26 Haziran 2016 Pazar

Zariyat s. 47. Ayeti Evrenin Genişlemesini mi Haber Vermektedir?

Kur'an ayetlerinin bazı bilimsel buluşları 1500 yıl önceden haber vermiş olduğu iddialarının , biz Müslümanların bilim dünyasından olan kopukluğunu ve ezikliğini örtme çabaları olarak yorumlamak sanırım yanlış olmayacaktır. Batı dünyasının kevni ayetleri okuma yolu ile elde ettiği bilgilerin, ve bu bilgiler ile elde ettiği teknolojik üstünlüğün altında ezilen biz Müslümanlar, bu bilimsel buluşlara karşı sadece "Ne olacak canım Kur'an bunları 1500 sene önce haber vermiş bunlar bizim kitabımızda zaten yazıyor" diyerek, züğürt tesellisi modundan hala çıkabilmiş değiliz. 

Kur'an ayetlerinin , uçağı , treni , elektiriği , ışınlamayı v.s bir sürü bilimsel icadı 1500 sene öncesinden haber verdiği iddiaları , sadece karşımızdaki insanları kendimize güldürmekten başka işe yaramayan iddialar olup, onlar da bu iddialara karşı "Madem sizin kitabınızda var neden siz bulmadınız da biz bulduk?" şeklinde sorularla bizleri susturmaktadırlar. 

Kur'anın bazı bilimsel buluşları 1500 sene öncesinden haber vermiş olduğu düşünceleri başkalarını kendimize güldürmekten başka bir işe yaramamasının yanı sıra, içinde bir takım yanlışları barındırması açısından tehlikeli bir söylem olup , bu yazımızda bu söylemin tehlikelerine dikkat çekmeye çalışacağız. 

Bu söylemin temelinde ,Kur'anın Allah kelamı olmadığına dair ortaya atılan iddiaların büyük payı olduğunu , ve bu iddiaların yanlışlığını ortaya koymak için , Kur'anın bugün bilim insanları tarafından yeni bilinen bazı şeyleri, daha 1500 sene öncesinden haber verdiği , dolayısı ile bu kitabın Allah kelamı olduğu bu yolla ispatlanmaya çalışılmaktadır. 

Bilimin verileri değişmez ve kesin veriler midir , yoksa bilim dün doğru dediğine  bugün yanlış , bugün yanlış dediğine ise yarın doğru diyebilir mi ?.

Elbette diyebilir , demiştir , demektedir, ve diyecektir. 

Öyleyse bilimsel veriler ile, Kur'an ayetleri arasında bir paralellik kurarak bu kitabın Allah katından olduğunu doğrulamaya kalkmak, bizleri bugün haklı çıkarabileceği gibi , yarın haksız çıkarabilir. Bilimin bugün "Doğru" olarak ortaya koyduğu bir buluşa , "Bak Kur'an da aynı şeyi söylüyor" dediğimizde , aynı bilim dün doğru dediğine bugün "Yanlış" dediğinde bizler bu durum karşısında ne yapabiliriz.

İslami literatürde "Zan" olarak ifade edilen bilgi kaynakları ile Kur'anın anlaşılmaya çalışılması , Müslümanlar arasındaki sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Aynı şekilde zan olarak ifade edebileceğimiz bilimsel veriler ile Kuranı anlamaya çalışmak , büyük sorunlara neden olacak ve olmaktadır. 

Değişkenlik arz etme ihtimali bulunan bilgiler ile Kur'an ayetlerinin tefsir edilmeye çalışılması bizleri bugün sevindirebilir iken , yarın üzülmemize ve utanmamıza neden olabilir.

Kur'anın bazı bilimsel buluşları tasdik eden bir kitap olduğu iddiası , bu kitabın bazı ayetlerinin 1500 yıldır anlaşılmadığını iddia etmek anlamına da gelecektir. Çünkü bu kitap, ilk indiği zaman ve mekanda yaşayan insanlara kendisinin "Anlaşılır ve Açık" olduğunu bildirmektedir. Böyle bir iddia aynı zamanda , bu kitabın bazı ayetlerinin anlaşılırlığının ve açıklığının 1500 sene sonrasına tehir edildiğini söylemek anlamına gelecektir.

Arapça metni "وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ" olan Zariyat suresi 47. ayetine,  bu ayet ile ilgili farklı mealler olmasına rağmen " Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz" şeklinde yapılan meallere dayanılarak , evrenin genişlemesi teorisine bu ayetin işaret ettiği iddia edilmektedir.

Öncelikle bu ayete böyle bir meal verilmesinin hatalı olduğunu söylemek istiyoruz . Ayetin göğe işaret etmesi için ayetin metninde "Leha" (onu) ibaresinin olması gerekmesine rağmen , ayetin metninde böyle bir ibare bulunmamaktadır. 

Ayet içindeki "Le musiune" kelimesinin gök için değil , Allah (c.c) için kullanılmış olması daha doğru bir yaklaşım olacak ve bu kelimenin göğe değil , Allah (c.c) ye izafe edilmiş şekilde yapılan mealleri daha doğru olacaktır.

"
Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz." şeklinde yapılan çevirilerin daha doğru , ve bu ayetin evrenin genişlemesi teorisine , Kur'andan bir delil olarak kullanılmasının hatalı bir yaklaşım olduğunu söylemek istiyoruz. 

Neml s. 88. ayetinde " Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır." şeklinde buyurulmasından dünyanın döndüğünü çıkarmaya çıkaran bilimsel Kur'ancı kafalar , bu ayetin bir öncesi olan 87. ayette "Sûr'a üfürüldüğü gün, -Allah'ın diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler." ayetine baksalardı , 88. ayetin kıyamet günü olacaklar ile ilgili bilgi verdiğini kolaylıkla anlayabilirlerdi.

Kur'anın ön yargılı bir okuma yapılmasına örnek olarak verebileceğimiz bu gibi ayetler , iddia sahiplerinin Kur'an hakkında sahip oldukları bilgi düzeyini göstermesi bakımından onları aynı zamanda komik bir duruma düşürmektedir.

Amerikalı astronot Neil Armstrong'un uzayda ezan sesini duyduğu haberleri ile sevinen bizler, Fransız bilim insanı Kaptan Kusto'nun , Furkan ve Rahman surelerinde geçen iki denizin sularının birbirine karışmadığını bularak , Kur'anın bunu 1500 yıl öncesinden haber vermiş olmasının bizlere verdiği büyük gurur ile daha da güçlendik !!!. Kaptan Kusto nun Müslüman olduğu iddiaları ile dünyada yeni bir çığır açan biz Müslümanlar ,dünyadaki tüm kafirlerin bu gibi buluşlar sayesinde fevc fevc İslama girmiş olmasının verdiği büyük güç ile dünyanın en kuvvetli gücü haline gel(eme)dik !!!.  

Yaşantımız ile örneklik teşkil ederek insanları İslama kazandırmak gibi gayesi olmayan bizler , başkaları tarafından bulunan bazı buluşların bizi güçlendirdiği tesellileri ile daha ne kadar dünyanın en aciz toplululuğu olarak kafirlerin elinde oyuncak olmaya devam edeceğiz?.

Şurası asla unutulmamalıdır ki , Kur'anın içinde nazil olmasından binlerce sene sonra anlaşılabilecek tek bir ayet dahi yoktur. İnen ayetlerin tamamı indiği zaman ve mekan dahilinde yaşayan insanlar tarafından , "Bu ayet ne demek istiyor acaba?" şeklinde bir soru ile asla karşılaşmadan, inanan veya inanmayanlar tarafından kolaylıkla anlaşılmış , inanan kişi bu kitabı anlayarak inanmış , inanmayan ise bu kitabı anlayarak inanmamıştır.

Kur'an bilim kitabı değil , Allah (c.c) yi merkeze alan insanlara tevhit yolunu gösteren , ve kıyamete kadar bu yolu gösterebilecek evrenselliğe sahip olan bir kitaptır. Kur'anın temel çağrısı, kadim bir insanlık hastalığı olan şirk'e karşı nasıl bir duruş sergilenmesi gerektiğine dair bilgilerdir. Bu bilgiler nasıl indiği zaman ve mekandaki insanları tevhide davet etti ise , bugün , yarın , kıyamete kadar insanları tevhide davet edecektir. 

Kur'anın evrensel bir kitap olduğunu ispatlamak , bilimsel buluşlar ile Kur'an arasında zorlama ayet tevilleri ile bir bağ kurmaya zorlamaktan geçmez. Dünya üzerinden adına ŞİRK denilen kadim hastalık tamamen kalkmış ve insanların tamamı muvahhid bir hayat sürüyor olsaydı , Kur'an için "Bu kitap artık tarihsel bir kitaptır" demek belki mümkün olabilirdi. 

Ancak bu sözü söylemek kıyamete kadar mümkün olmayacağına , Kur'an bu hastalığı merkeze alarak tedavisi için çareler sunduğuna göre , Kur'anın evrensel bir kitap olduğunun ispatı , şirk hastalığının yer yüzünden eksik olmamasında yatmaktadır. Bu düşüncemiz gaybı bilmek gibi bir iddia olarak görülmemelidir. Muhammed (a.s) sonrasında artık elçi ve kitap gelmeyecek olması , bu kitabın ihtiva ettiği insanlık sorunlarının ve çarelerinin kıyamete kadar geçerli olacağının bir delilidir.

Şirk hastalığı yer yüzünde kaldığı müddetçe , onun en kuvvetli ilacı olan Kur'an da, yer yüzünde ilk indiği gündeki gibi tazeliğini koruyacaktır.

Sonuç olarak ; Kur'anın şirk'e karşı tevhide davet temelini esas alan bir çağrısı olduğunu merkeze almayan hiç bir okuma , anlama ve yaşama çalışması , bu kitabı doğru anladığını iddia edemez. Hele hele batı dünyasının bilimsel buluşlarının karşısındaki ezikliğimizi "Ne var canım bunu Kur'an 1500 sene önce haber vermiş" diyerek yaptığımız savunmalar , bizleri başkalarının karşısında gülünç bir duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz. 

Dün "ak" dediğine bugün "kara" diyebilen bilim dünyasının karşısına, Allah (c.c) nin kitabını koyarak , bu kitabı onların aracılığı ile doğrulamaya kalkmak , bizleri acınacak durumlara düşürme tehlikesi yaratması bakımından doğru olmayan bir yöntemdir. 

Bugün bilimsel bir veriye dayanarak Kur'anın Allah (c.c) katından olduğunu ispatlayan bizler , aynı bilimsel verinin yanlış olarak ilan edilmesi karşısında ne yapabiliriz ?. Kur'anın bizlere olan temel çağrısı, bilimsel veriler ile bu kitabın Allah katından olduğunu ispatlamaya çalışmak değil , insanlığın kadim hastalığı olan şirk'e karşı tevhidi duruşu öğretmesidir. 

Kur'anı zan içeren bilgileri kesin doğrular olarak görerek okuma ve anlama hastalığının Müslümanlar arasında nasıl uçurumlar doğurduğu ortada iken , hala zan içeren bilimsel veriler ile Kur'anı anlamaya kalkmak bizleri nasıl birleştirecektir ?.

Tevhid eksenli olmayan hiç bir okuma yöntemi, bu kitabı doğru anladığını asla iddia edemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder