Kur'an, bilindiği üzere bundan yaklaşık olarak 1500 sene önce, Mekke ve Medine şehirlerinde yaşayan insanlara inmiş bir kitaptır. Bu kitabın doğru anlaşılmasında, ilk indiği zaman ve mekanda yaşayan insanların sosyokültürel alt yapısının bilinmesi büyük bir öneme haizdir. İnen ayetler ilk olarak bu zaman ve mekanda yaşayan insanların algılarına ve inançlarına hitap etmektedir. İlk hitabın doğru anlaşılması, bu hitabın sonrakilere dair neler söylemiş olabileceği konusunda daha doğru yaklaşımlar sergilenmesine yardımcı olacaktır.
Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile tarihi bilgiler vermeyi değil, muhataplarına doğru yolu göstermeyi amaçlamaktadır. Dikkatli Kur'an okuyucuları, herhangi bir kıssanın Kur'an içinde birden fazla geçişlerinde aynı olayın farklı olarak anlatıldığını görecektir. Bu farklılığın sebebi, anlatılan bir olay üzerinden muhataplarına mesaj vermektir.
Adem ve İblis kıssası, Kur'an içinde 7 ayrı sure içinde geçen bir kıssadır. Kıssanın Kur'an içinde geçtiği bütün sureler dikkatli okunduğunda, aynı kıssanın farklı olarak anlatıldığı görülecektir. Bu farklı anlatımların amacı, muhataplara bu kıssa üzerinden mesajlar vermek amacına matuf olup, okuyucunun, Bu kıssa bize nasıl bir mesaj vermektedir? sorusunun cevabını aramak olması gerektiğini düşünmekteyiz
Adem ve İblis kıssasının Araf suresi bölümünü okuduğumuzda gözümüze çarpan nokta, Adem ile eşinin kendilerine verilen ağaca yaklaşmama emrini çiğnediklerinde çıplak kalmaları ve örtünmek için üzerlerini cennet yaprakları ile örtmeye çalışmalarıdır. Kur'an ayetlerinin öncelikle ilk muhataplara ne dediğinin anlaşılması, sonrakilere ne demiş olabileceğinin anlaşılmasında kolaylıklar sağlayacağını dikkate aldığımızda, Mekke müşriklerinin Kabeyi çıplak olarak tavaf ettikleri tarihi bilgilerden öğrenilmekte, bu bilgiler ise Araf suresinde geçen kıssanın ana mesajını oluşturmaktadır. Ayrıca Mekkelilerin helal haram tayin etme noktasında kendilerini belirleyici kılmak sureti ile, bazı ekinler ve hayvanlar haram kıldıkları Enam suresinde bildirilmektedir.
İlk muhataplardan olan Mekke müşriklerinin bu durumu dikkate alınarak okunduğunda, Araf suresi içinde geçen Adem İblis kıssasının anlaşılmasında önemli bir adım atılmış olacaktır.
[007.011] And olsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere,
«Adem'e secde edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden
olmadı.
[007.012] (Allah) Dedi: «Sana emrettiğimde, seni secde etmekten engelleyen
neydi?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise
çamurdan yarattın.»
[007.013] Ona, «İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen
alçağın birisin» dedi.
[007.014] «İnsanların tekrar diriltilecekleri güne kadar beni ertele»
dedi.
[007.015] (Allah:) «Sen gözlenip-ertelenenlerdensin» dedi.
[007.016] De ki: «Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları
saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.»
[007.017] «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından,
sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!»
dedi.
[007.018] (Allah) Dedi: «Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık.
Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.»
[007.019] «Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin,
yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.»
Kıssanın buraya kadar olan ayetlerinde, Ademe secde emrini yerine getirmeyen İblisin kovulması, Adem ile eşine verilen ağaca yaklaşmama emrini içeren ayetler bulunmaktadır. Kıssanın devam eden ayetlerinde, İblisin artık Şeytan olarak vasfedilerek, insanın ayağını cennetten kaydıran her unsurun bu isim altında anılarak evrensel bir anlama kavuşması dikkat çekmektedir. Şeytanın Adem ile eşine tuzak kurarak onları çıplak bırakmak için onlara oynadığı oyunu, Mekke müşriklerinin Kabeyi çıplak olarak tavaf etmelerini dikkate alarak okuduğumuz zaman, kıssanın ilk muhataplara olan mesajı ortaya çıkacaktır.
[007.020] Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek
için onlara fısıldadı: «Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz
de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men
etti.» dedi.
[007.021] Ve: «Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim» diye yemin de
etti.
[007.022] Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp
yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından
yamayıp-örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: «Ben sizi bu
ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın da sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız
olduğunu söylememiş miydim?»
[007.023] Her ikisi, «Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve
bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz» dediler.
[007.024] «Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için
yerleşip geçineceksiniz.»
[007.025] «Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız»
dedi.
Kıssanın bu bölümündeki ayetlerde Şeytan, Adem ile eşini çıplak bırakmak için onlara yalan vaadler vererek amacına ulaşmaktadır. Yaptıkları hatanın sonucunda çıplak kalan Adem ile eşinin örtünmek için cennet yapraklarını kullanmaları, örtünmenin insanın fıtratından gelen bir özelliği olduğunu göstermektedir. Örtülü yaşamanın fıtri, çıplak yaşamanın ise arızi bir durum olduğunu, bu ayetler öncelikle Kabeyi çıplak tavaf eden Mekke müşriklerine öğretmektedir. Bu öğretiyi kıssanın ilerleyen ayetlerinde daha net görmekteyiz.
[007.026] Ey ademoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi
sağlayacak elbiseler inzal ettik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu
Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
[007.027] Ey ademoğulları, şeytan, ana ve babanızı ayıp yerlerini
kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa;
sakın size de bir fitne yapmasın. O da, taraftarları da sizin onları
görmediğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanı; iman etmeyenlerin velileri
yaptık.
Bu ayetler çıplaklığın Şeytanın Adem oğullarının ayağını cennetten kaydırmak için oynadığı oyunlardan bir tanesi olduğunu vurgulayarak, bundan sakınılmasını emretmektedir.
[007.028] Onlar; bir hayasızlık yaptıkları zaman: Biz atalarımızı da onun
üzerinde bulduk. Allah da bize onu emretti, dediler. De ki: Allah; hiçbir zaman
hayasızlığı emretmez. Siz, bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?
28. ayet, Mekke müşrikleri tarafından Kabenin çıplak olarak tavaf edilmesinin çirkinliğini, Fahişeten kelimesi ile ifade etmekte, Mekkeliler ise bu fahşayı atalarından devraldıklarını ve bunu onlara Allah'ın emrettiğini söylemelerine karşın, bu durumun asla Allah tarafından emredilmediğini ve Mekkeliler'in yalan söylediğini bildirmektedir.
[007.029] De ki: «Benim Rabbim adâletle emretmiştir. Ve her secde yerinde
yüzlerinizi doğru tutunuz ve O'na dinde muhlis kimseler olarak ibadette
bulununuz. Sizi iptidaen yarattığı gibi, yine O'na döneceksinizdir.»
29. ayet, Allah'ın insanlara dair olan emirlerinin adalet dairesinin dışına çıkmadığını, Allah'ın insanlara böyle bir şey emretmediğini, insanların ona karşı nasıl kulluk yapması gerektiğini beyan etmektedir.
[007.030] O, bir kısmını doğru yola iletti, bir kısmına da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar,
Allah'ı bırakıp şeytanları veliler edindiler. Bir de kendilerini doğru yolda
sanırlar.
30. ayet, bu yanlışı bir kısım insanın gördüğünü, bir kısım insanın ise görmeyerek sapkınlığa devam ederek Şeytanı veli edindiğini, bu yolun doğru yol olduğunu zannettiklerini bildirmektedir.
[007.031] Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin,
için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
31. ayet içinde geçen Zinet kelimesi , İnsanı dünya ve ahirette ona leke getirmeyen, onu rezil etmeyen, onu çirkinleştirmeyen şey anlamındadır. Buna göre zinetin takılması demek , insanı dünya ve ahirette rezil etmeyen ve çirkinleştirmeyen bir hayat sürülmesinin gerektiği anlamındadır. Mekkeliler'in Kabeyi çıplak yani zinetsiz olarak tavaf etmelerinin, onları dünya ve ahirette rezil eden ve çirkinleştiren bir durum olduğu hatırlatılmaktadır.
[007.032] De ki: «Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz
rızıkları kim haram kılmıştır?» De ki: «Bunlar, dünya hayatında iman edenler
içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır.» Bilen bir topluluk için ayeteri
böyle birer birer açıklarız.
32. ayet, Haram belirleme yetkisinin Allah'a ait olduğunu hatırlatarak, Mekkeliler'in tayin ettiği haramların yanlışlığına vurgu yapmaktadır. Allah'a iman eden kimselerin böyle bir yanlışa düşmeyeceğini hatırlatan ayet, dünya hayatında bu yanlışa düşenlerin kıyamet gününde bu zinet ve temiz rızıklardan mahrum kalacaklarını haber vermektedir.
[007.033] De ki: Rabbım, açığıyla, gizlisiyle tüm hayasızlıkları, günahı,
Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram
kılmıştır.
İnsanların yegane rabbi ve ilahı olmasının kendisine verdiği yetki ile onlar üzerinde tasarruf sahibi olan Allah (c.c), haram koyma yetkisine dayanarak bu ayette Mekkeliler'in helal gördüğü şeylerin haram olduğunu beyan etmektedir. 28. ayette Fahişeten olarak geçen Kabeyi çıplak tavaf etmenin Mekkeliler tarafından helal olarak görülerek şirk işlenmesinin haram olduğu ve bu durumun Allah'a karşı bilmedikleri şeyi söylemek olduğu haber verilmektedir.
[007.034] Her ümmet için belirli bir süre vardır; vakitleri dolunca ne bir
saat gecikebilir ne de öne geçebilirler.
[007.035] Ey Adem oğulları! Size aranızdan ayetlerimizi okuyan peygamberler
geldiğinde, onların bildirdiklerine karşı gelmekten sakınan ve gidişini
düzeltenlere, işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[007.036] Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara
gelince, işte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
Bu ayetler ise, dünya hayatının belirli bir süre olduğunu bildirerek, yaşadıkları hayat içinde kendilerine gelen elçilere itaat edenlerin kurtuluşa ereceklerini haber vermekte, dünya hayatında ayetleri yalanlayan bir hayat sürenleri ise ebedi cehennem ile tehdit etmektedir.
Sonuç olarak; Adem ve İblis kıssasını tarihi bağlamında okuduğumuzda bu sure içinde anlatılan kıssanın ana mesajının çıplaklığın çirkinliği olduğu görülecektir. Mekkeliler'in Kabeyi çıplak tavaf etmelerinin çirkinliğini hatırlatarak, bu çirkinlikten vazgeçmelerini öğütleyen ayetler, elbette sadece Mekkeliler ile sınırlı ve tarihselliğe gömülecek ayetler değildir.
Bu ayetler evrensel mesaj olarak, insanın örtülü olmasının fıtratından gelen bir hal olduğunu, çıplaklığın Şeytan işi olduğunu, insanların örtülerini atmak sureti ile gezmelerinin Şeytan iğvası olduğunu belirterek, fıtratın gerektirdiği şekilde bir hayat sürmenin insanları dünya ve ahirette rezil etmeyeceğini ve çirkinleştirmeyeceğini haber vermektedir.
İnsan hayatında helal ve haramları tayin yetkisinin sadece Allah'a ait olduğu vurgulanan kıssada, bu tayin yetkisini insanlara vermenin şirk olduğu da hatırlatılmaktadır.
Özellikle bayanların güzellik uğruna örtülerin atmaları, onları Allah indinde rezil ve çirkin duruma düşüreceği bu ayetlerin mesajı dahilindedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
İblis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İblis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
26 Nisan 2017 Çarşamba
27 Şubat 2015 Cuma
Adem ve İblis Kıssasının Araf Suresi Bölümü İle İlgili Bir Değerlendirme
Adem ve İblis kıssası, Kur'anın 7 ayrı suresinde geçmekte olup , Mushaf dizilişine göre 2. olarak Araf s. içindeki Ayetlerde geçmektedir. Bu sure içinde geçen kısmı diğer surelerden farklı olarak, kıssa anlatıldıktan sonra devam eden Ayetlerde ki "Ey Adem oğulları" hitabı ile başlayan Ayetlerin , bu kıssanın sadece belli bir zaman ve mekan içinde değerlendirilmekten çok yaşayan bütün insanların kıssası olduğunu göstermesi açısından önemli mesajlar içermektedir.
Bu kıssa ile ilgili yorumlara bakıldığında, bir çok konuda müşkilat olduğu ve bu müşkilatların , Kur'an bağlamında değil zan ve İsrailiyyat bağlamında çözüme kavuşturulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Kur'an geneline yayılmış olan bu kıssayı okurken dikkat edilmesi gereken hususları , "Adem ve İblis Kıssasını Okuma Klavuzu" başlıklı bir yazımızda değinmeye çalışmıştık.
İnsanların nasıl çoğaldığı sorusu herkes tarafından merak edilen bir soru olup , bu sorunun cevabının , bu kıssada verildiği düşüncesi ile bir takım yorumlar getirilmiştir. Meşhur olan yorum , ilk yaratılanın Adem ve eşi olması nedeniyle bunlardan olan çocukların çapraz vari evlilik yaparak çoğaldığı yorumudur. Bu yorum tabi ki problemli bir yorum olup , kardeş evliliğinin haram olması nedeniyle bunun mümkün olmadığı iddiası dile getirilmektedir.
Kardeş evliliği yorumuna karşı getirilen , bir başka yorum bu surenin 11. Ayetinde ," Andolsun ki, sizi yarattık, sonra size suret verdik. Sonra da, «Âdem'e secde ediniz,» diye meleklere emrettik, derhal secde ettiler. Ancak iblis, o secde edenlerden olmadı." şeklinde buyurulmasından hareketle Adem den önce yaratılmış olan İnsanlar var olduğu , çoğalmanın bu yolla gerçekleştiği yönünde iddiaların ortaya atıldığını görmekteyiz.
Ancak bu veya başka surelerde "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar bizlere , Adem den önce insanlar var olduğu iddiasının da doğru bir iddia olmadığını göstermektedir. Şayet Adem den önce İnsan nesli var olmuş olsaydı bu iddiayı ortaya atanlara , "Neden Ey Adem oğulları şeklinde hitapta bulunulduğu" sorusunun sorularak cevabının verilmesi istenmesi gerekirdi.
Bu sorunun cevabı maalesef verilemezdi , çünkü "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar, bizlerin atasının Adem olduğu yönündeki düşüncelerin daha doğru olduğunu göstermektedir. Bunu söylerken İnsan neslinin kardeş evliliği ile çoğaldığı iddialarının doğru olduğunu söylemek istemiyoruz.
Söylemek istediğimiz şu dur ; İnsan neslinin nasıl çoğaldığına dair Kur'anın net bir beyanı yoktur. Bu konu hakkında bize bilgi verilmemiş olup hakkında bilgi verilmeyen bir şeyin peşine düşülmektedir (17. 36). Ne kardeş evliliği ile ne de daha önce yaratılmış olan insanlar ile çoğaldığımıza dair Kur'an bize net bir bilgi vermemektedir , bu iddialar zanna dayanmakta olup , "Şu doğrudur" diyebileceğimiz iddialar değildir.
Araf. s. 11. Ayetinde verilmek istenen mesaj , bu kıssanın bütün İnsanların kıssası olduğu mesajı olup, bu sure içinde Adem ile bizi özdeşleştirerek , başkası yaşamış gibi okumayın kendiniz için okuyun mesajıdır.
Kur'anda anlatılan Adem ve İblis kıssalarında en önemli aktör , Adem den çok İblis adı ile müşahhaslaştırılarak anlatılan Şeytan olgusudur. Şeytan kelimesi Kur'an da Adem den daha fazla yer alan bir kelime olması bu kelime etrafında anlatılanların önemini göstermektedir.
Araf s. 17. Ayetinde , Şeytan ismini alan İblis İnsanları nasıl aldatacağını söyleyerek bu sözünün pratiğini ilerleyen Ayetlerde Adem ve Eşini kandırmaya çalışarak gösterecektir.
[007.017] «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.
Kıssanın , Araf s. 20.21.22. Ayetlerinde , Şeytanın 17. Ayette gördüğümüz kandırma taktiğini devreye ne şekilde soktuğunu görmekteyiz.
[007.020] Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: «Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.» dedi.
[007.021] Ve: «Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.» diye ikisine de yemin etti.
[007.022] Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: «Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır, demedim mi?» diye seslendi.
Burada şu hususun hatırlanmasında fayda vardır ; Şeytan Adem ile Eşinin karşısına 3. bir şahıs olarak çıkmamıştır. Onlara vesvese vererek yani fısıldayarak bu yalanı söylemiştir. Bu şekil yoldan çıkarma bütün İnsanlar için geçerli olup , nefsimize hoş gelen bir günahı işlemeden önce bunun güzel gösterilmiş olması Şeytan iğvası dediğimiz yanaşma yolları ile olmaktadır. Bir çok Ayette "Şeytan onlara işlediklerini güzel göstermiştir" buyurularak , başka Ayetlerde de " bu günahı işlemeye vesile olduktan sonra " Ben sizden uzağım Ben Allah tan korkarım" şeklinde ifadelerle Şeytanın İnsanı nasıl enayi ve aptal yerine koyarak bu duruma düşmeyin mesajı verilmektedir.
Adem ile Eşinin yasağı çiğnedikten sonra ki halini anlatan 22. Ayette , onların çırılçıplak kaldığı ve bu çıplaklığı örtmek için , yapraklarla örtünmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Tefsirlerde bu yaprakların hangi ağacın yaprağı olduğu tartışmaları kıssanın bu gün doğru anlaşılamamasının temelini atan düşünceler olarak birer ibret vesikası halinde tefsirlerde bulunmaktadır. Olayı sadece yaşanmışlığı içinde düşünerek yapılan bu yorumları bir tarafa bırakarak , verilmek istenen mesajın bize dönük mesajını okumaya çalışalım.
Araf s. 26.27. Ayetleri yukarıdaki Ayetleri anlamakta müfesser bir Ayettir.
[007.026] Ey ademoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
[007.027] Ey ademoğulları, şeytan ana- babanızı elbiselerinden soyundurup ayıp yerlerini meydana çıkararak cennetten çıkardığı gibi sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin. Sizin şeytanı ve adamlarını göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler. Biz şeytanları inanmayanlara dost yaptık.
İki Ayet içinde geçen "Libas" kelimesi , "İnsanı çirkinlikten koruyacak örtü" anlamında bir kelimedir. Öncelikle bu olaydan , İnsanın fıtri yapısının örtünmek gibi bir koruyucuya ihtiyaç duyduğunu okuyabiliriz. Adem ile Eşinin emri çiğnediği anda çıplak kalmış olmaları , Allah (c.c) nin onlara emrettiği koruyucuyu (Şu Ağaca yaklaşmayın emrini) Şeytanın onlara verdiği vesvese ile çiğneyerek koruyucusuz kalmaları ve fıtri olarak ihtiyaç duydukları koruyucuyu başka kaynakta arama çabalarını göstermektedir.
Allah (c.c) bizlere , hepimizin üzerinde olan "Libas" kelimesini onun bizlere indirmiş olduğu "Vahiy" ile benzeştirerek , Kur'ana tabi olmanın yani Kur'an elbisesini giymenin kişiyi tehlikeden koruduğunu , Bu elbiseden soyunan insanın her türlü tehlikeye maruz kaldığını 26.27. Ayetlerde anlatmaktadır. Kendini Vahiyden sıyırarak çıplak kalan insan , artık her tür tehlikeye açık olmakta , korunmak için Vahiy harici koruyuculara kıssa da"Cennet Yaprağı" olarak teşbih edilen başka koruyucular arama peşine düşecektir.
İnsan fıtri yapısı gereği kendini hem maddi , hem manevi olarak koruyacak koruyuculara ihtiyaç duymaktadır. Allah (c.c) kullarına korunmaları için hem maddi , hem de manevi koruyucular indirerek onların korunmasını sağlamıştır. "Takva Elbisesisi" olarak yapılan teşbihte insana gerekli olan manevi korunmanın yine kendisi tarafından indirilmiş olduğu ve bunun en hayırlı yani diğer koruyucuların yanında daha değerli olduğu vurgusu yapılmaktadır.
[007.031] Ey Ademoğulları! Her mescidde zinetlerinize yapışın; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.
Araf s. 31. Ayetinin meali br çok mealde , " Camiye giderken güzel elbiseler giyin" gibi komik bir anlama büründürülerek yapılmıştır. Bu şekil mealler Kur'an mantığını ve bütünlüğünü hiçe sayarak yapılan mealler olup bağlamdan kopuk anlam vermenin bir örneğidir.
"Mescid" kelimesi , "Secde edilecek mekan" anlamında bir kelime olması nedeni ile , secde etmeyi sadece ritüel anlamda görenler , olayı sadece camide güzel elbise giymek anlamında anlama kabiliyetini!! göstermişlerdir. Secde kelimesi anlam itibarı ile hayatının her anında Allah (c.c) emri doğrultusunda hareket etmek demek olup , bu anlamda her yer bir nevi mescid sayılır.
"Zinet" kelimesi ; İnsanı Dünya ve Ahirette çirkinleştirmeyen , rezil etmeyen" şeye verilen bir isim olarak , yapışılması emredilen Zinetin burada mecaz bir kullanım olduğu , bu kelime ile kast edilen şeyin "Vahiy" olduğu anlaşılmaktadır. Allah (c.c) hayatın her anında bizlere vahye yapışmamızı emretmektedir.
"Zinet" kelimesi ; "Değerli Eşya" anlamını da içinde barındırdığı için , İnsanın Dünya hayatı içinde sahip olduğu bu tür eşyaya verdiği ve onu koruma hususunda nasıl titizlik gösterdiği üzerinden , Kur'anında böyle bir titizlik içinde korunması ve değer verilmesi emredilmiş ve hayatın her safhasında pratize edilmesi istenmiştir.
Bu koruma maalesef , içeriğinin hayata pratizesi olarak değil , Mushafın en güzel süslenmiş kaplara konularak hiç dokunulmayacak bir yerde saklanması olarak algılandığı için , evlerin en mutena yerinde kimsenin erişemeyeği bir yerde asılı durması olarak anlaşılmış ve hala bir çok evde bu halde muamele görmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Bu kıssa ile ilgili yorumlara bakıldığında, bir çok konuda müşkilat olduğu ve bu müşkilatların , Kur'an bağlamında değil zan ve İsrailiyyat bağlamında çözüme kavuşturulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Kur'an geneline yayılmış olan bu kıssayı okurken dikkat edilmesi gereken hususları , "Adem ve İblis Kıssasını Okuma Klavuzu" başlıklı bir yazımızda değinmeye çalışmıştık.
İnsanların nasıl çoğaldığı sorusu herkes tarafından merak edilen bir soru olup , bu sorunun cevabının , bu kıssada verildiği düşüncesi ile bir takım yorumlar getirilmiştir. Meşhur olan yorum , ilk yaratılanın Adem ve eşi olması nedeniyle bunlardan olan çocukların çapraz vari evlilik yaparak çoğaldığı yorumudur. Bu yorum tabi ki problemli bir yorum olup , kardeş evliliğinin haram olması nedeniyle bunun mümkün olmadığı iddiası dile getirilmektedir.
Kardeş evliliği yorumuna karşı getirilen , bir başka yorum bu surenin 11. Ayetinde ," Andolsun ki, sizi yarattık, sonra size suret verdik. Sonra da, «Âdem'e secde ediniz,» diye meleklere emrettik, derhal secde ettiler. Ancak iblis, o secde edenlerden olmadı." şeklinde buyurulmasından hareketle Adem den önce yaratılmış olan İnsanlar var olduğu , çoğalmanın bu yolla gerçekleştiği yönünde iddiaların ortaya atıldığını görmekteyiz.
Ancak bu veya başka surelerde "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar bizlere , Adem den önce insanlar var olduğu iddiasının da doğru bir iddia olmadığını göstermektedir. Şayet Adem den önce İnsan nesli var olmuş olsaydı bu iddiayı ortaya atanlara , "Neden Ey Adem oğulları şeklinde hitapta bulunulduğu" sorusunun sorularak cevabının verilmesi istenmesi gerekirdi.
Bu sorunun cevabı maalesef verilemezdi , çünkü "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar, bizlerin atasının Adem olduğu yönündeki düşüncelerin daha doğru olduğunu göstermektedir. Bunu söylerken İnsan neslinin kardeş evliliği ile çoğaldığı iddialarının doğru olduğunu söylemek istemiyoruz.
Söylemek istediğimiz şu dur ; İnsan neslinin nasıl çoğaldığına dair Kur'anın net bir beyanı yoktur. Bu konu hakkında bize bilgi verilmemiş olup hakkında bilgi verilmeyen bir şeyin peşine düşülmektedir (17. 36). Ne kardeş evliliği ile ne de daha önce yaratılmış olan insanlar ile çoğaldığımıza dair Kur'an bize net bir bilgi vermemektedir , bu iddialar zanna dayanmakta olup , "Şu doğrudur" diyebileceğimiz iddialar değildir.
Araf. s. 11. Ayetinde verilmek istenen mesaj , bu kıssanın bütün İnsanların kıssası olduğu mesajı olup, bu sure içinde Adem ile bizi özdeşleştirerek , başkası yaşamış gibi okumayın kendiniz için okuyun mesajıdır.
Kur'anda anlatılan Adem ve İblis kıssalarında en önemli aktör , Adem den çok İblis adı ile müşahhaslaştırılarak anlatılan Şeytan olgusudur. Şeytan kelimesi Kur'an da Adem den daha fazla yer alan bir kelime olması bu kelime etrafında anlatılanların önemini göstermektedir.
Araf s. 17. Ayetinde , Şeytan ismini alan İblis İnsanları nasıl aldatacağını söyleyerek bu sözünün pratiğini ilerleyen Ayetlerde Adem ve Eşini kandırmaya çalışarak gösterecektir.
[007.017] «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.
Kıssanın , Araf s. 20.21.22. Ayetlerinde , Şeytanın 17. Ayette gördüğümüz kandırma taktiğini devreye ne şekilde soktuğunu görmekteyiz.
[007.020] Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: «Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.» dedi.
[007.021] Ve: «Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.» diye ikisine de yemin etti.
[007.022] Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: «Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır, demedim mi?» diye seslendi.
Burada şu hususun hatırlanmasında fayda vardır ; Şeytan Adem ile Eşinin karşısına 3. bir şahıs olarak çıkmamıştır. Onlara vesvese vererek yani fısıldayarak bu yalanı söylemiştir. Bu şekil yoldan çıkarma bütün İnsanlar için geçerli olup , nefsimize hoş gelen bir günahı işlemeden önce bunun güzel gösterilmiş olması Şeytan iğvası dediğimiz yanaşma yolları ile olmaktadır. Bir çok Ayette "Şeytan onlara işlediklerini güzel göstermiştir" buyurularak , başka Ayetlerde de " bu günahı işlemeye vesile olduktan sonra " Ben sizden uzağım Ben Allah tan korkarım" şeklinde ifadelerle Şeytanın İnsanı nasıl enayi ve aptal yerine koyarak bu duruma düşmeyin mesajı verilmektedir.
Adem ile Eşinin yasağı çiğnedikten sonra ki halini anlatan 22. Ayette , onların çırılçıplak kaldığı ve bu çıplaklığı örtmek için , yapraklarla örtünmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Tefsirlerde bu yaprakların hangi ağacın yaprağı olduğu tartışmaları kıssanın bu gün doğru anlaşılamamasının temelini atan düşünceler olarak birer ibret vesikası halinde tefsirlerde bulunmaktadır. Olayı sadece yaşanmışlığı içinde düşünerek yapılan bu yorumları bir tarafa bırakarak , verilmek istenen mesajın bize dönük mesajını okumaya çalışalım.
Araf s. 26.27. Ayetleri yukarıdaki Ayetleri anlamakta müfesser bir Ayettir.
[007.026] Ey ademoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
[007.027] Ey ademoğulları, şeytan ana- babanızı elbiselerinden soyundurup ayıp yerlerini meydana çıkararak cennetten çıkardığı gibi sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin. Sizin şeytanı ve adamlarını göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler. Biz şeytanları inanmayanlara dost yaptık.
İki Ayet içinde geçen "Libas" kelimesi , "İnsanı çirkinlikten koruyacak örtü" anlamında bir kelimedir. Öncelikle bu olaydan , İnsanın fıtri yapısının örtünmek gibi bir koruyucuya ihtiyaç duyduğunu okuyabiliriz. Adem ile Eşinin emri çiğnediği anda çıplak kalmış olmaları , Allah (c.c) nin onlara emrettiği koruyucuyu (Şu Ağaca yaklaşmayın emrini) Şeytanın onlara verdiği vesvese ile çiğneyerek koruyucusuz kalmaları ve fıtri olarak ihtiyaç duydukları koruyucuyu başka kaynakta arama çabalarını göstermektedir.
Allah (c.c) bizlere , hepimizin üzerinde olan "Libas" kelimesini onun bizlere indirmiş olduğu "Vahiy" ile benzeştirerek , Kur'ana tabi olmanın yani Kur'an elbisesini giymenin kişiyi tehlikeden koruduğunu , Bu elbiseden soyunan insanın her türlü tehlikeye maruz kaldığını 26.27. Ayetlerde anlatmaktadır. Kendini Vahiyden sıyırarak çıplak kalan insan , artık her tür tehlikeye açık olmakta , korunmak için Vahiy harici koruyuculara kıssa da"Cennet Yaprağı" olarak teşbih edilen başka koruyucular arama peşine düşecektir.
İnsan fıtri yapısı gereği kendini hem maddi , hem manevi olarak koruyacak koruyuculara ihtiyaç duymaktadır. Allah (c.c) kullarına korunmaları için hem maddi , hem de manevi koruyucular indirerek onların korunmasını sağlamıştır. "Takva Elbisesisi" olarak yapılan teşbihte insana gerekli olan manevi korunmanın yine kendisi tarafından indirilmiş olduğu ve bunun en hayırlı yani diğer koruyucuların yanında daha değerli olduğu vurgusu yapılmaktadır.
[007.031] Ey Ademoğulları! Her mescidde zinetlerinize yapışın; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.
Araf s. 31. Ayetinin meali br çok mealde , " Camiye giderken güzel elbiseler giyin" gibi komik bir anlama büründürülerek yapılmıştır. Bu şekil mealler Kur'an mantığını ve bütünlüğünü hiçe sayarak yapılan mealler olup bağlamdan kopuk anlam vermenin bir örneğidir.
"Mescid" kelimesi , "Secde edilecek mekan" anlamında bir kelime olması nedeni ile , secde etmeyi sadece ritüel anlamda görenler , olayı sadece camide güzel elbise giymek anlamında anlama kabiliyetini!! göstermişlerdir. Secde kelimesi anlam itibarı ile hayatının her anında Allah (c.c) emri doğrultusunda hareket etmek demek olup , bu anlamda her yer bir nevi mescid sayılır.
"Zinet" kelimesi ; İnsanı Dünya ve Ahirette çirkinleştirmeyen , rezil etmeyen" şeye verilen bir isim olarak , yapışılması emredilen Zinetin burada mecaz bir kullanım olduğu , bu kelime ile kast edilen şeyin "Vahiy" olduğu anlaşılmaktadır. Allah (c.c) hayatın her anında bizlere vahye yapışmamızı emretmektedir.
"Zinet" kelimesi ; "Değerli Eşya" anlamını da içinde barındırdığı için , İnsanın Dünya hayatı içinde sahip olduğu bu tür eşyaya verdiği ve onu koruma hususunda nasıl titizlik gösterdiği üzerinden , Kur'anında böyle bir titizlik içinde korunması ve değer verilmesi emredilmiş ve hayatın her safhasında pratize edilmesi istenmiştir.
Bu koruma maalesef , içeriğinin hayata pratizesi olarak değil , Mushafın en güzel süslenmiş kaplara konularak hiç dokunulmayacak bir yerde saklanması olarak algılandığı için , evlerin en mutena yerinde kimsenin erişemeyeği bir yerde asılı durması olarak anlaşılmış ve hala bir çok evde bu halde muamele görmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
20 Ocak 2015 Salı
Adem ve İblis Kıssasını Okuma Kılavuzu
Adem
ve İblis kıssası Kur'an'da yedi ayrı sure içinde geçmektedir. Bu kıssa
içinde yapılan anlatımlar ile ilgili olarak tefsir kitaplarında birçok
yorumların yapıldığı malumdur. Ancak iddiamız odur ki; yapılan bu
yorumların birçoğu kıssanın anlatım amacını yakalayabilmiş değildir. Bu
amacın yakalanmama sebebinin, kıssanın anlatım uslubunu doğru
anlamamaktan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Yazımızın amacı kıssayı
anlatmak değil, anlamaya çalışırken gözetilmesi gerektiğini düşündüğümüz
bazı noktalar üzerinde durmak olacaktır.
Kur'an'ın
anlatım üsluplarından bir tanesi de; olayı görselleştirerek anlatma
metodu olup, muhatapların zihninde kalıcılık sağlamasıdır. Bu metot
özellikle gaybî ve bizim için algılanması imkansız olan konular için
kullanılmıştır. Bu anlatımda öne çıkan en önemli faktör; gaybın yani
duyu organlarımız ile şahit olamadığımız alanın, benzetme yolu ile yani
duyu organlarımız ile şahit olduğumuz alana benzetilerek anlatılmasıdır.
Adem ve İblis kıssasında bu tür bir anlatım uslubu ortaya çıkmakta
olup, kıssayı okurken bu üslubun dikkate alınması gerekmektedir.
Kıssayı
okurken bu üslup dikkate alınmalı ve kıssada yapılan anlatımlar birebir
yaşanmış ve gerçek bir olaymışçasına OKUNMAMALIDIR. Tefsir kitaplarında
yer alan ve cevabı verilememiş, verilmiş olsa da bu cevapların yeni
sorular üretmiş olması ve netice olarak bitmeyen sorular içinde kısır
döngü içinde kalmanın en başta gelen sebebi kıssanın yaşanmış bir olay
gözü ile okunmasıdır.
Kıssanın
konuşma uslubu içinde anlatılmış olması, oradaki konuşmaların birebir
gerçekleştiği zannına bizleri kaptırmamalıdır. Allah(c.c)'nin bazı
ayetlerlerde dağlar, gök ve yer ile konuşması anlatılmaktadır. Mesela
AHZAB 72 ayetinde dağların kendilerine teklif edilen emaneti reddettiği,
FUSSİLET 11 ayetinde göklere ve yere "isteyerek veya istemeyerek gelin"
emrine karşılık onların "isteyerek geldik" cevabını verdikleri görülür.
Bu ifadeleri gerçek anlamda yapılmış konuşmalar olarak görmek mümkün
değildir. Konuşma üslubu üzerinden Rabbimizin bizlere vermek istediği
mesajı okumak lazımdır. Aksi takdirde bu konuşmaların nasıllığı üzerinde
kafa yormaya kalktığımızda, bunun cevabını bulamayız veya bulduğumuzu
zannettiğimiz yanlışlar çıkar.
Allah(c.c)'nin
konuşma keyfiyetinin bizler gibi asla olamayacağı düşüncesi üzerinden
gidilerek, kıssa içindeki yapılan konuşmaların okuyucuya mesaj içerikli
anlatımlar ve bu mesajın, muhatapların anlayacağı üslup olan karşılıklı
konuşma üzerinden aktarılması olarak okunsaydı, bugün kıssa ile ilgili
birçok sorunun ve tartışılan konuların ne kadar gereksiz olduğu
anlaşılırdı.
Kıssa
ile ilgili yapılan en önemli yanlış; kıssanın yaşanmış, bitmiş bir olay
olarak okunmasıdır. Kıssayı görsel bir eser anlatımı üslubunu dikkate
alarak okuduğumuzda, kıssa içindeki kişi ve objelerin her an yaşayan
kişiler olduğu ortaya çıkacaktır. Adem ve İblis'in portesi üzerinden
anlatılan Şeytan, kıyamete kadar yaşayacak karakterler olup, bu iki
karakter birbirlerine düşman olarak yaşayacak ve aralarındaki savaş
kıyamete kadar sürecektir.
Kıssanın
BAKARA Suresi içinde geçen kısmına baktığımızda; Allah(c.c)'nin
yeryüzünde halife kılma sözüne karşı meleklerin bir itirazı sözkonudur.
Tefsir kitapları bu itirazın mahiyeti üzerinde uzun uzun izahlarda
bulunmuşlardır. Bu izahatların sebebi; konuşmayı gerçek olarak
algıladıkları içindir. Halbuki meleklerin böyle bir itirazı asla olamaz.
Tefsir yazarları, onların "kan dökecek ve fesad çıkarak olanı mı kılacaksın?"
sözlerini, BAKARA içinde geçen İsrailoğulları ile ilgili ayetlerin,
onların kan dökücülüğü ve fesad çıkarıcılığı ile bağını kurmaya
çalışsalardı bu kadar izahata ve İsrailiyat ile doldurmalarına gerek
kalmazdı.
Adem'in
yaratıldığı yerin nerede olduğu da ihtilaflı konulardan birisidir.
"Cennet" olarak vasıflanan yerin dünyada mı, yoksa Ahirette mi olduğu
tefsirlerin tartışma konularından bir tanesidir. Bahsi geçen "Cennet"in
nerede olduğundan çok, onun üzerinden verilmek istenen mesajın
Ademoğullarına verilen nimetler olduğu okunmaya çalışılsaydı, bu tür
ihtilaflar ortaya çıkmazdı.
Allah(c.c)'nin meleklere Adem'e secde etmelerini emretmeleri, sanki Adem'i meleklerin karşısına dikerek "buna secde edin" şeklinde bir emir verdiği, İblis'in buna karşı çıktığı düşünülmekte olup, "Allah(c.c) bir insana neden secde etmeyi emretsin? Bu secde onu yarattığı için kendisinedir"
şeklinde itirazlar gelmektedir. Tefsirciler, burada verilmek istenen
mesajı anlamaya yönelik bir okuma yapmış olsalardı; Allah(c.c)'nin
kuluna emrettiği herhangi bir konuda hata aramaya yönelmeden, kendi
hevasını öne çıkarmadan emre tabi olunması gerektiği mesajını çıkararak,
bu tür ihtilaflı konular ile vakit geçirmezlerdi.
Adem
ve eşine yasaklanan ağacın hangi ağaç olduğu konusu tefsirlerde
tartışılan konulardan birisidir. Halbuki kıssanın yaşayan bir kıssa
olduğu hatırdan çıkarılmadan yapılan bir okumada, bu ağacın temsili
olarak anlatıldığı ve Allah(c.c)'nin kullarına elçileri vasıtası ile
indirdiği Kitaplar'da, onlara nehyettiği ve yaklaşmamalarını emrettiği
şeylerin tamamını temsil ettiği düşünülerek okunsaydı, bu ağacın hangi
ağaç olduğunu tartışmanın ne kadar komik olduğu anlaşılırdı.
İblis'in melek mi yoksa cin mi olduğu kıssanın tartışmalı konularından bir tanesidir. Allah(c.c) "bütün meleklere" diyerek İblis'in secde edenlerden olmadığının beyanı, onun "melek" olduğu, KEHF 50 ayetinde "kane min elcinni" ibaresinin "o cinlerdin idi"
şeklinde anlamlandırılması sonucu, bir yerde "melek", bir yerde "cin"
olduğu ifade edilen bir İblis ortaya çıkmaktadır. Halbuki kıssa içinde
geçen "kane" fiiline "-idi" anlamı yerine, kıssanın diğer ayetlerde geçtiği yerlerde verilen "oldu" anlamı verilseydi; "İblis'in cinlerden olduğu" anlamı verilir ve "İblis'in cinlerden olmasının"
ne anlama geldiği meselesi Kur'an'ın cinlerin insanları saptırması ve
şirke düşürmelerini anlatan ayetler ile bağlantısı kurularak okunmuş
olsaydı, bu tür hararetli tartışmaların yapılmasına gerek duyulmazdı.
İblis'in
ontolojik mahiyeti yine cevabı bulunmamış sorulardandır. Kovulduktan
sonra Adem'in bulunduğu Cennet'e girerek onu aldatması, sanki gözle
görünür canlı bir varlık olarak algılanmıştır. Adem ve eşine vesvese
vererek kandırması, onun canlı ve gözle görünür bir varlık olarak
karşılarına dikilmiş olmadığını göstermektedir. Kovulduktan sonra
"Şeytan" vasfı verilerek ona hitap edilmesi, Kur'an'ın odak
kavramlarından olan bu kelimenin ihtiva ettiği anlamın "İblis" adı
verilen bir temsil üzerinden müşahhaslaştırılarak anlatılmasıdır.
Onun
ontolojik mahiyeti olduğu düşünülmesi, kulun hayatının sonuna kadar
tevbe etme imkanı olmasından yola çıkılarak, onun da tevbe edebileceği
gibi bir traji komik bir iddiayı beraberinde bile getirmiş olması,
yapılan bir yanlışın başka bir yanlışı beraberinde getirmesine kötü bir
örnektir.
İblis
adında yaratılmış bir varlık olmadığını iddia etmemiz, yanlış
anlaşılarak "Şeytan" diye bir varlık olmadığını iddia ettiğimiz anlamına
GELMEMELİDİR. Kur'an; Şeytan kavramını anlama kolaylığı olması
açısından "İblis" adını verdiği temsili bir varlık üzerinden
canlandırarak anlatmıştır, olay budur.
"İblis" kelimesi; sözlükte "ümidini kesmiş"
anlamında ve kafirler için kullanılmaktadır. Düşünün; Allah(c.c) bir
varlık yaratıyor ve adını "İblis" koyuyor. Bu şekil ismi konulan
varlığın "Ey Rabbim! Beni neden ümidini kesen biri olarak yarattın?"
şeklinde bir soru sorma hakkı yok mudur? Rabbimiz yarattığı kulunun
iradesini iki yoldan birini seçme konusunda serbest bırakmıştır ama
bakıyoruz İblis ismi verilen bir varlık yaratılmış ve bunun ümit
kesenlerden olacağı baştan belirlenmiş. Böyle bir durum Allah(c.c)'nin
adaleti ile bağdaşmaz.
Tefsir
kitaplarında İblis ile ilgili olarak birçok malumat vardır. Bu
malumatları buraya almadan açık ve net olarak şunu söyleyebiliriz; İBLİS
HAKKINDAKİ TEFSİR KİTAPLARINDAKİ BÜTÜN KUR'AN DIŞI BİLGİLERİN TAMAMI
HURAFE, UYDURMA VE İSRAİLİYYAT OLUP GÜVENİLİRLİĞİ ASLA YOKTUR.
Kıssayı
Kur'an genelinde okuduğumuzda, asıl aktörün Adem'den çok İblis olduğu
görülecektir. Şeytan adı verilerek onun üzerinden verilen konuşmalar,
Şeytan olgusuna dikkati çekmek, onun bize olan düşmanlık yollarını
kendisinin üzerinden muhataba aktararak, bizlerin bu tür iğvalar ile
karşımıza gelen kim olursa olsun ŞEYTAN vasfını taşıdığının bilinmesi
içindir.
İnsan
neslinin nasıl çoğaldığı, insanların kafasına takılan bir soru olarak
bu kıssa içinden cevap aranmaya çalışılan konulardan birisidir. İlk
yaratılanın Adem ve eşi olduğu ve çoğalmanın kardeş evliliği ile
sağlandığı konusuna getirilen itirazî delil, kıssanın A'RAF 11'de "Andolsun
ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, «Adem'e secde
edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden
olmadı." ayetinden yola çıkılarak; Adem'den önce yaratılanlar olduğu
ve çoğalmanın diğer insanlarla sağlandığıdır. Kıssanın A'RAF Suresi
içindeki ayetlerini bütünlük içinde okuduğumuzda, bu kıssanın yaşanmış
bitmiş bir kıssa OLMADIĞI, her an yaşanan bir kıssa olduğu mesajı
çıkmaktadır.
İnsan
neslinin kardeşler ile evlenerek çoğaldığı iddiasında olmamakla
birlikte nasıl çoğaldığı konusunda A'RAF 11 ayetinin delil olarak
sunulması parçacı bir okumanın ürünü olup, Kur'an'ın bizlere bu konuda
"net ve kesin bir bilgi" vermediğini düşündüğümüzü, "şayet bu bilgi
gerekli olsaydı verilirdi" diyerek bilgi verilmeyen bir konunun peşinde
koşmanın kişileri yanlışa düşürme ihtimalinin yüksek olduğunu
hatırlatalım.
Bütün bunlardan sonra konuyu toparlayacak olursak;
Kur'an
kıssalarının anlatımının, belli bir tarihî olayı yansıtmak amacı ile
olmadığının bilinmesi, kıssayı okumaya başlamanın anahtarı sayılır.
Adem
ve İblis kıssası gaybî bir kıssa olup, Kur'an'ın gaybî konulardaki
anlatım uslubu olan şahit olduğumuz alan verilerine benzeterek
anlatılmış bir kıssadır.
Allah(c.c)'nin;
melekler, İblis ve Adem ile olan konuşmasının gerçek bir konuşma
olmadığı hatırdan ÇIKARILMAMALIDIR. Bu konuşmalar üzerinden verilmek
istenen mesajın ne olduğu okunmaya çalışılarak kıssanın anlatım amacı
daha doğru anlaşılacaktır.
Adem
ve İblis kıssası yaşanmış bitmiş bir kıssa olarak değil, her an yaşanan
ve kıyamete kadar yaşanacak olan İnsan ve Şeytan arasındaki savaşın
Adem ve eşi örneği üzerinden anlatılarak, bizlerin de her an için
Şeytan'ın iğvasına muhatap olanlar olarak ona karşı nasıl savaşılması
gerektiğinin bilgilerini verilmiş olması açısından okunması gerektiğini
düşünmekteyiz. Kıssadaki her anlatımın bize dönük mesajları aranarak
okunduğunda, tefsirlerde yapılmış olan bir çok tartışmanın yersiz olduğu
görülecektir.
Sonuç
olarak; yazımıza "Okuma Klavuzu" şeklinde bir başlık atma sebebimiz,
Kur'an kıssalarının okunmasında gördüğümüz yaşanmış bitmiş bir kıssa
olarak okuma yanlışına, Adem ve İblis kıssasında da düşülmüş olmasıdır.
Bizleri direk ilgilendirdiği için bu kıssa Kur'an'ın en önemli kıssası
olup, bize dönük mesajları okunamadığı takdirde kıssadan alınması
gereken hisse alınmamış olacaktır. Adem ve İblis kıssasını sadece belli
kişiler ile sınırlandırmadan, bütün insanların kıssası olarak okuduğumuz
zaman verilmek istenen mesaj doğru anlaşılacaktır. Kıssa eğer Kur'an'ın
edebî anlatım üslubu göz önüne alınmadan okunacak olursa, içindeki
anlatımlar üzerinden bir çok ihtilaflı konu üretilir ve bunların
cevaplarının bulunması için yapılan yorumlar başka soruları beraberinde
getirerek büyük bir açmaza götürür.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
22 Aralık 2014 Pazartesi
Bakara s. Bağlamında Adem ve İblis Kıssası
Adem ve İblis kıssası, Kur'anın 7 ayrı suresinde bizlere anlatılmakta olup bu anlatımlardaki maksadın anlaşıldığını söylemek maalesef zordur. Tefsir kitaplarına baktığımız zaman olayın , kıssaların anlatımındaki genel maksat olan hisse alımı açısından değil , sadece yaşanmış olduğu zaman içinde anlaşılmaya çalışıldığını görmekteyiz.
Kur'an kıssaları ile yazmaya çalıştığımız yazıların genel çerçevesi, kıssaların anlatım amacının muhataplara mesaj vermek şeklindeki anlayış üzerine kurulu olduğu için , bu kıssayı da bu çerçeve içinde okumaya çalışacağız.
Kıssa içinde adı geçen, ilk yaratılan insan olan Ademin başından geçen olay sadece ona mahsus bir hal değil, bütün Adem oğullarının başından geçecek olan ve Şeytan ile olan muhatabiyetin sonucu başımıza gelecek olanın anlatılması olarak bakılması gerektiğini en baştan hatırlatarak ilgili ayetleri teker teker okumaya başlayalım.
[002.030] Hatırla o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs ederiz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştu.
Öncelikle kıssanın gaybi bir kıssa olduğu hatırdan çıkarılmayarak, geçen konuşmaların nasıllığından ziyade karşılık konuşma uslubu şeklinde yapılan anlatımdaki mesaja odaklanmak gerektiğini düşünmekteyiz. Aksi takdirde Meleklerin Allah (c.c) nin sözlerine karşı itirazvari sözleri üzerinde takılıp kalabilir ve ana mesajı ıskayabiliriz.
Ayetin odak noktasının "İnsanın halife kılınması" meselesi olduğunu düşündüğümüz için , bunun ne anlama geldiği konusunda düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz.
"Halife" kelimesi ; birisi tarafından atanmış kendi mülkü olmayan bir şey üzerinde geçici tasarruf hakkı bulunan kişi anlamında kullanılır.
Bu anlam üzerinden giderek Adem (a.s) ın şahsında bizlerin makam itibarı ile konumumuz anlatılmaktadır. Bizler kalıcı olmayan , bize verilen her ne ise kendi mülkümüz olmayan , bize verilenler üzerindeki tasarruf hakkımızı onu bize verenin direktifleri doğrultusunda kullanmak zorunda olan varlıklarız. Ayet içindeki ana vurgu , İnsanın halife olmasının hatırlatılması üzerine kurulu olup , halife kılınacak olan İnsanın bu görevini bırakarak , kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olduğu Meleklerin lisanı üzerinden yine ortaya konulmaktadır.
Meleklerin , "«Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın?" sözleri, onların bu bilgiye nasıl sahip oldukları sorusunu getrmiş ve bu soruya cevap olarak tefsirlerde farklı yorumlar getirilmiştir. Kıssanın gaybi bir kıssa olduğunu tekrar hatırlayacak olursak bu tür sözlerin neden ve niçinliğinden çok, söylenen sözün mesajının okunması gereklidir. Yaptığı hiç bir işten sorulmayan Rabbimizin , Melekler tarafından sorgulanmasının cevabının verilmesi zordur. Bu tür sorular üzerinde aranan cevaplar başka soruları beraberinde getirerek kıssanın anlaşılmasında engel teşkil edeceğini düşünüyoruz.
[002.031] Ve Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra eşyayı meleklere gösterdi. «Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin» dedi.
[002.032] Melekler ise: Sana tesbih ederiz, bize öğrettiğinden başka bilgimiz yok. Alim, Hakim Sensin Sen, demişlerdi.
[002.033] (Allah): «Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver.» dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): «Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim» dememiş miydim?» dedi.
Allah (c.c) nin Ademi yaratmasının ardından ona bütün isimleri öğretmesi , ve bu isimleri Meleklerin bilmemesi İnsan ile Melek arasındaki bilginin çeşitliliği açısından farklılıklar olduğunu göstermektedir. İnsan kendi varlık alanı dahilinde olan bilgiler ile , Melekler ise kendi varlık alanlarına dahil olan bilgiler ile teçhiz edilmiştir. İnsan kendi varlık alanına dahil bilgileri işitme , görme , akletme duyuları ile anlar ve bu duyu organlarını vahyin emrine vererek çalıştırdığı takdirde Allah (c.c) nin istediği bir kul olur.
[002.034] Hani biz meleklere : Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
34. ayet, Meleklerin Ademe secde ile emredilmesi ve İblis in bu secde emrine karşı gelerek kafirlerden olduğunu beyan etmektedir. İblis in Melek mi yoksa Cin mi olduğu tartışmaları yine bu ayet ile ilgili yapılan tefsirlerde çokça tartışılmış olup, İblisin ontolojik mahiyetinden çok, onun Ademin şahsında İnsana nasıl kötülükler yapacağının ip uçlarının verilmesinin anlaşılması şeklinde yapılan okumaların , kıssanın daha doğru anlaşılmasını sağlayacağını düşünmekteyiz. İblisin secde etmeme gerekçesi olarak öne sürdüğü mazeretler bu kıssanın geçtiği diğer surelerde anlatılmaktadır.
[002.035] Dedik ki: «Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.»
35. ayette , Adem yaratıldıktan sonra ona bir de eş var edildiği , ve ikisine bir takım emirler verildiğini görmekteyiz. Tefsirlerde Adem ile eşinin iskan edildiği Cennetin nerede olduğu yine tefsirlerde tartışılan konulardandır. Bu tür tartışmaların gerekli olduğunu düşünmediğimizi ve esas olan şeyin verilmek istenen mesaj olduğunu hatırlatalım ve mesaj olarak verilmek istenenin ne olduğu üzerindeki düşüncelerimizi paylaşalım.
Ademin prototip bir insan olduğu ve onun üzerinden anlatılan kıssanın gelmiş ve gelecek olan bütün insanların kıssası olduğunu yazımızın başında belirtmiştik. 35. ayeti ,yaratılmış olan insanın Allah (c.c) tarafından bir takım yükümlülükler ile sorumlu kılınmış olduğunun Adem ve eşi üzerinden tasviri olarak okuduğumuz zaman, kıssayı sadece belirli bir zaman , mekan ve şahıslarla sınırlı olmaktan çıkarıp hisse amacı güden bir anlatım olduğunu anlayabiliriz.
[002.036] Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, ikisini de bulundukları o bolluk içindeki yerden çıkardı. Biz de: «Haydi kiminiz kiminize düşman olarak inin ve yerde bir zamana kadar kalıp nasibinizi alacaksınız.» dedik.
36. ayet , diğer surelerinde anlatılan, Şeytanın Adem ile eşini nasıl kaydırdığı bu surede anlatılmadan direk sonucu bizlere anlatmaktadır. Bu ayetten hisse olarak çıkarılması gereken nokta ; Şeytanın bizlere süsleyerek güzel gösterdiği şeylere kanarak ona uymamız neticesinde başımıza gelecek olan akıbetin Cennetten kaymak , Cehenneme yuvarlanmak olacağının anlatılmış olduğunun okunmasıdır. Rabbimiz bizlere , Şeytanın iğvalarına kapılamadan sürdüğümüz hayatın sonunda ahirette ebedi olarak Cennet ile mükafatlanacağımız bunun tersi yapıldığında Cehennem ile mükafatlanacağımızı bu kıssa üzerinden canlı bir tasvir ile anlatmaktadır. Rabbimizin Adem ile eşine yasakladığı ağaç, bizlere Elçileri vasıtası ile gönderdiği Kitaplardaki nehiyleri olup, bu nehiyler kıssada ağaç benzetmesi ile bizlere sunulmuştur.
[002.037] Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
Adem ile eşinin yasak ağaca yaklaşması sonucu, bu surede anlatılmayan fakat diğer surelerdeki kıssada anlatılan bir durum başlarına gelmiş ve onların üzerlerinde olan elbiseleri çıkmış ve ikiside çırılçıplak kalmışlardır. Bu çıplak kalma durumunun mesajı üzerinde kıssanın diğer surelerde geçtiği ayetleri ele aldığımızda durmaya çalışacağız. Burada Adem ile eşinin hata yaptıklarını anlamaları ve bu hatadan dönmeleri üzerinde durmak gerekmektedir.
Bilindiği üzere İblis Ademe secde etmeyerek Şeytan vasfını almış bu yaptığında ayak diretmiştir, fakat Adem yaptığından pişman olmuş ve tevbe ederek yanlışından dönmüş ve af edilmiştir. Ayetin son cümlesi olan " Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." buyurulması Adem üzerinden yapılan bir anlatımda onun tarafından işlenen bir günahın tevbe edilmesi sonucunda af edileceğinin açık bir beyanıdır.
[002.038] Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
[002.039] Kâfir olup ayetlerimizi yalanlayanlar ise orada ebedi olarak kalıcı olmak üzere Cehennem'liktirler.
38. ayetin arapça metnindeki " İhbituu minhe cemian"(hepiniz oradan inin) cümlesinin cemi sigası ile kullanılmış olmasa sanki Adem ile eşinden başkaları da var gibi bir durum arz etmektedir . Ancak kıssayı Kur'an genelinde ele aldığımızda Taha s. 123 . ayetinde "İhbita minhe cemian" (ikiniz oradan inin) şeklindeki kullanımı ve Kur'anda cemi sigasının tesniye yani ikili siga yerine kullanımlarını göz önüne alarak muhatapları Adem ile eşi olduğu sonucuna varmak mümkündür. 38. ayette cemi sigası şeklindeki kullanımın Şeytanı da içine aldığı şeklindeki düşüncenin, ayetin devamındaki " Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler." cümlesi içindeki muhataplar için olduğu Şeytanın böyle bir muhataplığı olmadığı düşünülecek olduğunda Adem ve eşi için kullanılmış olması kuvvetli bir ihtimaldir.
Allah (c.c) Adem adı ile yarattığı insanı Semi (işitme) - Basar (görme) -Fuad ( gönül) donatarak ona bir takım emirler vermiştir . Adem ile eşi bu donatıları Allah (c.c) nin emri doğrultusunda kullanmış ve ayakları kaymıştır. Ancak hatalarını anlayıp geri dönmüşler ve bu dönüşleri Rableri katında kabul edilmiştir.
Adem kıssası bütün insanların kıssası olup bu kıssa her an yaşanmakta ve kıyamete kadar yaşanmaya devam edecektir. Allah (c.c) nin kendisine verdiği duyu organlarını vahyin doğrultusunda kullanmasını istemeyen Şeytan, Adem oğullarına her an vesvese vererek onların ayağını kaydırmaya çalışmaktadır , duyu organlarını vahyin doğrultusunda kullanarak Şeytanın iğvasına kapılmayan ihlas sahibi kullar olduğu gibi "Kör -Sağır-Dilsiz" olarak vasıflanan ve duyu organlarını vahye kapatan insanlarda mevcuttur. Adem ve İblis kıssası bu donatıları yanlış kullanmanın sonucunu yaşanmış bir örnekle anlatan kıssa olması bakımından Kur'an içinde önemli bir yere sahiptir.
Sonuç olarak ; Kur'anın 7 ayrı suresinde geçen Adem ve İblis kıssasının Bakara s. içindeki ayetlerini ele almaya çalıştığımız yazımızda , Kur'an kıssalarını mesaj içerikli okuma metodu dahilinde bu kıssadan alınabilecek hisseleri paylaşmaya çalıştık. Gaybi bir kıssa olan bu kıssa da geçen konuşmaların nasıl ve niçinliğinden ziyade yapılan konuşmalardaki mesajın anlaşılmasına çalışılması tefsirlerde bu kıssa ile ilgili yapılan cevabı net olarak verilememiş olan bir çok sorununda cevabının çok gerekli olmadığını ortaya koyacaktır. Rabbimiz görsel bir tasvir içinde bütün insanların düşebileği Şeytan tuzağına karşı tevbe ederek geri dönülebileceği yeniden beyaz bir sayfa açılmasının mümkün olduğunu bizlere Bakara s. içindeki ayetler ile beyan etmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kur'an kıssaları ile yazmaya çalıştığımız yazıların genel çerçevesi, kıssaların anlatım amacının muhataplara mesaj vermek şeklindeki anlayış üzerine kurulu olduğu için , bu kıssayı da bu çerçeve içinde okumaya çalışacağız.
Kıssa içinde adı geçen, ilk yaratılan insan olan Ademin başından geçen olay sadece ona mahsus bir hal değil, bütün Adem oğullarının başından geçecek olan ve Şeytan ile olan muhatabiyetin sonucu başımıza gelecek olanın anlatılması olarak bakılması gerektiğini en baştan hatırlatarak ilgili ayetleri teker teker okumaya başlayalım.
[002.030] Hatırla o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs ederiz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştu.
Öncelikle kıssanın gaybi bir kıssa olduğu hatırdan çıkarılmayarak, geçen konuşmaların nasıllığından ziyade karşılık konuşma uslubu şeklinde yapılan anlatımdaki mesaja odaklanmak gerektiğini düşünmekteyiz. Aksi takdirde Meleklerin Allah (c.c) nin sözlerine karşı itirazvari sözleri üzerinde takılıp kalabilir ve ana mesajı ıskayabiliriz.
Ayetin odak noktasının "İnsanın halife kılınması" meselesi olduğunu düşündüğümüz için , bunun ne anlama geldiği konusunda düşüncelerimizi paylaşmak istiyoruz.
"Halife" kelimesi ; birisi tarafından atanmış kendi mülkü olmayan bir şey üzerinde geçici tasarruf hakkı bulunan kişi anlamında kullanılır.
Bu anlam üzerinden giderek Adem (a.s) ın şahsında bizlerin makam itibarı ile konumumuz anlatılmaktadır. Bizler kalıcı olmayan , bize verilen her ne ise kendi mülkümüz olmayan , bize verilenler üzerindeki tasarruf hakkımızı onu bize verenin direktifleri doğrultusunda kullanmak zorunda olan varlıklarız. Ayet içindeki ana vurgu , İnsanın halife olmasının hatırlatılması üzerine kurulu olup , halife kılınacak olan İnsanın bu görevini bırakarak , kan dökücü ve fesad çıkarıcı bir varlık olduğu Meleklerin lisanı üzerinden yine ortaya konulmaktadır.
Meleklerin , "«Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın?" sözleri, onların bu bilgiye nasıl sahip oldukları sorusunu getrmiş ve bu soruya cevap olarak tefsirlerde farklı yorumlar getirilmiştir. Kıssanın gaybi bir kıssa olduğunu tekrar hatırlayacak olursak bu tür sözlerin neden ve niçinliğinden çok, söylenen sözün mesajının okunması gereklidir. Yaptığı hiç bir işten sorulmayan Rabbimizin , Melekler tarafından sorgulanmasının cevabının verilmesi zordur. Bu tür sorular üzerinde aranan cevaplar başka soruları beraberinde getirerek kıssanın anlaşılmasında engel teşkil edeceğini düşünüyoruz.
[002.031] Ve Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra eşyayı meleklere gösterdi. «Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin» dedi.
[002.032] Melekler ise: Sana tesbih ederiz, bize öğrettiğinden başka bilgimiz yok. Alim, Hakim Sensin Sen, demişlerdi.
[002.033] (Allah): «Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver.» dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): «Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim» dememiş miydim?» dedi.
Allah (c.c) nin Ademi yaratmasının ardından ona bütün isimleri öğretmesi , ve bu isimleri Meleklerin bilmemesi İnsan ile Melek arasındaki bilginin çeşitliliği açısından farklılıklar olduğunu göstermektedir. İnsan kendi varlık alanı dahilinde olan bilgiler ile , Melekler ise kendi varlık alanlarına dahil olan bilgiler ile teçhiz edilmiştir. İnsan kendi varlık alanına dahil bilgileri işitme , görme , akletme duyuları ile anlar ve bu duyu organlarını vahyin emrine vererek çalıştırdığı takdirde Allah (c.c) nin istediği bir kul olur.
[002.034] Hani biz meleklere : Âdem'e secde edin, demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.
34. ayet, Meleklerin Ademe secde ile emredilmesi ve İblis in bu secde emrine karşı gelerek kafirlerden olduğunu beyan etmektedir. İblis in Melek mi yoksa Cin mi olduğu tartışmaları yine bu ayet ile ilgili yapılan tefsirlerde çokça tartışılmış olup, İblisin ontolojik mahiyetinden çok, onun Ademin şahsında İnsana nasıl kötülükler yapacağının ip uçlarının verilmesinin anlaşılması şeklinde yapılan okumaların , kıssanın daha doğru anlaşılmasını sağlayacağını düşünmekteyiz. İblisin secde etmeme gerekçesi olarak öne sürdüğü mazeretler bu kıssanın geçtiği diğer surelerde anlatılmaktadır.
[002.035] Dedik ki: «Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.»
35. ayette , Adem yaratıldıktan sonra ona bir de eş var edildiği , ve ikisine bir takım emirler verildiğini görmekteyiz. Tefsirlerde Adem ile eşinin iskan edildiği Cennetin nerede olduğu yine tefsirlerde tartışılan konulardandır. Bu tür tartışmaların gerekli olduğunu düşünmediğimizi ve esas olan şeyin verilmek istenen mesaj olduğunu hatırlatalım ve mesaj olarak verilmek istenenin ne olduğu üzerindeki düşüncelerimizi paylaşalım.
Ademin prototip bir insan olduğu ve onun üzerinden anlatılan kıssanın gelmiş ve gelecek olan bütün insanların kıssası olduğunu yazımızın başında belirtmiştik. 35. ayeti ,yaratılmış olan insanın Allah (c.c) tarafından bir takım yükümlülükler ile sorumlu kılınmış olduğunun Adem ve eşi üzerinden tasviri olarak okuduğumuz zaman, kıssayı sadece belirli bir zaman , mekan ve şahıslarla sınırlı olmaktan çıkarıp hisse amacı güden bir anlatım olduğunu anlayabiliriz.
[002.036] Bunun üzerine şeytan onları oradan kaydırdı, ikisini de bulundukları o bolluk içindeki yerden çıkardı. Biz de: «Haydi kiminiz kiminize düşman olarak inin ve yerde bir zamana kadar kalıp nasibinizi alacaksınız.» dedik.
36. ayet , diğer surelerinde anlatılan, Şeytanın Adem ile eşini nasıl kaydırdığı bu surede anlatılmadan direk sonucu bizlere anlatmaktadır. Bu ayetten hisse olarak çıkarılması gereken nokta ; Şeytanın bizlere süsleyerek güzel gösterdiği şeylere kanarak ona uymamız neticesinde başımıza gelecek olan akıbetin Cennetten kaymak , Cehenneme yuvarlanmak olacağının anlatılmış olduğunun okunmasıdır. Rabbimiz bizlere , Şeytanın iğvalarına kapılamadan sürdüğümüz hayatın sonunda ahirette ebedi olarak Cennet ile mükafatlanacağımız bunun tersi yapıldığında Cehennem ile mükafatlanacağımızı bu kıssa üzerinden canlı bir tasvir ile anlatmaktadır. Rabbimizin Adem ile eşine yasakladığı ağaç, bizlere Elçileri vasıtası ile gönderdiği Kitaplardaki nehiyleri olup, bu nehiyler kıssada ağaç benzetmesi ile bizlere sunulmuştur.
[002.037] Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.
Adem ile eşinin yasak ağaca yaklaşması sonucu, bu surede anlatılmayan fakat diğer surelerdeki kıssada anlatılan bir durum başlarına gelmiş ve onların üzerlerinde olan elbiseleri çıkmış ve ikiside çırılçıplak kalmışlardır. Bu çıplak kalma durumunun mesajı üzerinde kıssanın diğer surelerde geçtiği ayetleri ele aldığımızda durmaya çalışacağız. Burada Adem ile eşinin hata yaptıklarını anlamaları ve bu hatadan dönmeleri üzerinde durmak gerekmektedir.
Bilindiği üzere İblis Ademe secde etmeyerek Şeytan vasfını almış bu yaptığında ayak diretmiştir, fakat Adem yaptığından pişman olmuş ve tevbe ederek yanlışından dönmüş ve af edilmiştir. Ayetin son cümlesi olan " Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir." buyurulması Adem üzerinden yapılan bir anlatımda onun tarafından işlenen bir günahın tevbe edilmesi sonucunda af edileceğinin açık bir beyanıdır.
[002.038] Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.
[002.039] Kâfir olup ayetlerimizi yalanlayanlar ise orada ebedi olarak kalıcı olmak üzere Cehennem'liktirler.
38. ayetin arapça metnindeki " İhbituu minhe cemian"(hepiniz oradan inin) cümlesinin cemi sigası ile kullanılmış olmasa sanki Adem ile eşinden başkaları da var gibi bir durum arz etmektedir . Ancak kıssayı Kur'an genelinde ele aldığımızda Taha s. 123 . ayetinde "İhbita minhe cemian" (ikiniz oradan inin) şeklindeki kullanımı ve Kur'anda cemi sigasının tesniye yani ikili siga yerine kullanımlarını göz önüne alarak muhatapları Adem ile eşi olduğu sonucuna varmak mümkündür. 38. ayette cemi sigası şeklindeki kullanımın Şeytanı da içine aldığı şeklindeki düşüncenin, ayetin devamındaki " Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler." cümlesi içindeki muhataplar için olduğu Şeytanın böyle bir muhataplığı olmadığı düşünülecek olduğunda Adem ve eşi için kullanılmış olması kuvvetli bir ihtimaldir.
Allah (c.c) Adem adı ile yarattığı insanı Semi (işitme) - Basar (görme) -Fuad ( gönül) donatarak ona bir takım emirler vermiştir . Adem ile eşi bu donatıları Allah (c.c) nin emri doğrultusunda kullanmış ve ayakları kaymıştır. Ancak hatalarını anlayıp geri dönmüşler ve bu dönüşleri Rableri katında kabul edilmiştir.
Adem kıssası bütün insanların kıssası olup bu kıssa her an yaşanmakta ve kıyamete kadar yaşanmaya devam edecektir. Allah (c.c) nin kendisine verdiği duyu organlarını vahyin doğrultusunda kullanmasını istemeyen Şeytan, Adem oğullarına her an vesvese vererek onların ayağını kaydırmaya çalışmaktadır , duyu organlarını vahyin doğrultusunda kullanarak Şeytanın iğvasına kapılmayan ihlas sahibi kullar olduğu gibi "Kör -Sağır-Dilsiz" olarak vasıflanan ve duyu organlarını vahye kapatan insanlarda mevcuttur. Adem ve İblis kıssası bu donatıları yanlış kullanmanın sonucunu yaşanmış bir örnekle anlatan kıssa olması bakımından Kur'an içinde önemli bir yere sahiptir.
Sonuç olarak ; Kur'anın 7 ayrı suresinde geçen Adem ve İblis kıssasının Bakara s. içindeki ayetlerini ele almaya çalıştığımız yazımızda , Kur'an kıssalarını mesaj içerikli okuma metodu dahilinde bu kıssadan alınabilecek hisseleri paylaşmaya çalıştık. Gaybi bir kıssa olan bu kıssa da geçen konuşmaların nasıl ve niçinliğinden ziyade yapılan konuşmalardaki mesajın anlaşılmasına çalışılması tefsirlerde bu kıssa ile ilgili yapılan cevabı net olarak verilememiş olan bir çok sorununda cevabının çok gerekli olmadığını ortaya koyacaktır. Rabbimiz görsel bir tasvir içinde bütün insanların düşebileği Şeytan tuzağına karşı tevbe ederek geri dönülebileceği yeniden beyaz bir sayfa açılmasının mümkün olduğunu bizlere Bakara s. içindeki ayetler ile beyan etmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
29 Eylül 2014 Pazartesi
Şeytan Kavramının İblis Üzerinden Müşahhaslaştırılarak Anlatılması
Şeytan kelimesi sözlükte; "uzaklaştı" anlamına gelen "şa-ta-ne"
kökünden türemiştir. Bu kelime çerçevesinde yapılan anlatımlar, insan
hayatını derinden etkileyen ve onun Cehennem ile cezalandırılmasına
sebep olan bir durum meydana getirmesi açısından bakıldığında; Kur’an’ın
odak kavramlarından biri olduğu görülür.
EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C) BİLİR
Kur’an’ın anlatım metodlarından birisi; vermek istediği mesajı görsel bir olay şekline sokarak anlatması olup, bu metodu "Adem ve İblis"
kıssasında görmekteyiz. Bu kıssayı sadece yaşandığı zaman ve mekan
içinde değerlendirmeye kalktığımız zaman, verilmek istenen mesaj mâlesef
güme giderek "kıssa içinde dönüp dolaşmak" tâbir ettiğimiz bir
kısır döngü etrafından çıkılamayacaktır. Adem ve İblis kıssasının,
öncelikle Kur’an’ın görselleştirerek anlatma uslubu içinde bir anlatım
yapmış olduğu kavranarak okunması gerektiğini düşünmekteyiz.
İblis; Adem kıssasında ortaya çıkan bir aktör olup Şeytan
adını almasına sebep olan olayın ve olay akabinde onun dili üzerinden
yapılan anlatımların çok iyi okunarak, bu düşmanlığın nasıl ve ne
şekilde cereyan ettiği ve bizlere karşı nasıl cereyen edeceği, Adem'in
kandırılması sonucu başlarına gelenler ile kendimiz arasında ortak bir
bağ kurmak gerekmektedir.
Şeytan
kavramının anlaşılması için; İblis karakteri üzerinden verilen
mesajların dikkate alınmasının öncelikli olduğunu düşünmekteyiz. Bu konu
ile ilgili ayetleri sıralayarak "Şeytanlaşma" sürecine giden yola nasıl
ulaşıldığını görelim.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs (iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn (kâfirîne).
[002.034]
Hani meleklere: Adem'e secde edin demiştik de onlar hemen secde
edivermişlerdi. Sadece iblis kaçınmış, büyüklük taslamış ve kafirlerden
olmuştu.
BAKARA 34 ayetine baktığımız zaman, İblis'in secde etmeme sebebi "vestekbere" (büyüklenmek) olarak ifade edilmektedir. “EL-KEBİR";
Allah(c.c)’ın esmâsına dahil olan isimlerden biri olması sebebi ile
İblis'in büyüklenmesi demek; Allah'ın isimlerinden birini üzerine almak
istemesi anlamına gelmesi ve bu durumun şeytanlaşması yolunda atılmış
bir adım olduğunu anlamaktayız.
Kur’an’da
bu kelimenin Allah(c.c)’ın dışındakiler için kullanılmış olması;
büyüklenmek sadece ve sadece Allah(c.c)’ın hakkı olmasına rağmen onun
hakkını gasp etmek isteyenlerin, onun esmâsından rol çalmaya
oynadıkları, dolayısı ile "ŞEYTAN" vasfını aldıkları anlaşılır.
1- Şeytanlaşmaya giden yol; "el-kebir"
ismini, Allah(c.c)’ın dışında olan kişi, kurum, kuruluş v.s’nin
sahiplenerek ilahlaşmaya çalışmasından yani "MÜSTEKBİR"leşmesinden
geçer.
Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
[007.012]
(Allah) Dedi: «Sana emrettiğimde, seni secde etmekten engelleyen
neydi?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın,
onu ise çamurdan yarattın.»
Kıssanın
ARAF Suresi içindeki bölümüne baktığımız zaman; İblis'in secde etmeme
gerekçesinin 12. ayet içinde kendisinin Adem'den hayırlı olduğu ve
yaratılış farkını öne sürdüğü görülmektedir.
Allah(c.c)’ın
yaratmış oldukları üzerinde yegâne hâkim olduğunu düşünecek olursak,
onun kullarına "yapın" veya "yapmayın" şeklindeki bir emrinin, bu emre
muhatap olanlar tarafından herhangi bir yoruma tabi tutularak red
edilmesi yerine "işittik ve itaat ettik" denilerek kayıtsız şartsız yerine getirilme mecburiyeti vardır.
2-
Şeytanlaşmaya giden yol; kendi yanından çıkardığı bir gerekçeye
dayanarak, Allah(c.c)’ın ona karşı olan herhangi bir emrini geçersiz
sayarak kendi doğrusunu Allah(c.c)'a sunmak.
Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
[015.033] Dedi ki: «Kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yaratmış olduğun bir insana ben secde etmek için olmadım.»
HİCR
33 ayetinde; secde etmeme gerekçesi olarak yaratılış gayesinin bu
olmadığı gerekçesini ileri sürmektedir. Halbuki Allah(c.c)
yarattıklarını sadece kendisine ibadet etmek için yarattığını beyan
etmektedir. Allah'a ibadet demek; yaratılış amacına uygun ameller
işlemek demek olduğuna göre, İblis bu amacı red ederek isyan edenlerden
olmaktadır.
3-
Şeytanlaşmaya giden yol; yaratılış amacının unutularak kulun kendisinin
bir yaratılış amacı uydurması ve o amaç yolunda çaba sarfetmesi.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ(tînen).
[017.061]
Meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'ten başka hepsi secde
etmiş, o ise: «çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?» demişti.
İSRÂ 61. ayette; diğer ayetlerde gördüğümüz, gerekçe olmadan resmen kafa tutar bir tavır ile emre karşı gelinmektedir.
4- Şeytanlığa giden yol; yaratıcısını hiçe sayarak gerekçe bile göstermeye tenezzül etmeden ona kafa tutmak.
Ve
iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne
minel cinni fe feseka an emri rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve
zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv(aduvvun), bi'se liz
zâlimîne bedelâ(bedelen).
[018.050]
Hani meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik; İblis'in dışında secde
etmişlerdi. O cinlerden oldu, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı
çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi
edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. Zalimler için ne
kadar kötü bir değiştirmedir.
KEHF 50 ayetinde; İblis'in secde etmeyerek "Fasık"lardan
olduğu bildirilmektedir. Ayet içinde geçen bu kelimenin; Kur'an
bütünlüğünde geçişleri dikkate alınarak bu kelime ile ifade edilen
durumun ne olduğu ve bu duruma düşünlerin akıbeti öğrenilebilir.
5- Şeytanlığa giden yol; imân dairesine girmeyi kabul ettikten sonra, o dairenin dışında bir yol tutmak istemek (fısk).
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ.
[020.116] Hani biz meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diretmişti.
TAHA 116 ayetinde; İblis'in secde etmemesi "Ebaa" kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu kelimeyi BAKARA ve HİCR Sureleri içinde anlatılan kıssada da görmekteyiz. Bu kelime, "aşırı derecede kendini uzak tutma, çekinme, ayak direme" anlamına gelmektedir.
6- Şeytanlığa giden yol; kendisine yaratıcısı tarafından verilen bir emre karşı ayak diretmek.
İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
[038.074] Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
BAKARA Suresi içindeki kıssada gördüğümüz “İstikbar" (büyüklenme) hali, SAD 74 ayetinde de karşımıza çıkmaktadır.
İblis'in secde etmeyerek "Şeytan" vasfını almasına sebep olan gerekçelerini özetleyecek olursak;
1- Allah'tan rol çalmaya çalışması,
2-
Kendi yanından çıkardığı bir gerekçeye dayanarak Allah(c.c)’ın ona
karşı olan herhangi bir emrini geçersiz sayarak kendi doğrusunu
Allah(c.c)’a sunması,
3- Yaratılış amacının unutularak kulun kendisinin bir yaratılış amacı uydurması ve o amaç yolunda çaba sarfetmesi,
4- Yaratıcısını hiçe sayarak gerekçe bile göstermeye tenezzül etmeden ona kafa tutması,
5- İmân dairesine girmeyi kabul ettikten sonra o dairenin dışında bir yol tutmak istemek (fısk) olarak anlayabiliriz.
Burada İblis adlı bir varlık üzerinden müşahhaslaştırılan "Şeytan”lığın, yine onun üzerinden nasıl tezahür edebileceği kendi sözleri üzerinden bizlere hatırlatılarak beyan edilmektedir.
[007.016] İblis dedi ki: «Öyle
ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak
için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara
önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen,
onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.
ARAF
16. ve 17. ayetlerde; kullarını nasıl saptırcağının haberini veren
İblis, bu sözlerini nasıl pratiğe geçirdiğini, Adem ile eşini
bulundukları makamdan çıkarılmalarına sebeb olarak göstermektedir.
[7.20-22]
Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek
için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek
olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.
«Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim» diye ikisine yemin etti. Böylece
onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine
ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe
koyuldular. Rableri onlara, «Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim?
Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?» diye
seslendi.
Adem ile eşine "size düşmandır"
diyerek haber veren Allah(c.c)’ın bu haberi, Adem ve eşi tarafından
unutulmuş ve Şeytan’ın onlara güzel sözler ile verdiği vesvesenin
kurbanı olarak Şeytan’a uymuşlar ve sonucunda bulundukları makamdan
çıkarılmışlardır.
[007.027]
Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine
göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de
aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden
sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.
ARAF
16 ve 17 ayetlerinde saptırmanın nasıl olacağını, 20. ve 22. ayetler
arası pratiğini bizlere göstererek bu tür taktiklerle bizim sapmamıza
sebeb olacak her türlü unsurdan uzak durmamız öğütlenmektedir.
[004.117-121]
Onlar Allah'ı bırakıp dişilere taparlar ve: «Elbette senin kullarından
belli bir takımı alıp onları saptıracağım, onlara kuruntu kurduracağım,
develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yarattığını
değiştirmelerini emredeceğim» diyen, Allah'ın lanet ettiği azgın şeytana
taparlar. Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen şüphesiz açıktan açığa
kayba uğramıştır. (Şeytan) Onlara vaidler ediyor, onları en olmadık
kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey
va’detmez. Onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer de
bulamayacaklardır.
[015.039-40]
«Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları
onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların
hepsini saptıracağım» dedi.
[017.062-65]
«Benden üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni
ertelersen, and olsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum
altına alacağım» demişti. Demişti ki: «Git, onlardan kim sana uyarsa,
şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza.» «Sesinle,
gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla
haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde
bulun ama şeytan sadece onları aldatmak için vaadeder. Doğrusu Benim
mümin kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil
olarak yeter.»
[020.120-122]
Ama şeytan ona vesvese verip: «Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve
çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» dedi. Nihayet ondan
yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini
cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi
olup yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti
ve doğru yola yöneltti.
[038.82-85]
(İblis): «Öyle ise yüceliğine yemin ederim ki, ben onların hepsini
mutlaka aldatıp saptırırım. «Ancak onlardan, muhlis olan kulların
hariç.» Allah buyurdu: «İşte bu doğru! Ben de şu hakikati söyleyeyim ki
cehennemi, gerek senin cinsinden, gerek insanlardan sana uyanlarla
dolduracağım.»
Şeytan
kavramının, İblis ismi üzerinden müşahhaslaştırılarak bizlere
anlatılması, bu ismin anlamı üzerinde durmayı gerektirdiğini
düşünmekteyiz. Bu kelime; "aşırı ümitsizlikten kaynaklanan hüzün, keder, tasa" anlamındadır. Bu kelimenin türevleri Kur’an’da şu şekilde geçmektedir.
[030.012] Kıyamet koptuğu gün suçlular umutsuz kalıverirler (yublisu).
[006.044]
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını
açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladık da
umutsuz kalıverdiler (müblisune).
[023.077] Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler (müblisune).
[043.075] Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar (müblisune).
[030.049] Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi (müblisine).
Burada şöyle bir soru akla gelecektir; "Allah(c.c)
adını «ümitsiz kalmış» olarak verdiği bir varlığı neden yaratmıştır? O
varlık O’na «Ey Rabbim, beni neden ümitsiz bir varlık olarak
yarattın?» diye sorsa ne cevap verirdi?"
Bu
soruların sorulmasını gerektirebilecek durum, İblis adının ontolojik
bir mahiyeti olduğundan yola çıkılarak sorulmuş sorulardır. Allah(c.c),
Cennet veya Cehennem ile cezalandıracağı bir kulunu önceden Cehennemi
garantilemiş olarak yaratmaz. Ona iki yol göstererek hangisine gideceği
konusunda iradesine baskı yapmaz, sadece hangisine giderse o gittiği
yolun neticesini ona haber verip tercihi kuluna bırakır.
İblis
adı ile Adem'in karşısında olan şey ontolojik varlığı olan birisi
olmayan, Şeytan amellerini işleyip, tevbe etmediği takdirde Ahiretteki
sonunun "ümitsiz kalan" yani Cehennem’i hak eden her kişinin adıdır.
Kelimenin geçtiği ayetlere dikkat edecek olursak; Cehennem’i hak edenler
için kullanılmış olması, o hak edenlerin yapmış olduğu ameller ile Adem
kıssası içinde geçen İblis isminin yaptığı ameller ortak olup hak
ettikleri yerin neresi olacağı haber verilmektedir.
Şeytan
kavramı; Kur’an’ın odak kavramlarından birisi olup, kulun yaratıcısına
karşı olan kulluğunu engelleyen her şeye verilebilecek bir isimdir.
İBRAHİM 22 ayeti bu iğvaları yapanların ve kapılanların hallerini tasvir
eden bir çok ayetten biridir.
[014.022]
İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: «Şüphesiz ki Allah size gerçek
olanı vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım! Zaten benim
size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım,
siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben
sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden
beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.» Doğrusu zalimler için
acı bir azab vardır!.
ENFAL 48 ayeti; onun insanı kandırma yolunu Bedir harbi örneğinde vererek bizlere anlatmaktadır.
[008.048]
Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve «Bugün insanlardan sizi
yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım» dedi. İki ordu
karşılaşınca da, geri dönüp, «Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin
görmediğinizi ben görüyorum ve şüphesiz Allah'tan korkuyorum, Allah'ın
azabı şiddetlidir» dedi.
Adem
ve İblis kıssasındaki yukarda verilen ayetlere tekrar göz atacak
olursak; Şeytan’ın insanlara vaadler vererek aldatacağını söylediği
görülür. Bedir harbindeki Müşrik tarafa böyle bir vaadde bulunarak
onları Müslümanların üzerine kışkırtmış, fakat Şeytanın kışkırttığı bu
ordu darmadağın olmuştu. Bunu yaparken Müşrik ordusunun karşısına etten
kemikten oluşan canlı biri olarak çıkmamış, onlara vesvese yolu ile Adem
ile eşine yaptığını tekrarlamıştır. Geri dönüp söylediklerinin bizlere
yönelik mesajının şu şekilde okunması gerektiğini düşünmekteyiz; "Ey
insanlar, size vaadler vererek yaptığınızı güzel gösteren Şeytan, bu
amacına ulaştıktan sonra sizi aldatmış olduğunu kendisi itiraf
etmektedir. Siz aklınızı kullanın, kendinizi Şeytan’a kullandırarak
yarın kıyamet günü cehennem ile cezalandırılmayın".
Sonuç olarak; Kur’an’ın bir çok
ayetinde bize düşman olduğu beyan edilen Şeytan'ın bizi nasıl bir yolla
kandırabileceği, Adem ve İblis kıssası olarak görselleştirilmiştir.
Şeytan, İblis ismi üzerinden müşahhaslaştırılarak muhatapların zihninde
kalıcılık sağlaması ve daha uzun yer etmesi amacı sağlanmaya
çalışılmıştır. Adem ve İblis kıssası olarak Kur’an'ın yedi ayrı
Suresi’nde anlatılan bu kıssadaki baş rol kahramanları, kıyamete kadar
gelecek olan insanların başlarından geçecek olan bir kıssa olup, bu
kıssada bir kısım insan Adem rolünde, bir kısım insan Şeytan rolünde
olacaktır.
Adem
rolündekiler hayatlarının herhangi bir anında Şeytan’a uyup hata
yapabilirler. Eğer hatasını anlayıp tevbe edip dönerlerse Adem olarak
kalırlar, hata edip hatada İblis gibi ısrar ederlerse onlar da
kendilerini ayartan Şeytan’ın ordusunun bir neferi olarak hep birlikte
Cehennemi boylarlar.
Bu
kıssada şahısların kimliklerinden çok, kimlikler üzerinden verilmek
istenen mesajın okunmaya çalışılması gerektiğini, özellikle İblis adı
ile anlatılanın kim olduğundan çok, insan üzerindeki düşmanlık
planlarının okunması ve bu tür düşmanlıkları yapanların ortak adının
"Şeytan" olduğu, bu Şeytanların ve onların yardakçılarının kıyamet günü
"Müblisin"den yani ümidi kesenlerden olacağının bizlere
anlatılmış olduğu bilinmelidir. Bize düşen vazife; Şeytan’ı sadece
Kur'an içinde anlatılan Adem ve İblis kıssası içinde değil, hayatımıza
yön vermek isteyen Müstekbirler’de arayarak, onların düşmanlıklarına
karşı gerekli hazırlıkları yapmaktır.
19 Mart 2014 Çarşamba
İblis Melek mi Yoksa Cin mi idi?
Yazımıza başlık olarak kullandığımız soru, Adem ve iblis kıssası ile ilgili olarak ortaya atılan sorulardandır. Bu soruya sebeb olarak kıssada " meleklere adem'e secde edin dedik" şeklindeki ayetin yanında kehf. 50. ayetinde "kane minelcinni" ibaresinin, o cinlerden'di şeklinde çevrilmesi sonucu tefsir kitaplarında tartışma konusu olmuştur.
İblis'in melek'mi cin'mi olduğu sorusu bu kıssa ile ilgili yazmış olduğumuz daha önceki yazılarda vurgulamaya çalıştığımız gibi , kıssanın mesaj içerikli okunmaması sonucu ortaya atılmış bir soru olup tabiri caizse tavuk'mu yumurtadan çıkar yumurta'mı tavuktan çıkar? sorusunun cevabını aramak gibi bir şeydir.
Adem ve iblis kıssasında geçen anlatımların mesajı genel olarak şeytan vasfını alan iblis'in şahsında isyankar bir kişinin akıbeti ve Allah katındaki konumu ile ilgilidir. İblis adı ile anlatılan kişinin ontolojik mahiyeti hakkında herhangi bir bilgi verilmez , mesaj içerikli bir anlatım olmasından ötürü bu türlü ayrıntılarada gerek yoktur.
Biz yazı başlığındaki sorunun ortaya atılmasına sebeb olan kehf s. 50. ayetindeki "kane minelcinni" ibaresinin çevirisi ile ilgili yine kıssa bütünlüğünü gözeterek doğru olduğunu düşündüğümüz anlamı verip düşüncelerimizi ortaya koymaya çalışacağız.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv(aduvvun), bi'se liz zâlimîne bedelâ(bedelen).
[018.050] Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!
Kehf s. 50. ayetinde kıssa'da geçen "kane minelcinni" ibaresi hemen hemen bütün meallerde " o cinlerden'di" şeklinde çevrilerek havanda su dövmek misali iblis melekmi yoksa cinmi şeklinde sonu gelmez tartışmalara sebebiyet vermiştir. Diğer surelerde geçen anlatımlar'da iblis'in secde etmemesi ile ilgili ayetlerde geçen "kane" kelimesinin çevirisi bize kehf. s. 50. ayetinde geçen "kane" kelimesinin kıssa bütünlüğüne uygun olarak nasıl çevrilmesi gerektiği hakkında bilgi verecektir.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
[002.034] Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem'e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu.
İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin). Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne). Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne). İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne). Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel âlîn(âlîne). Kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
[038.071-76] Rabbin meleklere şöyle demişti: «Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.» Bütün melekler secde etmişlerdi, fakat İblis; o, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu.Allah: «Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?» dedi.İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
Bakara s. ve sad s. de geçen anlatımlara baktığımız zaman "kane minelkafirine" (o kafirlerden oldu) şeklinde çevrilmiş olup "kafirler'den idi" şeklinde çevrilmemiştir. Kıssa'nın bütünlüğünü gözeterek yapılan bir çeviride kehf s. 50. ayetindeki "kane minel cinni" O CİN'DEN OLDU şeklinde çevrilmesi gerekirdi. Bu şekil bir çeviride iblisin mahiyetinin ne olduğu şeklinde gereksiz bir tartışmanın kapısı açılmamış olurdu.
Tabi burada esas konu "cin" kelimesinin kur'anda geçen ayetlerde nasıl ve ne amaçla kullanıldığı olup, iblis ile cinleri aynı konuma getirerek nasıl bir mesaj verilmek istendiğidir, bunu öğrenmek için ise kur'anın cinler ile ilgili ayetlerine göz atmak gerekmektedir.
[006.100] Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah yaratmıştı. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.
[006.112] Böylece biz, her nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.
[006.128] Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir.
[006.130] «Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi uyaran resulller gelmedi mi?» «Kendi hakkımızda şahidiz» derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler.
[007.037-38] Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Kitap'daki payları kendilerine erişecek olanlar onlardır. Elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde onlara, «Allah'tan başka taptıklarınız nerede?» deyince, «Bizi koyup kaçtılar» derler, böylece inkarcı olduklarına kendi aleyhlerine şahidlik ederler.Allah, « Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin» der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, «Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver» derler, Allah, «Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz» der.
[007.179] And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.
[034.040-41] Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mı size tapıyordu?» der.Melekler: «Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı» derler.
[041.029] İnkar edenler: «Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar» derler.
Yukarıda vermiş örnek ayet meallerinin delaleti ile , Allah cc nin kendisine kulluk etmeleri için yaratmış olduğu varlıklardan cinler'in insanları küfr ve şirk'e teşvik etmeleri ,insanların bir kısmınında bunlara uymaları ve birlikte cehennemmi haketmeleri anlatılır.
Kehf s. 50. ayetindeki "İBLİSİN CİNDEN OLMASI" nı ne anlama gelebileceğini yukarıdaki ayetler yardımı ile düşünebiliriz. Nuzül dönemi arka planına bakacak olursak Mekke toplumunun cinleri Allah cc ye şirk koştukları (6.100. ayet) anlatılmaktadır.
Adem kıssasında anlatılan iblis olgusu'nun, sonradan şeytan vasfını alması kur'anın bir çok yerinde bizlere düşman olduğu belirtilmesi ve ondan korunma yolları anlatılması şeytan ve cin arasında bağ kurulması cinlerinde iblis'in zürriyetinden yani onunla inanç yolu ile bağları olduğu hatırlatılması yapılmaktadır.
Burada yine hatırlatmak isteriz ki; "Adem kıssasında geçen iblis ve şeytan terimlerinin bizlere kur'an bütünlüğündeki mesajları nedir?" sorusunun sorulmadan sadece kıssa içinde dönüp dolaşmak yolu ile okunması bize kıssanın anlatım amacını doğru olarak anlamamızı zorlaştıracaktır. Şeytan veya iblis'in mahiyetinin melek mi yoksa cin mi olduğundan çok şeytan ismi ile vasıflananların bizleri nereye götüreceğinin anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Sonuç olarak; kehf s. 50. ayetinde ki "kane minelcinni" ibaresinin kıssa'nın diğer ayetlerinde geçen "kane minelkafirin" ibresinden farklı şekilde çevrilmesi sonucunda , bitmek bilmeyen bir tartışmanın kapısı aralanmış olup iblis'in melek mi yoksa cin'mi olduğu tartışılmaya başlanmıştır. "Kane minel kafirin" ibaresinin "kafirlerden oldu" şeklinde çevrilmesi paralel olarak "kane minel cinni" ibaresinin o cinlerden idi şeklinde değil!de O CİNDEN OLDU şeklinde çevrilerek cin kelimesinin geçtiği diğer ayetlerde cinlerin insanları saptırması ile bağı kurulmuş olsaydı bugün bu tür bir tartışmanın ne kadar gereksiz olduğu anlaşılırdı.
Adem ve iblis kıssası sadece adem ve iblis arasında geçmiş ve ileriye dönük herhangi bir mesajı olmayan bir kıssa değil kıyamete kadar her insanın her an yaşadığı bir kıssadır. Kıssada anlatılan kişilerin şahsiyetine takılıp mesajı ıskalamak yüzyıllardır cevabı aranan fakat üzerinde bir sonuç çıkmayan bir sorunun sorulmasına sebeb olmuştur. Özellikle bu kıssayı doğru anlamak için kıssada anlatılan şahsiyetlerden çok o şahsiyetler üzerinden verilmek istenen mesaja odaklanmak gerekmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
İblis'in melek'mi cin'mi olduğu sorusu bu kıssa ile ilgili yazmış olduğumuz daha önceki yazılarda vurgulamaya çalıştığımız gibi , kıssanın mesaj içerikli okunmaması sonucu ortaya atılmış bir soru olup tabiri caizse tavuk'mu yumurtadan çıkar yumurta'mı tavuktan çıkar? sorusunun cevabını aramak gibi bir şeydir.
Adem ve iblis kıssasında geçen anlatımların mesajı genel olarak şeytan vasfını alan iblis'in şahsında isyankar bir kişinin akıbeti ve Allah katındaki konumu ile ilgilidir. İblis adı ile anlatılan kişinin ontolojik mahiyeti hakkında herhangi bir bilgi verilmez , mesaj içerikli bir anlatım olmasından ötürü bu türlü ayrıntılarada gerek yoktur.
Biz yazı başlığındaki sorunun ortaya atılmasına sebeb olan kehf s. 50. ayetindeki "kane minelcinni" ibaresinin çevirisi ile ilgili yine kıssa bütünlüğünü gözeterek doğru olduğunu düşündüğümüz anlamı verip düşüncelerimizi ortaya koymaya çalışacağız.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne minel cinni fe feseka an emri rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv(aduvvun), bi'se liz zâlimîne bedelâ(bedelen).
[018.050] Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!
Kehf s. 50. ayetinde kıssa'da geçen "kane minelcinni" ibaresi hemen hemen bütün meallerde " o cinlerden'di" şeklinde çevrilerek havanda su dövmek misali iblis melekmi yoksa cinmi şeklinde sonu gelmez tartışmalara sebebiyet vermiştir. Diğer surelerde geçen anlatımlar'da iblis'in secde etmemesi ile ilgili ayetlerde geçen "kane" kelimesinin çevirisi bize kehf. s. 50. ayetinde geçen "kane" kelimesinin kıssa bütünlüğüne uygun olarak nasıl çevrilmesi gerektiği hakkında bilgi verecektir.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
[002.034] Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem'e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu.
İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin). Fe izâ sevveytuhu ve nefahtu fîhi min rûhî fe kaû lehu sâcidîn(sâcidîne). Fe secedel melâiketu kulluhum ecmaûn(ecmaûne). İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne). Kâle yâ iblîsu mâ meneake en tescude limâ halaktu bi yedeyy(yedeyye), estekberte em kunte minel âlîn(âlîne). Kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
[038.071-76] Rabbin meleklere şöyle demişti: «Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.» Bütün melekler secde etmişlerdi, fakat İblis; o, büyüklük taslamış ve inkarcılardan olmuştu.Allah: «Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?» dedi.İblis: Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.
Bakara s. ve sad s. de geçen anlatımlara baktığımız zaman "kane minelkafirine" (o kafirlerden oldu) şeklinde çevrilmiş olup "kafirler'den idi" şeklinde çevrilmemiştir. Kıssa'nın bütünlüğünü gözeterek yapılan bir çeviride kehf s. 50. ayetindeki "kane minel cinni" O CİN'DEN OLDU şeklinde çevrilmesi gerekirdi. Bu şekil bir çeviride iblisin mahiyetinin ne olduğu şeklinde gereksiz bir tartışmanın kapısı açılmamış olurdu.
Tabi burada esas konu "cin" kelimesinin kur'anda geçen ayetlerde nasıl ve ne amaçla kullanıldığı olup, iblis ile cinleri aynı konuma getirerek nasıl bir mesaj verilmek istendiğidir, bunu öğrenmek için ise kur'anın cinler ile ilgili ayetlerine göz atmak gerekmektedir.
[006.100] Cinleri Allah'a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah yaratmıştı. Bilgisizce O'na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Hâşâ! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.
[006.112] Böylece biz, her nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.
[006.128] Allah hepsini toplayacağı gün, «Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız» der, insanlardan onlara uymuş olanlar, «Rabbimiz! Bir kısmımız bir kısmımızdan faydalandık ve bize tayin ettiğin sürenin sonuna ulaştık» derler. «Cehennem, Allah'ın dilemesine bağlı olarak, temelli kalacağınız durağınızdır» der. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir.
[006.130] «Ey cin ve insan topluluğu! Size ayetlerimi anlatan, bugünle karşılaşmanızdan sizi uyaran resulller gelmedi mi?» «Kendi hakkımızda şahidiz» derler. Dünya hayatı onları aldattı da inkarcı olduklarına, kendi aleyhlerinde şahidlik ettiler.
[007.037-38] Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Kitap'daki payları kendilerine erişecek olanlar onlardır. Elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde onlara, «Allah'tan başka taptıklarınız nerede?» deyince, «Bizi koyup kaçtılar» derler, böylece inkarcı olduklarına kendi aleyhlerine şahidlik ederler.Allah, « Sizden önce geçmiş cin ve insan ümmetleriyle beraber ateşe girin» der. Her ümmet girdikçe kendi yoldaşına lanet eder. Hepsi birbiri ardından cehennemde toplanınca, sonrakiler öncekiler için, «Rabbimiz! Bizi sapıtanlar işte bunlardır, onlara ateş azabını kat kat ver» derler, Allah, «Hepsinin kat kattır, ama bilmezsiniz» der.
[007.179] And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.
[034.040-41] Allah bir gün onların hepsini diriltip toplar, sonra meleklere: «Bunlar mı size tapıyordu?» der.Melekler: «Haşa, bizim dostumuz onlar değil, Sensin. Hayır; onlar bize değil cinlere tapıyorlardı, çoğu onlara inanıyorlardı» derler.
[041.029] İnkar edenler: «Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları göster, onları ayaklarımızın altına alalım da en altta kalanlardan olsunlar» derler.
Yukarıda vermiş örnek ayet meallerinin delaleti ile , Allah cc nin kendisine kulluk etmeleri için yaratmış olduğu varlıklardan cinler'in insanları küfr ve şirk'e teşvik etmeleri ,insanların bir kısmınında bunlara uymaları ve birlikte cehennemmi haketmeleri anlatılır.
Kehf s. 50. ayetindeki "İBLİSİN CİNDEN OLMASI" nı ne anlama gelebileceğini yukarıdaki ayetler yardımı ile düşünebiliriz. Nuzül dönemi arka planına bakacak olursak Mekke toplumunun cinleri Allah cc ye şirk koştukları (6.100. ayet) anlatılmaktadır.
Adem kıssasında anlatılan iblis olgusu'nun, sonradan şeytan vasfını alması kur'anın bir çok yerinde bizlere düşman olduğu belirtilmesi ve ondan korunma yolları anlatılması şeytan ve cin arasında bağ kurulması cinlerinde iblis'in zürriyetinden yani onunla inanç yolu ile bağları olduğu hatırlatılması yapılmaktadır.
Burada yine hatırlatmak isteriz ki; "Adem kıssasında geçen iblis ve şeytan terimlerinin bizlere kur'an bütünlüğündeki mesajları nedir?" sorusunun sorulmadan sadece kıssa içinde dönüp dolaşmak yolu ile okunması bize kıssanın anlatım amacını doğru olarak anlamamızı zorlaştıracaktır. Şeytan veya iblis'in mahiyetinin melek mi yoksa cin mi olduğundan çok şeytan ismi ile vasıflananların bizleri nereye götüreceğinin anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Sonuç olarak; kehf s. 50. ayetinde ki "kane minelcinni" ibaresinin kıssa'nın diğer ayetlerinde geçen "kane minelkafirin" ibresinden farklı şekilde çevrilmesi sonucunda , bitmek bilmeyen bir tartışmanın kapısı aralanmış olup iblis'in melek mi yoksa cin'mi olduğu tartışılmaya başlanmıştır. "Kane minel kafirin" ibaresinin "kafirlerden oldu" şeklinde çevrilmesi paralel olarak "kane minel cinni" ibaresinin o cinlerden idi şeklinde değil!de O CİNDEN OLDU şeklinde çevrilerek cin kelimesinin geçtiği diğer ayetlerde cinlerin insanları saptırması ile bağı kurulmuş olsaydı bugün bu tür bir tartışmanın ne kadar gereksiz olduğu anlaşılırdı.
Adem ve iblis kıssası sadece adem ve iblis arasında geçmiş ve ileriye dönük herhangi bir mesajı olmayan bir kıssa değil kıyamete kadar her insanın her an yaşadığı bir kıssadır. Kıssada anlatılan kişilerin şahsiyetine takılıp mesajı ıskalamak yüzyıllardır cevabı aranan fakat üzerinde bir sonuç çıkmayan bir sorunun sorulmasına sebeb olmuştur. Özellikle bu kıssayı doğru anlamak için kıssada anlatılan şahsiyetlerden çok o şahsiyetler üzerinden verilmek istenen mesaja odaklanmak gerekmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
16 Ocak 2013 Çarşamba
İblis Tevbe Edip Cennete Gidebilirmi ?
İblis, Âdem (as) yaratıldıktan
sonra ona secde ile emredilen meleklerin tümünün secde edip sadece onun secde
etmemesi ile gündem olan bir varlıktır. Konumuz onun ontolojik mahiyeti
üzerinde durmak değildir, üzerinde durmak istediğimiz konu, onun direk olarak
cehennemlik olduğuna dair bir ayetin olmadığı ve tövbe ettiği takdirde onun da
cennete gidebileceği iddiasında bulunulduğuna şahit olmaktayız. Şurası
muhakkaktır ki günah işleyen herhangi bir kul bu günahından tövbe ettiği
takdirde Allah (cc) tarafından bağışlanacaktır, ama bu kural iblis için geçerli
midir? Bunun cevabını Kur’an’da bulmaya çalışacağız.
İblis, Âdeme secde emrine muhatap
olup ona secde etmeyerek kâfirlerden olmasından sonra Allah (cc) den kıyamete
kadar izin ister ve bu izin kendisine verilir, bu izne istinaden Allah (cc)’nin
kullarını kıyamete kadar azdırmak için çabalayacağını söyler.
------Bu konu Araf s. 14-18.
ayetleri arasında şöyle anlatılır:
14 - (İblis) dedi: (Bari) bana
(insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."
15 - (Allah) buyurdu: "Haydi
sen süre verilmişlerdensin."
16 - "Öyleyse, dedi, beni
azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru
yolunun üstüne oturacağım."
17 - "Sonra (onların)
önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen,
çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
18 - (Allah) buyurdu:
"Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun ki, onlardan
sana kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi
dolduracağım."
------Hicr s. 35-40. ayetleri
arasında ise şöyle anlatılır:
35. Muhakkak ki kıyamet gününe
kadar lânet senin üzerine olacaktır!
36. (İblis:) Rabbim! Öyle ise,
(varlıkların) tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi.
37. Allah buyurdu ki: "Sen
mühlet verilenlerdensin"
38. "Allah katında bilinen
vaktin gününe kadar..."
39. (İblis) dedi ki: Rabbim! Beni
azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların
hepsini mutlaka azdıracağım!
40. Ancak onlardan ihlaslı
kulların müstesna.
-----İsra s 62-64. ayetlerinde
ise şöyle anlatılır:
62 - (Yine İblis) dedi ki:
"Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet
gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına
alacağım."
63 - Allah buyurdu ki:
"Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir,
hem de mükemmel bir ceza. "
64 - "Onlardan gücünün
yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı
bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun."
Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
-----Sad s. 78-82. ayetleri
arasında ise şöyle anlatılır:
78. VE ceza gününe kadar lânetim
senin üzerindedir! buyurdu.
79. İblis: Ey Rabbim! O halde
tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver, dedi.
80. Allah: "Haydi, sen
mühlet verilenlerdensin.''
81. "O bilinen güne
kadar" buyurdu.
82. İblis: Senin mutlak kudretine
andolsun ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım."
İlgili ayetlerden anlaşılacağı
üzere iblis, Allah (cc) nin kullarını kıyamete kadar azdırmak için var gücü ile
çabalayacaktır ve bu çabası hiç bir zaman kesilmeyecektir. Şimdi iblis eğer
tövbe ederse tövbesi kabul edilir demenin Kur‘ani bir karşılığı olabilir mi?
Kur’an’ın ana mesajı âdemoğullarına iblis ve yandaşlarının kıyamete kadar
olacak iğvalarına karşı sakınma yollarını gösteren bir kitaptır. Bunu söyleyen
kişinin dediğini bir an için doğru kabul edelim, iblis bugün tövbe etti ve bu
tövbesi Allah (cc) tarafından kabul gördü bize bunun haberinin Allah (cc)
tarafından yeni bir nebi resul ile birlikte bir kitap ile haber verilmesi
gerekmez mi? Bu da mümkün olmadığına göre iblis tövbe eder ve tövbesi kabul
edilmiş olsa bizim onunla imtihan olmamız diye bir şeyin söz konusu olmaması
gerekir.
Bu iddiayı dillendirenler daha
önce söylemiş oldukları "Allah her şeyi bilmez" teorilerinin altını
doldurmak amaçlı olarak bu düşünceleri ortaya atmaktadırlar ancak bu düşünceler
Kur’an tarafından maalesef reddedilmektedir.
Şuara s. 95-96 da "Arkasından onlar da, o azgınlar da ve topyekûn
İblis ordusu da cehenneme fırlatılır." buyuran rabbimizin bu ayeti ateşe
atılan ordunun komutanının ateş dışında kalacağının bir delili olabilir mi?
aksine komutan iblis ve ordusu ateşin içinde kalacaklarına dair olan bir
haberdir. Allah (cc) iblisin tövbe ederek kurtulacağını bilse böyle ayetleri
bize neden bildirsin. Şunu dersek son anda tövbe edip kurtulma imkânı olabilir
bunu firavunun son anda ettiği tövbesinin ne derece kabul gördüğünü ve nisa s
18. ayetinin mealini vererek cevabını vermiş olalım.
"Kötülükleri işleyip
dururken, ölüm kendisine geldiği zaman; «şimdi tövbe ettim» diyenler ile kâfir
olarak ölenlerin tövbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azab
hazırlamışızdır."
EN DOĞRUSUNU ALLAH (CC) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)