20 Haziran 2016 Pazartesi

Yusuf (a.s) a Yapılan Secdeyi Temsili Bir Anlatım Çerçevesinde Okuma Çalışması

Kur'anın "Ahsenel Kasas" (Kıssaların en güzeli) olarak tanımladığı Yusuf (a.s) ın kıssası , içerdiği mesajlar bakımından bir çok alt başlık altında okunmaya müsait bir kıssadır. Surenin 100. ayetinde geçen Yusuf'a secde edilmesi ile ilgili olarak tefsirler , secdenin Yusuf'a mı yoksa Allah'a mı yapıldığı noktasında tartışmalara girmiş ve farklı görüşler sergilemişlerdir. Biz bu yazımızda, Yusuf'a yapılan bu secdeyi, temsili bir anlatım çerçevesinde okumaya çalışarak , bu gibi tartışmalara girmeden , Allah (c.c) nin kendisini bizlere tanıtma bilgileri dahilindeki analojik bağını kurmaya gayret edeceğiz.

Şunu baştan ifade etmek isteriz ki ; Yusuf kıssası yaşanmış bir kıssa olup , bize düşen bu yaşanmışlık dahilindeki anlatımlar ile bizlere verilmek istenilen mesajları okumaya çalışmak olmalıdır. Temsili anlatım çerçevesinde okumak demek , o kıssanın yaşanmışlığını ret etmek anlamında değil , kıssayı yaşanmışlığına hapsetmeden evrensel mesajı okumak anlamındadır. 

Yusuf'a yapılan secdenin anlaşılması için , önce secde etmenin anlamı , secdenin kime ve neden yapılması gerektiğini düşünmemiz gerekmektedir. Yusuf' a yapılan secdenin sebebini öğrendiğimizde ise, Allah (c.c) ye yaptığımız ve yapmamız gereken secdenin sebebi de ortaya çıkacaktır. 

Sureyi , Arapça metni ile birlikte okuyanların gözüne çarpan nokta , sure içinde Allah (c.c) nin esmasına ait Aziz , Melik , Rab , Basir gibi bazı kelimelerin insan için kullanılmış olmasıdır. Bu kullanımlar, Allah (c.c) nin kendisini bizlere tanıtmak için kullandığı isimlerin teşbihi olduğunu , özel isim olmadığını göstermesinin yanısıra, insanların günlük dillerinde kullandıkları ve ne anlama geldiğini bildikleri kelimelerin anlamları üzerinden bizim  Allah'ı tanımamız kolaylaştırılmaktadır.

Ayrıca Kur'an, temsili anlatım özelliğinin insan zihnindeki kalıcılığını dikkate alarak , bu tür anlatım üslubu dahilinde bizlere bilgiler sunmaktadır. Hükümdar tasvirinin insan zihninde canlandırdığı bilgileri kullanarak , Allah (c.c) nin kendisini bizlere, hükümdar benzetmesini kullanarak tanıtmış olduğunu Kur'anın bir çok ayetinde görmekteyiz.

Süleyman ve Yusuf (a.s) ların hükümdar bir elçi olduklarını düşünerek, onların kıssalarını okuduğumuzda , bu kıssalarında yapılan anlatımlarda, onların insanlara yaptıkları muamelelerin hükümdarların yaptığı ve yapması gereken muameleler olduğunu görmekteyiz. Onların insanlara bu yaptıklarını, Allah (c.c) nin kendisini hükümdara benzeterek tanıtması ile ilgisini kurarak okuduğumuzda , mülkü altında yaşadığımız Allah (c.c) yi tanımamız daha kolaylaşmaktadır. 

Adil bir hükümdar olarak Yusuf ve Süleyman (a.s) lar , mülkü altında yaşayanlara karşı olan vazifelerini nasıl harfiyen yerine getiriyor ise , o hükümdarların mülkü altında yaşayanlar da ona karşı olan vazifelerini harfiyen yerine getirmek zorundadırlar. Allah (c.c) aynı şekilde , mülkü altında yaşayan biz kullarına karşı olan vazifelerini harfiyen yerine getirerek , bizlerden de ona karşı olan vazifelerimizi harfiyen yerine getirmemizi istemektedir.

Yusuf suresinin 4. ayetinde, Yusuf babasına rüyasında kendisine 11 yıldız , güneş ayın secde ettiğini gördüğünü söylemekte ve bu olaydan sonra aynı surenin 100. ayetine gelene kadar okuduğumuz ayetlerde , Yusuf , kardeşleri ve babasının başından geçenler anlatılmaktadır. 

100. ayette Yusuf'un kendisine yapılan secdeyi anlayabilmek için , onun hapisten çıktıktan sonra ülke hazinelerinin başına geçmesi sonrasındaki yapmış olduğu icraatları dikkate almak gerektiğini düşünmekteyiz. 

Surenin 55. ayetinde Mısır hazinelerini yönetmeye talip olurken kullandığı , kendisinin "Hafizun"  (koruyucu) ve "Alimun" (Bilici) olduğunu söylemesi, bilindiği üzere Allah (c.c) nin esmasına ait isimlerdir (11.57 - 34.21- 42.6 - 2.29 .115.158. 181)

Yusuf (a.s) ın bu isimler ile kendisini tanıtması ve bu isimlere uygun icraatlar yapmasını , Allah (c.c) nin bu isimlerle kendisini tanıtması arasında analojik bir bağ kurmak mümkündür. Yusuf (a.s) Hafiz ve alim birisi olarak , emri altında olan ülkeyi ve insanlarını nasıl doğru ve düzgün bir şekilde idare ediyor ise , Allah (c.c) de aynı şekilde "Hafiz" ve "Alim" olarak bu isminin gereği olan koruyucu ve bilici olmasını mülkü altında yaşayan her şeyi koruyarak ve bilerek, doğru ve düzgün bir şekilde idare etmektedir. 

Mısır ülkesinde kıtlık başlayınca kardeşleri ondan erzak istemek için Yusuf'un huzuruna çıkarlar (58. ayet). Kardeşlerinin onu tanımamasına karşın , o kardeşlerini tanımıştır . Onların kendisine karşı yaptıklarını bildiği halde , bu yaptıklarını kardeşlerine söylemeden onların isteğini yerine getirir ve onlardan kardeşini ister, ve bu isteğine karşı ona güven duymaları gerektiğini onlara karşı yaptığı ölçüyü bol tutmasını göstererek " Ve ene hayrul münzilune"  ( Ben ikram edenlerin en hayırlısıyım) der . 

"Elmünzilune" kelimesi ,23. surenin 29. ayetinde Nuh (a.s) ın gemide iken ona etmesi gereken duanın öğretilmesinde de karşımıza çıkmaktadır "Ve ente hayrul münzilune" (Sen ikram edenlerin en hayırlısısın). 


Yusuf (a.s) ile Allah (c.c) nin "Elmünzilune" (İkram edici) olmasının ortak yönünün , kendilerine ihtiyaç için sığınanları geri çevirmemesi , onlara ikram etmesi , onları koruması olduğunu görmekteyiz. Ayrıca kardeşlerinin Yusuf'u kuyuya atarak ölüme terk etmelerine karşın , Yusuf onların bu yaptıklarını en ağır biçimde cezalandırma gücüne sahip olduğu halde büyük bir ali cenaplık göstererek, onların bu hatalarını yüzlerine vurmamıştır.

Mülkü altında yaşayan kullarının bir çoğunun kendisine nankörlük yapmalarına karşın , ev sahipliğini en güzel şekilde yerine getirerek , bizleri bir misafir gibi en güzel nimetlerle ağırlayan Allah (c.c) nin ikram edenlerin hayırlısı olması teşbihi olarak , Yusuf (a.s) ın ikram edenlerin hayırlısı olmasının bir göstergesi olarak, kendisini ölüme terk eden kardeşlerine ona karşı yapmış oldukları bu hatalarını onların yüzlerine vurmadan istediklerini fazlası ile yerine getirmiş olması ile anlatılmaktadır. 

Allah (c.c) ise , biz kullarının ona karşı işledikleri hataları anında cezalandırmayarak , bizlere mühlet vererek , tevbe etme süresi tanımakta ve bu süre içinde bizlerden nimetlerini asla esirgememektedir.

Bu noktada "Elmünzil" isminin, esmaya dahil olması gereken bir isim olduğunu düşünmekteyiz. 99 adet ile sınırlandırma hastalığının bir sonucu olarak , bu ve benzeri bazı isimlerin esmaya dahil edilmemiş olması yanlış bir tutumdur. Bizler Allah (c.c) yi isimleri ile tanıdığımız için , sayı sınırlandırmasına kurban edilerek eksik bırakılan isimler , Allah (c.c) yi eksik tanımamıza sebep olmaktadır.

Kardeşlerinden bir daha ki sefere en küçük kardeşlerini de yanlarında getirmelerini isteyen Yusuf , bu isteğinin yerine getirilmemesi halinde " fe la keyle leküm indi ve la takrabuni" ( Benim indimde size ölçek yok ve bana yaklaşmayın" demektedir.

Kendisine yaklaşılması için isteklerinin yerine getirilmesini şart koşan Yusuf (a.s) , isteğinin yerine getirilmemesi halinde kardeşlerine bir takım müeyyideler koymaktadır.  

Aynı şekilde Allah (c.c), kendisi tarafından beyan edilen isteklerin biz kulları tarafından yerine getirildiği takdirde bizleri, kendisine yaklaştırılanlardan (Elmukarrebune 56.11) kılmakta, ve cennetlerinde ağırlamaktadır. Bunun tersi olarak, kendisi tarafından beyan edilen isteklerinin yerine getirilmemesi halinde ise, bizleri kendisinden uzak tutarak cehennneminde ağırlamaktadır.

Babalarını razı ettikten sonra en küçük kardeşlerini de yanlarına alarak , Yusuf'un huzuruna çıkan kardeşlerin en küçüğüne kendisini tanıtan Yusuf , onu alıkoymak için bir çare sahneye koyar, ve kardeşini alıkoymayı başarır. Diğer kardeşler, babalarına vermiş oldukları sözü yerine getiremeyecekleri korkusu ile ne yapacaklarını şaşırmış bir halde Yusuf'un huzura tekrar çıkarak, o kardeşlerinin yerini bir başkasını alıkoymasını isterler (78. ve 79. ayet).

Kardeşlerin bu isteklerini Yusuf'a iletirken kullandıkları "Ya eyyuhel Aziz" ifadesi, dikkat çekicidir (78. ayet). Bilindiği gibi "El Aziz" ismi , Allah (c.c) nin esmasından olan bir isimdir ve bu isim Yusuf için kullanılmaktadır.

İstekleri kabul edilmeyen kardeşler , diğer kardeşlerini geride bırakarak babalarının yanına dönerler , babaları onların sözlerine inanmayarak Yusuf ve kardeşini tekrar aramaları için onları Mısıra gönderir , kardeşleri Yusuf'un huzuruna tekrar çıktıklarında , Yusuf bu sefer onlara kendisini tanıtır (89.ayet).

Yusuf , kardeşlerine kendine karşı yaptıkları hatayı onları rencide etmeden hatırlatmakta , onlar da bu hatalarından tevbe ederek, Yusuf'a karşı yaptıklarını itiraf etmektedirler. 

Kendisine karşı yapılan hatayı tevbe ettiği takdirde hiç yapılmamış gibi görmek El Aziz ismi ile anılan birisine yakışan bir davranıştır. El Aziz olan Allah (c.c) aynı şekilde kendisine karşı yapılan hataları , tevbe edildiği takdirde bağışlayacağını bir çok ayette haber vermektedir. 

Yusuf (a.s) El Aziz olarak gömleğini , gözlerinin görmez olduğunu bildiği babasının gözlerinin açılması için, kardeşleri ile ona göndermektedir. Bu konuda müstakil bir yazımız olduğu için, gömleğin Yakub (a.s) ın gözünü açmasının nasıl bir mesaj taşıyabileceği konusundaki düşüncemizi okumak isteyenler verdiğimiz yazı linkinden okuyabilirler.

http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2016/05/yusufun-gomleginin-babasn-basir-hale.html

Bütün ailesini Mısıra çağıran Yusuf (a.s) orada emin olarak kalabilebileceklerini söylemektedir (99. ayet) .  

Kur'an ayetlerinin ilk muhataplarının, Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olan ashabı olduğunu dikkate aldığımızda 99. ayet içinde geçen "Eminine" kelimesinin geçtiği bir başka ayet olan Fetih s. 27. ayetini okuduğumuz zaman , Kur'anın kıssa anlatımları üzerinden ilk muhataplarını nasıl bir eğitime tabi tuttuğunu görebiliriz. 

Medineye hicret etmek zorunda kalan Muhammed (a.s) ın nihai hedefi olan Mekkenin müşriklerden kurtarılarak tevhid'in merkezi yapılma süreci kolay bir süreç değildir. Bu süreçteki zorlukların aşılması için, gerekli vahyi eğitimin bir kısmı, kıssalar yolu ile ilk muhataplara öğretilmektedir. Yusuf kıssasını ilk mutahapların gözü ile okumaya çalıştığımızda, Yusuf ve babasının geçirmiş olduğu zorlu süreç hatırlatılmakta , onların bu süreçte yaptıkları ve izledikleri yol, Mekkeyi fethetmeye aday olanların izlemesi gereken yol olarak önerilmektedir. 


99. ayetteki "Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenlik içinde (eminine)giriniz." cümlesi , yıllar süren zorlu sürecin aşılması ile hak edilen bir sonuç olup , aynı şekilde Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olanlar da, yıllar süren zorlu süreci aşarak, Mekke ye güvenlik içinde (Eminine) girmeye hak kazanmışlardır.

"Bu kıssanın mesajı sadece Mekkeli ilk muhataplaramı dır?" şeklinde sorulabilecek bir sorunun cevabı, "Hayır" olacaktır. Mekkeyi sadece Arap yarımadasında bir şehir olarak görmek yerine , ulaşmak istediğimiz fakat önünde zorlu engeller olan meşru isteklerimiz olarak genellediğimizde, bu isteklerimize nasıl bir süreç sonunda ulaşabileceğimizi, Yakub (a.s) ın oğluna , Yusuf (a.s) ın babasına nasıl bir süreç sonunda kavuştuklarını okuyarak öğrenebiliriz.

              " Ana-babasını tahtın üzerine çıkardı . Hepsi onun için secdeye kapandılar

Anne ve babasını taht üzerine çıkarması , Yusuf (a.s) ın tevazu sahibi olmasını göstermektedir. Yusuf (a.s) ailesine yaptığı bunca iyiliği başa kakmak veya bu iyiliğin karşılığını onlardan beklemek yerine , onlara yapabileceği en üst derecede iyiliği yaptığını , onları böyle bir konuma yükseltmesinde görmekteyiz.

Surenin 100. ayetinde olan bu cümle içindeki Yusuf'a secde edilmesi ,  surenin en çok tartışılan konusudur diyebiliriz. Secdenin Yusuf'a mı yoksa Allah'a mı , yapılan secdenin bildiğimiz anlamdaki secde mi, yoksa yoksa saygı ile eğilmek anlamında mı olduğu gibi bir çok  konu, tefsirlerde uzun uzun tartışılmıştır. 

Bu tartışmaların sebebinin, kıssa içindeki Kur'anın edebi anlatımlarından olan teşbihi ve temsili anlatımların dikkate alınmamış olmasına bağladığımızı söylemek istiyoruz. Tefsircilerin temsili ve teşbihi olarak yorumlamaktan kaçınmasını ise, okuyucular tarafından kıssanın yaşanmış bir kıssa olduğunu ret etmek anlamına gelebileceği kaygısı taşımaları olması muhtemeldir. 

Şurası muhakkaktır ki ; Secde edilmeye layık olan sadece Allah (c.c) dir. Allah'ı bırakıp kullara secde edenlerin yaptığı bu eylem Kur'an tarafından "Şirk" olarak bildirilmiştir. 

Secde kelimesi ; Kişinin kendisinden yüce olarak bildiği bir kimse önünde gururunu ve kibrini kırarak eğilmesi anlamındadır. 

Peki Yusuf (a.s) kendisine secde edilmesini gerektirecek neler yapmıştır ?.

Bu sorunun cevabını verdiğimiz zaman , secde edilmesi gereken asıl varlığın Allah (c.c) olduğu ortaya çıkacaktır. Çünkü Yusuf (a.s) için kullanılan "Hafiz" , "Alim" , "Aziz" gibi Allah'ın esmasına dahil olan isimleri yerine getiren bir beşere nasıl saygı duyulması gerekiyorsa , bu isimleri taşımaya hak sahibi olan ve bu isimlerin hakkını yerine getiren Allah (c.c) nin asıl secde edilmesi gereken olduğu ortaya çıkacaktır. 

Yusuf (a.s) a yapılan saygı gösterisi neden "Secde" kelimesi ile ifade edilmiştir?. 

Bu kelime ile ifade edilmiş olması kıssanın teşbihi ve temsili anlatım üslubu ile alakalıdır. Ayeti sadece literal bir biçime okuyarak lafza takılı kalmış olarak okumak , tefsirlerde yapılan tartışmaları beraberinde getirmiştir. Halbuki secde etmenin bir saygı ifadesi olduğundan hareketle , Yusuf (a.s) babası ve kardeşlerine yapmış olduklarının, ona saygıyı gerektirerek babası ve kardeşlerinin bu saygıyı yerine getirmiş olmalarını , Allah (c.c) nin kullarına yapmış oldukları ile bağlantısını kurarak , ona saygı duyulması yani secde edilmesi gerektiğini anlayabiliriz.

Saygı duymak insani bir duygudur , bir insanın diğer bir insana yaptığı en küçük bir iyilik , o iyiliği gören insan tarafından takdir ile karşılanarak , o iyiliğin karşılığı olan saygı yerine getirilir. Böyle yapmayan bir insanın yaptığına nankörlük denir ve bu kelimenin Kur'ani karşılığı "Kafirlik" tir. 

Fakat bir insanın verdiği bir bardak suya "Teşekkür ederim" şeklinde karşılık veren biz insanlar , o suyun asıl yaratıcısına aynı karşılık yerine nankörlük ile karşılık vermekteyiz. Allah (c.c) nin yarattığı nimetleri bize temin edenlere karşı saygımızı yerine getirirken , o nimetin asıl sahibine nankörlük yapmak olacak iş değildir.

Bu kıssanın bizlere öğrettiği ibretlerden birisi , bir insanın diğer insana yaptığı iyilik nasıl saygı ile karşılanıyor ise , Allah (c.c) nin bizlere yaptığı iyilikler de saygı ile karşılanarak kulluk gereği yerine getirilmelidir. 

Sonuç olarak ; Yusuf (a.s) a yapılan secde konusu o surenin yapılan tefsirlerinde en fazla tartışılan konuların başında gelmektedir. Bu tür tartışmalar , eğer kıssa bütünlüğü , ve kıssada geçen bazı kelimelerin esmaya dahil olması dikkat edilerek bir bağ kurulmaya çalışılmış olsaydı secdenin kime yapıldığı veya nasıl olduğu gibi kıssa içinde kalmış bir okumanın ürünü olan tartışmalara mahal kalmazdı. 

Yusuf (a.s) bir hükümdar olarak hükümdarlığının gereklerini en doğru biçimde yerine getirerek , ülke ekonomisini doğru bir biçimde yönetmiş , kardeşlerini af etmiş ve bunların karşılığı olarak saygı görmeyi hak etmiştir. 

Bu saygı gösterisinin "Secde" kelimesi ile ifade edilmiş olması , bir hükümdar olarak mülkü altında yaşayan biz kullarına en iyi biçimde yöneten , ihtiyaçlarımızı karşılayan Allah (c.c) nin böyle bir saygı gösterisini hak etmiş olduğunun hatırlanması içindir. Allah (c.c) kendisine yapılması gereken secdeyi , Yusuf (a.s) ın yaptıkları üzerinden ona secde edilmiş olması ile bir paralellik kurarak , bir insan yaptıklarına karşılık saygıyı nasıl hak ediyorsa , kendisinin de kullarına yapmış olduklarına karşılık secdeyi hak ettiğini bu anlatım ile bizlere göstermektedir.                           

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

1 yorum:

  1. Derin bir saygı ifadesi olarak secde kişilere de yapılabiliyor.Yere kapanmak şeklindeki hareketin,saygı gösterilen kişiyi övme,ululama gibi sözlerle beraber yapılması ibadet anlamına gelebilir.Bu müslümanlar tarafından sadece Allah'a yapılır.
    Hz.Yusuf gibi bir Nebi'ye yapılıyorsa bu ancak hürmet ifade eder.Üstelik bunu Allah beyan ediyor.İbadet anlamında bir secde olsaydı Allah buna izin verir miydi?

    YanıtlaSil