Kur'an'ın doğru anlaşılmasında, nuzül ortamında yaşayan insanların kültürel, dini ve sosyo ekonomik yaşantı gibi bilgileri, kısacası tarihsel arka plan bilgisi önemli bir rol oynamaktadır. Bu bilginin göz ardı edilmesi, yapılacak okuma ve anlama çalışmalarından sağlıklı sonuçlar çıkarılamamasını beraberinde getirecektir. Yazımıza konu edeceğimiz cinler ile ilgili ayetlerin doğru anlaşılmasında, nuzül öncesi tarihsel arka plan büyük ölçüde önem arz etmektedir.
Son yıllarda Kur'an'ın gündeme gelmesi ile, bir çok konu yeniden masaya yatırılmış, yeniden anlaşılmaya ve tartışılmaya başlanılmış, tartışılan bu konuların içinde cinler ile ilgili bilgilerin yeniden Kur'an'i anlamda anlaşılması da bulunmaktadır. Maalesef bu konuda yapılan anlama çalışmaları etrafında yapılan tartışmalar, cinlerin varlığı yoklu etrafında kilitlenmiş, bir taraf cinlerin varlığını kabul ederken, bir diğer taraf cinlerin varlığını kabul etmemekte, bu kısır tartışmalar sonucunda, tartışan taraflar birbirlerini tekfir etmeye kadar varan suçlamalar yöneltebilmektedir.
Cinler ile ilgili ayetleri okurken, göz önüne alınması gereken en önemli husus, Kur'an'ın cinlerin ontolojik varlığı veya yokluğu konusu ile asla ilgilenmediğidir. Bundan dolayı bu konuda yapılacak tartışmalar cin var yok mu kavgasına çekilmemeli, şayet çekilecek olursa, yapılan tartışmaların kördöğüşünden farksız, ve havanda su dövmekten başka bir işe yaramayacağı da bilinmelidir.
Yaşadığımız dünyanın her tarafında, geçmiş ve gelecek tüm zamanlarda, insanları maddi ve manevi açıdan sömürmek isteyenlerin kullandıkları ve kullanmaya devam edecekleri en önemli silah, kendilerinin diğer insanlar gibi olmadıkları, diğer insanlardan farklı olarak ellerinde bir takım gizli güçler bulunduğu, bu gizli güçler vasıtası ile kendilerine bir takım özel bilgiler verildiği şeklinde bir iddia sahibi olmalarıdır.
Görünmeyen ve sadece özel kişilerle iletişim kurduğu iddia edilen bu gizli güçlerin ismi ise CİN dir. Cinlerle ilişki kurduklarını iddia eden bu kimseler, onlardan gaybe dair haber aldıklarını iddia etmekte, onların kendilerine bir takım bilgiler verdiğini söyleyerek kendilerini diğer insanlardan ayrıcalıklı göstererek, itibar sahibi olmaya, ve bu yolla onları sömürmeye çalışmaktadırlar.
Konuyu nuzül öncesi Mekke'de yaşayan insanlar boyutunda düşündüğümüzde, o toplumda Şair, Mecnun, Kahin, Arraf v.s gibi isimlerle bilinen insanların var olduğu bilinmekte, bu insanların cinlerle ilişki kurdukları zannedilerek, ağızlarından çıkan sözlerin kendi sözleri olmadığı, cinlerin onlara verdikleri ilham ve haberlerin neticesinde bu sözleri onlardan alarak söyledikleri iddia edilmektedir.
Yani nuzül öncesi Mekke insanının bazı insanların cinler vasıtası ile gökten haber aldıklarına dair bir arka plan bilgisi mevcut bulunmaktaydı. Cinlerin göklerden aldıkları haber ve bilgileri yerde yaşayan bazı insanlara aktardıkları şeklinde bir bilgiye sahip olan Mekke'lilere, bir gün 40 yıldır içlerinde yaşayan bir adam tarafından kendisinin de Allah'tan haber aldığını söylemesi şok etkisi yaratmış, Muhammed adındaki bu kişinin Allah'tan aldığını iddia ettiği bu haberleri beğenmeyenler, ona şiddetle karşı çıkmış, onun ŞAİR, MECNUN, KAHİN olduğunu ileri sürerek, verdiği bilgilerin itibar görmemesi için var güçleri ile mücadeleye girişmişlerdir.
Mecnun yani cinlenmiş olduğu iddia edilen Muhammed (a.s) ın böyle bir durumda olmadığını ifade eden ayetlerin nazil olmasının arka planında, Mekke'li müşriklerin ona karşı yaptığı bu türden ithamlar yatmaktadır. Çünkü Mekke'lilerin mevcut olan arka plan bilgilerinde, bu gibi haberler alan insanlar, cinlerle ilişki kurmuş olarak bilinmektedir.
Şeytan, Melek, Cin gibi kelimeler, vahiy kavramı ile yakından ilgilidir. Bu kelimeler birbiri ile iç içe bir durum arz etmekte olup, birbirinden kopuk şekilde anlamaya çalışmak bizleri doğru bir sonuca götürmeyecektir.
Şeytan kavramının, Kur'an içinde önemli bir yer tuttuğu malumdur. Kötülük ve çirkinliğin sembolü olarak yer alan bu kavramın cinlerle özdeşleştirilmesi dikkat çekicidir (Kehf s. 50). Kur'an'da, cinler vasıtası ile alınan haberlerin ve bu haberler neticesinde bir yöne ve düşünceye kanalize olan insanların düştüğü durum, ŞİRK kavramı ile ifade edilmektedir. Cinlerden haber aldıklarını iddia eden insanların aldıkları haberlerin şeytan ile özdeşleştirilmekte, bu haberlere inanarak yaşamını belirleyenlerin sonunun cehennem olduğu, yine Kur'an içindeki ayetlerde bildirilmektedir.
Kur'an'ın şeytanlar tarafından indirilmediğinin (Şuara s. 210-212) bildirilmiş olması, Muhammed (a.s) ın aldığını iddia ettiği haberin kaynağının neresi olmadığının bilinmesi açısından önemlidir. Çünkü Mekke'li müşrikler Muhammed (a.s) ın aldığını iddia ettiği vahyin kaynağının, kendilerinin haber aldığını iddia ettikleri cinler olduğunu, dolayısı ile onun bir mecnun olduğunu söyleyerek, vahyi ve elçiyi halkın gözünde itibarsızlaştırmak istiyorlardı.
Yine bazı surelerde (Hicr, Saffat, Cin) cinlerin gökten haber almalarının imkansız olduğunu beyan eden ayetlerin, nuzül ortamı arka plan bilgisi ile yakından alakası bulunmaktadır. Cinlerin gökten haber aldıkları bilgisine sahip olan Mekke'li müşriklerin bu düşünceleri, cinlerin böyle bir haber alma imkanlarının olmadığını beyan eden ayetler ile mahkum edilmekte, Muhammed (a.s) a inen vahye onlar tarafından herhangi bir müdahale yapılmasının imkansız olduğu, dolayısı ile onun asla cinlenmiş olmadığı vurgusu yapılmaktadır.
Melek kavramının da Kur'an içinde önemli bir yer tuttuğu malumdur. İyilik ve güzelliğin sembolü olarak yer alan bu kavramın Muhammed (a.s) a inen vahiy ile özdeşleştirilmesi de dikkati çekmesi gerekmektedir. Cinlerden haber aldıklarını iddia eden Mekke'li müşriklerin bu haberleri onlara şeytanların indirdiği söylenirken, Muhammed (a.s) ın aldığı vahyi meleğin indirmesinin söylenmesi, gaybi haber aldıklarını iddia eden her iki tarafın, bu haberleri nereden aldıklarının bilinmesi açısından önemli bir noktadır.
Buraya kadar söylediklerimizi toparlayacak olursak; Kur'an'ın Nezele kelimesi ve türevleri ile ifade ettiği gökten haber alma yani vahiy olgusu, Mekke'li müşriklerce daha önce bilinmekte idi. Kur'an Mekke'lilerce bilinen bu bilgi alt yapısını kullanarak, Allah'ın elçi olarak seçtiği bir kuluna vahyettiğini bildirmektedir. Şeytan ve Melek kavramları iniş olgusunda yine anahtar bir rol üstlenmekte, müşriklerin cinlerden aldığını iddia ettiği haberin kaynağının şeytan olduğu, Muhammed (a.s) ın aldığını iddia ettiği haberin kaynağının ise Allah ve melek olduğu belirtilerek arada fark olduğu vurgusu yapılmaktadır. Yani cin konulu ayetlerin iniş sebebi, müşriklerin gaybi haber almaya dair olan bilgi birikimleridir.
Kur'an'ın cin konulu ayetlerini bu pencereden bakarak anlamaya çalıştığımızda, onların varlığı yokluğu konusu asla bizler için mesele teşkil etmeyecek, dikkatler Kur'an'ın cinleri hangi sebepten ötürü ele aldığına yoğunlaşacaktır. Kur'an içinde cinlerle ilgili ayetler okunduğunda, Mekke'lilerin bu konudaki inançlarına öncelikle vurgu yapıldığı anlaşılacak, ayetlerin tarihsel bağlamı doğru anlaşıldıktan sonra, bizler için nasıl mesajlar ihtiva etmiş olabileceği daha net anlaşılabilecektir.
Cin ve Ahkaf surelerinde cinlerin konuşturulması ile ilgili ayetler, onların ontolojik varlıkları açısından değil, Mekkeli'lerin sahip oldukları şirk inançlarının kutsal olarak bildikleri isimler üzerinden ret edilmesi olarak okunmasu gerektiğini burada hatırlatmak isteriz.
Bunlardan sonra Cin adı ile bilinen, ve belirli kulluk vazifeleri ile sorumlu bir varlık gurubunun olup olmadığı sorusunun cevabı verilebilir. Biz her ne kadar Kur'an'ın cin konusu ile ilgili ayetlerinin, onların varlığı veya yokluğu tartışmasından ziyade, nuzül dönemi insanlarının sahip olduğu bilgi birikimini dikkate aldığını söylesek bile, cin var mı yok mu sorusu yine sorulacaktır.
Bizim kanaatimiz şu dur ki, dünya yüzünde insan haricinde yaratılmış, ve Cin adı ile bildiğimiz herhangi bir varlık türü yoktur. Allah (c.c) sadece İnsan olarak bildiğimiz bir varlık türünü dünya yüzüne yerleştirmiş, ve sadece ona bir takım sorumluluklar yüklemiştir. Bu iddiayı ortaya attıktan sonra, Kur'an içinde cinlerle ilgili geçen ayetlerde haklı olarak, onların yaratılmış olduklarını bildiren ayetler gündeme gelecek, ve bu konuda ne söyleyeceğimiz merak konusu olacaktır.
Kur'an'ın bir konuda muhataplarını bilgilendirmekte kullandığı anlatım üsluplarından bir tanesi, onların mevcut algılarını dikkate almasıdır. Bugün okuduğumuz Kur'an'da cinler ile ilgili ayetleri anlamanın yolu bu durumun dikkate alınmasından geçmektedir.
Allah (c.c) Kur'an'da cinler ile ilgili ayetlerde, Mekke toplumunun cinler hakkındaki bilgi birikimini dikkate almıştır. Şayet Kur'an, "Sizin bildiğiniz anlamda cin diye bir şey yok yalan ve düzmece şeylere inanmayın" mealindeki ayetler ile Mekke'lilere hitap etmiş olsaydı, onların cinler vasıtası ile göklerden haber alma inançlarının da yanlış olduğunu söylemiş olacak, bu şekildeki bir söylem ise, Kur'an'ın nazil olma olgusunu da Mekke'lilerin anlamamasına ve daha geniş bir kesimin vahyi inkar etmesine neden olacaktı.
Cinlerin yaratılmış olması ile ilgili ayetlerin mevcut olan algının üzerinden onların insanları şirke düşürmek sureti ile cehennem ehli olmalarına sebep oldukları hatırlatması olarak okumaya çalıştığımızda herhangi bir problem de kalmayacaktır. Zımnen onlara, "Sizin bana ortak koştuğunuz bu cinler sizi cehenneme sürüklemekten başka bir işe yaramaz" denilmektedir.
Konuya sanki cinlerin varlığına iman şartı varmış gibi bakılmasından ötürü, bir takım anlaşmazlıklar çıkmakta, cin diye bir şeyin olmadığını iddia edenler sert tepkiler ile karşılaşarak, "Sen nasıl cinleri inkar edersin" şeklinde sözler muhatap olmaktadır. Cin konusu Kur'an içinde iman konusu olarak bizlere anlatılan bir konu değil, mevcut ortamdaki insanların Kur'an'a karşı olan inkarcı tutumlarının sebeplerinden birisi olarak bizlere sunulmaktadır.
Mekke'lilerin cinlerden haber alma inançları, Kur'an'ın insanlara nasıl ulaştığının da onlar tarafından daha kolay anlaşılmasına, bu konuda onların herhangi bir itirazda bulunmamalarını beraberinde getirmiştir. Mekke'li müşriklerin vahyi inkar ederken kullandıkları söyleme dikkat ettiğimizde, vahyin inzal olgusunu değil, vahyin muhteviyatında olan kendilerine dair olan emirleri inkar ettikleri görülecektir. Çünkü onlar bazı kimselerin gökten haber aldıklarını bilmekte idiler, işlerine gelmeyen şey, onlara gelen haberin mahiyetindeki şirk batağından kurtulmalarına vesile olacak bilgilerdi.
Ayrıca insanların zihinlerinde cin diye bir varlık olmadığı fikrinin yerleşmesi, onların cinlerle ilgili korkularını yenmesine, şarlatan din tacirlerinin bu yoldan maddi ve manevi kazanç sağlamalarının yolunu da kapacaktır. Bugün din üzerinden yapılan ticarete baktığımızda büyük bir kısmının insanlara musallat olduğu ileri sürülen cinlerin onlardan çıkarılması, veya cin musallat olmaması için bir takım alet edevat satışlarının olduğu herkesçe malumdur. Cinci Hoca olarak bilinen insanların tv ekranlarında cin kovalama seansları yaparak, cin mektubu, bu mektupların yazılı olduğu şalların ellerinde kalarak satılmamasının yegane yolu, insanların kafasından bu korkuyu silmek olacaktır. Bu korkunun silinmesinin tek yolu ise, cin diye kendisinden korkulacak bir varlığın olmadığı inancının insanlarda yerleşmesidir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Cin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Mart 2018 Çarşamba
18 Eylül 2015 Cuma
Arap Cahiliyesinin Cin Algısı Üzerine Bir Mütalaa
Kur'an 1500 yıl önce, Mekke şehrinde yaşayan topluluğa inmeye başlayan bir kitap olup , onun doğru anlaşılması için, indiği toplumun sosyo kültürel arka planını bilmek zorunluluğu vardır. Çünkü kitabın ilk muhatapları bu toplum olup, inmeye başlayan kitap, bu toplumun yaşadığı bazı yanlışlıkları dikkate alarak düzeltmeye yönelik bilgiler ihtiva etmektedir. Bunları söylerken, Kur'anın tarihsel bir kitap olduğu iddiasında olmadığımızı söylemek istiyoruz , bu iddiadan amacımız, inen kitabın yaşanan bir hayatın gerçeklerini göz önüne aldığını ve bu gerçeklerin bilinmeden kitabın anlaşılmasında sıkıntılar doğacağıdır.
Bu doğrultuda , Kur'anın "Cinler" ile ilgili anlatımlarının doğru anlaşılması için, indiği toplumun bu konudaki arka plan düşüncesinin bilinmesi ve ilgili ayetlerin bu arka plan dahilinde okunması gerekmektedir. Toplumdaki cin anlayışının , onların doğa üstü güçlere sahip varlıklar olarak anlaşılmasından yola çıkarak , Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerini bu çerçevede okuduğumuzda bu konu maalesef yanlış anlaşılacaktır.
Cahiliye araplarının Kur'an öncesi cin algıları nasıldı ?.
Cahiliye araplarının cin algılarının bilinmesi için , daha gerilere gitmek zorunluluğu vardır , çünkü bu algı sadece arap kavmi ile ortaya çıkmamış olup , insanlık tarihinin bir sorunudur. Tarih boyunca , bazı insanların diğer insanlar üzerinde baskı kurmak için kullandığı argümanlardan bir tanesi , kendisinde doğa üstü güçler bulunduğu iddiasıdır. Bu iddialarını insan harici olduğu söylenen bazı varlıklar üzerinden götürerek diğer insanlar üzerine korku salmak şeklindeki ifsadi hareketler insanlık tarihi ile birlikte başlamıştır.
"Büyü ve sihir" insanlığın kadim bir kültürü olup , bu tür güçlere sahip olanların, diğer insanlar üzerinde baskı kurma aracı olarak kullanılmış olması , Musa (a.s) kıssası içinde anlatılan Firavun'un, büyü ve sihir ile halk üzerinde baskı oluşturarak iktidarını sürdürmek gayreti içinde olmasından anlaşılmaktadır. Kendilerinde bu tür güçler olduğunu söyleyerek diğer insanlar üzerinde baskı ve sömürü kurma yolu, dün nasıl devam etmekteyse bu gün de aynı yoldan para , güç ve makam sahibi olmak isteyenler tarafından kullanılmaktadır.
Doğa üstü güçlere sahip oldukları iddiası ile , bazı insanlar üzerinde baskı kuranlar , karşılarındaki muhalifleri karalamak için bu sefer onların doğa üstü güçler tarafından baskı altında tutularak onlara karşı geldiklerini, dolayısı ile bunların sağlam bir kafaya sahip olmadıkları ve söylediklerinin dinlenmemesi şeklinde propaganda ya girişmektedirler. Muhammed (a.s) ve ondan önceki elçiler için yapılan "Mecnun" (Cinlenmiş) iddiası, bu tür propaganda yapanların söylemi olduğu Kur'an içindeki ayetlerden okunmaktadır.
"Cin" söylemi böyle bir arka planın ürünü olup , ortaya atılan söyleme uygun olarak arap dilinde, "Görünmez olmak" şeklinde anlamını bulmuştur. Bir kişinin kendisinde olağan üstü güçler olduğunu iddia etmesi , veya başkasında bir takım bozuklukların olduğunu iddia etmesi , iddia sahibinin delillendirmesini gerektirir. Karşınızdaki bir kişiye herhangi bir iddiada bulunduğunuz zaman , bu iddianın delili olma şartı vardır. İşte bu noktada, sunulan iddianın delil istenmesi karşısında bu delili herkesin anlamayacağı , göremeyeceği gibi iddialar sunularak, olay insan üstü güçlere sahip olmaya ve doğa üstü güçlere bağlanmaktadır.
Olayı her kesin anlamayacağı ve göremeyeceği güçlere bağlayarak karşısındaki insanlar üzerinde baskı kurmak yolu, fesad yolunu seçen insanların kullandığı bir yöntem olup müşrik araplara da bu yolla sirayet etmiştir.
"Cin" söylemi , görünmezlik atfedilerek herkesin sahip olmayacağı bir gücün veya bazı kimselere musallat olan görünmez güçlerin adı olarak arap cahiliyesinde önemli bir yere sahip olmuştur. Arap cahiliyesinde, soyut olan bir şeyi insan zihninde somutlaştırarak anlatma yoluna gidilmiş ve bunun adına "Cin" denilerek somutlaştırılmıştır. Kendilerine diğer insanlardan farklı bir şekilde güç vehmedenler bu güçlerini "Cin" adını verdikleri, herkesin göremeyeceği !! varlıklardan aldıklarını iddia ederek, yaptıkları işleri , aldıkları haberleri bunlara nisbet ederek her türlü dalavereyi çevirmişlerdir. Arap müşriklerinin , cinler aracılığı ile şirke düşmelerinin yanlışlığının hatırlatılması , cinlerin gaybe dair herhangi bir bilgi sahibi olamayacaklarının hatırlatılması , arapların böyle düşünce arka planı içinde olmaları sebebi iledir.
Aslında ortada elle tutulur , gözle görülür veya bazı insanların görebilme yeteneğine sahip olduğu somut bir varlık olmamasına rağmen , varlığı bile olmayan böyle bir isme, bazı güçler nisbet edilmiş , insanların onlardan korkması sağlanarak bir şekilde baskı altına alınmaya çalışılmış hala çalışılmaktadır.
Buraya kadar söylediklerimizi özetleyecek olursak ; Cin algısı arap cahiliyesinde , doğa üstü güçlere sahip olduğu iddiası veya bir kişinin doğa üstü güçler tarafından aklının çelindiği iddiası temeline oturmuş bir düşünce olup, İNSAN DIŞINDA ONTOLOJİK MAHİYETİ OLAN VEYA RUHANİ SAYILABİLECEK BİR VARLIK DEĞİLDİR.
Kur'anın "Cin" ler ile ilgili ayetlerinin TAMAMINI böyle bir algı içinde okumak gerektiğini düşünmekteyiz. Şayet klasik bilgiler dahilinde insan dan ayrı bir yaratılışa sahip varlık kategorisine dahil oldukları düşüncesini öne çıkararak okuduğumuz zaman, cinler ilgili ayetleri doğru anlamak zorlaşacak hatta imkansızlaşacaktır.
Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerine baktığımızda, bütün ayetlerde cinlerin insanları saptırması , onları şirke bulaştırması , neticede cehennem ile cezalanacakları haber verilmektedir. Olaya cahiliye arabının penceresinden bakacak olursak ;
Arap toplumunda yaşayan herhangi bir kişi , kendisinde olağan üstü güçler olduğunu , bu güçlerin yardımı ile elinde büyük bir güç olduğu vehmine kapılarak başkalarını buna inandırması ve bunlara inanan o kişilere istediğini söyletmesi ve yaptırmasına sebeb olmaktaydı. Çünkü o kişilere yaptırdığı ve söylettiği şeyler, kendi iradesi dışında olduğunu iddia ettiği ve güç sahibi olan "Cin" adını verdiği üstün güçlere sahip olduğu söylenen güçler tarafından ona haber verildiğini söylemekteydi.
Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerinde onların insanları şirk'e sürüklediği , veya onlar vasıtası ile gayb'ın bilindiği gibi iddialar , aslında böyle bir varlıktan alınan haberler veya öğrenilen sözler olmayıp , kendisinde böyle bir gücün olduğunu iddia eden insanların hevasından söylediği sözler veya verdiği haberler olup , bunları cinlere isnad ederek kendisini bir şekilde yüceltme yoluna gitmesidir.
Kur'an , "Cin" adı altında insan'dan hariç mükellef bir varlık gurubu olduğunu red ederek bunları anlatmış olsaydı bu konunun anlaşılması belki bu kadar müşkilat arzetmezdi. Ancak sanki böyle bir varlık gurubu olduğunu ifade ettiği gibi bir anlatım uslubu gütmüş olması, bizleri bu konuda onların ontolojik mahiyete sahip oldukları , bizler tarafından algınamayan varlıklar olduğunu düşündürmüş ve bu düşünceye mitolojik unsurlar ilave edilince ortaya karmakarışık şeyler çıkmıştır.
Kur'andaki bu konu ile ilgili ayetler , arap cahili toplumundaki "Cin" üzerine kurulmuş hegomonyayı kırmak için inmiş olup, arap cahiliyesinin cinlerin ontolojik bir mahiyete sahip oldukları gibi bir düşünce olmadıkları için böyle bir reddiye içine girmemiştir , yani arap cahiliyesinde CİNLERİN ONTOLOJİK MAHİYETLERİ OLDUĞU ŞEKLİNDE HERHANGİ BİR İNANÇ MEVCUT DEĞİLDİ. Arap cahiliyesinin cin anlayışı , cinlerin varlık olduğu üzere kurulmayıp , oldukları vehmettirilen varlıkların bazı insanlar tarafından kullanılarak , diğer insanlar üzerinde baskı aracı olması veya bazı insanlara musallat olarak onları yalan yanlış konuşturan varlıklar şeklinde kurulmuş idi .
Muhammed (a.s) ın "Mecnun" olarak etiketlenmesi , onun söylediklerinin toplum nazarında alıcı bulmaması için yapılmış bir suçlama olup cinlerin hem bazılarının iktidarı , hem de bazılarının düşürülmesi noktasında kullanılan bir joker olduğu anlaşılmaktadır.
Mekkeliler, cin adı altında ayrı bir varlık gurubu olduğunu iddia etmedikleri için , Kur'an bu sebeble böyle bir anlatım yöntemini seçmemiştir. Onun seçtiği yöntem , Mekke müşriklerinin düşüncesinden hareket ederek , Allah (c.c) ye isyan eden kim olursa olsun onun Cehennem ile cezalandırılacağını haber vermektedir.
Arap dilinde kullanılan "Cin" kelimesi anlam olarak , araplara yabancı olan insanlar için kullanılması söz konusu olsa da , bizim kanaatimiz o dur ki , KUR'AN İÇİNDE GEÇEN CİN KONULU AYETLERDE CİNLER "YABANCI İNSANLAR" ANLAMINDA KULLANILMAMIŞTIR.
Ahkaf ve Cin surelerinde anlatılan Kur'an dinleyen cinler , onların ontolojik olarak arap olmayan insan olduklarını değil , cahiliye arabının cin algısına hitap ederek "İntak sanatı" (konuşturma) uslubu dahilinde okunması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu düşünceye sahip olma gerekçemiz , Kur'anın bu sanat dahilinde olan bazı ayetleri olup , özellikle "Adem ve İblis" kıssasındaki geçen, iblis karakterinin ontolojik bir mahiyeti olmamasına rağmen sanki böyle bir mahiyete sahip varlık gibi konuşturulmuş olmasıdır.
Cinleri, "Yabancı insanlar" şeklinde okumak şu müşkilleri de beraberinde getirecektir. İnsanın yaratılış ham maddesinin "Toprak , çamur v.s" olduğunu beyan eden ayetlere karşın, cinlerin yaratılış ham maddesinin "Ateş" olduğu beyan edilmektedir. Şayet cinleri "İnsan" olarak anladığımız takdirde , insan cinsi için iki farklı yaratılış ham maddesi ortaya çıkar ki bu çelişkiyi izale etmek mümkün değildir.
Bu noktada , "Eğer cinler insan değil se neden onların YARATILDIĞI beyan edilmektedir ?" şeklinde bir sorunun sorulması kaçınılmazdır.
[051.056] Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım
[015.027] Cann, onu da bundan evvel «narissemum»dan yaratmıştık
Bu gibi ayetler literal bir okumaya tabi tutulduğunda , insan cinsinden farklı, ontolojik mahiyeti olan bir mükellef gurubunun var olduğu anlaşılmaktadır. Allah (c.c) nin , "Kulluk için yarattım" buyurması , kimsenin kimseye şirke sürüklemesi gibi bir durumun olmaması gerektiği , bir kısım insanların "Cin" adını verdikleri bir olguyu kullanarak insanları şirk bataklığına sürüklemesinin yanlış olduğu , halbuki gereken şeyin sadece Allah (c.c) ye kulluk olmasıdır mesajı verilmektedir.
"Cin" adı altında yaratılan ayrı bir varlık gurubu olmayıp , "Cin denilen şey insanlar tarafından oluşturulmuş ve kendi fesadlarını daha kolay yaymak ve kendilerine farklı bir karizmatik görüntü vermek veya bazılarını karalamak amacı ile, böyle bir isim altında ihdas edilmiş, altında şirk yatan düşüncelerini insanlara daha kolay empoze etmek için bunları onlardan öğrendikleri yalanını yaymak isteyenlerin kurmuş oldukları PARAVAN ŞİRKETin adıdır.
Hicr s. 27. de "Cann" adı ile adlandırılan şeyin "Ateş" ten yaratılmış olmasının anlamının , Adem ve İblis kıssası ile bağının kurularak anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz. İblis adında ontolojik mahiyeti olan bir varlık olmayıp , temsili bir anlatım ile "Şeytan" olgusunun , iblis adı verilen temsili bir şahsın üzerinden anlatılması olduğunu kısaca söylemek isteriz. Bu konuyu daha geniş biçimde, ayrı bir başlık altında , Kehf s. 50. ayetinde İblis in cin den olmasının ne anlama geldiğini ele almaya çalışacağız.
Kur'an , cinlerle kurulduğu söylenen ilişkilerin sonucunun "Cehennem" , bunlarla kurulan ilişkinin adının "Şirk" olduğunu söylemektedir. Bu isim altında somutlaştırılarak insanların Allah (c.c) yerine bunlara sığınması , fayda ve zarar verici şeklinde bazı güçlere sahip olduklarının sanılması açık bir şirk inancı olup, bu inancın Kur'anın bir çok yerinde yanlış olduğu vurugulanarak Allah (c.c) dışında sığınılacak , korkulacak , fayda ve zarar verme gücüne sahip kimse olmadığı hatırlatılmaktadır.
Şefaat ile ilgili ayetlere baktığımızda , bu ayetlerin ana mesajında, Mekke müşriklerinin Allah (c.c) nin dışında medet umdukları sahte ilahların red edilmesinin merkeze alınmış olmasına rağmen , bu ayetler tamamen yanlış anlaşılarak , bir inanç konusu haline getirilmiştir. Aynı şekilde cinler ile ilgili ayetlerde de Mekke müşriklerinin yanlış inançları red edilmiş olması merkeze alınmış olmasına rağmen , İslam kisvesi altında "Cinci hocalar" türemiş ve cinlerden medet umarak Allah (c.c) devreden çıkarılmıştır.
Müslümanlar olarak yanlış cin algılarımız maalesef bizleri "Cinci hocalar" denen sahtekarların eline düşmemize sebeb olarak maadi ve manevi olarak sıkıntılara düşmemize sebeb olmuştur. Toplumda herhangi bir sıkıntı ile karşılaşan insana konan teşhis "Cin çarpması" olup , bunun tedavisi için çeşitli hocaların yazdıkları yalan dolan şeylerden medet umularak dün arap müşriklerinin düştüğü şirk , bugün biz Müslümanlar tarafından işlenmektedir.
Halbuki böyle bir varlık gurubunun dahi olmadığını bilen bir Müslüman herhangi bir sıkıntıya düştüğünde, cinci hocalar yerine tıp doktorlarına müracaat ederek, kevni ayetlerden yani ilaçlardan yardım alarak bu sıkıntısını gidermeye çalışacak , bunu yapmakla din istismarcılarının büyük bir rant kapısı olan üfürükçülük yolu ile maddi ve manevi kazanç yollarını kapayarak , kendisininde ŞİRK e düşmesini önleyecektir.
Sonuç olarak ; Kur'anın "Cin" ile ilgili anlatımlarını , nuzül öncesi arapların cin algıları üzerinden değerlendirerek okumak gerekmektedir. Arap algısında "Cin", ontik mahiyeti olduğu düşünülmeyen fakat , kitleler üzerinde egemenlik kurmak için veya , kitleler üzerinde söz sahibi olabilecek insanların karalanması amacı ile kullanılan doğa üstü gücün adı olarak bilinmektedir. Kur'an bu bilgileri kullanmış ve ilgili ayetler bu bilgileri red sadedinde inmiştir.
Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerinin , onların ontolojik mahiyetlerinin olup olmadığı veya onların insan oldukları şeklinde değil , müşrik arapların "Cin" adını kullanarak işledikleri cürümün ne kadar yanlış olduğunun haber verilmesi açısından okunması gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca cinlerin insan oldukları düşüncesinin , bir takım müşkilatı beraberinde getirmesi bakımından doğru bir yaklaşım olmadığını düşünmekteyiz. Kur'anın cinler ile ilgili anlatımları literal bir okuma ile değil "İntak" (konuşturma) sanatı gibi edebi dilin kullanılmış olmasını dikkate alarak okumak gerektiğini düşünmekteyiz.Arap cahiliyesinin cin algısını bu arka plan dahilinde okumaya çalıştığımız takdirde ilgili ayetlerin anlaşılmasının daha kolay ve daha doğru olacağını düşünmekteyiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Bu doğrultuda , Kur'anın "Cinler" ile ilgili anlatımlarının doğru anlaşılması için, indiği toplumun bu konudaki arka plan düşüncesinin bilinmesi ve ilgili ayetlerin bu arka plan dahilinde okunması gerekmektedir. Toplumdaki cin anlayışının , onların doğa üstü güçlere sahip varlıklar olarak anlaşılmasından yola çıkarak , Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerini bu çerçevede okuduğumuzda bu konu maalesef yanlış anlaşılacaktır.
Cahiliye araplarının Kur'an öncesi cin algıları nasıldı ?.
Cahiliye araplarının cin algılarının bilinmesi için , daha gerilere gitmek zorunluluğu vardır , çünkü bu algı sadece arap kavmi ile ortaya çıkmamış olup , insanlık tarihinin bir sorunudur. Tarih boyunca , bazı insanların diğer insanlar üzerinde baskı kurmak için kullandığı argümanlardan bir tanesi , kendisinde doğa üstü güçler bulunduğu iddiasıdır. Bu iddialarını insan harici olduğu söylenen bazı varlıklar üzerinden götürerek diğer insanlar üzerine korku salmak şeklindeki ifsadi hareketler insanlık tarihi ile birlikte başlamıştır.
"Büyü ve sihir" insanlığın kadim bir kültürü olup , bu tür güçlere sahip olanların, diğer insanlar üzerinde baskı kurma aracı olarak kullanılmış olması , Musa (a.s) kıssası içinde anlatılan Firavun'un, büyü ve sihir ile halk üzerinde baskı oluşturarak iktidarını sürdürmek gayreti içinde olmasından anlaşılmaktadır. Kendilerinde bu tür güçler olduğunu söyleyerek diğer insanlar üzerinde baskı ve sömürü kurma yolu, dün nasıl devam etmekteyse bu gün de aynı yoldan para , güç ve makam sahibi olmak isteyenler tarafından kullanılmaktadır.
Doğa üstü güçlere sahip oldukları iddiası ile , bazı insanlar üzerinde baskı kuranlar , karşılarındaki muhalifleri karalamak için bu sefer onların doğa üstü güçler tarafından baskı altında tutularak onlara karşı geldiklerini, dolayısı ile bunların sağlam bir kafaya sahip olmadıkları ve söylediklerinin dinlenmemesi şeklinde propaganda ya girişmektedirler. Muhammed (a.s) ve ondan önceki elçiler için yapılan "Mecnun" (Cinlenmiş) iddiası, bu tür propaganda yapanların söylemi olduğu Kur'an içindeki ayetlerden okunmaktadır.
"Cin" söylemi böyle bir arka planın ürünü olup , ortaya atılan söyleme uygun olarak arap dilinde, "Görünmez olmak" şeklinde anlamını bulmuştur. Bir kişinin kendisinde olağan üstü güçler olduğunu iddia etmesi , veya başkasında bir takım bozuklukların olduğunu iddia etmesi , iddia sahibinin delillendirmesini gerektirir. Karşınızdaki bir kişiye herhangi bir iddiada bulunduğunuz zaman , bu iddianın delili olma şartı vardır. İşte bu noktada, sunulan iddianın delil istenmesi karşısında bu delili herkesin anlamayacağı , göremeyeceği gibi iddialar sunularak, olay insan üstü güçlere sahip olmaya ve doğa üstü güçlere bağlanmaktadır.
Olayı her kesin anlamayacağı ve göremeyeceği güçlere bağlayarak karşısındaki insanlar üzerinde baskı kurmak yolu, fesad yolunu seçen insanların kullandığı bir yöntem olup müşrik araplara da bu yolla sirayet etmiştir.
"Cin" söylemi , görünmezlik atfedilerek herkesin sahip olmayacağı bir gücün veya bazı kimselere musallat olan görünmez güçlerin adı olarak arap cahiliyesinde önemli bir yere sahip olmuştur. Arap cahiliyesinde, soyut olan bir şeyi insan zihninde somutlaştırarak anlatma yoluna gidilmiş ve bunun adına "Cin" denilerek somutlaştırılmıştır. Kendilerine diğer insanlardan farklı bir şekilde güç vehmedenler bu güçlerini "Cin" adını verdikleri, herkesin göremeyeceği !! varlıklardan aldıklarını iddia ederek, yaptıkları işleri , aldıkları haberleri bunlara nisbet ederek her türlü dalavereyi çevirmişlerdir. Arap müşriklerinin , cinler aracılığı ile şirke düşmelerinin yanlışlığının hatırlatılması , cinlerin gaybe dair herhangi bir bilgi sahibi olamayacaklarının hatırlatılması , arapların böyle düşünce arka planı içinde olmaları sebebi iledir.
Aslında ortada elle tutulur , gözle görülür veya bazı insanların görebilme yeteneğine sahip olduğu somut bir varlık olmamasına rağmen , varlığı bile olmayan böyle bir isme, bazı güçler nisbet edilmiş , insanların onlardan korkması sağlanarak bir şekilde baskı altına alınmaya çalışılmış hala çalışılmaktadır.
Buraya kadar söylediklerimizi özetleyecek olursak ; Cin algısı arap cahiliyesinde , doğa üstü güçlere sahip olduğu iddiası veya bir kişinin doğa üstü güçler tarafından aklının çelindiği iddiası temeline oturmuş bir düşünce olup, İNSAN DIŞINDA ONTOLOJİK MAHİYETİ OLAN VEYA RUHANİ SAYILABİLECEK BİR VARLIK DEĞİLDİR.
Kur'anın "Cin" ler ile ilgili ayetlerinin TAMAMINI böyle bir algı içinde okumak gerektiğini düşünmekteyiz. Şayet klasik bilgiler dahilinde insan dan ayrı bir yaratılışa sahip varlık kategorisine dahil oldukları düşüncesini öne çıkararak okuduğumuz zaman, cinler ilgili ayetleri doğru anlamak zorlaşacak hatta imkansızlaşacaktır.
Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerine baktığımızda, bütün ayetlerde cinlerin insanları saptırması , onları şirke bulaştırması , neticede cehennem ile cezalanacakları haber verilmektedir. Olaya cahiliye arabının penceresinden bakacak olursak ;
Arap toplumunda yaşayan herhangi bir kişi , kendisinde olağan üstü güçler olduğunu , bu güçlerin yardımı ile elinde büyük bir güç olduğu vehmine kapılarak başkalarını buna inandırması ve bunlara inanan o kişilere istediğini söyletmesi ve yaptırmasına sebeb olmaktaydı. Çünkü o kişilere yaptırdığı ve söylettiği şeyler, kendi iradesi dışında olduğunu iddia ettiği ve güç sahibi olan "Cin" adını verdiği üstün güçlere sahip olduğu söylenen güçler tarafından ona haber verildiğini söylemekteydi.
Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerinde onların insanları şirk'e sürüklediği , veya onlar vasıtası ile gayb'ın bilindiği gibi iddialar , aslında böyle bir varlıktan alınan haberler veya öğrenilen sözler olmayıp , kendisinde böyle bir gücün olduğunu iddia eden insanların hevasından söylediği sözler veya verdiği haberler olup , bunları cinlere isnad ederek kendisini bir şekilde yüceltme yoluna gitmesidir.
Kur'an , "Cin" adı altında insan'dan hariç mükellef bir varlık gurubu olduğunu red ederek bunları anlatmış olsaydı bu konunun anlaşılması belki bu kadar müşkilat arzetmezdi. Ancak sanki böyle bir varlık gurubu olduğunu ifade ettiği gibi bir anlatım uslubu gütmüş olması, bizleri bu konuda onların ontolojik mahiyete sahip oldukları , bizler tarafından algınamayan varlıklar olduğunu düşündürmüş ve bu düşünceye mitolojik unsurlar ilave edilince ortaya karmakarışık şeyler çıkmıştır.
Kur'andaki bu konu ile ilgili ayetler , arap cahili toplumundaki "Cin" üzerine kurulmuş hegomonyayı kırmak için inmiş olup, arap cahiliyesinin cinlerin ontolojik bir mahiyete sahip oldukları gibi bir düşünce olmadıkları için böyle bir reddiye içine girmemiştir , yani arap cahiliyesinde CİNLERİN ONTOLOJİK MAHİYETLERİ OLDUĞU ŞEKLİNDE HERHANGİ BİR İNANÇ MEVCUT DEĞİLDİ. Arap cahiliyesinin cin anlayışı , cinlerin varlık olduğu üzere kurulmayıp , oldukları vehmettirilen varlıkların bazı insanlar tarafından kullanılarak , diğer insanlar üzerinde baskı aracı olması veya bazı insanlara musallat olarak onları yalan yanlış konuşturan varlıklar şeklinde kurulmuş idi .
Muhammed (a.s) ın "Mecnun" olarak etiketlenmesi , onun söylediklerinin toplum nazarında alıcı bulmaması için yapılmış bir suçlama olup cinlerin hem bazılarının iktidarı , hem de bazılarının düşürülmesi noktasında kullanılan bir joker olduğu anlaşılmaktadır.
Mekkeliler, cin adı altında ayrı bir varlık gurubu olduğunu iddia etmedikleri için , Kur'an bu sebeble böyle bir anlatım yöntemini seçmemiştir. Onun seçtiği yöntem , Mekke müşriklerinin düşüncesinden hareket ederek , Allah (c.c) ye isyan eden kim olursa olsun onun Cehennem ile cezalandırılacağını haber vermektedir.
Arap dilinde kullanılan "Cin" kelimesi anlam olarak , araplara yabancı olan insanlar için kullanılması söz konusu olsa da , bizim kanaatimiz o dur ki , KUR'AN İÇİNDE GEÇEN CİN KONULU AYETLERDE CİNLER "YABANCI İNSANLAR" ANLAMINDA KULLANILMAMIŞTIR.
Ahkaf ve Cin surelerinde anlatılan Kur'an dinleyen cinler , onların ontolojik olarak arap olmayan insan olduklarını değil , cahiliye arabının cin algısına hitap ederek "İntak sanatı" (konuşturma) uslubu dahilinde okunması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu düşünceye sahip olma gerekçemiz , Kur'anın bu sanat dahilinde olan bazı ayetleri olup , özellikle "Adem ve İblis" kıssasındaki geçen, iblis karakterinin ontolojik bir mahiyeti olmamasına rağmen sanki böyle bir mahiyete sahip varlık gibi konuşturulmuş olmasıdır.
Cinleri, "Yabancı insanlar" şeklinde okumak şu müşkilleri de beraberinde getirecektir. İnsanın yaratılış ham maddesinin "Toprak , çamur v.s" olduğunu beyan eden ayetlere karşın, cinlerin yaratılış ham maddesinin "Ateş" olduğu beyan edilmektedir. Şayet cinleri "İnsan" olarak anladığımız takdirde , insan cinsi için iki farklı yaratılış ham maddesi ortaya çıkar ki bu çelişkiyi izale etmek mümkün değildir.
Bu noktada , "Eğer cinler insan değil se neden onların YARATILDIĞI beyan edilmektedir ?" şeklinde bir sorunun sorulması kaçınılmazdır.
[051.056] Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım
[015.027] Cann, onu da bundan evvel «narissemum»dan yaratmıştık
Bu gibi ayetler literal bir okumaya tabi tutulduğunda , insan cinsinden farklı, ontolojik mahiyeti olan bir mükellef gurubunun var olduğu anlaşılmaktadır. Allah (c.c) nin , "Kulluk için yarattım" buyurması , kimsenin kimseye şirke sürüklemesi gibi bir durumun olmaması gerektiği , bir kısım insanların "Cin" adını verdikleri bir olguyu kullanarak insanları şirk bataklığına sürüklemesinin yanlış olduğu , halbuki gereken şeyin sadece Allah (c.c) ye kulluk olmasıdır mesajı verilmektedir.
"Cin" adı altında yaratılan ayrı bir varlık gurubu olmayıp , "Cin denilen şey insanlar tarafından oluşturulmuş ve kendi fesadlarını daha kolay yaymak ve kendilerine farklı bir karizmatik görüntü vermek veya bazılarını karalamak amacı ile, böyle bir isim altında ihdas edilmiş, altında şirk yatan düşüncelerini insanlara daha kolay empoze etmek için bunları onlardan öğrendikleri yalanını yaymak isteyenlerin kurmuş oldukları PARAVAN ŞİRKETin adıdır.
Hicr s. 27. de "Cann" adı ile adlandırılan şeyin "Ateş" ten yaratılmış olmasının anlamının , Adem ve İblis kıssası ile bağının kurularak anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz. İblis adında ontolojik mahiyeti olan bir varlık olmayıp , temsili bir anlatım ile "Şeytan" olgusunun , iblis adı verilen temsili bir şahsın üzerinden anlatılması olduğunu kısaca söylemek isteriz. Bu konuyu daha geniş biçimde, ayrı bir başlık altında , Kehf s. 50. ayetinde İblis in cin den olmasının ne anlama geldiğini ele almaya çalışacağız.
Kur'an , cinlerle kurulduğu söylenen ilişkilerin sonucunun "Cehennem" , bunlarla kurulan ilişkinin adının "Şirk" olduğunu söylemektedir. Bu isim altında somutlaştırılarak insanların Allah (c.c) yerine bunlara sığınması , fayda ve zarar verici şeklinde bazı güçlere sahip olduklarının sanılması açık bir şirk inancı olup, bu inancın Kur'anın bir çok yerinde yanlış olduğu vurugulanarak Allah (c.c) dışında sığınılacak , korkulacak , fayda ve zarar verme gücüne sahip kimse olmadığı hatırlatılmaktadır.
Şefaat ile ilgili ayetlere baktığımızda , bu ayetlerin ana mesajında, Mekke müşriklerinin Allah (c.c) nin dışında medet umdukları sahte ilahların red edilmesinin merkeze alınmış olmasına rağmen , bu ayetler tamamen yanlış anlaşılarak , bir inanç konusu haline getirilmiştir. Aynı şekilde cinler ile ilgili ayetlerde de Mekke müşriklerinin yanlış inançları red edilmiş olması merkeze alınmış olmasına rağmen , İslam kisvesi altında "Cinci hocalar" türemiş ve cinlerden medet umarak Allah (c.c) devreden çıkarılmıştır.
Müslümanlar olarak yanlış cin algılarımız maalesef bizleri "Cinci hocalar" denen sahtekarların eline düşmemize sebeb olarak maadi ve manevi olarak sıkıntılara düşmemize sebeb olmuştur. Toplumda herhangi bir sıkıntı ile karşılaşan insana konan teşhis "Cin çarpması" olup , bunun tedavisi için çeşitli hocaların yazdıkları yalan dolan şeylerden medet umularak dün arap müşriklerinin düştüğü şirk , bugün biz Müslümanlar tarafından işlenmektedir.
Halbuki böyle bir varlık gurubunun dahi olmadığını bilen bir Müslüman herhangi bir sıkıntıya düştüğünde, cinci hocalar yerine tıp doktorlarına müracaat ederek, kevni ayetlerden yani ilaçlardan yardım alarak bu sıkıntısını gidermeye çalışacak , bunu yapmakla din istismarcılarının büyük bir rant kapısı olan üfürükçülük yolu ile maddi ve manevi kazanç yollarını kapayarak , kendisininde ŞİRK e düşmesini önleyecektir.
Sonuç olarak ; Kur'anın "Cin" ile ilgili anlatımlarını , nuzül öncesi arapların cin algıları üzerinden değerlendirerek okumak gerekmektedir. Arap algısında "Cin", ontik mahiyeti olduğu düşünülmeyen fakat , kitleler üzerinde egemenlik kurmak için veya , kitleler üzerinde söz sahibi olabilecek insanların karalanması amacı ile kullanılan doğa üstü gücün adı olarak bilinmektedir. Kur'an bu bilgileri kullanmış ve ilgili ayetler bu bilgileri red sadedinde inmiştir.
Kur'anın cinler ile ilgili ayetlerinin , onların ontolojik mahiyetlerinin olup olmadığı veya onların insan oldukları şeklinde değil , müşrik arapların "Cin" adını kullanarak işledikleri cürümün ne kadar yanlış olduğunun haber verilmesi açısından okunması gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca cinlerin insan oldukları düşüncesinin , bir takım müşkilatı beraberinde getirmesi bakımından doğru bir yaklaşım olmadığını düşünmekteyiz. Kur'anın cinler ile ilgili anlatımları literal bir okuma ile değil "İntak" (konuşturma) sanatı gibi edebi dilin kullanılmış olmasını dikkate alarak okumak gerektiğini düşünmekteyiz.Arap cahiliyesinin cin algısını bu arka plan dahilinde okumaya çalıştığımız takdirde ilgili ayetlerin anlaşılmasının daha kolay ve daha doğru olacağını düşünmekteyiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
4 Temmuz 2011 Pazartesi
Adem iblis kıssası 5 ve cin kavramı (kehf s.50. ayeti)
Adem as ile iblis kıssası 5. olarak kehf suresi 50. ayetinde geçmektedir. Kıssa bu surede tek bir ayette geçmesine rağmen kur'an bütünlüğünde değerlendirilmeden iblisin melekmi cinmi olduğu konusu veya neden "cinlerden olduğu "konusu açıklığa kavuşturulamaz. konu ile ilgili ayet meali şöyledir.
50- Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerden oldu , böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Ayetin mealinde gördüğümüz " cinlerden oldu" şeklindeki meal ,incelediğimiz mealler içinde edip yükselin meali hariç bütün meallerde "cinlerden idi" şeklinde yapılmıştır. Tabiki bu konu tefsirlerin hepsinde iblis melekmi yoksa cinmi tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bu melekmi cinmi konusunun çok önemli bir konu olmadığı (önemli bir konu değil derken kastımız öne çıkarılması gereken dah önemli bir tarafı olduğudur), ayetteki" cinlerden oldu" şeklindeki bir meali tercih etmemizin sebebi kur'an bütünlüğünde "cin " kavramını incelediğimiz zaman öncelikle nuzül dönemi arap inancındaki cinlere verilen değeri anlamamız gerekmektedir.
Arapların cinlere verdiği bu değeri anladıktan sonra "iblisin cinlerden olması " meselesini daha kolay anlayabiliriz. Kur'an iblisin ontolojik varlığından (yani melekmi , cinmi olduğundan) önce bize şeytanlık vasfını alıp onun bizleri kıyamete nasıl saptıracağını ve bizlerin bu saptırmalara karşı nasıl savunma yapacağımızı öne çıkarmıştır.Ancak iblisin mahiyetini kur'anın bize verdiği bligiler ışığında anlamak mümkündür.
Adem ile iblis kıssasına baktığımız zaman bütün ayetlerde "meleklerin iblis hariç tümünün "secde ettiklerini görüyoruz. Ancak iblisin secde etmeme gerekçesinde kendisinin ateşten yaratıldığını iddia ettiğinide görüyoruz , hicr s. 27. ve rahman s.15. ayetlerde "cann"ın ateşten yaratıldığını söyleyen Allah cc nin bu ayetleri ışığında iblisin melek yada cin olması arasını nasıl bağdaştırabiliriz.
Tefsirlere baktığımız zaman bu işin içinden çıkması bir hayli zordur. Kur'an nuzül döneminde arapların günlük kullandığı dildeki bazı , rab, resul,kitap,hidayet, dalalet, kafir,kerim , mümin,vs gibi kelimelere ıstılahi bir anlam yükleyerek onlara günlük kullanımın dışında yani lugat anlamının dışında o anlama uygun yeni anlamlar yüklemiştir. "cin" kelimeside arapların günlük dilde örtmek, gizlemek,gibi yada yabancı insanlar için kullandıkları bir kelimedir.
Kur'anda hem lugat hemde ıstılahi anlamları ile kullanılan bu gibi kelimelerin hangi ayette lugat anlamında hangi ayette ıstılahi anlamda kullanıldıkları ayetlerin siyak ve sibakından anlaşılır. Allahcc zariyat s 56. ayetindede bildirdiği gibi "ins" ve "cinni" kendisine ibadet için yaratmıştır. Bu kelimeler lugat anlamı olarak "ins" gözle görülen "cin" gözle görülmeyen varlıklardır.
Tabi ki bu gözle görülme veya görülmeme bizim açımızdandır Araf s. 27 ayetinde onların bizleri gördükleri bildirilmektedir. Bu anlama uygun olarak meleklerde bizler için gözle görülmeyen varlıklar olması hasebiyle "cin" kavramı içine dahil olmaktadırlar. Ancak kuranda "cin" kelimesi arapların nuzul öncesi onlara yüklediklari anlam çerçevesinde bizlere anlatılmaktadır. Dolayısı ile iblisin melek yada cin olmasının bizim için fark eden yönü yoktur. İblisin kur'anda bizler için dikkat çekilen yönü onun ontolojik varlığı değil saptırıcı olmasıdır. Kehf suresi 50. ayetindeki"cinlerden olması" meselesine de nuzül öncesi arap tolumunun cinlere yükledikleri değer açısından baktığımız zaman kuranda "cin " kavramı daha kolay anlaşılacaktır. Bu ön bilgi ışığında kurandaki cin kavramını açabiliriz.
"CİNN" kelimesi sözlüklerde beş duyu ile algılanamayan varlıklar olarak ifade edilir. Bu anlamlara ilaveten anne karnındaki bebeğe "cenin" , etrafı ağaçlarla kaplı bahçeye "cennet", savaşta gizlenmek için kullanılan alete "cünne", aklın saklanmasına"cinnet" denilmiştir. Zariyat s. 56. ayetinde allah cc " ben insi ve cinni bana etmeleri için yarattım" ayetinden anlamaktayız ki rabbimiz kendisine ibadet için iki ayrı varlık yaratmıştır.
Gözle görülmeyen bu varlıklar insanlık tarihi boyunca şeytanın insanı saptırmak için verdiği söze uygun olarak özellikle gaybi haberlere vakıf olmayı seven insanları çok rahat bir biçimde onları yalanlarla oyalayıp ve şirke düşmeleri ve Allah isyan etmeleri yolunda büyük başarı sağlamışlardır.Nuzül öncesi arap toplumuda cinlerle olan bu ilişkilerine kur'an nazil olmaya başlayıncaya kadar devam etmişlerdir. Kur'an nazil olmaya başlayınca cinlerle olan bu ahbablığa savaş açmıştır.
6.100 Cinleri O yaratmışken kafirler Allah'a ortak koştular. Körü körüne O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Haşa, O onların vasıflandırmalarından yücedir.
6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
37.158 Allah'la cinler arasında soy bağı uydurdular. Andolsun cinler de, kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilir
34.40 Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mı size tapıyordu?» der
34.41 Melekler: «Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı» derler
41.29] İnkar edenler: «Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar» derle
[034.020] [DI] And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı . (bu ayet cahiliye toplumuna hitaben inmemesine rağmen cahiliye toplumu dışında herkesi sapkınlığa sürüklemesi açısından bir örnektir)
Bu ayetler bize gösteriyorki cinler cahiliye toplumunun sapkınlıklarında önemli bir rol oynamaktaydı. Cinlerle ilgili bu altyapı içinde nazil olmaya başlayan kur'an cinlere olan bu bağlılıklarını yıkmak için onlara uyanları cehennem ile cezalanlandıracağını haber vermektedir.
Cin kavramı ile ilgili olarak bu kavramın arapçadaki lugat anlamından yola çıkarak ahkaf suresi ve cin suresindeki bazı cinlerin kur'an dinlemesi ile ilgili bölümünden ayetlerin nuzul sebebi ile ilgili bazı rivayetlere dayanarak (bu tip rivayetlere can simidi gibi sarılan bazı kişiler namaz ile ilgili gelen rivayetleri bu konu ile ilgili rivayetler kadar bile değer vermemektedirler)dinlemeye gelenlerin nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddia edilmektedir.
O günkü inanışta cinlerin nusaybinde yoğun olarak bulunduklarına dair olan inanç nedeniyle gelenlerin "nusaybin cinleri" olduğu rivayeti ters çevirilerek nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddiası kur'anla örtüşmeyen bir iddiadır.Ahkaf suresi ve cin suresindeki anlatımlardan kasıt cinlerin ağzından onları Allaha ortak koşan mekke müşriklerine hitaben " ey mekkeliler sizler bizi Allah ortaklar koşmanıza karşılık bizler Allaha ve resulune iman ediyoruz" şeklinde kur'anın edebi bir uslubuyla konuşturulmuşlardır.
Aynı iddia sebe suresi12. ve 13.sad suresi 37. ve 38. ayetlerinde süleyman as kıssasında emrine verilen cin ve şeytanların yabancı ustalar olduğu şeklinde ortaya atılmaktadır.Bu kıssayı kur'an bütünlüğünde okuduğumuz zaman süleyman as ın Allah cc den sad suresi 35. ayetinde gördüğümüz gibi ""rabbim beni bağışla ve benden sonra kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et" duasının karşılığı olarak kendisine verilen ve bu büyük nimet karşılığında Allaha nasıl şükrettiğinin örnekliğini göstermesidir.Yine süleyman as kıssası içinde cinlerden gayb konusunda yardım umanların bu yardım beklentilerinin boş olduğu sebe suresi 14. ayetinde dile getirilmektedir.
34.14 Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azap içinde kalmazlardı
Ayette cinlerin gayba dair bilgileri olmadığı dile getirilmektedir. Gayba dair bir bilgilerinin olmadığı cin s. 9. ve 10.ayetindede kendilerinin dilinden bildirilmektedir
72.9 Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor
72.10 «Yeryüzünde olanlara kötülük mü murad edildi, yahut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir, doğrusu biz bilemeyiz.»
Kur'anda cinlerle ilgili olarak dikkatimizi çeken bir özellik ahfaf ve cin surelerinde kur'ana iman ettiklerini söyleyen cinlerin dışında cehennem ehlinin cinlerden ve insanlardan olduğunu ifade eden ayetlerdir. Rabbimiz kendisine iman edenleri cennetle mükafatlandıracağını bildirmektedir, ancak cennet ehli arasında cinlerden bahsedilmez aksine cehennem ehli arasında cinlerden ve insanlardan bahsedilmektedir. Buda bize cinlerin iblisle ortak yönlerinin öne çıkarılarak insanların bunlarla olan ilişkilerinin neticesini haer verilmesidir
6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
7.38 Allah, « Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin» der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, «Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver» derler, Allah, «Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz» der
7.179 And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir
41.25] Onların yanına bir takım yardakçılar koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler. Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsranda idiler
46.18] İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır .
Bir başka konuda ahkaf ve cin surelerinde kur'an dinleyen cinlerin, eğer onlar insanın dışında ayrı bir varlık ise onlara ayrı bir resul gelmediği meselesidir. Bu konuyada enam s. 130. ayeti açıklık getirmektedir ayette cinlerede içlerinden onları hesap günü ile korkutan elçiler gelmiştir.Muhammed as için söylenen ins ve cin peygamberi sözünün, "cin " için olan kısmının doğru olmadığı bu ayette ortaya çıkmaktadır. Ayette geçen "minküm" yani sizden lafzı inse ve cinne kendi içlerinden resuller gönderileceğini bizlere nasıl"cin" den bir resul gelmedi ise cinlerede "ins"ten bir resul gelmemiştir.
Yine tekrarlamakta fayda var ahkaf ve cin surelerindeki cinlerin kur'anı dinleyip ona iman ettiklerini beyan etmeleri o günkü mekke toplumuna hitaben "sizler bizleri Allaha ortaklar koşmanıza rağmen bizler bile kur'ana iman ediyoruz" şeklindeki bir konuşturma sanatının sonucudur.
6.130 «Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?» «Kendi hakkımızda şahidiz» derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler.
Cinlerin insandan ayrı bir olarak değilde yabancı insanlar olduğu iddiasının yanlışlığı hicr . 27 de" cannın insandan önce yaratıldığının" ifade edilmesidir.İnsandan önce yaratılan bir varlık ve yaratılış özünün ateş olması, insanın yaratılış özünün çamur olması, bu iki ayrı varlık gurubuna nasıl "yabancı insan" diyebilir. hicr 27 ayetinin metnindeki "cannun" kelimesinin cin olmadığını iddia etmekte ayrı bir yanlıştır. Rahman s 39. ayette " o gün ne insana nede canna suçundan sorulur" ayetindeki "cann" kıyamette hesaba çekilecek olan cinden ayrı bir varlıkmıdır sorusuna nasıl bir cevap verebilir. Kur'an bütünlüğünde düşündüğümz zaman "cinlerin" insan ile aynı varlıklar olduğu konusu havada kalan bir konudur.Rabbimizin bunca ayetine rağmen bu varlıklar konusunda kur'an dışı bilgiler ışığında bir düşünce sahibi olmak özellikle" kur'an merkezli düşünce" içinde olan kardeşlerimize yakışmaz.
Kehf s. 50. ayetine dönecek olursak cinlerle ilgili bu ayetlerin ışığında meallerin çoğunda" cinlerden idi" şeklindeki bir anlama karşılık" cinlerden oldu" şeklindeki bir anlam kur'an bütünlüğüne daha uygun düşmektedir.Çünkü ayetlerde cinlerin insanlar için saptırıcı olmaları öne çıkarılarak akıbetlerinin şeytana uyanlar ile aynı olduğu bildirilmektedir.
Bakara s. 34.ve sad s.78. ayetindeki iblis için kullanılan "ve kane minel kafirin"yani kafirlerden oldu anlamı ile kehf s. 50 deki "kane minel cinni" yani cinden oldu , iblisin kafir olması ile olması ile cinlerden olmasını birleştirecek olursak iblis ile cinlerin ortak yönlerinin "kafirlerden olmasıdır". Ayetin devamında "siz beni bırakıp onu ve zürriyetinimi dost ediniyorsunuz?" cümlesinden anlaşılıyorki cinlerin iblis ile cinlerin yakınlık bağı öne çıkarılarak iblisin insanlara karşı ortaya attığı saptırma yollarına cinlerinde ona yardımcı olduğunu dolayısı ile cinlerin insanlar için olan tehlikelerine dikkat çekilmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
50- Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerden oldu , böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Ayetin mealinde gördüğümüz " cinlerden oldu" şeklindeki meal ,incelediğimiz mealler içinde edip yükselin meali hariç bütün meallerde "cinlerden idi" şeklinde yapılmıştır. Tabiki bu konu tefsirlerin hepsinde iblis melekmi yoksa cinmi tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bu melekmi cinmi konusunun çok önemli bir konu olmadığı (önemli bir konu değil derken kastımız öne çıkarılması gereken dah önemli bir tarafı olduğudur), ayetteki" cinlerden oldu" şeklindeki bir meali tercih etmemizin sebebi kur'an bütünlüğünde "cin " kavramını incelediğimiz zaman öncelikle nuzül dönemi arap inancındaki cinlere verilen değeri anlamamız gerekmektedir.
Arapların cinlere verdiği bu değeri anladıktan sonra "iblisin cinlerden olması " meselesini daha kolay anlayabiliriz. Kur'an iblisin ontolojik varlığından (yani melekmi , cinmi olduğundan) önce bize şeytanlık vasfını alıp onun bizleri kıyamete nasıl saptıracağını ve bizlerin bu saptırmalara karşı nasıl savunma yapacağımızı öne çıkarmıştır.Ancak iblisin mahiyetini kur'anın bize verdiği bligiler ışığında anlamak mümkündür.
Adem ile iblis kıssasına baktığımız zaman bütün ayetlerde "meleklerin iblis hariç tümünün "secde ettiklerini görüyoruz. Ancak iblisin secde etmeme gerekçesinde kendisinin ateşten yaratıldığını iddia ettiğinide görüyoruz , hicr s. 27. ve rahman s.15. ayetlerde "cann"ın ateşten yaratıldığını söyleyen Allah cc nin bu ayetleri ışığında iblisin melek yada cin olması arasını nasıl bağdaştırabiliriz.
Tefsirlere baktığımız zaman bu işin içinden çıkması bir hayli zordur. Kur'an nuzül döneminde arapların günlük kullandığı dildeki bazı , rab, resul,kitap,hidayet, dalalet, kafir,kerim , mümin,vs gibi kelimelere ıstılahi bir anlam yükleyerek onlara günlük kullanımın dışında yani lugat anlamının dışında o anlama uygun yeni anlamlar yüklemiştir. "cin" kelimeside arapların günlük dilde örtmek, gizlemek,gibi yada yabancı insanlar için kullandıkları bir kelimedir.
Kur'anda hem lugat hemde ıstılahi anlamları ile kullanılan bu gibi kelimelerin hangi ayette lugat anlamında hangi ayette ıstılahi anlamda kullanıldıkları ayetlerin siyak ve sibakından anlaşılır. Allahcc zariyat s 56. ayetindede bildirdiği gibi "ins" ve "cinni" kendisine ibadet için yaratmıştır. Bu kelimeler lugat anlamı olarak "ins" gözle görülen "cin" gözle görülmeyen varlıklardır.
Tabi ki bu gözle görülme veya görülmeme bizim açımızdandır Araf s. 27 ayetinde onların bizleri gördükleri bildirilmektedir. Bu anlama uygun olarak meleklerde bizler için gözle görülmeyen varlıklar olması hasebiyle "cin" kavramı içine dahil olmaktadırlar. Ancak kuranda "cin" kelimesi arapların nuzul öncesi onlara yüklediklari anlam çerçevesinde bizlere anlatılmaktadır. Dolayısı ile iblisin melek yada cin olmasının bizim için fark eden yönü yoktur. İblisin kur'anda bizler için dikkat çekilen yönü onun ontolojik varlığı değil saptırıcı olmasıdır. Kehf suresi 50. ayetindeki"cinlerden olması" meselesine de nuzül öncesi arap tolumunun cinlere yükledikleri değer açısından baktığımız zaman kuranda "cin " kavramı daha kolay anlaşılacaktır. Bu ön bilgi ışığında kurandaki cin kavramını açabiliriz.
"CİNN" kelimesi sözlüklerde beş duyu ile algılanamayan varlıklar olarak ifade edilir. Bu anlamlara ilaveten anne karnındaki bebeğe "cenin" , etrafı ağaçlarla kaplı bahçeye "cennet", savaşta gizlenmek için kullanılan alete "cünne", aklın saklanmasına"cinnet" denilmiştir. Zariyat s. 56. ayetinde allah cc " ben insi ve cinni bana etmeleri için yarattım" ayetinden anlamaktayız ki rabbimiz kendisine ibadet için iki ayrı varlık yaratmıştır.
Gözle görülmeyen bu varlıklar insanlık tarihi boyunca şeytanın insanı saptırmak için verdiği söze uygun olarak özellikle gaybi haberlere vakıf olmayı seven insanları çok rahat bir biçimde onları yalanlarla oyalayıp ve şirke düşmeleri ve Allah isyan etmeleri yolunda büyük başarı sağlamışlardır.Nuzül öncesi arap toplumuda cinlerle olan bu ilişkilerine kur'an nazil olmaya başlayıncaya kadar devam etmişlerdir. Kur'an nazil olmaya başlayınca cinlerle olan bu ahbablığa savaş açmıştır.
6.100 Cinleri O yaratmışken kafirler Allah'a ortak koştular. Körü körüne O'na oğullar ve kızlar uydurdular. Haşa, O onların vasıflandırmalarından yücedir.
6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
37.158 Allah'la cinler arasında soy bağı uydurdular. Andolsun cinler de, kendilerinin hesap yerine götürüleceklerini bilir
34.40 Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mı size tapıyordu?» der
34.41 Melekler: «Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı» derler
41.29] İnkar edenler: «Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar» derle
[034.020] [DI] And olsun ki İblis, onlar hakkındaki görüşünü doğru çıkartmış; inananlardan bir topluluk dışında hepsi ona uymuşlardı . (bu ayet cahiliye toplumuna hitaben inmemesine rağmen cahiliye toplumu dışında herkesi sapkınlığa sürüklemesi açısından bir örnektir)
Bu ayetler bize gösteriyorki cinler cahiliye toplumunun sapkınlıklarında önemli bir rol oynamaktaydı. Cinlerle ilgili bu altyapı içinde nazil olmaya başlayan kur'an cinlere olan bu bağlılıklarını yıkmak için onlara uyanları cehennem ile cezalanlandıracağını haber vermektedir.
Cin kavramı ile ilgili olarak bu kavramın arapçadaki lugat anlamından yola çıkarak ahkaf suresi ve cin suresindeki bazı cinlerin kur'an dinlemesi ile ilgili bölümünden ayetlerin nuzul sebebi ile ilgili bazı rivayetlere dayanarak (bu tip rivayetlere can simidi gibi sarılan bazı kişiler namaz ile ilgili gelen rivayetleri bu konu ile ilgili rivayetler kadar bile değer vermemektedirler)dinlemeye gelenlerin nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddia edilmektedir.
O günkü inanışta cinlerin nusaybinde yoğun olarak bulunduklarına dair olan inanç nedeniyle gelenlerin "nusaybin cinleri" olduğu rivayeti ters çevirilerek nusaybinden gelen yabancı insanlar olduğu iddiası kur'anla örtüşmeyen bir iddiadır.Ahkaf suresi ve cin suresindeki anlatımlardan kasıt cinlerin ağzından onları Allaha ortak koşan mekke müşriklerine hitaben " ey mekkeliler sizler bizi Allah ortaklar koşmanıza karşılık bizler Allaha ve resulune iman ediyoruz" şeklinde kur'anın edebi bir uslubuyla konuşturulmuşlardır.
Aynı iddia sebe suresi12. ve 13.sad suresi 37. ve 38. ayetlerinde süleyman as kıssasında emrine verilen cin ve şeytanların yabancı ustalar olduğu şeklinde ortaya atılmaktadır.Bu kıssayı kur'an bütünlüğünde okuduğumuz zaman süleyman as ın Allah cc den sad suresi 35. ayetinde gördüğümüz gibi ""rabbim beni bağışla ve benden sonra kimseye nasip olmayan bir mülkü bana armağan et" duasının karşılığı olarak kendisine verilen ve bu büyük nimet karşılığında Allaha nasıl şükrettiğinin örnekliğini göstermesidir.Yine süleyman as kıssası içinde cinlerden gayb konusunda yardım umanların bu yardım beklentilerinin boş olduğu sebe suresi 14. ayetinde dile getirilmektedir.
34.14 Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, ancak değneğini yiyen kurt onun ölümünü cinlere farkettirdi. O, ölü olarak yere düşünce, ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı alçak düşüren bir azap içinde kalmazlardı
Ayette cinlerin gayba dair bilgileri olmadığı dile getirilmektedir. Gayba dair bir bilgilerinin olmadığı cin s. 9. ve 10.ayetindede kendilerinin dilinden bildirilmektedir
72.9 Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor
72.10 «Yeryüzünde olanlara kötülük mü murad edildi, yahut Rableri onlara bir iyilik mi dilemiştir, doğrusu biz bilemeyiz.»
Kur'anda cinlerle ilgili olarak dikkatimizi çeken bir özellik ahfaf ve cin surelerinde kur'ana iman ettiklerini söyleyen cinlerin dışında cehennem ehlinin cinlerden ve insanlardan olduğunu ifade eden ayetlerdir. Rabbimiz kendisine iman edenleri cennetle mükafatlandıracağını bildirmektedir, ancak cennet ehli arasında cinlerden bahsedilmez aksine cehennem ehli arasında cinlerden ve insanlardan bahsedilmektedir. Buda bize cinlerin iblisle ortak yönlerinin öne çıkarılarak insanların bunlarla olan ilişkilerinin neticesini haer verilmesidir
6.128 Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir
7.38 Allah, « Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin» der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, «Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver» derler, Allah, «Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz» der
7.179 And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir
41.25] Onların yanına bir takım yardakçılar koyarız da geçmişlerini geleceklerini onlara güzel gösterirler. Verilen söz, gerek cinlerden ve gerekse insanlardan, gelip geçmiş ümmetler içinde, onların aleyhine gerçekleşmiştir. Doğrusu onlar hüsranda idiler
46.18] İşte onlar, kendilerinden önce cinlerden ve insanlardan gelip geçmiş topluluklar içinde, haklarında azabın gerçekleştiği kimselerdir. Gerçekten onlar ziyana uğrayanlardır .
Bir başka konuda ahkaf ve cin surelerinde kur'an dinleyen cinlerin, eğer onlar insanın dışında ayrı bir varlık ise onlara ayrı bir resul gelmediği meselesidir. Bu konuyada enam s. 130. ayeti açıklık getirmektedir ayette cinlerede içlerinden onları hesap günü ile korkutan elçiler gelmiştir.Muhammed as için söylenen ins ve cin peygamberi sözünün, "cin " için olan kısmının doğru olmadığı bu ayette ortaya çıkmaktadır. Ayette geçen "minküm" yani sizden lafzı inse ve cinne kendi içlerinden resuller gönderileceğini bizlere nasıl"cin" den bir resul gelmedi ise cinlerede "ins"ten bir resul gelmemiştir.
Yine tekrarlamakta fayda var ahkaf ve cin surelerindeki cinlerin kur'anı dinleyip ona iman ettiklerini beyan etmeleri o günkü mekke toplumuna hitaben "sizler bizleri Allaha ortaklar koşmanıza rağmen bizler bile kur'ana iman ediyoruz" şeklindeki bir konuşturma sanatının sonucudur.
6.130 «Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?» «Kendi hakkımızda şahidiz» derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler.
Cinlerin insandan ayrı bir olarak değilde yabancı insanlar olduğu iddiasının yanlışlığı hicr . 27 de" cannın insandan önce yaratıldığının" ifade edilmesidir.İnsandan önce yaratılan bir varlık ve yaratılış özünün ateş olması, insanın yaratılış özünün çamur olması, bu iki ayrı varlık gurubuna nasıl "yabancı insan" diyebilir. hicr 27 ayetinin metnindeki "cannun" kelimesinin cin olmadığını iddia etmekte ayrı bir yanlıştır. Rahman s 39. ayette " o gün ne insana nede canna suçundan sorulur" ayetindeki "cann" kıyamette hesaba çekilecek olan cinden ayrı bir varlıkmıdır sorusuna nasıl bir cevap verebilir. Kur'an bütünlüğünde düşündüğümz zaman "cinlerin" insan ile aynı varlıklar olduğu konusu havada kalan bir konudur.Rabbimizin bunca ayetine rağmen bu varlıklar konusunda kur'an dışı bilgiler ışığında bir düşünce sahibi olmak özellikle" kur'an merkezli düşünce" içinde olan kardeşlerimize yakışmaz.
Kehf s. 50. ayetine dönecek olursak cinlerle ilgili bu ayetlerin ışığında meallerin çoğunda" cinlerden idi" şeklindeki bir anlama karşılık" cinlerden oldu" şeklindeki bir anlam kur'an bütünlüğüne daha uygun düşmektedir.Çünkü ayetlerde cinlerin insanlar için saptırıcı olmaları öne çıkarılarak akıbetlerinin şeytana uyanlar ile aynı olduğu bildirilmektedir.
Bakara s. 34.ve sad s.78. ayetindeki iblis için kullanılan "ve kane minel kafirin"yani kafirlerden oldu anlamı ile kehf s. 50 deki "kane minel cinni" yani cinden oldu , iblisin kafir olması ile olması ile cinlerden olmasını birleştirecek olursak iblis ile cinlerin ortak yönlerinin "kafirlerden olmasıdır". Ayetin devamında "siz beni bırakıp onu ve zürriyetinimi dost ediniyorsunuz?" cümlesinden anlaşılıyorki cinlerin iblis ile cinlerin yakınlık bağı öne çıkarılarak iblisin insanlara karşı ortaya attığı saptırma yollarına cinlerinde ona yardımcı olduğunu dolayısı ile cinlerin insanlar için olan tehlikelerine dikkat çekilmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Adem a.s İblis Kıssası 3 ve Cin Kavramı (Hicr s.)
adem as ile iblis kıssası kur'anda 3. olarak hicr suresi 26. ile 50. ayetleri arasında geçmektedir. Konu ile iligili ayet meallleri şöyledir.
26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.
28- Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."
29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
30- Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
31- Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
32- Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?"
33- Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
34- Dedi ki: "Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın."
35- "Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir."
36- Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı."
37- Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın."
38- "Bilinen günün vaktine kadar."
39- Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım."
40- "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
41- (Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur."
42- "Şüphesiz, azmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur."
43- "Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir."
44- Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
45- Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
46- Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.
47- Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
48- Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler.
49- Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.
50- Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
26.ve ayetlerde kıssaya başalamadan önce insanın ve cinnin yaratılışı anlatılmaktadır. Ayette "cannün" kelimesi geçmesi zariyat suresi 56. daki " ben insi ve cinni ancak bana ibadet etsinler diye yarattım " ayetinden anlamaktayızki Allah cc kendisine ibadet etsinler diye iki varlık kategorinden bahseder "ins ve cinn" bu kelimeler sözlük anlamı itibarı ile "ins" gözle görülen varlıklar, "cinn" gözle görülmeyen varlıklar anlamındadır. "cinn" ile "cannun" kelimesi arasında bu bakımdan bir anlam birliği olduğu açıktır. "cinn" kavramına bazı kişiler "insan anlamı yüklemelerine ve arapçada bu kelimenin bazı yerlerde insanlar için kullanılmış olmasına rağmen kur'anda "cinn" kavramı ıstılahi olarak kulluk ile yükümlü bizim gözümüzle görmediğimiz varlıklar anlamına kullanılmıştır. rahman suresi 39 da " o gün ne inse nede canna günahıdan sorulmaz " şeklindeki ayetten anlamaktayızki her iki varlık kategorindekilerde işlediklerinden dolayı hesaba çekileceklerdir. Burada dikkatimizi çekmesi gereken nokta 27 ayetteki" daha önce " kelimesidir insandan daha önce yaratılmış bir varlığada insan dediğimiz takdirde insanın iki yaratılış maddesi ortaya çıkarki buda kur'anla örtüşmez. "cinn" kavramını daha sonra inş müstakil bir yazıda incelemek amacıyla kıssaya devam edelim.
28. ayette daha önce geçen surelerde anlatılmayan insanın yaratılış özü anlatılmaktadır " min salsalin min hameun mesnun". 29. ayette yine daha önceki bölümlerde anlatılmayan " ona ruhumdan üflediğimde" ibaresini görüyoruz. Acaba bu ruh üflemek ne anlamına geliyor?. Bu konuda bilhassa tasavvuf tarafından üretilen "insan Allahtan bir parçadır" gibi vahdeti vücud inancının şirk düşüncesi olduğunu söylemekle yetinip "ruh üflemenin" ona canlılık kazandırmak anlamına geldiğini belirtelim. Ve ayetlerin devamında ademe secde emri ve iblis hariç bütün meleklerin emre uyduklarını görmekteyiz. Burada iblsin araf suresindeki secde etmeme gerekçesi olarak kendi yaratılış özünün ademin yaratılış özünden daha üstün olduğunu idda etmesine karşılık burada yaratılış gayesinin ona secde etmek olmadığını idda etiğini görüyoruz. Bizler kur'an kıssalarında aynı olayın farklı ibarelerle anlatımlarına takıldığımız zaman kıssadan alınması gereken ibreti maalesef alamamış oluruz. Öyleyse bu farklı ibarelerin amacı bizlere neyi göstermektedir?. Allah cc bizlere iblisin şahsında , bizimde düşme tehlikesi içinde bulunduğumuz yanlışları göstermektedir. araf suresinde kendisinin ateşten yaratılmış olduğunu, ademin ise çamurdan yaratılmış olduğunu öne sürerek Allahın emrine rağmen ona isyan etmiştir.Bizlerede bu olay göstermektedirki yapacağımız bir kıyaslama kendi hevamızın ürünü değil Allahın vahyinin bir ürünü olması gerekmektedir. Kıssanın bu suredeki bölümündeki secde etmeme gerekçesini " ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim" diye açıklamaktadır. Zariyat s. 56 daki " ben insi ve cinni ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" ayetine muvafık olarak o emre diğer melekler gibi itaat etmesi gereken iblisin bu sözü , günümüzde hayatın gayesini yemek , içmek, gezmek, uyumak vs gibi zanneden ibadet gayesini bir tarafa atan insanların söylemi ile örtüşmektedir.
Devam eden ayetlerde bu isyanının neticesi olarak kovulması ve kıyamet gününe kadar mühlet istemesi ve bu mühletin verildiğini görmekteyiz. Araf suresinde17. ayette geçen " onlara önlerinden ,arkalarından,sağlarından, sollarından yaklaşacağım" sözünün bu yaklaşımın ne şekilde olacağının daha geniş bir açılımı karşımıza çıkıyor."dünya hayatını süsleyip onlara çekici göstermek" şeklindeki vaadinin bugün insanların çoğunda tezahür ettiğini gördüğümüzde bu yaklaşma şeklinin ne kadar başarılı olduğu görülür. 40. ayette kendi dilinden, bu yaklaşımına prim vermeyecek olnalarıda görmekteyiz. "ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna" ayeti şeytana uymamanın yolunu bizlere Allaha ihlaslı bir şekilde kul olmaktan geçtiğini öğretiyor. Ve Allah cc bunun dosdoğru bir yol olduğunu teyid ediyor. 42. ayette " şüphesiz azmışların dışında benim kullarım üzerinde zorlayıcı bir gücün olamaz" ayetinin metnindeki "el ğavin" in bir örneği aynı kelime ile araf suresi 175. ve 176. ayetlerde geçmektedir.
175- Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu.
176- Eğer Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler
Bu insanların varacağı yer ve o yerin büyüklüğü "yedi kapılı" olması ile ifade edilmektedir . Arapçada 7 den maksat çokluk ifade etmesi olup girilecek yerin büyüklüğü bizlere anlatılmaktadır. kaf suresi 30. da" o gün cehenneme doldunmu deriz. "daha yokmu" der" ayetinden anlaşıIacağı üzere cehennemin büyüklüğü oradada ifade edilmektedir. Ve kıssanın sonu şeytanın iğvasına uymayıp Allahın emrine tabil olan muhlis kulların akıbeti ile son bulmakta ve Onların akıbeti ebedi cennet ve o cennette karşılaşacakları nimetler anlatılmaktadır. EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
26- Andolsun, insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.
27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.
28- Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım."
29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın."
30- Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti.
31- Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
32- Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?"
33- Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
34- Dedi ki: "Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın."
35- "Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir."
36- Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı."
37- Dedi ki: "Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın."
38- "Bilinen günün vaktine kadar."
39- Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım."
40- "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna."
41- (Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur."
42- "Şüphesiz, azmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur."
43- "Ve hiç şüphe yok, onların tümünün buluşma yeri cehennemdir."
44- Onun yedi kapısı vardır; onlardan her bir kapı için bir grup ayrılmıştır.
45- Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır.
46- Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.
47- Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
48- Orda onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar ordan çıkarılacak değildirler.
49- Haber ver kullarıma; şüphesiz Ben, Ben bağışlayanım, esirgeyenim.
50- Ve şüphesiz azabım; o acıklı bir azaptır.
26.ve ayetlerde kıssaya başalamadan önce insanın ve cinnin yaratılışı anlatılmaktadır. Ayette "cannün" kelimesi geçmesi zariyat suresi 56. daki " ben insi ve cinni ancak bana ibadet etsinler diye yarattım " ayetinden anlamaktayızki Allah cc kendisine ibadet etsinler diye iki varlık kategorinden bahseder "ins ve cinn" bu kelimeler sözlük anlamı itibarı ile "ins" gözle görülen varlıklar, "cinn" gözle görülmeyen varlıklar anlamındadır. "cinn" ile "cannun" kelimesi arasında bu bakımdan bir anlam birliği olduğu açıktır. "cinn" kavramına bazı kişiler "insan anlamı yüklemelerine ve arapçada bu kelimenin bazı yerlerde insanlar için kullanılmış olmasına rağmen kur'anda "cinn" kavramı ıstılahi olarak kulluk ile yükümlü bizim gözümüzle görmediğimiz varlıklar anlamına kullanılmıştır. rahman suresi 39 da " o gün ne inse nede canna günahıdan sorulmaz " şeklindeki ayetten anlamaktayızki her iki varlık kategorindekilerde işlediklerinden dolayı hesaba çekileceklerdir. Burada dikkatimizi çekmesi gereken nokta 27 ayetteki" daha önce " kelimesidir insandan daha önce yaratılmış bir varlığada insan dediğimiz takdirde insanın iki yaratılış maddesi ortaya çıkarki buda kur'anla örtüşmez. "cinn" kavramını daha sonra inş müstakil bir yazıda incelemek amacıyla kıssaya devam edelim.
28. ayette daha önce geçen surelerde anlatılmayan insanın yaratılış özü anlatılmaktadır " min salsalin min hameun mesnun". 29. ayette yine daha önceki bölümlerde anlatılmayan " ona ruhumdan üflediğimde" ibaresini görüyoruz. Acaba bu ruh üflemek ne anlamına geliyor?. Bu konuda bilhassa tasavvuf tarafından üretilen "insan Allahtan bir parçadır" gibi vahdeti vücud inancının şirk düşüncesi olduğunu söylemekle yetinip "ruh üflemenin" ona canlılık kazandırmak anlamına geldiğini belirtelim. Ve ayetlerin devamında ademe secde emri ve iblis hariç bütün meleklerin emre uyduklarını görmekteyiz. Burada iblsin araf suresindeki secde etmeme gerekçesi olarak kendi yaratılış özünün ademin yaratılış özünden daha üstün olduğunu idda etmesine karşılık burada yaratılış gayesinin ona secde etmek olmadığını idda etiğini görüyoruz. Bizler kur'an kıssalarında aynı olayın farklı ibarelerle anlatımlarına takıldığımız zaman kıssadan alınması gereken ibreti maalesef alamamış oluruz. Öyleyse bu farklı ibarelerin amacı bizlere neyi göstermektedir?. Allah cc bizlere iblisin şahsında , bizimde düşme tehlikesi içinde bulunduğumuz yanlışları göstermektedir. araf suresinde kendisinin ateşten yaratılmış olduğunu, ademin ise çamurdan yaratılmış olduğunu öne sürerek Allahın emrine rağmen ona isyan etmiştir.Bizlerede bu olay göstermektedirki yapacağımız bir kıyaslama kendi hevamızın ürünü değil Allahın vahyinin bir ürünü olması gerekmektedir. Kıssanın bu suredeki bölümündeki secde etmeme gerekçesini " ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim" diye açıklamaktadır. Zariyat s. 56 daki " ben insi ve cinni ancak bana ibadet etsinler diye yarattım" ayetine muvafık olarak o emre diğer melekler gibi itaat etmesi gereken iblisin bu sözü , günümüzde hayatın gayesini yemek , içmek, gezmek, uyumak vs gibi zanneden ibadet gayesini bir tarafa atan insanların söylemi ile örtüşmektedir.
Devam eden ayetlerde bu isyanının neticesi olarak kovulması ve kıyamet gününe kadar mühlet istemesi ve bu mühletin verildiğini görmekteyiz. Araf suresinde17. ayette geçen " onlara önlerinden ,arkalarından,sağlarından, sollarından yaklaşacağım" sözünün bu yaklaşımın ne şekilde olacağının daha geniş bir açılımı karşımıza çıkıyor."dünya hayatını süsleyip onlara çekici göstermek" şeklindeki vaadinin bugün insanların çoğunda tezahür ettiğini gördüğümüzde bu yaklaşma şeklinin ne kadar başarılı olduğu görülür. 40. ayette kendi dilinden, bu yaklaşımına prim vermeyecek olnalarıda görmekteyiz. "ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna" ayeti şeytana uymamanın yolunu bizlere Allaha ihlaslı bir şekilde kul olmaktan geçtiğini öğretiyor. Ve Allah cc bunun dosdoğru bir yol olduğunu teyid ediyor. 42. ayette " şüphesiz azmışların dışında benim kullarım üzerinde zorlayıcı bir gücün olamaz" ayetinin metnindeki "el ğavin" in bir örneği aynı kelime ile araf suresi 175. ve 176. ayetlerde geçmektedir.
175- Onlara kendisine ayetlerimizi verdiğimiz kişinin haberini anlat. O, bundan sıyrılıp-uzaklaşmış, şeytan onu peşine takmıştı. O da sonunda azgınlardan olmuştu.
176- Eğer Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler
Bu insanların varacağı yer ve o yerin büyüklüğü "yedi kapılı" olması ile ifade edilmektedir . Arapçada 7 den maksat çokluk ifade etmesi olup girilecek yerin büyüklüğü bizlere anlatılmaktadır. kaf suresi 30. da" o gün cehenneme doldunmu deriz. "daha yokmu" der" ayetinden anlaşıIacağı üzere cehennemin büyüklüğü oradada ifade edilmektedir. Ve kıssanın sonu şeytanın iğvasına uymayıp Allahın emrine tabil olan muhlis kulların akıbeti ile son bulmakta ve Onların akıbeti ebedi cennet ve o cennette karşılaşacakları nimetler anlatılmaktadır. EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)