namaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
namaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2015 Çarşamba

Namaz Müşriklerin İbadeti midir ?

Yazımıza attığımız başlığın konuya yabancı olanlar tarafından biraz yadırganacağını umuyoruz , ancak Namaz ibadeti ile ilgili olarak ortaya atılan bazı düşünceleri bilenler için bu başlık pek yadırgayıcı gelmeyecektir.

Son yıllarda Kur'an gündem edilmeye başlanması sevindirici bir durum olmasının yanısıra, aşırı ve geçmişteki haricilik benzeri yaklaşımlar maalesef bu düşünce içinde de baş göstermektedir. Bu tür yaklaşımların sebeblerinden en başta geleni Kur'anı salt bir metin gibi okuyarak geçmiş ile herhangi bir bağı olmadan okumak , onun "Zikr" yani hatırlatıcı bir Kitap olduğunu hiç hesaba katmamaktır. 

Kur'anın "Zikr", yani hatırlatıcı olması bizim için önemli bir noktadır. Adem (a.s) ile başlayan insanlık serüveni içinde gelen bütün Elçiler kendilerinden önce bilinen fakat unutulmuş olanı hatırlatmak için gönderilmişlerdir. Bu noktada Elçilerin tamamına vahy edilen bilgilerin ortak adlarından birisi "Zikr" olup, bu isim Kur'an içinde geçerlidir ve Kur'anın nazil olmaya başlaması ile önceden bilinen fakat unutulan bazı bilgiler yeniden doğru bir zemine oturtulmuştur. 

Nuzül öncesi bilinen, fakat zayi edilen (Meryem s. 59) kulluk görevlerinden bir tanesi de "SALAT" tır. Salat , Kur'an da en fazla geçen ve anlam alanı geniş bir kelimedir. Bu yazımızda bu kelimenin içerdiği anlamlardan olan ve dilimizde "NAMAZ" olarak bildiğimiz ibadet üzerinde duracak ve bu ibadetin, müşrik ibadeti olduğu düşüncesinin ne kadar doğru!! olduğunu ele almaya çalışacağız. 

Rabbimiz bizleri sadece kendisine kul olmak için yaratmış ve kendisinin dışındakilere kul olmayı "Şirk" olarak nitelemiştir. Yarattığı insanın fıtratına , kendisinden yüce olarak gördüğü bir varlığa tazim etme şeklinde bir özellik yükleyen Rabbimiz bu varlığın sadece kendisi olması gerektiğini ve bunun tersi bir durumun "Şirk" olduğunu bütün Elçileri vasıtası ile kullarına bildirmiştir. 

"Salat" , Arap dilinde "Çok anlamlı" olarak ifade edilen kelimeler gurubuna dahil bir kelimedir. Bu kelimenin konumuzu ilgilendiren anlamını , "kişinin yönelimi" olarak kısaca ifade edebiliriz. Bu bağlamda Allah (c.c) kişinin yöneliminin sadece kendisine ait olması gerektiğini en son Zikr de bir çok defalar "Salatı ayakta tutun" emri ile beyan etmiştir.  

Namaz ibadeti hakkında, bazı arkeolojik bulgulardaki, secde eden insan figürlerine bakarak , "Bakın sizin kıldığınız namazın aynısını puta tapanlarda kılıyor" diyerek bu ibadetin bir müşrik ibadeti olduğunu iddia edenler, aslında çok önemli bir noktayı bilerek veya bilmeyerek kaçırmakta ve bir gerçeği itiraf etmektedirler.

Bunu demekle , Secde , Rüku , Kıyam şeklindeki ibadet şekillerinin tarihinin sadece Muhammed (a.s) ile başlamadığını itiraf etmektedirler. Adem ile başlayan insanlık serüveninde en önemli olgu insanın Allah (c.c) kul olmasına bütün gücü ile karşı çıkacağını haber veren "Şeytan" olgusunun altının çizilmesi gerekmektedir.

İnsanın cevherinde gerçek ve tek olan bir İlaha kulluk etme özelliği yatmaktadır , Şeytan bu cevheri bozarak insanları "Şirk" bataklığına bulaştırmıştır. Adem ve İblis kıssası bu olayı görsel temalar ile bizlere anlatmaktadır. 

Adem ve Eşini yaratan Allah (c.c) onlara nasıl yaşayacaklarına dair olan bilgileri " yiyin için şu ağaca yaklaşmayın" ifadeleri ile verdiğini bizlere beyan etmektedir. İnsanın ilk muhatap olduğu bilgi, Allah (c.c) nin İlahlığına dayalı bir bilgidir yani "Tek tanrılı bir Din" dir. Şeytan bu Dini bozarak yerine kendisinin hevasına uygun bir Din dayatacağına dair olan sözlerini hatırladığımızda "Şirk Dini" dediğimiz olgunun sonradan arız olduğu görülür.  
 
Secde ederek, İlah olarak kabul ettiği varlığa olan yaklaşma ritüeli insanlığın ortak hafızasının bir ürünü olup arkeolojik bulgularda elde edilen secde eden insan figürleri bu hafızanın bir delilidir. Secde ederek İlahına yaklaşma ritüeli ilk insanın tarihi kadar kadim bir gelenektir ve bu geleneğin başlaması tek ilah inancının ilk olması nedeniyle Allah (c.c) nin Ademe öğretmiş olması ile birlikte başlamıştır.

 Şeytan olgusu burada devreye girerek Allah (c.c) ye olan kulluğu başka yerlere kanalize ederek insanları şirke düşürme sözünü yerine getirmiştir. Bu noktada, Allah (c.c) için yapılan secde onun dışında edinilen ilahlara yapılmaya başlanmıştır. Arkeolojik buluntulardaki secde eden insan figürleri bu durumun bir sonucu olup , secdenin insanlığın kadim bir ortak kültürü olduğu noktasında önemli bir noktadır. 

Bütün bunlardan sonra adına "NAMAZ" dediğimiz secdeli ibadet şekli, Müslüman olsun  Müşrik olsun bütün insanlığın ortak bir ritüeli olup, ayrışım noktası sadece İLAHLARIN FARKLI olmasıdır demek sanırım yanlış olmayacaktır. Müslüman kişi Namazını tek İlah olarak bildiği Allah (c.c) için kılarken , Müşrik kişi ilah olarak bildiği herhangi bir varlık için bu Namazı kılar aradaki fark sadece bu dur. 

Burada bilerek veya bilmeyerek yapılan bir hata vardır ki o da , yapılan secde eyleminin sadece müşriklere has olduğu iddiasıdır. Halbuki asıl olan secdenin Allah (c.c) için olması ve bu  secdenin zaman içinde yönünün değişerek şirk unsuru haline gelmiş olması secdenin asıl boyutu olan sadece Allah (c.c) için olduğu gerçeğini değiştirmez.

Olayın adını NAMAZ olarak koyacak olursak bu durumu nuzül öncesi Mekke müşrikleri çerçevesinde şöyle değerlendirebiliriz;

Secde, Rüku,Kıyam dan oluşan kadim bir ibadet kültürü mutlaka Mekkeli müşriklerde de yapılmaktaydı . Bunun adını NAMAZ koyacak olursak , Mekkeli müşriklerde Namaz kılmaktaydılar ancak kıldıkları bu Namazı Allah (c.c) için değil ona yaklaşmak için ihdas ettikleri putlarına kılarak yani şirk  karıştırararak eda etmekteydiler. Onların bu ibadetleri Enfal s. 35 ve Maun s. Ayetlerinde kınanmaktadır. Allah (c.c) Elçisi Muhammed (a.s) ile yapılan bu ibadetleri şirk boyutundan kurtarıp asli boyutu olan Tevhidi boyuta yeniden getirmiştir. 

Bunları söylerken , bu gün Müslümanların namaz şuuru noktasında ne halde oldukları konusu başlı başına problem arz eder bir haldedir. Cami içersinde Allah (c.c) ye secde eden kişi bu secdenin ne anlama gelmesi şuurundan nasipsiz bir halde dışarıya çıktığı zaman hayatını başka ilahların belirleyiciliğine bırakmaktadır. 

 Salatın kötülüklerden alıkoyan bir tarafının olması , maalesef bu gün zayi edilmiş ve bazılarının elinde bir kalkana dönüşerek kılınan namazların şuurdan yoksun oluşunun kabahatı yanlışı yapan Müslümanlara değil , namazın kendisine yüklenmeye çalışılmaktadır. 

Yapılan en büyük yanlış Kur'andaki "Salatı ikame" geçen Ayetlerin tamamının sadece namaza indirgenilmesi olup, "Kıl beşi bitir işi" misali her şeyin beş vakit namazı kılmak ile bitttiği zannı oluşturulmuştur. Salatın kötülüklerden alıkoyması , onun Allahı birlemenin bir göstergesi olması artık unutulmuş ve Salat zayi edilmiştir. Bu gün tartışılması gereken asıl konu bu namazların tevhidi bir eylem olduğu şuurunun yeniden kazandırılması olmalıdır. 

Bazı yazılarımızda vurgulamaya çalıştığımız üzere , bu tür suni gündemlerle vakit kaybetmek bizlere hiç bir şey kazandırmayacağı gibi aksine daha geriye götürecektir. Bu tür suni gündemlerden bir tanesi "Namaz" kelimesinin arapça değil farsça olduğu , dolayısı ile İranlı müşriklerin dilinden geçtiği ve müşrik ibadeti !! olduğu iddiasıdır. 

Bu iddiada bir gerçeğin sesli olarak itirafından başka bir şey değildir eğer İranlı müşrikler namaz kılıyorlar ise bu namaz, onların kendi putlarını tazim etmek için icad ettikleri bir ibadet şekli değildir. Tek Tanrılı din asıl olması ve çok Tanrılı dinin sonradan arız olması insanlık tarihinin bir gerçeği olmasından yola çıkarak , eğer İranlı müşrikler namaz kılıyorlar ise bu namazı onlarda zaman içinde zayi ederek tevhidi boyutundan çevirerek şirk boyutuna dönüştürmüşlerdir.  

Her topluluğa Elçi gönderen Allah (c.c) İranlılara da Elçi göndererek onlara kime kul olmaları gerektiğini öğretmiştir, ancak zaman içinde bu öğretiler terk edilerek Şeytani öğretiler öne geçmiş ve Allah (c.c) için olması gereken namaz da iranlıların şirk olarak icra ettikleri bir ibadet haline gelmiştir.

Geleneksel Din algısında Namazın sanki ilk defa Muhammed (a.s) ın Elçiliği ile gündeme geldiği , Cibrilin ona namaz kılmayı öğrettiği gibi iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Muhammed (a.s) önce bir insan , sonra da Mekkenin bir ferdi olması hasebiyle yaşayan bir kültür ile iç içe yaşamaktadır. Kur'an ona vahyedilmeye başladığında, ona vahyedilenlerin büyük bölümü Mekkelilerin yanlış inançlarını düzeltmeye yöneliktir. 

Mekkelilerin yanlış inançlarının başında Şirk gelmekte ve kulluk adına yaptıkları şeyleri sadece Allah (c.c) için yapmamaktaydılar. Mekkelilerde binlerce yıllık insanlık tarihinin bireyleri ve o tarihin getirdiği ortak hafıza ile yaşantılarına devam etmekteydiler. 

Kur'an eğer bu arka plan düşüncesi içinde okunmaz ise ve bu gün dağ başına inmiş ve muhteviyatının ilk defa inen bilgiler ve bu bilgilerin içini bizler doldurmakla görevli imişiz gibi okuduğumuzda bu tür tarji komik çıkarımlar kaçınılmazdır. Kur'an , binlerce yıllık insanlık tarihinin birikimine sahip olan bir topluluğa inmiş ve topluluğun unuttuğu veya yanlış olan inançlarını, sağlam bir temele oturtmayı amaçlamıştır.

Sonuç olarak; Namaz ibadeti hakkında yanlış uygulamayı kalkan edinerek bir takım olumsuz düşünceler ortaya atılmakta ve bu ibadete bir takım arkeolojik bulgulara dayanarak "Müşrik ibadeti" olduğu iddiası gündeme getirilmektedir. Bu iddia aslında bir gerçeğin itirafı olup insanlığın, Adem den beri süre gelen bilgi alışverişinin bir ürünüdür. İnsanlığın , Secde etmek şeklinde olan İlah olarak kabul ettiği varlığa karşı olan tazimi önce Allaha karşı yapılırken geçen zaman içinde şirk düşüncelerinin hakim olması neticesinde Allah (c.c) nin dışındakiler için yapılmaya başlanmıştır. Bu ibadetin adını "Namaz" olarak koyacak olursak bu ibadeti yapmayan hiç bir insan yoktur , her insan Namaz kılmaktadır ancak bu Namazı İlah olarak bildikleri varlığa özgü kılarlar. Bir Mü'min bu ibadeti Allah (c.c) için bir Müşrik bu ibadeti Allah (c.c) nin dışında ilah olarak kabul ettikleri varlıklar için yaparlar fark sadece bu dur. 

                               EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

18 Nisan 2013 Perşembe

Bakara s. 222. Ayeti ve Bir Tabu: Hayızlı Kadının Namazı ve Orucu Meselesi

İslam düşüncesi içinde tabu haline getirilerek , hiç kimsenin yerleşik algının dışında  söz söyleyemeyeceği , söz söylediğinde recm edileceği konuların başında hayızlı bir kadının namazı veya oruç tutması gelmektedir. Hayızlı kadının namaz veya oruç tutması konusunda yaygın olan kanaat, herkesin malumu olduğu üzere , onların bu ibadetleri yapmasının "HARAM" olduğu yönündedir. 

Halbuki bir mesele hakkında "Haram" hükmü vermek için, "Subutu ve delaleti kati" bir nas olması gerekmektedir. Hayızlı kadının namaz kılmasının veya oruç tutmasının "Haram" olması için , Kur'anın bu konuda sarih bir hükmünün bulunması gerekmektedir. Örneğin ; Domuz etinin haramlığı hakkında kimsenin itirazı olması mümkün olmayıp bu etin haramlığı "Subutu ve delaleti kati" bir nas olan ayet ile sabittir. Hal böyle iken hayız konusunda yerleşik algıyı destekleyecek bir nas olmayıp , bu naslar rivayetler yardımı ile bulunmuş ve yıkılmaz bir duvar örülerek "Hayızlı kadının namaz kılması oruç tutması HARAMDIR" hüküm kitaplarda yerini almıştır. 

Bu yazımızda konuyu, ilgili ayet üzerinden ele almaya çalışacağız.


Bakara s. 222. ayetinde Allah cc bizlere şöyle buyurmaktadır.  

وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْمَحِيضِ قُلْ هُوَ أَذًى فَاعْتَزِلُواْ النِّسَاء فِي الْمَحِيضِ وَلاَ تَقْرَبُوهُنَّ حَتَّىَ يَطْهُرْنَ فَإِذَا تَطَهَّرْنَ فَأْتُوهُنَّ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكُمُ اللّهُ إِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّابِينَ وَيُحِبُّ الْمُتَطَهِّرِينَ

-----2.222 [E0] Sana hayızdan da soruyorlar, deki o bir ezadır, onun için hayız zamanı kadınlardan çekilin ve temizlenene kadar onlara yanaşmayın, iyi temizlendiler mi o vakit Allahın emrettiği yerden onlara varın, her halde Allah çok tevbe edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.

Ayeti Medine de yaşayan Hristiyan ve Yahudilerin, hayızlı kadın ile ilgili olarak uç düşüncelerinin olduğu arka planını hesaba katarak düşünmek gerekmektedir. Hristiyanlar, adetli kadınla cinsel ilişki konusunda herhangi bir yasak tanımaz iken , Yahudiler, hayızlı kadını eve almayacak kadar aşırı bir düşünce içinde idiler. Sahabe bu tarihi arka plan dahilinde , kendilerinin nasıl bir yaklaşım sergilemesi gerektiğine dair sorduğu soruya cevabı Bakara s. 222. ayetinde almaktadır. 

Bu ayetin işaretine göre, kadınların hayız zamanı onlarla sadece cinsel ilişki yasaklanmıştır. Ayetin nuzül dönemi arka planını düşündüğümüzde , vasat olan yol gösterilerek, hayızlı kadına sadece ilişki yasağı getirildiği beyan edilmektedir. Ayet bu arka plan bilgisi dahilinde nazil olmuş ve soranlar için hayızlı kadına nasıl muamele edileceği konusunda vasat olan yolu bildirmekte olup, o durumun bir eza hali olduğu, ve bu halde iken onlara yaklaşılmaması bu hal geçtikten sonra onlara yaklaşılması  emredilmektedir.     

Ayet bizlere bu bilgiyi vermesine rağmen, adetli kadınlar ilgili fıkhi hükümlere baktığımız zaman neredeyse Yahudilere yakın bir anlayış geliştirilmiş, ve onları toplumdan dışlayıcı hükümler ortaya atılmış , bu hükümler etrafında oluşturulan din anlayışı bugün öyle bir hale gelmiştir ki bu konuda gık demek bile yasaklanmıştır.   

Hayızlı kadının camiye girmesi , kur'an okuması , oruç tutması konusunun, Kur'anı dinde belirleyici kaynak yapanların büyük çoğunluğu tarafından bir tabu olmaktan çıkarılması sevinç verici bir durum olması yanında, bu konuları cesaret ile dile getiren sayın Abdülaziz Bayındır ve Mustafa İslamoğlu hocalar gibi alimleri burada tebrik etmekle birlikte, onların da namaz konusu hakkında, oruçta gösterdikleri, bu cesareti bu konuda gösteremediklerine şahit oluyoruz.

Kur'an din konusunda belirleyici bir kaynak ise ki öyle olması gereklidir , bize bu konuda ayetler yol gösterici olacaktır.

Namaz öncesi yapılacak olan hazırlık bizlere Maide s. 6 ve Nisa s 43. ayetlerinde bildirilmiştir.

-----5.006 Ey İnananlar! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, -başlarınızı meshedip- topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüpseniz yıkanıp temizlenin; şayet hasta veya yolculukta iseniz veya ayak yolundan gelmişseniz yahut kadınlara yaklaşmışsanız ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi, ellerinizi onunla meshedin. Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.

-----4.043 Ey İnananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, yolcu olan müstesna gusledene kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz yahut biriniz ayak yolundan gelmişseniz veya kadınlara yaklaşmışsanız ve bu durumlarda su bulamamışsanız tertemiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah affeder ve bağışlar.

Ayetlerde namaza yaklaşılmaması hali olarak, sarhoş olmak,cünüb olmak, tuvaletten gelmiş olmak,kadına yaklaşmış olmak gibi durumlar sayılmış olup hayız hali sayılmamıştır. Bakara s. 222. ayetinde hayız halinin "eza" olduğu bildirilmekte olup, Bakara s. 196 ve Nisa s.102 de eza halinde bazı emirlerin ertelenmesi ve düşmesi söz konusu edilmiş olup, bunu oruç ibadeti ile ilgili düşünecek olursak, oruçta güç yetirilmemesi durumunda diğer günler tutulabileceğinin buyurulduğunu düşünecek olursak, hayızlı bir kadın eğer içinde olduğu durumdan ötürü güçlük çekiyorsa orucunu tutmayabilir, ancak hayız hali ona herhangi bir rahatsızlık vermiyor ise orucunu tutar .     

Hayızlı kadının namaz kılmasının onun hayız halinde cünüp olduğu gerekçesi ile haram olduğu iddia edilmiş olsa da , cünüplük halinin yıkanmak ile geçtiği ayette belirtilmiştir. Ancak adetli kadın bu durumda iken cünüp sayılmamaktadır. Fıkıh kitaplarında bu durum ile ilgili yazılanlara baktığımız zaman adet kaç gün ise o gün kadar namazı terketmesi,eğer kanama devam ediyorsa namazlarına devam edebileceği yazmaktadır. 

Eğer cünüp olması nedeniyle kadının namaz kılmaması gerektiği şeklinde bir görüş ortaya atılırsa, Maide 6 ve Nisa 43 ayetlerinde beyan edilen ,namaza yaklaşmak için gerekli olan şart yıkanmak sureti ile yerine getirilmiş olur. Ancak her vakit için gusletmesi zor olabileceği gibi bir görüş ortaya atılırsa bu zorluğu aşmak içinde teyemmüm ayeti devreye girebilir. Suyun olmaması demek sadece su bulunmaması demek olmayıp ,kullanma imkanından yoksun olmak anlamına da gelebilir , eğer bir kişi gusletmesi gerekip soğuk bir ortamda bulunursa ve sıcak su bulamıyor ve soğuk su ile gusletmesine engel varsa su olduğu halde teyemmüm ile bu cünüplükten kurtulabilir. Böylece kadınların cünüp olduğu için namaz kılmamaları gerektiği hükmü de çürümüş olur.

Süleymaniye vakfı sitesinde bu konu ile ilgili fetvaya baktığımız zaman bu konudaki fetvada,"
“Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın” emri, âdetli kadının temiz sayılmadığını gösterir. Namaz için abdesti veya boy abdestini şart koşan âyet şöyle biter:
“… Allah size güçlük çıkarmak istemez ama sizi temiz kılmak … ister.” (Mâide 5/6)
Âdetli kadın temiz sayılamadığından namaz kılması mümkün olmaz. Bu sebeple namazdan sorumlu tutulamaz. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286)" " denilmektedir.  

Kadının temiz sayılmaması, onun cinsel ilişki ile ilgili durumu ile ilgili olduğu nedense gözden kaçırılmış, onun bu hali ile namaz kılamayacağı şeklindeki fetvalarına dayanak olmuştur. Vakıf akademisyenlerinin, bu konuda bazı kesimlerden gelebilecek olan tepkiyi düşünerek bu şekilde geleneğin doğrultusunda bir fetva verdiklerini düşünüyoruz. Hatta İslamoğlu hocanın bu konu ile ilgili düşüncelerini serdettiği bir videoda "Adam bir kere şehid olur kadın ise her ay şehid olur" şeklinde Kayserili uyanık tüccar mantığıyla sözler söylemesini, onun bu konuda mahalle baskısından kaçarak, topu taca atması şeklinde yorumlamaktayız.

Din konusunda helal haram koymanın Allah c.c nin yetkisinde olduğunu iddia edip , hayızlı kadının namaz kılması konusunda bunun tersi bir düşünceye sahip olunarak kişilerin oluşturduğu fıkha göre hüküm verilmesini çelişkili bir durum olarak gördüğümüzü ifade edelim. Bu konuda da cesaretli adımlar atıp, oruç konusunda  isabetli düşünen sayın hocalarımızı namaz konusunda da Kur'an merkezli düşünceler içinde olmaya davet ediyoruz. 

Bir konuda kesin olarak "Haramdur" denilmesinin dayanağı , delaleti ve subutu kati, yani domuz etinin haram olması veya hayızlı iken cinsel ilişkinin yasak olması gibi hiç bir şüphe ve itiraz edilemeyecek derecede olması gerekir ki, "Adetli kadının namaz kılması veya oruç tutması HARAMdır" denilsin. Ancak bu haramlılık bu şekil bir hükme dayanarak verilmeyip, zanni delillere dayandığı için, "Haram" şeklinde bir hüküm konulması ancak nahl s. 116. ayetinin muhatabı olmak anlamına gelecektir. 

[016.116]  Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak «Bu helâldir, şu da haramdır» demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.

Maide s.6 ve Nisa s 43. ayetinde, namazın yasak olduğu haller en açık biçimde açıklanmıştır. Bu açıklığa rağmen bunun dışında tutulan hayız halini namaza engel bir hal olarak söylemek doğru değildir. İlmihal kitaplarında özür halinde olan bir erkek veya bayanın her namaz için ayrı abdest alıp özrü (devamlı idrar veya kan gelme durumu) devam etse de namaz kılabileceğine dair olan fetvalar hayızlı kadın için neden verilmediğinin düşünülmesi gerekmektedir.   

Sonuç olarak ; Dinlerindeki helal ve haram ölçüsünü Kur'anın rehberliğinde arayan kur'an Müslümanları için hayızlı durumda namaz konusunun herhangi bir sıkıntısı olmadığı halde, yüzyıllardır hayızlı kadının namazı ve orucunun tabu haline gelmiş olan bir mesele olması hasebiyle bu konu "Arı kovanına çomak sokmak " mesabesindedir. Muhammed as ın helal ve haram koyma yetkisi diye bir şey olmadığını, onun Kur'anın doğrultusunda bir yaşam sürdürdüğünü, eğer bir şeye helal veya haram diyorsa onun Kur'ani karşılığının mutlaka olduğunu düşünenler,  bu konuda Kur'ani karşılığın sadece Nisa s. 43 ve Maide s. 6 ayetleri olduğunu unutmamalıdırlar.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.

Not : Süleymaniye vakfı ve Abdülaziz Bayındır hoca bu yazının yayınlandığı tarihte sahip oldukları hayızlı kadın namaz kılamaz düşüncesinden artık vaz geçmiştir.