Hac s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hac s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2017 Pazar

Hac s. 75. Ayeti: Allah'ın Meleklerden ve İnsanlardan Elçiler Seçmesi

Allah (c.c) Hac s. 75. ayetinde bizlere, insanlardan ve meleklerden elçiler seçtiğini beyan etmektedir. Kur'an2ın bir çok yerinde geçen bu Beşer Elçi ve Melek Elçi deyimleri, vahyin anlaşılmasında anahtar konuma sahip olan deyimlerdendir. Bu deyimlerdeki ortak kelime olan Elçi kelimesinin anlaşılması öncelikli bir konuma sahip olup, bu kelimenin anlaşılması ise, Kur'an'ın ilk nazil olduğu toplumun inanç, düşünce ve bilgi arka planı ile yakından alakalıdır.

Melek kelimesinin ne anlama geldiği üzerinde yapılan bazı anlama faaliyetlerinin, bu kelimenin nüzul döneminde yaşayan Arap toplumunun bilgi arka planını dikkate almadan yapılıyor, veya gaybi alana dahil olan bir bilgi olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor olması, bu kelimenin üzerinde sadece Melek var mı yok mu şeklinde yapılan tartışmalara, veya meleklerin tabiat güçleri olduğu iddialarla kısır bir döngü içine girmiş olması, bu kelimenin doğru anlaşılmasının önünde bir engel olarak durmaktadır.

Elçi kelimesinin anlaşılmasında, Allah (c.c) nin kendisine bizlere tanıtmakta kullandığı anlatım yönteminin önemi göz ardı edilemez. Allah (c.c) kendisi gibi gaybi alana dair olan bilgileri bizlere, bizim duyu organlarımız ile algıladığımız alana dair bilgilere benzeterek anlatmakta, bu anlatıma ise, Teşbihi anlatım denilmektedir.

Allah'ın bizlere Kur'an'da kendisini tanıtması, herkesin bildiği bir kelime olan Hükümdar kelimesinin anlam alanı dahilindedir. Hükümdar olarak bildiğimiz kişilerin, malum olduğu üzere sahip oldukları toprakları, bu topraklar üzerinde yaşayan tebası bulunmaktadır. Hükümdarlar herkesin malumu olduğu üzere tebasına veya herhangi bir hükümdara iletmek istedikleri buyruklarını kendileri değil elçileri ile iletirler.

Kendisini El Melik olarak tanıtan Allah (c.c) her şeyin maliki olup, yaratmış olduğu dünya üzerinde yaşayan bütün insanlar onun mülk alanında yaşadıkları için onun kurallarına ve buyruklarına uymak zorundadırlar. Mülkünde yaşayan insanların hangi kurallara göre yaşaması gerektiğini bildirmek için elçi kullanan Allah (c.c), bu kuralları yeryüzünde yaşayan varlık için olan insanlar içinden seçtiği elçiler ile iletmektedir. İnsanlardan seçtiği elçilere kurallarını bildirmek için Vahiy olarak bildiğimiz iletim yöntemini seçen Allah (c.c), bu elçilere yine başka elçilerle,  Melek Elçi olarak haber verdiği elçiler vasıtası ile vahyetmektedir.

Allah (c.c) nin beşer elçilere melek elçi ile vahyetmesini anlamak için, nuzül dönemi Arap düşüncesinin bu konudaki arka planını bilmenin önemi büyüktür. Arap cahiliyesinde Şair, Kahin, Arraf olarak bilinen bazı insanların, cinlerden haber aldıklarına, cinlerin ise bu haberleri göklerden çaldıklarına inanırlardı. Yani Arap cahiliyesinin arka plan inancında bazı insanların göklerden haber aldıklarına dair bir inanç bulunmaktaydı.

[072.008]  «Doğrusu biz göğü yokladık; onu sert bekçiler ve kayan ateşlerle (ışınlarla) doldurulmuş bulduk.»
[072.009]  «Doğrusu biz, göğün dinleyebileceğimiz bir yerinde otururduk; ama şimdi kim dinleyecek olsa, kendisini gözleyen bir ateş (ışın) buluyor.»

Bazı insanların gökten haber aldıklarına dair bilgiye sahip olan Araplara, Muhammed (a.s) böyle bir iddia ile geldiğinde ona karşı olanlar, onun gökten aldığını iddia ettiği bilginin kaynağını diğer insanların aldıklarını iddia ettikleri bilgi kaynağı zannederek, ona  Mecnun  (cinlenmiş) yaftası takmışlar, onun aldığını iddia ettiği haberin kaynağının cinler olduğu zannına kapılmışlardır.

İşte meleklerden elçi seçilmesinin, Muhammed (a.s) a yakıştırılan mecnunluk iddiasına karşı getirilen bir reddiye olarak değerlendirilmesi, bizi bu konuda daha doğru yaklaşımlara sevk edecektir.

Kur'an içinde sıkça geçen Melek ve Şeytan kelimelerini, ontolojik mahiyetlerinin olup olmadığı açısından değil de, bu kelimelerin ilk duyulduğunda insan zihninde oluşan anlamları bakımından anlamaya çalışmak, kanaatimizce daha doğru bir yaklaşım olacaktır. 

[012.031] Vaktâ ki, onların gizledikleri dedikodularını işitti, onlara (bir davetci) gönderdi ve onlar için çakı ile kesilecek bir taam sofrası hazırladı. Ve onlardan her birine bir bıçak verdi. Ve (Ey Yusuf!), «Onların karşılarına çık!» dedi. Vaktâ ki O'nu gördüler, O'nu pek büyüttüler ve kendi ellerini kesiverdiler ve dediler ki: «Allah Teâlâ'yı tenzih ederiz, bu bir insan değil, bu ancak bir kerîm melektir.»

[037.062-5]  «Şimdi iyi düşünün.» buyurur Yüce Allah, «Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık. O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!»

Yusuf s. 31. ayetinde Yusuf'u gören kadınların, onu melek olarak tavsif etmeleri, o kadınların melekleri görerek söyledikleri bir söz değil, melek denildiğinde insanın zihninde ilk olarak canlanan iyilik ve güzellik kavramları nedeni iledir. 


Saffat s. ayetlerinde ise, cehennem ehline yiyecek olarak sunulan zakkum tarif edilirken, tomurcuklarının şeytanların başı olarak tavsif edilmesi, şeytan denildiğinde insan zihninde ilk olarak canlanan çirkinlik ve kötülük kavramları nedeni iledir. 

[026.210-212] Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmiş değildir, Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez. Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.

Geleneksel anlayıştaki melek inancının, onların nurdan yaratılmış varlıklar olduğu şeklindeki anlayışına karşılık, bu anlayışa karşı geliştirilen modernist anlayış ise, onların gözle görülen varlıklar oldukları gibi yaklaşımları beraberinde getirmiştir. Halbuki Kur'an'a baktığımızda her iki yaklaşımı destekleyecek bilgiler maalesef bulunmamaktadır. Yapılan tartışmaların meleklerin varlığı yokluğu etrafında gelişmesi, bu konunun Kur'an perspektifinden bakılmadığını bir göstergesidir.

İman esaslarından olan Meleklere iman meselesi, yine Allah'a, resullere ve kitaplara iman ile iç içe olan ve hepsi birlikte düşünülerek anlaşılacak bir meseledir. Allah'ın beşer resul ile kitap göndermesi, ve bu kitabı melek elçi ile göndermiş olması, meleklere imanın ne anlama gelebileceği yönünde, bizleri bilgi sahibi kılacaktır.

Sonuç olarak; Melek denildiği zaman bu kelimenin insan zihninde oluşan ilk anlamının iyilik ve güzellikleri çağrıştırması, gökten haber alınmasına dair bilgileri olan Arap cahiliyesinin bu inanç yapısının dikkate alınması, Kur'an'ın melek aracılığı ile gökten indirilmesi ile ilgili olan ayetlerin anlaşılmasını sağlayacaktır. Meleklerin varlığı yokluğu üzerinde tartışmalar yaparak havanda su dövmek yerine, Allah (c.c) nin Kur'anı neden melek elçi aracılığı ile indirmiş olduğunu anlamaya çalışmak daha sağlıklı olacaktır. 

Bu anlama çalışmasında ise, Arap cahiliyesinin cin, melek, şeytan gibi kavramlar hakkındaki nuzül dönemi bilgi arka planının bilinmesi hayati öneme sahiptir. Bu bilgi dikkate alınarak ilgili ayetler okunduğunda ise, melek hakkında bir takım ön yargılarını Kur'an'a onaylattırmak isteyen bir kısım Kur'an meali hazırlayıcısının da, bu konudaki hataları daha net ortaya çıkacaktır.

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

9 Haziran 2017 Cuma

Hac s. 15. Ayeti Üzerinde Bir Tefekkür Çalışması

Hac s. 15. ayeti okunduğu zaman, bazı kimselerde bu ayetin nasıl bir mesaj içermiş olabileceği konusunda soru işaretleri doğuran bir ayettir. 

مَنْ كَانَ يَظُنُّ أَنْ لَنْ يَنْصُرَهُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ فَلْيَمْدُدْ بِسَبَبٍ إِلَى السَّمَاءِ ثُمَّ لْيَقْطَعْ فَلْيَنْظُرْ هَلْ يُذْهِبَنَّ كَيْدُهُ مَا يَغِيظُ

Bu ayetin çevirileri genelde şu şekilde yapılmaktadır;

[022.015] [DI] Allah'ın peygamber'e dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp, boğsun; bir düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?

[022.015] [DV] Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?

[022.015] [E0] Her kim, ona Allah Dünyada ve Âhırette aslâ yardım etmez zannediyorsa hemen Semâya bir ip uzatsın sonra nefesini kessin de baksın keydi gayzını giderecek mi?

Bu ayetin çevirilerinde geçen İntihar etmek, kendini tavana asmak gibi deyimlerin, Arapça orjinal metinde karşılığının bulunmamasına rağmen, bir çok çeviride bu ibareleri veya bu doğrultuda yapılan çevirileri görmekteyiz. Ayrıca bu ayetin bazı kimseler tarafından yapılmış çevirilerinin ise, yardım etmek fiili ile kast edilenin elçi değil, inkarcı kimseler olduğu merkeze alınarak yapıldığını görmekteyiz. 

Yardım etmek fiili ile kast edilenin ayet içinde açık olarak belirtilmemiş olması, böyle yorumlara yol açmakla birlikte, Len yensurehu kelimesindeki hu zamiri ile Muhammed (a.s) ın kast edilmiş olmasının daha muhtemel olduğunu söylemek istiyoruz. Bu ihtimali ise, Kur'an içinde geçen Allah'ın elçilerine yardım sözünün geçtiği ayetler güçlendirmektedir. 

[006.034] Andolsun, senden önce nice resuller yalanlandı ve kendilerine yardımımız gelene kadar yalanlamalarına ve sıkıştırılmaya katlandılar. Allah'ın sözlerini değiştirebilecek yoktur; and olsun ki: Peygamberlerin haberi sana da geldi.

[008.062] Eğer sana hile yapmak isterlerse, şunu bil ki, Allah sana kâfidir. O, seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

[009.040]  Eğer siz ona yardım etmezseniz; doğrusu Allah, ona yardım etmişti. Hani kafirler onu çıkarmışlardı da, o ikinin ikinicisydi. Hani onlar mağarada idiler ve hani o, arkadaşına; üzülme, Allah bizimledir, diyordu. Bunun üzerine Allah, ona sekinetini indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti. Ve küfretmiş olanların sözünü alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise en yüce olandır. Allah; Aziz'dir, Hakim'dir.

[012.110]  Öyleki resuller, umutlarını kesip de, artık onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız gelmiştir; biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu-günahkârlar topluluğundan zorlu-azabımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir.

[030.047]  Andolsun ki, biz senden önce de elçileri kavimlerine gönderdik, onlar belgeler getirdiler; dinleyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştur.

[040.051] Şüphe yok ki, Biz elbette resûllerimize ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım ederiz.

[048.003] Böylece sana, kimsenin güç yetiremeyeceği bir şekilde yardım eder.

Elçilerine yardım etmeyi kendisi için bir görev olarak gören Allah (c.c), son elçisine de elbette bir çok yerde yardım etmiş ve bu yardımını kitabında haber vermiştir. Bu durumu dikkate alarak Hac s. 15. ayetini okumaya ve anlamaya başladığımızda Men kane yezunnü el ley yensurahüllahü fid dünya vel ahırati  cümlesinin, "Kim Allah'ın ona (elçisine) dünya ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa" şeklinde yapılan çevirilerinin daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz.
Muhammed Esed:
Kim ki Allah’ın kendisine bu dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceğini düşünüyorsa, göğe başka bir yolla ulaşmayı denesin de yol katetsin; ve böylece görsün, bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı

felyemdüd bi sebebin iles semai sümmelyakta  Semaya bir sebeb uzatsın sonra (o yardımı kesmeye gücü yetebiliyor ise) kessin

Sebeb: Bir amaca ulaşmada vasıta olarak kullanılan şey demektir. Yani "yolunu bir şekilde bulsun ve semaya çıksın" demektir. Bazı çevirilerde sema kelimesine, evin tavanı olarak verilen anlamın isabetli olmadığını düşünmekteyiz. Burada kesilmesi istenen şey, evin tavanına bağlanan ve boğaza geçirilen ilmik değildir. Kesilmesi istenilen şey, Allah'ın elçisine yaptığı yardımdır.

Allah (c.c) nin böyle bir ifade kullanmış olması, kullarının böyle bir işi asla başaramayacak olmasındandır. Böyle bir cüretin Firavun tarafından gösterilmeye çalışıldığını haber veren ayetleri okuduğumuz zaman, Hac s. 15. ayetinin anlamı biraz daha açılmaya başlayacaktır.

[028.038] Firavun dedi ki: «Ey önde gelenler, sizin için benden başka bir ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.»

[040.036-37] «Firavun dedi: Ey Haman, bana yüksek bir kule yap ki o sebeplere (yollara) erişeyim.»«Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum. İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.

Hac s. 15. ayetinde geçen sebeb kelimesinin Mümin s. 36 ve 37. ayetlerinde de geçmiş olması, önemli bir ayrıntıdır. Allah (c.c) elçisi olan Musa (a.s) a düşmanlık yapan Firavun'un sonunu hatırlatarak, elçilerine karşı düşmanlık yapanların, onlara yaptığı yardımı engellemeye çalışanların sonlarının ne olduğunu Firavun örneğinde göstererek, aynı şeyin Muhammed (a.s) a düşmanlık yapanlar içinde geçerli olacağını haber vermektedir.

Göğe yükselebilmek, kulların takatini aşan ve imkansız bir durum olması hasebiyle, Allah (c.c) bu şekilde inkarcılara meydan okumaktadır. Kendisinin elçi iman edenlere olan yardımını engelleyebilmek için böyle bir güç sahibi olmak gerektiğini hatırlatarak, böyle bir güce ise kimsenin sahip olma imkanı olamayacağını herkesin bilmesinden dolayı, elçisine ve iman edenlere yapacağı yardımı kimsenin engellemeye gücünün yetmeyeceğini bu şekilde haber vermektedir. 


felyenzur hel yüzhibenne keydühu ma yeğıyz . Bir baksın (Allah'ın yardımını engellemek için) bu yaptığı hilesi onun öfke ve kinini giderebilecek mi.

Ayeti toparlayacak olursak; Ayet Allah'ın bir sünneti olan elçilerine ve iman edenlere yardım etmesinden kin ve nefret duyanlara eğer güçleri yetiyor ise bu yardımı engellemeleri konusunda meydan okuma yapılmaktadır. 

Ayetin makul bir çevirisi ise şu şekilde yapılabilir;

Kim Allah'ın ona (elçisine) dünya ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa 
Semaya bir sebeb uzatsın sonra (o yardımı kesmeye gücü yetebiliyor ise) kessin
Bir baksın (Allah'ın yardımını engellemek için) bu yaptığı hilesi onun öfke ve kinini giderebilecek mi.


[003.160] Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O'ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnız Allah'a güvensinler.

[058.021] Allah: Elbette ben ve elçilerim galip geleceğiz, diye yazmıştır. Şüphesiz Allah güçlüdür, galiptir.

Sonuç olarak; Allah (c.c) nin hak edişe bağlı olarak elçilerine ve onlarla beraber olan iman edenlere yardım etmesi onun bir sünneti olup, bu sünneti Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olanlar için de işleyiş göstermiştir. Allah (c.c) nin elçi ve iman edenlere olan yardımı elbette inkarcılar tarafından hoş görülmemekte, onların kin ve nefretini artırmakta idi. 

Allah (c.c), elçisine yaptığı bu yardımı engellemeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini, bu yardımı engellemek için semaya çıkmaya güç yetirmek gerektiği, böyle bir cürete yeltenen Firavun'un akıbetinin ne olduğunu bir çok yerde hatırlatarak, kimsenin kendisi ile boy ölçüşmeye kalkmamasını ihtar etmektedir.

                                     EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.