14 Eylül 2015 Pazartesi

Kur'an Arapça mıdır ? Yoksa Rabça mıdır?

Alemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak inen Kur'anın muhteviyatındaki ayetlerin anlaşılması, indiği andan beri bir sorun olarak karşımıza çıkmış ve kıyamete kadar aynı sorun devam edecektir. Kendisine Kur'an inen Muhammed (a.s) hayatta iken ashabının yanlış anladığı bir konuda düzeltme yaparken , onun vefatı sonrasında genişleyen İslam toplumunda aynı ayet farklı olarak anlaşılmış , hala farklı anlamalar ve anlayışlar devam etmekte olup bu tür farklı anlamalar kıyamete değin sürecektir. 

Mesele ayetin farklı anlaşılmasından çok , anlayanların kendi anlayışlarını mutlaklaştırarak bu anlayışlarının tek doğru olduğu iddiasıdır. Kendi anlayışının doğru olduğu iddiasını dile getirenler bu düşüncelerini bir takım tezler üzerine temellendirerek, nihai doğrunun ancak kendi yorumları olduğunu dile getirerek , "Kargadan başka kuş tanımayanlardan" olma sevdasına düşmektedirler. 

Bu tezlerden bir tanesi , Kur'anın metninin ARAPÇA olduğu fakat manasının RABÇA olduğu iddiasıdır.  

Bu iddia ucu açık ve istismara çok müsait olup, bir takım tehlikeleri beraberinde getirmesi açısından yanlış bir söylemdir şöyle ki; 

[014.004]  Biz hiç bir resulu, kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, dilediğini hidayete yöneltip-iletir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Dil, insanlar arasında iletişimin en önemli unsuru olup , Allah (c.c) kullarına olan emir ve yasaklarını onların konuştukları dil ve o dilin edebi usluplarını kullanan kitaplar vasıtası ile indirmiştir. İnen kitabı anlama konusunda ilk muhataplar içlerinde elçi olması nedeniyle herhangi bir sıkıntı ile karşılaşmamalarına rağmen, sonraki yıllarda "Kur'anın doğru anlaşılması" şeklinde bir mesele gündeme gelmiş ve gündem olmaya devam etmektedir. 

Farklı Kur'an anlayışlarının bir takım sebebleri olup , bu sebebleri irdelemek yazımızın konusu değildir , üzerinde durmaya çalıştığımız konu , bu farklılıklar değil herkesin kendi anlayışını tek doğru kabul etmesi meselesidir.

Kur'anı okuyup anladığını iddia edenler arasındaki en önemli sorun , anlayışlarını veya başkalarının yanlış anladığı iddiasını, ayet destekli bir iddiaya dayandırmaktan çok, kişisel karizma destekli bir düşünceye oturtmak istemeleridir. Kur'anı onların anladığı, çünkü Kur'an dilini herkesin anlayamayacağı gibi iddialara dayandırılarak, özellikle tasavvuf kesiminin argümanı olan Kur'anın Rabça olduğu, yani herkesin anlamadığı bir dile sahip olduğu bu dili anlayabilmenin Rabbin verdiği özel yetenekler ile mümkün olacağı iddiası, İslam toplumunda ciddi olarak alıcı bulan bir düşüncedir.

Kur'anın metni farklı, anlamı farklı mıdır?.

Kur'an indiği toplumun dilini ve o dilin edebi özelliklerini taşır demiştik. Arapça dili mecaz ,istiare , kinaye , mesel gibi edebi uslupları içinde barındıran bir dil olup, bu dilin özellikleri Kur'anda da yerini bulmuştur. Kur'an metnindeki bu tür edebi özellikleri taşıyan ifadelerin literal bir okuma ile anlaşılamayacağı aşikardır. Bir arap türkçe  kitap içindeki "Atı alan üsküdarı geçti" veya "Geçti borun pazarı sür eşeğini niğde ye" ifadesini türk dilindeki edebi özelliği bilmeden anlamaya kalkarsa gülünç bir anlam yükler veya maksadı anlayamaz. 

Arap dilinin  özelliklerini bilmeden, Kur'anda bu tür edebi özellikler taşıyan ifadelerin literal bir okuma ile anlaşılmayacağı açık olup bu tür okumaların yanlışlarını ümmet olarak hala çekmekteyiz.  Bu durum , "Kur'anı sadece belirli kişiler anlar ve diğerleri o belirli kişilerin yorumuna mahkum kalacaktır" anlamına asla gelmez ve gelmeMElidir.  

Bu tür edebi özelliklerin göz ardı edilmemesi gerektiği herkes tarafından kabul gören bir düşünce olup bu tür özelliklerin "Rabça" olduğunu iddia etmek mümkün değildir , çünkü edebi özellikler insanların aşina oldukları bir durum olup bunu özel kimselerin anlaması gibi bir şey sözkonusu değildir. 

Kur'anın dediği ile demek istediği farklı mıdır ?. 

Kur'an  farklı yorumlara açık bir kitap olup , bazı kimseler kendi düşüncesini kabullendirmek , karşı düşünceyi red etmek için kitabın ayetlerini diledikleri biçimde yorumlayabilir. Bunu yaparken "Kur'anın dediği ile demek istediği birbirini tutmaz" şeklinde bir ifade kullanarak gelebilecek itirazlara baştan set germektedirler. İstismara müsait olan bu söylem bazılarının elinde silah olarak kullanılarak , Kur'ana istediğini söyletme aracı haline gelmiştir.

Allah (c.c) nin konuştuğu bir dil var mıdır ? 

Dil insana has bir olgu olup , Allah (c.c) için böyle bir durum sözkonusu değildir ve onun kendine has bir dili yoktur. Allah (c.c) aşkın bir varlık olup kulları ile olan iletişimini , kullarını kendi seviyesine çıkararak değil , kendisini kullarını seviyesine indirerek kurar.  "Kur'an Rabça dır" ifadesi bu anlamda bazı tehlikeli iddiaları beraberinde getirmektedir.

Bu tehlike şu dur ; Allah (c.c) ye özel bir dil isnad edilmesi 

Geçmişte yapılan literal okumalar neticesinde , Allah (c.c) ye el , yüz , ayak v.s isnad edilerek onu bir beşer gibi görmek sapkınlığına düşüldüğü bilinmektedir. Haşeviyye , Mücessime gibi adlarla anılan bu guruplar, Allah (c.c) yi beşer gibi cisimlendirerek büyük bir hata içine girmişlerdir. Allah (c.c) ye dil isnad etmek geçmişte mücessime fırkasının düştüğü hatanın bir benzerine düşerek onu beşerleştirmek gibi bir duruma sokmaya sebeb olması açısından kabul edilir bir şey değildir.

Kur'anın sadece literal bir okumaya tabi tutulması ne kadar yanlışsa , batıni bir okumaya tabi tutulması da o kadar yanlıştır. Batıni okuma yöntemi kişisel karizma üzerine kurulmuş bir yöntem olup okunulanı değil, okuyanı öne çıkaran bir yöntemdir. Bu yöntemde öne çıkan söylem, Kur'anı herkesin anlayamayacağı , bazı kişilerin ve onlara verilen özel bilgiler sayesinde anlaşılacağı , diğerlerine bu kişilere ve okuduklarına tabi olmak gibi bir görev düştüğü şeklindedir.

Bu durum iddia sahibini Allah (c.c) nin dilini anladığı iddiasına götürür ki , ya Allah (c.c) nin kişinin seviyesine indiğini , ya da o kişinin Allah (c.c) nin seviyesine çıktığı anlamına gelir. Allah (c.c) zaten bir beşere kitap indirerek bizimle olan konuşmasını bizim anlayacağımız bir lisan üzerinden göndermiş olup bu lisan üzere inen kitabın anlaşılmaz olduğu gerekçesi ile ayrı bir lisan ile başkalarına açması gibi bir durum sözkonusu olamaz. 

Kur'anın Rabça olduğu iddiasını dillendiren kişi, okuduğu ayet hakkındaki yaptığı yorumun Rabbin kast ettiği mana olduğunu ve bunu kendisinin anladığını iddia etmesi anlamına gelir ki, bu iddia büyük bir cürümdür. Tasavvuf kesiminin elinde güçlü bir silah olarak kullanılan bu argüman , ayet hakkında konuşan kişinin dediklerinin nihai ve Allah (c.c) demek istediğini  o kişinin dile getirdiği iddiasını taşımaktadır. 

Bu tür iddiaların Kur'an merkezli düşünce adına yola çıkanlar tarafından dile getirilmeye başlanmış olması , Kur'anı din baronlarının tekelindeki bir kitap olmaktan çıkarmak adına yola çıkarak, kendi tekellerine alınan bir kitap haline getirmek isteyenlerin olduğunu göstermektedir.

Kur'anı merkeze aldığını iddia ederek yola çıkan insanların aynı ayetleri birbirlerinden farklı olarak anladıkları bir realitedir. Peki bu realite karşısında ne yapmak gereklidir ?. 

Öncelikle hoşumuza gitse de gitmese de, bu kitabı anlamanın herkesin hakkı ve vazifesi olduğunu hatırdan çıkarmamak zorundayız. Okuduğumuz bir ayeti bizden farklı anlayan ve bu anlayışının yanlış olduğunu düşündüğümüz kişiler var olacaktır ve de vardır , bu kişilerin ayet hakkında yaptıkları yorumun şayet yanlış olduğunu düşünüyorsak itiraz hakkımız elbette vardır. Bu itiraz yine ayet merkezli bir delil ile yapılmalı ve uygun bir dil ile aktarılmalıdır. 

Yorum sahipleri herhangi bir ayet hakkında yaptıkları yorumun nihai ve kesin bir yorum olduğunu söyleme hakları olmayıp , sadece bu konudaki fikirlerinin ve düşüncelerinin bu olduğunu söyleyebilirler. Herhangi bir ayet hakkında yapılan yorumun hata ve eksik barındırabileceği ihtimali üzerinden yapılan tartışmalar kişiler arasında gerginliği ve kavgayı en aza indirecektir.

Kişiler arasında yapılan tartışmalarda en büyük sıkıntı , herkesin kendi söyleminin nihai doğru olduğu kanısında olmasıdır. Bu kanı maalesef aradaki diyalog imkanını ortadan kaldırmakta ve ortak bir noktada buluşma imkanı bırakmamaktadır. 

Yazımızın konusu olan, kitabın farklı bir dili olduğu, bu dili herkesin anlayaMAyacağı iddiası işte bu merkezde , iddia sahibinin söyleminin tek doğru olduğunu karşısındakine kabul ettirme yöntemi olarak devreye girmektedir.  

Kur'anın Rabça olan anlamı !! nasıl öğrenilir veya onu kim,kimlere öğretir ?.

Kur'anın böyle bir anlamı olduğunu iddia eden kişinin bu sorulara cevap verme zorunluluğu vardır. Tasavvuf ehlinin bu soruya verdiği cevap bellidir . Kerameti müritlerinden menkul olan şeyh efendiler kalp gözleri açık !! olmaları nedeniyle gayb alemi ile her an iletişim halinde oldukları için bu anlamları anında öğrenip aktarabilmektedirler. 

Kendisini Kur'an merkezli bir söylem içinde ifade edenlerin böyle bir cevabı asla olmaz olamaz, o zaman bu anlamı onlar nasıl öğrenir?. 

Onların da, eleştirdikleri bir yöntem olan tekelcilik yöntemine düşerek , başkalarının tekelciliğine karşı kendi tekellerini oluşturmak için böyle bir söylemi dile getirmekte olduğunu söyleyebiliriz. Kur'anı anlamak için herkesin bilgi ve seviyesi aynı olması gibi bir mecburiyet yoktur. Mecburiyet , kişinin ön yargıdan arınmış ve kitaba teslim olan bir zihne olmasıdır.

Sonuç olarak ; Kur'an indiği toplumun dil özelliklerini kullanarak inen bir kitaptır. Kur'anın Rabça olduğu iddiası, geçmişten gelen bir iddia olup, bazılarının elinde silah olarak kullanılan bir argüman haline dönüşerek , kişisel anlayışların Allah'a mal edilmesini beraberinde getiren bir söylem olması nedeniyle yanlış ve tehlikeli bir düşüncedir. Kişiler, bilgi birikimleri dahilinde okuduklarından bir yorum çıkarma hakkına sahiptirler. Hiç kimse , bu hakkı kimseden alma veya tekelinde tutmak gibi hakka sahip değildir. Yaptığı yorumun tek doğru yorum olduğunu ve herkesin bu yorumu kabul etmek zorunda olduğunu iddia eden kimsenin elinden derhal kitabı bırakıp bir doktora görünme zorunluluğu vardır. 

Müslümanlar ne çekmişlerse , kendilerini karizmatik bir yapıya büründürerek , "Ne derlerse doğrudur" - "Ne yaparlarsa bir hikmeti vardır" denilen adamlardan çekmiş , hala çekmektedirler. Bu karizmayı daha önce eleştirdikleri yapının bir benzerini kendileri üzerinde oluşturmak isteyen bazı Kur'an ehli olduğunu iddia edenlerinde kullanmak istemeleri bizleri derinden üzmektedir. 

Uzun lafın kısası , Kur'an Rabça bir kitap değil, Arapça bir kitap olup herkese açıktır ve hiç birimizin tekelinde değildir.


2 yorum:

  1. Tanrının kitabı dili ırkı olmaz. görünmeyen duyulmayan Sevgi vicdan aşk olan mantıklı gerçek adil Akıl olan her düşünce ve emek Tanrının tecellisi.

    YanıtlaSil
  2. iyi arastırıp iyi yorumlamak tek başına olmaz tabiki ama akla uygun olması sarttır.her dönemin ve her yasamın ifadesi olması demek rabça anlatımı kabul etmeyi gerektirir.katı düşünmemek gerek kuranı anlamak isteyen anlayabiliyor zaten...

    YanıtlaSil