Allah (c.c), biz insanların dünya hayatında nasıl yaşamamız gerektiğine dair vaz ettiği kuralları , yine biz insanlar arasından seçtiklerine vahy yolu ile bildirmiştir. Allah (c.c) den aldıkları vahyi kavimlerine iletmekle görevli olan elçilerin , kavimleri içindeki bazı kimseler tarafından şiddetli bir muhalefet ile karşılandıklarını , elçilerin kıssalarını okuduğumuzda görmekteyiz.
[017.094] Onlara hidayet geldiği zaman; insanları inanmaktan alıkoyan,
sadece: Allah peygamber olarak bir beşeri mi göndermiştir? demeleridir.
Kavimlerin ileri gelenlerinin, o elçilere karşı getirdiği itirazlardan bir tanesi de , o elçilerin BEŞER oldukları noktasındadır. Son elçi olan Muhammed (a.s) da önceki elçilere gösterilen aynı tepkilerle karşılaşarak, önceki elçi atalarının karşılaştığı itirazların aynısı ile ona da yapılmıştır.
[025.007] Dediler ki: «Bu resule ne oluyor ki, yemek yemekte ve
pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir
melek de indirilmesi gerekmez miydi?»
[021.003] Onların kalpleri tutkuyla-oyalanmadadır. Zulme sapanlar, gizlice
fısıldaştılar: «Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre
göre siz büyüye mi geleceksiniz?»
Kendisinin biz gibi bir insan , bizden farkının ona vahyedilmesi olduğunu bir çok ayette gördüğümüz Muhammed (a.s) , vefatı sonrasında ortaya çıkan Kur'andan onay almayan farklı elçi algısı neticesinde, insan olmaktan çıkarılarak insanüstü bir peygamber portresine büründürülmüştür.
[017.093] «Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize,
okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.»
De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.
Mesajın kendisini değil , getiren elçiyi öne çıkaran bir düşünce temeline oturtulmuş olan genel geçer elçi anlayışında, ona tahsis edilmiş bazı sıfatlar vardır ki , sanki bu sıfatlar diğer insanlardan ayrı olarak , sadece ona has bir ayrıcalıkmış gibi bir düşünce üzerine kurulmuştur.
"İsmet" , ona tahsis edilmiş bir ayrıcalık olarak Muhammed (a.s) a layık görülen bir sıfat ve , onun her türlü günah işlemekten korunmuşluğunu ifade etmektedir.
"Muhammed (a.s) a layık görülen böyle bir sıfatın Kur'ani karşılığı nedir" ? diye sorduğumuzda, Kur'andan şöyle bir cevap alırız;
[080.001-4] Amânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti
ve çevirdi. Sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek,
yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.
[066.001] Ey Nebi! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl
kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir.
[009.043] Allah senden affetti ya! Neden doğru söyleyenler sence belli
oluncaya ve yalancıları öğreninceye kadar beklemedin de onlara izin verdin?
[008.067] Hiç bir nebiye, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar
esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah
(size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet
sahibidir.
Bu ayetler , Muhammed (a.s) ın yapmış olduğu bazı hataları haber vermektedir. Onun tarafından yapılmış olan bu hataların vahiy ile düzeltildiğini görmüş olmamız ona, "Günahtan korunmuşluk" yani ismet zırhının giydirilmemiş olduğunu göstermektedir.
Ayrıca ona bazı ayetlerde şu türden ikazların yapılmış olduğunu görmekteyiz;
[039.065] Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle
vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka
boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!
Zümer s. 65. ayeti, Muhammed (a.s) dan önceki bütün elçilere, onların da diğer insanlar gibi şirke düştükleri takdirde başlarına neyin geleceğini haber vermektedir. Bu demektir ki , bütün elçilerin diğer insanlardan herhangi bir ayrıcalığı yoktur , bu durum Muhammed (a.s) içinde geçerlidir.
Muhammed (a.s) ı ikaz eden buna benzer pek çok ayeti Kur'anda görmekteyiz.
[028.086-87] Sen, sana bu Kitap'ın verileceğini ummazdın. O ancak Rabbinin bir
rahmetidir. Öyleyse sakın inkarcılara yardımcı olma.Allah'ın ayetleri sana indirildiğinde sakın seni onlardan alıkoymasınlar.
Rabbine çağır, sakın müşriklerden olma.
[002.147] Gerçek Rabb'indendir, sakın şüphelenenlerden olma.
[006.014] De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde
yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı veli edineceğim! De ki: Bana müslüman
olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).
[006.035] Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün
yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir
merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları
hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem
mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından
indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
[010.094-95] Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce
kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe
edenlerden olma!Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, yoksa kaybedenlerden olursun.
[010.104-106] De ki: «Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben
Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah'a kulluk
ederim. İnananlardan olmakla emrolundum.»Bir de tevhid inancı içinde hak dine yönel ve sakın müşriklerden olma!«Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere
yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.
Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde öne çıkan ortak nokta , Muhammed (a.s) a uyarıların yapılmış olmasıdır. Bu uyarılar ona korunmuşluk zırhı giydirilmediğini , diğer insanlar gibi her an ayağının kayabileceği hatırlatılarak hataya düşmemesi gerektiğini bildirilmektedir.
Ayrıca Muhammed (a.s) a tevbe etmesini emreden ayetleri dikkate aldığımızda onun , böyle bir emir ile muhatap olmasını, bizim gibi bir beşer olması nedeniyle istiğfar etmesini gerektirecek ameller işlemesinin muhtemel olduğunu anlayabiliriz.
[047.019] Şimdi şunu bil ki, Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Bil de
günahına, inanan erkeklere ve inanan kadınlara bağışlanma dile. Allah,
dolaştığınız yeri de bilir, durduğunuz yeri de.
[040.055] (Resûlüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir.
Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et.
[110.003] Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü
O, tevbeleri çok kabul edendir.
Bu ayetlerden Muhammed (a.s) ın işlediği günahkardan ötürü tevbe ve istiğfar etmesi emrediliyor düşüncesini çıkarmak doğru olmasa da , bu ayetler onun korunmuşluk zırhına sahip olmadığını gösteren ayetlerdir.
Burada bazılarımızın aklına , Muhammed (a.s) ın beşer olarak artık aramızda olmadığı , dolayısı ile onun korunmuş olup olmadığının tartışmasının yapılmasının gereksiz olduğu şeklinde bir düşünce gelebilir.
Bu düşüncede olanlar elbette haksız sayılmazlar , ancak onun korunmuş olması meselesi sadece onu ilgilendiren ve onunla sınırlı bir konu değildir .Onun dışında başkalarına da böyle bir korunmuşluk zırhı giydirilerek , bazı kimselere dokunulmazlık atfedilmesine zemin hazırlamak amacına matuf olarak ortaya atılmış bir düşüncenin ürünü olarak , Muhammed (a.s) a böyle bir zırh giydirilme ihtiyacı duyulduğunu düşünmekteyiz.
Muhammed (a.s) a bir beşer olarak hataya düşmekten korunmuşluk gibi bir zırh giydirilmeliydi ki , onun ardından gelen ve bazılarınca kutsanmış olan beşer şahsiyetlere de böyle bir zırh giydirilsin. Muhammed (a.s) da olmayan bir korunmuşluk zırhının , bazılarınca kutsallık atfedilen beşer cinsinden olan şahsiyetlere verilmiş olması , haklı olarak itirazlara sebebiyet vereceği için , bu itirazların önünün kapatılması ,önce Muhammed (a.s) a böyle bir zırh giydirilmesi ile mümkün olacak , böylelikle kendilerine kutsallık atfedilenlerin önünde engel kalkmış olacaktır.
Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında ortaya çıkan bazı fırkalar , düşüncelerini böyle bir masumiyet ve korunmuşluk üzerine bina ederek , kutsiyet atfettikleri kişiler üzerinden din algısı oluşturmuşlardır.
İnsanlara kutsallık atfeden düşüncenin başında Şia düşüncesi gelmektedir. Şianın "Masum İmam" teorisi etrafında geliştirdiği fikirlere baktığımızda, akla zarar kabilinden iddiaların ortaya atılarak, beşer cinsinden olanlara ilahlık kisvesinin giydirilmiş olduğunu görürüz.
Müslümanların en büyük sıkıntısı olan fırkacılık , masumiyet ve korunmuşluk teorisi üzerine bina edilmiş bir düşünce olup , "Vahiy merkezli" bir din yerine "Kişi merkezli" bir din ihdas edilerek fırkaların kutsal olarak gördükleri kişilerin sözleri vahyin yerine geçirilmiştir.
Bu kişilerin asla sorgulanamayacağı, söylediklerine itiraz edilmesinin kişileri "Kafir" konumuna düşüreceği korkuları yerleştirilerek İslam dünyası, bugün içinde bulunduğumuz duruma getirilmiştir.
Tasavvuf merkezli din anlayışı , ismet yani korunmuşluk teorisini çok iyi kullanan bir ekol olup , kerameti müritlerinden menkul din baronlarının insanlar üzerinde istedikleri gibi tasarruf sağlamasına meydan vermektedir. Tasavvuf ekolündeki kişilerin sorgulanamazlığı üzerine kurulmuş olan din algısını gördüğümüzde , Muhammed (a.s) a neden böyle bir zırh giydirilme ihtiyacı hissedildiğini daha iyi anlayabiliriz.
Muhammed (a.s) a korunmuşluk zırhının giydirilmiş olması iddiası, bir bakıma onun iradesinin Allah (c.c) tarafından ipotek altına alınması anlamına da gelecektir. Allah (c.c) hiç bir kulunun iradesini ipotek altına almadığını ve hiç bir kulun onun nezdinde ayrıcalığı olmadığını bildirdiği halde neden bizler hala Muhammed (a.s) a "Özel Kul" statüsü yüklemekte ısrar etmekteyiz.
Sonuç olarak ; Muhammed (a.s) a giydirilmiş olan "İsmet" (Korunmuşluk) zırhı, Kur'andan onay almayan bir düşünce olup , bu düşüncenin temelinde "Kişi merkezli" dediğimiz din anlayışının, sağlam bir zemine oturtulmak istenmesi yatmaktadır. Muhammed (a.s) ı beşer olmaktan çıkararak , yarı ilah konumuna getiren din anlayışı , ondan sonra gelen ve bazılarınca kutsallık atfedilen kişiler üzerinden oluşturulmuş din algısının sorgulanamaz bir hale getirilmesine, önce böyle bir sıfatı Muhammed (a.s) a layık görerek , arkasından gelen diğer insanlara da aynı sıfatı vermek için bir zemin hazırlamıştır.
Bu tür yalan ve iftira üzerine kurulmuş olan düşüncelerden ancak "Vahiy merkezli" bir din algısının oluşturulması ile kurtulmak mümkün olacaktır. Aksi takdirde "Sen falan kişinin dediğine itiraz mı ediyorsun ?" kabilinden, bu kutsanmış kişiler ne dese ne yapsa doğrudur yaptığının bir hikmeti vardır bizler onu anlayacak ilme sahip değiliz , kabilinden sözler daha yüzyıllarca Müslümanların ağzından düşmeyecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder