İçerikli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İçerikli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Haziran 2016 Salı

Süleyman (a.s) ın Asasını Kemiren Kurtları Mesaj İçerikli Okuma Çalışması

Süleyman (a.s) kıssası , özellikle ellerinde yönetim , askeri ve maddi güç bulunanların bu güçleri hak ve adalet ölçülerinde nasıl kullanması gerektiğini öğreten bir kıssadır. Eğer bu kıssa , "Bu kıssadaki anlatımların günümüze dönük mesajı nedir?" sorusunun cevabını aramak maksatlı okunacak olursa , yaşanan ve yaşanacak olan tüm zamanlara dair mesajlar taşıyan bilgileri ihtiva eden bir kıssa olduğu anlaşılacaktır. Bu yazımızda , Onun kıssasının anlatıldığı Sebe s. 14. ayetini ele alarak, o ayet içinde anlatılmaya çalışılan mesajı okumaya gayret edeceğiz. 

[034.014] Onun ölümüne hükmettiğimiz zaman; ölümünü onlara ancak değneğini yiyen canlı farkettirdi. Yere düşünce ortaya çıktı ki; eğer cinler gaybı bilselerdi, horlayıcı azab içinde kalmazlardı.

Bu ayeti literal bir anlama hapsederek okumaya çalıştığımızda ortaya çıkan anlam şu şekildedir ; 

Süleyman (a.s) ölmüş olduğu halde asasına dayalı bir vaziyette yıllarca ölü olarak kalmış , bunu kimse anlamamış , onun asası bir kurt tarafından kemirilmek sureti ile kırılınca o da yere düşmüş ve öldüğü cinler tarafından böylece anlaşılmıştır.   

Bu ayetin tefsirlerine bakıldığında, lafızcı yaklaşımın etkilerine rastlamaktayız , ancak bu tür tefsirlerin, ayetin içerdiği mesajı anlamakta engel teşkil ettiğini ifade etmek istiyoruz. Bu ayete sadece lafızcı bir yaklaşım ile bakıldığında, olay sadece Süleyman (a.s) ile sınırlı kalacak , ayetin zaman ve mekanı aşan evrensel mesajı ıskalanmış olacaktır. 

Bu sebepten ötürü , ayetin içerdiği mesaja odaklanarak , onu okumaya çalışmak , ayetin zaman ve mekan üstünü aşan mesajını anlamamızı kolaylaştıracaktır. 

Bu ayetin anlaşılması için Süleyman (a.s) ın kıssasının bütüncül bir şekilde hatırlanması gerekmektedir. Geniş bir coğrafi alana yayılmış olan topraklar üzerinde hükümdarlık yapmakta olan Süleyman (a.s) , bu topraklar üzerinde yaşayan insanları hak ve adalete uygun bir şekilde yönetmektedir. Onun kıssasını ele almaya çalıştığımız bundan önceki yazılarımızda da , onun hükümdarlık örneğinin , tüm zamanlar için geçerli bir örneklik oluşturduğu düşüncesi üzerinden kıssayı okumaya çalıştığımızı hatırlatmak istiyoruz. 

Kıssasını okuduğumuz zaman , onun cinleri ve şeytanları emri altında çalıştırmış olduğunu görmekteyiz. cinler ve şeytanlar olarak ifade edilen toplulukların günümüz için ne anlama gelebileceğini , bundan önceki yazılarımızda işlemeye çalıştığımız için burada bu konuya değinmeyeceğiz. Onun cinleri ve şeytanları emri altında çalıştırmasının günümüze dönük mesajını okumaya çalıştığımız yazımızın linki aşağıdadır. 

https://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2016/06/suleyman-as-orneginde-bir-devletin.html

Ayet içinde geçen ve asa olarak çevrilen "Minseetehu" kelimesi , "Vakit bakımından tehir etmek , ertelemek anlamına gelen "Nesee" kelimesinden türemiştir. Kur'anda "Asa" kelimesinin kullanıldığı ayetler olmasına rağmen , burada neden "Asa" kelimesi olarak değil de "Minseetehu" kelimesinin kullanıldığı konusunda biraz tefekkür etmek gerektiğini düşünmekteyiz.

Asa bilindiği üzere, gücü sembolize eden evrensel anlama sahip bir obje olarak Kur'an içinde de yerini almıştır. Hükümdarların elinde böyle bir objenin olması , o asayı elinde tutan kimsenin gücünü temsil etmektedir. Hükümdar konumunda olan bir kimsenin en önemli ve temel görevlerinden birisi , ülkesi içinde yaşayan halkını, hak ve adalet ölçülerine göre yönetmenin yanı sıra , o ülkenin düşmanlarına karşı ülkesini koruması ve düşman eline geçmemesi için her türlü çabayı göstermesidir. 

Tarih boyunca devletler arasındaki ilişkileri kısaca özetleyecek olursak , devletlerin birbirleri ile olan ilişkileri , ya bir devletin toprağını kendi sınırları içine almak , veya kendi toprağını başka bir devlete karşı savunmak şeklinde olmuştur. Bu durum böyle gelmiş , böyle gitmekte , böyle de gidecektir. 

Tarih boyunca hiç bir devlet diğer bir devlet ile gerçek bir dostluk kurmamış , kurmuş oldukları dostluk adındaki ilişkileri ise tamamen menfaate dayalıdır. Menfaatleri geri tepmesi halinde en iyi dost olarak görünen devletler bir anda birbirlerine düşman kesilmekte ve acımasızca birbirlerinin kanlarını dökmekten geri durmamışlar , hala durmamaktadırlar. 

Güçlü olanın güçsüz olanı yemek için fırsat kolladığı bu kurtlar sofrasında , askeri ve ekonomik açıdan güçsüz olan devletler , askeri ve ekonomik açıdan güçlü olan devletler tarafından her an saldırı tehdidi altındadır. Bir devlet eğer ayakta kalmak istiyor ise , askeri ve ekonomik açıdan güçlü olmak zorundadır.

Devletler arasındaki menfaate dayalı bu ilişki temelini dikkate aldığımızda , Sebe s. 14. ayetinde neden "Asa" değil de "Minseetehu" kelimesinin kullanıldığını anlayabiliriz. Çünkü bu kelimenin anlamı olan "Geciktirmek , ertelemek" anlamını devletler arası ilişkiler açısından düşündüğümüzde , Süleyman (a.s) ın hükümdarlığına ve mülküne kast eden düşmanları mevcut olmakla birlikte onun görevlerinden bir tanesi sahip olduğu topraklar üzerinde kurduğu hakimiyeti elinde tutmak , yıkılmasını engellemek yani kurmuş olduğu hakimiyetin yıkılmasını mümkün olduğunca GECİKTİRMEK ve ERTELEMEKtir. 

Ülkelerin yıkımının toplumsal yasalara bağlı olduğunu düşündüğümüzde , Süleyman (a.s) ın ülkesi de yıkım tehlikesi ile her zaman karşı karşıyadır. Süleyman (a.s) yönetmiş olduğu ülkenin yıkımını engellemek için gerekli olan askeri ve ekonomik yasaları hayata geçirmiş , ve güçlü bir ülke meydana getirmiştir. 

Süleyman (a.s) , yaşadığı zaman zarfı içinde hakimiyeti altında bulundurduğu toprakları ve insanları adil bir yönetici olarak en güzel bir biçimde yönetmiş , bu yönetim örneği Kur'anda bizlere anlatılarak , yönetici vasfını taşıyan insanların, ülkelerine ve o ülkede yaşayan insanlara karşı olan hak ve vazifelerini bizlere öğretmiştir. Onun ideal yöneticiliğinin örnekleri, eğer onun kıssası "masal içerikli" okumak yerine "mesaj içerikli" okunacak olursa , ilgili ayetler içinde açık bir biçimde görülecektir. 

Sebe s. 14. ayetine dönecek olursak ; 

Bu ayeti okurken öncelikle Süleyman (a.s) ın ölümü sonrası onun sahip olduğu hükümdarlığın ne duruma düştüğünün, bu ayet tarafından haber verilmesi olarak okunması gerektiğini düşünmekteyiz.

Süleyman (a.s) ölmüştür , fakat onun varisi olarak mülkünü devir alan her kim ise , Süleyman (a.s) ın karşı karşıya kaldığı tehlikeler ile o da karşı karşıya kalmış fakat , onun gösterdiği yönetim başarısını gösteremeyerek devletin yıkımına sebep olmuştur. 

Bu noktada Süleyman (a.s) ın babası Davud (a.s) a varis olduğunu hatırlamakta fayda vardır (27.16). Davud (a.s) dan almış olduğu hükümdarlığı daha ileriye götüren Süleyman (a.s) , bir yönetime varis olanların devraldıkları o yönetimi mirasyedi olarak değil , daha ileriye götürmek ile sorumlu olan bir kişi olarak görmeleri gerektiğini göstermektedir. 

Babası Davud (a.s) dan devir aldığı mirası daha ileriye taşıyarak, büyük bir mülke sahip olan Süleyman (a.s) ın ölümü sonrasında, onun mirasını devralanlar , onun babasından devir aldığı yönetimi onun gibi yaparak , bırakın daha ileriye taşımak , ellerinde bile tutmakta zorlanarak ülkenin yıkımına sebep olmuşlardır. 

 Süleyman (a.s) hükümdarlığını sürdürdüğü zaman içinde elindeki ülkeyi ve bu ülke sınırları dahilinde yaşayan insanları en doğru ve güzel bir biçimde yönetmiş , böylelikle tebası olan insanlara kendisine karşı isyan bayrağı açmayacak imkanları onlara sunarak, bir ülke için çok önemli olan iç barışı ve huzuru sağlamıştır. 

Bir ülkenin dış güvenliği için önemli olan savunma gücünü de Neml suresi içindeki kıssası içinde gördüğümüz üzere en kuvvetli bir biçimde ordu teşkil ederek oluşturan Süleyman (a.s) , ölümüne kadar ülkesini iç ve dış düşmanlara karşı en iyi biçimde korumayı başarmıştır. 

Süleyman (a.s) "Mensee" (asa) sı  yani ülkenin yıkıma uğramaması için gerekli olan toplumsal yasaları hayata geçirmesi şeklinde yaptığı yönetim uygulamaları , onun elinde böyle şekillenmiştir. Ancak aynı "Mensee" (asa) , ondan sonrakilerin elinde geçtiğinde kurtlara yem edilerek ülkenin helak olması sağlanmıştır.

Her insan gibi Süleyman (a.s) bir gün ölmüş ve yerine bir başkası geçmiştir. Süleyman (a.s) ın oluşturmuş olduğu yönetim anlayışı ve uygulamaları, yerine geçenler tarafından aynı şekilde sürdürülmemiş , bu onun kurmuş olduğu büyük imparatorluk zamanla yıkılmıştır. 

Asanın kurtlar tarafından kemirilmesi bu noktada biraz daha açıklık kazanacaktır. 

Yukarıda dediğimiz gibi , bir devletin yeryüzünde hüküm sürmesinin uzun süreli olmasının şartlarından birisi , o devletin sahip olduğu iyi hasletlerin devam etmesidir. Yani istikrarlı yönetim uygulamaları , bir devletin bekasını sağlamakta ana unsurdur. Her gelenin kendi kafasına uygun bir şekilde uygulamaya çalıştığı yönetim politikaları ülkelerin batağa saplanmasına sebep olacaktır. 

İlkeler üzerine kurulu devlet yönetiminin bu noktada önemi büyüktür. İlkeleri tesbit edilmiş ve gelenin keyfine göre şekillenmeyen yönetim politikaları , ülkelerin bekası için önemli bir husustur.

Bu durumu Süleyman (a.s) ın ülkesi bazında değerlendirdiğimiz zaman , onun yönetimini devir alanlar , eğer onun babasından aldığı yönetim ilkesini devam ettirdiği gibi , onun mirasını devir alanlar da Süleyman (a.s) dan aldıkları gibi aynı yönetim sistemini devam ettirmiş olsalardı başkaları tarafından yıkıma uğratılmaları mümkün olmayacaktı. 

Sebe s. 14. ayeti işte bu duruma dikkat çekmektedir. "Dabbetül arz" olarak ifade edilen deyimi daha genel anlamı ifade edecek olursak , ülkeleri ve o ülke halklarını hak ve adalet ölçülerine göre yönetmekten aciz kalanların tümünün başına gelecek olan yıkım gerçeği bu şekilde ifade edilmektedir.

Başta da söylemeye çalıştığımız gibi ülkelerin hayatiyetlerinin devam etmesi , o ülkenin doğru bir yönetime sahip olmasından geçmektedir. Yönetim konusunda acze düşülmesi halinde bu acizlikten faydalanmak isteyen ve Kur'anın "Dabbetül arz" olarak ifade ettiği kurtlar , ülkelerin yönetimlerini ellerine geçirmek için o ülkeleri içten ve dıştan yıkmak için her türlü çareye baş vuracaklardır.

Ülkelerin yıkımının toplumsal bir yasa olduğunu hesaba kattığımızda , o ülkelerin yıkımını hazırlayan sebeplerin kıssalar yolu ile anlatıldığını görmekteyiz. Ülkeleri yıkıma götüren en önemli sebep ise , hak ve adalet ölçülerine göre bir yönetim sergilenmemiş olmamasıdır.

Süleyman (a.s) kıssası işte bu noktada , ülke yönetimleri için prototip bir örneklik sergilemektedir. Onun ülkesi ve halkı için sergilemiş olduğu başarılı yönetim , yaşamı boyunca ülkesinin iç ve dış düşmanlardan korunmasını sağlamıştır. Onun ölümü sonrası aynı başarıyı gösteremeyen varisleri , ülkenin yavaş yavaş helak olmasına zemin hazırlayan sebeplerin oluşmasına sebep olacak yasaları hayata hakim kılarak, sonunda ülkenin yıkımına sebep olmuşlardır.

Hepimizin şahit olduğu üzere , bir ağacın kurtlar tarafından içinde kemirilerek çürütülmesi dışarıdan kolay kolay belli olmayan , fakat çürüme gerçekleşerek o ağaç kırıldığı zaman görüldüğü zaman ise o ağacın eski haline dönmesi mümkün olmamaktadır.

Bu durumu devletler açısından değerlendirdiğimizde , eğer bir devletin başında o devleti kemirerek yıkmak için giren kurtları göremeyen bir yönetim olursa , yıkım gerçekleştiği zaman geri dönüşü mümkün olmayacaktır. 

Bundan dolaydır ki ; bir devlet kendisini içten kemirmeye çalışan kurtları , o kurtlar ağacın içine girmeden önce görmek, ve ona göre tedbir almak zorundadır. Süleyman (a.s) bu konuda devletlere örneklik eden örnek bir elçidir. 

Ayet içinde geçen "eğer cinler gaybı bilselerdi, horlayıcı azab içinde kalmazlardı." ifadesini anlamak için, Kur'anın cinler ile ilgili anlatımlarını dikkate almak gerektiğini düşünmekteyiz. Mekkeli müşriklerin cin algılarında onlardan gaybe dair haber aldıkları iddiaları olduğunu bazı ayetlerden öğrenmekteyiz  (72.9). Ayet cinlerden alındığı iddia edilen bu tür gaybi bilgilerin yalan ve iftira olduğunu , bu ayet içinde onların gaybı bilmediklerini ifade ederek anlatmaktadır. 

Cinler , Süleyman (a.s) ın vefatı sonrasında bile onun varislerinin hükümdarlığı altında çalışmaya devam etmişler , fakat bu varislerin ülkeyi içten içe kemirmeye çalışan düşmanlar karşısında başarılı olamayarak ülkeyi yıkıma sürüklediklerini bilmeyerek çalışmaya devam etmişlerdir. İşte ayet, onların bu durumu üzerinden Mekkeli müşriklerin cin algılarına reddiye getirerek , onların gaybe dair herhangi bir bilgileri olmadıklarını ifade etmektedir. 

Sonuç olarak ; Yönetim kademelerinde bulunan kimseleri örneklik teşkil eden bir kıssa olan Süleyman (a.s) kıssasının anlatıldığı Sebe s. 14. ayetinde , onun babasından miras aldığı ve daha ileriye götürerek büyük bir imparatorluk haline getirdiği devletin , onun ölümü sonrasında gerçekleşen yıkımından bahsedilmektedir.

Devletler eğer Davud ve Süleyman (a.s) lar örneği paralelinde bir yönetim uygulaması sergilediği takdirde , bu devletlerin düşmanları tarafından yıkılma çalışmaları her zaman akamete uğrayacak , o devletleri yıkmaya çalışanlar hüsrana uğrayacaklardır.

Bunun tersi uygulamalar ise temelleri peygamberler tarafından atılmış devletler olsa dahi, onları devir alan varisçileri tarafından aynı uygulamalar devam ettirilmediği takdirde toplumsal yasaların işlemesi sonucunda yıkımdan asla kurtulamayacaklardır. 

Muhammed (a.s) ın Medinede oluşturmuş olduğu yönetim uygulamasının kendisinden sonrakiler tarafından devam ettirilmemiş olmasının meydana getirdiği olumsuzlukların hala etkilerinin sürmüş olduğunu gördüğümüzde , Süleyman (a.s) ın örnekliği daha önem kazanmaktadır.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.