilmek istenen mesajın ne olduğunu anlamaya çalıştık ve şunu gördük; 

Allah cc çamurdan yaratıp ona ruhundan üflediği insanı yaratmadaki gücünü, gören gözlere göstermek için kulu ve elçisi olan İsa a böyle bir ayet vererek kavmi olan israiloğulllarına görsel bir belge olarak sunmuştur ancak kavmi buna iman etmemiş ve sihir olduğunu iddia etmiştir. Sihir olduğunun iddia edilmesi bile bu olayın göz ile şahid olunan bir durum olduğunu anlamaya yettiği düşünülecek olursa bu olayın mecaz olduğunu iddia etmenin hatalı bir yorum olduğu çok açıktır. Dün çamurdan bir kuş suretinin canlandığını gören gözler ona sihir derken, maalesef bugün aynı olayı anlatan ayetleri okuyanlar ona mecaz demekten geri durmamaktadırlar. 

Kur'an doğru anlamak için kiralık metodlara gerek olmadığı , yine kur'an içinden çıkarılan metod ile bu kitabı anlamanın en doğru yol olduğu Adem as ın yaratılması ile bağ kurularak, İsa as ın yaptığın kuşun mecaz olarak değil hakiki olarak canlandığı anlaşılmaktadır.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

1 Şubat 2014 Cumartesi

Musa a.s'a Verilen 9 Ayet Çerçevesinde Allah c.c nin Kulunun İmtihan Sonucunu Önceden Bilmesi

Kur'an kıssalarının, anlatım amacı açısından mesaj niteliği taşıdığı hepimizin malumudur. Bu yazımızda Musa as a verilen 9 ayetin firavun ve askerlerinin imtihanı ile ilgili bağını kurup, bu aralar gündemimizde bulunan bir iddia olan "Allah cc kulunun imtihanı ile ilgili olarak ne yapacağını bilmez" şeklindeki iddianın doğru olmadığını, daha önceki yazılarımızda başka kıssalardaki ayetler çerçevesinde ele almamıza rağmen Musa as kıssasının bu bölümündede konuya ışık tutmaya yarabilecek mesajlar olduğunu gördüğümüzden sizlerle paylaşmak istedik.

Musa as mısır'dan kaçtığı zaman medyen'e gelip orada 8 veya 10 yıl hizmet etmesi karşılığında bir kadınla evlenir. Süreyi doldurup medyen'den ayrıldığında kutsal vadi tuva'da vahye muhatap olur ve firavun'a gitmesi emredilir.  

[007.103]  Sonra onların arkasından Musa'yı ayetlerimizle, Firavun ve mele'sine gönderdik. Tuttular o ayetlere karşı çıkarak zulmettiler. Artık bir bak o bozguncuların sonu ne oldu?
[010.075]  Bu peygamberlerin ardından Musa ile Harun'u ayetlerimiz ile Firavun'a ve mele'sine gönderdik, ama burun kıvırdılar ve ağır suçlu bir toplum oldular.
[011.096-7]  Andolsun ki Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve mele'sine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi.
[023.045-6] Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve mele'sine ayetlerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.
[051.038]  Musa'nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun'a göndermiştik.
[079.016-17-18] Kutsal vâdi Tuvâ'da Rabbi ona şöyle seslenmişti:Firavun'a git! Çünkü o çok azdı.Ona de ki: «Arınmağa niyetin var mı?

Yukardaki ayetlerde Musa as ın firavun'a "ayetler" ile gittiği anlatılmaktadır,peki bu ayetler nasıl bir ayetti ve kaç tane idi? sorusunun cevabı aşağıdaki ayetlerdedir. 

 [017.101-102] Andolsun biz, Musa'ya açık açık dokuz âyet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun ona, «Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!» (Musa Firavun'a:) «Pek âlâ biliyorsun ki, dedi, bunları, birer basiret olmak üzere, ancak, göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum!»
[027.012]  Ve elini koynuna sok. Firavun ve kavmine gönderilen dokuz ayetten biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Şüphesiz ki onlar; fasık bir kavim idiler.
[007.133] Biz de kudretimizin ayrı ayrı âyetleri olmak üzere başlarına tufan gönderdik, çekirge gönderdik, haşerat gönderdik, kurbağalar gönderdik, kan gönderdik yine inad ettiler ve çok mücrim bir kavm oldular
[043.046-50]  Andolsun, biz Musa'yı Firavun'a ve mele'sine ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: «Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim.»Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.Ve onlara âyetten bir şey gösterir olmadık ki, illâ o, diğerlerinden daha büyük idi. Ve onları azab ile yakaladık, belki onlar geri dönerler (diye).Azabı tadınca Mûsâ’ya: «Haydi büyücü! Sana verdiği sözünün gereği olarak bizim için Rabbine dua et, bizi bağışlasın, zira artık yola geleceğiz» dediler.Fakat Biz, onlardan azabı giderince, hemen sözlerinden caydılar.

Firavun'a gönderilen 9 ayeti şöyle sıralayabiliriz:

1-asanın yılan olması
2- elin beyazlaması
[007.106-108]  Dedi ki: Şayet sen, bir ayet getirdinse; göster onu, eğer sadıklardan isen.Musa, asasını yere atar atmaz apaçık bir yılan (sü'ban) oluverdi; elini çıkardı, bakanlar bembeyaz olduğunu gördüler.(Bir de) Elini sıyırdı, o da anında bakanlara bembeyaz (görünüverdi) .
[026.030-33]  (Musa Firavun'a): «Sana apaçık bir şey (delil) getirdimse de mi?» dedi. Firavun: «Doğru sözlülerden isen haydi getir» dedi.Bunun üzerine Musa değneğini attı, o'da bir yılan (sü'ban)oluverdi. Elini çıkardı, bakanlara bembeyaz göründü.


3-asanın sihirbazların yaptığı sihirleri yutması

[007.115-118]  Dediler ki: Ey Musa, sen mi atacaksın, yoksa atanlar biz mi olalım?«Siz atın» dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler. Biz de Musa'ya, «Asanı at!» diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor.
Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yapmakta oldukları yok olup gitti.
 [010.080-81] Sihirbazlar gelince Musa onlara: «Atacağınızı atın» dedi.Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki: «Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onu boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.»
[020.065-69]  Dediler ki: Ey Musa! Ya sen at veya önce atan biz olalım. Hayır, siz atın, dedi. Bir de baktı ki, büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları, kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor.Musa, birden içinde bir korku duydu.«Korkma, sen muhakkak daha üstünsün» dedik.«Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun, yaptıkları sadece sihirbaz düzenidir. Sihirbaz nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz.»
[026.043-45]  Musa onlara: «Ne atacaksanız atın» dedi.İplerini ve değneklerini yere attılar ve: «Firavun’un izzetine yemin ederiz ki galip gelen biz olacağız» dediler.Bunun üzerine Musa değneğini attı; onların uydurduklarını yutmağa başlayıverdi.

4-tufan 
5-çekirge
6-haşerat
7-kurbağa
8-kan
[007.133] Biz de kudretimizin ayrı ayrı âyetleri olmak üzere başlarına tufan gönderdik, çekirge gönderdik, haşerat gönderdik, kurbağalar gönderdik, kan gönderdik yine inad ettiler ve çok mücrim bir kavm oldular
043.048] Onlara biri diğerinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Doğru yola dönmeleri için onları azaba uğrattık.

9-denizin yarılması
[002.050]  Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.
[020.077]  And olsun ki Musa'ya: «Kullarımı geceleyin yürüt, denizde onlara kuru bir yol aç, batmaktan ve düşmanların yetişmesinden korkma, endişe etme» diye vahyettik.Bunun üzerine Firavun, askerleri ile birlikte onların peşine düştü. Deniz onları gömüp boğuverdi.
[026.063]  Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.
[044.023-24]  (Rabbi): «Hemen kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz takip edileceksiniz.Denizi açık bırak, Çünkü onlar ordu halinde gelip boğulacaklar.» buyurdu.

1. ayet olan asanın firavun karşısında yılan olması ile, 9. ayet olan denizin yarılması arasında ne kadar yıl geçtiğimizi bilmemekle birlikte uzun yıllar geçtiği araf s. 130. da "And olsun ki, Biz de Firavun ailesini, ders alsınlar diye, yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık."" mealindeki ayetten anlamaktayız. Şimdi gelelim anlatılan bu olaylardan bize yönelik mesajlardan birini çıkarmaya;  

Uzun yıllar içine dağılmış olan bu ayetlerin tamamının, 9 ayet olduğu en baştan Musa as tuva'da iken ona rabbi tarafından bildirilmişti , bu şekil bildirilmeden şöyle bir sonuç çıkabilir. Allah cc, azdığı için gönderdiği firavun ve mele'sinin 1. ayetten 9. ayete gelen kadar geçen süreç içinde iman etmeyeceklerini  önceden biliyordu. Firavun ve mele'sinin hayat içinde imtihan olduğu gerçeğini hatırlayacak olursak denizin yarılıp firavun ve ordusunun boğulmasına kadar geçecek sürede onların iman etmeyeceklerinin yani " ALLAH CC NİN KULLARININ İMTİHANI İLE İLGİLİ NE YAPACAKLARININ BİLDİĞİNİN GÜZEL BİR ÖRNEĞİDİR".   

Musa as kıssasında anlatılan ayetlerden bu şekil bilmenin örnek ayetlerini bulmak mümkündür.
 [028.4-5-6]Firavun memleketin başına geçti ve halkını fırkalara ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu; çünkü o, bozguncunun biriydi.Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris kılmak istiyorduk.Ve onları memleketlerine yerleştirelim, Firavun' a Haman'a ve ikisinin askerlerine çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim.

Kasas s.4.ve 6. ayetlerine baktığımız zaman, firavun'un soykırım yapmaya başlaması Musa as ın doğumundan önce başlamış olup bu soykırım sebebinin ellerindeki gücün kaybolma korkuları olduğu ancak bu korkularının onlara, Allah cc tarafından gösterilmek ve zayıf bırakılan İsrailoğullarının varis kılınmasının istendiğini görmekteyiz. Musa as kıssasını okuduğumuz bu sürecin gerçekleştiğini görmemiz yine Allah cc nin firavun ve mele'sinin imtihanları ile ilgili ne yapacaklarının önceden bildiğinin yaşanmış bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

[007.137]  Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (yahudileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.
Kasas s. ilk ayetlerinde anlatılanlar ile araf s. 137. ayetler arasında geçen zaman kullarının imtihanı olup , bu sonucu önceden bildiğini gösteren örnek ayetlerdir.   

Burada şöyle bir soru akla gelebilir, "madem Allah firavun'un iman etmeyeceğini biliyor o zaman neden bu ayetleri gönderiyor?". Burada bir birbirinden ayrılması gereken nokta Allah cc nin bilmesi ile insanlara vermiş olduğu serbest iradenin kullanımı noktasında onlara herhangi bir baskı yapmamasıdır. Firavun'a verilen seçme hürriyeti çerçevesinde onun iman etmeyeceğini Allah cc daha önceden biliyordu. Musa as a "ona güzel söz söyle belki öğüt alırlar" demesi olayın sonucunun insanlar tarafından bilinmemesi nedeniyle bizim o insanlara gerekli olan tebliğ vazifemiz noktasında düşünülmelidir. Hiç birimiz karşımızdaki bir inkarcının kesinlikle iman etmeyeceğini bilemeyeceğimiz için onlara tebliğ metodları dahilinde yapılması gerekenleri Allah cc Musa as a da bildirmiştir.

Sonuç olarak:"Allah cc kulunun imtihanı ile ilgili önceden ne yapacağını bilmez" şeklinde bir iddia delilini kur'andan alan bir düşünce değildir. Böyle bir düşünce, önce oluşturulup sonra "bu düşünceye kur'andan nasıl bir delil bulabiliriz" şeklinde sorular aranmış kur'anda geçen " li'yaleme" (bilmek için) kelimesi baz alınarak "bak bilmek için deniliyor Allah bilse böyle dermi?" gibi deliller sunulmaya çalışılmıştır. Bundan önceki yazılarımızda, İbrahim as kıssası ,Lut as kıssası , rum ordularının galibiyet haberi gibi yaşanmış olayların anlatıldığı ayetlerin sadece o günkü olmuş olan olaylar çerçevesinde kalmayıp bize dönük mesajlarını anlamak şeklinde yapılan bir okumadan bu düşüncenin yanlışlığını ortaya koymaya çalışmıştık. 

Eğer yapacağımız okumalar mesajı anlamaya yönelik olmayıp önkabullerimizi kur'ana onaylatmak tarzında olursa bu tür yanlışlarımız kur'an tarafından , hiç alakası olmadığını zannettiğimiz ayetlerle suratımıza çarpılacaktır. Bu yazıları yazan , adı geçen kıssaları daha önce defalarca okumasına rağmen , Allah cc nin bilgisine sınır koyan düşüncelerin gündeme gelmesi ile birlikte bu kıssalarda anlatılan olayların, haşa "Allah bilmez" düşüncesinin yanlışlığına delil olabilecek ayetler olduğunun farkında bile değildi. Rabbimiz bizleri kitabını önkabuller ile değil mesajını anlamaya ve yaşamaya yönelik okumalar yapanlardan kılsın.  

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Hud s. 71. Ayeti Örneğinde Allah c.c nin ,Kulunun Kiminle Evleneceğini ve İmtihanın Sonucunu Bilmesi

Gündemimizde yer alan tartışma konularından bir tanesi sayın Abdülaziz bayındır hocanın, 2012 senesi aralık ayında gündeme düşen bir telefon konuşmasında sorulan soruya, "Allah senin kiminle evleneceğini bilmez" şeklinde bir cevap vermesi ve bunun sonucunda tartışılmaya başlanan Allah cc nin bilgisinin sınırı konusu hala devam etmektedir.  

Sayın hoca bu konu ile ilgili bir çok ders yapmış ve yaptığı derslerindeki ana fikir "ALLAH KULUNUN İMTİHAN GEREĞİ OLARAK YAPACAKLARINI BİLMEZ" şeklinde özetlenebilir. Bu düşüncenin Kur'an ölçeğinde yapılacak bir değerlendirme sonucunda doğru olup olmadığı konusunda hud s. 71. ayeti çerçevesinde bir değerlendirme yapmak istiyoruz.   

Lut as ın kavminin helakını haber vermek için önce İbrahim as'a gelen elçiler ile ilgili bilgi "İbrahim'in misafirleri" kıssası olarak hud,hicr ve zariyat surelerinde anlatılmaktadır. Önce , Allah cc nin kur'anda kıssa yollu anlatımlarındaki hikmet  ile ilgili kısa bir hatırlatma yapmak istiyoruz. 

Rabbimiz kitabının bir çok ayetinde bizlere geçmişlerin haberlerini anlatarak o haberlerden ibret almamızı istemektedir. Kıssalardan doğru bir bilgi edinmek için o kıssanın anlatıldığı zaman ve mekan ile ilgili bilgilerin kur'anda verilmemesi bizlere kıssa yollu anlatımların ibret vesikaları olmaları yönünün hatırlatılması içindir. Kıssalarda dikkatimizi çeken yönlerden biriside aynı olayın değişik Kur'an ayetlerinde farklı ibarelerle ve farklı açılardan gösterilerek anlatılmasıdır. Aynı olayın kur'ana dağıtılmış ayetlerinde farklı ibareler kullanılma sebebi acaba ne olabilir? diye sorulduğu zaman aklımıza bir kaç cevap gelebilir. 1-kur'an kıssa anlatımlarının tarihi olaylar gözü ile bakılmasını istemez. 2-kur'an kıssa yollu anlatımlar ile muhataplarına mesaj vermek amacını güder. 

Aynı kıssanın farklı biçimde anlatılma özelliği, "İbrahim'in misafir'leri"kıssasındada gözümüze çarpmaktadır. Gelen elçiler hud s. 71. ayetinde "ishak ve yakub'u" hicr s. 53. ve zariyat s 28.ayetinlerinde "bilgin bir oğlan çocuk" müjdesi verilmektedir. Hicr ve zariyat surelerinde doğacak ilk çocuk müjdesi verilirken hud. suresinde doğacak ikinci çocuk ishak ve onun oğlu yakub as ların müjdesi verilme hikmeti acaba ne olabilir?   

Bu hikmeti kıssanın yaşandığı zaman ve mekan içinde anlamaya çalıştığımız takdirde verilmek istenen mesajı anlamakta zorlanacağımız aşikardır. Çünkü aynı elçilerin ağzından hud s 71 de i"shak ve yakub" , hicr ve zariyat surelerinde "bilgin bir oğlan" çocuk müjdesi verilmektedir. Hud s. 71. ayetinde ishak ve yakub'un müjdelenip diğer surelerde bilgin bir çocuk müjdelenmesinin hikmetini ALLAH CC NİN KULUNUN İMTİHAN SONUCUNU ÖNCEDEN BİLMEDİĞİ VE KULUN KİMİNLE EVLENECEĞİNİ BİLMEDİĞİ  yönündeki iddianın yanlışlığına delil olarak sunabiliriz şöyleki;   

Saffat suresinde anlatılan İbrahim as kıssasının 100-113. ayetleri bize bu konuda bilgi vermektedir. Kavminin zulmünden kurutlarak yeni topraklara hicret eden İbrahim as yaşlanmış fakat çocuğu yoktur, rabbine "bana Salihlerden bir evlat ver " diye dua eden İbrahim as ın bu duasının karşılığı olarak bir oğlan çocuğu dünyaya gelmiştir. Çocuk büyüyünce rabbi ibrahimi çetin bir imtihana tabi tutar baba ve oğlu bu imtihandan yüz akı ile çıkarlar, rabbi ibrahime bu imtihan başarısının karşılığı olarak İshak'ı müjdeler.  

Saffat suresinde anlatılan bu kıssayı hud s 71 de anlatılan "ishak ve yakub'un müjdelenme olayını , ALLAH CC NİN KULUNUN İMTİHAN SONUCUNU ÖNCEDEN BİLDİĞİnin açık bir delili olarak görebiliriz şöyleki;  

İbrahim as ile ilk doğan oğlu çetin bir imtihana tutulmuş ve bu imtihanı başarılı bir şekilde geçmesi nedeniyle ona ishak as bağışlanmış ve ardından ishak as ın oğlu olan yakup as bağışlanmıştır ve bunun haberi İsmail as daha doğmadan önce hud s 71 de verilmektedir. Hud s  71 deki ishak ve yakub'un bağışlanması anlatımının hikmeti ALLAH CC NİN İBRAHİM AS IN GELECEKTE TABİ TUTULACAĞI İMTİHANIN SONUCUNUN ÖNCEDEN BİLDİĞİNİ MÜKAFAT OLARAK ONA İSHAKI BAĞIŞLAYACAĞINI, HATTA İSHAK AS IN DAHA DOĞMADAN KİMİNLE EVLENECEĞİNİ BİLİP ONUN YAKUP ADINDA BİR OĞLU OLACAĞINI BİLMESİDİR.  

Sayın bayındır hoca bir dersinde saf suresinde isa as ın ağzından "benden sonra adı ahmed olacak bir elçiyi size müjdeliyorum" ayeti ile ilgili olarak "burada bahsedilen muhammed as ın kendisi değil özelliklerinden bahsedilmiş" diyerek direk olarak muhammed as a bir işaret olmadığı yönünde bir iddia serdetmesine karşılık hud s. 71 de anlatılan ishak ve yakub adları konusunda bunların onların özellikleri olduğu iddiasını tekrarlamakta zorlanacaktır.  

Yine aynı şekilde muhammed s. 31. deki "bilinceye kadar" şeklindeki ifadeden sayın hoca "Allah bilse böylemi der" diyerek haşa Allah cc nin kulun imtihan gereği yapacak olduklarını bilmediği delilini çıkarmaktadır. "Li na'leme" kelimesi ile ilgili olarak ortaya sürülen görüşlerde "bilmek için" veya bilinceye kadar" şeklindeki anlamdan "bak kardeşim Allah ben bilmiyorum bilinceye kadar" diyor şeklinde bir yorum getirilirek Allah cc nin bilmediğinin delilinin buradan çıktığı söylenmektedir. "Bilmek için"şeklinde çevrilen kelime Allah cc nin haşa bilmediğini değil , o kulun alacağı karşışığın somut bir amele dayanması içindir .Allah cc "o kulun ne yapacağını ben önceden biliyorum onu denememe gerek yok" deseydi o kul haklı olarak yapmadıklarım karşılığında nasıl ceza ve mükafat verme gerekçesi olabilirdi? Allah cc nin o kulun yapacaklarını önceden bilmesi o kul üzerinde herhangi zorlayıcı bir irade gerçekleştirmiş olması anlamında değildir. 

Şimdi soruyoruz; Alllah cc madem kulunun imtihan gereği yapacaklarını bilmiyorsa hud s. 71 ayetinde nasıl daha İbrahim asın ilk çocuğu olmadan ishak biliniyor? artı madem Allah cc kulun kiminle evleneceğini bilmiyor ishak as evlenip yakub adında bir oğlu olacağının bilgisi daha İsmail as ortada bile yokken biliyor ve yakubu müjdeliyor?    

Sonuç olarak; "Allah kulunun imtihan gereği yapacak olduklarını bilmez" şeklindeki bir düşünce kur'andan onay alan bir düşünce değildir. Bu konuda yanıldığımız yer ,"madem Allah ne yapacağımızı biliyor imtihanın gereği ne?" şeklinde bir soruya verilmek istenen cevabın kur'an merkezli olarak cevabının aranmaya çalışırken Kur'an bütünlüğünün göz önünde bulundurulmamasıdır. Bu konuda yapılan yanlış biz kulların kader konusuna Allah cc nin ilah olması , bizlerin onun kulu olması ve bakış açımızın onun bize verdiği bilgiler dahilinde olup konuya kul açısından bakmaya çalışmayarak Allah açısından bakmaya çalışmamızdır. Alemlerin rabbi olan Allah cc için onun kulunun imtihanı gereği olarak  yapacaklarını bilmediği şeklinde ona izafe edilecek bir eksiklik ona karşı yapılacak olan en büyük hatalardan bir tanesidir. Sayın hoca, "bazıları benim Allah cc nin gaybı bilmez dediğimi iddia ederek iftira atıyorlar" diyor evet sayın hoca direk olarak, "Allah cc gaybı bilmez şeklinde" bir söz sarfetmedi ama bu iddiası endirek olarak yapılmış, Allah cc nin gayb konusunda bazı şeyler hakkında bilgi sahibi olmadığı yönünde bir iddiadır , neticede" Allah cc nin kulunun imtihan gereği yapacaklarını bilmez ve kiminle evleneceğini bilmez" şeklindeki bir iddia ona eksiklik izafe edilmesi yönünden hatalı bir düşüncedir.   

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.






25 Mayıs 2013 Cumartesi

Rum Ordusunun Galibiyet Haberi ve Allah c.c nin Bilgisine Sınır Koymak

Allah cc alemlere, rahmet ve hidayet olmak üzere elçisi muhammed as a indirdiği kitabının rum s. ilk ayetlerinde rum ordusunun yenildiği bir savaşın ardından bir kaç yıl içinde tekrar galip geleceğinin haberi vermektedir. Bu ayetler tarihi bir bilgi vermenin ötesinde bizler için gayb olan bir konunun Allah cc için aynı durumda olmadığının bilgisi olması açısından önemlidir.    

Allah cc nin bilgisi konusu çok öteden beri tartışılan bir konu olup bu konunun bir başka yönü kader konusu ile bağlantılıdır. İslam düşünce tarihi içinde oluşmuş olan bazı fırkaların Allah cc nin bilgisinin öncesi ve sonrası olması konusunda bazı farklı görüşler içinde oldukları bilinmekte olup bu yazıdaki amaç onları tartışmak olmayıp kur'anın bu konu ile ilgili beyanını ortaya koymaya çalışmak olup öncelikle rum s. ilk ayetleri ve diğer kur'an ayetleri çerçevesinde konu ile ilgili ayetleri okumaya çalışacağız.   

1 - Elif, Lâm, Mim.
2 - Rumlar yenildi.
3 -  en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galib geleceklerdir.
4 -  birkaç yıl içinde . Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.
5 -  Allah'ın yardımıyla . Allah dilediğine yardım eder, galip kılar. O çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.
6 - Allah'ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.  

Vermiş olduğumuz ayet mealleri rum s.1-6. ayet mealleri olup rumların yenilgisinin ardından birkaç yıl içinde tekrar galip gelecekleri bildirilmekte olup, bu bilgi bir kaç farklı yönden mesaj taşımaktadır.  

Kur'an pek çok yerde gayb'ın Allah cc den başkası tarafından bilinemeyeceğini, cin s. 27. ayetinde ise istisna yapılarak razı olduğu elçilerine açacağını bildirmektedir. Rum ordusunun yenilgisinin ardından tekrar galip geleceği elçilere açılan gayb bilgisinin bir örneğidir. Elçilere açılan geçmiş gayb, kendisinden öncekilerin durumları olup yine bu şekildeki gayb bilgisi razı olunan elçilere vahiy ile bildirilmiştir. Rum s. ayetlerinde açılan ise gelecek gayb olup yine bu şekildeki gayb haberi ise vahiy ile bildirilmiştir. Rivayetlerde özellikle gelecek gayb ile ilgili olan haberlerin muhammed as  a atfen yapılmış haberler olup bilgi değeri açısından herhangi bir kıymeti bulunmamaktadır.  

Allah cc nin geçmişi ve geleceği bilmesi onun ilahlığının şanından olup onun gelecek ile ilgili olarak herşeyi bilmesi yadırganacak bir durum değildir, aksine yadırganacak ve yanlış olan onun özellikle kullarının yapacaklarını önceden bilmemesi iddiasıdır.

Geçmişte ortaya itikadi fırkalardan bazıları kulun fiili işlemesinde onun bir dahli olmadığı, kurulmuş bir saat veya kukla misali olduğu üzerine düşüncelerini oluşturmuş olup ,"cebriyye"fırkası olarak bilinmektedir. Buna karşın haklı olarak "Allah madem kullarının ne yapacakları üzerinde müdahil imtihanın gereği ne ?" sorusu sorulmuş ve bunun cevabı aranmaya başlanmıştır.  

Bu düşünceye karşı olarak, cebriyyenin başka bir kolu olan cehmiyye , " Allah cc nin ilminin sonradan meydana geldiği ve bir şeyi yaratmadan önce bilmesinin caiz olmadığı" nı söylemişlerdir. İslam düşünce tarihinde ortaya çıkan itikadi fırkaların hepsi birbirinden ucube düşüncelere sahip olup kur'an dışı kaynaklardan aldıkları bilgileri kur'ana yamamaya çalışarak düşüncelerine islami bir kılıf giydirmeye çalıştıkları bilnen bir gerçektir. Kur'anın gündem etmediği konuları tartışıp bunlara kur'andan delil getirmeye çalışmak bu fırkaların genel bir özellği olup önkabullu okumalar neticesinde çıkarılmış suni düşünceler yüzyıllarca tartışma konusu yapılmış olup bu konuda bunlardan biridir.  

"Gayb" kavramını kur'an insanların bilmediği geçmiş ve gelecek olaylar için kullanmakta olup, Allah cc için böyle bir durum sözkonusu olamaz. Rum ordusunun yenilgisinin ardından tekrar galip geleceği insanlar için bir gayb bilgisi olup," Allah cc nin gaybı bilmesi" demek kendi açısından gayb olan bir şeyi anlamına asla gelmeyip bizler açısından gayb olan bir şeyi bilmesi anlamına gelir'ki karıştırılan nokta burası olup Allah cc için gayb diye bir şey olmasının imkanı yoktur.    

Hadid s. 22-23. ayetlerinde , arz veya insanlara isabet eden herhangi bir şeyin onun meydana gelmesinden önce bir kitapta bilgisinin olduğu ve bu bilginin kulun imtihanı olduğu bildirilmektedir. Bu önceden bilmenin kulların yapacakları üzerinde herhangi bir baskı olmayıp , kulların özgür iradeleri ile yapacaklarının önceden bilinmesi anlamına gelir. Bu şekilde bir bilinmenin imtihana herhangi bir etkisi olmayıp kulun yapacak olduğu ameller noktasında serbest olmadığı anlamına gelmez.   

Rum ordusu tekrar galip gelecekse bunu Allah cc nin onların galip geleceklerinin ezelde yazdığı için değil yenilgilerinin ardından toparlanarak galip gelmenin gereklerine uyarak yeniden savaşacaklarını ve sonunda neticenin rum ordusunun galibiyeti ile sonuçlanacağını bilmesidir. Rum ordusu şayet bu ayeti bilse ve ona inansa, "  Allah bizim galip geleceğimizi ezelde yazmış nasılsa galibiz savaşta fazla güç sarfetmememize gerek yoktur" deselerdi acaba galip gelebilirlermiydi?.  

Rum ordusunun bu galibiyeti onların sebeblere tevessül ederek savaşmaları sonucudur. Allah cc nin bilgisinin sınırlayarak "Allah cc nin bir şeyi yaratmadan önce bilmesi caiz değildir" diyen görüşün kur'an tarafından red edildiğinin açık bir örneğinin sergilendiği ayetlerdir. Bu düşünceyi red eden gaybi konularda haber veren buna benzer bir çok ayetin bulunduğunu geçmişteki bu tür düşünceleri bugün taklit ederek Allah cc nin bilgisine sınır koymak isteyenlere hatırlatırız.   

4. ayetteki " o gün Mü'minler sevineceklerdir" cümlesi ile ilgili olarak bir kaç söz etmek yerinde olacaktır. Ayetin öncesi Rumların galibiyetine Mü'minlerin sevinmesi demek onların "ehli kitap" savaştıkları ordunun müşrik olması "ehveni şer!" duyguları altında Hristiyanların galibiyetlerine sevinecekleri anlamına gelmez. "O gün Mü'minlerin sevinmesi" demek, bu galibiyetin olmadan önce haberinin verilerek kur'anın olmadan önce verdiği bir haberin gerçek çıkması sonucudur. Sayın Abdülaziz Bayındır hoca 4. ayet ile ilgili olarak önceki yıllarda söylemiş olduğu bu sevinmenin "bedir galibiyetinin haberinin verilmesi" iddiasından sanırız yeni ortaya "attığı düşünceleri ile çelişki arz edeceği için geri dönmesi gerekmektedir. 

Allah cc nin dilediğine yardım etmesi demek onların galibiyetlerinde baskıcı rol oynayarak karşı tarafın mağlubiyetinde etkin rol oynaması anlamında olmayıp galibiyeti isteyen tarafın gerekleri yerine getirmesinin sonucudur.

"Allah kulunun imtihanı ile ilgili sonucunu bilmez" şeklindeki düşüncenin rum s. ayetleri üzerinden ne derece doğru olduğunu düşünecek olursak şöyle bir netice çıkar. Rum ordusunun ve savaştığı tarafın'da imtihana tabi tutulduğu gerçeğinden hareketle bu imtihanın rum ordusunun galibiyeti karşı tarafın mağlubiyeti ile sonuçlanacağını olay daha vaki olmadan bilinmesi bu düşüncenin yanlışlığını ortaya koyması açısından önemlidir.  

Sonuç olarak, Rum s. ilk ayetleri olmamış bir olayın sonucunun nasıl olacağını bilinmesi şeklinde mesaj taşıyan ayetler olup , Allah cc nin bilgisini sınırlayan düşünceleri red eden ayetlerdir.   

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.





3 Mayıs 2013 Cuma

Araf s 156. Ayeti ve Allah cc nin Yazması Konusu

 

"İnsanın kaderinin yazılması" konusu geçmişteki yapılan tartışmaların bir ürünü olup kur'an kaynaklı bir konu değildir. Allah cc yaratmış olduğu kullarının bütün yapacaklarını yazmış ve bu yazılanlar dışına çıkmasını imkanı yoktur şeklinde bir düşünce "cebriyye" fırkasının düşüncesi olup insan iradesini devreden çıkaran bir düşüncedir. Sayın Bayındır hocamız bu düşüncenin yanlış olduğunu haklı olarak dile getirirken bu düşünceyi çürütmek için bazı yanlış delillendirmelere başvurduğunu düşünmekteyiz. Peki yüzyıllardır insanların zihnini megul eden bu yazılma konusu kur'an açısından baktığımız zaman nasıl anlatılmaktadır?   

Bilindiği gibi Allah cc insanların dünya hayatının geçici bir yer olduğu asıl olan ebedi mekanın ahirette olduğu insanların ebedi olan ahiret yurtlarındaki yerlerini belirlenmesindeki kriterin dünyadadaki imtihan sonuçlarına göre belirlendiğini bizlere bildirmektedir. Cennet veya cehennem şeklinde belirlenen bu mekanı hak eden insanların adil bir muhakeme sonucu zerre kadar haksızlık yapılmayarak hakimlerin hakimi olan Allah cc tarafından belirlendiği bizlere yine kur'anda bildirilen gerçeklerdendir. 

İnsanların cennet veya cehenneme gitmelerinde herhangi bir haksızlık yapılmadığı bu  yerlere girmenin insanın işlemiş olduğu ameller neticesinde olduğu yine bizlere bildirilen gerçeklerdendir, o zaman insan bu işlemiş amellerde bir zorlama olmadan kendi iradesini kullanarak seçmek durumundadır'ki girdiği yere hak ederek girmiş olsun ve bunda herhangi bir zorlama olmasın. 

Şimdi kul tarafından görünen durum bu halde iken olayın birde Allah tarafından görünen yüzü vardır. Bu olay yine bizlere bilmemiz için yeterli olacak kadarı ile anlatılmıştır. Allah cc bütün eksiklerden münezzeh olması hasebiyle kulları hakkında her şeyi bilmektedir. Onlar yaratılmadan evvel onları yaratıldıktan sonrada yapacak olduğu bütün şeyleri bilmektedir. Kulunun hayatta iken yapacağı amelleri bilerek onun cennet veya cehenneme gideceğini bilmesi o kuluna iradesini kullanma yönünde herhangi bir baskı yapması anlamına gelmez. Karıştırılan nokta burasıdır, bazıları "madem Allah bizim nereye gideceğimizi biliyor neden imtihan ediyor?" şeklinde sözler sarfederek yaptığı amellerin suçunu Allah cc ye yüklemek istemektedirler. Bu yanlış düşünceyi izale için yüzyıllar evvel karşı yanlış düşüncelerde üretilmiştir.  

Cehm bin safvan (cehmiyyenin kurucusu) ve bağlılarının görüşlerine baktığımız zaman bayındır hocanın dile getirmiş olduğu düşüncelerin benzerini ondada görmekteyiz. "Allah cc bir şeyi yaratmadan önce bilemeyeceğini" savunan bu görüş insanların cennet veya gitmede Allah cc nin direk bir irade yönlendirmesi olmadığını ifade için böyle bir düşünce ortaya atmış olabilir ama bu görüşte yanlış olup "kaş yapayım derken göz çıkarma" deyimine uygun düşen bir görüştür.  

Allah cc nin yazması demek ,kullarının yapacak oldukları üzerinde bir baskısı olmaması demek olduğuna göre bu yazma konusunu Allah cc nin bilmesi ile ilişkilendirmek gerekmektedir. "Yazmak" fiilinin Allah cc için kullanıldığı yerlerde bu yazma eyleminin bizim yazmamız gibi olmadığını bilmemiz gerekmektedir. İnsanın herhangi bir şeyi yazmak ihtiyacı duyması onun unutkan olması ile irtibatlı olup,  "söz uçar yazı kalır" deyimi bunu ifade eden güzel bir deyimdir. Allah cc nin, haşa unutkanlığı sebebi ile bir şeyleri yazmak ihtiyacı duymayacağını hepimizin malumudur. Sayın Bayındır hocanın araf s.156. ayeti ile ilgili görüşlerine katılmadığımızı ve bu ayetin kaderin sonradan yazılması konusu ile uzaktan bile bir irtibatı olmadığını düşünüyoruz.  

                                                           ARAF S. 156. AYETİ

Araf s. 156. ayeti Musa as kıssası ile ilgili ayetlerdendir, Musa as rabbi ile 40 gün sözleşip tur dağına çıktıktan sonra kavmi onun yokluğunu fırsat bilerek samirinin önderliğinde buzağıya tapmışlardır, Musa as döndükten sonra olanlar anlatılırken 156. ayette musa as ın duasını görmekteyiz. 

 وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الْآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ ۚ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاءُ ۖ  وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ ۚ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُمْ بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَ
 Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki: Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım.

Bu ayetteki "Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz"şeklindeki duadan sayın Abdülaziz Bayındır hocamız son günlerde tartışma konusu olan konulardan birisi olan " insanın kaderi ne zaman yazılır?" sorusunun cevabı olarak bu ayeti delil göstererek, "ezelde yazılmış olsa idi böyle bir dua neden edilsin demekki insanın kaderi ezelde yazılmıyor" şeklinde bir çıkarımda bulunmaktadır.  

İnsanın başına gelecekler  ile ilgili yazılanlar dünya hayatındaki imtihanı ile alakalı ise ve bu ayette "bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz" derken ahiretten neden bahsedilmektedir?, çünkü ahiret hayatı bir imtihan alanı değildir aksine imtihan sonuçlarının karşılığının görüleceği bir yerdir. Ayrıca Allah cc nin yazması demesi kişinin iradesine baskı koymak anlamına geliyorsa, neden " bize yaz" şeklinde iradeye baskı kurulmasını isteyen bir istek bizden istensin? . Yazmanın ezelden veya sonradan olması demek kulun iradesini baskı altına alınması düşüncesi açısından herhangi bir farkı görünmemektedir.

-----002.200-201-202 Hac ibadetinizi bitirdiğinizde, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir anışla Allah'ı anın. «Rabbimiz! Bize sadece dünyada ver» diyen insanlar vardır, öylesine, ahirette bir pay yoktur. «Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver, bizi ateşin azabından koru» diyenler vardır. İşte onlara, kazançlarından ötürü karşılık vardır. Allah hesabı çabuk görür.

Mealini verdiğimiz bakara suresi ayetlerinde kulun rabbinden isterken sadece dünyada değil ahirettede iyiyi istemesi emredilmektedir. Araf s. 156. ayetindede bu şekilde bir isteği görüyoruz, Allah cc nin bu isteğe cevap vermesinin "korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere" için geçerli olduğu beyan edilmektedir. Ayetin, sayın hocanın iddia ettiği şekilde başımıza gelenlerin sonradan yazılması konusu ile alakası bulunmamaktadır.   

Allah cc nin insanın başına gelecekleri bilmesi zamanının bizim tarafımızdan belirlenmesi diye bir durum sözkonusu olamaz.Allah cc yi bizim için geçerli olan zaman ve mekan tarifleri ile vasıflandırmak doğru değildir. Yaratmış olduğu kullarının ne yapacağını kestiremeyen bir Allah tasavvuru kur'an tarafından onay alan bir tasavvur değildir.  

Çoğu konuda yapmış olduğumuz bir yanlış vardır'ki bu konudada maalesef yapmaya devam ediyoruz. Kur'anın konusu olmayan fakat bazı insanların önkabulleri neticesinde oluşturdukları düşüncelerine kur'andan onay almak için ayetler üzerinde kendi düşüncelerine uygun te'villerde bulunulmasına karşın aynı yanlış metod ,o düşünceye karşı çıkanlar tarafından uygulamaya konulmaya çalışılmaktadır.  

Biz olaya sadece kendi açımızdan bakmak zorunda iken, kalkıp  bu konunun Allah cc tarafından nasıl görüldüğü üzerine fikirler üretmekteyiz. İnsanları yaratan Allah cc onlara seçme serbestiyeti vererek kararlarında herhangi bir dahli bulunmadığını bizlere bildirmektedir. Yaratmış olduğu kullarının öncesini sonrasını bildiğini beyan eden rabbimizin bu bilgisi konusunda ona herhangi bir noksanlık atfetmek yapılacak en büyük hatalardan  biri olsa gerektir. 

"Allah cc nin yazması" demenin müteşabih yani benzetmeli bir anlatım olduğunu düşünürsek insanın unutmamak için yaptığı eylemlerden birisinin yazıya dökmek olduğu ve bu yazıya dökülmesi neticesinde bilginin unutulmadığı düşünülecek olursa Allah cc ninde böyle bir unutkanlığının olmadığını kullarına beyan etmek için yazdığını buyurması onun elinde kalem önünde defter olup yazması anlamına gelmez. 

Allah (c.c) nin yazması demek , Cennete veya Cehenneme gitmenin  kurallarını oluşturarak bu kurallar dahilinde hareket edenleri Cennete veya Cehenneme koyması demek olup , Araf s. 156. Ayetinde Cennete koyma yazısının yani kuralının , "Korkup sakınanlar , Zekatı verenler , Ayetlere iman edenler" için işleyeceğini beyan etmektedir. 

Allah (c.c) nin kulları için Dünyada iyilik yazması , önce kullarının o iyilikleri işlemesini gerektirmekte olup , iyiliğin yazılması için nasıl bir amel işlenmesi gereği beyan edilmektedir. Aksi takdirde Allah (c.c) nin kullarına yapmadan önce bir şeyler yazması demek , onların iradeleri üzerinde baskı kurması anlamına gelecektir ki bu baskıyı kurmayacağını , kullarına iki yol gösterip hangisini seçerlerse ona göre karşılık alacaklarını müteaddit ayetlerde beyan etmiştir.

"Kader inancı" başlığı altında oluşturulmuş olan ve kur'anın konusu olmayan bir konu amentü esaslarından bir haline getirilip yüzyıllardır bazı zalimlerin cinayetlerini örtme aracı olarak insanlar üzerinde bir baskı aracı haline getirilmiş olması yanlışına karşı çıkmak başka bir yanlışla olmamalıdır. Allah cc nin kullarının yapacaklarını bilmesi zamanının onun zamana bakışının bize kur'anda anlatıldığı şekli ile bilmek durumunda olduğumuz hatırdan çıkarılmamalıdır. Ezelde bilmesinin yapacaklarımız üzerinde bir dahli olmadığını bildirdikten sonra ne gibi bir zararı olduğunu, ona eksiklik etmenin allah cc kulu olarak bize ne gibi veballer yükleyeceğini düşünüp bu konu etrafında eskileri tekrar etmenin bir yararı olmadığı bilinci ile "kur'an bu konuda ne diyor" sorusunun cevabı aranmalaıdır.  

Sonuç olarak; Araf s. 156. ayetinin oluşturulan önkabullere destek olması açısından değilde , ayetin nasıl bir mesajı olabilir? şeklinde bir sorunun cevabını almak için okunduğunda şöyle bir mesaj çıkabilir . Kul dünya hayatında yapmış olduğu salih amellere karşılık olarak ahirette bunun karşılığını alır.Kul eğer araf s. 156. ayetinde olduğu gibi Allah cc nin kendisine ahirette hasene vermesini istiyorsa bunu dünya hayatında yapması gerekenleri yaparak hak edecektir. Kul sadece ellerini açıp dua ederek herhangi bir salih amel yapmaksızın buöyle bir şey isterse Alah cc ona böyle bir karşılık vermeyecek bu karşılığın nasıl verileceğini aynı ayet içinde "onu korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım" şeklinde buyurarak, kulun ahirette iyilik istiyorsa dünya hayatında nasıl ameller yapması gerektiğini bizlere bildirmektedir. Ayetin Allah cc nin önceden yazmadığı gibi bir mesajı olmayıp, bu ayetteki  yazma konusu kader ile uzaktan yakından alakalı olmayıp , kul eğer dünya ve ahirette iyilik istiyorsa bu istemenin gereklerini yerine getirmek sureti ile bunun gerçekleştirileceği beyan edilmektedir. Kul eğer Allah cc den onun için iyi ameller yazmasını istiyorsa bu amelleri yaparak yazılmasını sağlayacak olup hiç bir kula yattığı yerden iyi amel yazılmaz , Allah cc nin kuralı budur.

                                              EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

1 Mart 2012 Perşembe

Allah c.c nin "Resul İle Vahyetmesi" Bağlamında Kur'anın İnsanlara Ulaşma Şekli

Şura s. 51. ayetinde, Allah cc insan ile 3 konuşma şeklinden bahseder ve bu konuşma çeşitlerinden 3. şıkkı "resul göndererek dilediğini vahyetmesidir, yine  hacc s. 75. ayetinde " meleklerden ve insanlardan resuller şeçer" buyurur. "İnsanlardan resuller seçmesi" , şeçilen insanlara kitap verilmesi, "meleklerden resuller seçilmesi" ise o seçilen insanlarla olan iletişimin sağlanması şeklindedir. Kur'anın, muhammed sav e ulaşması ise şura 51. ayetindeki 3. şıktan olan " resul göndererek vahyetme" şeklinde olmuştur, bu durum kur'anın değişik ayetlerinde bizlere bildirilmiştir.


Son zamanlarda  kur'ana karşı olan ilginin artması onunla birlikte bazı anlama metodu sorunlarınıda beraberinde getirmiştir. Geleneksel anlayıştaki bazı yanlış düşüncelerin sorgulanması ve o yanlışların başka yanlışlarla doldurulması anlama metodunuda sorgulamanın gerekliliğinide ortaya çıkarmıştır. Müslüman olmak demek , Allahın kitabına tam bir teslimiyyet demektir. Özellikle gaybi konularda bize verilen bilgiyi yine kur'an çerçevesinden çıkmadan anlamak ve iman etmek durumundayız. "Gayba iman" ın  mü'minlerin özelliklerinden olmasının yanısıra bu konuda verilen bilgileri kur'an harici düşünceleri baz alarak anlamaya çalışmak vahyin bizlere ne şekilde ulaştığı konusunda bazı yanlış düşüncelere sevketmektedir. Öyleki bu düşünceler kur'anın Allah tarafından indirilip indirlmediği konusuna kadar varmıştır. Biz yanlış olduğunu düşündüğümüz konulardan ziyade kur'anın  kimin kitabı olduğu, kimin tarafından indirildiği,kimin vasıtası ile indirildiğini yine kur'andan anlamaya çalışacağız.   


-----2.099 And olsun ki, sana apaçık ayetler indirdik. Onları sadece yoldan çıkmışlar inkar eder.
-----6.092 Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap'dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler.
-----6.155 İşte şu da indirdiğimiz kitabdır, mübarektir. Öyleyse ona uyun ve sakının ki merhamet olunasınız.
-----12.002 Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
-----13.037 Bunun yanısıra biz onu Arapça bir hüküm sistemi olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, seni Allah'ın elinden kurtaracak bir destekçi, bir koruyucu bulamazsın.
-----14.001 Elif, Lâm, Râ. Bu Kur'ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah'ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.
-----17.105 Biz onu hak ile indirdik. O da hak olarak indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
-----20.113 İşte böylece Biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda tehditleri türlü şekillerde tekrarladık ki, belki korunur takva yolunu tutarlar ya da o onlarda bir düşünme, ibret alma meydana getirir.
-----21.050 İşte bu da Bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Yoksa siz onu inkar mı ediyorsunuz?
-----22.016 İşte böylece ona apaçık ayetler olarak indirdik. Muhakkak ki Allah; dilediğini hidayete eriştirendir.
-----38.029 Sana indirdiğimiz bu Kitap mübarektir; ayetlerini düşünsünler, aklı olanlar da öğüt alsınlar.

Yukarda meallerini verdiğimiz , kur'anın Allah cc tarafından indirilmiş bir kitap olduğunun açık bir delilidir, bu konu ile ilgili kur'anda bir çok ayet mevcuttur.Kur'anın, Allah cc nin indirmiş olduğu bir kitap olmasının yanında onu ne şekilde indirdiği ile ilgili bilgilerde kur'anda mevcuttur. 


----- 2.097 De ki: «Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten o Kitabı, Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.
-----016.002Kullarından dilediğine, kendi emrini vahyile melekleri indiriyor ve: «Şu gerçeği bildirin ki, Benden başka ilah yoktur, o halde Benden korkun!» buyuruyor.
-----16.101-102 Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, «Sen sadece uyduruyorsun» derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler. Söyle onlara: «Onu Rabbinden hak olarak Rühu'l-Kudüs , iman edenlere sebat vermek ve müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için indirdi.»
-----26.192-195 Muhakkak ki o, elbette alemlerin Rabbının indirmesidir. Onu Ruh el-Emin indirmiştir. Uyarıcılardan olasın diye senin kalbin üzerine;Apaçık arab diliyle.

Bakara s. 97, nahl s.102, şuara s. 193. ayetlerinde görüldüğü üzere kur'an, hacc s. 75. ayetinde gördüğümüz gibi meleklerden seçilen bir elçi ile muhammed sav in kalbine indirilmiştir. "Cibril", "ruhul emin", " ruhul kudus" olarak isimlendirilen bu varlık bizim mahiyetini bilmediğimiz sadece adını bildiğimiz bir varlık olup melek resullerden bir resuldur, ve bu resulun hakkındaki bilgileride yine kur'anda buluyoruz. 

 19 - Kuşkusuz o Kur'an, kerim bir elçinin sözüdür.
20 - O elçi güçlüdür, Arş'ın sahibinin yanında çok itibarlıdır.
21 - Orada ona itaat edilir, güvenilir.
22 - Arkadaşınızı cin çarpmış değildir.
23 - Andolsun o, onu açık ufukta gördü.
24 - O, gayb hakkında cimri de değildir.
25 - O, kovulmuş bir şeytanın sözü değildir
Tekvir suresindeki bu ayetlerde sözü edilen  " kerim elçi" muhammed sav e vahyi getiren elçidir ve o elçinin vasıfları sayılmaktadır.  


1. Battığı zaman yıldıza andolsun ki;
2. Arkadaşınız  sapmadı ve bâtıla inanmadı.
3. O,arzusuna göre de konuşmaz.
4. O  vahyedilenden başkası değildir.
5. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri  öğretti.
6. Ve üstün yaratılışlı, doğruldu:
7. Kendisi en yüksek ufukta iken.
8. Sonra  yaklaştı,sarktı.
9. O kadar ki  iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
10.Böylece oun kuluna vahyettiğini vahyetti.
11.  gördüğünü kalbi yalanlamadı.
12. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
13. Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
14. Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında .
15. Cennetü'l-Me'vâ da onun yanındadır.
16. Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.
17. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
18. Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü. 
Necm suresindeki bu ayetlerdede mecnunlukla suçlanan resulun mecnun olmadığı ve konuştuklarının kendisine vahyedilen bir vahiy olduğu ve bu vahyi ona sadece kendisinin 2 defa gördüğü bir varlığın ilettiği bildirilmektedir.   


11 - Hayır hayır, sakın. Çünkü o  bir öğüttür.
12 - Artık dileyen onu düşünür.
13 - O, değerli sahifelerdedir.
14 - Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde.
15 - Yazıcıların taşıyıcıların ellerindedir, 
16 - Değerli, iyi yazıcıların.

Abese suresindeki bu ayetlerde yine kur'anın muhammed sav e ulaşmadan önceki durumu ile ilgili bilgiler verilmektedir. Kur'anın muhammed sav e gelişi ile ilgili bilgiler yukardaki meallerini verdiğimiz ayetler üzerinden anlaşılabilir. Vahyin muhammed sav e verilişi ancak kendisinin şahid olabileceği bir durum olması hasebiyle bu konuda bizlerin bilmesi gereken nokta, vahyi  Allah cc den alıp ona getiren bir elçinin var olduğudur. Bu elçinin bize sadece ismi verilmektedir( cibril, ruhulemin, ruhul kudus) bizler için asıl gerekli olan gaybı taşlamak değil ona iman etmektir. Son zamanlarda bu konuda "kur'an merkezli söylem" adına yola çıkmış ancak söylemi kur'ani olmayan bazı düşünceler "cibril" konusunda bazı sapmalar içine girmiştir. Kur'an bir konuda nasıl bir beyanda bulunmuşsa ona teslim olmak durumunda olan biz müslümanlar özellikle gaybi konular hakkında aklı vahye teslim etmekten ziyade vahyi akla teslim ederek gaybı anlamaya çalışmakta ve neticede , "benim aklım bunu kabul etmiyor" neticesine ulaşmaktadırlar. Düşüncelere saygılı olmanın gerekliliği ve düşünceye pranga vurmak gibi bir durumun kimsenin hakkı olmadığı bilincini hatırdan çıkarmadan herkes fikirlerini delilleri dahilinde konuşmaya hakkı vardır. Konu kur'an olunca delilde haliyle kur'an olmalıdır.Ancak yukarda gördüğümüz ayet mealleri üzerinden karşı delil sunanların  ayetlerin metni üzerinde oynayarak delillerini serdettiğini görmekteyiz. Bizleri üzmekte olan nokta şudur, geleneksel taklitçiliğe karşı son derece sert bir tutum takınanlar aynı sert tutumu modernist taklitçiliğe karşı gösterememektedirler,özellikle sayın Hakkı Yılmaz'ın bu konu ile ilgili ayetlere vermiş olduğu mealleri kendi düşüncelerine dayanak ederek yanlış olup olmadığını hiç düşünmeden ona teslim olmaktadırlar.  


-----"De ki: "Kim Cibrîl'e düşmansa, bilsin ki şüphesiz Allah onu [Cibrîl'i], Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir."

Bu , bakara s. 97. ayeti Hakkı Yılmaz'ın vermiş olduğu bir mealdir, verilen meale baktığımız zaman parantez açarak koyduğu (cibril'i) kelimesinin metne ve kur'an bütünlüğüne uygun olup olmadığına bakacağız. Sayın yazar, ayetin  metnindeki "nezzelehu" ( onu indirdi) kelimesindeki "hu" zamirini cibrile raci etmiştir sayın yazara göre "cibril" kelimesinin anlamı " kendisinin bilgisi gereği , iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak muhammed sav in kalbine inen şey"dir. Ayetin metnindeki " musaddikan lima beyne yedeyhi ve hüden ve büşra lilmü'miniin"(kendisinden öncekini tasdik eden hidayet ve müjde mü'minler için) cümlesini kur'anın diğer ayetlerinde cibril içinmi yoksa kur'an içinmi kullanıldığını görelim. 

-----3.003 Sana kitabı hak ile ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Ve Tevart'ı ve İncil'i indirdi.
----5.046 Bu peygamberlerin ardından kendisinden önce gelen Tevrat'ı onaylayıcı olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik; O'na doğru yol bilgisi ile ışık içeren, önündeki Tevrat'ı onaylayan, takvalılar için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik.
-----5.048 Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.
-----6.092 Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap'dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler.
-----10.037 Bu Kuran, Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular ve O Kitap'ı açıklar. Alemlerin Rabbinden geldiğinden şüphe yoktur.
-----12.111And olsun ki, peygamberlerin kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kuran uydurulabilen bir söz değildir. Fakat kendinden önceki Kitapları tasdik eden, inanan millete her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir.
-----35.031 Bu, sana vahyettiğimiz, öncekileri doğrulayan gerçek Kitap'dır. Allah şüphesiz kullarından haberdardır, görendir.

-----"De ki: "İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek/tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü'l–Kudüs hakk ile inmiştir.
Nahl s. 102. ayetinin bu  şekildeki meali Hakkı Yılmaza ait bir mealdir. Ayetin metninde geçen "nezzelehu" ( onu indirdi) kelimesi bakara s. 97. ayetindede geçmektektedir, orada geçen kelimeye " indirmiştir" şeklinde meal veren sayın yazar nahl s. 102.ayetine gelince "inmiştir" şeklinde meal vermiştir, aynı konu ile alakalı olan iki ayetteki aynı kelimeye bir ayette doğru meal, diğer ayette yanlış meal vermesi herhalde hatadan kaynaklanıyor değildir. Sayın yazarın kendi düşüncesini kur'ana kabul ettirme amaçlı olarak metni üzerindeki bariz bir tahrifidir. 


------192.       Ve şüphesiz ki bu, [apaçık kitap] kesinlikle âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
-----193–195.   Onunla, [apaçık kitapla] uyarıcılardan olasın diye apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Emin Ruh [Güvenilir Can, sağlam bilgi] indi.
196.       Ve şüphesiz o, [er-Ruhu'l-Emin;  sağlam bilgi] kesinlikle öncekilerin kitaplarında da vardı. 
Şuara s. 192-196. ayetlerinin mealleri yine sayın Hakkı Yılmaz' a aittir. 192. ayette kitabın Allah cc nin indirmesi olduğunu görmekteyiz devam eden ayetler o kitabı kimin indirdiğini bildirmektedir. 193. ayetteki "nezele" fiili yalnız kullanıldığı zaman "indi" anlamına gelmektedir , ancak "be" harfi cerri ile kullanıldığı zaman fiile geçişlilik anlamı  vererek " nezele bihi" ( onu indirdi) anlamına gelir. Kendisinin verdiği meal üzerinden ayetleri okusak bile  kur'an ile birlikte inen başka birşey olduğunu görmekteyiz kur'an ile inen o şey kur'anı muhammed sav in kalbine indirmekle görevli olan bir varlık olup "emin ruh" o varlığın ismidir. 196. ayet mealinde parantez içine aldığı ( er- Ruhu'l-Emin , sağlam bilgi) sayın yazarın tercihi olup ayetlerin sibakı ile uygunluğu yoktur. 196. ayette " öncekilerin kitablarında olan" şey yazarın parantez içine aldığı ( Ruhu'l-Emin) değil 195. ayetteki "apaçık arapça lisanı" üzere olan KUR'ANDIR. 

5.         Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti.
6.         O, üstün akıl sahibi. Ki istiva etmiştir O. 
7.         Ve O, en yüksek ufukta idi.
8.         Sonra yaklaştı ve hemen sarktı.
9.         İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu.
10.        Hemen de kuluna vahyettiğini vahyetti.
11.        Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
12.        Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? [onun gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyorsunuz?]
13.        Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü.
14.        Son sidrenin yanında.
15.        Ki onun yanında oturulan bahçe vardır.
16.        O zaman sidreyi kaplayan kaplıyordu.
17.        Göz şaşmadı ve azmadı.
18.        Andolsun, Rabbinin Âyetlerinin en büyüğünü gördü
Necm suresindeki bu ayetler yine Hakkı Yılmaz'a aittir.  Bu ayetler ile ilgili olarak yazdığı yorumda "Peygamberimizi göğe, Allah'ın yanına çıkarmayı marifet bilen zihniyet bu Âyetleri de çarpıtmış ve Allah'a ait olan nitelikleri maalesef Cebrâîl'e yakıştırmıştır. Görüldüğü gibi, Sûrenin 5-6. Âyetlerinde Kur'ân'ı kimin öğrettiği herhangi bir isimle değil, sıfatlarla açıklanmıştır. Ne var ki, rivayetçiler bu sıfatları Cebrâîl'e vermişler fakat böyle yapınca da 10. Âyette Muhammed (a.s)'ın Cebrâîl'e kul olması anlamı ortaya çıkmıştır. Bu kez de sırf bunu izale etmek için yığınlarca safsata uydurmuşlar, yorum yapacağız derken işin içinden çıkamayarak daha da batmışlardır." diyen sayın yazar vahyi getiren elçiyi devreden çıkarmak adına Allah cc yi muhammed as ile iki yay arası yaklaştırmış ve Allahı gördüğünü iddia etmiştir. 10. ayet ile ilgili olarak iddia ettiği gibi muhammed as ıb cebraile kul olması meselesi, sayın yazarın ayetler ile kurmuş olduğu anlam örgüsüne uygun olması için uydurduğu bir iddiadır. Ayetlerin siyakı ve sibakı ile okunduğu zaman bahsi geçen varlık orada Allahın dışında bir varlıktır. "feevha ile abdihi ma evha" ( vahyetti kuluna vahyettiğini) ayette bahsi geçen vahyedileni vahyeden kişi Allah cc den aldığı vahyi onun kulu olan muhammed sav e vahyeden varlıktır. Bunun böyle olmadığını kabul ettirmek için maalesef ayetleride kendi düşüncesine uydurma yoluna gitmiştir.   

Allah cc nin hidayet ve rahmet olarak bize indirmiş olduğu kur'an, içindeki emir ve nehiylere uymak zorunda olan bir kısım müslümanlar için turistik seyahat mesabesinde görülen bir kitap haline getirilerek hayat nizamı olan bir kitap olmaktan çıkarılarak bize nasıl ulaştığı yolundaki ayetler etrafında tartışmalar açılarak gaybın taşlanmasına çalışılmaktadır. Kur'an Allah cc den , cibril ruhul emin ve ruhul kudus adları ile bize bildirilen bir varlık yolu ile muhammed sav e ulaştırılmıştır. Kur'an bize bu varlığın sadece ismini bildirip ontolojik varlığı hakkında herhangi bir bilgiye girmemiştir. Bize düşen bu konuda verilen bilgiye teslim olmak ve ayetleri kur'an bağlamından koparmadan okumaktır." Kur'anın bize  ulaşmasında Allah cc muhammed sav arasında bir elçi olamaz" şeklinde bir ön kabulle ilgili ayetleri okuma yoluna giden bazıları sayın  hakkı yılmaz örneğinde olduğu gibi ayetlerin metninde oynama yapmadan istedikleri sonuca ulaşamazlar. Müslüman o durki kendi önkabullerini kur'anı  tasdik amaçlı okumaktan ziyade indirilene tabi olur.

               EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


11. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,
12. Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,
13. O, değerli sahifelerdir,
14. Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,
15. Kâtiplerin ellerindedir ,
16. Değerli ve güvenilir katiplerin.
 11. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,
12. Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,
1311. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,
12. Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,
13. O, değerli sahifelerdir,
14. Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,
15. Kâtiplerin ellerindedir ,
16. Değerli ve güvenilir katiplerin.
. O, değerli sahifelerdir,
14. Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,
15. Kâtiplerin ellerindedir ,
16. Değerli ve güvenilir katiplerin.
11. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,
12. Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,
13. O, değerli sahifelerdir,
14. Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,
15. Kâtiplerin ellerindedir ,
16. Değerli ve güvenilir katiplerin.


11. Hayır! Şüphesiz bunlar bir öğüttür,
12. Dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır,
13. O, değerli sahifelerdir,
14. Tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde,
15. Kâtiplerin ellerindedir ,
16. Değerli ve güvenilir katiplerin.