cennete etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cennete etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2016 Cuma

AHİRETE İMAN : Bir Toplumun Bireylerinin Hayatına Yansıttığında Dünyayı Cennete Çevirecek Bir İnanç

İnsan , diğer insanlara olan iş , aş , eş v.s ihtiyaçları nedeniyle birlikte yaşamak mecburiyetinde olan bir varlıktır. Birlikte yaşama mecburiyetinde olan insanların, bu yaşamını belirli kurallar üzerine bina etmesi , ve herkesin bu kurallara uyması mutlu ve huzurlu bir toplum yaşantısı için zaruri bir durumdur. Yaşamını belirli kurallar üzerine bina etmeyen etmeyen insanların yaşadığı toplumlardan kargaşa ve anarşi eksik olmayacaktır. 

Allah (c.c) alemlerin rabbi olması nedeniyle , dünya üzerinde yaşayan insanların uyması gereken ana kuralları kendisi elçiler ve kitaplar ile vaz ederek , mutlu ve huzurlu bir toplum için gerekli olan kuralları bizlere önermiştir. 

Bizler için vaz edilen inanç kurallarının ismini "İslam" olarak koyan Allah (c.c) asla başka kurallar ihdas edilmemesini , kendi koyduğu kurallara uyulmasını defaatle hatırlatarak , yanlış yapanları cezalandıracağını , uyanları ise mükafatlandıracağını beyan etmiştir. 

Bizler için koyulan kuralların içinde "Ahirete iman" adı ile herkesin bildiği bir kural vardır ki , bu kural eğer gerçek olarak hayat içinde pratiğini bulmuş olsa idi , dünyanın cennet haline gelmesi mümkün olabilirdi. 

Bu kuralın esası , öldükten sonra yeniden dirilerek dünya hayatı içinde yaptığımız iyilik ve kötülüklerin karşılığını almaya dayanmaktadır. "Ben Müslümanım" diyen herkes bu kurala uymak ve gereğini yapmak zorunda olup "İmanın şartları" olarak bildiğimiz sayılı kurallar içinde bu kural da mevcut bulunmaktadır. 

İnsanın yaratılışında kötülüğe ve iyiliğe meyyal bir bir yapısı bulunmaktadır. İnsanda bulunan bu hasletler, çeşitli saiklerle kötülüğün veya iyiliğin öne çıkması şeklinde onun hayatında pratik hale gelmektedir. İnsanların koydukları yaşam kuralları , onların ahiret yaşamında herhangi bir etkileri olmaması nedeniyle sadece bu dünya ile sınırlı olup , insanların yaptıkları ve suç olarak görülen bazı fiillerin cezaları, sadece dünya hayatında bir takım ceza şekilleri ile onlara ödetilmeye çalışılmaktadır.

Allah (c.c) koymuş olduğu kurallar içinde de , kişilerin dünya hayatı içinde işlediği bazı suçlara verilecek olan dünyevi cezalarda öngörülmektedir , ancak bu cezalara ilaveten uhrevi cezalarda vaat edilerek , kişilerin Allah (c.c) tarafından yasaklanan bazı filleri işlememesi sağlanmaya çalışılmaktadır.

Ahirete iman esası , İslamın ana kurallarından bir tanesi olup , dünya hayatında yaşayan herkesin kendi kendisinin polisi olmasını sağlamaktadır. Başka hiç bir inanç sisteminde bulunmayan , bulunması da imkansız olan bu oto kontrol sistemi , insanların hayatlarında doğru bir biçimde yer alacak olursa , dünyada bir karıncayı dahi incitirken iki defa düşünen insanların sayısı artacak , ve dünya yeryüzünde bir cennete dönüşecektir. 

Dünyada yaşayan hiç bir ülkenin, bütün vatandaşlarının başına bir polis dikmesi asla mümkün değildir. Ancak ülkelerde yaşayan insanlara sakınılması gereken gerçek mercinin adresi verilerek , vicdanlarında oluşacak polisler ile kişilerin yanlışa düşmeleri engellenmiş olacaktır.

Dünyada işlenen bir suç belki cezasız kalabilir , veya işlenen bir suçun cezası çekilerek kurtulma imkanı hasıl olabilir. İnsanlarda eğer ahirete iman bilinci yoksa , "Yatar çıkarım" , "Parasını öder kurtulurum" kabilinden düşünceler ile, suçun işlenmesinin önü açılabilir. Ancak ahirete iman bilincinin gerçek biçimde hayatında yer ettiği insanların lügatinde böyle sözlere asla yer yoktur . Ahirete gerçek olarak iman eden bir Mü'min şunu bilir ki , dünyada işlediği suçun ahiret hayatındaki cezası , dünya hayatındaki en ağır ceza ile dahi asla kıyaslanamaz.

Ahirete iman inancına gerçek olarak sahip olan insanlar , Allah (c.c) nin suç saydığı bir fiili işlemenin, dünya hayatında cezası çekilmiş olsa bile, şayet gerçek biçimde tevbe edilmediği takdirde , dünyada işlenen bu suçun cezasının ahirette ödenmesinin çok çetin ve kalıcı olacağını bilmektedirler.

Ahirete iman esası , toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olan bireylerin ahlaki yönden sağlam bir yapıya kavuşmasını sağlayan bir inançtır. Yaptığı her şeyi gören ve ve bilen birisi tarafından izlendiği ve yaptıklarının en küçük ayrıntısına kadar kayıt altına alındığının ve yaptıkları içinde "Günah" kategorisine giren fiilleri için alacağı karşılığın ne olduğunu bilen birisi acaba kimlere zarar verebilir ?.

Ahirete iman esası , toplumun inşasının fertten başlaması gerektiğini hatırlatan bir esastır. Toplumlara hiç bir inancı tepeden inme olarak dayatmak asla mümkün değildir. Tepeden inme baskıcı yol ile topluma enjekte edilmeye çalışılan düşünce ve fikirler zaman içinde dejenere olmaya mahkumdur. 

Allah (c.c) nin insanları irade sahibi kılarak yapacağı tercihlerinde tamamen özgür bırakmış olması , onun yarattığı insanlarda bile bulunmayan bir özgürlük anlayışıdır. Yaptıklarının ve yapacaklarının karşılığının eksiksiz olarak hesap gününde verileceğine dair bilgi sahibi kılınan insan , bu ve benzeri bilgiler ile özgür iradesini daha dikkatli kullanması sağlanmaktadır.

Allah (c.c) nin koyduğu din olan İslam , insanı sadece dünya hayatı ile sınırlı bir varlık olarak telakki etmez. Ölüm , insan için sadece yeniden başlayacak ve ebedi olarak sürecek olan gerçek yaşam için bir köprü mesabesindedir. İslamın haricinde hiçbir sistem , insan için böyle bir ebedilik olduğundan bahsetmez ve insana asıl yurt olan ahiret bilinci vermez.

Dünya hayatının geçici , ahiret hayatının ebedi olduğunun bilinci içinde yaşanan hayatlarda , zulüm , kan , gözyaşı , fesat , işkence , cinayet v.s gibi insanların hayatlarında derin yaralar açan kelimelerin yeri yoktur. 

Kar ve zarar hesabını doğru yapan bir insan , hiç bir surette kendisini zarara uğratacak bir alış veriş içine girmez. Dünya hayatını tercih ederek , ahiret hayatını terk eden insanın misali , kendisine verilen ömür sermayesini akıllı kullanmayarak , iflas eden müflis tüccar gibidir. Akıllı insanlar , üç günlük geçici dünyaya tamah ederek , ebedi olan ahireti harap etmezler.

Müslümanlar olarak bizlerin , amentünün esaslarından birisi olarak en küçük yaşta ezberimize giren fakat , ezberimize girdiği kadar hayatımıza girmeyen bu esas , ahirete iman ettiğini iddia edenlerin hayatlarında bile tam olarak hayata yansıtılmamaktadır. Bugün bir çok Müslüman olma iddiasında olan kişilerin işledikleri cürmü , bu iddia içinde olmayanlar dahi maalesef işlememektedir. Bu durum bize , bir çoğumuzun söz ile amelinin birbiri ile uyuşmadığını göstermektedir. 

Hiçbir değere sahip olmadığını iddia ederek gayri ahlakilik peşinde olanlar ile , bazı ahlaki değerlere sahip olduğunu iddia ederek , o değerlere aykırı hareket edenleri mukayese ettiğimizde "Ahlaksız" olarak nitelenebilecek olan gurup , bazı değerlere sahip olduğunu iddia edenlerdir. Ahlaksız olmayı değer edinerek ahlaksızlık yapan kimse , ahlakı değer edinerek ahlaksızlık yapan kimseden daha ahlaklı sayılabilir.

Toplumun eğitimi , o toplumun bireylerini oluşturan kişilerin eğitimi ile mümkün olabilir. Bireylerin eğitiminin ilk ayağı ise toplumun en küçük yapı taşı olan aile içinden başlamalıdır. Kur'anda zikri geçen kıssalar içinde "Örnek aile" veya "Örnek baba" olarak bize gösterilen modeller , veya tebliğe başlama sırasının kişinin aile çevresi olması gerektiğini hatırlatan ayetler , kişisel eğitimin en önemli ayağının aile içi eğitim olduğunu göstermektedir. 

Aile içi eğitim ile küçük yaştan itibaren insana saygılı , çevreye saygılı olmayı görev edinen insanlar , yaptıkları yanlışların karşılığını hiç bir bedelin kabul edilmediği günde alacak olmalarını içselleştiren bir hayat sürdükleri takdirde , hem kendilerini hem de yaşadıkları toplumu huzura kavuşturmuş olacaklardır.

Kur'ana bakıldığında yeniden dirilmeyi ret eden müşriklerin, ahiret inancına karşı büyük bir savaş açtıklarını görmekteyiz. Müşrikler tarafından açılan bu savaşın altında yatan psikolojiyi şu şekilde okumak mümkündür ;


Kim olursa olsun gelmiş ve gelecek bütün insanlar fıtratları gereği yaptıklarının yanlış olduğunu ve bu yanlışın kimsenin yanına kar kalmayacağını bilirler . Hesap günü, işte bu yapılanların hesabının adalet terazisinin zerre ağırlığınca dahi sapmadan sorulacağı yegane zamandır. İşte bu korku, müşriklerin içlerini ürpertmekte olup , iman ederek kötülüklerinden vazgeçemeyenler , çareyi hesap gününü ret etmekte bulduklarını zannetmektedirler. Bulduklarını zannettikleri çarenin para etmediğini gördükleri gün ise , pişmanlıkları asla fayda etmeyecektir.

İman ettikleri dinin iman esası olan bir kuralı hayatlarına geçirerek , dünyaya örnek olması gereken biz Müslümanların , örnek olmayı günah işlemek konusunda yapmakta olmamızın sebeplerinden bir tanesi, ahiret gününde kurtarıcı beklentisi ve cehennemde sayılı günler kalınacağı inancıdır.

Kur'ana bakıldığında müşrik inancı olduğu açık ve net olarak görülebilecek olan şefaat inancı , biz Müslümanların akidesi haline gelerek , günahkar Müslümanların hesap günü araya giren bir takım kayırıcılar vasıtası ile af edilerek cehennemden azat edileceği , ve bunun sonucunda cennete sokulacağı düşüncesi , dünya hayatı içinde "Nasıl olsa ahirette şefaat var" mantığına sahip olan Müslümanların bir takım günahları işlemek sureti ile meşru sayma yanlışını da beraberinde getirmesi açısından büyük bir tehlike arz etmektedir.

Aslen Yahudi inancı olup Kur'an tarafından ret edilen , "Ateş bize sayılı günler dokunacaktır" şeklindeki inancın aynısı, Müslümanlara tarafından akide haline getirilmiş , bu suretle günahkar Müslümanların belirli bir süre cehennemde yandıktan sonra çıkarak cennete gireceği düşüncesi hakim olmuştur. Günahından dolayı belirli bir süre ceza çekeceğini düşünen Müslümanların ise dünya hayatı içinde yapmaması gereken bazı şeyleri bu tür düşüncelerin neticesinde yaptığına şahit olmaktayız. 

Bu gibi yanlış düşünceler, ahirete iman inancından hasıl olması gereken asıl amacı yolundan saptırmaktadır. Ahirete iman inancı , kişiyi dünya hayatı içinde bir takım kötü ameller işlemekten alıkoyan bir inanç olması itibarı ile , bu gibi yanlış düşüncelere sahip olan insanlarda bu imanı zayıflatmaktadır. Şu anda dünya yüzünde yaşayan Müslüman toplulukların diğer insanlara örnek bir yaşantı sunamamasının altında yatan sebeplerden bir tanesi , müşriklerden ve Yahudilerden devşirilen ahirette paçayı bir şekilde kurtarma düşüncesidir. 

Elbette Allah (c.c) ahiret günü kullarına karşı merhamet sahibi olacaktır , ancak şeytanın insanı saptırma yollarından bir tanesinin de Allah (c.c) nin affına güvendirerek günaha teşvik etmek olduğu unutulmamalıdır.


Ehli sünnet itikadında tarifini "Dil ile ikrar kalp ile tasdik" şeklinde bulan imanın, Kur'anda pratiğe geçmeden herhangi bir değeri olmayacağının beyan edilmiş olması bile bizleri iman esaslarının hayat ile içiçe ve pratikte değeri olması gerektiğine dair bir düşünce ve amel içine maalesef sokamamış , "İman ettim" demenin cennet için yeterli olacağı düşüncesi Kur'ana rağmen yer etmiştir. 

Şurası hatırdan çıkarılmamalıdır ki , iman esasları olarak bilinen şeyler ezberlenerek cennette baş köşeyi almak için asla yeterli olmayacak , cennetin baş köşesini bu esasları içselleştirerek her engele karşı hayatlarında uygulama alanına sokanlar işgal edeceklerdir.

Sonuç olarak ; Ahirete iman esası , İslam dininin önemli bir rüknünü teşkil etmektedir. Bu iman insanlarda eğer gerçek olarak işlevini yerine getirdiği takdirde , hiç bir insan hesap gününde önüne gelecek olan suçu işlemek cesaretinde bulunamayacaktır. 

Kişilerin vicdanlarına hitap ederek , herkesi kendisinin polisi olmasını hedefleyen bu inanç kuralı , bizlere en küçük yaştan itibaren amentü esası olarak ezberletilmesine rağmen , bu inancın hayat içinde nasıl pratize edilmesi gerektiği maalesef öğretilmemiştir.
Bu inanç esası eğer insanlarda gerçek olarak ikame edildiğinde dünyanın çehresi değişecek , ve dünya herkesin birbirine saygı duyduğu bir cennet haline gelecektir. 

                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

16 Mart 2014 Pazar

Şeytan Cennete Nasıl Girdi ?

Adem ve iblis kıssası Kur'an da 7 adet sure içinde anlatılan bir kıssa olup, sadece yaşandığı zaman ve mekan açısından değerlendirilmeye tabi tutulduğu, Kur'an muhataplarına nasıl bir mesaj içeriyor? sorusunun cevabı aranmadığı müddetçe sorulan soruların cevabını doğru olarak almakta sıkıntıların çıkması kaçınılmazdır. Bu yazımızda ele almaya çalışacağımız konu kıssanın yaşandığı zaman ve mekan içinde okunmaya çalışılıp mesajının ne olduğu düşünülmeden sorulmuş sorulardan biri olan şeytanın cennete nasıl girdiği konusudur. 

Kıssayı önce kısaca hatırlayalım; Allah cc Adem'i yaratmış ve bütün Meleklere onun için secde etmelerini emretmiş ve İblis secde etmeyerek kafirlerden olmuş ve huzurdan kovulmuştu. Bunun üzerine Allah cc ye Cennet'e yerleştirmiş ve onlara sadece oradaki bir ağaca yaklaşmamalarını emretmiştir. Şeytan Adem ile eşine vesvese vererek onların Cennet'ten çıkmalarına sebeb olmuştur. Kıssa ile ilgili yorumlara baktığımızda Şeytan'ın cennete nasıl girdiği ve onları nasıl isyana teşvik ettiği sorusu sorulmuş farklı cevaplar verilerek sorunun cevabı aranmaya çalışılmıştır. 

Bu sorunun cevabını bulmak için önce Şeytan'ın nasıl bir varlık olduğunun cevabını bulmak zorundayız, bu cevabı bulmak için kur'anın anlatım uslublarından olan temsili anlatım uslubunu anlamak zorundayız. 

Adem ve iblis kıssası'nın yaşandığı zaman ve mekan açısından gaybi bir durum arzettiği malumdur. Kur'anın anlattığı diğer kıssalar gibi zaman ve mekan olgusu bu kıssada görülmez. Görsel anlatım metodu muhataplara verilmek istenen mesajın zihinlerde kalıcı olmasını ve anlamayı kolaylaştırma açısından kullanılan bir metod olup kur'anında pek çok yerde kullandığı bir metod'tur. 

Önce iblis sonra Şeytan adı ile anılan varlığın bizler için önemli olan yönü onun ontolojisi  yani var olup olmadığı değil bizleri vesvese yolu ile saptırmasının Adem as üzerinden görsel bir metod ile anlatılması mesajının iyice kavranması olmalıdır.

Bu kıssayı'da görselleştirilerek anlatım metodu'nun kullanılmış olmasını düşünerek okumak, verilmek istenen mesajın ne olabileceği şeklinde bir sorunun cevabını aramak durumundayız. Allah cc ile şeytan  arasında geçen konuşmaları birebir yaşanmışlığı içinde anlamaya kalkmaktan ziyade şeytan'ın insana nasıl oyunlar oynayacağının bilgisi olarak şeklinde kıssayı okumak gerekmektedir. 

Adem ve iblis kıssası yaşanmış bitmiş bir kıssa değil kıyamete kadar dünyaya gelen her insanın yaşadığı bir kıssa olup bizlerin kıssası olduğu özellikle araf s. 11 . de "andolsun sizi yarattık, size suret verdik sonra meleklere Adem' secde edin dedik" şeklindeki cümleden anlamaktayız. Özellikle kıssanın araf suresindeki anlatımları bu kıssanın bütün insanların kıssası olduğunun çok veciz bir anlatımıdır.

[007.020]  Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.
[020.120]  Ama şeytan ona vesvese verip: «Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» dedi. 

Bu iki ayete dikkat edecek olursak şeytanın vesvese ile onların ayağını kaydırması anlatılmakta olup gözle görünen 3. bir şahıs olarak Adem ile eşinin karşısına çıkması şeklinde bir durum söz konusu değildir. Vesvese kelimesi ; "kalpte meydana gelen şüphe tereddüt vehim" anlamında kullanılan bir kelimedir. Şeytan vesvese ile yani kalplerinde şüphe ve tereddüt doğurarak Adem ile eşini bu şekilde ayartmıştır. Şeytan Adem'e yukardaki sözleri söylerken Adem tarafından ona herhangi bir karşılık verilmemesi şeytanın Adem ile eşinin karşısına gözle görünür bir varlık olarak çıkmadığının bir delili olarak düşünülebilir. 

Şeytan'ın Cennet'e nasıl girdiği konusu aslında Adem ile eşinin konulduğu söylenen Cennet'in Allah cc nin mü'minlere vaad ettiği ahirette'ki cennet zannedilmesi sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Halbuki kıssanın mesajını anlamak için bu Cennet'in nerede olduğu konusu çok fazla bir önem arz etmemektedir.

Adem ile iblis kıssasında Şeytan'ın Adem'den daha fazla sahnede görünmesi ve onunla ilgili anlatımların daha fazla olması kıssanın mesajının şeytan denilen olgu'nun bizler için kıyamete kadar sürecek olan bir düşmanlığı olması ve bizimde onun düşmanlığına karşı almamız gereken tedbirlerin neler olduğunun bilgilerinin verilmesidir.

Kıssa'da önce "İblis" adı ile anılan sonra şeytan adı ile anılmaya başlaması şeytan kelimesinin daha genel bir kullanımı olduğu sadece iblis'in bu işi üstlenmediği onun iğvasına kapılıp insanı hak yoldan ayırmaya çalışan her kişi , kurum vs. onun askeri olan herkesin şeytan vasfını alabileceğini unutulmamalıdır. 

Sonuç olarak; Adem ile eşini ayartarak onların Cennet'ten kovulmasına sebeb olan Şeytan'ın oraya nasıl girdiği konusu kıssanın mesaj içerikli okunmaması neticesinde akla gelen sorulardan olup , kıssa ile ilgili ayetlerde okuduğumuz gibi Adem ile eşinin karşısına gözle görünen bir varlık şeklinde değil onlara vesvese vererek onların ayağını kaydırmıştır. Şeytan adı anılan olgu bizlere bu şekilde kıyamete kadar vesvese vererek bizi haktan saptırmak için elinden geleni ardına koymayacak olup bizlerinde ona dost olmamak için Allah cc nin bizlere indirmiş olduğu vahiyde ondan korunma yollarını öğrenip hayatımızda tatbik etmemiz gerekmektedir.

                                                EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.


16 Ocak 2013 Çarşamba

İblis Tevbe Edip Cennete Gidebilirmi ?



İblis, Âdem (as) yaratıldıktan sonra ona secde ile emredilen meleklerin tümünün secde edip sadece onun secde etmemesi ile gündem olan bir varlıktır. Konumuz onun ontolojik mahiyeti üzerinde durmak değildir, üzerinde durmak istediğimiz konu, onun direk olarak cehennemlik olduğuna dair bir ayetin olmadığı ve tövbe ettiği takdirde onun da cennete gidebileceği iddiasında bulunulduğuna şahit olmaktayız. Şurası muhakkaktır ki günah işleyen herhangi bir kul bu günahından tövbe ettiği takdirde Allah (cc) tarafından bağışlanacaktır, ama bu kural iblis için geçerli midir? Bunun cevabını Kur’an’da bulmaya çalışacağız.   

İblis, Âdeme secde emrine muhatap olup ona secde etmeyerek kâfirlerden olmasından sonra Allah (cc) den kıyamete kadar izin ister ve bu izin kendisine verilir, bu izne istinaden Allah (cc)’nin kullarını kıyamete kadar azdırmak için çabalayacağını söyler. 

------Bu konu Araf s. 14-18. ayetleri arasında şöyle anlatılır:

14 - (İblis) dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."
15 - (Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."
16 - "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
17 - "Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
18 - (Allah) buyurdu: "Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun ki, onlardan sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım." 

------Hicr s. 35-40. ayetleri arasında ise şöyle anlatılır:

35. Muhakkak ki kıyamet gününe kadar lânet senin üzerine olacaktır!
36. (İblis:) Rabbim! Öyle ise, (varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.
37. Allah buyurdu ki: "Sen mühlet verilenlerdensin"
38. "Allah katında bilinen vaktin gününe kadar..."
39. (İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!
40. Ancak onlardan ihlaslı kulların müstesna.  

-----İsra s 62-64. ayetlerinde ise şöyle anlatılır:

62 - (Yine İblis) dedi ki: "Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım."
63 - Allah buyurdu ki: "Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. "
64 - "Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun." Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.  

-----Sad s. 78-82. ayetleri arasında ise şöyle anlatılır:

78. VE ceza gününe kadar lânetim senin üzerindedir! buyurdu.
79. İblis: Ey Rabbim! O halde tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi.
80. Allah: "Haydi, sen mühlet verilenlerdensin.''
81. "O bilinen güne kadar" buyurdu.
82. İblis: Senin mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım."  

İlgili ayetlerden anlaşılacağı üzere iblis, Allah (cc) nin kullarını kıyamete kadar azdırmak için var gücü ile çabalayacaktır ve bu çabası hiç bir zaman kesilmeyecektir. Şimdi iblis eğer tövbe ederse tövbesi kabul edilir demenin Kur‘ani bir karşılığı olabilir mi? Kur’an’ın ana mesajı âdemoğullarına iblis ve yandaşlarının kıyamete kadar olacak iğvalarına karşı sakınma yollarını gösteren bir kitaptır. Bunu söyleyen kişinin dediğini bir an için doğru kabul edelim, iblis bugün tövbe etti ve bu tövbesi Allah (cc) tarafından kabul gördü bize bunun haberinin Allah (cc) tarafından yeni bir nebi resul ile birlikte bir kitap ile haber verilmesi gerekmez mi? Bu da mümkün olmadığına göre iblis tövbe eder ve tövbesi kabul edilmiş olsa bizim onunla imtihan olmamız diye bir şeyin söz konusu olmaması gerekir. 

Bu iddiayı dillendirenler daha önce söylemiş oldukları "Allah her şeyi bilmez" teorilerinin altını doldurmak amaçlı olarak bu düşünceleri ortaya atmaktadırlar ancak bu düşünceler Kur’an tarafından maalesef reddedilmektedir.  Şuara s. 95-96 da "Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekûn İblis ordusu da cehenneme fırlatılır." buyuran rabbimizin bu ayeti ateşe atılan ordunun komutanının ateş dışında kalacağının bir delili olabilir mi? aksine komutan iblis ve ordusu ateşin içinde kalacaklarına dair olan bir haberdir. Allah (cc) iblisin tövbe ederek kurtulacağını bilse böyle ayetleri bize neden bildirsin. Şunu dersek son anda tövbe edip kurtulma imkânı olabilir bunu firavunun son anda ettiği tövbesinin ne derece kabul gördüğünü ve nisa s 18. ayetinin mealini vererek cevabını vermiş olalım.
"Kötülükleri işleyip dururken, ölüm kendisine geldiği zaman; «şimdi tövbe ettim» diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azab hazırlamışızdır." 

EN DOĞRUSUNU ALLAH (CC) BİLİR.