20 Ekim 2015 Salı

Şura s. 51-52. Ayeti : Allah (c.c) İnsanla Nasıl Konuşur ?

İlah ve Rab olmanın gereklerinden bir tanesi , İlah ve Rab olduğunu iddia eden kimsenin , İlahlık ve Rablik iddia ettiği varlıklar üzerine dair kurallar ve yasalar koyarak, onlar üzerindeki gücünü gösterebilmesidir. 

 [007.148]  Ve Mûsa'nın kavmi, O'ndan sonra ziynet takımlarından bir buzağı böğürmesi olan bir heykel edindiler. Onlar görmediler mi ki, o kendileriyle konuşamaz ve onlara bir yol gösteremezdi. Onu (ilâh) edindiler ve zalimler oluverdiler.
[037.092-3]  Neyiniz var konuşmuyorsunuz? diyerek yaklaşıp onlara kuvvetli bir darbe indirdi.

İsrailoğullarının buzağıyı ilah edinmeleri ile ilgili olan bu ayette , ilah olmanın gereklerinden birisinin konuşabilmesi ve bu konuşması sonucu, o ilaha kul olduğunu iddia edenlere doğru yolu gösterebilmesidir. Böyle bir konuşmayı, gerçek İlah ve Rab olan Allah (c.c) den başkasının yapması asla mümkün değildir. Allah (c.c) yarattığı ve yaratacağı tüm varlıklara konuşarak onlar üzerindeki yasalarını bildirendir.

Allah (c.c) yaratmış olduğu biz insanlar için uyulması gerekli bir takım kurallar vaz ederek , yaşadığımız dünya hayatında bu kurallara uygun bir yaşam sürmemizi istemektedir. Bu kuralları bildirme yolunu , bizim insanlarla anlaşma yolumuz olan "Konuşma" olarak niteleyen rabbimiz, yarattığı bütün insanlarla konuşmaktadır , ancak bu konuşmanın keyfiyetini Şura s. 51. ayetinde görmekteyiz. 

Ve mâ kâne li beşerin en yukellimehullâhu illâ vahyen ev min verâi hıcâbin ev yursile resûlen fe yûhıye bi iznihî mâ yeşâu, innehu aliyyun hakîm(hakîmun).

[042.051]  Bir beşer için Allah'ın kendisiyle konuşması olacak şey değildir. Meğer ki bir vahy ile veya perde arkasından, yahut bir elçi gönderip de izni ile dilediğini vahyetsin. Muhakkak ki O; Aliyy'dir, Hakim'dir.

Ayetin beyanına göre Allah (c.c) insanla 1- vahy ile , 2- perde arkasından , 3- gönderdiği elçinin ona vahyetmesi ile konuştuğunu bildirmektedir. 

Ayette geçen bu konuşmaların nasıl olabileceğini, yine Kur'an içindeki beyanlardan öğrenmeye çalışalım. 

1- Vahy ile

Vahy ; "Süratli bir şekilde işaret etmek" anlamındadır. Allah (c.c) ile insan arasındaki ontolojik mahiyet farkından dolayı , insanlarla olan konuşma şekli için bu kelime kullanılmaktadır. 

Allah (c.c), bu konuşma örneklerini şu ayetlerde bizlere sunmaktadır.

[012.015]  Onu götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz Yusuf'a: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar  farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye vahyettik.
[020.038] [ «Hani, annene vahyolunan şeyi vahyetmiştik,»Musa'yı sandığa koy; sonra onu denize  bırak; deniz onu kıyıya atsın da, benim düşmanım ve onun düşmanı olan biri onu alsın.  ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim.
[028.007]  O sırada Musa'nın annesine: «Onu emzir; ona zarar gelmesinden bir korku hissettiğinde, kendisini denize bırakıver ve artık korkup üzülme! Biz, muhakkak onu sana iade edeceğiz ve kendisini peygamberlerden biri yapacağız.» diye vahyettik.

Yusuf (a.s) kuyuya atıldığı zaman ona vahyedilmesi , elçilere vahyedilen şekli ile değil , "ilham" olarak bildiğimiz bir duygu iledir. Musa (a.s) ın annesine vahyedilmesi de aynı şekilde olup , anne olmanın verdiği fıtratından gelen şefkat duygusu ile , yavrusunun bu şekilde kurtulabileceğini ona ilham ederek ona göre hareket etmiştir.

[006.121]  Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin, bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına vahyederler, eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz siz müşrik olursunuz.
 [006.112]  Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler vahyederler. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.

 İnsanın içinde iyiliğe teşvik eden duygular olduğu gibi , kötülüğe teşvik eden duygular da vardır , bu duyguların kaynağının şeytanların vahyetmesi olduğu bildirilmektedir.

 [016.068] Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin.
[041.012]  Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semâyı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, azîz, alîm Allah'ın takdiridir.

Rabbimizin bal arısına ve göklere vahyetmesi , yaratmış olduğu her şeyin üzerine "Kader" denilen ölçü ve yasalar koymuş olduğu ve bu yasaların koyulmuş olduğuna dair iki örnektir.
Bal arısına vahyederek ona fıtri yasalar koyduğunu beyan eden Rabbimiz , insan için fıtri yasalar koyduğunu beyan ederek yarattığı ve yaratacağı bütün insanlarla nasıl konuştuğunu Araf s. 172-173. ayetlerinde beyan etmiştir. Allah (c.c) bütün insanların fıtratına kendisini Rab olarak bilmeleri şeklinde bir fıtri bilgi koyduğunu hatırlatmaktadır.

[007.172-73] Hani Rabbın; ademoğullarının sülbünden soyunu çıkarmış ve kendilerini nefislerine şahid tutmuş. Ben, sizin Rabbınız değil miyim? demişti. Onlar da demişlerdiki: Evet, biz buna şahidiz. Kıyamet günü: Bizim bundan haberimiz yoktu, demeyesiniz. Veya daha önce sadece atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onların ardından gelen bir nesiliz, bizi batıl işleyenlerin yaptıkları yüzünden helak eder misin? demeyesiniz.

Allah (c.c) yarattığı ve yaratacağı tüm insanlarla ilham ve fıtri olarak ona verdiği hasletlerle konuşmakta olup , bu konuşmanın daha özel bir durumu , insan içinden seçilmiş olan beşer elçilerle yapılmaktadır. Şura s. 51. ayet içinde beyan edilen 3 türlü konuşma şeklinin 2. ve 3. şıkları bu konuşmanın nasıl bir yolla olduğunu beyan etmektedir.

2- Perde arkasından

"Verai Hicabin" deyimi mecaz bir anlatım olup, bu deyimin hakiki kullanılışı , Ahzab s. 33. ayetinde Peygamber eşlerinden bir şey istenirken yüz yüze gelinmemesi istenerek, arada engel  olması gerektiğini ifade eden aynı deyim kullanılmıştır. Bu deyimin kullanılması , Allah (c.c) nin seçtiği elçi ile aracısız ama konuşanın görülmemesini ifade etmekte olup , bu tür bir aracısız konuşma örneği Musa (a.s) ile yapılmıştır.

[002.253]  İşte şu peygamberler. Bunların bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan kimileri ile Allah konuştu, kimilerini de derecelerce yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik, O'nu Ruh- ul Kuds aracılığı ile destekledik. Eğer Allah öyle dileseydi, bu peygamberlerin arkasından gelen ümmetler, kendilerine açık belgeler geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat onlar anlaşmazlığa düştüler. Onlardan kimi iman etti, kimi de kâfir oldu. Eğer Allah öyle dileseydi, onlar birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah neyi dilerse onu yapar.
[004.164]  Ve sana daha önceden gerçekten haberlerini aktarıp-verdiğimiz peygamberler ile sana haberlerini aktarıp vermediğimiz peygamberlere de (vahyettik) . Allah, Musa ile de konuştu.
[007.143-44]  Musa ta'yin ettiğimiz vakitte gelince ve Rabbı onunla konuşunca; dedi ki: Rabbım; bana, kendini göster. Sana bakayım. Buyurdu ki: Beni kat'iyyen göremezsin. Ama dağa bak; eğer o yerinde kalırsa, sen de Beni görürsün. Rabbı dağa tecelli edince; onu paramparça etti ve Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Tenzih ederim Seni, Sana tevbe ettim ve ben, mü'minlerin ilkiyim.Verdiklerimle ve seninle konuşmamla seni insanlar arasından seçtim; sana verdiğimi al ve şükret» dedi.

Musa (a.s) ile olan konuşmaya bire bir şahid olmadığımız için ,biz verilen bilgi ile yetinerek bu konuşmanın detaylarını bilmemiz mümkün değildir , böyle bir mecburiyetimiz olsa idi Rabbimiz bize bu konuda da bilgi verebilirdi. Biz verildiği kadarı ile yetinip , diğer surelerde Allah (c.c) ile Musa (a.s) arasında geçen konuşmalarda verilmek istenen mesajı okumak durumundayız. Allah (c.c) ile kulu Musa (a.s) arasında geçen konuşmanın keyfiyeti sadece ikisi arasında olup , biz üçüncü şahısların bu keyfiyet üzerinde değil, konuşulanların üzerinde fikir yürütmek zorunda olduğumuzu hatırlatalım.

3-Elçi göndererek vahyetmek

Allah (c.c) nin insanlarla konuşmasının 3. şekli olan , elçi göndermek sureti ile konuşmasının en son örneği kendisine bu yolla Kur'an indirilmiş olan Muhammed (a.s) dır. Allah (c.c) Muhammed (a.s) ve önceki elçilere vahy ederken bizlere şöyle bir yol kullandığını beyan etmektedir.

[022.075] Allah meleklerden de elçiler seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.
[016.002] Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarıp-korkutun.»

Allah (c.c) bu ayetlerinde , insanlardan seçtiği elçilere meleklerden seçtiği elçiler ile vahyettiğini beyan etmektedir. Böyle bir yolu neden seçtiğini beyan etmesi hususunda ona herhangi bir soru sormak gibi bir lüksümüz maalesef yoktur , ancak böyle bir yol seçtiğini beyan etmesinin hikmeti üzerinde düşünebiliriz. 

"Melek" adı ile zikredilen varlıklar konusunda bizlerin bilgisi , Kur'an ile sınırlı olup, onları göz ile görebilmemiz mümkün değildir. "Allah (c.c) yarattığı tüm insanlarla "vahy" ile konuştuğuna göre , elçi olarak seçilen insanlara neden elçi aracılığı ile konuştuğunu beyan etmektedir?" sorusu zihinlerde cevabını bekleyen sorulardandır. 

Allah (c.c) nin meleklerden elçiler seçerek insanla konuştuğunu beyan etmesi ile ilgili ayetleri literal bir okumaya tabi tuttuğumuzda , Allah (c.c) seçtiği meleğe " al şu vahyimi Muhammed kuluma vahyet" demiş gibi bir anlam ortaya çıkmaktadır. Bu yol bizim bildiğimiz anlamda bir hükümdar'ın fermanını iletme yolu olup, Allah (c.c) nin mota mot böyle bir yol izlediğini düşünmek doğru olmayacaktır . 

Neden Allah (c.c) elçi kullanarak beşer elçi ile konuştuğunu beyan etmektedir?.

Kur'an bilindiği gibi Allah (c.c) nin kelamı olup, bu kelam insanın algı düzeyine uygun biçimde bir anlatım üslubu taşımaktadır. Allah (c.c) nin aşkın bir varlık olması , algıları sınırlı olan biz insanların, onun hakkında bilgi sahibi olmamızı imkansız kılmaktadır. Allah (c.c) bu durumun izalesi için bizim algı alanımız dışında cereyan eden olayları bize anlatmak için , algı alanımız içinde cereyan eden olaylara benzeterek anlatma yoluna gitmektedir , bu anlatım tarzına "Teşbihat" denilmektedir.   

Allah (c.c) Kur'an da kendisini bizlere "Hükümdar" tasviri çerçevesinde çizilen bir portreye benzeterek anlatmaktadır. Bu teşbihi anlatım Allah (c.c) nin elçi göndermesini anlamakta bizlere yardımcı olacaktır. Bir hükümdar tebasına olan emirlerini, elçileri vasıtası ile iletmektedir. Hacc s. 75. ayeti ve Nahl s. 2. ayetinin beyanını bu doğrultuda anlamak gerekmektedir. Elçi seçmesi ile ilgili ayetleri bu elçilerin ne liği veya nasıllığı üzerinden okumaya çalışmanın bizlere herhangi getirisi yoktur. Bize getirisi olan okuma, o elçiler vasıtası ile inen beyanın içindeki muhteviyattır. 

[002.097-98]  De ki: «Her kim Cibrîl'e düşman olmuş ise» o Kur'an'ı önündeki kitapları musaddık ve mü'minler için bir hidâyet ve bir beşaret olmak üzere Allah ın izniyle senin kalbin üzerine indiren, şüphe yok ki O'dur.Kim Allah’a, meleklerine, resullerine, Cibrile, Mikâil’e düşman ise, iyi bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır.
[016.101-2]  Bir ayeti bir ayetin yerine bedel yaptığımız zaman Allah indirdiğini  en iyi bilirken onlar : «Sen yalnızca bir iftiracısın!» dediler. Hayır, onların çoğu bilmezler.De ki: «Onu Rabbinden hak olarak Rûhu'l Kudüs indirmiştir ki, imân edenleri sabit kılsın ve müslümanlar için bir hidâyet ve beşaret olsun.»
[026.192-5] Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.Onu Ruh el-Emin indirmiştir. Senin kalbine ki uyarıcılardan olasın.Apaçık arab diliyle.
[053.001-18] İnmekte olan necme yemin ederim ki, arkadaşınız şaşırmadı, azıtmadı da!O hevadan konuşmuyor.O başka değil, ancak bir vahiydir, vahyolunuverir. Onu kuvvetleri pek şiddetli olan öğretmiştir.Bir kuvvet sahibi ki, hemen dosdoğru göründü. Ve o, en yüksek bir sema kıyısında idi. Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu. Hemen kuluna vahyettiğini vahyetti.Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı. Gördüğü hakkında şimdi siz, onunla tartışıyor musunuz? Andolsun onu bir kez daha görmüştü.Sidretu'l-Munteha'nın yanında. Orada Me'va cenneti vardır.Sidre'yi bürüyen bürüyordu. Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.
[081.019-25] Şüphesiz o kerim bir elçinin sözüdür.Arş'ın sahibi katında değerlidir ve güçlüdür.Kendisine uyulandır, emindir.Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.Andolsun ki; onu, apaçık ufukta görmüştür. O, gayb hakkında cimri de değildir. Bu, kovulmuş şeytanın sözü değildir.


Yukarıda ayetlerde  geçen, "Cibril" - "Ruhu'l Kudus"- "Ruhu'l Emin" - "Şedidu'l Kuva" - Resulin Kerimin" gibi isimler , elçi gönderen bir hükümdarın gönderdiği elçinin, onun gücünün ve mülkünün bir göstergesi olmasından yola çıkılarak okunabilecek ve anlaşılabilecek terimlerdir. Allah (c.c) en yüce hükümdar olarak kullarına gönderdiği elç,i onun yüceliğinin göstergesi olan terimlerle ifade edilmektedir.

Bizler bu terimler ile ifade edilenleri , teşbih tarzı anlatım metodu dahilinde anlamadığımız takdirde , geleneksel tefsirlerde yapılan meleklerin kaç kanatlı olduğu, şekli şemali üzerinde bize herhangi faydası olmayan tartışmalar ile vakit kaybederiz. Tefsirlerdeki hatayı fark ederek, bu terimlere farklı anlamlar yüklemeye çalışan ve bu çalışmaları, ilgili ayetler üzerinde oynamalar yapmak sureti ile yapanların , eski tefsirlerde meleklerin kanatları ile uğraşan zevattan daha az hata içinde olmadıklarını söylemek isteriz. 

Bizler Allah (c.c) nin elçilerle nasıl konuştuğu üzerinde değil , bu konuşmanın elimizde canlı örneği olan vahiy üzerinde konuşarak bilgi ve düşünce üretmek zorundayız. "Parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" misali yorumlar, bizleri hevamızın ürünü olan bazı düşünceler üretmeye, veya heva ürünü bazı düşünceleri taklit etmeye yöneltecektir.

[042.052]  Ve işte sana da böylece emrimizden bir ruh vahyettirdik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ama Biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz. Ve emin ol sen de (insanları) doğru bir yola çağırıyorsun.

Şura suresinin 52. ayeti Allah (c.c) nin elçi göndererek vahyetmesinin sebebini beyan etmektedir. Karanlıktan aydınlığa çıkmanın bir rehberi olarak "Nur" olarak vasıflandırılan bu vahiy,bizlerin hayatlarını düzene sokmaya yönelik emirler ihtiva etmektedir.

Sonuç olarak ; Allah (c.c)  gerçek İlah ve Rab olmasının bir tezahürü ve yarattığı her şeyi bir düzene koymasının sonucu olarak, biz insanların hayatlarını düzene sokmak amacına matuf olan ilahi fermanının, yani bizlerle olan konuşmasının 3 şekilde cereyan ettiğini beyan etmektedir. Bu konuşmanın 3. şekli olan elçi göndermek sureti ile vahyedilmesinin son örneği Muhammed (a.s) ve ona vahyedilen Kur'andır. Kur'anın Muhammed (a.s) a vahyedilme şeklinin beyan edilme hikmeti , bu vahyin herkese özel bir durum değil , sadece seçilen elçilere has olduğunun vurgulanmasına matuf olduğunu düşünmekteyiz.

Muhammed (a.s) dan sonra 3. şekil ile vahyetme artık olmayacak, ancak 1. şekil vahyetme türü son insana değin sürecektir. Muhammed (a.s) a gelen vahyin geliş şekli konusunda ortaya konulmaya çalışılan bazı mülahazalara baktığımızda, bu vahyin 1. şekil gibi olduğu noktasında yaklaşımlar sergilenmeye çalışıldığını görmekteyiz. Bu çalışmaların, ilgili ayetlerin anlamını tahrif etmeye kadar varmış olması, bu noktada yapılan çalışmaların Kur'an onayından geçmemesi nedeniyle , Kur'ana zorla onaylatılma çabaları olarak gördüğümüzü söylemek istiyoruz. 

Allah (c.c) seçtiği beşer elçiye , bir başka elçi ile vahyettiğini beyan etmesi , bizi bu elçinin ne liği ve nasıllığı konusunda tartışma açmaya değil , neden böyle bir yol izlendiğinin hikmetini konuşmaya sevk etmelidir. Resulluğu kendinden menkul sahte resulleri gördükçe bunun hikmetinin daha iyi anlaşılması gerektiğini ifade etmek isteriz şöyle ki; 

Allah (c.c) nin kulları ile olan konuşmasının 1. şekli bütün kullar için geçerlidir demiştik . Eğer Kur'anın bize bu 1. şekil ile geldiğini ,yani elçi aracılığı ile gelmediğini iddia edecek olursak , ortalık nebiliği kendinden menkul sahte nebilerden geçilmeyecektir. Eline Kur'anı alan bazı kimselerin "Ben resulum" demesine ilave olarak , eline Kur'anı alan bazı kimselerin "Ben hem nebi hem resulum banada vahyediliyor" diyerek alternatif kuranlar üretmesine kapı açacak yaklaşımların başlangıcının 3. şekil konuşmanın kaldırılması veya 1. şekil ile aynileştirilmesi olduğunu söyleyebiliriz , bize düşen elimizde olan son vahye ve son elçiye tabi olarak bir hayat sürmek ve böyle absürt yaklaşımlarda bulunmamaya dikkat etmektir.

RABBİMİZ BİZLERİ SON VAHYE VE SON ELÇİYE TABİ OLANLARDAN KILSIN.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder