Cumartesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cumartesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Şubat 2018 Pazartesi

Bakara s. 65. 66. Ayetleri: Cumartesi Günü Balık Avlama Yasağını Çiğneyen İsrailoğulları Maymuna mı Çevrildi?

Kur'an içinde geçen İsrailoğulları ile ilgili anlatımlarda, onlardan deniz kıyısında yaşayan bir topluluğun, kendilerine balık avlamanın yasaklandığı cumartesi gününde, bu yasağı çiğneyerek balık avladıkları için maymuna çevrildikleri anlatılmaktadır. Bu konu ile ilgili olarak tefsirlere bakıldığında, avlanma yasağını çiğneyen topluluğun maymuna çevrilmesinin fizyolojik olarak gerçekleştiği söyleyenler olmakla birlikte, onların maymuna çevrilmelerinin fizyolojik olarak gerçekleşmediğini, bu anlatımın mecaz olarak anlaşılması gerektiğini savunanların olduğunu görmekteyiz.

Kanaat olarak, bu olayın mecaz bir anlatım olduğunu iddia edenlere katıldığımızı baştan söyleyerek, bu iddiamızın gerekçelerini ifade etmeye çalışmak, bu yazının konusu olacaktır. Bu olayın geçtiği ayetler aşağıdadır.

Bakara s. 65. ve 66. ayetlerde şöyle anlatılmaktadır;

وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِين


Bu ayetlere meallerin çoğunda şu şekilde anlam verilmektedir;

[002.065] İçinizden cumartesi istirahat günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Biz onlara: «Sefil maymunlar olun!» dedik.
[002.066] Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.

Maide s. 60. ayetinde şu şekildedir;

قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُمْ بِشَرٍّ مِنْ ذَٰلِكَ مَثُوبَةً عِنْدَ اللَّهِ ۚ مَنْ لَعَنَهُ اللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ ۚ أُولَٰئِكَ شَرٌّ مَكَانًا وَأَضَلُّ عَنْ سَوَاءِ السَّبِيلِ

Bu ayete meallerin çoğunda şu şekilde anlam verilmektedir;

[005.060] De ki: Allah katında bundan daha kötü bir cezanın bulunduğunu size haber vereyim mi? O kimse ki; Allah ona la'net etmiş, aleyhine gazab etmiş ve onlardan maymunlar, domuzlar ve Tağut'a kullar kılmıştır. İşte onlar; yer bakımından en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır.

Araf s. 166. ayetinde şu şekilde anlatılmaktadır;

فَلَمَّا عَتَوْا عَنْ مَا نُهُوا عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِئِينَ

Bu ayet meallerin çoğunda şu şekilde anlam verilmektedir;

[007.166] Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: Aşağılık maymunlar olun! dedik.

Nisa s. 47. ayetinde ise şu şekilde anlatılmaktadır;

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ آمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ أَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلَىٰ أَدْبَارِهَا أَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّا أَصْحَابَ السَّبْتِ ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولًا

[004.047] Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce iman edin. Yoksa Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir.

Maymuna çevrilme ile ilgili ayetleri sadece belirli bir zaman ve mekanda yaşayan insanlar için geçerli bir olay olarak okumaya çalıştığımız zaman, Kur'an'ın bu konu ile alakalı anlatımlarından bize dönük herhangi bir ibret alma imkanı hasıl olmayacaktır. Halbuki Kur'an bu olayı başkalarının ders alması için anlatmaktadır (Bakara s. 66).

Öyleyse bu olayı lokal bir olay olarak değil, TOPLUMSAL BİR YASA, YANİ SÜNNETULLAH olması açısından bakarak okumanın daha sağlıklı bir yol olacağını söyleyebiliriz.

Araf s. 163. ayetinden itibaren başlayan deniz kıyısında yaşayan bir topluluğun kıssasının anlatıldığı 166. ayette onlara, "Maymunlar olundenildikten sonra gelen 167. ve 168. ayetleri, bu oluşun mahiyeti hakkında bilgi verebilecek olan ayetlerdendir. 

[007.167] O Vakit Rabbin işte şu ahdi ilan edip bildirdi ki: Kıyamet gününe kadar onlara en kötü muameleyi yapacak olan kimseyi başlarına gönderecektir. Muhakkak ki, Rabbin hızla cezalandırandır ve yine muhakkak ki O, çok affedici, çok merhametlidir.

[007.168] Biz; onları, yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. İçlerinden kimisi salihlerdi, kimisi de onlardan aşağıdırlar. Belki dönerler diye onları güzellikler ve kötülüklerle denedik.

Bu ayetler İsrailoğulları'nın düşmanları tarafından baskı, zulüm ve esaret altına alındığını haber vermektedir. Öyleyse "Maymunlar olun" ifadesini fizyolojik bir oluş olarak değil, "Düşmanlarınız tarafından baskı ve esaret altına alınarak, hayvanlar gibi başkalarının emirlerine göre hareket etmek zorunda kalanlar olun" şeklinde anlamak, olayı lokal bir olay olmaktan çıkararak, evrensel bir yasanın İsrailoğulları üzerindeki işleyişi haline getirecektir

Bu olay aynı zamanda Allah'ın emirlerini ciddiye almayarak, kendilerine emredilenlerin aksine davrananların düştükleri zelil duruma dikkat çekerek, sonrakiler için bir ibret vesikası olmasını istemekte, aynı durumun tekrarlanması halinde aynı yasanın yine işleyeceğini haber vermektedir.

[005.060] De ki: Allah katında bundan daha kötü bir cezanın bulunduğunu size haber vereyim mi? O kimse ki; Allah ona la'net etmiş, aleyhine gazab etmiş ve onlardan maymunlar, domuzlar ve Tağut'a kullar kılmıştır. İşte onlar; yer bakımından en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır.

Maide s. 60. ayetinde geçen "Tağut'a kul olmak" ifadesini, Firavun'un azgınlığının bu kelime ile, ayrıca Mü'minun s. 47. ayetinde Firavun ve melesinin Musa ve Harun (a.s) lar için kullandığı, "Kavimleri bize kölelik(lena abidune) ederken, bizim gibi olan bu iki adama inanır mıyız?" cümlesinde geçen kölelik kelimesinin "Abede" fiili ile anlatılmış olması, İsrailoğullarının Maymun ve Domuz haline getirilmesinin fizyolojik olarak değil, esarete düştüklerindeki hallerinin tasviri için kullanılmış olduğunu söylemek mümkündür.

Ayrıca Nisa s. 47. ayetinde Cumartesi yasağını çiğneyenlerin lanetlendiğinin haber verilmesi, yine bu olayın fizyolojik olarak gerçekleşmediğini göstermesi açısından dikkat çekicidir. 

[007.179] And olsun ki , ins ve cinden bir çoğunu , kalpleri olup onunla anlamadıkları , gözleri olup onunla görmedikleri , kulakları olup onunla işitmediklerinden dolayı ,cehenneme yaydık. İşte bunlar , hayvanlar gibi hatta onlardan daha şaşkındırlar."

[025.044] Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha da şaşkın (ve aşağı) dırlar.

Araf ve Furkan surelerinde geçen bu ayetlerde ise, inkarcıların işitme, görme ve duyma organlarını işletmemeleri neticesinde düştükleri durum hayvanlara benzetilmekte, bu durum ise yine maymun haline çevrilmenin keyfiyeti hakkında bizleri bilgi sahibi yapmaktadır.

Bu olayın hakiki anlamda değil, mecaz anlamda anlaşılması yönünde kanaat taşıyanlara katılma gerekçelerimizden bir tanesi, şayet bu olay gerçek anlamda bir dönüşüm ise, aynı hatayı yapan başka topluluklar neden maymun haline dönüşmemektedir?. sorusunun cevabının verilmesinin zor oluşudur.


Sonuç olarak; İsrailoğulları'na mensup olan deniz kıyısında bir beldede yaşayan topluluğun kendilerine cumartesi günü balık avlama yasağını çiğnedikleri için maymun haline getirildiğini bildiren ayetlerin bu durumun fizyolojik bir dönüşüm olarak anlaşılması durumunda bir takım soruların ortaya çıkması açısından mecaz anlamda bir ifade olarak anlaşılmasının, Kur'an bütünlüğüne daha uygun olduğu kanaatini taşıyanlara katılma gerekçemizi anlatmaya çalıştık.

İsrailoğulları ile ilgili anlatımlara dikkat ettiğimizde, bu anlatımların Sünnetullah olarak bildiğimiz toplumsal yasaların nasıl işlediğinin bu toplum üzerinden yaşanmış örnekler biçiminde gösterilmesi, maymuna çevrilme olayının yine bu yasa gereği cereyan edebir olay olduğu kanaatini bizde kuvvetlendirmiştir.

Bunları söyledikten sonra, Bakara s. 65. ve 66. ayetlerine şu şekilde bir meal vermek mümkündür.


Bakara s. 65- And olsun içinizden olan bir topluluğa, Cumartesi günü balık avlama yasağını çiğnemelerinden ötürü, "Aşağılık maymun olun" diyerek lanetlediğimizi bilmektesiniz
Bakara s. 66- Onları böyle bir söz ile lanetlememiz, onları gören ve sonradan gelenler için bir aynı hatayı yapmaktan vazgeçirmek, kendisini azaptan korumak isteyenler için öğüt olsun diyedir.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

12 Temmuz 2015 Pazar

Cumartesi Yasağını Delmeye Çalışan Yahudiler İle Riba Yasağını Delmeye Çalışan Müslümanlar

Kur'an; kıssa yollu anlatım uslubu ile bizden önceki yaşantılardan kesitler sunarak, o yaşanmışlıklardan ibretler almamızı ve hayatımızı ona göre düzenlememizi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, prototip bir kavim olarak karşımıza İsrailoğulları çıkmaktadır. İsrailoğulları ile ilgili anlatımlar, onların yaşamış oldukları hayat içindeki yaşanmışlık örneklerinden muhatapların dersler çıkararak onlar üzerinden verilen olumlu ve olumsuz örneklerin bizlere yol gösterici olması amacına matuf olarak bir bakış içinde okunduğunda "Eskilerin Masalları" olmaktan çıkacaktır.

İsrailoğulları ile ilgili anlatımlarda öne çıkan nokta; onların olumsuz davranışları ve bu davranışları neticesinde başlarına gelen akıbettir. ARAF 163 -166 ayetleri arasında İsrailoğulları'na mensup, deniz kıyısında yaşayan bir topluluğun kıssası ve başlarına gelenler anlatılarak, aynı hataya düşmememiz hatırlatılmaktadır.

Neydi bu topluluğun kıssası?

Allah(c.c) İsrailoğulları'na, yapmış oldukları hatalar nedeniyle daha önce kendilerine helal bazı şeyleri haram kıldığını beyan etmektedir (NİSA 160-161). Bu haramların içinde onlara Cumartesi günleri çalışma yasağı getirmiştir. ARAF Suresi içindeki ilgili ayetler bu yasağı delmeye çalışan topluluğun akıbetini anlatmaktadır.

Balıkçılık ile geçinen bu kasabanın halkı için, Cumartesi günü akın akın gelen balıklar çalışmanın serbest olduğu diğer günlerde aynı şekilde gelmiyordu. Buna daha fazla dayanamayan halk bir şekilde bu yasağı ihlal etme yoluna giderek sonlarını hazırlamışlardır.

Bu durumu önce biraz irdeleyerek, daha sonra kendimize "Riba" örneği üzerinden bir pay çıkarmaya çalışacağız.

Deniz kıyısındaki kasabanın halkı diğer günler tutabildikleri balıklar ile geçimlerini sağlayamayarak muhtaç bir duruma mı düşüyorlardı? Elbette ki hayır. Diğer günler gelen balıklar onların geçimlerini sağlayacak miktarda olup, daha fazla kazanma arzusu ve aç gözlülükleri, onları haram olan günde o balıkları avlamaya sevketmiştir. Kıssa içinde bu yasağı ihlal etmeyenlerin de olduğu görülmektedir. Peki onları bu yasağı ihlal etmemelerine sebep olan durum nedir?

Yasağı ihlal etmeyenlerin sebepleri; Allah(c.c)'nin emrine olan itaatları ve kanaatkar olmaları idi. Yaşadıkları hayat içinde gözettikleri şey bitmez tükenmez aç gözlülükleri değil, haram helal dairesini gözetmenin gereğine inanmış bir hayata talip olmaları idi.

Yasağı ihlal edenlere neden böyle yaptıklarını sorsak sanırım şöyle cevaplar almamız kaçınılmazdır;

"Kardeşim benim bir sürü ihtiyacım var, çocuğumun okul taksidi, yeni ev aldım onun taksidi, arabayı değiştirdim onun taksidi, ev eşyası eskidi onun taksidi, cep telefonun modeli eski onu değiştirmem lazım. Hayatım deniz kıyısında mı geçecek? Dağ başına tatile gitmek zorundayım, Cumartesi günü gelen fırsatı nasıl kaçırabilirim" gibi vs. vs. vs.

Ancak bitip tükenmeyen ihtiyaçlarını karşılamak için haram helal gözetmeden çalışanlar, gün gelir bataklığa saplanır kalır, maymun ve domuz haline gelirler. Onların maymun ve domuz olmaları fiziki olarak olup, olmadıklarını tartışmak bu yazının konusu değildir. Ancak hayvani hislere sahip olmak demek, insan olduğunu ve kendisine Allah(c.c) tarafından bir takım emir ve nehiylere tabi tutulmuş olmasını unutarak, sadece midesini doldurmak üzere bir hayat sürmenin adı maymun ve domuz olmak yani maymunlaşmak ve domuzlaşmak olmalıdır.

Bu olaydan yola çıkarak, bugün yaşadığımız hayat içinde bazı yasaklara karşı olan ihlal girişimleri bize "Cumartesi ashabı"nı hatırlatmaktadır. Çünkü bitip tükenmez hevalarını tatmin etmek için yaşadıkları hayat, onları maymun ve domuzlaştırmıştır.

"Riba" yasağı üzerindeki bazı ihlal girişimleri ve düşüncelerini ele alarak bu girişimlerin "Cumartesi Ashabı" üzerindeki sonuçları ile bağlantısını kurmaya çalışacağız.

"Riba" kelimesi sözlükte "fazlalaşma, artma, köpürme" gibi anlamlara gelip terim olarak "sermayenin ana malın üzerinde olan haksız artışı" demektir.

Riba, ticaret usulü ile mal ve para mübadelesinin dışında bir olgudur. Allah(c.c) ticareti helal, ribayı haram kılmıştır (BAKARA 275). Peki bu haramlılık nasıl oluşmaktadır?

"Riba" vadeli alışverişler ve borç vermede ortaya çıkan bir durumdur. Kişi peşin olarak 100TL olan bir malı, belirli bir süre sonunda ödemek üzere aldığında onun fiyatı 110TL oluyorsa, aradaki 10TL'lik farkın adı "riba"dır. Kişi bir başkasından 100TL borç ister ve bu borcu belirli bir zaman sonunda 110TL olarak öderse, arada oluşan 10TL'lik farkın adı da "riba"dır.

Eğer bir malın peşin fiatı 100 tl , vadeli fiatı 110 tl ise ,ve müşteri vadeli seçeneği seçerek malı 110 liradan belirli bir süre içinde ödemek zorunda kalmış ise bu ödeme şekli riba olmaz. Ancak 110 lira bedel mukabili aldığı malı, ödeme güçlüğü içine düşerek , satıcı tarafından gecikme bedeli olarak 10 tl daha yüksek bir fiat biçilerek alıcı 120 tl ödemek zorunda bırakılıyor ise aradaki bu 10 tl lik fark riba olacaktır.

Allah(c.c)'nin dün haram kıldığı bu işlem, bugün de, yarın da, kıyamete kadar haram olup bunu değiştirecek yeni bir hüküm gelmeyecektir.

İçinde yaşadığımız sistemde, bu tür işlemler hayatın her safhasına girmiş olup Müslüman olsun veya olmasın herkesin bir şekilde yapmış olduğu alışverişlerde uygulamaları mevcuttur. Bugün "vade farkı" veya "faiz" adı altında bilinen işlemler, Kur'an'ın "riba" adını vermiş olduğu işlem ile aynıdır.

Hayat standartları bizleri öyle bir duruma getirmiştir ki, bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlar ve bunları her an temin etme gayreti içinde olan bir hayat tarzı içinde olmamız, bizi bu konuda bazı çareler üretmek zorunda bırakmıştır.

Bankalar tarafından reklam edilen kredi çeşitlerine baktığımızda; geleneksel bayram kredisi, tatil kredisi, ev kredisi, araba kredisi, okul kredisi, ihtiyaç kredisi vb. kredi çeşitleri gerçek ihtiyaçtan çok, oluşturulmuş suni bir ihtiyaçtır. Yaz gelince tatile çıkmak için bankadan kredi alıp gelecek tatile kadar onu ödemek zorunda kalmak, cep telefonun modelini yükseltmek için alınan taksitli telefonun taksit bitimine kadar yeni modelinin çıkarak onu almak zorunda bırakılmış olmamız, ihtiyacımız olmadığı halde bizlere "zorunlu ihtiyaç" olarak empoze edilen birçok gereksiz şeyleri almak için çalışan insanlar, kapitalist sistemin içinde sadece bir tüketici olarak görülmektedir.

Kişiler ihtiyaçlarını bütçelerine göre ayarlamak veya biriktirerek almak yerine, taksitli veya kredi alarak temin etmek ve daha sonra bunları ödemek yoluna gitmektedirler. Taksitli satışlarda veya kredilerde alınan malın veya paranın fazlalık olarak geri ödenen kısmı faizi oluşturmakta olup, bu faiz Allah(c.c) tarafından haram kılınmıştır.

İşin sorun oluşturan kısmı burası olup, içinde bulunduğumuz ekonomik sistemde böyle fazlalığın alınmama imkanı bulunmamaktadır. Bu konuda duyarlı olan bazı Müslümanlar yapılan işin haram olup olmadığı noktasında tereddütte kalmakta ve bazılarımız böyle bir sistemin haram olmaması gerektiğini savunmaktadır.

Bu ihtiyaçları temin etmek için bankalardan alınan kredilerin İslami açıdan hükmü tartışılmakta olup, bir kısım tarafından bu tür işlemlerin Kur'an'ın haram ettiği "riba" ile alakası olmadığı, bunun adının "faiz" veya "vade farkı " olduğu, bu tür alışverişlerin haram kapsamına girmediği veya girmemesi gerektiği savunulmaktadır. Gerekçe olarak; yaşadığımız dünyada böyle bir işlemden artık kurtulmanın mümkün olmadığı, hatta zorunlu olduğu, dolayısı ile buna haram demenin yanlış olduğu öne sürülmektedir. Kur'an'ın haram kıldığı "riba"nın tefeci faizi olan kat kat artırılmış faiz olduğu, makul ölçülerde olan faizin haram olmadığı düşüncesi yine ortaya atılan düşünceler arasındadır.

Bu düşüncelerin; evlenemeyen insanların zina yapmalarının gayet normal, hatta mecbur olmasını iddia etmekten bir farkının olmadığını düşünmekteyiz. Hayatımızı Allah(c.c)'ye göre değil, yaşadığımız şartlara göre uydurmak gibi bir düşüncenin ürünü olan faizin haram olmaması gerektiği düşüncesine, Kur'an'dan delil arayarak yasağı ihlal etmeye çalışmak ayrı bir hata olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yaşadığımız zaman içinde karşımızdaki en önemli sorun; faiz gibi yasaklanmış birçok işlemin toplum içinde hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olmasıdır. Bu durum bizleri bu gibi günahlardan kaçınacak tedbirler almak yerine, bunları delme girişimlerine yani KİTABA DEĞİL KİTABINA UYDURMA işlemleri içine girmeye sokmuştur.

Faiz ve faizli işlemler şayet hayatın gereklerinden olsaydı, Allah(c.c) bunları yasaklayarak bizlere büyük bir zulüm ve haksızlık(!) yapmaz, ona göre gerekli hükümleri kitabında bizlere vaaz ederdi.

"Borçlu darda ise ona süre tanıyın" (BAKARA 280) demez, "Borçlu darda ise borcunun üzerine fazlalık (riba) ekleyip ona süre verin" derdi.

"Yeyin için israf etmeyin" (A'RAF 31) demez, "Eşinizle dostunuzla alışverişte yarışın, yetmediği yerde kredi alın" derdi. 

Maalesef böyle demedi, asla da demeyecek. O zaman bizler KİTABA UYMAK zorunda olduğumuzu yeniden hatırlayarak çağdaşlığın gerekleri olan israf yerine vasat bir hayat sürmeye gayret edeceğiz.

Böyle bir hayat sürmenin neticesinde, geleneksel bayram kredilerine ihtiyacımız kalmaz ve buna benzer bir sürü cazip kılınmış kredi tuzaklarına düşerek yaşadığımız yanlışlara kılıf aramak zorunda kalmayız.

Faizli işlem yapanların öne sürdükleri gerekçelerden bir tanesi de bunu almaya mecbur kaldıklarıdır. Ticarethane işleten bir esnaf işlerini düzeltmek için, kirada oturan bir kişi ev sahibi olmak için vb. gerekçelerle böyle kredi almak zorunda kalmış olduğunu gerekçe göstererek, böyle bir mecburiyetin haram olmaması gerektiğini savunmaktadır.

Mecburiyetler karşısında haram olan bir şeyin helal olma durumu, yiyecek ve içecekler ile sınırlı olup, Rabbimiz faizi haram kılarken "Darda kalanlar müstesna" ibaresini eklememiştir. Müslümanlar olarak birbirimizi faizli işlem yapmaktan kurtaracak müesseseler oluşturamamış olmamız, darda kalanları maalesef faiz batağı içine sokmuştur.

Şurası bir gerçektir ki; "riba" olarak Kur'an'da haram kılınan bir işlemin bu gün adının "faiz" olması, onun haramlılığını değiştirmez. "Zina" yerine "nikahsız ilişki", "rüşvet" yerine "hediye" denilmiş olması, bunların meşrulaşmasını nasıl sağlamazsa; "faiz" olarak bilinen işlemin "riba"dan farklı olduğunu söylemek onu meşrulaştırmaz. Haram olan bir fiil, adı değiştirilmek sureti ile helale asla dönüşmez.

Lüks ve israf özentisi bir hayatın sonu, aynı "Cumartesi Ashabı"nın sonu gibi maymunlaşmak ve domuzlaşmak olarak helaka uğramaktır. Bugün Türkiye'de yaşayan birçok insanın sadece lüks ve israf sayılabilecek ihtiyaçlarını temin etmek veya o ihtiyaçlar için borç ödemek zorunda olmasının bir tür helak olduğu unutulmamalıdır.

Bugün Türkiye'nin kredi kartı ve hacizli kişi verilerine baktığımızda; nüfusun büyük bir çoğunluğunun bankalara borç batağı içinde yüzüyor olmasını banka faizlerinin "riba" olmadığı düşüncesine sahip olanlar nasıl karşılamaktadırlar?

Faizli bir hayatın gerekliliği; inancımızda belirleyici olarak Allah(c.c)'nin değil, yaşadığımız şartların belirleyici olmasının bir sonucudur. Kur'an bir şeye haram diyorsa bu harama giden yolları kapatmış ve kapatılması için gereki yolları önermiştir. Gücünün üzerinde yük teklif etmeyen Rabbimiz bizleri haram kıldığı bir işleme mecbur bırakmaz. Şayet böyle bir mecburiyet içinde olduğumuzu hissediyorsak, bu Allah(c.c)'nin bizim için tamamlamış olduğu bir eksiklik buluyoruz anlamına gelecektir.

Hayatımıza yön verirken çağın gereklerini değil dinin gereklerini gözetmek ve bu gerekler üzerine kurulmuş bir hayat sürmek zorundayız. Bunun dışında sürüdğümüz bir hayat bizi haramları helal görerek Dünya ve Ahiret'te helakımıza sebeb olacaktır.

Allah(c.c)'nin biz insanlar için önermiş olduğu hayat sistemi kompleks bir sistemdir. Hırsızlık, zina, faiz vb. yasakları, önce bu yasakları çiğnemek zorunda kalınmasını önleyecek sosyo ekonomik tedbirler alır. Faize haram demişse buna bulaşmayacak önemleri de beraberinde vaaz eder. Hırsızlık suçuna ceza getirmişse, önce hırsızlık yapmayı gerektirecek durumları ortadan kaldırır, buna rağmen bu suçu işleyen olursa ona ceza verir.

Kapitalist bir sistem içinde, faiz yasağı gibi hükümlerinin uygulaması elbette mümkün görünmemektedir. Kapitalist sistem içinde barındırdığı bir takım uygulamalar ile tüketimi körükler, kişilere suni ihtiyaçlar empoze eder ve israfı körükler. Kişilere harcama konusunda geniş imkanlar vererek, onları tüketim çılgınlığına sürükler.

"Paran yoksa ben veririm; yeter ki sen harca" diyerek kişilere maddi imkanlar sağlar ancak bu sağlamasını karşılıksız yapmaz. Bunun karşılığında bir fazlalık alır. Böyle bir sistem içinde Müslüman kalmanın zorluğuna dayanamayanlar maalesef hududları çiğneme pahasına bu çarkların arasında ezilmeye razı olarak yaptıkları yanlışa mensup oldukları dinden cevaz aramaya kalkarlar.

Sonuç olarak; Allah(c.c)'nin bizim için belirlediği kurallara uymanın zor geldiği zamanlarda, kuralları kendimize uydurmanın bir örneği olan faizli işlemlere bulaşmış bir hayatın sürülmesi, bizleri öyle bir hale getirmiştir ki; artık böyle işlemlerin hayatın bir gerçeği ve olmazsa olmazlarından olup bu tür işlemlerin dini açıdan herhangi bir mahzurunun olması hayatın gerçeklerine aykırı olduğu için meşru olması gerektiği düşünülür olmuştur. Kur'an ayetlerinin bile bu düşünceler ışığında anlaşılmaya çalışılır olması bir tür "Yahudileşme temayülü" içine girilmiş olduğunu göstermektedir. "Ayağını yorganına göre uzat" atasözü kişinin kazancı ve imkanları kadar harcamasını öğütleyen güzel bir atasözü olup bunun tersi bir yaşam bizleri borç batağına sürükleyerek maddi ve manevi açıdan çok zor duruma bırakacaktır.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

5 Temmuz 2011 Salı

Cumartesi Ashabının Hatırlattıkları

Allah cc kur'anda israiloğullarından bir belde halkının kendilerine emredilen cumartesi günü çalışma yasağını ihlal ederek onları maymunlar ve domuzlar haline çevirdiğini bildirmektedir.Acaba bu kıssa o gün yaşanmış sadece "vay be uyanık herifler Alahı aldatmak için ne hileler düzmüşler" kabilinden  sadece o günkü yaşanmışlığını konuşmak içinmi bizlere anlatılmış, yoksa insanın olduğu her zaman ve mekanda insanın kazanma hırsının veya yasaklara karşı olan tavrının bir göstergesi olarakmı anlaşılmalıdır?. Önce bu kıssanın kur'anda nasıl anlatıdığını görüp sonra bu kıssanın bizler için ifade etmesi gerekn hisse alma tarafını görelim. Kıssanın önce araf suresinde anlatılan bölümünü görelim.     

-----163- Bir de onlara deniz kıyısındaki şehri(n uğradığı sonucu) sor. Hani onlar cumartesi (yasağını çiğneyerek) haddi aşmışlardı. 'Cumartesi günü , balıkları onlara açıktan akın akın geliyor, başka günler gelmiyorlardı. İşte Biz, fıska sapmaları dolayısıyla onları böyle imtihan ediyorduk.
-----164- Onlardan bir topluluk: "Allah'ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler diye" dediler.
-----165- Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında ise, Biz de kötülükten sakındıranları kurtardık. Zulmedenleri yaptıkları fısk dolayısıyla pek zorlu bir azap ile yakaladık.
-----166- Onlar, kendisinden sakındırıldıkları 'şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca' onlara: "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik.
-----167- İşte o zaman Rabbin, onlara en kötü azabı yapacak kimse(leri) kıyamet gününe kadar üzerlerine mutlaka göndereceğini bildirdi. Şüphesiz, Rabbin (ceza ile) sonuçlandırması pek çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayandır, esirgeyendir.
-----168- Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler.
-----169- Onların ardından yerlerine kitaba mirasçı olan birtakım 'kötü kimseler' geçti. (Bunlar) Şu değersiz olan (dünya)ın geçici-yararını alıyor ve: "Yakında bağışlanacağız" diyorlar. Bunun benzeri bir yarar gelince onu da alıyorlar. Kendilerinden Allah'a karşı hakkı söylemekten başka bir şeyi söylemeyeceklerine ilişkin kitap sözü alınmamış mıydı? Oysa içinde olanı okudular. (Allah'tan) Korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hala akıl erdirmeyecek misiniz?
-----170- Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, şüphesiz Biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz.  
-----2.65İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz.  
----2.066 Ve bu cezayı önündekilere ve sonrakilere bir ibret dersi ve korunacaklara da bir öğüt ve nasihat yaptık.
 

----4.47 Ey Kitap verilenler! Yüzleri silip arkaya çevirerek enseler gibi dümdüz yapmadan, yahut cumartesi güncüleri lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce, yanınızdakini tasdik ederek indirdiğimiz Kuran'a inanın; Allah'ın emri daima yapılagelmiştir.  
-----4.154 Söz vermeleri (ni takviye) için Tûr'u başlarına diktik de onlara, «Baş eğerek kapıdan girin» dedik, «Cumartesi günü sınırı aşmayın» dedik. Kendilerinden sağlam söz aldık. 
----16.124 Cumartesi ibadeti, ancak o gün üzerinde çekişenlere farz kılındı. Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyamet günü aralarında hükmedecektir.   

Ayetlerde ,israiloğullarından bir zümrenin kendilerine farz kılınan cumartesi günü çalışma yasağını delerek helak olduklarını öğrenmekteyiz. Bu kıssanın anlatım maksadı diğer kıssaların anatım maksadına uygun olarak hisse almamazı sağlamaktır. Allah cc kur'anda dünya hayatının geçici bir yer, asıl yurdun ahiret , dünyada bizlere verilenlerin bir sınama vesilesi olduğunu bildirmektedir. Bu bilgiler kur'an nazil olmadan önce gelen kitapların ve resullerin kendi kavimlerine hatırllatıkları bilgilerdir. Bu hatırlatmalara israiloğullarınında dahil olduğunu bilmekteyiz.    

-----3.14 Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir.
-----3.185 Her insan ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur. Dünya hayatı, zaten, sadece aldatıcı bir geçinmeden ibarettir unlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.  
-----57.20 Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir. 
-----6.32 Dünya hayatı sadece oyun ve oyalanmadır; ahiret yurdu, sakınanlar için daha iyidir. Düşünmüyor musunuz? 
-----47.36 Doğrusu dünya hayatı oyun ve oyalanmadır. Eğer inanır ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, O, size ecirlerinizi verir; O, sizin mallarınızı tamamen sarfetmenizi istemez.  
-----6.70 Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Kuran ile öğüt ver ki, bir kimse kazandığıyla helake düşmeye görsün, o takdirde Allah'dan başka ona ne bir yardımcı, ne de bir kurtarıcı bulunur; her türlü fidyeyi de verse kabul olunmaz. Kazandıklarından ötürü yok olanlar işte bunlardır. İnkar etmelerinden dolayı kızgın içecek ve can yakıcı azab onlaradır.
-----31.33 Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın oğlu, oğulun da babası için bir şey ödeyemeyeceği günden korkun. Allah'ın verdiği söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Allah'ın affına güvendirerek şeytan sizi ayartmasın.   
Bu gibi ayetler kur'anın pek çok yerinde bizlere dünya hayatının geçici bir yer ve burada kazandıklarımızın birer imtihan vesilesi olduğunu bazen darlık ile imtihan edilerek insanların imanlarının ölçülebileceğini bildirmektedir.
 
  ----2.155 Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.  

-----7.130] And olsun ki, Biz de Firavun ailesini, ders alsınlar diye, yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. 

 -----2.214Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: «Allah'ın yardımı ne zaman?» diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır.  

Allah azze ve celle baki olan ahiret yurdu için yarattığı insanları geçici olan dünya hayatında bir takım imtihanlara uğratarak ahiretteki yerlerinin dünyada iken seçme imkanı vermiştir. İnsanların çoğu bu imkanı yanlış yolda değerlendirerek kendilerini cehennem için hazırlamaktadırlar. Bu hazırlığın sonunun cennet ile bitmesi için rabbimiz bizlere bizden önce geçen nesillerin başlarından geçen bu imtihan çeiştlerinden örnekler vererek , onların bu imtihanlara karşı nasıl hareket ettiklerinin örneklerini vermektedir. "ashabı sebt" kıssasıda bunlardan bir örnektir.   

Kıssada gördüğümüz gibi geçici dünya hayatının metaını ahiret hayatı ile değişmek isteyen israiloğullarından bir gurup kendilerine emredilen cumartesi günün çalışma yasağına riayet etmeyerek diğer günler gelmemesine rağmen, cumartesi günü  sürülerle gelen balıkları avlayarak yasağa riayet etmemişlerdir.  

Kıssanın araf suresinde geniş olan anlatımında gözümüze çarpan bir husus daha vardır. 164. ayeti biraz dikkatli okursak 3 farklı insan tipi karşımıza çıkmaktadır. 1-yasağı delip emre isyan edenler,2- o yasağı ihlal edenlere karşı onları ikaz edenler,3- yasağı ihlal etmeyen , ancak edenlerede karşı çıkmayıp yasağı delenleri ikaz edenlere engel olmaya kalkan " neme lazımcı" " bana dokunmayan yılan bin yaşasın" "her koyun kendi bacağından asılır " diyen tipler.Rabbmiz bizlere kur'anda bizleri kötülükten sakınmaya ve sakındırmaya teşvik etmektedir.   

-----3.104 Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve fenalıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır. 
-----3.110 Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır.   
-----3.114 Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.  
-----9.071 Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi emreder kötülükten alıkorlar; namaz kılarlar, zekat verirler, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler. İşte Allah bunlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz güçlüdür, hakimdir.   

Müminlerin en bariz olan vasıflarından " marufu emr, münkerden nehiy" vazifesini yapmayıp "neme lazım" diyen ve yasağa karşı gelip münkeri işleyen israiloğulları "maymunlar ve domuzlar" haline getirilmiştir. Bu maymun ve domuz haline getirilmesi  bakara s. 66 ayetinde "sonradan gelenlere bir ibret olması" denmesinden anlamaktayızki bu ceza onlara hakiki olarak uygulanmıştır. Bu cezanın hakiki bir ceza olmayıp mecazi anlamda bir kullanım olduğunu iddia edenler kur'an kıssalarındaki anlatılmak istenen , "kıssadan hisse almak" deyiminin aksine "kıssa içinde dönüp dolaşmak" şeklinde bir analyış sahipleri olduğu için bu cezanın ne şekilde olduğu meselesi üzerinden öteye geçememektedirler. Kur'an kıssalrında anlatılan bu helak olam olaylarından bizlere anlatılmak istenen mesele, kıssalardaki fiilleri işleyenlerin yaptıklarının yanına kalmayarak kendilerinden önce yapanların akıbetleri ile ikaz edilmeleridir. Tabiki bu helak olma olaylarının dünyada iken olması , "niye şimdi böyle olmuyor?" şeklinde bir soruyu gerektirmez. Bizlerin helak olaylarından almamız gereken hisse yapılan bir suçun cezasız kalmayacağıdır. 

Sonuç olarak "ashabı sebt" kıssasından almamız gereken hisse, Allahın emir ve nehiylerine karşı hiçbir şekilde isyan etmememiz "o yasakları ne şekilde delebiliriz" şeklinde bir yolla vakit geçirmememiz , dahası o yasaklara riayet etmeyenleri " neme lazım " demeden onlara marufu emir vazifemizi yerine getirmeliyiz. Aksi takdirde kıssada anlatılan 3. insan gurubundan helak olan 2  gurup içinde olmamız kaçınılmazdır. Bizim yasakları işlemememiz bir kenardan olanları seyretmemiz bizleri kurtarmayacaktır. Bizleri kurtaracak olan ameller  yasaklara karşı gelenleri müminlerin vasıflarından olan " marufu emir münkreden nehiy" vazifesi gereğince hareket etmektir.    

                                     EN DOĞRUSUNUN ALLAH CC BİLİR.