Kur'ana baktığımızda 99 ile sınırlandırılmış olan bu isimlerin daha da çoğalması mümkün iken sayının 99 da bırakılmış olmasını izah edebilmek güçtür. Muhammed (a.s) dan gelen "Allah'ın 99 ismi vardır bunları sayan cennete gider" gibi rivayetleri, çokluktan kinaye olarak anlamak mümkün iken , literal okumaların sonucu ortaya çıkan bu durum, maalesef biz Müslümanların din konusundaki cehaletlerini göstermektedir.
İnişi devam eden bir kitap içinde mevcut bulunan isimleri sadece 99 adet ile sınırlandırmak, Muhammed (a.s) için olmayacak bir şey olup bu gibi rivayetler, maalesef mistik bir inanışın tezahürü olarak kitaplara yansımıştır.
İnişi devam eden bir kitap içinde mevcut bulunan isimleri sadece 99 adet ile sınırlandırmak, Muhammed (a.s) için olmayacak bir şey olup bu gibi rivayetler, maalesef mistik bir inanışın tezahürü olarak kitaplara yansımıştır.
Muhammed (a.s) eğer bu tür sözler söylemiş ise , 98 den bir sonraki , 100 den bir önceki sayı olarak, veya bu sözleri sadece ezberleyerek cennete gitmek değil , hayata aktararak ve çokluktan kinaye olarak söyleyerek , cennete gidilebileceğini ifade etmek istemiştir.
Esma-ül Hüsna olarak bildiğimiz isimler , bizlerin yegane ilahı ve rabbi olan Allah (c.c) yi tanıtan isimler olup , "ERRAHMAN" ismi bu isimlerden bir tanesidir. Her gün dilimizde defalarca tekrarlanan, fakat anlamı hakkında fazla bir bilgi sahibi olmadığımız bu ismin ifade ettiği anlam üzerinde tefekkür etmeye çalışmak, bu yazımızın konusu olacaktır.
Esma-ül Hüsna ile ilgili bilgi veren kitaplarda "Errahman" ismini anlamı genel olarak , " Mü'min kafir ayırt etmeden herkese rızkını veren" şeklinde geçmektedir. Bu anlamı bir çok Müslüman bilmesine rağmen, bu ismin anlamının hayat içinde nasıl yer bulduğu maalesef anlaşılamamış, Yahudi ve Hristiyanlardan devşirilmiş olan "Torpilli kul" teorisinin Müslümanlara yansımış hali, bizleri gökten yardım bekler bir hale düşürerek kafirlerin oyuncağı haline getirmiştir.
Bugün biz Müslümanların anlamakta zorlandığı bir terim olan SÜNNETULLAH teriminin, esma içinde yer bulmuş kelime karşılığının, ERRAHMAN ismi olduğunu söyleyebiliriz. Bu iki terim, dünya hayatı içinde çok önemli bir yere sahip olup , Allah (c.c) nin kulları arasında ayrım yapmadan , onun tarafından konulmuş olan toplumsal yasalara uyan her kim olursa yani mü'min kafir ayrımı yapılmamasını ifade etmektedir.
Bugün biz Müslümanların içinde bulunduğu zelil durum gözler önünde olup , Müslüman olmayanlar tarafından "Allah Müslüman olduğunuz halde neden size yardım etmiyor?" şeklinde , Müslüman olanlar tarafından ise , " Allah Müslüman olduğumuz halde neden bize yardım etmiyor?" sorusu sorulmaktadır.
Eğer bu insanlar Allah (c.c) nin "Errahman" isminin anlamını ve , "Sünnetullah" denilen toplumsal yasaların nasıl işlediğini bilseler di , böyle bir sorunun abesle iştigal olduğunu kolaylıkla anlamış ve neden biz Müslümanların yardıma mazhar olmadıklarını anlamış olurlardı.
ERRAHMAN ismi ve SÜNNETULLAH denilen toplumsal yasalar, hayat içinde nasıl karşılığını bulur?.
Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman , bu kıssalarda göze çarpan en önemli nokta , iman edenlere yardım edilmiş olması , kafirlerin ise helak edilmiş olmasıdır. Ne acıdır ki, bu kıssalar genel olarak masal tadında okunduğu için bu kıssalarda anlatılan toplumsal yasaların kıyamete değin sürecek olduğu bilgisi pek akla getirilmemekte ve bu yardıma mazhar olmaya uygun bir yaşam tarzı, biz Müslümanlar tarafından hayat sahasına pek konulmamakta , yardıma mazhar olan taraf kafirler , helaka uğrayan taraf ise bizler olmaktayız.
Şayet bu kıssalarda anlatılanlar "Errahman" isminin bir tecellisi, ve "Sünnetullah" denilen toplumsal yasaların işleyişi olarak okunmuş ve hayat içinde pratiğe aktarılmış olsaydı , bugün biz Müslümanlar , içinde bulunduğumuz bu zelil duruma düşmekten büyük ölçüde kurtulmuş olurduk.
Kur'an kıssalarının ortak mesajlarından bir tanesi , Allah (c.c) katında torpilli bir kul gurubu olmadığı , onun yardımını hak etmek için , Yahudi , Hristiyan , Müslüman v.s gibi özel kimlik sahibi olmak gerekmediği , onun yardımını hak etmek için gerekli olan şeyin sadece ve sadece onun koyduğu toplumsal yasalara uymak gerektiğidir. Bu yasalara , anlatılmış olan kıssalar içinde, iman edenler uyduğu için onlar yardımı hak etmiş , kafirler ise helakı hak etmişlerdir.
Bu gerçeği bugün , "Kafir" olarak bildiğimiz insanların , bilim , sanat , teknoloji , savunma , ekonomi v.s gibi dallarda biz Müslümanlardan üstün olmaları şeklinde görmekteyiz. Çünkü Allah (c.c) çalışanın çalışmasının karşılığını "Bu kulum kafir" demeden vermekte , netice olarak "Kafir" olarak bildiğimiz toplumlar biz Müslümanlardan daha ileri bir vaziyettedir.
Biz Müslümanlar ise yüz yıllardır , Hz. Alinin cenkleri , kesik baş hikayeleri , Bedir savaşlarında meleklerin nasıl yardım ettiği masalları ile uyuyarak kendimizi geçmişimiz ile avutmakta ve helak edildiğimizden dahi haberimiz olmayan bir hayat sürmekteyiz.
Sorun ortada bu şekilde durmakta ve bu sorunun nasıl aşılabileceği sorusu, cevabını beklemektedir.
Sorunu aşabilmenin ilk basamağı , öncelikle Allah (c.c) nin "Torpilli kul" olarak gördüğü hiç bir topluluğun olmadığı inancının, biz Müslümanlar arasında kabul görmesinden geçmektedir. Allah (c.c) nin bir kul veya topluluğa yardım etmesinin kuralı, o topluluğun herhangi bir kimliğe sahip olması değil , o kul veya topluluğun işleyiş yasalarına uygun bir davranış sergilemesinden geçtiği bilinci oluşmadan biz Müslümanların ayağa kalkması mümkün olmayacaktır.
Bu ismin anlamından habersiz olarak yapılan , "Errahman ya Allah" diye kafa sallayarak yapılan esma zikirlerinin bizleri cennete götüreceği inancı, maalesef sadece bir kuruntudan ibarettir. İslamı sadece ruhbanlıktan ve belirli zikirleri ve ritüelleri yerine getirmekten ibaret zannetmek bizleri maalesef bugün içinde bulunduğumuz duruma düşürmüştür.
Allah (c.c) nin isimlerinin her biri hayat içinde anlama sahip olup , bu anlamlar içselleştirilmeden , Allah (c.c) nin tanınması mümkün değildir.
Bizlerin tanıdığı Allah inancı , maalesef bize Kur'an tarafından tanıtılan bir Allah inancı değil, kulları arasında ayrım yapan !! , Müslümanlara ayrıcalık tanıyan !! bir Allah'tır. Bunun böyle olmadığını görenlerin bir kısmı "Acaba nerede hata yapıyoruz" şeklinde bir öz eleştiri yapmamakta , ve hatayı Allah (c.c) de arayarak küfrün karanlıklarında kaybolmaktadır.
“KADERMİŞ” Öyle mi? Haşa, Bu Söz Değil Doğru;
Belanı İstedin, Allah da Verdi... Doğrusu Bu. (Mehmet Akif Ersoy)
Kul olarak bize düşen görev , başımıza gelen her musibetin kendi ellerimiz ile işlediğimizin bir sonucu olduğu , bu konuda eğer suçlu aranacaksa bu suçlunun Allah (c.c) değil kendimiz olduğuna inanmaktır.
Sonuç olarak ; "Errahman" isminin kitaplarda genel tarifi olan "Mü'min olsun olmasın herkese rızkını veren" anlamı hayat içinde , "Mü'min kafir ayırt etmeden herkese çalıştığının karşılığını veren" şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
Bu anlayış , bizleri ataletten kurtararak çalışmaya ve bu suretle Allah (c.c) nin yardımını hak etmeyi gerektirecek ameller işlemenin gerektiğine inandıracak , ve zelil durumdan çıkışın kapısını aralayacaktır.
"Sünnetullah" denilen yasaların işleyiş kuralları yazılı olarak beyan edilmesinin yanı sıra , yaşanmış kıssalar ile hayat içinde nasıl pratik bulduğu , Kur'an içinde yer almış olmasına rağmen , Kur'anın hayat kitabı olduğundan habersiz yapılan okumalar neticesinde , bu beyanlar maalesef buhar olup uçmuştur.
Müslümanların dünya hayatında helak olmaktan kurtularak , yeniden hakim duruma geçmeleri , öncelikle Allah (c.c) yi doğru tanımalarından geçmektedir. Doğru tanınan bir Allah'ın kulları arasında ayrım yapmadığı , koyduğu toplumsal yasalara uyanlar kafirler de olsa, onlara yardım ettiği bilinci bizler arasında oluşmadıkça, merhum şair Mehmet Akif'in dizlerinde anlattığı Müslüman tiplemesinden asla kurtulamayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Bugün biz Müslümanların anlamakta zorlandığı bir terim olan SÜNNETULLAH teriminin, esma içinde yer bulmuş kelime karşılığının, ERRAHMAN ismi olduğunu söyleyebiliriz. Bu iki terim, dünya hayatı içinde çok önemli bir yere sahip olup , Allah (c.c) nin kulları arasında ayrım yapmadan , onun tarafından konulmuş olan toplumsal yasalara uyan her kim olursa yani mü'min kafir ayrımı yapılmamasını ifade etmektedir.
Bugün biz Müslümanların içinde bulunduğu zelil durum gözler önünde olup , Müslüman olmayanlar tarafından "Allah Müslüman olduğunuz halde neden size yardım etmiyor?" şeklinde , Müslüman olanlar tarafından ise , " Allah Müslüman olduğumuz halde neden bize yardım etmiyor?" sorusu sorulmaktadır.
Eğer bu insanlar Allah (c.c) nin "Errahman" isminin anlamını ve , "Sünnetullah" denilen toplumsal yasaların nasıl işlediğini bilseler di , böyle bir sorunun abesle iştigal olduğunu kolaylıkla anlamış ve neden biz Müslümanların yardıma mazhar olmadıklarını anlamış olurlardı.
ERRAHMAN ismi ve SÜNNETULLAH denilen toplumsal yasalar, hayat içinde nasıl karşılığını bulur?.
Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman , bu kıssalarda göze çarpan en önemli nokta , iman edenlere yardım edilmiş olması , kafirlerin ise helak edilmiş olmasıdır. Ne acıdır ki, bu kıssalar genel olarak masal tadında okunduğu için bu kıssalarda anlatılan toplumsal yasaların kıyamete değin sürecek olduğu bilgisi pek akla getirilmemekte ve bu yardıma mazhar olmaya uygun bir yaşam tarzı, biz Müslümanlar tarafından hayat sahasına pek konulmamakta , yardıma mazhar olan taraf kafirler , helaka uğrayan taraf ise bizler olmaktayız.
Şayet bu kıssalarda anlatılanlar "Errahman" isminin bir tecellisi, ve "Sünnetullah" denilen toplumsal yasaların işleyişi olarak okunmuş ve hayat içinde pratiğe aktarılmış olsaydı , bugün biz Müslümanlar , içinde bulunduğumuz bu zelil duruma düşmekten büyük ölçüde kurtulmuş olurduk.
Kur'an kıssalarının ortak mesajlarından bir tanesi , Allah (c.c) katında torpilli bir kul gurubu olmadığı , onun yardımını hak etmek için , Yahudi , Hristiyan , Müslüman v.s gibi özel kimlik sahibi olmak gerekmediği , onun yardımını hak etmek için gerekli olan şeyin sadece ve sadece onun koyduğu toplumsal yasalara uymak gerektiğidir. Bu yasalara , anlatılmış olan kıssalar içinde, iman edenler uyduğu için onlar yardımı hak etmiş , kafirler ise helakı hak etmişlerdir.
Bu gerçeği bugün , "Kafir" olarak bildiğimiz insanların , bilim , sanat , teknoloji , savunma , ekonomi v.s gibi dallarda biz Müslümanlardan üstün olmaları şeklinde görmekteyiz. Çünkü Allah (c.c) çalışanın çalışmasının karşılığını "Bu kulum kafir" demeden vermekte , netice olarak "Kafir" olarak bildiğimiz toplumlar biz Müslümanlardan daha ileri bir vaziyettedir.
Biz Müslümanlar ise yüz yıllardır , Hz. Alinin cenkleri , kesik baş hikayeleri , Bedir savaşlarında meleklerin nasıl yardım ettiği masalları ile uyuyarak kendimizi geçmişimiz ile avutmakta ve helak edildiğimizden dahi haberimiz olmayan bir hayat sürmekteyiz.
Sorun ortada bu şekilde durmakta ve bu sorunun nasıl aşılabileceği sorusu, cevabını beklemektedir.
Sorunu aşabilmenin ilk basamağı , öncelikle Allah (c.c) nin "Torpilli kul" olarak gördüğü hiç bir topluluğun olmadığı inancının, biz Müslümanlar arasında kabul görmesinden geçmektedir. Allah (c.c) nin bir kul veya topluluğa yardım etmesinin kuralı, o topluluğun herhangi bir kimliğe sahip olması değil , o kul veya topluluğun işleyiş yasalarına uygun bir davranış sergilemesinden geçtiği bilinci oluşmadan biz Müslümanların ayağa kalkması mümkün olmayacaktır.
Bu ismin anlamından habersiz olarak yapılan , "Errahman ya Allah" diye kafa sallayarak yapılan esma zikirlerinin bizleri cennete götüreceği inancı, maalesef sadece bir kuruntudan ibarettir. İslamı sadece ruhbanlıktan ve belirli zikirleri ve ritüelleri yerine getirmekten ibaret zannetmek bizleri maalesef bugün içinde bulunduğumuz duruma düşürmüştür.
Allah (c.c) nin isimlerinin her biri hayat içinde anlama sahip olup , bu anlamlar içselleştirilmeden , Allah (c.c) nin tanınması mümkün değildir.
Bizlerin tanıdığı Allah inancı , maalesef bize Kur'an tarafından tanıtılan bir Allah inancı değil, kulları arasında ayrım yapan !! , Müslümanlara ayrıcalık tanıyan !! bir Allah'tır. Bunun böyle olmadığını görenlerin bir kısmı "Acaba nerede hata yapıyoruz" şeklinde bir öz eleştiri yapmamakta , ve hatayı Allah (c.c) de arayarak küfrün karanlıklarında kaybolmaktadır.
“KADERMİŞ” Öyle mi? Haşa, Bu Söz Değil Doğru;
Belanı İstedin, Allah da Verdi... Doğrusu Bu. (Mehmet Akif Ersoy)
Kul olarak bize düşen görev , başımıza gelen her musibetin kendi ellerimiz ile işlediğimizin bir sonucu olduğu , bu konuda eğer suçlu aranacaksa bu suçlunun Allah (c.c) değil kendimiz olduğuna inanmaktır.
Sonuç olarak ; "Errahman" isminin kitaplarda genel tarifi olan "Mü'min olsun olmasın herkese rızkını veren" anlamı hayat içinde , "Mü'min kafir ayırt etmeden herkese çalıştığının karşılığını veren" şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
Bu anlayış , bizleri ataletten kurtararak çalışmaya ve bu suretle Allah (c.c) nin yardımını hak etmeyi gerektirecek ameller işlemenin gerektiğine inandıracak , ve zelil durumdan çıkışın kapısını aralayacaktır.
"Sünnetullah" denilen yasaların işleyiş kuralları yazılı olarak beyan edilmesinin yanı sıra , yaşanmış kıssalar ile hayat içinde nasıl pratik bulduğu , Kur'an içinde yer almış olmasına rağmen , Kur'anın hayat kitabı olduğundan habersiz yapılan okumalar neticesinde , bu beyanlar maalesef buhar olup uçmuştur.
Müslümanların dünya hayatında helak olmaktan kurtularak , yeniden hakim duruma geçmeleri , öncelikle Allah (c.c) yi doğru tanımalarından geçmektedir. Doğru tanınan bir Allah'ın kulları arasında ayrım yapmadığı , koyduğu toplumsal yasalara uyanlar kafirler de olsa, onlara yardım ettiği bilinci bizler arasında oluşmadıkça, merhum şair Mehmet Akif'in dizlerinde anlattığı Müslüman tiplemesinden asla kurtulamayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.