Hadisleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hadisleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Hadisleri Eleştiri Ahlakımız Üzerine Bir Öz Eleştiri

Bu yazımızın konusu, kendisini "Kur'an Müslümanı " olarak vasıflandıran insanların kur'an dışı müktesebatı eleştiri konusundaki eksiklikleri bir öz eleştiri mahiyetinde örnek eşliğinde sunmaya çalışmak olacaktır. "Kur'an Müslümanı" şeklindeki bir terkibi her ne kadar benimsemesem dahi bu şekilde bir terkiple kendisini vasıflandıranlar olduğu için kullanmakta olduğumu hatırlatarak neden benimsemediğimizi kısaca izah etmek isteriz. 

Allah cc bizlere Fussilet s. 33. ayetinde layık gördüğü isim olan "Ben Müslimindenim" diyenlerin en güzel sözü söylediklerini hatırlayarak, Müslüman isminin ne önüne ne arkasına herhangi bir isim takmamızın gereği olmadığını, Müslümanım demenin Rabbinin kitabını en doğru şekilde anlayıp hayatına aktarmak demek olduğunu her kişinin bilmesi gerekmektedir, başkalarının "Bilmemne Müslümanı" olarak kendilerini vasıflandırmaları, onlara karşı bizlerin ismimizin önüne Kur'an koymamızı gerektirmez, "Ben Müslümanım" diyen birinin Kur'anı başucu kitabı yapması boynunun borcu olup , yapmayanlar hesabını verecektir. 

Gelelim yazımızın konusu olan eleştiri ahlakı üzerindeki öz eleştirimize; geleneksel İslam algısında hadislerin kur'anın önüne geçirilerek kur'anın arkaya atıldığı bir gerçektir. Bu konuyu fark eden Müslümanlar hadisler konusunda geleneğin düşüncesinden farklı olarak bunların yerinin kur'anın önünde asla olmayacağını haklı olarak dile getirmektedirler. Ancak ifrat ve tefrit her konuda başımız ağrıttığı gibi hadisler konusunda da başımızı ağrıtmakta olup geleneğin yanlış algısına karşı olarak "hepsini atalım" sloganları yükselmektedir.

Yazımızın konusu hadis ve sünnet merkezli olmadığı için kendisini kur'an müslüman olarak vasıflayanların bu konudaki eleştirilerinin ilmi temellerden yoksun olarak yapılması doğru düşünceyi savunmak adına yanlış örnekler vermeye sebeb olduğuna şahid olmaktayız. Eleştiri ahlakının temelinde, eleştirdiğimiz şeyin esas kaynağına inerek doğru bir metin üzerinden yapılması gerekli olup yapılmış olan tercümelerin doğru olup olmadığı önce kontrol edilmeli sonra eleştiriye tabi tutulmalıdır. 

İlmi derinlikten uzak olarak yanlı bir bakış ile eleştirilen, veya bir başkasının verdiği kaynak ile yetinerek yapılan bir eleştiri çalışması aşağıda vereceğimiz hadis eleştirisi örneğinde görüleceği üzere haksız ve yanlış bir eleştiri olacaktır. Öncelikle şunuda hatırlatmak yerinde olacaktır yazı konusu hadis müdafaası olmayıp , hadisleri eleştirme ahlakı üzerindedir. 

“Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”
Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1


Bu rivayet bir çok sitede uydurulmuş bir rivayet olarak bu şekilde karşımıza çıkmaktadır , ancak bu hadisin buharideki arapça metnine baktığımızda "peygamberlere kimliğini kanıtlamak" şeklinde tercüme edilmeye müsait bir ibare yoktur. Bu hadisin buharideki yeri kitabuttefsir' de olup, kalem s. tefsiri bölümü 2. babı olan "yevme yukşefu an saqin" başlığı ile kalem s. 42. ayetinin tefsiri ile ilgili bir ayet ile ilgili 4919 no lu hadis olup arapça metni şöyledir.  


٤٩١٩- حَدَّثَنَا آدَمُ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ خَالِدِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي هِلَالٍ عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِي سَعِيدٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ
سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ يَكْشِفُ رَبُّنَا عَنْ سَاقِهِ فَيَسْجُدُ لَهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ وَمُؤْمِنَةٍ فَيَبْقَى كُلُّ مَنْ كَانَ يَسْجُدُ فِي الدُّنْيَا رِيَاءً وَسُمْعَةً فَيَذْهَبُ لِيَسْجُدَ فَيَعُودُ ظَهْرُهُ طَبَقًا وَاحِدًا
.
  Hadisin tercümesi şöyledir.



"(Kıyamet günü) Rabbimiz inciğini açar. Her mümin erkek ve kadın O’na secde eder. Yalnız dünyâda insanlara gösteriş olsun ve halka işittir­mek için secde eden Allah Azze ve Celle’ye secde edemez. Bu kimse secde etmek için gider. Ancak onun sırtı tek bir tabakaya döner."

Arapça metni ve tercümesi bu şekilde rivayetin kalem suresi 42. ayeti ile ilgili bir tefsiri olarak buharide yer aldığını hatırlatarak, hadisin metninde bulunan "yukşefu rabbüna an saqıhi" kelimesi "rabbimiz inciğini açar" şeklinde tercüme edilmiş olup bazı sitelerde gördüğümüz şekli olan  “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir şeklindeki tercüme ile alakası yoktur, öncelikle ifade edelimki bu şekil bir tercüme üzerinden bir hadisi eleştirmek ilmi ahlaka uygun değildir.


 Şimdi hadisin tefsiri olan kalem suresi 42. ayetine bakalım. 

Yevme yukşefu an sâkın ve yud’avne iles sucûdi fe lâ yestetîûn(yestetîûne).
O gün incikten açılır ve secdeye davet edilirler; fakat güç getiremezler.

Hadis ile ayetteki ortak lafıza baktığımız zaman "yukşefu an saqin" cümlesidir, bu cümlenin meallerine baktığımız zaman "O gün, işler güçleşir" - "gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya konulup iş büyümeye başladığı" gibi mealleri görmekteyiz . "Yukşefu an saqin" ibaresi işlerin kızışması ayağın ayağa dolanması gibi kişinin başının dara düştüğü bir anı anlatmak için kullanılan bir deyim olup kalem suresindede bu deyim üzerinden bir anlatım yapılmaktadır. Hadisteki " rabbimiz inciği açar" demek haşa ona baldır gibi bir cisimleştirme isnad etmek anlamına gelmeyip bu şekil bir anlayış doğru değildir.

Hadiste de Allah cc nin baldırını açması gibi bir ifade  olmayıp "gerçeklerin ortaya çıkması" veya" işlerin güçleşmesi" gibi tercüme edilmeye müsait bir ibare mevcut olup kalem s. 42. ayeti ile bir uygunluk arzetmektedir. Hadis adı altında gelen sözlerin doğruluğunun kur'an ile sağlamasını yaptığımız zaman kur'an müslümanı olma iddiasında olanların kur'andan en fazla haberdar olma gereği olarak bu hadisin sahih olabileceği ihtimalini arkaya atmamaları gerekirken, yalan yanlış  tercümeleri baz alarak uydurma hadis olarak bu rivayeti bayraklaştırmaları yanlışın ötesinde ilmi ahlakla bağdaştıramadığımız bir durumdur. 

Bir hadisin kur'anla uyuşup uyuşmadığını tahlil edebilmek kur'an geneline hakimiyet isteyen bir  konudur. kalem s. 42. ayeti arapların o günkü kullandığı bir deyim üzerinden onların kıyamet günü düşeceği hali tasvir etmekte olup buharide mevcut olan rivayette o durumu tasvir eden sözlerle ifade edilen bir rivayettir. 

Sonuç olarak; Kur'anı öncelleyen Müslüman olma iddiasında olarak yapacağımız bir eleştirinin ilmi temelden yoksun olarak yapıldığının bir örneğini verdiğimiz Buhari deki Kalem s. 42. ayeti tefsiri ile ilgili bir rivayet kesinlikle uydurmadır şeklinde bir damga yemeye müsait olmayan, aksine sahih olma ihtimali yüksek olan ve ilgili ayetle uyuşan bir rivayettir. Bir metni eleştirirken o metnin kaynağına inerek yapılması gerekirken , sağdan soldan duyumlarla ilmi temelden yoksun bir eleştiri bizleri maalesef gülünç bir duruma düşürebileceğini unutmadan önce kur'ana hakim olup sonra kur'an ile uyuşmadığını düşündüğümüz rivayetleri nasıl uyuşmadığını gerekçesi ile ifade etmemiz ilmi ahlakın bir gereğidir. Körü körüne yapılan hadis düşmanlığı kimseye fayda getirmeyeceği gibi hadisleri kur'anın önüne geçirme durumunda olanların  yanlışlarını bu şekil yanlış metotlarla onlara anlatmamız güçleşecektir. Doğru olduğunu düşündüğümüz yol büsbütün silip atmak değil , eldeki mevcut olan birikimi kur'an ile sağlamasını yapmak olmalıdır.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR. 

20 Eylül 2013 Cuma

Hadisleri Ayetleştirme Projesinin İsmi "Vahyi Gayri Metluv"

Müslümanlar arasındaki ihtilafların en başında gelen konu muhammed as ın elçilik görevinin sınırları ve onun nasıl anlaşılacağı konusudur. Muhammed as daha hayatta iken onun yapmış olduğu bazı şeyler sahabe tarafından farklı algılanmış ve bir gurup sahabe sırf o yaptı diye bazı şeyleri sünnet olarak benimsemiş bir başka gurup sahabe ise onun yapmış olduğu şeylerde maksadı gözetmiş ve her yaptığını sünnet olarak uygulamamıştır.   

Zaman içinde bu iki akım fırkalaşmış "ehli hadis" ve "ehli rey" olarak isim almıştır. Ehli hadis düşüncesi rivayet ağırlıklı bir din anlayışına sahip olması nedeniyle muhammed as dan rivayet edilen sözleri kur'anın önüne çıkararak rivayet ağırlıklı bir din anlayışına sahip olmuştur. Bunu yaparken hadislere gereken ilginin sağlanması için onu vahiyleştirerek "vahyi gayri metluv" adı altında bir teori ortaya atılmış ve kur'an ayetleri "vahyi metluv" yani namazda okunan vahiy olmuş ,hadisler ise namazda okunmayan vahiy olmuştur.     

Kur'an kaynaklı olmayan bu düşünceye gerekli olan ayet desteği necm s. ilk ayetlerinden çıkarılmaya  çalışılmış ilgili ayetlerin devamı örtülerek gerekli desteğin sağlandığı zannedilmiştir. 
 "Sahibiniz şaşırmadı, ve bâtıla inanmadı. Ve hevâdan söz söylemez.Söyledikleri, kendisine indirilen bir vahiydir." mealindeki bu ayetlerin devamındaki "Onu müthiş kuvvetli olan öğretti." ve devam eden ayetler görmezlikten gelinmiş elçinin söyledikleri Allah cc nin indirdiği vahiy olduğu gerçeği bir tarafa atılmış söylemiş olduğu vahiy harici sözlerde bu ayet kapsamına katılarak namazda okunmayan vahiy teorisi için gerekli destek sağlanmıştır. Ayrıca hadis literatüründe "erike hadisi " adıyla bilinen bir hadis söylettirilerek kendisine kur'an benzeri ayrı bir şeyin daha verildiğini rahat koltuklarda oturarak bunların inkar edilmemesi emrettirilmiştir.  

Kur'anın bazı ayetlerinin bu projeye uygun olarak te'vil edilmesi ile proje tamamlanmış ve uygulama sahasına konmuştur. Artık bir hadisi red etmek kişinin küfrüne sebeb olacaktır çünkü hadis'te artık bir ayettir ve inkarı küfürdür. 

Muhammed as a kur'an harici bahiy gelmesi ile ilgile olabilecek ayetler seçilerek ayet içindeki bazı olaylardan "bak hani burda ayet?" sorusu çıkarılarak "ayet yoksa demekki gayri metluv vahiy ile haber verildi" cevabı verilmiştir. Tahrim s. 3. ayetinde anlatılan bir olay bu duruma verilen bir örnektir. İlgili ayetleri siyak ve sibakı dahilinde okusak böyle bir düşünce akla bile gelmeyecek "parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" metodu ile yapılan okuma bu neticeyi çıkarmıştır. İlgili ayetlerin meali şu şekildedir.    

1. Ey nebi! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
2. Allah, (gerektiğinde) yeminlerinizi bozmanızı size meşru kılmıştır. Sizin yardımcınız Allah'tır. O, bilendir, hikmet sahibidir.
3. Nebi, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu ortaya çıkarınca, nebi bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Nebi bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.
4. Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer ona karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır.
5. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah a veren, inanan, sebatla itaat eden, tevbe eden, ibadef eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir.

Burada bu ayetlerin nüzül sebebi üzerinde durmak istemiyoruz. 3. ayette nebi nin eşlerinden birine diğer eşlerinden gizli bir söz söylemesi ve bu gizli sözü o eşin diğer eşlere haber etmesi ile ortaya çıkan tatsız durum konu edilmektedir. Kendisine sır verilen eş bu durum ortaya çıkıp nebi bunu ona haber verince eşinin bunu kimin haber verdiği sorusu üzerine "bana her şeyden haberdar olan Allah haber verdi" cevabındaki ,bu haber vermenin gayri metluv vahiy ile olduğuna dair iddialar mevcuttur.    

Öncelikle  olayın bu iddiayı delillendirmek açısından değil Allah cc nin müteaddit ayetlerde belirtmiş olduğu elçisine yardım sözünün gerçekleşmesi açısından bakılması gerekir. Çünkü olay gayri metluv vahye değil eşlerinin elçiye karşı birlik olarak onu zor durumda bırakmasına karşın Allah cc nin bu oyunu bozmasına delalet etmektedir , devam eden 4 ve 5. ayetler bunu göstermektedir. Kur'an Allah cc nin elçilerine kurulmuş olan tuzakların nasıl bozulduğuna dair örneklerle dolu olup bu olayında eşlerinin şahsında elçiye kurulmuş olan tuzağın nasıl bozulduğunu göstermektedir.    

Gelelim bu haberin veriliş şekline, muhammed as ın "bana Allah haber verdi" şeklindeki sözü bu haber verilme şeklinin cibril ile olduğunun bir kanıtı değildir, asla olamaz. Enfal s. 43. ayetindeki      "Allah onları uykunda sana az gösteriyordu. Çok göstermiş olsaydı, yılacak ve bu hususta çekişmeye başlıyacaktınız, fakat Allah sizi kurtardı; çünkü O kalblerde olanı bilir."      ayetinden bu olayında  uykuda haber verme şekli ile olması daha kur'ani bir yaklaşım olarak düşünmekteyiz.  

Kıblenin değiştirilmesi ile ilgili ayetlerde gayri metluv vahiy konusuna delil getirilmek istenmiştir. Muhammed as ın medinede iken kuduse yönelmesinin kur'an ayetiyle sabit olmadığı için bunun gayri metluv vahiy ile emredildiği iddia edilmiştir. Peki eğer gayri metluv vahiy ile emredilmişse neden başka bir gayri metluv ile kıble değiştirilmedi ? bakara s. 115. ayeti olan "Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü" orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir." ayeti kuduse yönelmesi için gerekli olan ayet neden olmasın.     

Ahzab s. 37. ayetindeki "zeyd'in ilişiğini kestiği hanımla evlendirilmesinin yine gayri metluv vahiy ile olduğuna dair bir iddia ortaya atılmıştır. Şimdi sorarız, ahzab s. 37. ayeti nazil olduğu zaman muhammed as ile zeynep validemizin karı koca olarak aynı evde kaldığına dair herhangi bir delil mevcutmudur? eğer varsa bu ayet onlar karı koca olduktan nazil olmuştur ve onların evliliği gayri metluv vahiy ile haber verilmiştir diyebiliriz ama böyle bir delil yoktur, dolayısı ile muhammed as ile zeynep validemizin evli oldukları ahzab s. 37. ayet ile haber verilip ayrı bir vahiy ile haber verilmemiştir.

Haşr s. 5. ayetinde hurma ağaçlarının kesilmesinin Allah'ın izniyle olduğunu bildiren ayetinde yine gayri metluv vahye delil oduğu ileri sürülerek, "hurma ağaçlarının kesilme emrinin gayri metluv vahiy ile izin verildiği" iddiası ileri sürülmektedir. Ağaçların kesilmesine tepki gösterenlere karşı bu kesimin Allah tarafından te'yid edildiğinin bir haberi olmasına rağmen ayet tam tersi bir anlayışla ön kabullere kurban edilmeye çalışmaktadır. Enfal s. 67. ayetinde , "Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir." şeklindeki ayete baktığımızda bu ayetin savaş sonrası yapılan bir esir alma işleminin yanlışlığını bildiren bir ayettir. Haşr s. 5. ayetide aynı şekilde savaş anında yapılan bir işlemin savaş sonrası Allah tarafından te'yid edildiğinin bir haberidir .


Vahiy meleğinin gelip muhammed asa  "bu metluv vahiydir kur'ana koy" veya "bu gayri metluv  vahiydir kur'ana koyma" şeklinde bir söz  ile ona iki farklı vahiy getirmiş olması mümkün değildir. Bizlerin mes'ul olduğu vahiy sadece kur'an vahyi olup bunun dışında ayrı bir vahiy kategorisi olup bizleri kur'an gibi bağlaması söz konusu değildir.

Bilindiği gibi geleneksel düşüncede hadisler ikiye ayrılarak 1- nebevi hadis 2- kudsi hadis şeklinde ayrıma tabi tutulmuşlardır. Nebevi hadis muhammed as ın söylediği iddia edilen sözler , kudsi hadis ise manası Allah'tan sözleri ise muhammed as dan olduğu iddia edilen sözlerdir. Şimdi soruyoru; EĞER HADİSLER VAHİY İSE NEDEN KUDSİ HADİS DİYE AYRI BİR KATEGORİYE İHTİYAÇ DUYULMUŞTUR   çünkü hadisler vahiy ise manasının hepsinin Allah cc den gelmesi gerekmezmiydi?  

Muhammed as ın hadisleri ve Allah cc nin ayetleri iki farklı kategori olup gayri metluv vahiy adı altında birleştirilme işlemi kabul edilir bir durum olmayıp Allah cc nin indirmiş olduğu kitabın haricinde herhangi bir vahiy kitabı veya vahiy kabul edilen sözler olamaz.

Şimdi gelelim önkabuller neticesinde oluşturulmuş bir isim olan gayri metluv vahiy kategorisine giren hadislerin durumuna; Ehli hadis fırkasının inancına göre hadislerde vahiy olup inkarı kişinin küfre düşmesine sebeb olur, Yani ehli hadise göre hadisi red eden kafirdir. Ehli hadis fırkası mensubu birisine , "acaba sizin kabul etmediğiniz bir hadis varmı?" şeklinde bir soru sorsak cevabı "elbette var" olacaktır, şimdi bu hadisi ehli hadis fırkasına mensup birisi red ettiği zaman kafir olmuyormu? diye sorarız. Bunun cevabı "sahihlik şartlarına haiz olan bir hadisi red eden kafirdir sahih olmayan bir hadis red edilir " şeklindedir . Yine sorarız, "bu sahihlik şartları nasıl bir şeydir'ki birisi bir hadisi buna göre değerlendirip sahih değildir derse kafir olmaktan kurtulur?"

İşte zurna burada zırt demektedir, ehli hadis hadis fırkasına göre bir hadisin sahih olması için sened zinciri içindeki ravilerin cerh ve tadil sisteminden temiz olarak geçme şartı aranılır. Bu sistem nasıl ve kim tarafından oluşturulmuştur'ki bu sistemden geçen ravilerin rivayet ettiği hadisleri red etmek kişiyi kafir yapar. Ehli hadis fırkasına mensup iki ayrı hadisçinin bile, mesela buhari'nin sahih görüp müslim'in sahih görmediği hadisler mevcuttur. Cerh ve tadil dediğimiz sistemde ravilerin güvenilirliğini belirleyen yine hadisçilerdir. Buhari'nin güvenilir görüp hadislerini aldığı br çok ravi başka hadisçiler tarafından güvenilir olarak görülmemiştir.

Hadislerin namazda okunmayan vahiy kategorisine konularak tabiri caizse tayin edilen konsüller tarafından sahihlik şartlarının belirlenmesi üzerine kurulan bir din anlayışı kur'anın bizlerden istediği bir din anlayışı değildir. Kur'ana aykırı olup konsül tarafından belirlenen sahihlik şartlarına haiz olan bir çok hadisin üzerine kurulan din anlayışını red edenler ehli hadis mensubu kişiler tarafından kafir ilan edilme durumuna düşürülmüşlerdir.

Sonuç olarak hadisleri ayetleştirme projesinin adı olan "gayri metluv vahiy" düşüncesi kaynağını kur'andan değil kur'ana rağmen oluşturulmuş olan önkabullerin kur'andan destek bulma çalışmasının bir ürünüdür. Muhammed as a eğer Allah cc kur'ana harici bir vahyetmiş ise bu vahiy meleği ile değil enfal 43. örneğinde olduğu şekli rüya yolu ile olabilir ve tahrim s. ayetlerinde örneğinde olduğu gibi ayetler böyle bir vahiy olgusunu değil Allah cc nin elçilerine  olan yardım sözünün nasıl gerçekleşebileceğinin bir işaretidir. Bu teori ile hadisleri ayetleştirme düşüncesi , bu düşünceyi oluşturanların dahi  kendi kendilerini kafir duruma düşermektedir.    

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

13 Mart 2013 Çarşamba

Hadisleri Metin Tenkidi İle Okumaktan Neden Korkulur?


Bilindiği üzere , "hadis" denildiği vakit ilk olarak muhammed sav in ağzından çıktığı iddia edilen sözler akla gelir, bizde bu yazımızda bu sözlerin nasıl bir yöntem ile doğrusunu yanlışından ayrılabileceği konusundaki düşüncelerimizi paylaşacağız.  

Allah cc, muhammed sav i kendisine elçi olarak seçmiş ve ona kitabı indirmiştir, bu süreç 23 yıllık bir zaman zarfında gerçekleşmiştir. 23 yıllık zaman içinde kur'anı muhataplarına tebliğ ederken ağzından kur'an harici sözlerde çıkmıştır, bu sözlerin bir kısmı o sözleri işitenler tarafından başkalarına aktarılmış belli bir zamandan sonra bu sözler yazıya geçirilerek bugün elimizde olan hadis kitapları meydana gelmiştir.   

Hadis olarak bildiğimiz sözlerin sahih olup olmadığı konusu yüzyıllardır müslümanlar arasında ihtilaf konusu olmuş ve olmayada devam edecektir. Zaman içinde hadis'e yüklenen misyon korkunç denilebilecek boyutlara ulaşarak kur'an ile eşdeğer tutulmaya kadar gitmiştir ve bu düşüncenin uzantıları günümüzde "selef akidesi" düşüncesi adı altında devam ettirlmeye çalışılmaktadır. Hadis'in sahih olup olmaması konusunda yapılan çalışmalar malumumuzdur bu çalışmaların dayandığı yöntemlerden biri olan "sened tenkidi" metodunun bir hadis'in doğru ve yanlış olduğuna dair vereceği kararın doğru bir karar olmaktan uzak olduğunu düşünmekteyiz.    

Hadislerin toplanma süreci bilindiği üzere muhammed sav in vefatının üzerinden uzun yıllar sonraya dayanmaktadır, bu sözleri toplayan hadisçi bu sözlerin doğru olup olmadığına kendisine gelen bu sözü rivayet edenlerin kim olduklarına bakıp o kişinin güvenilir olup olmaması üzerinden karar vermiştir, bu metoda "senet tenkidi" metodu adı verilmiştir. Bu yöntem sağlıklı bir yöntem değildir, söylenen söze değil onu rivayet eden kişinin şahsiyeti üzerinde yapılan bir değerlendirme haliyle göreceli olacaktır. Aynı hadis sened zincirindeki şahısları güvenilir gören bir hadisçi tarafından sahih olarak görülürken bir başka hadisçinin o zincirdeki bir veya birkaç raviyi güvenilmez olarak görmesi o hadisi sahih olarak görmemesine yol açmıştır.   

Bugün islam dünyasında büyük bir şöhret sahibi olan hadis kitaplarının içindeki tüm hadisler bu metod ile yapılan bir sağlamanın ürünüdür. Özellikle "buhari" veya "müslim" hadisi denildiği zaman akan suların durduğu bir islam dünyasında bu kitapların içinde bile sahih olmayan hadisler mevcuttur demek maalesef aforoz sebebi olmuştur. Hadis konusunda araştırma yapanlar, buhari ve müslim gibi hadisçilerin toplamış olduğu hadislerin ilk zamanlarda başka hadisçiler tarafından eleştirilmiş olduğunu göreceklerdir, ancak zaman içinde bu eserlere kazandırılmış olan karizmanın çizilme endişesi, " bu eserlerde tek bir tane dahi sahih olmayan hadis yoktur" sözünü herkese ezberletmiştir. Objektif bir hadis araştırması yapanlar buhari ve müslimdeki hadislerin bazılarının tenkid edildiğini veya ravilerinin bazı sapık mezhep mensubu olduğu gerekçesi ile onlardan hadis alınmayacağını söylemelerine rağmen  bugün bu düşüncelerin üzeri örtülmeye çalışılarak kur'andan sonraki kutsal kitaplar olarak lanse edilmeye çalışılmaktadır.  

Hadisleri sahihlemede kullanılan bu yöntem bugün kur'andan onaya almayan fakat etrafı kalın sur duvarları ile çevrilmiş bir din anlayışını ortaya çıkarmıştır. Kur'andan onay almayan bu din anlayışının yerine kur'ani bir din anlayışının hakim olması için önce hadis anlayışlarının gözden geçirilerek üzerine din bina edilen hadislerin tenkid metodunun değiştirilmesi gerekmektedir. Teklif ettiğimiz metod yeni bir metod olmayıp sahabeden beri örnekleri verilen bir tenkid metodu olup adına " METİN TENKİDİ " denilmektedir, ancak bunu yaparken önümüze "ATALAR TENKİD YÖNTEMİ" metodu kapı gibi dikilmektedir.    

"Atalar tenkid metodu" ile hadisler üzernden kurulan din anlayışlarının elden gitme korkusu bazılarını fena halde korkutmakta olduğunu üzülerek müşahede etmekteyiz, bu metod bağlıları "kur'ana dayalı metin tenkidi " metodunun yanlış bir metod olduğunu iddia ederek bu metod yolu ile hadislerin anlaşılmasını isteyenlere çeşitli sapık isimlerle yaftalayarak bu metodu gözden düşürmeye çalışmaktadırlar. "Atalar tenkid yöntemi" ile marka isim haline gelmiş olan hadis kitaplarındaki bir çok hadisin , metin tenkidine uğrayarak uydurma olduğunun ortaya çıkma korkusu bu metod bağlılarının  "haydi atalar metoduna bağlılıkta direnin" şeklinde seslerini yükseltmelerine sebeb olmaktadır.   

Metin tenkidi yöntemi ile hadislerin doğru olup olmadığının anlaşılması diğer metoda göre daha sağlıklı olduğu bir gerçektir. Güvenilirliliği hadisçiler tarafından belirlenen şahısların rivayet ettiği sözlerin doğru olmasını iddia etmek kadar yanlışbir yöntem olamaz. Kur'an müslüman olduğunu iddia eden herkes tarafından kabul edilebilir bir kitap olduğuna göre, elçi sav inde bu kitaba aykırı bir söz söylemesinin mümkün olmayacağına göre ondan gelen sözlerin sözlerin doğru olup olmadığını kur'anın karar vermesi gibi doru bir metod olamaz bunun aksini iddia etmek kişinin akidesinde derin yaralar açacak olan bir iddiadır.  

Sonuç olarak, bugün genel geçer olan hadis sahihleme anlayışının yerine kur'anı baz alan hadis sahihleme anlayışı en doğru metodtur. Bu metodu kötüleyerek kendilerinin "atalar tenkid metodunu" devam ettirmek isteyenleri Allah cc ye havale etmekten başka yapacak bir şeyimizde yoktur. 
                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.