5 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
5 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Tebyinül Kurandan Tahrifül Kuran Örnekleri 5 (İbrahim a.s)

"Tebyinül kur'andan tahrifül kur'an örnekleri " seri yazımıza İbrahim as ın ateşe atılması hadisesini "efsane" olarak niteleyen tebyin sahibinin , kur'anda bu kıssa ile geçen surelerdeki görüşlerini ve burada yaptığı tutarsızlıkları paylaşmaya devam edeceğiz. İbrahim as ın ateşe atılma hadisesi kur'anda enbiya,ankebut ve saffat surelerinde geçmektedir." Tebyinül kur'anda"  sahibinin bu kıssa ile iligli düşüncelerini yine kitabından alıntılarla sizlere aktarıp parantez içi yorumlarla kendi ön kabullerini ayetlere desteklettirme çabalarını göreceğiz. Öncelikle saffat suresinde geçen konu ile iligili ayetlerin mealini "tebyinül kuran" dan paylaşalım.  

97.        Onlar: "Şunun için bir bina yapın da bunu cahîmin [çılgınca yanan ateşin] içine atın!" dediler.
98.        Onlar, ona [İbrâhîm'e] tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik. 

Saffat suresindeki konu ile ilgili ayetleri bu şekilde vererek devamında herhangi bir yorumda bulunmadan sonraki ayetlere geçmiştir. Burada dikkatimizi çeken nokta diğer  surelerde geçen kısımlarda yaptığı yorumu burada yapmadan konuya hiç değinmemişitir. Buradaki verdiği ayet meallerinde herhangi değiştirme yapmadan diğer meallerde gördüğümüz ve doğru olduğunu düşündüğümüz şekilde bir meal vermiştir.Ancak başka surede saffat 97. ayetindeki "cahiym" kelimesi ile ilgili olarak yorumda bulunmuştur. 

Biz onun bu yorumunu konu ile ilgili olarak daha geniş açıklamalarda bulunduğu başka surelerden yaptığımız alıntılarda paylaşmak istiyoruz. Ancak saffat suresinde ibrahim as ın kıssasının devamında ismail as ın kurban edilme hadisesi ile ilgili olarak yaptığı ve doru olduğunu düşünmediğimiz tesbitlerini bir başka yazımızda değinmek istiyoruz. 

Sayın yazarın  bu kıssa ile ilgili olarak ankebut suresindeki mealini de verip daha uzun ve detaylı olarak açıklamalarda bulunduğu enbiya suresindeki bölüme geçmek istiyoruz.  

24 – Sonra onun [İbrahim’in] toplumunun cevabı, yalnızca:  “Onu öldürün veya tahrik edin [yandırın]” demeleri oldu. Sonra da Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır. 

Kıssanın bu surede geçen bölümünde de meali "tahrik edin(yandırın) " şeklinde verip detaylı bir açıklamada bulunmadan enbiya suresinde konu ile ilgili yaptığı açıklamaların okunmasını istemiştir. Bizde enbiya suresindeki konu ile ilgili yaptığı açıklamaları sizlerle paylaşmak istiyoruz.  
   
Sayın yazar "İBRÂHÎM PEYGAMBERİN YAKILMASI KONUSU "  isimli bir başlık altında şöyle devam etmektedir. 

"Bu konunun birtakım rivayetlerin etkisinden çıkarılıp Kur'ân'daki ifadelerin gerçek anlamları doğrultusunda tahlil edilmesi gerekir. Konu ile ilgili Âyetler üç ayrı Sûrede yer almaktadır: "

Konu ile iligli verdiği ayetlerin iki  ankebut ve saffat surelerinde olan bölümlerini yukarda önceden paylaşmıştık.  "Enbiyâ: 68–70) Onlar [kavmi]: "Eğer yapanlarsanız, şunu tahrik edin [yandırın] ve tanrılarınıza yardım edin" dediler. Biz: "Ey ateş! İbrâhîm'e karşı soğuk ve güvenli ol" dedik. Ve ona bir düzen kurmak istediler de Biz kendilerini daha fazla hüsrana uğramışlar kıldık "   
Enbiyâ Sûresinin 68 . ve Ankebût Sûresinin 24. Âyetlerinde حرّقوه - harriqûhu ifadesi yer almaktadır. Bu ifade genellikle yakın! olarak çevrile gelmiştir. Biz bu ifade üzerinde biraz tahlil yapacağız:
حرّقوا - Harrikû sözcüğü حرق - h-r-q kökünden, tef'il babından çoğul emir kipidir. Bu sözcüğün mastarı olan تحريق - tahrîq sözcüğü "ateşlendirme" anlamıyla Türkçeye de geçmiştir. (Bir de "hareket" kökünden gelen "harekete geçirme, kışkırtma" anlamında تحريك - tahrîk sözcüğü vardır. Kaf ve Kef harfleri Türkçede sadece " k" harfiyle ifade edildiğinden karıştırılabilmektedir.)
Sözcüğün kökü olan ح ر ق h-r-q, "ateşin alevi"nden gelmektedir. Tahrik, "ateşin bir şey üzerindeki etkisi" demektir. Hastalık nedeniyle gözdeki yanma, hastalıklar nedeniyle kalpteki sızı; soğuk, sıcak ve rüzgâr etkisiyle bitkilerin yanması, acı ve tuzlu şeylerle ağızda oluşan acılar da bu sözcükle ifade edilir. [73–24](Lisanü'l Arab, c.2, s. 404- 406)
Bu durumda bu sözcük "sıkıntı verme, eziyet çektirme, mahvetme" anlamlarında da kullanılabilir. Nitekim Türkçede belâya, sıkıntıya düşüldüğünde "ben yandım, bittim, mahvoldum" denildiği gibi, âni bir sıkıntı geldiğinde de "yandım anam! " denir. 

Ayette geçen "harrikuhu" kelimesinin "ateşte yakma"anlamına gelmediğini savunarak "tahriq etmek" yani "ateşlendirmek" anlamıyla türkçeye geçtiğini savunarak arapçaçada "h-r-k" sözcüğünün "harekete geçirme, kışkırtma" anlamına gelen kelimeyle karıştırıldığını iddia ederek kendisi bir karıştırmada bulunmaktadır.Çünkü "harrikuhu" kelimesine verdiği ateşlendirmek şeklindeki zorlama anlamın "ha-re-ke" kelimesinin anlamı ile bağdaştığını anlayarak orada kelime oyununa gitmiştir. Yukarda alıntı yaptığımız yazısndada gördüğümüz gibi " Sözcüğün kökü olan ح ر ق h-r-q, "ateşin alevi"nden gelmektedir. Tahrik, "ateşin bir şey üzerindeki etkisi" demektir " diyerek ateşin bir şeyin üzerindeki etkisinin "yakmak" olduğunu lisanul araptan aldığı mecazi anlamlarla delillendirmeye çalışmaktadır. 

Sayın yazarın kendisininde iyi bildiğini düşündüğümüz tefsirde bir kaide olan " BİR KELİMENİN İLK KONULDUĞU ASIL ANLAMI O KELİMENİN HAKİKİ ANLAMIDIR. ŞAYET BİR KELİME BAŞLANGIÇTA KULLANILDIĞI İLK ANLAMININ DIŞINDA BENZETME YOLUYLA BİR BAŞKA ANLAMI İFADE ETMEK İÇİN KULLANILIRSA O KULLANILDIĞI ANLAMA MECAZİ ANLAM DENİLİR." İbrahim as ın ateşe atılma hadisesinde " yakma " eyleminin mecaz anlamında kullanıldığını söylemek mümkün değildir

Taha suresi 97. ayetinde samirinin yaptığı buzağı heykelinin yakılmasını anlatan ayetlerde kullanılan kelime ile ibrahim as ın kıssasındaki kelime aynı köktendir ibrahim  as kıssasında geçen "harrikuhu" kelimesine "tahrik edin (yandırın)" anlamı veren tebyin sahibi aynı eserinde taha suresi 97. ayetinde geçen "lenuharrikannehu" kelimesine "Elbette Biz onu yakacağız " şeklinde anlam vermiştir. Acaba neden ibrahim as ın kıssasında kullandığı gibi " elbette biz onu tahrik ettireceğiz(yandıracağız)" şeklinde meal vermemiştir. Şurası muhakkaktır ki, kur'anı kur'andan değilde determinizmin verileri ile anlamaya kalkan kişiler , aynı kelimenin geçtiği başka  ayetlerde çarpıtmaları mümkün olmayacak şekilde meal vermek zorunda kalmalarından dolayı çelişkilerini kendileri ortaya  koymaktadırlar. Sadece "Lisanul arap" veya" tacul aruz" gibi lugat kitaplarındaki sözlük anlamları ileveya kafada oluşturdukları ön kabuller ile  kuranı anlamaya kalkmanın kişileri nasıl yanlış sonuçlara götürdüğünün görülmesi açısından" tebyinül kur'an" adlı eser bariz bir örnek teşkil etmektedir.  

Tebyin sahibi konuya şöyle devam etmektedir. 

Ankebût Sûresinin 24. Âyetinde Onu öldürün veya tahrip edin [yandırın] ifadesi dikkat çekmektedir. Bu ifadeye göre İbrâhîm'e iki cezadan biri verilecektir: Ya ölüm ya da tahrip . Tahrip eyleminde İbrâhîm peygamberin öldürülmesi söz konusu değildir. Onu öldürmeyip mahvedeceklerdir .  

Ayette geçen "onu öldürün veya tahrip edin(yandırın)" ifadesinden iki cezadan birinin verilmesi gerektiğini ifade edip ayetteki "yakın" emrinin o anlama gelemeyeceğini iddia etmektedir.Ancak bu tür bir anlatım nisa suresi 157. ayetinde karşımıza çıkmaktadır. Bu ayet ile ilgili verdiği meali yine eserinden alıntı yapalım.  "Biz, Allah'ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ'yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa o'nu öldürmediler ve o'nu asmadılar. Ama onlara o, benzetildi. Gerçekten o'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şekk [yetersiz bilgi] içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler." Bu ayette geçen " onu öldürmediler ve onu asmadılar" şeklinde geçen kelimelerin uslubu ile "onu öldürün veya yakın" şeklinde geçen cümlelerin üslubu aynıdır. nisa s.157.ayetinde geçen isa as için kullanılan "öldürme ve asma" ile ibrahim as için kullanılan "öldürme ve yakma" işlemlerinin sonucunda ikisinde de ölüm vardır.Ancak tebyin sahibi nisa s. 157. ayetinde bu konu ile ilgili herhangi bir görüş belirtmemiştir. 

Tebyin sahibi şöyle devam etmektedir.

Enbiyâ Sûresinin 70. ve Saffat Sûresinin 98. Âyetlerine göre, toplumu İbrâhîm'i tahrip'ten sonra plan kurmuşlardır. İbrâhîm peygamberi yakıp yok edecek olsalar İbrâhîm peygambere tuzak kurmalarına gerek kalmazdı. Onlar "İbrâhîm'e nasıl eza edebiliriz, sıkıntı çektirebiliriz ve mahvedebiliriz?" diye plan kurmuş olmalıdırlar.

Enbiya 70. ve saffat 98. ayetlerinde geçen "keyden"(tuzak) kelimelerinin kur'anda kullanılış yerlerine baktığımızda Allahın resulleri veya müminler için kurulan "keyd" lerin (tuzakların ) yine Allah cc tarafından başlarına geçirildiği bildirilmektedir. Bu tebyin sahibi tarafından gözardı edilmektedir.

21.70 Ona düzen kurmak istediler, fakat Biz onları hüsrana uğrattık.
 37.98 Ona düzen kurmak istediler, ama Biz onları altettik. 


Ayetlerde geçen son cümleler acaba ne demek istiyor diye düşünen bir kişi bu cümlelerin "birisi için kurulan planın, yapanlar açısından başarısızlığa uğradığını" anlatmak istediğini çok kolay anlaması gerekirdi

"Cahim ve " Nâr " sözcükleri de her zaman gerçek anlamı olan "ateş" anlamında kullanılmaz. Mecâzen aşırı sıkıntı anlamlarında da kullanılır"
diye devam ederek "cahim " ve "nar" kelimelerinin kur'anda kaç yerde hakiki anlamda kaç yerde mecaz anlamında kullanıldığına dikkat etmediğini belli ederek önkabulleri doğrultusunda harekete devam etmektedir. Aslında söylemesi gerekn ve doğru olan cümle şu idi " cahim ve nar sözcükleri de her zaman mecazi anlamında kullanılmaz. Çoğu zaman hakiki anlamda kullanılır". Kur'anda 26 yerde kullanılan "cahiym" kelimesi ,ve yine kur'anda 145 yerde geçen "nar" kelimesi kaç yerde mecaz kullanılmış ? 

Enbiya suresi 69. ayetini " Biz "Ey ateş ! İbrahime karşı soğuk ve güvenli ol" şeklinde çeviren tebyin sahibi 68. ayette verdiği "tahrik edin" meali ile nasıl bir bağlantı kurduğunu anlamak zordur..İbrahim as ın düşmanlarının onu tahrik etmeleri karşısında Allah cc o düşmanlarının tahriklerine karşı "ey tahrik ibrahime karşı soğuk ve güvenlimi ol" demiştir?. Sayın yazar burada kendini maalesef trajikomik bir duruma düşürmüştür.

Sonuç olarak, tebyin sahibinin determinist bir ön kabul ile bakarak ve o ön kabullere bağlı kalarak yaptığı tebyin çalışmaları ,aynı kelimelerin geçtiği başka ayetleri doğru çevirmek zorunda kalması sonucu kendi içinde bir tenakuz arz etmektedir. Bunu İbrahim as ın ateşe atılması olayını gerçek anlamı ile değil mecazi olarak yorumlamaya kalkması sonucunda delil olarak vermiş olduğu ayetleri yine kendi eserindeki başka yerlerde , kedisi tarafından tekzip edildiğin görmekteyiz. İbrahim as ın ateşe atılması olayını kendi ifadesiyle "efsane"  kur'anın deyimiyle " esatirül evvelin" diyerek inkara gitmektedir. 

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Adem iblis kıssası 5 ve cin kavramı (kehf s.50. ayeti)

Adem as ile iblis kıssası 5. olarak kehf suresi 50. ayetinde geçmektedir. Kıssa bu surede tek bir ayette geçmesine rağmen kur'an bütünlüğünde değerlendirilmeden iblisin melekmi cinmi olduğu konusu veya neden "cinlerden olduğu "konusu  açıklığa kavuşturulamaz. konu ile ilgili ayet meali şöyledir. 

50- Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerden oldu , böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. 

Ayetin mealinde gördüğümüz " cinlerden oldu" şeklindeki meal ,incelediğimiz mealler içinde edip yükselin meali hariç bütün meallerde "cinlerden idi" şeklinde yapılmıştır. Tabiki bu konu tefsirlerin hepsinde iblis melekmi yoksa cinmi tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bu melekmi cinmi konusunun çok önemli bir konu olmadığı  (önemli bir konu değil derken kastımız öne çıkarılması gereken dah önemli bir tarafı olduğudur), ayetteki" cinlerden oldu" şeklindeki bir meali tercih etmemizin sebebi kur'an bütünlüğünde "cin " kavramını incelediğimiz zaman öncelikle nuzül dönemi arap inancındaki cinlere verilen   değeri anlamamız gerekmektedir. 

Arapların cinlere verdiği bu değeri anladıktan sonra "iblisin cinlerden olması " meselesini daha kolay anlayabiliriz. Kur'an iblisin ontolojik varlığından (yani melekmi , cinmi  olduğundan) önce bize şeytanlık vasfını alıp onun bizleri kıyamete nasıl saptıracağını ve bizlerin bu saptırmalara karşı nasıl savunma yapacağımızı öne çıkarmıştır.Ancak iblisin mahiyetini kur'anın bize verdiği bligiler ışığında anlamak mümkündür. 

                        
 Adem ile iblis kıssasına baktığımız zaman bütün ayetlerde "meleklerin iblis hariç tümünün "secde ettiklerini görüyoruz. Ancak iblisin secde etmeme gerekçesinde kendisinin ateşten yaratıldığını iddia ettiğinide görüyoruz , hicr s. 27. ve rahman s.15. ayetlerde "cann"ın ateşten yaratıldığını söyleyen Allah cc nin bu ayetleri ışığında iblisin melek yada cin olması arasını nasıl bağdaştırabiliriz. 

Tefsirlere baktığımız zaman bu işin içinden çıkması bir hayli zordur. Kur'an   nuzül döneminde arapların günlük kullandığı dildeki bazı , rab, resul,kitap,hidayet, dalalet, kafir,kerim , mümin,vs gibi kelimelere    ıstılahi bir anlam yükleyerek onlara günlük kullanımın dışında yani lugat anlamının dışında o anlama uygun yeni anlamlar yüklemiştir. "cin" kelimeside arapların günlük dilde örtmek, gizlemek,gibi yada yabancı insanlar için kullandıkları bir kelimedir.

Kur'anda hem lugat hemde ıstılahi anlamları ile kullanılan bu gibi kelimelerin hangi ayette lugat anlamında hangi ayette ıstılahi anlamda kullanıldıkları ayetlerin siyak ve sibakından anlaşılır. Allahcc  zariyat s 56. ayetindede  bildirdiği gibi "ins" ve "cinni" kendisine ibadet için yaratmıştır. Bu kelimeler lugat anlamı olarak "ins" gözle görülen "cin" gözle görülmeyen varlıklardır. 

Tabi ki bu gözle görülme veya görülmeme bizim açımızdandır  Araf s. 27 ayetinde onların bizleri gördükleri bildirilmektedir. Bu anlama uygun olarak meleklerde bizler için gözle görülmeyen varlıklar olması hasebiyle "cin" kavramı içine dahil olmaktadırlar. Ancak kuranda "cin" kelimesi arapların nuzul öncesi onlara yüklediklari anlam çerçevesinde bizlere anlatılmaktadır. Dolayısı ile iblisin melek yada cin olmasının bizim için fark eden yönü yoktur. İblisin kur'anda bizler için dikkat çekilen yönü onun ontolojik  varlığı değil saptırıcı olmasıdır. Kehf suresi 50. ayetindeki"cinlerden olması" meselesine de nuzül öncesi arap tolumunun cinlere yükledikleri değer açısından baktığımız zaman kuranda "cin " kavramı daha kolay anlaşılacaktır. Bu ön bilgi ışığında kurandaki cin kavramını açabiliriz. 

"CİNN" kelimesi sözlüklerde beş duyu ile algılanamayan varlıklar olarak ifade edilir. Bu anlamlara ilaveten anne karnındaki bebeğe "cenin" , etrafı ağaçlarla kaplı bahçeye "cennet", savaşta gizlenmek için kullanılan alete "cünne", aklın saklanmasına"cinnet" denilmiştir. Zariyat s. 56. ayetinde allah cc " ben insi ve cinni bana etmeleri için yarattım" ayetinden anlamaktayız ki rabbimiz kendisine ibadet için iki ayrı varlık yaratmıştır.

 Gözle görülmeyen bu varlıklar insanlık tarihi boyunca şeytanın insanı saptırmak için verdiği söze uygun olarak özellikle gaybi haberlere vakıf olmayı seven insanları çok rahat bir biçimde onları yalanlarla oyalayıp ve şirke düşmeleri ve Allah isyan etmeleri yolunda büyük başarı sağlamışlardır.Nuzül öncesi  arap toplumuda cinlerle olan bu ilişkilerine  kur'an nazil olmaya başlayıncaya kadar devam etmişlerdir. Kur'an nazil olmaya başlayınca cinlerle olan bu ahbablığa savaş açmıştır.

6.100 Cinleri O yaratmışken kafirler Allah'a ortak koştular. Körü körüne O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Haşa, O onların vasıflandırmalarından yücedir. 

6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
37.158 Allah'la cinler arasında soy bağı uydurdular. Andolsun cinler de, kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilir
34.40 Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mı size tapıyordu?» der
34.41 Melekler: «Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı» derler 
 
 41.29]  İnkar edenler: «Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar» derle

[034.020] [DI] And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı .       (bu ayet cahiliye toplumuna hitaben inmemesine rağmen cahiliye toplumu dışında herkesi sapkınlığa sürüklemesi açısından bir örnektir)

Bu ayetler bize gösteriyorki cinler cahiliye toplumunun sapkınlıklarında önemli bir rol oynamaktaydı. Cinlerle ilgili bu altyapı içinde nazil olmaya başlayan kur'an cinlere olan bu bağlılıklarını yıkmak için onlara uyanları cehennem ile cezalanlandıracağını haber vermektedir. 

Cin kavramı ile ilgili olarak bu kavramın arapçadaki lugat anlamından yola çıkarak ahkaf suresi ve cin suresindeki bazı cinlerin kur'an dinlemesi ile ilgili bölümünden ayetlerin nuzul sebebi ile ilgili bazı rivayetlere dayanarak (bu tip rivayetlere can simidi gibi sarılan bazı kişiler namaz ile ilgili gelen rivayetleri bu konu ile ilgili rivayetler kadar bile değer vermemektedirler)dinlemeye gelenlerin nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddia edilmektedir. 

O günkü inanışta cinlerin nusaybinde yoğun olarak bulunduklarına dair olan inanç nedeniyle gelenlerin "nusaybin cinleri" olduğu rivayeti ters çevirilerek nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddiası kur'anla örtüşmeyen bir iddiadır.Ahkaf suresi ve cin suresindeki anlatımlardan kasıt cinlerin ağzından onları Allaha ortak koşan mekke müşriklerine hitaben " ey mekkeliler sizler bizi Allah ortaklar koşmanıza karşılık bizler Allaha ve resulune iman ediyoruz" şeklinde kur'anın edebi bir uslubuyla konuşturulmuşlardır. 

Aynı iddia sebe suresi12. ve 13.sad suresi 37. ve 38. ayetlerinde süleyman as kıssasında emrine verilen cin ve şeytanların yabancı ustalar olduğu şeklinde ortaya atılmaktadır.Bu kıssayı kur'an bütünlüğünde okuduğumuz zaman süleyman as ın Allah cc den sad suresi 35. ayetinde gördüğümüz gibi ""rabbim beni bağışla ve benden sonra kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et" duasının karşılığı olarak kendisine verilen ve bu büyük nimet karşılığında Allaha nasıl şükrettiğinin örnekliğini göstermesidir.Yine süleyman  as kıssası içinde cinlerden gayb konusunda yardım umanların bu yardım beklentilerinin boş olduğu sebe suresi 14. ayetinde dile getirilmektedir. 

34.14 Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı  bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azap içinde kalmazlardı 
Ayette cinlerin gayba dair bilgileri olmadığı dile getirilmektedir. Gayba dair bir bilgilerinin olmadığı cin s. 9. ve 10.ayetindede kendilerinin dilinden bildirilmektedir
72.9 Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor
72.10 «Yeryüzünde olanlara kötülük mü murad edildi, yahut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir, doğrusu biz bilemeyiz.»
 

Kur'anda  cinlerle ilgili olarak dikkatimizi çeken bir özellik ahfaf ve cin surelerinde kur'ana iman ettiklerini söyleyen cinlerin dışında cehennem ehlinin cinlerden ve insanlardan olduğunu ifade eden ayetlerdir.  Rabbimiz kendisine iman edenleri cennetle mükafatlandıracağını bildirmektedir, ancak cennet ehli arasında cinlerden bahsedilmez aksine cehennem ehli arasında cinlerden ve insanlardan bahsedilmektedir. Buda bize  cinlerin iblisle ortak yönlerinin öne çıkarılarak insanların bunlarla olan ilişkilerinin neticesini haer verilmesidir
6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
7.38 Allah, « Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin» der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, «Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver» derler, Allah, «Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz» der
7.179 And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir 
41.25]  Onların yanına bir takım yardakçılar koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler. Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsranda idiler 

 46.18]  İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır .

Bir başka konuda ahkaf ve cin surelerinde kur'an dinleyen cinlerin, eğer onlar insanın dışında ayrı bir varlık ise onlara ayrı bir resul gelmediği meselesidir. Bu konuyada enam s. 130. ayeti açıklık getirmektedir ayette cinlerede içlerinden onları hesap günü ile korkutan elçiler gelmiştir.Muhammed as için söylenen ins ve cin peygamberi sözünün, "cin " için  olan kısmının doğru olmadığı bu ayette ortaya çıkmaktadır. Ayette geçen "minküm" yani sizden lafzı inse ve cinne kendi içlerinden resuller gönderileceğini bizlere nasıl"cin" den bir resul gelmedi ise cinlerede "ins"ten bir resul gelmemiştir. 

Yine tekrarlamakta fayda var ahkaf ve cin surelerindeki cinlerin kur'anı dinleyip ona iman ettiklerini beyan etmeleri o günkü mekke toplumuna hitaben "sizler bizleri Allaha ortaklar koşmanıza rağmen bizler bile kur'ana iman ediyoruz" şeklindeki bir konuşturma sanatının sonucudur.

6.130 «Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?» «Kendi hakkımızda şahidiz» derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler.
 
 Cinlerin insandan ayrı bir olarak değilde yabancı insanlar olduğu iddiasının yanlışlığı hicr . 27 de" cannın insandan önce yaratıldığının" ifade edilmesidir.İnsandan önce yaratılan bir varlık ve yaratılış özünün ateş olması, insanın yaratılış özünün çamur olması, bu iki ayrı varlık gurubuna nasıl "yabancı insan" diyebilir. hicr 27 ayetinin metnindeki "cannun" kelimesinin cin olmadığını iddia etmekte ayrı bir yanlıştır. Rahman s 39. ayette " o gün ne insana nede canna suçundan sorulur" ayetindeki "cann" kıyamette hesaba çekilecek olan cinden ayrı bir varlıkmıdır sorusuna nasıl bir cevap verebilir. Kur'an bütünlüğünde düşündüğümz zaman "cinlerin" insan ile aynı varlıklar olduğu konusu havada kalan bir konudur.Rabbimizin bunca ayetine rağmen bu varlıklar konusunda kur'an dışı bilgiler ışığında bir düşünce sahibi olmak özellikle" kur'an merkezli düşünce" içinde olan kardeşlerimize yakışmaz.


Kehf s. 50. ayetine dönecek olursak cinlerle ilgili bu ayetlerin ışığında  meallerin çoğunda" cinlerden idi" şeklindeki bir anlama karşılık" cinlerden oldu" şeklindeki bir anlam kur'an bütünlüğüne daha uygun düşmektedir.Çünkü ayetlerde cinlerin insanlar için saptırıcı olmaları öne çıkarılarak akıbetlerinin şeytana uyanlar ile aynı olduğu bildirilmektedir. 

Bakara s. 34.ve sad s.78.  ayetindeki iblis için kullanılan "ve kane minel kafirin"yani kafirlerden oldu anlamı ile kehf s. 50 deki "kane minel cinni" yani cinden oldu , iblisin kafir olması ile  olması ile cinlerden olmasını birleştirecek olursak iblis ile cinlerin ortak  yönlerinin "kafirlerden olmasıdır". Ayetin devamında "siz beni bırakıp onu ve zürriyetinimi dost ediniyorsunuz?" cümlesinden anlaşılıyorki cinlerin iblis ile cinlerin yakınlık bağı öne çıkarılarak iblisin insanlara karşı ortaya attığı saptırma yollarına cinlerinde ona yardımcı olduğunu dolayısı ile cinlerin insanlar için olan tehlikelerine dikkat çekilmektedir. 
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.