8 Ekim 2015 Perşembe

Kaf Suresi 1-30. Ayetleri : Vaad Gününden Sahneler

Kaf suresi Mekke de indirilen surelerden olup, mushaf ta 50. sırada yer alan , 45 ayetlik bir suredir. Bu yazımızda surenin ilk 30 ayeti üzerinde durmaya çalışacağız. 

Kâf vel kur’ânil mecîd(mecîdi).
[050.001]  Kaf , mecid Kur'ana andolsun.

Sure , "Hurufu mukattaa" denilen kesik harfle başlamaktadır. Bu harfler ile ilgili olarak tefsirlerde bir çok yorum bulunmaktadır. Ancak bu harflerin ne anlama gelebileceğini , bu harflerle başlayan Şura s. 3. ayetini okuduğumuzda anlayabilmek mümkündür. 

[042.001-2]  Hâ. Mîm. Ayn. Sîn. Kaf.
[042.003]  Azîz ve hakîm olan Allah, sana ve senden öncekilere işte böyle vahyeder.

Şura s. 3. ayetinde ona ve önceki elçilere böyle vahyedilmesinin ne anlama geldiği , İbrahim s. 4. ayetinden anlaşılabilir. 

[014.004]  Ve Biz her elçiyi ancak kendi kavminin lisaniyle gönderdik ki, onlara beyan etsin. Artık Allah Teâlâ dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola sevkeder. Ve azîz, hakîm olan O'dur.

Allah (c.c) nin her elçiyi kendi kavminin dili ile göndermiş olmasının son örneği olan Muhammed (a.s) , Arap kavmine mensub olması nedeniyle o kavmin içinden birisi olarak seçilmiş ve ona indirilen kitap ta aynı dil üzere inmiştir. Bazı surelerin kesik harfler ile başlamasının , bu dilin harflerinden teşekkül eden  kelime , cümle , ayet ve surelerin bu kitabı oluşturduğu , dolayısı ile ilk muhataplar tarafından anlaşılma sorunu diye bir sıkıntı ile karşı karşıya kalınmasının mümkün olmadığının ,  bu harflerle başlanarak anlatılmak olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca söze başlarken dikkat çekmek amacı ile kullanıldığı veya sure başı olduğunun bilinmesi için böyle başladığı şeklinde yorumlar bulunmaktadır.

Kur'anda yeminler önemli bir yer tutmaktadır , bunun sebebi yeminin biz insanların hayatında önemli bir konuma sahip olmasındandır. Bizler söylediğimiz bir şeyin doğruluğuna başkalarının inanması için yemin üslubunu kullanırız. Allah (c.c) kitabını yaşayan insanın bildiği , kullandığı dil ve edebi uslup üzerinde indirmiş olmasına binaen ,Kur'an içinde yeminle başlayan sureler mevcuttur.

Kur'anın "Mecid" olarak adlandırılmasının sebebini, bu kelimenin o günkü anlam alanını öğrenerek anlamak mümkündür.

"Mecdü" kelimesi , Arapların, "Develer çayırı bol olan otlakta bir araya geldiler" anlamındaki "Mecedetül iblü" sözlerinden gelir. 
"Gad emcedel iblürraii" , Çoban develerini otu bol olan meraya getirdi. (Elmüfredat) 

Mecid kelimesinin anlamını , develerin yaşamları için önemli ve onların beslenmesi ve büyümesi için elverişli  mekanlar olarak bilen ve böyle mekanların değerinin çok iyi bilen o günkü arap insanı , Kur'anın "Mecid" olarak vasıflandırılmasının , kendilerinin yaşamları ,ve zihni beslenmeleri için önemli bir yer tuttuğunun develeri için kullandıkları kelimenin önemi dikkat çekilerek , Allah (c.c) tarafından onlara  haber verildiğini anlamaktadır.

 Bel acibû en câehum munzirun minhum fe kâlel kâfirûne hâzâ şey’un acîbun
 E izâ mitnâ ve kunnâ turâbâ(turâben), zâlike rec’un baîdun.

 [050.002-3]  Kafirler, Aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar da: «Bu şaşılacak bir şey; öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman dirilecek miyiz? Bu, ihtimali olmayan bir dönüştür» dediler.

Develeri için "Mecid" kelimesinin ne anlama geldiğini çok iyi bilen Mekkeliler , Kendileri için "Mecid" olarak vasıflanan Kur'anın, kendi içlerinden tanıdıkları bir kimse ile gönderilerek "Öldükten ve toprak olduktan sonra dirilecek ve yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz" şeklinde verdikleri habere şaşırarak inkar ettiler ve bunun imkansız olduğunu iddia ettiler.

 Kad alimnâ mâ tenkusul ardu minhum, ve indenâ kitâbun hafîzun.

[050.004]  Biz toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda ( o bilgileri) koruyan bir kitap vardır.

"Öldükten toprağa karıştıktan sonra eski halimize dönmemiz asla mümkün değildir" şeklinde itirazlar ortaya koyan müşriklerin bu itirazları, bir çok Kur'an ayetinde akli deliller ortaya koyularak red edilmektedir. Bu ayette "Koruyan Kitap" deyimi kullanılarak , ölen kişinin toprağa karışmış olsa dahi yeniden diriliş gününde, başka ayetlerde beyan edildiği üzere, parmak uçlarına varana kadar eksiksiz bir biçimde yeniden toparlanarak diriltileceği haber verilmektedir. 

Ayet içinde "Kitap" kavramının kullanıldığı görülmektedir. Bu kavram teşbihi bir anlatım olup , teşbih edildiği şey bu kavramın bizim zihnimizde yansıttığı anlamlarından birisi olan, yazılan bir bilginin unutulmamasını ve kaybolmamasını bizlere hatırlatmak içindir. Ayeti literal bir okumaya tabi tuttuğumuz zaman , Allah (c.c) nin unutma veya kaybolma tehlikesine karşı bizlerden neyin eksildiğini, eline bir defter kalem alarak teker teker yazmış olması anlamına asla gelmez. Bu deyim bizlerin yeniden diriliş zamanında her azamızın yaşadığımız hayattaki gibi yerli yerinde olacağının bildirmek içindir.

 Bel kezzebû bil hakkı lemmâ câehum fe hum fî emrin merîcin.
 [050.005]  Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışıklık içindeler.

 "Meric" kelimesi , bir şeyin başka bir şeyle karışmasıve bitkinin bolluğundan dolayı hayvanların birbirine karışması anlamındadır.

 Kendilerine hak ve gerçek bilgi gelenler , bu bilgiyi yalanlayarak karışık ve hak olmayan bilgilere tabi olarak onları hak olarak görmekte ve dolayısı ile hak bilgi onlar için yanlış hale gelmektedir.

 E fe lem yanzurû iles semâi fevkahum keyfe beneynâhâ ve zeyyennâhâ ve mâ lehâ min furûcin.
 [050.006] Üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve nasıl donatmışız! Onda hiçbir çatlak da yok.

 Vel arda medednâhâ ve elkaynâ fîhâ revâsiye ve enbetnâ fîhâ min kulli zevcin behîcin.
 [050.007]  Yeryüzünü de yaydık, ona sağlam dağlar yerleştirdik, onda her güzel çifti bitirdik.

 Tebsıraten ve zikrâ li kulli abdin munîbin.
 [050.008]  (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir.

 6-7-8. ayetlerde , Kur'annı başka surelerinde de yer alan , "Kevni Ayetler" dediğimiz ayetler gurubuna dikkat çekilerek , yeniden dirilme haberini veren elçiyi gönderen Allah (c.c) nin yaratma gücü , ve arz üzerinde bizler için yetiştirdikleri dikkat çekilerek bakan gözlerin boşa bakmaması , kendilerini yaratan gücü görmeleri ve bu güç sahibinin verdiği haberi red etmemeleri istenmektedir.

 Ve nezzelnâ mines semâi mâen mubâreken fe enbetnâ bihî cennâtin ve habbel hasîdi.
 [050.009]  Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve biçilecek daneler bitirdik.

 Ven nahle bâsikâtin lehâ tal’un nadîdun.
 [050.010]  Ve birbiri üstünde dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da.

 Rızkan lil ibâdi ve ahyeynâ bihî beldeten meytâ(meyten), kezâlikel hurûcu.
 [050.011] Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) dirilip-çıkarılma da böyledir.

9-10-11. ayetlerde , kevni ayetlere dikkat çekilmeye devam edilerek , gökten inen su ile ölü bitkilerin nasıl dirildiği hatırlatılarak , bu tür diriltme işlemine gücü yetenin insanları diriltmeye gücü yeteceği hatırlatılmaktadır. Burada gökten inen su ile , vahyi özdeşleştirerek , bu su ölülere nasıl hayat veriyorsa , vahiyde gökten inen su gibi ölü kalpleri diriltmektedir.

 Kezzebet kablehum kavmu nûhın ve ashâbur ressi ve semûdu.
 [050.012]  Onlardan önce Nuh'un kavmi, Ress halkı ve Semud da yalanladı.

 Ve âdun ve fir’avnu ve ihvânu lûtın.
 [050.013] Âd, Firavun, Lût'un kardeşleri de (yalanladılar).

 Ve ashâbul eyketi ve kavmu tubbain, kullun kezzeber rusule fe hakka vaîdi.
 [050.014] Eyke halkı ve Tübbâ kavmi de, bunların hepsi elçileri yalanladılar da  azabım hak oldu.

 12-13-14. ayetlerde , daha önce geçmiş bazı kavimlerin isimleri verilerek , bu kavimlerin kendilerine gelen elçileri yalanlayarak , yanlışta ısrar eden bir hayata devam ederek helaka uğradıkları haber verilerek , aynı tavrı sürdürmeye devam edenlerin de aynı sona uğrayacakları bildirilmektedir. 

Yeniden dirilişi inkar eden bir topluluk neden helak edilir ? 

Yeniden dirilişi inkar demek , Allah (c.c) nin hayat içindeki kuralları belirleyici olmasını kabul etmemek anlamına gelmektedir. Bu inkar içinde olanlar, hayatlarında başka belirleyicileri hakim kılmak yani Allah (c.c) ye ortaklar kılmak sureti ile yanlış bir seçim yapmış olurlar. Allah (c.c) yarattığı insanlara yaşamlarında tabi olacakları kuralları haber veren elçiler göndererek , bu kuralların onları dünya ve ahirette mutluluğa götüreceklerini haber vermiştir. 

Bu insanlar Allah (c.c) nin kurallarını red etmek sureti ile dünya hayatında ekonomik,sosyal ,ve ahlaki yönden çöküş içine girmişlerdir. Sünnetullah adı verilen bu kavimler üzerinde tecelli ederek ,ilk muhatap olmaları nedeniyle önce Mekkelilere, sonra bizlere bu çöküşlerin sebebleri dikkat çekilmekte , "Eğer sizde yanlış seçimler içinde olursanız sizinde helak olmanız kaçınılmazdır" denilmektedir.

 E fe ayînâ bil halkıl evvel(evveli), bel hum fî lebsin min halkın cedîd(cedîdin).
 [050.015]  Ya Biz artık birinci yaratış ile yorulu mu verdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindelerdir.

 [050.038]  And olsun ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz bir yorgunluk da duymadık.
 [046.033]  Gökleri, yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmezler mi? Evet; O her şeye Kadir'dir.
 [079.027-9]  Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı, ki onu Allah bina etti, onu yükseltip düzene koydu. Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.

 15. ayet , Allah (c.c) nin ölüleri yeniden diriltme gücünü , ilk yaratılışa dikkat çekerek hatırlatmakta , verdiğimiz diğer ayet örnekleri de 15. ayeti daha güzel açıklamaktadır.

Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.
[050.016]  Ve andolsun ki, Biz insanı yarattık ve ona nefsinin ne vesvese verdiğini de biliriz ve Biz ona şah damarından daha yakınız.

Ayet insanı Allah (c.c) nin yarattığını hatırlatarak , yarattıktan sonra başıboş bırakılmadığı, yaptıklarının ve söylediklerinin bilindiği , ilk ayetlerden beri bağlam içinde değerlendirecek olursak , kendisini yaratan Allah (c.c) nin ona verdiği yeniden dirilme haberini red eden bir yaşantısının her anının bilindiği haber verilmektedir. 

İz yetelakkâl mutelakkîyâni anil yemîni ve aniş şimâli kaîdun.
Mâ yelfızu min kavlin illâ ledeyhi rakîbun atîdun.
[050.017-18 ]Saginda ve solunda, onunla beraber oturan iki alici, yaninda hazir birer gozcu olarak, soyledigi her sozu zaptederler.

16. ayette , bilmenin ve şah damarından yakın olmanın keyfiyeti teşbihi bir uslup içinde anlatılmaktadır. Bu ve benzeri ayetler maalesef literal bir okumaya tutularak sağımızda ve solumuzda oturan iki tane meleğin yapdıklarımızı kaydettiği , hatta namazda sağa ve sola verilen selamın bunlara verildiği gibi bir anlayış mevcuttur. Genel din algımızda "Melek" kavramı yanlış anlaşılan ve üzerinde bir sürü uydurma bilgiler eklenen bir konu olup , bu konuyu irdelemek yazının hacmini büyülteceği için sadece ayet ile ilgili düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Öncelikle bu ayetlerin 1500 sene önce Mekke de yaşayan insanların algılarına uygun bir dil kullanılarak indirilmiş olduğunu bilmek gerekmektedir. Kişilerin yaptıkları ve söylediklerinin en ufak bir kısmının dahi gözden kaçmadığının bilinmesi için görsel bir anlatım tarzı kullanılmaktadır. Gayba ait bir olayın , bizim zihnimizde mevcut olan bilgilerin kullanılarak anlatılma tarzı o gün insanının şartları göz önüne alınarak anlatılmıştır. Bu gün inen bir kitapta yaptıklarımızın her an kayıt altına alınması bizlere anlatılmış olsaydı bu gün sahip olduğumuz bilgi teknolojileri kullanılarak anlatılmaya çalışılabilirdi.

Bu tür konularda bize düşen görev , anlatımda kullanılan objelerin yani meleklerin ontolojik olarak mevcut olup olmadıklarının tartışılması değil , maksadın gözetilmesi yani bizlere verilmek istenen mesajın ne olduğunu okumak gerekmektedir.

Ve câet sekretul mevti bil hakk(hakkı), zâlike mâ kunte minhu tehîdu.
[050.019]  Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte bu; senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir.

Ölüm anının şiddeti ve zorluğu ,  sarhoş olan bir kişinin haline benzetilmektedir. Ayetlerin bağlamını dikkate aldığımızda bu deyimin kullanılmış olması dikkat çekicidir. Ayetlerin ilk baştan beri yeniden dirilişi red edenlere hitap ettiğini düşünecek olursak, sarhoşluk veren maddelerin "Şeytan ameli" (5.90) olarak nitelendirilmesi, bunları kullananların şeytanlar ile dost olanlar olduklarının vurgulandığını ve sarhoş olmanın ne demek olduğunu bilen insanların müslümanlar değil , yeniden dirilişi red eden müşrikler olduğunu, bunun için ölüm anının bir müşrik için zorluğunun sarhoşluğun verdiği bir duruma benzetildiğini söyleyebiliriz.

Ve nufiha fîs sûr(sûri), zâlike yevmul vaîdi.
[050.020] Sûr'a üfürüldü; işte bu,  vâdedilen gündür.

"Sur" adı verilen aletten çıkan ses ile toplanılması gerektiğini anlayan insanın, bu zihni algısı dikkate alınarak böyle bir ifade kullanılmıştır. Bu algı bu gün bile geçerli olup , özellikle askerlik yapanların çok iyi bildiği , "İctima alanı" denilen yerde toplanılması gerektiği haberi, borudan çıkan ses ile tüm askerler tarafından anlaşılarak o tarafa doğru koşulur. "Nufiha" kelimesinin geçmiş zaman sigasında kullanılması , yani yaşanmış bir zaman dilimini hatırlatması şeklinde gelmesi anlatılan olayın yani yeniden dirilişin mutlaka vaki olacağını anlatmak içindir.

Ve câet kullu nefsin meahâ sâikun ve şehîdun.
[050.021] Ve her nefis gelmiştir: beraberinde bir sevk me'muru ve bir şâhid vardır

Kur'anın diğer surelerinde geçen yeniden dirilişin anlatıldığı ayetlerde, kabirlerinden kalkan insanların hesap yerine gelme sahneleri anlatılmasına karşın , bu surede direk olarak mahkeme sahnesine geçilmiştir. Olay yine görselleştirilerek anlatılmakta, her nefis yanında onu mahkeme salonuna götürmek ile görevli birisi ve bir de yaptıklarının kaydını tutan şahid ile birlikte duruşmaya getirilmiştir. 

Bu isimler altında bahsedilenlerin ne olduğundan ziyade , verilmek istenen mesajın dikkate alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Anlatım benzetme uslubu kullanılarak yapılmış olup , dünya hayatında suç işleyen birisinin mahkeme edilişini tasvir etmektedir.

 Lekad kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gıtâeke fe besarukel yevme hadîdun.
[050.022]Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir.

Bu ayette , sure başından beri yeniden dirilişi red eden kişinin yaşarken iddia ettiği gibi, öldükten ve toprak olduktan sonra bütün azaları birleştirilmiş ve ona yaşarken red ettiği şeyin gerçek olduğu ona gerçek olarak gösterilmektedir. Surenin 5. ayetine geri dönecek olursak , yeniden diriliş haberine karşı dünya hayatında inkarcı tavır içine girenler için kullanılan "Emrin mericin" deyiminin yerine , yeniden dirilişe gözü ile şahid oldukları için "atık gözünüz keskindir" yani "red ettiğiniz olayı gerçek olarak gördünüz" denilmektedir.

Bu ayet ile ilgili olarak bazı tefsirlerde yapılan yorumlarda bu hitabın mahkeme salonuna getirilmiş olan yeniden dirilişi red eden kişiye değil , Muhammed (a.s) a olduğu iddiası dile getirilmektedir. Muhammed (a.s) ın kendisine Kur'an inmeden önce gaflet halinde olduğu , kendisine Kur'an inmeye başladıktan sonra artık ondan perdenin kalktığı ve görüşünün keskin olduğu şeklinde yorumlara rastlamaktayız.

Bu yoruma katılmadığımızı söylemek istiyoruz. Bu yorumu yapan tefsirciler şayet , Kehf s. 99. ayetinden itibaren başlayan sura üfürülme sonrasını anlatan 101. ayeti dikkate alsalardı bu yorumların pek isabetli olmadığını görürlerdi.

[018.101]Ki onlar, beni zikretme (konusun) da gözleri bir perde (ğıtain) içindeydi, (Kur'an'ı) dinlemeye katlanamazlardı.

Kehf s. 101. ayetinde aynı sahne anlatılarak , dünya hayatında "Ğıtain" kelimesi ile ifade edilen durum, aynı kelime ile Kaf s. 22. ayet içinde de anlatılmakta olup ayetin Muhammed (a.s) a hitap ettiğini söylemek siyak sibaka baktığımızda zaten oturmamaktadır. 

"Tebyin'ül Kur'an" adlı eserin sahibi , bu ayetin Muhammed (a.s) a hitap ettiğini düşünenelere katılmakla beraber , siyak sibak açısından bakıldığında bu düşüncesinin oturmadığını görünce , bu ayeti 1. ayetten sonraki sıraya yerleştirerek bir kaç sayfa gerekçe yazmış ve sonunda kendi sıralamasını mutlaklaştırma adına bu ayetin Kaf suresi 22. ayeti olarak sıralanmasının sahabe hatası olduğunu , "Dolayısıyla konumuz âyette olduğu gibi, bize göre sûrenin düzenlenmesinden kaynaklanan bu tip hataların, bu incelikleri düşünecek kadar müsait ortama sahip olmayan sahabeden kaynaklanması mümkündür." diyerek kendisini temize çıkarmak adına birilerini karalama ihtiyacı hissetmiştir.

Ve kâle karînuhu hâzâ mâ ledeyye atîd(atîdun).
[050.023] Yanındaki arkadaşı: «İşte yanımdaki hazır» dedi.

Bu ayet ile ilgili yapılan tefsirlere baktığımızda , ayet içindeki "Karinuhu" (Arkadaşı) kelimesi ile kast edilen kişinin , 21. ayette adı "Saikun" (sevkedici) olduğu yönünde yorumlar olmakla birlikte , aynı kelimenin geçtiği 27. ayetteki kişinin bu ayetteki kişi olduğu , dolayısı ile yapılan yorumlar bu yönde olmasının daha isabetli olacağını düşünmekteyiz. "Karin" (arkadaş) kelimesinin bazı ayetleri bu konu ile birbirine bağlamaya çalışarak okumak bizi daha isabetli bir yoruma götürecektir. 

[043.036-37] Kim Rahman (olan Allah) ın zikrini görmezlikten gelirse, biz, bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın-dostudur.Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

[019.066-68] İnsan: «Ben öldüğümde mi diriltileceğim?» der.Bu insan kendisi önceden bir şey değilken onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mi? Rabbine and olsun ki Biz onları mutlaka uydukları şeytanlarla beraber haşredeceğiz. Sonra cehennemin yanında diz çöktürerek hazır bulunduracağız.

23. ayeti , Zuhruf ve Meryem surelerinden getirdiğimiz ayet örnekleri ile birlikte düşündüğümüz zaman , dünya hayatında kişiyi bir kabuk gibi sararak ondan ayrılmayan şeytan, ahirette de onunla beraber haşr meydanına gelmiştir. "İşte yanımdaki hazır" ifadesi kişi ile arkadaşı olan şeytanın birlikte haşredilmesini anlatan bir ibaredir.

Elkıyâ fî cehenneme kulle keffârin anîdin.
Mennâın lil hayri mu’tedin murîbin.
Ellezî ceale meallâhi ilâhen âhara fe elkıyâhu fîl azâbiş şedîdi.

[050.024-26]  Atın atın cehenneme her inatçı nankörü!Hayra engel, haşarı, şüpheci kafiri!«O kimseyi ki, Allah Teâlâ ile beraber başka ilâh da edinmiştir. Hemen onu pek şiddetli bir azab içine atıveriniz.»

"Elkıya" (ikiniz atın) şeklinde ikili bir ifade  kullanılması , bu ikiden kastın 21. ayetteki saik ve şehid olduğu yönünde yorumlara rastlamaktayız. Bazı tefsirlerde arap şiirinden verilen örnekler , arapların tek bir kişiye tesniye yani ikili hitapta bulundukları söylenmektedir. Arapların tek kişiye tesniye sigası ile seslendiğini düşünecek olursak , "Elkıya" şeklindeki tesniye sigası ile yapılan hitabın tek kişiye yapıldığını söyleyebiliriz. 

Tabiki bu yorumları yaparken bazı tefsirlerin düştüğü gereksiz tartışmalar içinde girmek istemiyoruz. Neticede anlatılan olay gaybi bir sahne olup , bizlerin zihni algılarına uygun bir benzetme uslubu içinde yapılan anlatımlardır. Cehenneme atan bir kişi veya iki kişinin olması bizler için herhangi sorun teşkil etmez. Bize lazım olan mesaj burada ahireti inkar sonrası kişinin alacağı karşılığın cehennem olduğunun bilinmesidir.

Kâle karînuhu rabbenâ mâ etgaytuhu ve lâkin kâne fî dalâlin baîdin.
Kâle lâ tahtesımû ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil vaîdi.
[050.027]  Yanındaki arkadaşı dedi ki: «Rabb'imiz, ben onu azdırmadım, zaten o kendisi derin bir sapıklık içinde idi.»
[050.028] Buyurdu ki: Benim katımda çekişmeyin. Size önceden tehdid göndermiştim.

Kur'anın diğer surelerinde de aynı şekilde cehenneme düşmüş birisinin oradan kurtulmak için ortaya attığı bahaneler ve birbirleri olan çekişmeleri burada da görülmektedir , ancak kendilerinin ortaya attığı hiç bir bahane kabul edilmeyecektir. Çekişenler çünkü oraya atılma sebeblerin yaşadıkları hayat içinde yaptıkları ile hak etmişler , artık ne deseler ne yapsalar buradan kurtulmaları mümkün olmayacaktır.

Mâ yubeddelul kavlu ledeyye ve mâ ene bi zallâmin lil abîd(abîdi).
[050.029]  Benim katımda söz değiştirilmez ve Ben kullara zulmedici değilim.»

Dünya hayatında yaptıkları ile cehennem ehli olarak kalmaya hak kazananlar , oradan çıkarılmak için ne kadar feryat etseler artık boşa çıkacak , orada ebedi olarak kalacaklardır. Allah (c.c) den kendileri için verdiği hükmü değiştirmesini isteyen cehennem ehlinin bu isteklerini diğer ayetlerde görmekteyiz.

[006.027-28]  Onların, ateşin üzerinde durduruldukları zaman: «Ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabb'imizin âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık» dediklerini bir görsen!Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da ondan. Geri çevrilselerdi yine o yasaklandıkları fenalığa mutlaka döneceklerdi. Şüphesiz onlar yine yalancıdırlar.

Enam suresindeki bu ayetler cehennem azabını tatmış olanların , bu ateşten çıkarılarak geri döndürülmeleri halinde bile yine eski halleri üzere bir hayat sürmeye devam edeceklerini bildirmektedir. 

Yevme nekûlu li cehenneme helimtele’ti ve tekûlu hel min mezîdin.[050.030]  O gün ki Cehenneme doldunmu? diyeceğiz, o, daha ziyade varmı? diyecek

Ayeti literal bir okumaya tabi tutup , "Cehennem nasıl konuşur?" sorusunu sorup onun cevabı etrafında vakit kaybetmek yerine , edebi bir uslup kullanılarak cehennemin, hak eden kimseyi dışarda bırakılmasına sebeb olacak bir darlıkta olmadığı , hak eden herkes için yer olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak ; Bir çok surede olduğu gibi bu ayetlerde de , yeniden dirilişi inkar edenlerin bu inkarlarının onları nasıl bir sona götüreceği görsel bir uslup içinde anlatılmış ve inkarcılara , " Yol yakın iken hesap günün de böyle hallere düşmemek için gelin Rabbe teslim olun" mesajı verilmektedir. 

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder