Kullarını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kullarını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2017 Perşembe

Fatiha s. 6. Ayeti : Allah (c.c) Kullarını Doğru Yola Nasıl İletir ?

Fatiha adı ile bildiğimiz sure , 7 den 70 e bir çok Müslüman tarafından ezbere bilinmekte ve her gün namazlarda okunmaktadır. Bizlerin kulluk bilincine sahip olmamızı sağlayacak mesajları olan bu surenin 6. ayeti olan İhdinassıratal mustakıme (Bizi doğru yola ilet) şeklinde yaptığımız duanın , nasıl bir anlama ve hayatımızda nasıl bir yeri olabileceğine dair düşüncelerimizi paylaşmaya çalışmak , bu yazının konusu olacaktır.

Dua olarak bildiğimiz ve yaptığımız çağrı , kulun Allah (c.c) den olan talebinin dile getirilme şeklidir. Allah (c.c) nin kitabında kullarının duasına icabet ettiğini ve beyan etmekte olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Ancak dua konusu , bir çok Müslüman tarafından gereğince doğru biçimde anlaşılamamakta , sanki sihirli bir değnek olarak görülmekte , dua edilerek Allah (c.c) den istenildiğinde , anında bu isteğin karşılanacağı sanılmakta , veya böyle bir arzu ve istek içinde Allah'a dua edilmektedir.

Allah (c.c) elbette kullarının duasını kabul edendir . Ancak onun bu kabulü bir takım şartlara bağlıdır , ve kullar bu şartları yerine getirmeden Allah (c.c) kullarının kendisinden olan isteklerin yerine getirmez. Allah (c.c) ye dua ederek ondan bir şey istemek , kulun o isteğini hayatına geçirmesi ile yakından ilintilidir. 

Fatiha s. 6. ayetinde Rabbimize Bizi doğru yola ilet şeklinde dua etmek , önce kendimizin doğru yolda kaim olması gerektiğini şuur altına yerleştirmek amacına dayanmalıdır. Kul Rabbinden bunu istemekle önce kendisinin doğru yolda yürümesi gerektiğini öğrenecektir. Kulun Bizi doğru yola ilet şeklindeki isteği , kul eğer doğru yolda olmanın gereklerini yerine getirmediği takdirde günde değil 40 defa 400 defa tekrarlasa dahi bu dua yerine getirilmeyecektir.

Sadece konumuz olan bu dua ayeti değil , Kur'an'ın bütün dua ayetleri , kulun önce bu isteği doğrultusunda  bir hayat sürmesi gerektiği noktasında bir bilinç içinde olmasını öğütlemektedir.

Kul cehennemden azat edilerek , cennete girmek için dua ettiği zaman , cennete girmeyi hak edecek amelleri yapması gerektiği bilincine sahip olacak , kendisini cennete yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak bir hayat sürmesi gerektiğini bilecektir. Cenneti hak etmeyen ameller işleyerek , dili ile cenneti isteyen dualar etmesi kulu cennete yaklaştırmayacaktır.

Dua etmek sadece Allah (c.c) den olan istekleri dile dökmek değil , aynı zamanda bu istekleri şuur altına yerleştirmek sureti ile böyle bir hayat sürmek gerektiğini kulun kendisinin bilinç altına işlemesi anlamına gelmelidir. 

Allah (c.c) ye yapılan dua ile kulun ameli arasında uyumsuzluk olduğu zaman , Allah (c.c) elbette bu duayı kabul etmeyecektir. Kul dil ile olan isteğini amel ile birleştirmediği sürece ettiği dua , kabule şayan olmayan sözler olarak çenesini yormaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Allah'a o kadar dua ettim Allah dualarımı kabul etmiyor şeklindeki yakınmalar , bir çok kimseden duyabileceğimiz sözlerdir. Yine aynı suredeki Hamd Alemlerin Rabbi Allah'a dır ayeti , Allah (c.c) nin her türlü övgüye layık olduğunu beyan etmektedir. Övülmeyi hak etmek demek , yaptığı iş verdiği karar noktasında hiç bir hata olmaması anlamına geldiğini düşündüğümüzde , ortada eğer bir yanlış varsa bu yanlış Allah (c.c) den değil , kulun kendisinden kaynaklanmaktadır.

Allah (c.c) kullarına hiç bir zaman zulmetmez , kul eğer zulme uğradığını düşünüyor ise , bunun nedenini önce kendisinde aramalıdır. Bundan dolayı kul önce Ben nerede hata yaptım ? sorusunu kendisine soracak ve hatayı kendisinde aramak sureti ile , yaptığı hatayı düzeltmek yoluna gitmediği sürece dualar kabul olmayacaktır.

Doğru Yol olarak görülecek yolun tarifini yine aynı kitap yapmaktadır. Allah (c.c) kullarına vermiş olduğu Semi - Basar - Fuad (İşitme - Görme - Gönül) duyuları ile doğruyu ve yanlışı ayırt etme kabiliyeti bahşetmiş , elçiler aracılığı ile indirdiği kitaplarda ise yolun doğrusunu yanlışını beyan etmiştir. Doğru Yol olarak beyan edilen yolu , surenin 7. ayetinde görüleceği üzere kendilerine nimet verilenlerin  takip ettiği , bunların kim oldukları ise Nisa s. 69. ayetinde görülmektedir.

[004.069] Allah'a ve Resul'e kim itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar?

Nisa s. 69. ve bir çok ayette doğru yolun tarifi Allah ve Resule itaat olarak özetlenmiş bu yolun karşılığının Nebi , Sıddık , Şehit , Salih olarak tanımlanan insanlar ile birlikte olmak olarak belirtilmiştir. Sayılan 4 gurup içinde Nebi olarak yapılan tanımlamanın başta olması dikkat çekicidir.  

Sıddık , Şehit , Salihlerden  olmanın yolu , nebiler vasıtası ile inen kitaplarda ve yine onlar tarafından yaşanan hayatlarda bizlere öğretilmektedir. Kendilerine gelen nebileri tasdik ederek o nebiler ile birlikte sürülen hayatların karşılığı , ebedi cennet olarak beyan edilmiştir.

Dua etmek mistik bir eylem değil , yaşanan hayat ile iç içe olan bir eylemdir. Müslümanların bir çoğu tarafından mistik bir eylem haline sokulan dua etmenin , Allah (c.c) nin evrene koyduğu yasalar ile birliktelik arz ettiğinin bilincinde olmamaları , maalesef onları Şirk olarak bildirilen eylemler içine düşmelerine sebep olmaktadır.

Sonuç olarak ; Dua etmek demek , sadece Allah (c.c) den olan bazı isteklerin dile getirilmesi demek olmayıp , kulun şuur altına kulluk bilinci yerleştirmesi demektir. Bizi doğru yola ilet şeklinde yapılan bir duayı kul , doğru yol olarak tarif edilen yolda kaim ve daim olan bir hayat sürmek olarak anlamadığı ve bunu hayatı içinde pratiğe aktarmadığı sürece , doğru yol isteği gerçekleşmeyecek , hatta başka yolları doğru yol olarak bilerek , kendisinin doğru olarak bildiği fakat yanlış olan yollarda yürüyecektir. 

Dua , söz ile amel birlikteliği gerektiren bir eylemdir. Söz , eğer amel ile yerine getirilmiyor ise , bu sözün karşılığı olan istekler de yerine gelmeyecektir.

Rabbimiz bizleri , dua etmenin şuuruna vakıf olarak dua eden kullarından kılsın.


8 Mayıs 2016 Pazar

Yunus (a.s) ın Zulümat İçinde Kalması ve Allah (c.c) nin Kullarını Zulümattan Kurtarması

Kur'an kıssaları , Allah (c.c) nin kullarına yapmış olduğu yardım, ve tevbelerinin kabul edilmesi gibi vaadlerinin, gerçek olarak yerine getirilmiş olduğunu haber veren anlatımlardır. Yunus (a.s) kıssası , böyle bir vaadin sadece sözde kalmadığını , gerçek olarak yerine getirilmiş olduğunu haber veren bir kıssalardan bir tanesidir.

Bilindiği üzere Yunus (a.s), kendisine verilen elçilik görevinin zorluklarına katlanamayarak kavmini terk etmiş bir gemiye binerek görev alanını  terk etmiştir. Binmiş olduğu o gemiden denize atılarak, bir balık tarafından yutulduktan sonra, balığın karnında iken etmiş olduğu tevbe neticesinde, balık tarafından karaya atılarak kurtulmuştur. 

Yunus (a.s) kıssasının anlatıldığı tefsirlerde , kıssanın mesajı maalesef buharlaştırılarak masala dönüştürülmüş , modernist okumalarda ise Yunus (a.s) ın balığın karnına düşmesi mecazi olarak okunmaya çalışılmış , balık mı Yunus (a.s) ı yuttu , yoksa Yunus (a.s) balığı mı yuttu tartışmaları ile, buharlaştırmanın bir başka versiyonu gerçekleştirilmiştir.

Kur'an kıssalarının bizlere dönük mesajlar olduğu yönündeki okuma yöntemimizi bu kıssada da devam ettirerek, Yunus (a.s) ın kurtuluşunun bize nasıl bir mesaj verebileceği yönünde okumaya çalışıp , bu konudaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

[037.143]  Eğer çok tesbih edenlerden olmasa idi
[037.144]  Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.

[021.087] Zennunu da; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti, derken zulumat içinde «la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimîn» diye nidâ etti
[021.088] Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.

Yunus (a.s) ın kıssasının ana fikri , Enbiya s. 88. ayetindeki "İşte biz müminleri böyle kurtarırız" cümlesidir. Kur'anın bir çok yerinde özellikle kıssa yollu anlatımlar ile , Allah (c.c) nin vaadi olan elçi ve inananları kurtarmasının ,Yunus (a.s) ın örneğinde gerçekleşmesinin anlatımı bize dönük olarak neler söylemektedir?. 

Enbiya s. 87. ayetine baktığımızda , Yunus (a.s) ın balığın karnındaki halinin "Zulümat" (Karanlıklar) olarak ifade edilmesinin ne anlama geldiğini , bu kelimenin geçtiği diğer ayetleri okuyarak anlamak mümkündür.

[002.257]  Allah iman edenlerin velisidir onları zulümattan nura çıkarır, küfredenlerin ise velileri Taguttur onları nurdan zulümata çıkarırlar, onlar işte eshabı nar, hep orada kalacaklardır
[005.016]  Allah Teâlâ, rızasına tâbi olanları onunla selâmet yollarına götürür ve onları izniyle zulmetlerden nûra çıkarır ve onları dosdoğru yola hidâyet eder.
[006.039]  Ve o kimseler ki, Bizim âyetlerimizi yalanladılar. Zulmetler içinde kalmış birtakım sağır ve dilsizlerdir. Allah Teâlâ kimi dilerse şaşırtır, kimi de dilerse doğru bir yol üzerinde kılar.
[006.122]  Hem bir adam ölü iken biz onu diriltmişiz ve kendisine bir nur vermişiz, insanlar içinde onunla yürüyor, hiç o bittemsil zulmetler içinde kalmış ve ondan bir türlü çıkamıyacak bir halde bulunan kimse gibi olurmu? Fakat kâfirlere amellere öyle yaldızlı gösterilmektedir
[014.001]  Elif, Lam, Ra. bir kitab ki sana indirdik insanları Rablarının iznile zulmetlerden nûra çıkarasın diye: doğru o azîz hamîdin yoluna ki bütün izzet-ü hamd onun
[057.009]  Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna, apaçık ayetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir.
[035.019-20]  Ve kör ile gören müsavî olmaz. Ve zulmetler ile nûr da (müsavî değildir).

Yukarıdaki ayetlerde , Allah (c.c) nin zulümat (karanlıklar) içinde kalmış olanları nura (aydınlığa) çıkarmasından bahsedilmektedir. Bu kelime, vahye karşı duyarsız kalmış olanların içinde olduğu durumu anlatmaktadır. 

Yunus (a.s) ın balığın karnında olmasının "Zulümat" kelimesi ile ifade edilmesini , yukarıdaki ayetleri dikkate aldığımızda daha kolay anlayabiliriz. Rabbimizin zulumat içinde kalanları, aydınlığa nasıl çıkardığı ise yine yukarıdaki ayetlerde anlatılmaktadır. 

Yunus (a.s) ın zulümattan kurtulmak için yaptığı, "la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimîn" şeklindeki duası , onun vahye yeniden yapıştığını , yaptığı hatadan döndüğünü ve pişman olduğunu göstermektedir.

Hepimiz insan olmamız nedeniyle yaşamımızın herhangi bir zamanında hata işleyebiliriz. Asıl olan, hatada ısrar etmeyerek yanlıştan dönmek olmalıdır. Allah (c.c) , Kur'anın bir çok yerinde hataları af edeceğini bizlere beyan etmektedir. Yaptığı hatanın arkasından tevbe eden bir kul "Acaba ettiğim tevbe  kabul edildi mi?" sorusunun cevabını, Yunus (a.s) kıssasında bulmaktadır. 

Allah (c.c) nin bizlere, "Evet tevben kabul edilmiştir" şeklinde vahyetmesinin imkansız olduğuna göre , tevbe eden kul (gerçek bir tevbe etti ise) ettiği tevbenin kabul edilmiş olduğunu , kendisinden önce hata yapan ve bu hatasından dönerek tevbe eden ve tevbesi kabul edilen bir kul örneği olan Yunus (a.s) ı okuyarak öğrenebilir.

Yunus (a.s) ın Saffat s. içindeki kıssasının 144. ayetindeki "Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı" cümlesi üzerinde de durmak gerekmektedir. Ayeti, sadece lafzı üzerinden okumaya kalktığımızda , balığın karnında kıyamete kadar nasıl kalabileceği sorusu akla gelebilir. 

Ancak kıssayı mesaj içerikli okuduğumuzda , balığın karnında kalmayı GÜNAH İŞLEYİPTE GÜNAHINDAN TEVBE ETMEME HALİ olarak okumak mümkündür. 

Yani Yunus (a.s) , eğer yaptığı hatadan tevbe etmemiş olsaydı , kıyamet gününde yapmış olduğu bu hatanın bedelini ödemek üzere hesap verecek , ve bunun hesabını ebedi cehennem olarak ödeyecekti . Balığın karnında (zulumat içinde) kıyamete kadar kalarak , bu günahı ile hesap verecek ve bu günahının cezasının karşılığını görecekti.

Ayrıca Yunus (a.s) ın balığın karnından kurtulmasını , Allah (c.c) nin elçi ve kullarına yardım sözünün sadece vaad olarak değil , Kur'anın diğer ayetlerinde görüldüğü gibi , yerine getirilmiş bir söz olarak okumak ta mümkündür.

Yunus (a.s) ın balığın karnında olma durumunu , bir insanın başının dara düşerek bütün çıkış yollarının kapanması olarak okuyabiliriz. 

İşte böyle bir durumda kalan insana sadece kimin yardım edebileceği haber verilmektedir. Yunus (a.s) balığın karnında kalmış olsa netice ölüm olacak , eğer balığın karnından çıkmış olsa denize düşerek sonu yine ölüm olacaktı. 

Böyle bir durumda kalan insana acaba hangi güç, yardım ederek onu düştüğü bu durumdan kurtarabilir di ?. 

Bu sorunun cevabını Yunus (a.s) ın balığın karnından kurtarılması ile almaktayız. Allah (c.c) dışında hiç bir gücün, Yunus (a.s) ın düştüğü sıkıntılı durumdan bir insanı kurtarmaya gücünün yetmeyeceğini öğrenmekteyiz.

Tasavvuf meşrebine mensup olanların , başı darda kalanın kabir ehlinden, veya adı haşa Allah (c.c) eşitlenmiş bazı isimleri, yardıma çağırmalarının kişiyi nasıl bir duruma düşürdüğünü buradan anlayabiliriz. 


Yunus (a.s) , Allah (c.c) dışında birilerinden Yetiş yaaa ........ diyerek yardım talebinde bulunmamış , sadece Allah (c.c) den yardım isteyerek , bu noktada yardım talebinde bulunulması gereken tek mercinin adresini bizlere vermiştir. Yunus (a.s) böyle bir merciden yardım talebinde bulunarak, darda kalana sadece ve sadece kimin yardım edebileceğini , Allah (c.c) ise, darda kalanın sadece ve sadece kimden yardım istemesi gerektiğini bizlere öğretmektedir.

Yunus (a.s) ın balığın karnına düşme hadisesini mecaz olarak okumanın bir takım sakıncaları beraberinde getireceğini düşünmekteyiz şöyle ki ;


Allah (c.c) bizlere Yunus (a.s) ı balığın karnında iken yapmış olduğu tevbeyi kabul ederek , onu sahile attığını bildirmektedir. Bu anlatımın amacı , Allah (c.c) nin tevbeleri kabul ederek , başı dara düşen bir kuluna, bütün ümitlerinin bittiği bir anda sadece onun yardıma koşabileceğini göstermektir.

Biz bu kıssayı okuyarak , böyle bir olayın gerçekleştiğini öğreniyor , ve Allah (c.c) nin vermiş olduğu sözün havada kalmadığını görüyor , ve aynı duruma bizlerin de düştüğü takdirde yapmamız gerekeni öğreniyoruz. 


Eğer bu olayı mecazi olarak okuduğumuz takdirde , başı dara düşen bir kimsenin bütün ümitleri bittiği bir anda ona sadece Allah (c.c) nin yardım edebileceğinin gerçek olarak gösterilmemiş olduğu sonucuna varılacak, ve anlatımdan hasıl olması gereken amaç buharlaşacaktır. 

Kur'anın bu tür anlatımlarını aklileştirmek sureti ile okumaya kalkmak , kişileri yanlış sonuca götürecektir. Çünkü bu olayları okumak için ortaya konulan akıl , vahyin rehberliğinde çalışan bir akıl değil , vahiy dışı kaynaklardan beslenen akılların ortaya koyduğu ideolojilerden beslenen akıllardır. Devşirme kaynaklardan alınan okuma yöntemlerinin Kur'ana uyarlanmaya çalışılması sonucunda düşülen yanlışlara , özellikle kıssalar ile ilgili yazılarımızda değinmeye çalışmaktayız.

Sonuç olarak ; Kur'an kıssaları , önceki nesillerin yaşanmış olaylarından verdiği örnekler ile , sonraki nesillerin yaşayacakları olaylara karşı nasıl davranış sergilemesi gerektiğini öğreten anlatımlardır. Yunus (a.s) ın balığın karnına düşmesi ve ondan kurtarılmasının anlatılmasının ise bize dair olan mesajı ise , Allah (c.c) nin tevbeleri kabul etmesi , ve kulun bütün ümitlerinin kesildiği bir anda bu yardımı kendisinden başkasının yapamayacağının bizlere gösterilerek , ona denkler tutmak sureti ile başkalarından yardım talebinde bulunmamamız gerektiğini öğretmesidir. 


                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.