26 Kasım 2014 Çarşamba

Kitap ve Hikmet Üzerine Kur'anda Bir Gezinti

Bazı yazılarımızda vurgulamaya çalıştığımız üzere Kur'an'ı doğru anlamanın önündeki en büyük engellerden birisi; oluşturulmuş olan ön kabullerin delilini aramak amacı ile okunması ve ayetlerin bu ön kabuller doğrultusunda anlaşılmaya çalışılmasıdır. Bu yöntem ile okunan Kur'an ayetleri alakasız konulara delil olarak sunulmuş ve "Allah böyle diyor" denilerek kitleler aldatılmıştır.

Geleneksel İslam düşüncesi içinde Hadis ve Sünnet'in vahiy olduğu, bunların da aynen Kur'an ayetleri gibi indirildiği şeklinde bir söylemin olduğu hepimizin malumudur. Bu ön kabullü düşünceye delil olması için bir takım Kur'an ayetleri o düşünce doğrultusunda te'vil edilerek, sonradan oluşma bu düşünceyi Kur'an'a onaylatma girişimlerinde bulunulduğu da hepimizin malumudur.

Kur'an'ın bazı ayetlerinde Muhammed(a.s)'a indirilen Kitap ile birlikte Hikmet'in de zikredilmiş olması, Hadis ve Sünnet'in vahiy olduğu düşüncesine sahip olanlar için bir delil olarak görülmüştür. Böylece Hikmet'in Sünnet olduğu, dolayısı ile "Sana Kitap ve Hikmet indirdik" şeklindeki ayetlerden; indirilen Kitap'ın Kur'an, indirilen Hikmet'in Sünnet olduğu düşüncesi hakim olmuştur.

En baştan söylediğimiz gibi; ön kabullu bir okuma ürünü olan bu düşünceyi Kur'an bütünlüğünde değerlendirdiğimiz zaman, Muhammed(a.s)'a indirilen tek bir şeyin olduğu konusundaki bir çok ayetin mevcudiyeti, inen şeyin sadece Kur'an olduğunu anlatmaktadır.

Yazımızın ana gayesi Hikmet'in ne olmadığı üzerine değil, ne olduğu üzerinedir. Hikmet'in ne olmadığı ile ilgili olarak Hikmet Kur'an'dan Ayrı Olarak İndirilmiş Bir Vahiy midir? başlıklı bir yazımız mevcuttur.

Burada "Hikmet nedir?" sorusunun cevabının, Kur'an ayetlerinden bulunarak ne olduğunun ortaya konulması gerekmektedir.
   
Hikmet kelimesi; "ıslah etmek, düzeltmek maksadı ile men etmek, engellemek" anlamlarına gelen "Ha-Ke-Me" kelimesinden türemiş olup, sözlükteki anlamı dahilindeki işlemleri yapmanın ismidir.

HİKMET; EŞYANIN TABİATINA HAKİM OLMAK VE ONU YÖNETMEK KABİLİYETİNİN ADIDIR.

Bu bağlamda yaratılan bütün insanlara Hikmet verilmiş olup, asıl mesele verilen bu Hikmetin yani "ıslah etmek, düzeltmek maksadı ile men etmek" şeklindeki amellerin dayandığı ölçünün ne olacağıdır.

[006.136] Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay ayırıp zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?

EN'AM 136 ayetinde Mekkeli müşriklerin verdikleri HÜKMün ne kadar kötü olduğunun bildirilmesindeki mesajlardan birisi de; onlara verilmiş olan doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırma melekesini doğru kullanmadıkları, dolayısı ile yapmış oldukları şirk amellerinin kendilerine doğru göründüğü, bunun yanlışlığını haber vermeye gelen Elçiye var güçleri ile karşı çıkma amaçlarının kendi doğrularına göre hareket etmeleri olduğudur.

[038.004-6] Aralarından bir uyarıcı gelmesine şaşırdılar. İnkârcılar; «bu yalancı bir sihirbazdır» dediler.İlâhları hep bir ilâh mı kılmış? Bu cidden şaşılacak bir şey: çok tuhaf. İçlerinden ileri gelenler fırladılar ve dediler ki: «İlâhlarınız üzerinde sabır ve sebat edin. Bu, gerçekten arzu edilen bir murad!»

Burada Allah(c.c) tarafından gönderilen Elçi ve Kitapların fonksiyonu öne çıkmaktadır. Şöyle ki; insanda yaratılıştan gelen bir özellik olan Hikmet yeteneği, ona verilen kullanma kılavuzuna göre yönetilmelidir ki insana verilen Hikmet onun elinde bir silah olup zulüm ve fesada dönüşmesin.

[002.011-12] Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, «Biz ancak ıslah edicileriz» derler. Bilesin ki onlar, fesadçıların ta kendileridir de bunun farkında değiller.

Allah(c.c)'nin Elçilerine verdiği Kitap, hem onlara verdiği Hikmeti, hem de diğer insanlara verdiği Hikmeti nasıl kullanacaklarına dair gerekli olan kılavuzdur. Olayı teşbihî bir misalle anlatacak olursak; herhangi bir yerden aldığımız beyaz eşya türünden bir elektronik aleti, eğer o aletin içinde bulunan kullanma kılavuzuna göre çalıştırmaz isek alet doğru çalışmaz ve arıza çıkarır. Tarih boyunca gönderilen Kitaplar işte böyle bir kullanma kılavuzu olup bu kılavuzu kullanmayıp, kafasına göre kılavuzlar icat edenlerin akıbetlerinin ne olduğu ve olacağı bir çok ayet içinde haber verilmiştir.

Hikmet kelimesi ile yakından alakalı olduğunu düşündüğümüz "Ayet" ve "Kitap" kelimelerinin de bu konu içinde açıklığa kavuşması gerektiğini düşünüyoruz.

"Ayet" kelimesini kısaca; "Allah(c.c)'nin yaratmış olduğu ve onun kudretine delalet eden her şeyin genel adı" olarak tarif edebiliriz. "Kitap" kelimesini de; "bu ayetlerin toplanmış olduğu yerin adı" olarak tarif edebiliriz. "Kainat Kitabı" deyimi bu anlamda kullanılmış olup, gördüğümüz ve görmediğimiz yaratılmış olan şeylerin bütünü için söylenen bir deyimdir.

"Kitap verilmek" deyimini 2 ayrı açıdan değerlendirmek mümkündür.
  1. Yaratılan bütün insanlara, yaşadığı dünyada ayakta kalmak için kendisine verilen doğuştan gelen bazı özellikler,
  2. İnsanlar içinden seçilen Elçilere Allah(c.c)'nin vahy etmesi şeklinde verilen "okunan Kitap".
Bu bağlamda yaratılmış olan bütün insanlara Kitap verilmiş olup, beşer Elçilere bizden farklı olarak vahyedilmek sureti ile verilmiş ilave bir "okunan Kitap" mevcuttur.

[002.031] Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra bütün nesneleri meleklere göstererek, «Haydi, eğer davanızda haklı iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin» dedi.

BAKARA Suresi içinde anlatılan Adem kıssası içinde "Adem'e bütün isimlerin öğretilmesi"ndeki mesaj; bütün insanlara hayatı okumaları için gerekli olan bilginin onlara doğuştan kodlandığını anlatmaktadır.

"Kitap ve Hikmet" ikilisi, yaratılmış olan insanların hepsinde var olan bir olgu olup, insan doğuştan kendisinde var olan Kitap bilgisini yine kendisinde var olan Hikmet bilgisi ile yani doğruyu yanlıştan ayırt etme kabiliyeti ile okuyarak hayat içinde yönünü çizer. Elçiler bu noktada çok önemli bir role sahiptirler ve insanlığın bir nevi öğretmenleri olup, beşer olarak yaratılışlarında bulunan Kitap ve Hikmet bilgilerini, Allah(c.c)'nin onlara indirdiği Kitap ile yönlendirerek diğer insanlara örnek olmuşlardır.

[004.113] Eğer sana Allah'ın bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir takımı seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar, sana da bir zarar vermezler. Allah sana Kitap ve hikmet indirmiş, sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın sana olan nimeti ne büyüktür.

[033.034] Ve hanelerinizde Allah'ın âyetlerinden ve hikmetten tilâvet olunanları hatırlayınız. Şüphe yok ki, Allah latîf, habîr bulunmaktadır.

Elçilere indirilmiş olan Hikmet, onlara indirilen okunan Kitap gibi inen bir şey olmayıp, insan olmaları nedeniyle yaratılışlarında bulunan bir özelliktir. Bu bağlamda Hikmete sahip olma açısından Elçilerin diğer insanlar ile farkı olmayıp, tek farkları; kendilerine inmiş olan okunan vahiy Kitabının onlara çizdiği yol üzerinden giderek kendilerinde bulunan Hikmeti, okunan vahiy Kitabı doğrultusunda hayata pratize etmeleridir.

Doğuştan kendisine Kitap bilgisi verilen insan yine kendisine verilen Hikmet sayesinde, "Kainat Kitabı"nı okur. Ancak bu okuma Hikmete göre olacağı için, Hikmetin neye göre şekillendiği önem arz eder. Hikmeti vahye göre mi yoksa şeytana göre mi şekillendireceği meselesi, insanlık tarihi boyunca problem olmuştur. Hikmeti Allah'a göre şekillendirmek isteyenler ile şeytana göre şekillendirmek isteyenler arasındaki mücadele binlerce sene boyunca sürmüş olup, kıyamete dek de sürecektir.

Bu izahlardan sonra diyebiliriz ki; Muhammed(a.s)'ın şahsında ona atfedilen ve "Sünnet" olarak bildiğimiz, yaşadığı hayat içinde yapmış oldukları vahiy değil, vahiy kaynaklıdır. Bunu sloganlaştıracak olursak; "SÜNNET VAHİY DEĞİLDİR ANCAK VAHİY KAYNAKLIDIR" şeklinde söylemek mümkündür.

[002.128-129] Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Ey Rabbimiz, içlerinden onlara senin ayetlerini okuyacak, Kitab'ı ve hikmeti öğretecek, kendilerini kötülüklerden arıtacak bir Resul gönder. Hiç şüphesiz sen azizsin ve hikmet sahibisin.»

BAKARA Suresi ayetlerinde; İbrahim(a.s)'ın, oğlu İsmail(a.s) ile Beyt'in temellerini yükseltirken yapmış olduğu duada, kendi nesillerinden olanlara Kitabı ve Hikmeti öğretecek bir resul gönderme duasının nasıl karşılık bulduğu şu ayetlerde görülmektedir.

[002.151] Nitekim Biz size, ayetlerimizi okuyacak, sizi her kötülükten arıtacak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek aranızdan, bir Resul gönderdik.

[003.164] And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir Resul göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler.

[062.002] Ümmiler arasından kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir Resul gönderen Allah'tır: Halbuki onlar daha önceleri apaçık bir sapıklık içindeydiler.

Bu ayetler bizlere Resullerin görevlerinin ne olduğu hakkında bilgi vermekte olup, kısaca onlara İNSANLIĞIN ÖĞRETMENLERİ diyebiliriz. Allah(c.c)'nin kullarına vermiş olduğu yetenekleri hem nasıl kullanacaklarına dair mesajları getirmiş olmaları, hem de o mesajların hayata nasıl yansıyacağını kendileri pratize ederek göstermeleri açısından Elçiler bizler için örneklik teşkil etmektedir.

Bu öğretmenlik, fıtratta bulunan Allah(c.c)'yi Rab olarak bilme itiyadını kaybederek, onun dışında rablere kul olan insanlara, bu sahte rab ve ilahlara karşı nasıl mücadele edileceği şeklinde ortaya çıkarak diğer insanlara örneklik oluşturmuştur.

Bu bağlamda özellikle bu örnekliğe karşı çıkmak şeklinde tezahür eden Kur'an anlayışlarının bir çok ayeti inkar etmek olduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır.

Kur'an, kendisine verilen Kitap ve Hikmeti vahyin veya şeytanın hizmetinde kullanan insanların örneklerini vererek olumlu ve olumsuz örneklerden hangisini seçersek onların akıbetlerinin benzeri ile karşılacağımızı haber vermiştir. Bu konuda iki örnek olarak Davud(a.s), Süleyman(a.s), Yusuf(a.s), Zülkarneyn(a.s) ve isim verilmeyip fakat imana çağıran mü'minler; Firavun, Haman, Karun, Nemrut, Kur'an'da "Mele" olarak bildirilen önde gelen müşrikleri gösterebiliriz.

[002.251] Allah'ın izniyle onları hemen hezimete uğrattılar. Davud da Calut'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte olduğunu da ona öğretti. Şayet Allah'ın insanları birbiriyle def'edip savması olmasaydı yeryüzü muhakkak fesada uğrardı. Ancak Allah, alemler üzerinde lutuf sahibidir.

[038.020] Ve O'nun (Davud'un) mülkünü kuvvetlendirmiştik ve O'na hikmet ve fasl-ı hitap vermiş idik.

Davud(a.s) kıssasını hatırlayacak olursak; mülk sahibi bir elçi olup elindeki bu gücü, kendisine verilen Hikmet'i Allah(c.c)'nin vahyi doğrultusunda kullanmasına örnek olarak demiri işlemesi ve o demiri kullanarak elde ettiği savaş gücünü, kuşların ve dağların tesbihini bozmama yolunda yani arz üzerindeki dengeyi bozmama yolunda kullandığı görülür.

Aynı şekilde mülk sahibi olan bir başka insan olan Firavun, kendisinde olan Hikmeti vahyin doğrultusunda kullanmayı red ederek kendisi İlahlık ve Rablik iddiasında bulunmuştur. Kendi koyduğu ölçüleri Hak kabul etmiş ve bunun karşısındaki düşünceleri fesad olarak nitelemiştir.

[040.026] Bir de Firavun: bırakın beni, dedi: öldüreyim Musâyı da o rabbına duâ etsin, zira ben onun dininizi değiştirmesinden ve yâhud Arzda bir fesad çıkarmasından korkuyorum

[040.029] «Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde de hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah'tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?» Firavun dedi ki: «Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru olan yoldan da başkasına yöneltmiyorum.»

Firavun bu sözleri söylerken gayet samimi ve kendi koyduğu ölçüler dahilinde kendisini doğru yolda ve ıslahçılardan görüp, Musa(a.s) ve Harun(a.s)'ı sapık müfsid görüp, onların dalalet yolunda olduklarını söylüyordu. Bunun sebebi; kendisindeki Hikmeti bağlamış olduğu şeyin vahiy olmamasıdır.

[004.058] Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.

NİSA 58 ayeti, insanlar arasında hüküm verme konusunda uyulması gereken evrensel kuralın "Adalet" olmasını beyan ederek, bunun nasıl gerçekleşeceğini Davud(a.s) kıssasının anlatıldığı SÂD 21-26 ayetleri arasında kendisine gelen davacılar arasında nasıl hüküm vermesi gerektiğini öğreten ayetlerde görmekteyiz.

Muhammed(a.s) ile ilgili olarak kullanılan Hadis ve Sünnet adlı malzemeyi nereye koyacağımız meselesi açıklığa kavuşmaktadır. Şöyle ki;

Muhammed(a.s) insan olması nedeni ile diğer insanlara verildiği gibi ona da doğuştan gelen yetenek olarak Kitap ve Hikmete ek olarak, Elçi olarak seçilmiş olması nedeni ile ona okunan vahiy kitabı verilmiştir.

Bütün insanlarda olan Kitap ve Hikmet yeteneğinin nasıl kullanılacağı meselesi en son Elçi Muhammed(a.s)'a indirilen tek şey olan, okunan vahiy kitabı yani KUR'AN'da beyan edilmiş ve kendisi de bu beyan dahilinde bir hayat yaşayarak örnek olmuştur.

Hadis ve Sünnet dediğimiz şeyler onun Elçilik safhasında söylemiş olduğu sözler ve yapmış olduğu fiiller olup, tartışılması gereken husus bu malzemelerin bize ulaşmış olan halinin Kur'an'la uyuşup uyuşmadığıdır. Çünkü onu görenlerden aktarılanlar, onu görmeyenlere gelene kadar yolda bazı kazalara uğramış olma ihtimali yüksektir.

Hadis ve Sünneti, Kur'an gibi indirilmiş bir vahiy olarak görmek; yapılabilecek en büyük hata olup bu şekil bir delil ancak kelimeleri yerinden oynatmak sureti ile olup Kur'an bütünlüğünden asla böyle bir delil çıkması mümkün değildir.

Sonuç olarak; Kitap ve Hikmet kelimeleri çerçevesindeki ayetler maalesef bir takım ön kabullu okumalara kurban edilmiş, özelikle Hikmet kelimesi Kur'an çerçevesinden çıkarılmıştır. Böylece Muhammed(a.s)'a indirilmiş olan Kur'an ile eş tutularak Hadis ve Sünnet ile alakalandırılmıştır. Yaratılmış olan bütün insanlara yaşadığı hayat içinde ayakta kalması için sahip olduğu bilgiler olarak tarif edebileceğimiz Kitap ve Hikmeti, diğer Elçilere verilen okunan vahiy Kitabı doğrultusunda kullanmanın gerektiğini beyan eden Rabbimiz bu doğrultuda bir çok Elçi ve Kitap göndererek insanlara doğru ile yanlışı ayırt etmede kullanacakları ölçünün ne olması gerektiğini öğretmiştir. Tarih boyunca olan mücadelenin özetini, insanlara doğuştan verilen bu Hikmetin vahye bağlanmasını isteyenler ile vahye bağlanmasını istemeyenlerin savaşı olarak nitelemek herhalde yanlış olmayacaktır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder