Var mı ? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Var mı ? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2017 Perşembe

Nisa s. 78. ve 79. Ayetleri Arasında Çelişki Var mı ?

Son yıllarda Kur'an'a olan yönelişin neticesinde Kur'an meali okuyanlar çoğalmış , fakat bu okumalarda, bazı ayetlerin Kur'an bütünlüğü ile olan bağının kurulamaması neticesinde , meal okuyucularının bazılarının kafalarında istifhamlar oluşmakta , ve bu istifhamlara cevaplar arama yoluna gitmektedirler. Özellikle internet ortamında boy gösteren ve Kur'an ayetleri arasında çelişki arayan sitelere rastladıklarında ise kafaları daha da fazla karışmaktadır.

[004.082] Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.

[018.001] Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.

Bir Müslüman Kur'an ayetleri arasında çelişki olabileceğini asla düşünmez. Kur'an ayetlerinin birbirleri ile aralarında çelişki olduğu gibi bir durum sezdiğinde , bu durumun Allah'ın kitabındaki bir hatadan dolayı değil, kendisinin konuyu doğru kavrayamamış olmasından kaynaklandığını bilir.  Ancak bazı Kur'an ayetleri arasında kuramadığı bağın nasıl kurulabileceğini öğrenmek ve araştırmak kişinin en tabii hakkı ve vazifesidir. 

Nisa s. 78. ve 79. ayetlerini okuyan bir kimse , bu ayetler arasında müşkül bir duruma rastlayacak , ve bu müşkülatın nasıl çözülebileceği konusunda arayışa girecektir.

[004.078] Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: «Bu Allah'tandır» derler, bir kötülüğe uğrarlarsa «Bu, senin tarafındandır» derler. De ki: «Hepsi Allah'tandır». Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?

[004.079] Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.

Bu ayetleri okuyan bir kimse , bir ayette iyiliğin ve kötülüğün Allah'tan geldiğinin beyan edilmesi , diğer ayette ise iyiliğin Allah'tan, kötülüğün ise kişiden geldiğinin beyan edilmesinde farklılıklar olduğunu gördüğünde bu ayetleri nasıl anlamak gerektiği konusunda düşünecektir. 

Kur'an bilindiği üzere Mekke ve Medine'de yaşayan bir topluluğa inmiştir. İnen Kur'an ayetlerinin bir çoğu, özellikle Medine'de inen ayetler, yaşanan canlı ve dinamik bir hayat ile ilgili bir olay ve konu ile alakalıdır. İlgili ayetlerin ilk muhataplara ne dediği doğru olarak anlaşılmadan , sonraki muhataplara yani bizlere ne demiş olabileceğini anlamak zorlaşacak hatta imkansızlaşacaktır. 

İlk muhataplara ne dediğinin anlaşılması için sebebi nuzül gibi rivayet kitaplarını adres olarak göstermediğimizi hatırlatmak isteriz. Kur'an yine kendi içinde bizlere bu anlama yolunun ip uçlarını vermektedir. Yazımıza konu edeceğimiz ayetler  de , yaşanan bir hayat içinde ve ilk muhataplar dediğimiz insanların yaşadıkları bir hayata inmiş, ve bu ayetlerin anlaşılmasının ilk muhataplar ile olan bağı koparılmamak sureti ile mümkün olduğunu düşünmekteyiz.  

Nisa s. 77. ayeti , konumuz ile alakalı olan ayetlerin ilk muhataplarının kimler olduğunu bizlere göstermektedir. 

[004.077] Kendilerine; «Elinizi çekin, salatı ayakta tutun, zekâtı verin» denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hata daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: «Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?» dediler. De ki: «Dünyanın metaı azdır, ahiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ince bir iplik kadar bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.»

Nisa s. 77. ayetinde ayetinde bahsedilen kimseler , Müslüman toplum içine çöreklenmiş ve her fırsatta Müslümanlara zarar vermeye çalışan Münafıklardır. Devam eden 78 ve 79. ayetlerdeki muhataplar , 77. ayette bahsedilen bu kimselerdir. Tefsirlerde bu konuda farklı yorumlar bulunmakla birlikte , münafıklar ile ilgili olduğu şeklindeki yorumların daha isabetli olduğunu söylemek istiyoruz. 

Bu ayet dikkatli okunduğunda savaşmaları gerektiği halde ölüm korkusu nedeniyle savaşmaktan geri durmak isteyenlerin münafıklar olduğu anlaşılmaktadır. Ayetlerde bahsedilenlerin kim olduklarının bilinmesi , ayetlerin daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır.

Nisa s. 78. ayetindeki "Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde dahi olsanız ölüm sizi bulacaktır" cümlesi , ölümden kaçışın olmadığını herkese hatırlatmaktadır. Ölüm korkusu ile Allah yolunda cihat etmekten kaçmak , gerçek iman sahibi olan bir mümin için olacak iş değildir. Mümin kişi Allah yolunda ölümü ebedi cennetin anahtarı olarak görürken , münafık ise böyle bir inanca sahip olmadığı ve yaptıklarının karşılığını almaktan korktuğu için ölümü asla istemez.

Ayetin devamında , o münafıkların kendilerine iyilik dokunduğunda "Bu Allah'tandır" , bir kötülük dokunduğunda ise "Bu, senin tarafındandır" demelerine karşılık ,  Muhammed (a.s) a iyilik ve kötülüğün " Hepsi Allah'tandır" demesi emredilmektedir. 

Bu cümleler üzerinde biraz durmak gerektiğini düşünmekteyiz. Münafık olarak tanımlanan kimseler bilindiği gibi , Müslüman topluluk içine çöreklenmiş , inanmadıkları halde inandık diyerek, her fırsatta Müslümanları aldatmaya ve onlara zarar vermeye çalışan kimselerdir. 

[047.030] Eğer dileseydik, Biz onları sana gösterirdik; sen de onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen, onları konuşmalarından da tanırsın; Allah işlediklerinizi bilir.

Münafıkların kendilerini saklamaları , onların Müslüman toplum içinde tanınmalarını güçleştirmektedir. Ancak onların toplum içindeki fiilleri ve sözleri , onların deşifre olmalarını sağlamaktadır. Nisa s. 78. ayetindeki münafıkların sözlerini, onların tanınmalarını sağlayan konuşmaları olarak anlamak mümkündür. Muhammed (a.s) ı incitmek sureti ile ona iman etmediklerini dil ile söylemek anlamına gelen bu sözler , bir toplum içinde elçiye karşı inkarcı tavırlar takınmanın , iman edenlerin yapacakları işlerden olmadığını göstermektedir. 

Aynı itirazların , Musa ve Salih (a.s) lara karşı da yapılmakta olduğunu görmekteyiz.

[007.130-131]  And olsun ki, Biz de Firavun ailesini, ders alsınlar diye, yıllarca kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık.Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman, işte bu bizim hakkımızdır, dediler, başlarına bir kötülük gelince de, işte bu Musa ile yanındakilerin uğursuzluğu yüzünden, dediler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındandır. Lâkin çoğu bunu bilmezler.

[027.047] «Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık» dediler. Salih: «Uğursuzluğunuz Allah katındandır; belki imtihana çekilen bir kavimsiniz» dedi.

Araf ve Neml surelerindeki bu ayetleri Nisa s. 78. ayet, ile birlikte okuduğumuzda , Musa ve Salih (a.s) lara karşı yapılan muamele ile , Muhammed (a.s) a yapılan muamele eşleştirilerek , elçilerine karşı böyle bir muameleyi reva görenlerin iman etmiş olmayacağı gösterilmekte , bu yol ile münafıkların yapmış oldukları ile kafirlerin yapmış oldukları aynı düzleme çekilerek küfür ve nifakları ayan beyan ortaya çıkarılmaktadır.

Elçi gönderilmiş toplumların bazı sıkıntılara uğratılması , toplumsal bir yasanın sonucu olup, bu yasa Enam ve Araf s. ayetlerinde karşımıza çıkmaktadır.

[006.042]  Andolsun ki; Biz, senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Yalvarsınlar diye, onları darlık ve sıkıntıya soktuk.

[007.094] Biz hangi memlekete bir peygamber gönderdiysek onun halkı yalvarıp-yakarsınlar diye, mutlaka onları dayanılmaz bir zorluk (yoksulluk) ve sıkıntıyla yakalayıvermişiz.

Tevbe s. ayetlerinde ise , münafıkların yanlışlarını görmeleri için aynı yasanın onlar üzerinde de işletildiğini görmekteyiz. 

[009.126] Onlar, yılda bir iki defa belaya uğratılıp imtihana çekildiklerini görmüyorlar mı? Böyleyken yine tevbe etmiyorlar, ibret de almıyorlar.

[030.036] İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler, ama yaptıklarından ötürü başlarına bir kötülük gelirse hemen ümitlerini kaybediverirler.

Münafıkların kendilerine gelen iyiliği Allah'tan , kötülüğü ise elçiden bilmek sureti ile elçiyi incitmeleri , Kur'an'ın bir çok yerinde gördüğümüz nankör insan tiplemesinin de bir karşılığıdır. Allah (c.c) "De ki: Hepsi Allah'tandır" buyurmak sureti ile , münafıklar tarafından elçisine yüklenmek istenen sorumluluğu onun üzerinden almakta , iyilik ve kötülüğün kendisinden olduğunu beyan etmektedir. 

İnsana isabet eden her ne olursa olsun Sünnetullah dediğimiz yasalara bağlanmış bir kader (ölçü) neticesindedir , Hadid s. 22. 23.  ayetleri buna işaret etmektedir. 

[057.022] Yeryüzüne ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce o, Kitap'da bulunmasın. Doğrusu bu Allah'a kolaydır. Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir. Allah, kendini beğenip öğünen hiç kimseyi sevmez;

[064.011]  Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musîbet başa gelmez. Kim Allah’ı tasdik ederse, Allah onun kalbini hakka ve doğruya açar. Allah her şeyi hakkıyla bilir.

79. ayete gelecek olursak ; Ayet içindeki " Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir" cümlesindeki Sana kelimesi ile kimin kast edildiği yönünde 2 farklı yorumda bulunmak mümkündür. Ayet içindeki Sana  ifadesinin münafıkları kast ederek, Muhammed (a.s) ı incitmek için kullandıkları sözlerin ret edilme yoluna gittiğini söylemek mümkündür. Yine Sana ifadesinin Muhammed (a.s) ı kast ederek onun üzerinden bütün insanları içine alan bir anlama sahip olduğunu anlamak ta mümkündür. 

Çünkü Allah (c.c) nin koyduğu yasalar bir kişi için ayrı , diğer bir kişi için ayrı işleyiş göstermeden her kul için aynı şekilde işleyiş gösterir. Ayet münafığı veya Muhammed (a.s) ı kast etmiş olsa bile Sünnetullah dediğimiz yasalar bütün insanlar için eşit olarak işleyiş gösterir.

[042.030]  Ve size musibetten her ne şey isabet ederse kendi ellerinizin kazandığı şey sebebiyledir ve bir çoğundan ise affeder.

Şura s. 30. ve benzeri ayetlerde insana isabet eden herhangi bir musibetin nasıl bir yasaya bağlı olduğunu beyan edilmektedir. Allah (c.c) tarafından insanlara iyilikten veya kötülükten isabet eden her şey, insanların kendi elleri ile işlediklerinin bir sonucu olup , bu konudaki sorumluluk tamamen insana aittir. Allah (c.c) insanların elleri ile işlediklerinin karşılığını koymuş olduğu yasalar gereğince vermektedir.

Nisa s. 78. ayetindeki "De ki: «Hepsi Allah'tandır " cümlesi ile 79. ayetteki " Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir" cümlesini nasıl bağdaştırabiliriz ?. 

 Dikkat edilecek olursa her iki ayette iyiliğin Allah'tan olduğu konusunda müştereklik söz konusudur. 78. ayette münafıkları tarafından dile getirilen , kötülüğün Muhammed (a.s) sebebi ile başlarına geldiği iddiaları ret edilerek , insanlara isabet eden kötülüğü başkalarının üzerine yıkmaları onları sorumluluktan kurtarmayacağı , kişinin başına gelen kötülüğün kendi elleri ile kazandıklarının bir sonucu olduğu anlatılmaktadır.

Kur'an'da çelişki arayan bazı kimselerin bulduklarını zannettikleri çelişkilerden bir tanesi bu ayetlerdedir. Bu kimselere göre iyiliğin ve kötülüğün Allah'tan olması şeklindeki 78. ayete mukabil , 79. ayet ise Allah (c.c) bu ayetlerde iyiliğin kendisinden , kötülüğün ise kullarından sadır olduğunu beyan etmektedir. 

Bu kimselerin yanıldıkları nokta , insana isabet eden iyilik ve kötülük Allah (c.c) nin kendi tercihi doğrultusunda değil , kullarının elleri ile işlediklerinin sonucu olarak, Sünnetullah denilen toplumsal yasaların gereğince meydana gelmektedir. Allah (c.c) kullarına eğer iyilik ve kötülüğü sadece kendi tercihleri doğrultusunda vermiş olsaydı bu adaletsizliğe yol açacağı gibi , dünyada işlenen iyilik ve kötülüklerin karşılığı olan cennet ve cehennemin kurulmasına gerek görülmezdi.

Allah (c.c) kullarına 2 yol göstermek sureti ile iyi ve kötüyü göstermiş , fakat bu yollardan hangisine gideceği noktasında onlara seçim hakkı tanımıştır. İnsanların tüm kazandıkları serbest iradeleri ile yaptıkları seçimlerin bir neticesi olup , bu noktada Allah (c.c) kullarının bu isteklerinin neticesini yaratmaktadır. 

Sonuç olarak ; Allah (c.c) nin kitabının art niyetli okunması veya iyi niyetli kimselerin ayetler arasında anlam bütünlüğünü kuramaması neticesinde, bazı ayetler arasında sanki çelişki olarak görülebilecek bazı müşkül durumlar ortaya çıkmaktadır.

Nisa s. 78. ve 79. ayetler arasında iyiliğin ve kötülüğün nereden geldiği noktasında farklı gibi görünen bir durum olsa da , Allah (c.c) nin kullarının kazandığı iyilik ve kötülüğü kendi tercihi olarak meydana getirdiği değil , koyduğu yasalar gereği kullarının elleri ile işlediklerinin bir sonucu olarak meydana getirmiş olduğu bilindiğinde problem ortadan kalkacaktır.

Kader olarak bildiğimiz kavram , Allah (c.c) nin insanın alnına daha doğmadan önce ne yapacaklarını yazması değil , doğduktan sonra işlediklerinin karşılığını alacağı yasalar olarak bilindiğinde doğru bir düşünce sahibi olunmuş olacaktır.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 
            

11 Kasım 2016 Cuma

Kur'an'da Ayetler Arasında Çelişki Var mı ?

[017.088]  De ki: «İnsanlar ve cinler, birbirine yardımcı olarak bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, and olsun ki, yine de benzerini ortaya koyamazlar.»

Kur'an ayetleri arasında çelişki olduğu iddiası , bir takım insanlar tarafından ortaya atılmakta, ve aralarında çelişki olduğuna dair sunulan bir çok ayet , internet ortamındaki bazı sitelerinde yer almaktadır. Bu sitelerdeki iddiaları okuyan bazı kimselerin ise, kafalarında istifham oluşarak , böyle bir şeyin mümkün olup olmadığı konusunda tereddüte düşmektedirler. 

Biz Kur'an'ın Allah (c.c) katından indiğine inanmayan insanların bu iddialarına cevap vermeye  yönelik değil , bu gibi insanların açtıkları sitelerde ortaya koydukları iddiaları okuyan bazı Müslümanlarda oluşan istifhamları dikkate alarak , Kur'an hakkında nasıl bir düşünce içinde olunması gerektiği yönündeki fikirlerimizi paylaşmaya çalışacağız. 

 Kur'an'da çelişki olduğuna dair delil olarak ortaya atılan bazı ayetler , geçmiş tefsirciler tarafından da ele alınarak üzerinde düşünülmüş, ve gerekli yorumlar yapılmıştır. Tefsir usulünde "Müşkilül Kur'an" başlığı altında yapılan çalışmalarda , çelişki olduğundan yola çıkılarak değil , iki ayet arasındaki müşkil'in çözümüne yönelik çalışmalar bu başlık altında toplanmış , ayetler arasındaki bağlantıyı kurmak yönünde çalışmalar yapılmıştır.

Kur'an'ın Allah (c.c) katından indiğine inanan bir Müslüman, aralarındaki ilgi bağını kuramadığı ayetler için "Bu ayetlerde çelişki var" veya "Acaba çelişki olabilir mi" cümlesini asla kullanmaz. Müslüman kişi, ayetler arasında asla çelişki olmadığına baştan kesin olarak iman ederek , çelişki gibi görünen durumun , kendisinin ayeti anlayamamasından kaynaklanan bir sonuç olduğunu bilir , ve o ayeti anlamak için çaba sarf eder.

[004.082] Kuran'ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı.

Müslüman , Kur'an'ın Allah katından gelen bir kitap olduğuna iman eden bir kimsedir. Böyle bir imanı olmayan kimse zaten Müslüman olamaz . Müslüman kelimesinin anlamı "Teslim olan" demek olduğuna göre , Allah'ın kitabına teslim olmayan kişi, haliyle Müslüman sıfatına sahip olamaz. Allah katından geldiğine inanılan bir kitabın çelişkili olduğunu iddia etmek , Allah ile boy ölçüşmeye kalkmak demektir. Onun indirdiği bir kitabı , onun yarattığı bir kulu eleştiriyor ve ona "Ey Allah'ım sen burada böyle , burada böyle diyerek, içinde çelişkiler ihtiva eden bir kitap indirmişsin" diyerek ona kafa tutmaya kalkıyor. 

Kendisi gibi bir insan olan ve ilmi kariyer sahibi olan bir kimsenin görüşlerini eleştirirken bile ona saygılı bir biçimde davranan , veya onu eleştirmekten çekinen bazı kimseler , konu Kur'an olunca daha rahat davranarak , bu kitaba karşı hiç çekinmeden galiz hakaretler savurabilmektedirler.

[018.001]  Hamd, Kitabı kulu üzerine indiren ve onda hiç bir çarpıklık kılmayan Allah'a aittir.

Kur'an'da çelişki olduğunu iddia eden bir kimse ile tartışmaya girmek , maça 1- 0 mağlup başlamak anlamına gelecektir. Kişi , böyle bir çelişki iddiasını ortaya atmakla sizi kendi gündemine çekerek , kendi gündemi etrafında gerçekleşen bir tartışma ortamına sokmuş olur. 

Bizim tavsiyemiz , böyle tartışmalara hiç girmemek , Kur'an'da çelişki olabilecek hiç bir ayetin olmadığını , çelişki olduğunu zannettiği şeyin kendi bilgisizliğinin bir sonucu olduğunu söyleyerek , çelişki olduğu iddia edilen ayetlerin nasıl bir anlama gelmiş olabileceğini veya nasıl bir mesajı olduğunu karşısındaki kişiye iman etmesini beklemeden uygun bir dil ile anlatmaya çalışmak olmalıdır. Bu gayret elbette , Kur'an'a hakimiyet , ve ayetler arasındaki anlam örgüsünü kurabilme yeteneğini gerektirmektedir. Böyle bir bilgi sahibi olmayan kişinin tartışmaya hiç girmemesi kendisi için daha uygundur. 

[011.019] Bunlar Allah'ın yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeğe çalışırlar; işte onlar ahireti inkar edenlerdir.

Kur'an'da çelişki olduğu iddiası ile ortaya çıkarak , delil olarak sunulan ayetleri çelişki olarak görme mantığının altında yatan en büyük neden, bu kitaba olan güvensizlik yani imansızlık olmakla birlikte , kendilerini Allah ile boy ölçüşebilecek düzeyde bir bilgi sahibi olduklarını zannedecek kadar dev aynasında görmenin getirdiği cahil cesaretidir. 

Kur'an öncelikle beşer cinsinden olan bir kişinin yazmış olduğu roman , hikaye türünden bir kitap değildir. Bu kitap 1500 yıl önce Allah katından inmiş, indiği zaman ve mekanda yaşayan insanların kültür , inanç ve örflerini dikkate alarak yanlışlarını düzelten , doğrulara ses çıkarmayan bir muhtevaya sahiptir. Bunları yaparken o günkü insanların kullandığı dil ve edebi üslubu kullanan Kur'an'ın doğru anlaşılması için bu arka planın bilinmesi şarttır. 

[030.052]  Şunu bil ki:Sen ne ölülere sesini duyurabilirsin, ne de arkasını dönüp uzaklaşan sağırlara bu dâveti işittirebilirsin.
[030.053]  Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin; ancak ayetlerimize inananlara duyurabilirsin; işte onlar Müslümanlardır.

Kur'an'ı anlamak gibi bir derdi olmayıp, bu kitap'ta çelişki aramaya yönelik çalışmalar ,sadece bu çalışmaları yapanların inkarcılıklarını artırmak ve kendilerini tatmin etmek için yaptıkları çabalamalar olarak kalacaktır. Art niyet olmaksızın , bazı ayetler arasında bulunan müşkül durumu öğrenmek isteyenler için bu kitap kendisini onlara açacak, ve kafalarındaki istifhamları giderecektir. Art niyetli bir yaklaşım sergileyenlere ise bu kitap kendini açmayacak , aksine inkarlarının artmasına vesile olacaktır.  

Yazının hacmini büyültmemek için çelişki olduğu iddia edilen ayetlerden bir kaç tanesini örnek olarak buraya alalım ve üzerinde düşünmeye çalışalım ; 

[021.016] Biz; göğü, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
[044.038] Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki oyun olsun diye yaratmadık!

[029.064]  Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler!

Yukarıda verdiğimiz Enbiya suresinin 16 , Duhan suresinin 38. ayetinde Allah (c.c) nin , yarattığı şeyleri boşa yaratmadığını buyururken , Ankebut s. 64. ayetinde dünya hayatının oyun ve eğlenceden ibaret olduğu yani geçici bir mekan olduğunu buyurmakla bu ayetler arasında çelişkiye düştüğü zannedilmektedir


Kur'an'a imana olmasa dahi, art niyet sahibi olmayan bir kimsenin kolayca anlayacağı bu ayetler arasındaki çelişkiyi fark edemeyen Allah (c.c) !! , bir gün gelip bir hafiye edasıyla kitabını araştırarak düştüğü çelişkileri fark eden kullarının çıkacağını hesap edemeyerek !! böyle çelişkili ayetler göndermiş olabilir mi ?.

Enbiya ve Duhan surelerindeki ayetlerde, Allah (c.c) gök ve yer ile arasındakileri bir amaca binaen yarattığını ifade etmek için "Oyun olsun diye yaratmadık" buyururken , Ankebut suresinde bizlere hitaben , yaşadığımız dünya hayatının mahiyetini bildiğimiz şeyler üzerinden anlatmaktadır. Bizler için oyun denilince aklımıza gelen ilk şeyin , geçici ve belirli bir süre zevk alacağımız bir şey olduğunu merkeze alarak , bu oyunun bir gün mutlaka biteceğini , asıl hayatın ahiret yurdu olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.

[005.067] Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.

Maide s. 67. ayetinde Muhammed (a.s) ın Allah tarafından insanlara karşı korunacağının beyan edilmiş olması ile , İsrailoğullarının kendilerine gönderilen elçileri öldürdüğünü haber veren ayetler arasında , Allah (c.c) nin  Muhammed (a.s) ı ölümden koruyarak , İsrailoğullarına gönderdiği peygamberlerini ölümden neden korumadığı , bir çelişki olarak görülmektedir.

Kur'an'a art niyetli yaklaşmayan ve bu konuyu öğrenmek isteyen birisi, eğer böyle bir soru sormuş olsaydı ona şöyle bir cevap verebilirdik ;

Allah (c.c) hiç bir peygamberini, diğer peygamberine karşı bir ayrıcalık tanımamıştır. Muhammed (a.s) ın Allah (c.c) tarafından korunması mucizevi bir şekilde değil , kendisinin aldığı tedbirler ile gerçekleşmiştir. Hiç bir savaşta kafirlerin karşısına geçerek bağrını açıp "Beni Allah koruyor beni öldüremezsiniz" şeklinde bir meydan okuma ile savaş meydanına  çıkmamıştır. Her insan gibi savaş için gerekli olan zırhını kuşanarak eline kılıcını alarak meydana çıkmış ve böylece kafirlere karşı savaşmıştır.

Mekke'den Medineye hicreti esnasında , siyer kitaplarında anlatılan sığındıkları mağarada olan bazı harikulade olayların gerçekle alakası olmayıp , uydurmadan ibarettir. Öldürülme korkusu nedeniyle tedbir almayarak "Nasılsa Allah beni koruyacağını vaad etti" demiş olsa , kafirler tarafından bulunarak orada öldürülmüş olması içten bile değildi.

Allah (c.c) nin evrene koyduğu sebep-sonuç yasaları herkes için aynı şekilde çalışır. İsrailoğullarına gönderilmiş olan elçilerin bazılarının öldürülmüş olması , tamamen sebep-sonuç yasaları ile ilgilidir. Muhammed (a.s) ve onun yanındakiler tedbirli davranmayarak , yaptığı hatalar onu ölüme götürecek olsa idi, Allah (c.c) buna mani olmaz o da öldürülebilirdi. 
Uhud savaşında yaralanmış olması, herkes için aynı şekilde çalışan sebep-sonuç yasalarının getirdiği bir sonuçtur.

Yani İsrailoğullarından olan bazı elçilerin öldürülmüş olması , onların düşmanları karşısında güçsüz kalmaları , Muhammed (a.s) ın öldürülmemiş olması ise , düşmanlarına karşı güçlü olmasıdır. Allah (c.c) nin bu konuda taraflı davranması asla söz konusu değildir.

[027.081]  Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola döndüremezsin; ancak ayetlerimize inananlara sen duyurabilirsin; işte onlar Müslümanlardır.

[043.040]  Sağırlara sen mi duyuracaksın? Yoksa körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi eriştireceksin?

Biz bu kitaba iman etmemiş birisine bu kitabın çelişkisiz olduğunu anlatmak için ne kadar dil döksek aslı yoktur. Bu kitapta çelişki olmadığına bir kişinin inanması için önce bu kitaba iman etmesi şarttır. Böyle bir inanca sahip olmayan birisi için bu kitap alelade bir insanın yazdığı bir kitap kadar dahi değeri olmayacaktır.

[018.006]  Bu söze inanmayanların ardından üzülerek nerdeyse kendini mahvedeceksin!

[016.082]  Eğer yüz çevirirlerse, sana düşenin sadece açıkça tebliğ olduğunu bil.

[006.107]  Allah dileseydi, onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. Sen onların vekili de değilsin.

Bazı Müslümanlar , bu gibi insanların akıbetlerini bildikleri için , onların yaptıklarına üzülmekte , ve inkarlarından vazgeçmeleri için onlara dil dökerek neredeyse yalvarmaktadır. Bu kimseler sahip olduğu düşünceye , hür iradeleri neticesinde varmakta , ve onları zorlamak gibi bir şansımız olmadığı gibi , böyle bir vazifemiz de yoktur. 

Sonuç olarak : Kur'an'da çelişki olduğu iddiaları , bu kitap hakkında olumsuz düşünce sahibi olanların ortaya attığı bir iddia olup , temelinde inkar ve cehalet olan bir düşüncedir. Olayın asıl düşündürücü yanı , bu iddiaların bir kısım Müslüman tarafından kabul görebilmesidir. Bir Müslüman iman ettiği kitabın hiç bir yerinde çelişki olduğuna dair düşünce içinde bulunamaz. 

Çelişki , Müslüman lügatında olmaması gereken bir kelimedir. Eğer bir ayet ile başka bir ayetin, birbiri ile arasında bağ kurulamaması sonucunda bir müşkilat ortaya çıkıyorsa , bu müşkilat, Kur'an'dan kaynaklanan değil , okuyan kişinin algılama hatasından kaynaklanmaktadır.

Kur'an, okudukça kendisini açan bir kitaptır. Kur'an okuyan kişi , her okudukça daha önceki yapmış olduğu okumalarda kafasına takılan bazı soruların cevabını bir sonraki okumada bulacaktır. Yeter ki okuyan kişi bu kitabı yanlış aramak için değil , hayat rehberi olduğuna iman ederek , rabbinin ona neler emrettiğini öğrenmek ve yaşamak için okusun. 

Kur'an'a yeni yönelmiş bu bazı konularda araştırma yapan kişilerin gözüne , Kur'an'da çelişkili ayetler olduğuna dair iddiaların yer aldığı internet ortamında bazı siteler çarpabilir. Kur'an hakkında biraz bilgisi olan kişi , bu iddiaların ne kadar sığ iddialar olduğunu görecektir. Kur'an'ın tarihsel bağlamından , edebi ve ilk muhatapların kullandıkları dil üslubundan habersiz olan , bu kitabı roman veya hikaye türü bir eser zannı ile okuyan kimse için bu kitap elbette alelade bir kitap olarak görülecektir. 

Bu kitabın Allah katından indirildiğini , alemlere hidayet ve rahmet olduğunu , çelişkisiz bir kitap olduğunu bilerek okuyanlar için ise , bu kitabın yol göstericiliği kıyamete dek sürecektir.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Enfal s. 1. Ayeti İle, 41. Ayeti Arasında Çelişki Var mı ?

Elimizde olan Kur'an çevirilerinde yapılan önemli bir eksikliklerden bir tanesi , aynı konu ile ilgili ayetlerin birbiri ile ilişkisinin yapılan çeviride kurulamaması neticesinde, dikkatli bir okuyucunun gözüne takılarak, ayetler arasında bir çelişki olabileceği yönünde bir şüpheye düşmesine neden olunmasıdır. 

Hele bu okuyucu, bu kitabı Kur'an ayetleri arasında çelişki bulmak amacı ile okuyor ise, mal bulmuş mağribi gibi sevinerek , Arşimet misali "Buldum Buldum" diye bağırarak, kendisini sokaklara bile atabilmektedir. Dinini Kur'andan öğrenmek için yeni yeni Kur'an meali okuyan bir kimsenin ise , ayetler arasında nasıl bir bağ kurulabileceği noktasında, tereddüte düşmesi kuvvetli bir ihtimaldir. 

Kur'an çevirisi yapmaya soyunan kimselerin bu noktaya dikkat etmesinin önemini tekrar hatırlatarak , bazılarının kafasında istifhama neden olan iki ayeti konu ederek , söylemek istediklerimizin daha kolay anlaşılmasını sağlamaya çalışalım.

Enfal s. 1. ayetinin metni ve metne sadık kalarak yapılan bir kaç çeviri örneği şöyledir; 

يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأَنفَالِ قُلِ الأَنفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَصْلِحُواْ ذَاتَ بِيْنِكُمْ وَأَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

Bayraktar Bayraklı :
Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah ve Peygamberi’ne aittir. O halde Allah’tan sakınınız, aranızda barış ve esenliği sağlayınız. Eğer müminler iseniz, Allah ve Rasûlü’ne itaat ediniz.”

Edip Yüksel :
Savaş ganimetleri hakkında senden soruyorlar. De ki: 'Ganimetler, ALLAH'ın ve elçisinindir.' ALLAH'ı dinleyin, aranızı düzeltin. İnanıyorsanız, ALLAH'a ve elçisine uyun.

Muhammed Esed :
Sana ganimetler hakkında soracaklar. De ki: "Bütün ganimetler Allaha ve Onun Elçisine aittir" Öyleyse, Allahtan yana bilinç ve duyarlık içinde olun; aranızda kardeşlik bağlarınızı canlı tutun;Allaha ve Onun Elçisine karşı duyarlık gösterin, eğer (gerçekten) inanan kimselerseniz!

Süleyman Ateş :
Sana ganimetlerden sorarlar; de ki: "Ganimetler, Allâh'ın ve Elçi(si)nindir. Siz, (gerçekten) inananlar iseniz, Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah'a ve Elçisine itâ'at edin!"

Şaban Piriş :
Sana ganimetleri soruyorlar. De ki: -Ganimetler, Allah’a ve Elçisi'ne aittir. Allah’tan korkun, aranızı düzeltin. Eğer mümin iseniz Allah’a ve Elçisi'ne itaat ediniz.

Ömer Nasuhi Bilmen :
Sana ganîmetlerden soruyorlar. De ki: «Ganîmetler Allah Teâlâ'ya ve Peygamber'e aittir. Artık Allah Teâlâ'dan korkunuz. Aranızdaki hâli düzeltiniz ve Allah Teâlâ'ya ve Resûlüne itaat ediniz, eğer mü'min kimseler iseniz.»

Yukarıdaki Enfal s. 1. ayetinin yapılmış çeviri örneklerine baktığımızda, "Yanlış" olarak nitelenebilecek bir çeviri hatası bulunmamaktadır. Yapılan çeviriler, metne sadık kalarak yapılmış çevirilerdir. Ancak aynı surenin 41. ayetine baktığımızda , bu tür çevirilerin yapıldığı Kur'an meallerini okuyan kimselerin kafalarında soru işareti oluşması kaçınılmazdır. 

وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا غَنِمْتُم مِّن شَيْءٍ فَأَنَّ لِلّهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ إِن كُنتُمْ آمَنتُمْ بِاللّهِ وَمَا أَنزَلْنَا عَلَى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ وَاللّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

[008.041]  Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Resulunun ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye Kadir'dir.

Enfal s. 1. ayetinin yukarıda vermiş olduğumuz türden çevirileri ile aynı surenin 41. ayetini okuyan bir kısım insan "Bir ayette ganimetler Allah ve Resulünündür, bir ayette ise beşte biri Allah ve Resulünündür deniliyor" şeklinde bir düşünce içine girerek, bu müşkül durumun nasıl giderilebileceği yönündeki sorunun cevabını arayacaktır.

İndirdiği kitap'ta asla çelişki olmadığını (4. 82) beyan eden Rabbimiz, bize yalan söylemeyeceğine göre , bu kitap içinde çelişki olduğunu iddia etmek , Allah (c.c) ye iftira etmek anlamına gelecek , asıl çelişkinin bu ayetler arasındaki anlam bağını kurmamakta ısrar edenlerde olduğu görülecektir. 

Enfal s. 41. ayetine baktığımızda, ayetin savaş ganimetlerinin dağılımı hakkında bir HÜKÜM beyan ettiğini görmekteyiz. O halde Enfal suresi 1. ayetine öyle bir anlam verilmelidir ki , 41. ayet ile bağdaşsın ve herhangi bir müşkilata mahal vermesin.

Enfal s. 41. ayeti , ganimet dağılımı konusunda HÜKÜM beyan ettiğine göre , aynı surenin 1. ayeti ganimet dağılımı konusunda kimin yetki sahibi olduğunu beyan eden bir anlam dahilinde çeviri yapılması gerekmektedir. 

Buna göre Enfal s. 1. ayetine bu noktaya işaret eden bir parantez açılarak, okuyucunun kafasında herhangi bir istifham oluşmasına engel olunabilir.

Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: Ganimetler (HAKKINDA HÜKÜM VERMEKAllah ve Peygamber'e aittir. O halde siz  müminler iseniz Allah'tan sakının, aranızı ıslah edin, Allah ve Resûlüne itaat edin.

Enfal s. 1. ayetine doğru anlam vermek için , aynı surenin 41. ayeti dikkate alınmalı ve bazı okuyucuların kafasında oluşabilecek herhangi bir istifhama meydan verilmemelidir.

Bağlam dikkate alınarak yapılmış bir kaç çeviri örneği vermek gerekirse şu çevirileri verebiliriz ;

Ali Fikri Yavuz :
(Ey Rasûlüm), sana harb ganimetlerinin kime âit olduğunu soruyorlar. De ki: “- Bu ganimetlerin taksimi, Allah’a ve Rasûlüne aittir. Onun için, siz gerçekten müminseniz Allah’dan korkun ve birbirinizle aranızı düzeltin (geçimsizlik yapmayın), Allah’a ve Rasûlüne itaat edin.”

Elmalılı Hamdi Yazır :
Sana ganimetlerin taksiminden soruyorlar, de ki ganimetlerin taksimi Allaha ve Resulüne aid, onun için siz gerçekten mü'minlerseniz Allahdan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin, Allaha ve Resulüne ıtaat edin

Hasan Basri Çantay :
(Habîbim) sana harb ganimetleri (nin hükmünü) sorarlar. De ki: «(Bu) ganimetler Allahın ve Resûlünündür. O halele (tam) mü'minlerseniz Allahdan korkun, (ihtilâfa düşmeyib) aranızı düzeltin, Allaha ve peygamberine İtaat edin.

Sonuç olarak ; Kur'an çevirilerinde önemli bir sorun olarak ortaya çıkan konu bütünlüğü gözetilmeden yapılan çevirilerde bazı okuyucuların kafalarında bazı istifhamlar oluşmaktadır. Kur'an çevirisi yapmaya soyunanların konu bütünlüğünü dikkate alan çeviriler yapamaması onların Kur'ana yeteri kadar hakim olamadıklarınının göstergesidir. 

Parantezli mealler her ne kadar bazı yerlerde çeviren kimsenin kafasındaki ön kabulü yansıtması açısından sakıncalı olarak görülmüş olsa da , bazı yerlerde okuyucuların kafasındaki istifhamların giderilmesi için gerekli olduğunu söyleyebiliriz. 

Enfal s. 1. ve 41. ayetleri arasında konu bütünlüğünün dikkate alınarak anlam verilmesi araya 41. ayetin anlamı dikkate alınan bir parantez açılarak sağlanabilir.

                                           EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.