7 den 7 e hangi Müslümana Şirk nedir? diye sorulacak olsa, alacağımız cevap Allah'tan başkasına kulluk etmektir, şeklinde olacaktır. Şirk denilince yine bir çok Müslümanda, Mekke'nin fethini müteakip Kabe içinde bulunduğu söylenen 360 adet putun kırılması ile şirk kavramının artık hayatta çıkmış olduğu düşüncesi hakim bulunmakta, bu kavramın Müslüman hayatında bundan sonra asla bir daha yer almadığı veya alamayacağı zannedilmektedir.
Halbuki bu durum kısa bir süre devam etmiş, Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında ortaya çıkan farklı din algıları, onun Kul ve Elçi olarak sınırlandırılan konumunu değiştirerek, onun İlah konumuna yükseltilmesinin önünü açmıştır. Bugün bir çok Müslümanın zihnindeki peygamber portresi, maalesef Kur'an ile asla uyuşmayan bir noktada olup, şirk kavramının Müslüman hayatından yeniden yer bulmasına sebep olmaktadır.
İşin daha acı olan yönü ise, Muhammed (a.s) üzerinden hayata geçirilen şirkin dini bir vecibe olarak görülmesi, şirk içeren ameller işlendiğinde sevap alınacağına inanılmasıdır. Bugün bir çok Müslüman şirk olduğunun farkında bile olmadığı bir çok ameli dini bir görev gibi saymakta, ve titizlikle bu görevleri işlemek hususunda büyük gayretler sarf etmektedir.
Bütün Müslümanlar Muhammed (a.s) dahil bütün elçileri sevmek durumunda hatta zorundadırdır. Ancak bu sevginin de bir ölçüsü olup, bu ölçü onun getirdiği kitap içinde bizlere verilmiştir. "Ne kadar çok seversek o kadar iyi Müslüman olunur" diye bir kaide olmamasına rağmen, sevgideki aşırılık öyle bir noktaya getirilmiştir ki, bu konudaki bazı yanlışları dile getirmeye çalışanlar, maalesef, Peygamber Düşmanı olmak gibi yaftalarla suçlanmaktadır.
Kur'an içindeki İsa (a.s) ile ilgili ayetlere bakıldığında, bu ayetlerdeki ana mesajın, onun Hristiyanlar tarafından ilah mertebesine çıkarılmasındaki yanlışlıklar olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu ayetlerin bize dönük mesajının, İsa (a.s) a yapılan muamelenin benzerinin Muhammed (a.s) için yapılmaması gerektiğinin hatırlatılması olmasına rağmen, sanki ayetlerin ana mesajı, İsa (a.s) için uygulanan muamelenin aynısının Muhammed (a.s) için de uygulanması emrediliyormuş olduğu gibi anlaşılmakta, Hristiyanlar tarafından İsa (a.s) a yapılan muamelenin belki daha aşırısı, Muhammed (a.s) için uygulanmaktadır.
Muhammed (a.s) a karşı yapılan ve Müslümanları şirke düşüren bazı aşırı uygulamalar.
Bugün sokaktaki 100 kişiye Muhammed (a.s) ölü müdür değil midir? şeklinde bir soru sorulacak olsa, alınacak cevapların ekserisi onun ölü olmadığı şeklindedir.
[Zümer s. 30] Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
Kur'an içindeki bu ve benzeri ayetlerin varlığından bile haberdar olmayan bir çok Müslüman, Muhammed (a.s) için Ölü kelimesini kullanmaktan imtina etmekte, bu kelimeyi onun için kullanmaktan, sanki Allah için kullanıyormuşçasına çekinmektedir. Akademik kariyer sahibi veya halkın gözünde Ulu Hoca olarak nam salmış kişilerden onun ölmediğini, kabirlerinde sağ olduğunu, namaz kıldığını, hatta eşleri ile bile ilişki kurabildiğini, ona yapılan salavatları işittiğini duyan kimseler, elbette bu hocalara pirim vererek, bunun aksini iddia edenleri Sapık, Peygamber Düşmanı olarak göreceklerdir.
Şefaat konusu açıldığında, şefaat edecek kimselerin başında geldiğine inanılan, her fırsatta Şefaat yaa Resulullah sözünü tekrarlamanın ibadet sayıldığı bir toplumun fertlerine, "Muhammed (a.s) ın böyle bir yetkisi yoktur, şefaat yetkisinin tümü ile kendisine ait olduğunu Allah (c.c) kitabında beyan etmektedir, ahirette ondan başka medet istenecek kimse yoktur" şeklinde sözler söyleyen bir kimseye "Bu sapık neler diyor böyle" diyerek bakılmakta, söylediği sözlerin doğru olup olmadığını bırakın araştırmak, sözleri kale bile alınmamaktadır.
Onun söylediği iddia edilen ve adına Hadis denilen sözlerin Kur'an ile aynı seviyede tutulması da şirkin Müslüman hayatında yer bulan bir çeşididir. İlah olmanın gereği olan insanlar için bir takım emir yasaklar koyma hakkı, Allah ile aynı görülerek Muhammed (a.s) a da verilmiş, bu hak bazı yalan ve iftira rivayetler ile desteklenmekte, bazı Kur'an ayetleri de bu yönde tevil edilmek sureti ile, Allah ile kulu aynı kefeye konmaktadır.
Tasavvufu şirk, tasavvuf ehlini ise müşrik olarak niteleyen Selefiyye ekolü mensuplarının, onun sözlerini Kur'an ile eşdeğer görmek sureti ile kendilerinin de tasavvufçular gibi şirk batağının içinde olduklarından maalesef haberleri dahi yoktur.
Müslümanlar böyle bir şirkten nasıl kurtulabilir?.
Bu veya benzeri şirk türlerinden kurtulmanın tek ve yegane yolu, Allah'ın kitabını dinde belirleyici ve yol gösterici olarak görmekle olacaktır. Bu kitap içindeki peygamber algısı en doğru ve en sahih bilgileri içermekte, bu bilgilerin ışığında öğrenilen peygamber algısı, bizi şirk batağına düşmekten kurtaracak olan bilgileri vermektedir.
Dinde belirleyici olarak görülen bir kitap içindeki peygamber algısını belirleyen ana çizgi, onun BEŞER BİR ELÇİ olmasını merkeze almaktadır. Böyle bir konuma sahip olan elçiye karşı yapılacak olan her türlü aşırı davranışlar, İsa (a.s) örnedğinde görüleceği üzere kişiyi şirke götürme tehlikesini barındırmaktadır.
Kur'an'ın İsa (a.s) ile ilgili ayetlerinin, sadece onu ilah mertebesine çıkaran Hristiyanları değil, böyle bir şirk içine düşme riskine sahip olan biz Müslümanları da yakından ilgilendirdiği hatırdan çıkarılmamalıdır. Böyle bir bilinç içinde okunan kitabın ayetleri, bizleri mevcut şirk riskine karşı uyaracak, ve ondan sakınmamızı sağlayacaktır.
Muhammed (a.s) ın Mekke'li müşrikler tarafından beşer oluşunun yadırganması ve onun beşer olduğu vurgusunun sıkça yapılıyor olmasının, bizler için de önemli mesajlar olduğu unutulmamalıdır. Onun beşer bir elçi oluşu onun örnekliği için önemli bir unsur olup, beşer olmaktan çıkarılması örnek alınır olmasını da olumsuz yönde etkileyecektir.
Geçtiğimiz günlerde bir üniversitenin ilahiyat fakültesi öğrencileri arasında yapılan "Peygamberimizin en önemli sünnetleri nedir?" adlı ankette soruya verilen cevapların en çoğunu "Sakal, Sarık, Misvak" gibi cevapların verilmiş olması, dini eğitim alanların bile sahip olduğu Peygamber algısının ne halde olduğunun acı bir örneğidir.
Halk arasında dolanan dini bilgi ve düşüncelerin merkezinde Muhammed (a.s) ın Kur'an ile taban tabana zıt olarak anlatılan kişiliğinin öne çıkmış olması, din konusunda düşülen büyük hatalardan bir tanesidir. Bir elçi olarak onun kişiliğinin getirdiği vahyin önüne çıkmaması gerekirken, Kur'an'ın onun gerisinde kalması asla kabul edilir bir durum olamaz.
Elçilerin kişilikleri şayet Kur'an merkezli öne çıkacak olsa, onların küfür ve şirke karşı nasıl canları pahasına mücadele ettiği öne çıkması gerekecek, fakat onların bu kişilikleri en başta bir çok Müslümanı rahatsız edecektir. Bundan dolayı suya sabuna dokunmamış, uçan kaçan, ümmetine sakal sarık v.s kullanmakla 100 şehit sevabı vaat eden, onları şirkten sakındırmaya çağıran bir peygamber portresi, bir çok Müslümana daha cazip gelmektedir.
Bu durumda olduğunu düşündüğümüz Müslümanlara karşı kullanacağımız üslup ta önemlidir. Şayet onlara karşı tekfir ve ötekileştirici bir dil ile yaklaştığımızda, onlar bırakın sahip oldukları düşünceleri terk etmek, bu düşüncelerine daha sıkı yapışacaklardır.
[Nisa s. 48] Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan
başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir
günahla iftira etmiş olur.
Sonuç olarak: Allah (c.c) kendisine elçisi dahi olsa kimse ile ortak koşulmasını asla bağışlamayacaktır. Muhammed (a.s) ı daha fazla sevmek adına yapılan ve Kur'an'dan onay almayan her türlü aşırılıklar, bizleri şirk batağına çekme riski barındırmasından ötürü, tehlike az etmekte, bundan kaçınılması gerekmektedir.
Yazımızın amacının bu durumda olanları müşrik olarak nitelemek ve tekfir olmadığı, amacımızın bu durumda olanları uyarmak, içinde bulundukları tehlikeli durumu haber vermeye çalışmak olduğu bilinmelidir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
MUHAMMED (a.s) ı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MUHAMMED (a.s) ı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
27 Mart 2018 Salı
12 Kasım 2017 Pazar
Maide s. 67. Ayeti: Allah (c.c) Muhammed (a.s) ı Korudu da Diğer Elçilerini Neden Korumadı?
Maide s. 67. ayetinde Allah (c.c) kulu ve elçisi Muhammed (a.s) a hitaben, Allah seni insanlardan koruyacaktır buyurmakta, fakat başka ayetlerde ise İsrailoğullarına gönderilen bazı elçilerin onlar tarafından öldürüldüğünü haber vermektedir (Bakara s. 87. 91- Maide s. 70). Allah (c.c) nin Muhammed (a.s) ı insanlardan koruması, İsrailoğulları tarafından öldürülen bazı elçileri ise korumaması, kalbinde hastalık olan bazı kimseler tarafından Allah'ın adaletsiz !! olduğuna dair delil olarak sunulmaya çalışılmakta, veya Kur'an hakkında herhangi bir şüphesi olmayan bazı kimselerde, böyle bir durumun nasıl izah edilebileceği sorusu cevap aramaktadır.
[005.067] Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.
Allah (c.c) Maide s. 67. ayetinde elçisine yüklemiş olduğu görevini ifa etmesi yolunda yapacağı çalışmalarda onu koruyacağını vaat etmektedir. Allah'ın bu vaadinin yerine gelmesi onun yeryüzüne koyduğu sebep-sonuç ilişkileri yasası ile yakından alakalı bir durum olup, Muhammed (a.s) için ayrı bir koruma yasası, veya ona özel bir torpil yapması asla söz konusu değildir.
Allah (c.c) nin Muhammed (a.s) ı arkadaşı ile birlikte mağarada iken koruduğuna dair bir ayet olan Tevbe s. 40. ayeti, bizleri bu konuda daha net bilgi sahibi yapacak, Allah'ın yeryüzüne koyduğu koruma yardım yasalarının nasıl işlediğini de gösterecektir.
[009.040] Eğer siz ona yardım etmezseniz; doğrusu Allah, ona yardım etmişti. Hani kafirler onu çıkarmışlardı da, o ikinin ikincisiydi. Hani onlar mağarada idiler ve hani o, arkadaşına; üzülme, Allah bizimledir, diyordu. Bunun üzerine Allah, ona sekinetini indirmiş, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti. Ve küfretmiş olanların sözünü alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise en yüce olandır. Allah; Aziz'dir, Hakim'dir.
Tevbe s. 40. ayetinde Allah (c.c) Mekke'den çıkarılan elçinin Medine'ye olan yolculuğunda meydana gelen bir olayı bizlere anlatmaktadır. Bu olay siyer kitaplarında abartılı bir şekilde anlatılarak, alınması gereken asıl mesaj ötelenmekte, masal şeklinde bir anlatıma dönüştürülmektedir. Bu olay aslında bizlere hayatın tam içinden mesajlar vermekte, Tevekkül kavramının yaşadığımız hayat içinde nasıl şekillenmesi gerektiğini öğretmektedir.
Muhammed (a.s) yanındaki arkadaşı ile birlikte bir takım tehlikeler ile karşı karşıya kalabileceklerini bilerek yolculuğa çıkmışlar, ve kendilerini öldürmek için yola çıkan müşrikler tarafından öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır. Muhammed (a.s), kendilerini öldürmek için takip edenlere karşı herhangi bir tedbir almadan Allah beni nasıl olsa korur diyerek, onları takip edenlerin karşısına çıkmamış, yani tedbirsiz davranmamış, böyle bir durumda kalan herhangi bir insanın yapabileceği normal bir davranışı sergilemiştir.
Muhammed (a.s) kendisinin Allah (c.c) nin elçisi olduğunu bildiği halde neden, herhangi bir insanın sergileyeceği davranışı sergilemeyi tercih etmiştir?. Bu sorunun cevabı bizlere aynı zamanda, Allah'ın bütün kulları üzerine koyduğu yardım ve koruma yasasının nasıl işlediğinin cevabını da verecektir.
Allah (c.c) için yeryüzünde ne ayrıcalık tanıyacağı bir kul, ne de ayrıcalık tanıyacağı bir topluluk vardır. Kim olursa olsun, hangi topluluk olursa olsun, onun koymuş olduğu yasalara tabidir, ve bu kişi ve toplulukların işlediklerinin karşılığı sebep-sonuç ilişkisi dahilinde karşılık görür. Bu noktanın bilinmesi konumuz ile yakından alakalıdır.
Anlatmak istediğimizi, Muhammed (a.s) ın yolculuğu ile örneklendirmeye çalışalım.
Muhammed (a.s) ve arkadaşı şayet müşriklerden korunmak için bir mağaraya sığınmamış olsalardı, müşrikler tarafından yakalanacak ve öldürüleceklerdi. Onların yakalanmamak için mağaraya sığınmak sureti ile tedbir almaları, yakalanarak öldürülmelerine engel olmuştur. Yani Allah (c.c) nin Tevbe s. 40. ayetinde, " Bunun üzerine Allah, ona sekinetini indirmiş, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti" şeklinde buyurmasının karşılığı, gökten sihirli bir değnek yardımı veya onlara ayrıcalık tanınması şeklinde değil, tamamen onların aldığı korunma tedbirinin bir sonucudur. Allah (c.c) elçisi ve arkadaşını onların aldıkları korunma tedbirleri neticesinde korumuştur.
Allah (c.c) eğer Muhammed (a.s) a diğer kullarından farklı bir ayrıcalık tanımış, ona torpilli davranmış olsaydı, Uhut harbinde yara almazdı. Müslümanların yenilgisi ile sonuçlanan Uhut harbinde siyer kaynaklarının verdiği bilgiye Muhammed (a.s) ın dişi kırılmış ve bazı yerlerinden yara almıştı. Onun böyle bir duruma düşmesi, Allah (c.c) nin koyduğu sebep-sonuç yasalarının her kul için aynı işlediğini, hiç bir kul için farklı bir yasa olmadığını göstermektedir.
Şayet Allah (c.c) Muhammed (a.s) için özel bir koruma yasası uygulamış olsaydı, onun kılına dahi zarar gelmemesi gerekirdi. Ne var ki böyle olmamış, Muhammed (a.s) da diğer insanlar gibi aynı yasaya tabi tutulmuş, Müslümanların bozguna uğraması neticiesinde düşman ordusu tarafından ona da zarar gelmiştir.
Şimdi gelelim İsrailoğullarına gönderilen bazı elçilerin öldürülmesi meselesine;
Allah (c.c) İsrailoğullarına gönderdiği elçiler için de yardım ve koruma yasalarını değiştirmemiş, sebep- sonuç yasalarını onlar için de işletmiştir. İsrailoğullarına gelen bu elçiler düşmanlarına karşı gerekli olan korunma tedbirini çeşitli sebeplerden ötürü yeteri kadar alamadıkları için, onlar tarafından öldürülmüşlerdir. Şayet o elçiler düşmanlarından korunmak için gerekli olan tedbiri alabilmiş olsalardı, düşmanları tarafından öldürülmezlerdi. Burada o elçileri öldürüldükleri için suçlamak gibi bir amaç içinde olmadığımız bilinmelidir. Amacımız Allah'ın koyduğu yasalarda hiç kimse için bir değişiklik olmadığına dikkat çekmektir.
Sonuç olarak; Allah (c.c) nin Muhammed (a.s) ı düşmanlarından koruyacağı vaat ederek, İsrailoğullarına gönderdiği bazı elçileri korumamak sureti ile öldürülmelerine izin vermesi, elçilerine yardım ve koruma konusunda ayrıcalık tanıyıp tanımadığı konusunda bir takım tereddütler uyandırmış, kalbinde hastalık olan bazı kimselerin ise, Allah'ın bu konuda adil davranmadığı iddialarına sebep olmuştur.
Bu kimseler şayet konuya art niyetli bir şekilde yaklaşmak yerine, öğrenmek amaçlı yaklaşmış olsalardı, Allah (c.c) nin bütün elçilerine vaat ettiği yardım ve koruma konusunda, onların çabalarına bağlı olarak yasalar koyduğunu, bütün insanlar için aynı yasaları işlettiğini, bu yasaları uygulayanların yardıma hak kazandığını anlarlar, Allah hakkında böyle yanlış sözler etmeye cesaret edemezlerdi.
Muhammed (a.s) şayet düşmanları tarafından öldürülmedi ise, bu yönde yaptığı gayret ve çabalarının karşılığında olmuş, İsrailoğullarının bazı elçileri öldürülmüş ise, onların bu yönde yaptığı çabaların yetersiz kalması neticesinde meydana gelmiştir. Yani Allah (c.c) Muhammed (a.s) a torpil yapmamış, diğer elçilere de adaletsiz davranmamıştır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
[005.067] Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.
Allah (c.c) Maide s. 67. ayetinde elçisine yüklemiş olduğu görevini ifa etmesi yolunda yapacağı çalışmalarda onu koruyacağını vaat etmektedir. Allah'ın bu vaadinin yerine gelmesi onun yeryüzüne koyduğu sebep-sonuç ilişkileri yasası ile yakından alakalı bir durum olup, Muhammed (a.s) için ayrı bir koruma yasası, veya ona özel bir torpil yapması asla söz konusu değildir.
Allah (c.c) nin Muhammed (a.s) ı arkadaşı ile birlikte mağarada iken koruduğuna dair bir ayet olan Tevbe s. 40. ayeti, bizleri bu konuda daha net bilgi sahibi yapacak, Allah'ın yeryüzüne koyduğu koruma yardım yasalarının nasıl işlediğini de gösterecektir.
[009.040] Eğer siz ona yardım etmezseniz; doğrusu Allah, ona yardım etmişti. Hani kafirler onu çıkarmışlardı da, o ikinin ikincisiydi. Hani onlar mağarada idiler ve hani o, arkadaşına; üzülme, Allah bizimledir, diyordu. Bunun üzerine Allah, ona sekinetini indirmiş, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti. Ve küfretmiş olanların sözünü alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise en yüce olandır. Allah; Aziz'dir, Hakim'dir.
Tevbe s. 40. ayetinde Allah (c.c) Mekke'den çıkarılan elçinin Medine'ye olan yolculuğunda meydana gelen bir olayı bizlere anlatmaktadır. Bu olay siyer kitaplarında abartılı bir şekilde anlatılarak, alınması gereken asıl mesaj ötelenmekte, masal şeklinde bir anlatıma dönüştürülmektedir. Bu olay aslında bizlere hayatın tam içinden mesajlar vermekte, Tevekkül kavramının yaşadığımız hayat içinde nasıl şekillenmesi gerektiğini öğretmektedir.
Muhammed (a.s) yanındaki arkadaşı ile birlikte bir takım tehlikeler ile karşı karşıya kalabileceklerini bilerek yolculuğa çıkmışlar, ve kendilerini öldürmek için yola çıkan müşrikler tarafından öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır. Muhammed (a.s), kendilerini öldürmek için takip edenlere karşı herhangi bir tedbir almadan Allah beni nasıl olsa korur diyerek, onları takip edenlerin karşısına çıkmamış, yani tedbirsiz davranmamış, böyle bir durumda kalan herhangi bir insanın yapabileceği normal bir davranışı sergilemiştir.
Muhammed (a.s) kendisinin Allah (c.c) nin elçisi olduğunu bildiği halde neden, herhangi bir insanın sergileyeceği davranışı sergilemeyi tercih etmiştir?. Bu sorunun cevabı bizlere aynı zamanda, Allah'ın bütün kulları üzerine koyduğu yardım ve koruma yasasının nasıl işlediğinin cevabını da verecektir.
Allah (c.c) için yeryüzünde ne ayrıcalık tanıyacağı bir kul, ne de ayrıcalık tanıyacağı bir topluluk vardır. Kim olursa olsun, hangi topluluk olursa olsun, onun koymuş olduğu yasalara tabidir, ve bu kişi ve toplulukların işlediklerinin karşılığı sebep-sonuç ilişkisi dahilinde karşılık görür. Bu noktanın bilinmesi konumuz ile yakından alakalıdır.
Anlatmak istediğimizi, Muhammed (a.s) ın yolculuğu ile örneklendirmeye çalışalım.
Muhammed (a.s) ve arkadaşı şayet müşriklerden korunmak için bir mağaraya sığınmamış olsalardı, müşrikler tarafından yakalanacak ve öldürüleceklerdi. Onların yakalanmamak için mağaraya sığınmak sureti ile tedbir almaları, yakalanarak öldürülmelerine engel olmuştur. Yani Allah (c.c) nin Tevbe s. 40. ayetinde, " Bunun üzerine Allah, ona sekinetini indirmiş, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti" şeklinde buyurmasının karşılığı, gökten sihirli bir değnek yardımı veya onlara ayrıcalık tanınması şeklinde değil, tamamen onların aldığı korunma tedbirinin bir sonucudur. Allah (c.c) elçisi ve arkadaşını onların aldıkları korunma tedbirleri neticesinde korumuştur.
Allah (c.c) eğer Muhammed (a.s) a diğer kullarından farklı bir ayrıcalık tanımış, ona torpilli davranmış olsaydı, Uhut harbinde yara almazdı. Müslümanların yenilgisi ile sonuçlanan Uhut harbinde siyer kaynaklarının verdiği bilgiye Muhammed (a.s) ın dişi kırılmış ve bazı yerlerinden yara almıştı. Onun böyle bir duruma düşmesi, Allah (c.c) nin koyduğu sebep-sonuç yasalarının her kul için aynı işlediğini, hiç bir kul için farklı bir yasa olmadığını göstermektedir.
Şayet Allah (c.c) Muhammed (a.s) için özel bir koruma yasası uygulamış olsaydı, onun kılına dahi zarar gelmemesi gerekirdi. Ne var ki böyle olmamış, Muhammed (a.s) da diğer insanlar gibi aynı yasaya tabi tutulmuş, Müslümanların bozguna uğraması neticiesinde düşman ordusu tarafından ona da zarar gelmiştir.
Şimdi gelelim İsrailoğullarına gönderilen bazı elçilerin öldürülmesi meselesine;
Allah (c.c) İsrailoğullarına gönderdiği elçiler için de yardım ve koruma yasalarını değiştirmemiş, sebep- sonuç yasalarını onlar için de işletmiştir. İsrailoğullarına gelen bu elçiler düşmanlarına karşı gerekli olan korunma tedbirini çeşitli sebeplerden ötürü yeteri kadar alamadıkları için, onlar tarafından öldürülmüşlerdir. Şayet o elçiler düşmanlarından korunmak için gerekli olan tedbiri alabilmiş olsalardı, düşmanları tarafından öldürülmezlerdi. Burada o elçileri öldürüldükleri için suçlamak gibi bir amaç içinde olmadığımız bilinmelidir. Amacımız Allah'ın koyduğu yasalarda hiç kimse için bir değişiklik olmadığına dikkat çekmektir.
Sonuç olarak; Allah (c.c) nin Muhammed (a.s) ı düşmanlarından koruyacağı vaat ederek, İsrailoğullarına gönderdiği bazı elçileri korumamak sureti ile öldürülmelerine izin vermesi, elçilerine yardım ve koruma konusunda ayrıcalık tanıyıp tanımadığı konusunda bir takım tereddütler uyandırmış, kalbinde hastalık olan bazı kimselerin ise, Allah'ın bu konuda adil davranmadığı iddialarına sebep olmuştur.
Bu kimseler şayet konuya art niyetli bir şekilde yaklaşmak yerine, öğrenmek amaçlı yaklaşmış olsalardı, Allah (c.c) nin bütün elçilerine vaat ettiği yardım ve koruma konusunda, onların çabalarına bağlı olarak yasalar koyduğunu, bütün insanlar için aynı yasaları işlettiğini, bu yasaları uygulayanların yardıma hak kazandığını anlarlar, Allah hakkında böyle yanlış sözler etmeye cesaret edemezlerdi.
Muhammed (a.s) şayet düşmanları tarafından öldürülmedi ise, bu yönde yaptığı gayret ve çabalarının karşılığında olmuş, İsrailoğullarının bazı elçileri öldürülmüş ise, onların bu yönde yaptığı çabaların yetersiz kalması neticesinde meydana gelmiştir. Yani Allah (c.c) Muhammed (a.s) a torpil yapmamış, diğer elçilere de adaletsiz davranmamıştır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
14 Mart 2016 Pazartesi
İSMET SIFATI : Muhammed (a.s) ı Beşer Olmaktan Çıkaran Bir Düşünce
Allah (c.c), biz insanların dünya hayatında nasıl yaşamamız gerektiğine dair vaz ettiği kuralları , yine biz insanlar arasından seçtiklerine vahy yolu ile bildirmiştir. Allah (c.c) den aldıkları vahyi kavimlerine iletmekle görevli olan elçilerin , kavimleri içindeki bazı kimseler tarafından şiddetli bir muhalefet ile karşılandıklarını , elçilerin kıssalarını okuduğumuzda görmekteyiz.
[017.094] Onlara hidayet geldiği zaman; insanları inanmaktan alıkoyan, sadece: Allah peygamber olarak bir beşeri mi göndermiştir? demeleridir.
Kavimlerin ileri gelenlerinin, o elçilere karşı getirdiği itirazlardan bir tanesi de , o elçilerin BEŞER oldukları noktasındadır. Son elçi olan Muhammed (a.s) da önceki elçilere gösterilen aynı tepkilerle karşılaşarak, önceki elçi atalarının karşılaştığı itirazların aynısı ile ona da yapılmıştır.
[025.007] Dediler ki: «Bu resule ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek de indirilmesi gerekmez miydi?»
[021.003] Onların kalpleri tutkuyla-oyalanmadadır. Zulme sapanlar, gizlice fısıldaştılar: «Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre siz büyüye mi geleceksiniz?»
Kendisinin biz gibi bir insan , bizden farkının ona vahyedilmesi olduğunu bir çok ayette gördüğümüz Muhammed (a.s) , vefatı sonrasında ortaya çıkan Kur'andan onay almayan farklı elçi algısı neticesinde, insan olmaktan çıkarılarak insanüstü bir peygamber portresine büründürülmüştür.
[017.093] «Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.» De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.
Mesajın kendisini değil , getiren elçiyi öne çıkaran bir düşünce temeline oturtulmuş olan genel geçer elçi anlayışında, ona tahsis edilmiş bazı sıfatlar vardır ki , sanki bu sıfatlar diğer insanlardan ayrı olarak , sadece ona has bir ayrıcalıkmış gibi bir düşünce üzerine kurulmuştur.
"İsmet" , ona tahsis edilmiş bir ayrıcalık olarak Muhammed (a.s) a layık görülen bir sıfat ve , onun her türlü günah işlemekten korunmuşluğunu ifade etmektedir.
"Muhammed (a.s) a layık görülen böyle bir sıfatın Kur'ani karşılığı nedir" ? diye sorduğumuzda, Kur'andan şöyle bir cevap alırız;
[080.001-4] Amânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve çevirdi. Sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek, yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.
[066.001] Ey Nebi! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
[009.043] Allah senden affetti ya! Neden doğru söyleyenler sence belli oluncaya ve yalancıları öğreninceye kadar beklemedin de onlara izin verdin?
[008.067] Hiç bir nebiye, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayetler , Muhammed (a.s) ın yapmış olduğu bazı hataları haber vermektedir. Onun tarafından yapılmış olan bu hataların vahiy ile düzeltildiğini görmüş olmamız ona, "Günahtan korunmuşluk" yani ismet zırhının giydirilmemiş olduğunu göstermektedir.
Ayrıca ona bazı ayetlerde şu türden ikazların yapılmış olduğunu görmekteyiz;
[039.065] Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!
Zümer s. 65. ayeti, Muhammed (a.s) dan önceki bütün elçilere, onların da diğer insanlar gibi şirke düştükleri takdirde başlarına neyin geleceğini haber vermektedir. Bu demektir ki , bütün elçilerin diğer insanlardan herhangi bir ayrıcalığı yoktur , bu durum Muhammed (a.s) içinde geçerlidir.
Muhammed (a.s) ı ikaz eden buna benzer pek çok ayeti Kur'anda görmekteyiz.
[028.086-87] Sen, sana bu Kitap'ın verileceğini ummazdın. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse sakın inkarcılara yardımcı olma.Allah'ın ayetleri sana indirildiğinde sakın seni onlardan alıkoymasınlar. Rabbine çağır, sakın müşriklerden olma.
[002.147] Gerçek Rabb'indendir, sakın şüphelenenlerden olma.
[006.014] De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı veli edineceğim! De ki: Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).
[006.035] Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
[010.094-95] Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma!Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, yoksa kaybedenlerden olursun.
[010.104-106] De ki: «Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. İnananlardan olmakla emrolundum.»Bir de tevhid inancı içinde hak dine yönel ve sakın müşriklerden olma!«Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.
Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde öne çıkan ortak nokta , Muhammed (a.s) a uyarıların yapılmış olmasıdır. Bu uyarılar ona korunmuşluk zırhı giydirilmediğini , diğer insanlar gibi her an ayağının kayabileceği hatırlatılarak hataya düşmemesi gerektiğini bildirilmektedir.
Ayrıca Muhammed (a.s) a tevbe etmesini emreden ayetleri dikkate aldığımızda onun , böyle bir emir ile muhatap olmasını, bizim gibi bir beşer olması nedeniyle istiğfar etmesini gerektirecek ameller işlemesinin muhtemel olduğunu anlayabiliriz.
[047.019] Şimdi şunu bil ki, Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Bil de günahına, inanan erkeklere ve inanan kadınlara bağışlanma dile. Allah, dolaştığınız yeri de bilir, durduğunuz yeri de.
[040.055] (Resûlüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et.
[110.003] Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
Bu ayetlerden Muhammed (a.s) ın işlediği günahkardan ötürü tevbe ve istiğfar etmesi emrediliyor düşüncesini çıkarmak doğru olmasa da , bu ayetler onun korunmuşluk zırhına sahip olmadığını gösteren ayetlerdir.
Burada bazılarımızın aklına , Muhammed (a.s) ın beşer olarak artık aramızda olmadığı , dolayısı ile onun korunmuş olup olmadığının tartışmasının yapılmasının gereksiz olduğu şeklinde bir düşünce gelebilir.
Bu düşüncede olanlar elbette haksız sayılmazlar , ancak onun korunmuş olması meselesi sadece onu ilgilendiren ve onunla sınırlı bir konu değildir .Onun dışında başkalarına da böyle bir korunmuşluk zırhı giydirilerek , bazı kimselere dokunulmazlık atfedilmesine zemin hazırlamak amacına matuf olarak ortaya atılmış bir düşüncenin ürünü olarak , Muhammed (a.s) a böyle bir zırh giydirilme ihtiyacı duyulduğunu düşünmekteyiz.
Muhammed (a.s) a bir beşer olarak hataya düşmekten korunmuşluk gibi bir zırh giydirilmeliydi ki , onun ardından gelen ve bazılarınca kutsanmış olan beşer şahsiyetlere de böyle bir zırh giydirilsin. Muhammed (a.s) da olmayan bir korunmuşluk zırhının , bazılarınca kutsallık atfedilen beşer cinsinden olan şahsiyetlere verilmiş olması , haklı olarak itirazlara sebebiyet vereceği için , bu itirazların önünün kapatılması ,önce Muhammed (a.s) a böyle bir zırh giydirilmesi ile mümkün olacak , böylelikle kendilerine kutsallık atfedilenlerin önünde engel kalkmış olacaktır.
Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında ortaya çıkan bazı fırkalar , düşüncelerini böyle bir masumiyet ve korunmuşluk üzerine bina ederek , kutsiyet atfettikleri kişiler üzerinden din algısı oluşturmuşlardır.
İnsanlara kutsallık atfeden düşüncenin başında Şia düşüncesi gelmektedir. Şianın "Masum İmam" teorisi etrafında geliştirdiği fikirlere baktığımızda, akla zarar kabilinden iddiaların ortaya atılarak, beşer cinsinden olanlara ilahlık kisvesinin giydirilmiş olduğunu görürüz.
Müslümanların en büyük sıkıntısı olan fırkacılık , masumiyet ve korunmuşluk teorisi üzerine bina edilmiş bir düşünce olup , "Vahiy merkezli" bir din yerine "Kişi merkezli" bir din ihdas edilerek fırkaların kutsal olarak gördükleri kişilerin sözleri vahyin yerine geçirilmiştir.
Bu kişilerin asla sorgulanamayacağı, söylediklerine itiraz edilmesinin kişileri "Kafir" konumuna düşüreceği korkuları yerleştirilerek İslam dünyası, bugün içinde bulunduğumuz duruma getirilmiştir.
Tasavvuf merkezli din anlayışı , ismet yani korunmuşluk teorisini çok iyi kullanan bir ekol olup , kerameti müritlerinden menkul din baronlarının insanlar üzerinde istedikleri gibi tasarruf sağlamasına meydan vermektedir. Tasavvuf ekolündeki kişilerin sorgulanamazlığı üzerine kurulmuş olan din algısını gördüğümüzde , Muhammed (a.s) a neden böyle bir zırh giydirilme ihtiyacı hissedildiğini daha iyi anlayabiliriz.
Muhammed (a.s) a korunmuşluk zırhının giydirilmiş olması iddiası, bir bakıma onun iradesinin Allah (c.c) tarafından ipotek altına alınması anlamına da gelecektir. Allah (c.c) hiç bir kulunun iradesini ipotek altına almadığını ve hiç bir kulun onun nezdinde ayrıcalığı olmadığını bildirdiği halde neden bizler hala Muhammed (a.s) a "Özel Kul" statüsü yüklemekte ısrar etmekteyiz.
Sonuç olarak ; Muhammed (a.s) a giydirilmiş olan "İsmet" (Korunmuşluk) zırhı, Kur'andan onay almayan bir düşünce olup , bu düşüncenin temelinde "Kişi merkezli" dediğimiz din anlayışının, sağlam bir zemine oturtulmak istenmesi yatmaktadır. Muhammed (a.s) ı beşer olmaktan çıkararak , yarı ilah konumuna getiren din anlayışı , ondan sonra gelen ve bazılarınca kutsallık atfedilen kişiler üzerinden oluşturulmuş din algısının sorgulanamaz bir hale getirilmesine, önce böyle bir sıfatı Muhammed (a.s) a layık görerek , arkasından gelen diğer insanlara da aynı sıfatı vermek için bir zemin hazırlamıştır.
Bu tür yalan ve iftira üzerine kurulmuş olan düşüncelerden ancak "Vahiy merkezli" bir din algısının oluşturulması ile kurtulmak mümkün olacaktır. Aksi takdirde "Sen falan kişinin dediğine itiraz mı ediyorsun ?" kabilinden, bu kutsanmış kişiler ne dese ne yapsa doğrudur yaptığının bir hikmeti vardır bizler onu anlayacak ilme sahip değiliz , kabilinden sözler daha yüzyıllarca Müslümanların ağzından düşmeyecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
[017.094] Onlara hidayet geldiği zaman; insanları inanmaktan alıkoyan, sadece: Allah peygamber olarak bir beşeri mi göndermiştir? demeleridir.
Kavimlerin ileri gelenlerinin, o elçilere karşı getirdiği itirazlardan bir tanesi de , o elçilerin BEŞER oldukları noktasındadır. Son elçi olan Muhammed (a.s) da önceki elçilere gösterilen aynı tepkilerle karşılaşarak, önceki elçi atalarının karşılaştığı itirazların aynısı ile ona da yapılmıştır.
[025.007] Dediler ki: «Bu resule ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek de indirilmesi gerekmez miydi?»
[021.003] Onların kalpleri tutkuyla-oyalanmadadır. Zulme sapanlar, gizlice fısıldaştılar: «Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre siz büyüye mi geleceksiniz?»
Kendisinin biz gibi bir insan , bizden farkının ona vahyedilmesi olduğunu bir çok ayette gördüğümüz Muhammed (a.s) , vefatı sonrasında ortaya çıkan Kur'andan onay almayan farklı elçi algısı neticesinde, insan olmaktan çıkarılarak insanüstü bir peygamber portresine büründürülmüştür.
[017.093] «Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız.» De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim.
Mesajın kendisini değil , getiren elçiyi öne çıkaran bir düşünce temeline oturtulmuş olan genel geçer elçi anlayışında, ona tahsis edilmiş bazı sıfatlar vardır ki , sanki bu sıfatlar diğer insanlardan ayrı olarak , sadece ona has bir ayrıcalıkmış gibi bir düşünce üzerine kurulmuştur.
"İsmet" , ona tahsis edilmiş bir ayrıcalık olarak Muhammed (a.s) a layık görülen bir sıfat ve , onun her türlü günah işlemekten korunmuşluğunu ifade etmektedir.
"Muhammed (a.s) a layık görülen böyle bir sıfatın Kur'ani karşılığı nedir" ? diye sorduğumuzda, Kur'andan şöyle bir cevap alırız;
[080.001-4] Amânın kendisine gelmesinden ötürü yüzünü ekşitti ve çevirdi. Sana kim bildirdi! Belki o temizlenecek, yahut öğüt alacak da o öğüt ona fayda verecek.
[066.001] Ey Nebi! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
[009.043] Allah senden affetti ya! Neden doğru söyleyenler sence belli oluncaya ve yalancıları öğreninceye kadar beklemedin de onlara izin verdin?
[008.067] Hiç bir nebiye, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu ayetler , Muhammed (a.s) ın yapmış olduğu bazı hataları haber vermektedir. Onun tarafından yapılmış olan bu hataların vahiy ile düzeltildiğini görmüş olmamız ona, "Günahtan korunmuşluk" yani ismet zırhının giydirilmemiş olduğunu göstermektedir.
Ayrıca ona bazı ayetlerde şu türden ikazların yapılmış olduğunu görmekteyiz;
[039.065] Şüphesiz sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur ki: Andolsun Allah'a ortak koşarsan, işlerin mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!
Zümer s. 65. ayeti, Muhammed (a.s) dan önceki bütün elçilere, onların da diğer insanlar gibi şirke düştükleri takdirde başlarına neyin geleceğini haber vermektedir. Bu demektir ki , bütün elçilerin diğer insanlardan herhangi bir ayrıcalığı yoktur , bu durum Muhammed (a.s) içinde geçerlidir.
Muhammed (a.s) ı ikaz eden buna benzer pek çok ayeti Kur'anda görmekteyiz.
[028.086-87] Sen, sana bu Kitap'ın verileceğini ummazdın. O ancak Rabbinin bir rahmetidir. Öyleyse sakın inkarcılara yardımcı olma.Allah'ın ayetleri sana indirildiğinde sakın seni onlardan alıkoymasınlar. Rabbine çağır, sakın müşriklerden olma.
[002.147] Gerçek Rabb'indendir, sakın şüphelenenlerden olma.
[006.014] De ki: Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedirdiği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı veli edineceğim! De ki: Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma! (denildi).
[006.035] Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
[010.094-95] Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma!Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma, yoksa kaybedenlerden olursun.
[010.104-106] De ki: «Ey insanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben Allah'tan başka taptıklarınıza tapmam. Ancak, sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. İnananlardan olmakla emrolundum.»Bir de tevhid inancı içinde hak dine yönel ve sakın müşriklerden olma!«Ve Allah'dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.
Yukarıda meallerini verdiğimiz ayetlerde öne çıkan ortak nokta , Muhammed (a.s) a uyarıların yapılmış olmasıdır. Bu uyarılar ona korunmuşluk zırhı giydirilmediğini , diğer insanlar gibi her an ayağının kayabileceği hatırlatılarak hataya düşmemesi gerektiğini bildirilmektedir.
Ayrıca Muhammed (a.s) a tevbe etmesini emreden ayetleri dikkate aldığımızda onun , böyle bir emir ile muhatap olmasını, bizim gibi bir beşer olması nedeniyle istiğfar etmesini gerektirecek ameller işlemesinin muhtemel olduğunu anlayabiliriz.
[047.019] Şimdi şunu bil ki, Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. Bil de günahına, inanan erkeklere ve inanan kadınlara bağışlanma dile. Allah, dolaştığınız yeri de bilir, durduğunuz yeri de.
[040.055] (Resûlüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et.
[110.003] Hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.
Bu ayetlerden Muhammed (a.s) ın işlediği günahkardan ötürü tevbe ve istiğfar etmesi emrediliyor düşüncesini çıkarmak doğru olmasa da , bu ayetler onun korunmuşluk zırhına sahip olmadığını gösteren ayetlerdir.
Burada bazılarımızın aklına , Muhammed (a.s) ın beşer olarak artık aramızda olmadığı , dolayısı ile onun korunmuş olup olmadığının tartışmasının yapılmasının gereksiz olduğu şeklinde bir düşünce gelebilir.
Bu düşüncede olanlar elbette haksız sayılmazlar , ancak onun korunmuş olması meselesi sadece onu ilgilendiren ve onunla sınırlı bir konu değildir .Onun dışında başkalarına da böyle bir korunmuşluk zırhı giydirilerek , bazı kimselere dokunulmazlık atfedilmesine zemin hazırlamak amacına matuf olarak ortaya atılmış bir düşüncenin ürünü olarak , Muhammed (a.s) a böyle bir zırh giydirilme ihtiyacı duyulduğunu düşünmekteyiz.
Muhammed (a.s) a bir beşer olarak hataya düşmekten korunmuşluk gibi bir zırh giydirilmeliydi ki , onun ardından gelen ve bazılarınca kutsanmış olan beşer şahsiyetlere de böyle bir zırh giydirilsin. Muhammed (a.s) da olmayan bir korunmuşluk zırhının , bazılarınca kutsallık atfedilen beşer cinsinden olan şahsiyetlere verilmiş olması , haklı olarak itirazlara sebebiyet vereceği için , bu itirazların önünün kapatılması ,önce Muhammed (a.s) a böyle bir zırh giydirilmesi ile mümkün olacak , böylelikle kendilerine kutsallık atfedilenlerin önünde engel kalkmış olacaktır.
Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında ortaya çıkan bazı fırkalar , düşüncelerini böyle bir masumiyet ve korunmuşluk üzerine bina ederek , kutsiyet atfettikleri kişiler üzerinden din algısı oluşturmuşlardır.
İnsanlara kutsallık atfeden düşüncenin başında Şia düşüncesi gelmektedir. Şianın "Masum İmam" teorisi etrafında geliştirdiği fikirlere baktığımızda, akla zarar kabilinden iddiaların ortaya atılarak, beşer cinsinden olanlara ilahlık kisvesinin giydirilmiş olduğunu görürüz.
Müslümanların en büyük sıkıntısı olan fırkacılık , masumiyet ve korunmuşluk teorisi üzerine bina edilmiş bir düşünce olup , "Vahiy merkezli" bir din yerine "Kişi merkezli" bir din ihdas edilerek fırkaların kutsal olarak gördükleri kişilerin sözleri vahyin yerine geçirilmiştir.
Bu kişilerin asla sorgulanamayacağı, söylediklerine itiraz edilmesinin kişileri "Kafir" konumuna düşüreceği korkuları yerleştirilerek İslam dünyası, bugün içinde bulunduğumuz duruma getirilmiştir.
Tasavvuf merkezli din anlayışı , ismet yani korunmuşluk teorisini çok iyi kullanan bir ekol olup , kerameti müritlerinden menkul din baronlarının insanlar üzerinde istedikleri gibi tasarruf sağlamasına meydan vermektedir. Tasavvuf ekolündeki kişilerin sorgulanamazlığı üzerine kurulmuş olan din algısını gördüğümüzde , Muhammed (a.s) a neden böyle bir zırh giydirilme ihtiyacı hissedildiğini daha iyi anlayabiliriz.
Muhammed (a.s) a korunmuşluk zırhının giydirilmiş olması iddiası, bir bakıma onun iradesinin Allah (c.c) tarafından ipotek altına alınması anlamına da gelecektir. Allah (c.c) hiç bir kulunun iradesini ipotek altına almadığını ve hiç bir kulun onun nezdinde ayrıcalığı olmadığını bildirdiği halde neden bizler hala Muhammed (a.s) a "Özel Kul" statüsü yüklemekte ısrar etmekteyiz.
Sonuç olarak ; Muhammed (a.s) a giydirilmiş olan "İsmet" (Korunmuşluk) zırhı, Kur'andan onay almayan bir düşünce olup , bu düşüncenin temelinde "Kişi merkezli" dediğimiz din anlayışının, sağlam bir zemine oturtulmak istenmesi yatmaktadır. Muhammed (a.s) ı beşer olmaktan çıkararak , yarı ilah konumuna getiren din anlayışı , ondan sonra gelen ve bazılarınca kutsallık atfedilen kişiler üzerinden oluşturulmuş din algısının sorgulanamaz bir hale getirilmesine, önce böyle bir sıfatı Muhammed (a.s) a layık görerek , arkasından gelen diğer insanlara da aynı sıfatı vermek için bir zemin hazırlamıştır.
Bu tür yalan ve iftira üzerine kurulmuş olan düşüncelerden ancak "Vahiy merkezli" bir din algısının oluşturulması ile kurtulmak mümkün olacaktır. Aksi takdirde "Sen falan kişinin dediğine itiraz mı ediyorsun ?" kabilinden, bu kutsanmış kişiler ne dese ne yapsa doğrudur yaptığının bir hikmeti vardır bizler onu anlayacak ilme sahip değiliz , kabilinden sözler daha yüzyıllarca Müslümanların ağzından düşmeyecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
12 Şubat 2016 Cuma
MUHAMMED (a.s) ı Hangi Kitaptan Okuyalım ve Anlayalım?
Allah (c.c) yarattığı kullarına yaşadıkları dünya hayatı içinde uymaları gereken kuralları, tarih boyunca insanlar içinden seçtiği elçiler ile bildirmiştir. Muhammed (a.s) bu elçilerin sonuncusu olup , onun Kur'an dışı rivayet ve şemail kitaplarındaki bilgiler dahilinde okunması sonucu , farklı bir elçi portresi ortaya çıkmıştır. Bu farklı portre Muhammed (a.s) ı hayat içinde yaşayan bir elçi olmaktan çıkarmış , mezarda yaşayan , ve kendisine okunan salavatları işiten ve Allah ile her an iletişimde olan bir konuma getirmiştir.
Kur'anın Türkiye genelinde daha fazla gündem olmaya başlaması ile , bu kitapların anlattığı peygamber algısının Kur'an ile çeliştiğini görenler , Muhammed (a.s) ı yeniden okumanın ve anlamanın gereği üzerinde durmaya başlayarak , geçmişten gelen bu kitapların saltanatına karşı bir nevi savaş açmışlardır. Bu kitapların oluşturduğu peygamber algısının saltanatı , yüzlerce yıldır kemikleşmiş bir hal aldığı için , bu kitapların karizmalarının artık kalkması gerektiği düşüncesi büyük bir tepki ile karşılanmış, ve savunma ve saldırı şeklinde büyük bir harp başlatılmıştır.
Bugün geleneksel din algısının ortaya çıkardığı peygamber algısının elden gitmemesi için , her türlü yol denenerek , bu algıya karşı Kur'anın peygamberini ortaya çıkarmak iddiasında olanlara "Peygamber Düşmanı" gibi yaftalar takılarak , Kur'anın peygamberinin önünü kapatma çalışmaları her cephede devam etmektedir.
Kur'anda bir çok ayette "Allah ve Elçisine itaat edin" şeklindeki emrin , "Elçiye itaat" edilmesi kısmının , Muhammed (a.s) ın artık hayatta olmaması nedeniyle , onun sözlerinin yer aldığı kitaplardaki hadislere itaat etmek olduğu düşüncesi, yüzlerce yıldır genel geçer düşünce olarak sunulmaktadır. Bu kitaplardaki rivayetlerin doğru olup olmadığının tahlili , Kur'an ile değil , o rivayetlerin alındığı kimselerin tahlil edilmesi ile sağlandığı için büyük bir problem olan uydurma hadisler kitaplardaki yerini almış ve hala "Buhari hadisi" veya "Müslim hadisi" şeklinde savunulmaya devam edilerek Kur'an ayeti muamelesi görmektedir.
Yüzyıllardır İslam dünyasına hakim olan "Ehli Hadis" fırkası düşünce temelli peygamber algısının , bu kitaplar üzerinde oluşturduğu karizmatik yapı bu kitapları Kur'an ile eşit , hatta Kur'andan daha üst kademeye çıkararak , dinde belirleyici bir hale getirmiş , Kur'an ayetleri bu kitaplardaki rivayetleri doğrulayıcı şekilde tevil edilmeye çalışılmıştır. Bu savaşın hadis kitapları savunuculuğu yapanlar cephesinin söylemlerine baktığımızda , Allah ve elçisine iftira ve yalanlar ile, bu kitapların belirleyiciliğinin devamı için her türlü yol denenerek, saltanatın sürmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.
Muhammed (a.s) ın ağzından ona iftira atılarak , getirdiği kitabın dinde belirleyici olma düşüncesi içinde olanlara karşı , kendisine Kur'an gibi bir misli daha verildiği söyletilip , o verilen şeyinde hadis kitaplarında olan sözleri olduğu iddia edilerek bu kitaplara iman ederek Kur'anın ötelemenin, haşa ve kella Muhammed (a.s) ın emri olduğu, hadis literatüründe "ERİKE HADİSİ" olarak geçen rivayet ile kafalara sokulmaya çalışılmış ve bu rivayet Kur'andan bile daha değerli hale getirilmiştir.
Bu meyanda , "Rivayet ve şemail kitaplarının anlattığı peygamber algısına neden bu kadar karşısınız?" sorusunun cevabının verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Bu sorunun cevabının verilebilmesi için , önce Kur'anın bütün elçilere yüklemiş olduğu görevin okunması ve bilinmesi gerekmektedir.
[021.025] Senden evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: hakikat bu: benden başka ilâh yoktur, onun için bana ibadet edin
Allah (c.c) nin göndermiş olduğu elçilerin tamamı , onun "Tek İlah" olması gerçeğini ve bu gerçeğin gereği olan görevlerini yerine getirmek için, canla başla çalışmış ve mücadele etmişlerdir. Kur'an bu elçilerin mücadele örneklerini "Kıssa" yolu ile bizlere anlatarak , bu mücadelede bizlere elçilerin yol gösterici olmasını sağlamıştır.
Allah (c.c) nin tek İlah olarak bilinmesi ve bu bilginin hayata geçmesi , insanların sadece ahiret saadeti için değil dünya saadetleri için olmazsa olmaz bir şarttır.
[021.022] Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrardı. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.
Enbiya s. 22. ayeti , Allah (c.c) nin dışındakiler tarafından yönetilen dünyada meydana gelecek olan durumu bizlere , "FESAT" olarak beyan etmektedir. Dünya tarihine baktığımızda , bu beyanın ne kadar doğru olduğu, acı örnekler ile gözlerimizin önündedir. Allah (c.c) den rol çalmaya soyunan sahte ilahların hakimiyet savaşları, dünyayı binlerce yıldır kan ve gözyaşı seline boğmuş , hala aynı durum hız kesmeden, hatta artarak devam etmektedir.
[030.028] O, size kendi nefislerinizden bir misal verdi: Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklarınız olmasını ister de onlarla, eşit olur ve birbirinizi saydığınız gibi bunları da sayar mısınız? İşte Biz, akleden bir kavim için ayetleri böyle açıklarız.
Rum suresindeki bu ayette , Allah (c.c) kendi mülkünde ortak kabul etmesinin imkansız olduğunu , elinin altında kölesi bulunan bir kimsenin , kölesi ile kendisinin aynı derecede olmasına tahammül edememesinden örnek vererek , bizim bile tahammül edemediğimiz bir duruma kendisinin asla tahammül etmeyeceğini bildirmektedir.
Mülkü altında olanların tümünün İlahı ve Rabbı olarak bilinmesi gereğine işaret eden Rabbimiz , bunun tersi olarak yapılan İlahlık ve Rablik iddialarından doğacak olan kaos ortamına işaret ederek , böyle bir kaos ortamının doğmaması için , sadece kendisinin insanlar için vaz ettiği sistemin hayata geçmesi gerektiğini istemektedir.
Tarih boyunca gelen elçiler , bu kaosa "Dur" demek için gelmişler , bu durum son elçi olan Muhammed (a.s) a kadar böyle sürmüştür. Muhammed (a.s) , yaşadığı zaman içindeki müstekbirler ile amansız bir mücadeleye girişmiş ve bu mücadelenin temellerini , kendisine anlatılan elçi kıssalarındaki örnekliklerden almıştır.
Muhammed (a.s) bir elçi olarak , şirke karşı açtığı savaşta , her zaman önder olmuş , onun bu önderliği Kur'an ayetleri içinde açık ve net bir biçimde ortaya konulmaktadır.Muhammed (a.s) ın hayatının en doğru ve en gerçek biçimde okunacağı tek kitap "KUR'AN" olup bunun dışındaki kitapların HİÇ BİRİ, onun elçi olma görevi dahilindeki mücadelesini doğru ve gerçek biçimde bizlere anlatamaz.
"ŞİRK" , dünyaya fesat mikrobu yayarak bütün insanları etkisi altına alan evrensel bir hastalık olup , "TEVHİD" bu hastalığın tedavisinde kullanılan tek ve etkili bir ilaçtır. Tarih boyunca gelen elçiler , bu hastalığa karşı mücadele eden önderler olarak, dünyaya evrensel mesajlar taşıyan kişilerdir.
Bugün bu mesajların doğru ve gerçek bir biçimde okunarak , bu elçilerin önderliğindeki Tevhid mücadelesinin yeniden verilmesi, dünyadaki fesadın önlenmesi için şarttır. Bugün bu mücadelenin okunarak yeniden dünyaya anlatılması ve yeryüzünden fesadın kökünün kazınmasının yolu , elçilerin örnekliğinde ve önderliğinde yapılan Tevhid mücadelesinin yeniden okunması ve hayata tatbik edilmesi ile mümkün olacaktır.
Bu mücadelenin önündeki en büyük engellerden bir tanesi, biz Müslümanların Muhammed (a.s) ı tanımak için okudukları Kur'an dışı rivayet ve şemail türü kitaplardır. Bu kitaplardaki peygamber portresi , şirke savaş açan , Tevhidi mücadelenin önderi olan bir peygamber değildir. Bu kitaplardaki peygamber , ümmetine bevl etmeyi , taharetlenmeyi , hangi el ile yemek yemesi gerektiğini , uyuma şeklini öğreten, yaşadığı zamana dair olan bilgileri ve hayata dair kullandığı bilgiler ve uygulamalar sanki ilahi vahiy eseri ve evrensel bilgiler olduğu zannedilen bir kişidir.
Klasik peygamber algısının bizlere empoze etmek istediği şey , onlar tarafından Tevhid mücadelesi diye bir mücadelenin yapılmadığı , hatta klasik peygamber algısı üzerinden , temeli şirk olan düşünce ve sistemlere, Muhammed (a.s) ın destek bile verebileceği algısı yaratılarak , mevcut olan yerleşik sistem ve düşüncelere böyle bir peygamber algısı ile onun tarafından destek aranmaya çalışılmaktadır.
Yaşadığımız zaman içinde yaratılan peygamber algısı , insanlara Tevhidi düşünceyi anlatan ve yaşayan bir peygamber değil , şirke ve zulme alkış tutan bir peygamberdir.
Böyle bir peygamber portresinin artık yaşanan çağa söyleyebileceği herhangi bir sözü yoktur. Böyle bir peygamber portesini bize anlatan rivayet ve şemail kitaplarının artık dini bilgi değeri olduğu konusundaki düşüncelerin Müslümanlar arasında rağbet görmemesi gerekmektedir. Çünkü bu kitaplar yeryüzünde yaygın olan fitne ve fesada karşı herhangi bir sözü olan bir peygamberi bize tanıtmayarak, şirki ve zulmü destekleyen bir peygamberi tanıtmaktadır.
Böyle bir portresi Kur'anda yoktur , ve böyle bir peygamber algısını empoze ederek, kurulu düzenlerinin devamını sağlamaya çalışanların, ahiretteki hesapları çetin olacaktır.
Bize ve yaşayan tüm insanlara , hayatı Rabbinin adı ile okuyan yani olaylara Rabbinin koyduğu ölçüler ve yasalar dahilinde bakan , zalimlere meyl etmeyen , hakkı kimseden korkmadan haykıran , şirke ve zulme savaş açan , tağutlara boyun eğmeyen, inandığı değerlerden en küçük bir taviz dahi vermeyen ,Tevhidin ikamesi için hayatını ortaya koyan, vahyin elçisi olduğunu her zaman hatırlatan bir elçi portresi gerekmektedir. Bu portre bizlere sadece ve sadece KUR'AN içinde anlatılmaktadır.
Böyle bir elçinin şirk ve zulüm düzenleri için büyük bir tehlike olduğunu bilen çağdaş Belamlar , bu elçinin yerine kendi düzenlerinin devamını sağlayan bir elçi portesini insanlara empoze zorunda olduklarını çok iyi bilmektedirler.
Kur'an içinde anlatılan elçiler , bizler için rol model olması gereken kimselerdir. Bu kimseler yaşadıkları zaman ve mekanın sıkıntılarına karşı sesini yükselten insanlar olup , klasik din algısının eseri olan kitaplarda böyle bir peygambere maalesef yer yoktur. Bugün insanlık rol model ihtiyaçlarını başka kimseler ile gidermeye çalışarak , onların rol modelliğinde fesadın çoğalmasına yardımcı olmaktadırlar.
Bugün eğer Muhammed (a.s) hayatta olsa idi ve rivayet ve şemail kitaplarında kendisini tanıtmak adına verilen bilgileri görseydi bütün kitapların yakılmasını ve emretmekten başka bir şey yapmazdı. Eğer hayatta olsa idi , kendisine tabi olduğunu iddia eden Müslümanların haline bakar ve "Ben size böyle olmayı emretmedim" diyerek , kendisi adına yapılan yalan ve iftiraları ret ederdi.
Bugün eğer, Muhammed (a.s) hayatta olsa idi , zamanın bilim , teknoloji v.s gibi "Kevni Ayetler" olarak nitelenen bilgilere bizlerinde sahip olmasını isteyerek , bunların öncülüğünü yapardı. Bugün eğer Muhammed (a.s) sağ olsaydı , rivayet ve şemail kitaplarındaki peygamber portresine iman etmiş olanlar , "Biz böyle bir peygambere inanmıyoruz" diyerek Taifliler gibi onu taşlamaktan başka bir şey yapmazlardı.
Bugün eğer Muhammed (a.s) hayatta olsa idi , kendisine atfedilen ve adına "Sünnet" denilen ve insan olmasının bir gereği olan şeyler yerine "Benim asıl sünnetim bu dur" diyerek , Mekke ve Medine de Tevhidi hakim kılmak , Şirki iptal etmek için yaptığı mücadeleyi yeniden verirdi.
Sonuç olarak ; Muhammed (a.s) ın okuyup anlaşılmasını sağladığı iddia edilen rivayet ve şemail kitapları , bize Kur'anın tanıttığı bir peygamberi değil , artık 1500 yıl öncesinde kalmış, yaşanan zamana dair sözü olmayan bir peygamberi tanıtmaktadır. Böyle bir peygamber portresinin bizlere örnek olabilmesi artık mümkün değildir.
Bize gerekli olan peygamber portresi , Kur'an içinde bulunmakta ve bizlerin , dünyanın gidişatını okuyarak , gerekli olan rol modelin elçiler olduğunu farketmemizi beklemektedir. Klasik peygamber algısının devamı için yapılan savaşlar , insanlığın "İslam" adlı bir dinin olduğunu ve bu dinin zalimlere meydan vermemek adına her türlü girişimin yapılmasını emrettiğini bilmemelerine sebep olacaktır.
Bugün Kur'anın anlattığı peygamberin önünü kapayarak , rivayet ve şemail kitaplarının anlattığı ve helal ve haram kılma konusunda Allah (c.c) ile ortak görülen bir peygamber anlayışının mücadelesini verenler şunu bilmelidir ki , bu yaptıklarınızın hesabı sizlere ödetileceği gün son pişmanlığınız fayda vermeyecektir.
RABBİMİZ BİZLERİ MUHAMMED (A.S) I RİVAYET VE ŞEMAİL KİTAPLARININ MAHKUMİYETİNDEN KURTARARAK ONU KUR'ANDAN OKUYANLARDAN KILSIN.
Kur'anın Türkiye genelinde daha fazla gündem olmaya başlaması ile , bu kitapların anlattığı peygamber algısının Kur'an ile çeliştiğini görenler , Muhammed (a.s) ı yeniden okumanın ve anlamanın gereği üzerinde durmaya başlayarak , geçmişten gelen bu kitapların saltanatına karşı bir nevi savaş açmışlardır. Bu kitapların oluşturduğu peygamber algısının saltanatı , yüzlerce yıldır kemikleşmiş bir hal aldığı için , bu kitapların karizmalarının artık kalkması gerektiği düşüncesi büyük bir tepki ile karşılanmış, ve savunma ve saldırı şeklinde büyük bir harp başlatılmıştır.
Bugün geleneksel din algısının ortaya çıkardığı peygamber algısının elden gitmemesi için , her türlü yol denenerek , bu algıya karşı Kur'anın peygamberini ortaya çıkarmak iddiasında olanlara "Peygamber Düşmanı" gibi yaftalar takılarak , Kur'anın peygamberinin önünü kapatma çalışmaları her cephede devam etmektedir.
Kur'anda bir çok ayette "Allah ve Elçisine itaat edin" şeklindeki emrin , "Elçiye itaat" edilmesi kısmının , Muhammed (a.s) ın artık hayatta olmaması nedeniyle , onun sözlerinin yer aldığı kitaplardaki hadislere itaat etmek olduğu düşüncesi, yüzlerce yıldır genel geçer düşünce olarak sunulmaktadır. Bu kitaplardaki rivayetlerin doğru olup olmadığının tahlili , Kur'an ile değil , o rivayetlerin alındığı kimselerin tahlil edilmesi ile sağlandığı için büyük bir problem olan uydurma hadisler kitaplardaki yerini almış ve hala "Buhari hadisi" veya "Müslim hadisi" şeklinde savunulmaya devam edilerek Kur'an ayeti muamelesi görmektedir.
Yüzyıllardır İslam dünyasına hakim olan "Ehli Hadis" fırkası düşünce temelli peygamber algısının , bu kitaplar üzerinde oluşturduğu karizmatik yapı bu kitapları Kur'an ile eşit , hatta Kur'andan daha üst kademeye çıkararak , dinde belirleyici bir hale getirmiş , Kur'an ayetleri bu kitaplardaki rivayetleri doğrulayıcı şekilde tevil edilmeye çalışılmıştır. Bu savaşın hadis kitapları savunuculuğu yapanlar cephesinin söylemlerine baktığımızda , Allah ve elçisine iftira ve yalanlar ile, bu kitapların belirleyiciliğinin devamı için her türlü yol denenerek, saltanatın sürmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.
Muhammed (a.s) ın ağzından ona iftira atılarak , getirdiği kitabın dinde belirleyici olma düşüncesi içinde olanlara karşı , kendisine Kur'an gibi bir misli daha verildiği söyletilip , o verilen şeyinde hadis kitaplarında olan sözleri olduğu iddia edilerek bu kitaplara iman ederek Kur'anın ötelemenin, haşa ve kella Muhammed (a.s) ın emri olduğu, hadis literatüründe "ERİKE HADİSİ" olarak geçen rivayet ile kafalara sokulmaya çalışılmış ve bu rivayet Kur'andan bile daha değerli hale getirilmiştir.
Bu meyanda , "Rivayet ve şemail kitaplarının anlattığı peygamber algısına neden bu kadar karşısınız?" sorusunun cevabının verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Bu sorunun cevabının verilebilmesi için , önce Kur'anın bütün elçilere yüklemiş olduğu görevin okunması ve bilinmesi gerekmektedir.
[021.025] Senden evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: hakikat bu: benden başka ilâh yoktur, onun için bana ibadet edin
Allah (c.c) nin göndermiş olduğu elçilerin tamamı , onun "Tek İlah" olması gerçeğini ve bu gerçeğin gereği olan görevlerini yerine getirmek için, canla başla çalışmış ve mücadele etmişlerdir. Kur'an bu elçilerin mücadele örneklerini "Kıssa" yolu ile bizlere anlatarak , bu mücadelede bizlere elçilerin yol gösterici olmasını sağlamıştır.
Allah (c.c) nin tek İlah olarak bilinmesi ve bu bilginin hayata geçmesi , insanların sadece ahiret saadeti için değil dünya saadetleri için olmazsa olmaz bir şarttır.
[021.022] Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrardı. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.
Enbiya s. 22. ayeti , Allah (c.c) nin dışındakiler tarafından yönetilen dünyada meydana gelecek olan durumu bizlere , "FESAT" olarak beyan etmektedir. Dünya tarihine baktığımızda , bu beyanın ne kadar doğru olduğu, acı örnekler ile gözlerimizin önündedir. Allah (c.c) den rol çalmaya soyunan sahte ilahların hakimiyet savaşları, dünyayı binlerce yıldır kan ve gözyaşı seline boğmuş , hala aynı durum hız kesmeden, hatta artarak devam etmektedir.
[030.028] O, size kendi nefislerinizden bir misal verdi: Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklarınız olmasını ister de onlarla, eşit olur ve birbirinizi saydığınız gibi bunları da sayar mısınız? İşte Biz, akleden bir kavim için ayetleri böyle açıklarız.
Rum suresindeki bu ayette , Allah (c.c) kendi mülkünde ortak kabul etmesinin imkansız olduğunu , elinin altında kölesi bulunan bir kimsenin , kölesi ile kendisinin aynı derecede olmasına tahammül edememesinden örnek vererek , bizim bile tahammül edemediğimiz bir duruma kendisinin asla tahammül etmeyeceğini bildirmektedir.
Mülkü altında olanların tümünün İlahı ve Rabbı olarak bilinmesi gereğine işaret eden Rabbimiz , bunun tersi olarak yapılan İlahlık ve Rablik iddialarından doğacak olan kaos ortamına işaret ederek , böyle bir kaos ortamının doğmaması için , sadece kendisinin insanlar için vaz ettiği sistemin hayata geçmesi gerektiğini istemektedir.
Tarih boyunca gelen elçiler , bu kaosa "Dur" demek için gelmişler , bu durum son elçi olan Muhammed (a.s) a kadar böyle sürmüştür. Muhammed (a.s) , yaşadığı zaman içindeki müstekbirler ile amansız bir mücadeleye girişmiş ve bu mücadelenin temellerini , kendisine anlatılan elçi kıssalarındaki örnekliklerden almıştır.
Muhammed (a.s) bir elçi olarak , şirke karşı açtığı savaşta , her zaman önder olmuş , onun bu önderliği Kur'an ayetleri içinde açık ve net bir biçimde ortaya konulmaktadır.Muhammed (a.s) ın hayatının en doğru ve en gerçek biçimde okunacağı tek kitap "KUR'AN" olup bunun dışındaki kitapların HİÇ BİRİ, onun elçi olma görevi dahilindeki mücadelesini doğru ve gerçek biçimde bizlere anlatamaz.
"ŞİRK" , dünyaya fesat mikrobu yayarak bütün insanları etkisi altına alan evrensel bir hastalık olup , "TEVHİD" bu hastalığın tedavisinde kullanılan tek ve etkili bir ilaçtır. Tarih boyunca gelen elçiler , bu hastalığa karşı mücadele eden önderler olarak, dünyaya evrensel mesajlar taşıyan kişilerdir.
Bugün bu mesajların doğru ve gerçek bir biçimde okunarak , bu elçilerin önderliğindeki Tevhid mücadelesinin yeniden verilmesi, dünyadaki fesadın önlenmesi için şarttır. Bugün bu mücadelenin okunarak yeniden dünyaya anlatılması ve yeryüzünden fesadın kökünün kazınmasının yolu , elçilerin örnekliğinde ve önderliğinde yapılan Tevhid mücadelesinin yeniden okunması ve hayata tatbik edilmesi ile mümkün olacaktır.
Bu mücadelenin önündeki en büyük engellerden bir tanesi, biz Müslümanların Muhammed (a.s) ı tanımak için okudukları Kur'an dışı rivayet ve şemail türü kitaplardır. Bu kitaplardaki peygamber portresi , şirke savaş açan , Tevhidi mücadelenin önderi olan bir peygamber değildir. Bu kitaplardaki peygamber , ümmetine bevl etmeyi , taharetlenmeyi , hangi el ile yemek yemesi gerektiğini , uyuma şeklini öğreten, yaşadığı zamana dair olan bilgileri ve hayata dair kullandığı bilgiler ve uygulamalar sanki ilahi vahiy eseri ve evrensel bilgiler olduğu zannedilen bir kişidir.
Klasik peygamber algısının bizlere empoze etmek istediği şey , onlar tarafından Tevhid mücadelesi diye bir mücadelenin yapılmadığı , hatta klasik peygamber algısı üzerinden , temeli şirk olan düşünce ve sistemlere, Muhammed (a.s) ın destek bile verebileceği algısı yaratılarak , mevcut olan yerleşik sistem ve düşüncelere böyle bir peygamber algısı ile onun tarafından destek aranmaya çalışılmaktadır.
Yaşadığımız zaman içinde yaratılan peygamber algısı , insanlara Tevhidi düşünceyi anlatan ve yaşayan bir peygamber değil , şirke ve zulme alkış tutan bir peygamberdir.
Böyle bir peygamber portresinin artık yaşanan çağa söyleyebileceği herhangi bir sözü yoktur. Böyle bir peygamber portesini bize anlatan rivayet ve şemail kitaplarının artık dini bilgi değeri olduğu konusundaki düşüncelerin Müslümanlar arasında rağbet görmemesi gerekmektedir. Çünkü bu kitaplar yeryüzünde yaygın olan fitne ve fesada karşı herhangi bir sözü olan bir peygamberi bize tanıtmayarak, şirki ve zulmü destekleyen bir peygamberi tanıtmaktadır.
Böyle bir portresi Kur'anda yoktur , ve böyle bir peygamber algısını empoze ederek, kurulu düzenlerinin devamını sağlamaya çalışanların, ahiretteki hesapları çetin olacaktır.
Bize ve yaşayan tüm insanlara , hayatı Rabbinin adı ile okuyan yani olaylara Rabbinin koyduğu ölçüler ve yasalar dahilinde bakan , zalimlere meyl etmeyen , hakkı kimseden korkmadan haykıran , şirke ve zulme savaş açan , tağutlara boyun eğmeyen, inandığı değerlerden en küçük bir taviz dahi vermeyen ,Tevhidin ikamesi için hayatını ortaya koyan, vahyin elçisi olduğunu her zaman hatırlatan bir elçi portresi gerekmektedir. Bu portre bizlere sadece ve sadece KUR'AN içinde anlatılmaktadır.
Böyle bir elçinin şirk ve zulüm düzenleri için büyük bir tehlike olduğunu bilen çağdaş Belamlar , bu elçinin yerine kendi düzenlerinin devamını sağlayan bir elçi portesini insanlara empoze zorunda olduklarını çok iyi bilmektedirler.
Kur'an içinde anlatılan elçiler , bizler için rol model olması gereken kimselerdir. Bu kimseler yaşadıkları zaman ve mekanın sıkıntılarına karşı sesini yükselten insanlar olup , klasik din algısının eseri olan kitaplarda böyle bir peygambere maalesef yer yoktur. Bugün insanlık rol model ihtiyaçlarını başka kimseler ile gidermeye çalışarak , onların rol modelliğinde fesadın çoğalmasına yardımcı olmaktadırlar.
Bugün eğer Muhammed (a.s) hayatta olsa idi ve rivayet ve şemail kitaplarında kendisini tanıtmak adına verilen bilgileri görseydi bütün kitapların yakılmasını ve emretmekten başka bir şey yapmazdı. Eğer hayatta olsa idi , kendisine tabi olduğunu iddia eden Müslümanların haline bakar ve "Ben size böyle olmayı emretmedim" diyerek , kendisi adına yapılan yalan ve iftiraları ret ederdi.
Bugün eğer, Muhammed (a.s) hayatta olsa idi , zamanın bilim , teknoloji v.s gibi "Kevni Ayetler" olarak nitelenen bilgilere bizlerinde sahip olmasını isteyerek , bunların öncülüğünü yapardı. Bugün eğer Muhammed (a.s) sağ olsaydı , rivayet ve şemail kitaplarındaki peygamber portresine iman etmiş olanlar , "Biz böyle bir peygambere inanmıyoruz" diyerek Taifliler gibi onu taşlamaktan başka bir şey yapmazlardı.
Bugün eğer Muhammed (a.s) hayatta olsa idi , kendisine atfedilen ve adına "Sünnet" denilen ve insan olmasının bir gereği olan şeyler yerine "Benim asıl sünnetim bu dur" diyerek , Mekke ve Medine de Tevhidi hakim kılmak , Şirki iptal etmek için yaptığı mücadeleyi yeniden verirdi.
Sonuç olarak ; Muhammed (a.s) ın okuyup anlaşılmasını sağladığı iddia edilen rivayet ve şemail kitapları , bize Kur'anın tanıttığı bir peygamberi değil , artık 1500 yıl öncesinde kalmış, yaşanan zamana dair sözü olmayan bir peygamberi tanıtmaktadır. Böyle bir peygamber portresinin bizlere örnek olabilmesi artık mümkün değildir.
Bize gerekli olan peygamber portresi , Kur'an içinde bulunmakta ve bizlerin , dünyanın gidişatını okuyarak , gerekli olan rol modelin elçiler olduğunu farketmemizi beklemektedir. Klasik peygamber algısının devamı için yapılan savaşlar , insanlığın "İslam" adlı bir dinin olduğunu ve bu dinin zalimlere meydan vermemek adına her türlü girişimin yapılmasını emrettiğini bilmemelerine sebep olacaktır.
Bugün Kur'anın anlattığı peygamberin önünü kapayarak , rivayet ve şemail kitaplarının anlattığı ve helal ve haram kılma konusunda Allah (c.c) ile ortak görülen bir peygamber anlayışının mücadelesini verenler şunu bilmelidir ki , bu yaptıklarınızın hesabı sizlere ödetileceği gün son pişmanlığınız fayda vermeyecektir.
RABBİMİZ BİZLERİ MUHAMMED (A.S) I RİVAYET VE ŞEMAİL KİTAPLARININ MAHKUMİYETİNDEN KURTARARAK ONU KUR'ANDAN OKUYANLARDAN KILSIN.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)