Bundan önceki Kur'an kıssaları ile ilgili yazılarımızda , bu kıssaların muhataplarına mesaj amacı taşıyan ve kendilerinden önceki yaşantılardan ibret alarak , hayatlarına pratize etmeleri amacına dayalı olduğunu hatılatmaya çalışarak , ele aldığımız kıssanın bize dönük nasıl bir mesaj içermiş olabileceği yönünde düşüncelerimizi paylaşmaya çalışmıştık.
Bu yazımızda da , Bakara s. Ayetleri içinde yer alan Talut kıssasının öncelikle Medine'deki ilk muhataplar açısından nasıl okunduğu ve nasıl hayata pratize edildiği konusunu, Bedir ve Uhud savaşları örneğinde ele almaya sonrada bize dönük mesajını okumaya çalışacağız. Kur'anın ilk muhatapları olan "Örnek Nesil" dediğimiz Muhammed (a.s) ve ashabı, kendilerine inen Ayetlerin ihtiva ettiği konuların, hayata dair mesajlar olduğu bilincinden hiç bir zaman uzaklaşmayarak , Ayetlerin ihtiva ettiği mesajı hayatlarına pratize etmişler ve yaşamışlardır.
[002.243] Binlerce kişinin memleketlerinden ölüm korkusuyla çıktıklarını
görmedin mi? Allah onlara «Ölün» dedi. Sonra onları diriltti. Allah insanlara
bol nimet verir, fakat insanların çoğu şükretmezler.
Talut kıssasının başlangıcı olarak okuyabileceğimiz bu Ayet ,Medine de indiği zaman ilk muhataplar olan Ashap tarafından "Bize dönük nasıl bir mesaj veriyor?" sorusu sorularak cevabı aranmaya çalışılmıştır. Bu Ayeti anlamak için Medine Müslümanlarının durumunu kısaca hatırlamak gerekmektedir.
Medinede ki Müslümanların, özellikle Mekke den hicret etmiş olanlarına baktığımız zaman çoluğunu çocuğunu , evini barkını , herşeyini terketmiş bir vaziyette Medineye hicret etmiş olduklarını görmekteyiz. Sahabe bu Ayet nazil olduğu zaman, çoğu tefsirlerde gördüğümüz yorumlar gibi onların gerçekten ölüp ölmediğini tartışmamışlardır. Bu Ayetten kendilerinin Mekke den hicret edilmek zorunda bırakıldıktan sonra Mekke ye dönmenin mümkün olduğunu, fakat bu mümkünlüğün ilerleyen Ayetlerde anlatılan Talut kıssası içindeki mesajda olduğunu anlamışlardır.
[002.244] Allah yolunda savaşın; bilin ki Allah işitir ve bilir.
[002.245] Allah'a, kat kat karşılığını arttıracağı güzel bir ödünç
takdiminde kim bulunur? Allah hem darlaştırır, hem bollaştırır; O'na
döneceksiniz.
Allah (c.c) ye "Karzen hasenen" (güzel bir ödünç) şeklinde verilen Allah yolunda savaşmanın karşılığı bir çok Ayette ebedi Cennet olarak beyan edilmiş ve herşeyi elinden alınarak , yerinden yurdundan sürülmüş , bir nevi ÖLÜ durumuna düşen mazlumların ,yeniden DİRİLMEK için güçlerini seferber etme gerektiği hatırlatılmaktadır.
[002.246] Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? nebilerine, «Bize bir hükümdar gönder Allah yolunda savaşalım»
demişlerdi. «Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?» demişti.
«Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda
savaşmıyalım?» demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı
müstesna yüz cevirdiler. Allah zalimleri bilir.
Allah (c.c) Medine deki Müslümanlara , içlerinde bulundukları durumu çağrıştıran bir başka durumu Musa (a.s) sonrası bir olayı anlatarak örnek vermektedir. Evlerinden barklarından uzaklaştırılan İsrailoğulları , eski düzenlerini geri kazanmak için başlarına bir komutan isteyerek savaş isteklerini Nebilerine dile getirirler , fakat Nebileri onların bu istekleri kabul edildiğinde yan çizebileceklerini hatırlatmaktadır. Bu yan çizme durumu onların insan olmalarının bir sonucu olup aynı durum Muhammed s. 20. Ayetinde Müslümanlar arasında da başgöstererek , her toplumda böyle yan çizmeler olabileceği gürülmekle birlikte, insiyatifin bu yan çizenlere bırakılmaması önemli bir noktadır.
[047.020] İman edenler «bir Sûre indirilseydi» diyorlar, derken muhkem bir
Sûre indirilip onda kıtâl zikredilince kalblerinde bir maraz bulunanları
görüyorsun sana öyle bir bakış bakıyorlar ki: tıpkı ölümden baygınlık gelmiş
kimsenin bakışı, o da onlara pek yakındır
[002.247] Nebileri onlara «Allah size şüphesiz, Talut'u hükümdar
olarak gönderdi» dedi. «Biz hükümdarlığa ondan layık iken ve ona malca da bir
bolluk verilmemişken bize hükümdar olmağa o nasıl layık olabilir?» dediler,
«Doğrusu Allah size onu seçti, bilgice ve vücutça gücünü artırdı» dedi. Allah
mülkü dilediğine verir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.
Başlarına bir komutan isteyen İsrailoğulları , gönderilen bu komutanı beğenmemişlerdir. Burada verilmek istenen mesaj , Allah (c.c) tarafından kendilerine gönderilen kim olursa , muhatapların bunu red etmek , beğenmemek , başka birini istemek gibi bir seçenekleri olmayıp, gönderilen kim olursa olsun ona tabi olması gerektiğidir. Mekke'de nazil olan Ayetler de aynı itiraz Muhammed (a.s) içinde yapılarak başka Elçi , başka Kitap isteklerine karşı bu Elçi ve Kitaba iman dışında bir seçenek olmadığı hatırlatılmaktadır.
[002.248] Nebileri onlara dedi ki; 'Talut'un hükümdarlığının
belirtisi, size meleklerin taşıdığı bir sandığın gelmesidir. Bu sandıkta
Rabbinizden size yönelik bir huzur ile birlikte Musa ve Harun ailelerinin geride
bıraktıkları bazı önemli eşyalar vardır. Eğer mümin kimseler iseniz, bu sizin
için kesin bir belirtidir.
İnsanların bir konu hakkında sağlam bir inanca sahip olmaları için, o inanca davet edenlerin bir takım delil sunma gerekleri vardır. Talut'un komutan olarak tayin edilmesinin bir delili olarak İsrailoğullarının güvendiği bir şeyin sunulması Talut'un komutanlığı konusundaki çekinceleri ortadan kaldırmıştır. Bu durum gelecek Ayet içinde belli olmakta ve artık Talut ordunun başına geçerek komutayı eline almıştır.
[002.249] Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, «Doğrusu Allah sizi bir
ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir
avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir» dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan
içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, «Bugün Calut ve
ordusuna karşı koyacak gücümüz yok» dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını
bilenler ise: «Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir,
Allah sabredenlerle beraberdir» dediler.
249. Ayet müstakil bir yazı başlığı değerlendirilerek üzerinde çok şey söylenebilecek bir Ayet olup, yazının hacmini büyültmemek amacı ile kısaca bir değerlendirmede bulunmak istiyoruz.
Bu Ayeti Nisa s. 59. Ayet ile birlikte tefekkür etmek yerinde olacaktır.
[004.059] Ey iman edenler; Allah'a itaat edin. Rasule ve sizden olan EMİR SAHİPLERİNE itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz; Allah'a ve ahiret gününe
inanmışsanız onun hallini Allah'a ve Rasulüne bırakın. Bu; hem hayırlı hem de
netice itibariyle daha güzeldir.
Bir düşünce , inanç , fikir üzerinde buluşmuş olan toplulukta olmazsa olmazlardan birisi o topluluğu idare eden bir önder olmasıdır. Kur'an bu öndere itaatı Allah ve Elçisine itaat ile birlikte zikrederek bunun önemini vurgulamıştır. Başlarındaki öndere itaat etmeyen bir topluluğun başına gelecek olanlar Enfal s. 46. Ayetinde şu şekilde beyan edilmiştir. Medinede ki Müslümanlar , kendilerine Allah (c.c) tarafından gönderilen Elçi ve aynı zamanda Komutan olan Muhammed (a.s) a bağlılığı bu gibi Ayetler ile öğrenmişlerdir.
[008.046] Allah'a ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar
başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah
sabredenlerle beraberdir.
Toplululuğun başında olan komutan , komutası altındakilerin kendisine ne denli itaatkar olduğu noktasında onları denemeye tabi tutabilir. Allah (c.c) nin birçok Ayetinde bizleri denemeye tabi tutmasını bu noktadan değerlendirmek gerektiğini düşünmekteyiz. Talut , birlikte savaşacağı askerlerinin kendisine ne kadar sadık olduğunu ölçmek ihtiyacı hissederek onları bir şekilde imtihan etmektedir. Bir ordunun başarısı başındaki komutana tabi olmakla mümkün olacaktır. Aksi takdirde her asker kendi başına komutan kesilmeye kalktığı takdirde bu başı bozukluk yenilgiye sebeb olacak en büyük faktördür, Uhud örneği bu durumun yaşanmış canlı bir örneğidir.
Talut tarafından sınanan ordunun büyük çoğunluğu sadakat sınavını geçememiş ancak küçük bir bölümü bu sınavı başarmıştır. Talut'un sınamasından geçemeyenler moral ve motivasyon bozukluğuna düşerek karşılarındaki ordunun gücü karşısında ümitsizliğe düşmüşler ve korkmaya başlamışlardır. Başlarındaki Komutana güvenemeyen bir ordu , karşısındaki düşmana karşı galip gelme konusunda elbette ümitsizliğe düşecektir. Ancak başlarındaki komutana güvenen bir ordu , karşısındaki düşman kuvveti ne kadar çok olursa olsun onlardan korkmazlar ve galip gelecekleri konusunda ümitlerini asla kaybetmezler.
Niceliğin değil niteliğin önemli olduğu Enfal suresinde şöyle beyan edilmektedir.
[008.065-66] Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabırlı
yirmi kişi bulunursa, iki yüze (kâfire) galip gelirler. Eğer sizden yüz kişi
olursa, kâfir olanlardan bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir
topluluktur. Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti; sizde zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden
sabırlı yüz kişi bulunursa, (onlardan) ikiyüz kişiye galip gelir. Ve eğer sizden
bin kişi olursa, Allah'ın izniyle (onlardan) ikibin kişiye galip gelirler. Allah
sabredenlerle beraberdir.
Talut kıssası ve özellikle Bakara s. 249. Ayetinin Medine Müslümanları tarafından nasıl içselleştirildiği Bedir , içselleştirilMEdiği ise Uhud savaşları örneğinde görülmektedir. Bedir savaşında kendilerinden fazla olan müşrik ordusuna karşı , komutanlarının emri doğrultusunda hareket eden Müslümanlar "«Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir,
Allah sabredenlerle beraberdir»" 250. Ayette olduğu gibi " «Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkar eden millete karşı bize
yardım et»" Diyerek Bedir de müşrik ordusunu hezimete uğratmışlardır.
Aynı Müslüman ordusu Uhud da , komutanları tarafından verilen nehirden tatmama veya bir avuçluk bir tatma emrine riayet etmeyerek ganimet peşine düşmüşler ve bu itaatsizlikleri onların bu sefer müşrik ordusu karşısında hezimete uğramalarına sebeb olmuştur. Bedir ve Uhud savaşları siyer kitaplarında genellikle kahramanlık destanı şeklinde kişisel kahramanlıklar bazında ele alınmış ve bu savaşlardaki "Sünnetullah" faktörü pek akla getirilmemiştir.
Bedir'de savaşan Müslümanlar kendilerinden öncekilerinin başlarından geçen aynı durumu unutmadan emir komuta zincirine riayet ederek Allah dayanmışlar , Aynı Müslümanlar bu sefer Uhud'da şartlara riayet etmemdikleri için bozguna uğramışlardır. Bu savaşlardaki sonuçlar "Sünnetullah" olgusunun bir sonucu olup aynı şartlar bu günde geçerlidir. Bedir örneğinde Müslümanların yolunu izlersek karşılık Bedir gibi galibiyetler , Uhud örneğindeki Müslümanların yolunu izlersek karşılık Uhud gibi mağlubiyetler olacaktır.
[002.251] Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud Calut'u
öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti.
Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu.
Fakat Allah alemlere lütufkardır.
Neticede Talut ordusu, Calut ordusuna karşı galip gelmiş ve bu savaşta Davud adlı bir başka kişi sahneye çıkmış ilerleyen zamanlarda Allah (c.c) ona Mülk ve Hikmet vererek İsrailoğullarının başına geçmesini sağlamıştır.
Talut ve Davud, İsrailoğullarının içinden çıkmış iki kişi olup , İsrailoğulları içinden böyle iki değerin sivrilmiş olması bize şunları hatırlatmaktadır; Toplumlar kendilerini , siyasi , iktisadi , askeri ve ekonomik bakımdan geliştirecek kişilere ihtiyaç duyarlar. Toplumlar kendilerinin yükselmesi için gerekli olan kadroyu oluşturamadığı müddetçe , bu kadroları oluşturmuş olanların tahakkümü altında kalmaktan kurtulamazlar.
Müslüman coğrafyasına baktığımızda bu eksikliği ziyadesi ile görmüş olmanın ezikliğini yaşamaktayız. Kendi içlerinden yetiştiremediği kadroları dışardan ithal etmek veya kendi dışımızdaki insanların ürettiklerini almak zorunda kalarak bir bakıma onlara göbekten bağlı olmamız, bizim elimizi kolumuzu bağlamaktadır. Talut kıssası , toplumların içlerinden çıarmış oldukları önderlerin kendi toplumlarını başarıya götürmesini okumak açısından önemli bir yere sahiptir.
251. Ayet içindeki "
Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu.
Fakat Allah alemlere lütufkardır" cümlesi ile Allah (c.c) bizlere, Arz üzerine koymuş olduğu bir yasalardan bir tanesini bizlere hatırlatmaktadır. Zulme uğrayanlar bu zulmü ortadan kaldırmak için zalimlere güç ile karşı koyamadığı müddetçe , zulmün tasallatundan asla kurtulamazlar. Allah (c.c) hiç bir zalimi gökten taş yağdırarak mağlup etmez. Bu mağlup edilmeyi , zulme uğrayanların o zalimlere karşı koyması şeklinde bir yasaya bağlamıştır.
Bu gün Müslümanlar olarak çoğumuz bu yasadan habersiz olduğumuz için ellerimizi semaya açıp "Allahım bu kafirlere ebabil ile helak et" şeklinde dualar ettiğimiz halde bu duaların kabul olmadığını görmekteyiz. Allah (c.c) kullarına yardım etmesini bir yasaya bağlayarak bu yasanın işlemesi için önce kulların güçlerinin sonuna kadar çalışmasını şart koşmuştur. Kulun bittiği yerde Allah (c.c) yardıma koşacaktır Musa (a.s) kıssası örenğinde denizin yarılması örneğinde olduğu gibi.
[002.252] İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana hak olarak
okuyoruz. Şüphesiz ki sen elçilerdensin.
Bu Ayetleri sana okuyoruz ki senden öncekilerden örneklik çıkar ve onların hayatları sana örnek olsun. Sende Talut gibi örnek bir komutan ol , emrindekileri onun gibi yönet ve başarıya ulaş.
Sonuç olarak ; İlk muhataplar olan Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olan Ashabı , kendilerinden önce yaşayanlar üzerinden verilen örnekleri kendi yaşantılarında pratize ederek başarıya ulaşmışlardır. Bizler hem kıssa yolu ile verilen örnekleri , hem de kıssa yolu ile verilen örnekleri hayatlarına pratize ashabın bu örnekliğini Kur'an içinden okuyarak yolumuzu çzimek zorundayız. Allah (c.c) indirmiş olduğu Kitabının içindeki yaşanmışlıkların bizlerin hayatı için bir örnek olması gerektiği için bizlere anlatmaktadır.
Dün Muhammed (a.s) ve ashabı, Talut kıssasını okuyarak evinden barkından çıkarılanların tekrar yurtlarına geri dönmelerinin yolunu, Talut kıssası içinde yaşanmışlık örneği olarak aktararak Medineli Müslümanlara zımnen, Mekke ye geri dönüşün yolunu göstermiştir. Talut ve benzeri kıssaları hayatlarında pratize edilmesi gereken örneklikler olarak okuyan Müslümanlar , çıkarıldıkları Mekke'ye zafer kazanmış olarak geri dönmüşlerdir. Bu gün bizler Talut kıssası ve bu kıssa ve benzerlerini okuyarak zulme karşı koyanların örnekliklerini kendi yaşamımızda pratize etmek sureti ile , evinden barkında , yurdundan çıkarılmışların yurtlarına nasıl geri dönebileceğini okumaktayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder