Şirk kavramı, Kur'anın odak kavramlarından olup, "Allah (c.c) nin hükümranlık alanına giren konularda onun dışındakilerin hükmüne tabi olmak" anlamına gelmekte ve bu cürmü işleyerek ölmeden evvel bu cürümden dönmeyenlerin ebedi cehennem ile cezalandırılacağı haberi bizlere aynı kitap içinde müteaddit defalar haber verilmektedir.
Bu kavramın ifade ettiği anlamlar , maalesef bir kısım Müslümanın hayatı içinde yer almakta ve kendisine "Ben Müslümanım" diyen bir çok Müslüman, şirk içinde bir hayat geçirmekte , ve bu şirklerinden haberleri olmadan vefat etmektedirler.
Yazının amacı ,kimseyi tekfir etmeye yönelik olmayıp , Zümer s. 45. ayeti örneğinde şirk'in Müslüman hayatında nasıl yer aldığına dikkat çekmeye çalışarak , bundan sakınılmasına yönelik bir hatırlatmadır.
[039.043] Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: «Onlar bir
şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?»
[039.044] De ki: «Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü
O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.»
[039.045] Böyle iken Allah bir olarak anıldığı vakıt Ahırete inanmıyanların
yürekleri burkulur da ondan berikiler anıldığı vakıt derhal yüzleri güler.
Ayetin ilk muhatap kitlesi Mekkeli müşriklerdir. Biz bu ayeti "sadece onlara hitap ediyor" diyerek tarihe gömmek yerine , bu ayetin içerdiği mesajı dikkate alarak , aynı durumun Müslümanlardaki yansımalarına dikkat çekmeye çalışacağız.
Bilindiği üzere bugün İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanların inançlarının kaynağı vahiyden değil, rivayetlerden beslenmektedir. Muhammed (a.s) ın vefatı sonrası gelişen bazı olaylar , Müslümanları "Vahiy merkezli din" den , "Elçi merkezli din" e yöneltmiş ve bu yönelimin yol açtığı itikadi bozukluklar ile bugüne bu şekilde gelinmiştir.
Vahyin elçisi olan Muhammed (a.s) a, Allah (c.c) tarafından verilmiş olan "Nebi Resul" payesi bizlere az gelerek , onu daha yukarı taşıma emareleri, daha ilk yıllardan itibaren Müslümanlar arasında rağbet görmeye başlamış , ve neticede Muhammed (a.s) nin ismi, Allah (c.c) nin ismi ile birlikte anılmaya başlamıştır.
Bilindiği üzere onun sözlerinin aynı Kur'an gibi yani vahiy olduğu şeklinde yerleştirilmiş olan inanç , maalesef İslam dünyasının çoğunluğunda kabul gören bir anlayıştır. Böyle olunca Onun sözleri Kur'anın önüne geçmiş , ve rivayet merkezli bir dinin temelleri bu yolla atılmıştır.
İlerleyen zamanlarda , Muhammed (a.s) a yüklenen misyon öyle bir hale gelmiştir ki , onun ismi anılmadan Allah isminin anılması sanki günhamış bir bir algı oluşturulmuş ve Hristiyanların teslis (üçleme) akidesine karşılık bizde de tesniye (ikileme) akidesi oluşturulmuştur.
Bugün bir çok Müslümanın ağzında "Ya Rabbim Ya Resulullahım" , "Ya Allah Ya Muhammed" , "Kur'an ve Sünnet" gibi ikilemeler, dindarlık ifadesi olarak dolaşmakta , böylelikle Zümer s. 45. ayetinin haber verdiği durumun bir benzeri, biz Müslümanlarda bu şekilde yaşanmaktadır.
Fatiha okunmadan önce "El fatiha meassalavat" şeklinde komut verilerek , fatihaya başlanmadan evvel salavat okunması gerektiği düşüncesi , bir çok Müslümanın zihninde yer etmiş doğru bilinen yanlışlar serisindendir.
Duaya başlanmadan evvel salatü selam okunarak başlanması gerektiği düşüncesi , edilen duaların önce Muhammed (a.s) a uğrayarak oradan Allah (c.c) ye çıktığı inancının kişinin itikadında derin bir yara açtığı bilinmeden , duaların kabulü için ne kadar bol salavat okunursa o kadar iyidir düşüncesi ile salavat kampanyaları dahi yapılmaktadır.
Dünyanın her neresinde bir camiye gitsek , oralarda "Allah" ve "Muhammed" isimlerinin yan yana olduğunu müşahede edebiliriz. Dahası , 4 halife ve aşere i mübeşşere olarak bilinen 10 sahabenin isimleri duvarları kaplamaktadır.
Yukarıda bahsettiğimiz kelimeleri kullanan bir Müslümana , bunları kullanmanın yanlış olduğu söylense, bir çoğu karşı çıkarak bu yanlışlığı hatırlatan kimse , "Sen peygambere düşman mısın?" şeklinde sert bir tepki ile karşılaşacaktır.
Bir çok Müslümanın algısında peygamber sevgisi demek , onun ismini Allah (c.c) ile birlikte anarak onun şefaatine nail olmak ve böylece cehennemden azat olmak anlamına gelmektedir.
Başlı başına garabet bir düşünce olan şefaat düşüncesi , Kur'anın bir çok yerinde müşrik inancı olduğu gerekçesi ile ret edilmişken , nasıl olmuşsa olmuş bu inanç biz Müslümanlarda akide konusu haline getirilmiştir.
Bugün bir çok Müslümanın Allah inancında büyük problemler olup , bu problemlerin Kur'anın gösterdiği ışığın izinde çözülmesi gerekmektedir. Allah (c.c) nin kim olduğu , onun elçisi de olmuş olsa bir beşere hiç bir şekilde kendisine ait olan yetkilerden bir kısmını devretmesinin imkansız olduğu inancı kökleşmeden gerçek bir peygamber sevgisi asla oluşamaz.
Şirk kavramının geçmişte kalmış veya bizim dışımızda olanlar ile sınırlı bir kavram olmadığı , bizlerinde her an bu tehlike ile karşı karşıya kalabilmesi muhtemel olduğu düşüncesi Müslümanlarda yaygınlaşmadan , bu gibi yanlışların önüne geçmek asla mümkün olmayacaktır.
Allah (c.c) nin ismini söylerken , Muhammed (a.s) ın isminin anılması sanki farzmış gibi bir algı sahibi olanlara , böyle bir durumun olmadığını , aksine böyle bir ikileme kullanmanın kişiyi şirk'e düşürme tehlikesi olduğunu anlatmanın kolay olmadığını da bilmekteyiz.
Dinlerini kerameti müritlerinden menkul şeyh efendilerden öğrenenler için , bunları anlaması zor hatta imkansız gibidir. Bu gibi kimselerin hatalarını yumuşak bir dille anlatmaya çalışmak gerekmektedir. Onlar sert dil kullansa dahi, bizlerin aynı sert üslubu onlara karşı kullanmadan doğru bildiklerimizi anlatmak zorundayız. Kimseye kendi düşüncemizi dikte ettirmek gibi bir vazifemiz olmadığı da asla unutulmamalıdır.
Kişi merkezli din anlayışı içinde olan tasavvuf kesimi için bu tehlikenin daha büyük olduğunu söylemek isteriz. İsimleri meşhur olan ve "Gavs" , "Kutub" , "Evliya" , "Sadat" v.s olarak bilinen kimseler üzerinden yapılan şirk içeren ifadeler , maalesef bir çok cahil müridin ağızlarında "Yetişşşş yaaaa ......." , "Medet yaaaa....." şeklinde dolanmaktadır.
Allah (c.c) nin isminin yanına başka isimler koymanın tezahürleri çok geniş bir alanın konusu olmakla birlikte , biz sadece Müslümanların Muhammed (a.s) a yükledikleri yarı ilah misyonunun sözel kesime yayılmış şeklindeki yanlışa dikkat çekmeye çalıştık. Bu cürmün cezası ise şu şekilde beyan edilmektedir.
[040.012] Bunun sebebi şudur ki, «Siz tek Allah'a çağırıldığınız zaman
inkar ettiniz, O'na ortak koşulduğunda da inanıyordunuz, işte hüküm O ulu, O
büyük Allah'ındır.»
Sonuç olarak ; Dini Kur'andan öğrenmemenin açık bir tezahürü olan ve vahyin yerine kişiyi merkeze alan bir inancın göstergesi olan Allah (c.c) nin isminin yanına peygamberin ismini koymak yanlış bir inanç olup, kişiyi şirke götürebilir.
Muhammed (a.s) ı sevmek elbette her Müslümanın görevidir , ancak bu sevginin aşırısı nasıl Hristiyanları şirk'e götürdü ise , Müslümanları da şirk'e götürebilir. Vahiy , bu konuda da bizlere sınırlarımızı göstermekte , şirk'e düşmeden bir sevgi nasıl gösterilir onu en sahih biçimde öğretmektedir.
Şurası asla unutulmamalıdır ki , Allah (c.c) isminin yanına hiç bir ismi bu elçisi olmuş olsa da kabul etmez. Bizlerin peygamber sevgisi adına yaptığımız bazı hatalar bizlerin ebedi olarak cehenneme sevk edilmemize sebep olabilecektir. Yapılan bu tür yanlışları ikaz etmek peygamber düşmanlığı değil , aksine bu gibi yanlışları yapanlar bilerek veya bilmeyerek Allah ve peygambere düşmanlık yapmaktadırlar
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.